Connect with us

Erol Taşdelen

TÜRKİYE’DE DEMOKRASİYE GEÇİŞ YILLARI (1946-60) – I

Erol TAŞDELEN, Türkiye’de Demokrasiye Geçiş yılları olarak bilinen 1946-60 dönemini kapsayan 3 bölümlük yazı dizisinin ilk bölümünü yayınlıyoruz. İyi okumalar…

Yayınlanma:

|

İkinci Dünya Savaşı’nın patlaması ülke içinde önemli değişme­lerin başlangıcı oldu. Savaş, siyasi önemi de olan üç iktisadi so­nuç ortaya çıkardı.

İlkin, Türk ihraç ürünlerine olan istem arttı ve bu alanda faaliyet gösterenlerin elinde önemli tutarda servet birikmeğe başladı. Sınırlı ithalat yapılabileceği için, bu servet dıştan ge­tirtilen malların tüketimine harcanamadı. Halbuki, savaş öncesi dönemlerde, bu kaynaklar, dışardan gelen tüketim mallarına ayrılıyordu.

İkinci olarak, yığınlar giderek yoğunlaşan iktisadi güçlükler­le karşılaşıyordu. Gazyağı, şeker, bez gibi önemli yiyecek ve tüke­tim mallarının kıtlığı çekiliyordu. Bu tür maddelerin dağıtımında memurlara öncelik tanınması, yığınlarda beliren hoşnutsuzluğu yoğunlaştırıyordu. Kıtlıklarla birlikte, fiyatlar yükselmiş, ara­larında memurların da bulunduğu dar ve sabit gelirliler, iktisa­di sıkıntılarla karşı karşıya kalmışlardı.

Üçüncü olarak, savaş seferberlik ilanını gerektirmiş, bu ise hükümeti toplumdan daha fazla kaynağı kamu kullanımına aktarma­ya zorlamıştı. Tahıl, üreticiden düşük fiyatlarla alınıyor ve savaşa girilirse kullanılmak üzere depo ediliyordu. Depolama olanak­ları sınırlı olduğundan, köylü yiyecek bulmakta güçlük çekerken, ürün depolarda çürüyordu. Buna benzer bir biçimde, hazinenin artan gereksinmelerini karşılamak üzere, vergi toplama çabaları yoğun­laşıyordu.

İkinci Dünya Savaşı ertesinde, Türkiye ‘nin iktisadi ve sosyal tablosu hayli ilginçtir. Siyasal iktidar, Cumhuriyetin ilk yılla­rından beri asker-sivil bürokrat kadrolarının elindedir. Yeni dev­letin temelinde yatan ideoloji, Cumhuriyetin kuruluşundan oldukça sonra, 1930’larda tutarlı bir biçimde ortaya kondu. CHP’nin altı oku ile simgelenen bu ideoloji, üst yapı olarak, çağdaş, laik, ulu­sal, demokratik bir devlet anlayışını içeriyordu. Alt yapı açısın­dan öngörülen çözüm ise kapitalist ilişkilerin devlet eli ile gerçekleştirmektir[1].

Ne varki o yıllardan bu yana -bir ölçüde -burjuvalaşmış olan bu kadrolar, toplumda çeşitli sınıf ve zümrelerin muhalefeti ile karşı karşıyadır: Başta, ticaret ve maliye burjuvazisi olmak üze­re, eşraf ve toprak ağaları muhalefet etmektedir. Daha önemlisi küçük memuru, işçisi ve fakir köylüsü ile büyük halk yığınları memnun değildir iktidardan. Bu tepkilere, 2. Dünya Savaşı sonların­da totariter rejimlerin yıkılışı ve demokrasi üstünlüğü de ekle­nir.

İç ve dış zorunluluklar, tek partili dönemden çok partili dö­neme geçişi gerektirmektedir. Ve “ideolojik” bir engel de yoktur, Cumhuriyetin ilk yıllarından başlayarak bir “tek parti” yöneti­mine gidilmişse, toplum düzenini değiştirmek, geliştirmek için gerekli görülmüştür.

7 Ocak 1946 günü CHP’nin bağrındaki fikir ayrılıklarının en önde gelen temsilcilerinden dördü Demokrat Parti’yi (DP) kuru­yorlardı. Bunlardan ilki İş Bankası’nın kurucusu, yıllardan be­ri büyük burjuvazinin Cumhuriyet Halk Partisi ve devlet yöne­timi içindeki en önde gelen temsilcisi Celal Bayar’dan başkası değildi. İkincisi Toprak Kanunu’na karşı meclis içinde yürütü­len muhalefete baş çekmiş o1an, Ege bölgesinin en ileri gelen büyük arazi sahiplerinden biri, Adnan Menderes’ti. Diğer iki ku­rucudan Refik Koraltan’ın asıl mesleği avukatlık, Fuat Köprülü’­nün ise tarih profesörlüğüydü. Böylece, şemalaştırılmış olarak, Türkiye’deki burjuva sınıf hareketinin dört yüzü, yani mali ser­maye, tarımsal sermaye, serbest meslekler ve burjuva aydını bu kuruluşta temsil edilmekteydi ve partiye, iktidara giden yolda, gene bu aynı unsurlar yardımcı olacaktır[2].

Aynı gün (7 Ocak 1946) partinin Genel Başkanlığı’na Celal Bayar getirildi, program ve tüzüğü de açıklandı. Aslında dışarı­dan bakıldığında, DP ile CHP programı arasında önemli ve ciddi bir fark bulmak zordu.

DP programı iki ana görüş etrafında kaleme alınmıştı: Parti­nin siyasal amacı ülkede demokrasinin geniş ve ileri ölçüde gerçekleşmesini sağlamaktı. Temel hak ve özgürlüklere geniş yer verilmişti. Bu arada dernek kurma özgürlüğü vurgulanmış, tek de­receli seçim sistemi talep edilmiş ve seçim güvenliği üzerinde önemle durulmuştu. Ekonomik faaliyetlerde ise özel girişimin ve sermayenin esas olduğu belirtiliyordu. Parti, laikliği dinsizlik biçiminde anlamıyordu ve din özgürlüğünün diğer özgürlükler ka­dar önemli olduğunu savunuyordu.

Programın hükümet işleri bölümünde ise, üniversitelerin bilim­sel ve idari özerkliğe sahip olmaları gereğine değinilmekte (Md. 38) ve belli başlı konularda vaatlerde bulunulmaktadır. Bu kısım­da ayrıca, partinin iktisadi görüşü açıklanmaktadır Bu konuda, “özel teşebbüs ve sermayenin faaliyetinin esas olduğu” belirtilmek­te (Md.42) ve hatta verimlilik gerekçesiyle, devlet kuruluşları­nın özel girişime devredilebilmeleri istenmektedir (Md.47). Piya­sanın faaliyetiyle ilgili olarak tam liberal bir görüş benimsen­mistir: kesin zorunluk olmadıkça piyasalara karışılmayacaktır (Md. 51). Partinin tutumunu anlamak için çok önemli diğer bir nokta, memleket kalkınmasında tarım sektörüne dayanılacağının ilan edilmesidir. Ayrıca, denk  bütçe esası (Md.7I) ve vergi sisteminde “vasıtalı vergilerden ziyade vasıtasız vergilere daha geniş yer verilmesinin” (Md.73) gerekli bulunduğu belirtilmiştir[3].

Siyasal açıdan çok partili bir yaşama geçilmeye başlanması, iktisadi sorunların daha açıkça tartışılmasına ortam hazırlamış­tır,.

Tek parti’den çok partiye geçiliyor görünülse de, gerçekte an­cak iki parti’ye geçilecekti. CHP karşısında, özellikle İnönü kar­şısında kabul edilebilir nitelikteki muhaliflerden oluşan bir orta sağ ya da liberal/kapitalist politik parti ortaya çıkarıla­caktır.

Türkiye Ağustos 1944’de Almanya ile ilişkilerini kesti. 23 Şu­bat 1945’de Almanya ve Japonya’ya savaş ilan etti. San Fransisco’­da Birleşmiş Milletleri kuracak olan konferansa katılmanın şartıy­dı bu. Derken Sovyetler Birliği 19 Mart 1945’de, 1925’de uzlaşılan “Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşması”nı yenilemeyeceğini bildirdi. 25 Nisan’da “San Fransisco Konferansı” toplandı. San Fransisco’da temel­leri atılan Birleşmiş Milletler yasası, Batı sisteminin özellikle demokrasi ve özgürlükler alanında şart koşacağı ana ölçüleri or­taya koymuş bulunuyordu. Mayıs başında Almanya teslim oldu. Bu sıra­larda SSCB’de Boğazlarda üs, Montreux Antlaşması’nda değişiklik, Kars ve Ardahan, Bulgar sınırında düzeltme gibi söz veya imalar dolaşmaya başladı[4]. Bu manzara karşısında, Türkiye’nin Sovyetlerden gelen baskıya karşı koyabilmesi için desteğe ihtiyacı vardı. Ayrıca, Sovyet taleplerinin de ABD ve İngiltere tarafından destek­lenmemesi gerekmekteydi. ABD ve İngiltere’nin, hükümet ve kamuoyu düzeylerinde Türkiye’ye olumlu bir gözle bakmaları hayati önem taşımaktaydı. İşte İnönü’nün çok partili sistemi getirmek isteme­sinin en önemli gerekçesi herhalde buydu.

İnönü 1 Kasım 1945 Meclisi açış nutkunda tutulan yolu açıklar:

Bizim tek eksiğimiz hükümet partisinin karşısında bir parti bu­lunmayışıdır. Hürriyet ve demokrasi havasının tabii işlemesi sayesinde başka siyasi partinin kurulması da mümkün olacaktır.

CHP, DP’nin kuruluşunu son derece olumlu karşıladı. CHP, yeni partiyi hükümet ve yönetimi denetleyecek yeni bir denetim organı olarak görmek eğilimindeydi. DP kadroları CHP içinden çıktığı için bu kişilerin cumhuriyete bağlılıklarından kuşku duyulmuyordu. DP’nin ilk zamanlarda karşılaştığı en büyük güçlük, kendisinin “mu­vazaa” partisi (danışıklı parti) olmadığını ve CHP’den farklı bir parti olduğunu anlatmak ve toplumu buna inandırmak oldu. Ancak mu­halefet partisinin hızla örgütlenmeye başlaması üzerine CHP’nin tutumunda önemli bir değişiklik meydena geldi ve bundan sonra ye­ni parti sürekli olarak idari baskılardan şikayet etmeye başladı. Bununla birlikte DP, hiç olmazsa ilk zamanlarda, yönetime karşı ılımlı, eleştirileri ile yumuşak bir muhalefet yürüttü.

CHP 2. Olağanüstü Kurultayı 10 Mayıs 1946’da Ankara’da toplan­dı. Kurultayın toplanmasında amaç, CHP’nin yapısında çok partili hayata uyum sağlayacak bazı değişiklikleri gerçekleştirmekti.

Kurultaydan önce seçimlerin öne alınması yolunda CHP Meclis Grubu tarafından alınan karar, gerek DP ve gerekse Milli Kalkın­ma Partisi tarafından şiddetle eleştirildi. Muhalefet partileri, bu kararın muhalefetin gelişmesinin önlenmesı amacı ile alınmış olduğunu iddia ettiler. Bu nedenle de DP 21 Nisan’da milletvekili ara seçimlerine ve 26 Mayıs’ta da Belediye seçimlerine katılmadı.

 1950’Lİ SEÇİMLER

1950 seçimleri DP’nin üstün bir çoğunluk elde etmesiyle, Türki­ye’de rekabetçi sistem tam bir işlerlik kazanıyordu. Cumhuriyet döneminde ilk defa, iktidar seçimler sonucunda ve barışcıl bir yön­temle değişmiş oluyordu. 1950 seçimleri, topluma iktidarın seçmenle­rin oylarıyla değiştirilebileceğini göstermiştir. Seçmenler, ikti­darın ve siyasal partilerin, oy desteğine bağımlı olduğunu kavramışlardır.

Seçmenlerin zihnine, oy kullanmak ile vatandaşların isteklerine duyarlı yönetimin ilişkili olduğu düşüncesi yerleşmiş görülüyordu. Bu anlayış, zaman zaman vatandaşların iktidardan abartmalı bekle­yişler içine girmesine neden oluyor, verilen oyların hemen ve so­mut karşılık görmesi isteniyordu. Seçmenlerin siyasete bakışları pragmatikti, hizmet bekliyorlardı. 1957 seçimleri, seçmenin herhan­gi bir partiye koşulsuz bağlanmadığını, başarı grafiği düşen bir partiden oyunu geri çekerek, başka bir partiye verebileceğini gös­termiştir. Bu seçimlerde DP, önemli oy kaybına uğramış, muhalefet partilerinin toplam oyu %52’ye ulaşmıştı.

1957 seçimlerinden sonra seçmenler arasındaki kutuplaşma eği­liminde bir artış görülmüş, siyasal dünyayı “biz-onlar” ikiliği içinde görme eğilimleri yaygınlaşmıştır.

1950’li yılların sonlarına gelindiğinde, iktidarın seçim sonucu belirlenebileceği Türk siyasal geleneğine köklüce yerleşmişti. Bu nedenle, 1960-61 askeri müdahalesinin birincil amacı siyasal demok­rasiye işlerlik kazandırabilecek yeni bir yasal çerçevenin kurul­ması olmuştur.

14 Mayıs 1950 Seçimleri

1950 seçimleri, Türkiye’nin yakın siyasal tarihin­de önemli bir dönüm noktasıdır. Ülkeyi yirmi yılı aşkın bir süre­dir tek parti olarak yönetmiş bulunan CHP, iktidarı kaybetmiştir. 1950 seçimlerinin en yaygın yorumu, DP’nin başarısını, bu partinin bir yandan yeni gelişen ticaret ve sanayi burjuvazisine, öte yan­dan da köylülere dayanmış olmasına bağlanmaktadır.

Köykent farklılaşması siyasal bölünmelere yol açacak bir düze­ye erişmemiş olmakla birlikte 1950 seçimlerinde DP’nin, kentlerde köylerdekinden daha başarılı sonuçlar almış olduğunu söylemek müm­kündür. DP, önemli bir kentli nüfusa sahip bulunan bütün illerde se­çimleri kazanmıştır. CHP daha çok kırsal nüfusun yoğun olduğu böl­gelerde seçimi kazanmıştır.

1950 seçimlerinde DP’nin en çok oy aldığı 15 il şöyledir:

  1. Rize : %70.0
  2. Kayseri :%66.9
  3. Çorum :%65.5
  4. Bolu :%65.4
  5. Antalya:%64.7
  6. Ağrı :%64.5,
  7. Erzurum : %64.3
  8. Zonguldak:%63.I
  9. Giresun :%,62.4
  10. İçel:%62.0
  11. Çanakkale:%61.8
  12. Çankırı :%61.4
  13. Eskişehir:%6I.2
  14. Isparta :%59.9
  15. Konya :%59.7

DP oyları içinde kuşkusuz köylü oylarının önemli bir yekun tut­tuğu bir gerçek olmakla birlikte, DP’nin en güçlü desteği, ülkenin en gelişmiş bölgelerinden aldığı, CHP’nin ise, az gelişmiş bölgeler­de, özellikle Doğu Anadolu’da göreli bir başarıya ulaştığı söylenebilir. Aynı şekilde, DP oylarıyla illerin çeşitli sosyo-ekonomik ge­lişmişlik göstergeleri arasında olumlu, CHP oylarıyla bu gösterge­ler arasında ise olumsuz korelasyonların bulunduğu da saptanmıştır.

1950 Seçimlerinde CHP’nin  en çok oy aldığı 15 il şöyledir:

  1. Sinop: %61.8
  2. Erzincan: %60.4
  3. Malatya: %59.3
  4. Kars: %58. 5
  5. Bitlis: %57.8
  6. Bingöl:%56.2
  7. Hatay :%52.2
  8. Van:%50. 2
  9. 0rdu :%50.0
  10. Mardin:%49.7
  11. Muş :%48.7
  12. Trabzon:%48.5
  13. Urfa :%48.1
  14. Tokat:%47.3
  15. Diyarbakır:%47.2

1950 Seçimlerinde CHP’nin en az oy aldığı 15 il şöyledir:

  1. İstanbul: %24.3
  2. Çankırı : %25.8
  3. Burdur : %28.3
  4. Rize : %30.0
  5. Kırşehir: %3I.0
  6. Bolu: %31.3
  7. Kayseri: %32. O
  8. Çanakkale: %32.1
  9. Afyon: %33.7
  10. Çorum: %34.5
  11. Eskişehir: %35.0
  12. Antalya: %35.3
  13. Ağrı: %35.5
  14. Erzurum: %35.7
  15. Kocaeli : %36.0

DP ve CHP oylarıyla illerin ve bölgelerin sosyo-ekonomik yapı­ları arasındaki ilişkilerin ayrıntılı bir dökümü yapılacak olursa 1950’lerin iki büyük partisinden CHP’nin, bazı büyük toprak sahip­leri ile onların etkisi altındaki daha geri kalmış köylü kesimle­rini ve bürokratik tabakaları temsil ettiğini, DP’nin ise, ticaret ve sanayi burjuvazisi, kentlerin dar gelirli tabakaları ile köylü sınıfının daha gelişmiş kesimlerini temsil ettiğini görmek mümkün­dür[5].

1950 Seçimleri parti Oyları Oranı (%)

BÖLGELER DP Ortalama CHP Ortalama
Bütün Türkiye 53.3 39.9
1. Marmara 55.3 33.7
2. Ege 57.8 40.2
3.Akdeniz 55 % 55.5 40.9  % 37
4.Kuzey-Orta 53.9 36.2
Güney Orta 59.8 37.7
6.Karadeniz 49.7 41.9
7.Doğu-Orta 48.4 % 50 46  % 43
8.Kuzeydoğu 48.8 43.4
9.Güneydoğu 49.9 47.7

Bölgelerarası bu gelişmişlik ve azgelişmişlikle, siyasi partile­rin aldıkları oylar arasındaki ilişkinin varlığı, daha ayrıntılı bir araştırmanın konusudur. Ancak, kabaca, 1950 seçimlerinde DP’nin en güçlü desteği, ülkenin daha gelişmiş bölgelerinden aldığını, CHP’­nin ise, genellikle azgelişmiş bölgelerde, özellikle Doğu Anadolu’da daha başarılı sonuçlar aldığını söylemek mümkündür.

1950 nüfus sayımına göre nüfusu 50.000’in üzerinde olan ilk on il şöyledir:

(Belediye sınırları içinde yaşayan nüfus)

  1. İstanbul : 983.041
  2. Ankara : 288.536
  3. İzmir : 227.578
  4. Adana : 117.642
  5. Bursa : 103.812
  6. Eskişehir: 89.879
  7. Gaziantep: 71.887
  8. Kayseri: 65.488
  9. Konya: 64.434
  10. Erzurum: 53.353

Yukarıda yer alan tüm illerde 1950 seçimlerini DP kazanmıştır. “Büyük” kentlerde oy dağılımı arasındaki ilişkiyi kaba çizgileri ile ortaya koyan bu değerlendirme, CHP’nin büyük kentlerde aydın oylarını topladığı yolundaki genel kanıya da ters düşmektedir.

3 Nayıs 1954 Seçimleri

1954’te yapılan genel seçimlerde, DP oylarında bütün ülkeyi kapsar nitelikte bir artış meydana gelmiştir. Malatya, Kars, Sinop, Tunceli, Erzincan ve Kırşehir illeri hariç tüm illerde seçimleri DP kazanmıştır.

Halkın büyük bir ilgi gösterdiği 1954 seçimleri (katılma oranı: %88.6) DP’nin ezici bir çoğunlukla kazandığı ve hatta %3’lük bir i­lerleme ile, 1950’nin büyük zaferini geride bıraktığı bir seçimdir. CHP ise %5 oranında oy kaybetmiş, %34.7’ye düşmüştü[6].

DP sadece ülkenin gelişmiş bölgelerinde değil diğer bölgelerde de aynı oranda oy artışı sağlamıştır.

1954 SeçimlerininBölgelere göre İki Parti Arasındaki Dağılımı:

BÖLGELER DP Ortalama CHP Ortalama
Bütün Türkiye 56.6 34.8
1. Marmara 62.5 31.9
2. Ege 61.5 %58.7 36.7 %35.4
3.Akdeniz 56.6 38.0
4.Kuzey-Orta 54.4 35.1
Güney Orta 57.8 31.7
6.Karadeniz 57.0 34.6
7.Doğu-Orta 42.9 %53.5
8.Kuzeydoğu 56.1 38.3 %36.1
9.Güneydoğu 54.1 30.9

1950 seçimlerine oranla, DP, Türkiye’nin ilk dört sıradaki geliş­miş bölgelerinde %3.2’lik artış elde etmiştir. Aynı şekilde, daha az gelişmiş bölgeler sayılan diğer beş bölgeden de %3.5’luk bir artış olmuştur[7]

27 Ekim 1957 Seçimleri

1954-57 döneminde ekonomik sıkıntıların baş göster­mesi nedeniyle, iktidarı yitirme endişesine kapılan DP, muhalefete karşı sertleşmeye başlamıştı[8].

1954-57 dönemi, iktidar partisi DP’nin büyük sarsıntılara ve so­nuçta önemli oranda oy kaybına uğradığı bir dönemdir. Ayrıca,1954 seçimleri her ne kadar DP tarihinin en büyük zaferi sayılsada, çok az milletvekili çıkarmakla birlikte, oy oranları açısından, bu seçim­ler CHP’nin ülkede sağlam bir tabanı olduğu ve köklü bir kuruluş olarak yaşadığının da göstergesi olmuştur. CHP silinmemiş %35 oy almıştır.  Büyük zafere karşın, bu sonuç, aslında, DP’ yi tedirgin etmistir[9].

1954-57 döneminde DP iktidarının yaşadığı dış ve iç sorunmlar, bir yandan DP yöneticilerini giderek tırmanan bir hırçınlığın içine sürüklerken, öte yandan rejimi tehlikeye sokacak demokrasi dışı uy­ulamalara götürmüştür. DP iktidarını zora sürükleyen nedenlerin başında, ekonomik alandaki başarısızlıklar gelmektedir. 1954 yılında, DP Türkiye’sinde ilk kez ulusal gelirde düşüş olmustur. 1953 yılına göre düşüş %8.8 oranındadır. 1954-57 dönemi esas alınırsa, ulusal ge­lirdeki artış yıllık %3.5 dolaylarında kalmıştır. Böylece ilk yıllardtaki hızlı ulusal gelir artışı oldukça gerilerde kalmıstır. Gene aynı dönemde  yıllık ortalama fiyat artışı %13 olmuştur. 1954-57 aras­ında, para miktarı ortalama olarak yılda %19 oranında artmıştır[10].

1950’ler Türkiye’sinin tarıma dayanan ekonomik yapısı, siyasal hayattaki dalgalanmaların büyük ölçüde hava koşullarına bağlı kal­ması sonucunu doğurmuştur. Bu nedenle, 1953 sonrası kötü hava koşul­larının tarımsal üretimi etkilemiş olması DP’ye ilk büyük darbeyi vuran neden olmuştur[11].

Bütün olumsuz gelişmelerin Türkiye ekonomisi ve siyasal yaşam üzerindeki etkileri belirgin bir biçimde 1956 sonlarında ortaya çıkmıştır. Ne var ki, yoğunlaşan sorunlara ve muhalefetin bütün çabala­rına karşın 27 Ekim 1957 erken seçimleri DP lehine sonuçlanmıştır. Sonuç, 1950 ve 1954 seçimleri kadar parlak değildir. Demokratlar sa­dece %47.7 oy alarak ilk kez %50’nin altına düşmüşlerdir. CHP ise sadece  %40.8 oyla iktidara gelmek üzere olan bir parti görünümü kazanmıştır.

1957 şeçimlerinde CHP, 1954’e oranla önemli bir ilerleme sağlamakla  birlikte, Türkiye’nin gelişmiş bölgelerinde seçimleri gene DP kazanmıştır. CHP’nin seçimleri kazandıcı iller daha çok Türkiye’nin Doğu-Orta (Malatya, Tunceli, Sivas, Tokat, Amasya), Kuzey-Orta (Uşak, An­kara,Çankırı), Akdeniz (Adana, Hatay, Gaziantep) ve Güneydoğu (Van, Mardin, Urfa) illeridir. 1950 seçimlerinde olduğu gibi 1954 ve 1957 seçimlerinde de Marmara ve Ege Bölgeleri, DP’nin kaleleri olmayı sürdürmüştür.

1957 seçimlerinde, çoğunluk sistemi sayesinde, DP mecliste olduk­ça rahat bir çoğunluğu muhafaza etmişlerdi. Mevcut 610 milletvekili şöyle paylaşılmıştı: DP: 424, CHP: 178,    CMP: 4, Hür.P. : 4.

DP’nin ekonomik yenilgisinin yanısıra, 1954 seçimlerinden sonra basına, üniversitelere, muhalefet partilerine ve yargı organlarına karşı uyguladığı sert politikadan, muhalefete oy veren Kırşehir i­lini ilçeye indirmesinden, İstanbul’da 6-7 Eylül I955’de Kıbrıs’la ilgili olarak Yunanistan’a karşı düzenlediği fakat denetimini el­den kaçırdığı gösteriler ve olaylardan dolayı iktidar ve genel o­larak DP yönetimi zayıflamaya, güven ve otoritesini yitirmeye baş­lamıştır.

1957 Meclis çoğunluğunun ilk işi, bir iç tüzük değişikliğiyle muhalefetin görüşlerinin kamuoyuna yansıtılmasını engellemek ol­muştur. 1958 Ağustos’unda Türk parası devalüe edilerek on iki yıl­dır 2.80 lira olan dolar 9 liraya çıkarılmıştır. Genel ekonomik durumun bozukluğu partiye ve hükümetteki değişikliklere yansımış­tır. Muhalefeti ihtilal komploları düzenlemekle suçlayan DP yöne­timi ülkede bir “Vatan Cephesi” kurma kampanyası başlatmıştır.

Dışta, kanlı Irak ihtilali ve tırmanan Kıbrıs olayları ile  DP yönetimi bunalmıştır.

devamı II-III bölümlerde

Erol TAŞDELEN – Siyaset Bilimci, Ekonomist    www.bankavitrini.com

 

**********

[1] E.Kongar; 1985, Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği, Remzi kit.İst.4.Basım,s.353.

[2] S.Yerasimos; 1989, Azgelişmişlik Sürecinde Türkiye ,Belge yay. İst.,c.III,s.I69.

[3] C.Eroğul; 1990, Demokrat Parti-Tarihi ve İdeolojisi-“,İmge kit.Ank.,s.13.

[4] Y.Küçük belgelere dayanarak, 1945 ve 1946 yıllarında Sov­yetler Birliği’nin Türkiye’de üs ve toprak isteğinin yalan olduğrunu belirtiyor. Daha geniş bilgi için bkz.Yalçın Küçük; 1987,  Türkiye Üzerine Tez­ler-2, Tekin yay. 3.Basım,İst. s.258-533,belgeler için bkz. s.513-533.

[5] )”Tarih ve Toplum”,İletişim yay.Mayıs 1988,c.9,sayı:53,s.25(28)

[6] C.Eroğul; 1990, Demokrat Parti-Tarihi ve İdeolojisi-, İmge yay. Ank. 2.Baskı,s.86.

[7] “Tarih ve Toplum”,s.25(281)-26(282).

[8] Türkiye Tarihi-Çağdaş Türkiye I908-1980,4.cilt,Cem yay.1st.1989,s.I84.

[9] “Tarih ve Toplum”,s.26(282).

[10] C.Eroğlu,a.g.e.s.I29-130·

[11] “Tarih ve Toplum”, s. 26(282).

Okumaya devam et

Erol Taşdelen

GÖNÜLLÜ BANKACILARIN DERNEĞİ YÜREKLERİ ISITTI

Yayınlanma:

|

Ramazan ayında Bankacılardan oluşan gönüllülerin  kurduğu ve yine aynı mübarek ay içerisinde faaliyete geçtiğimiz AYNA ULUSLARARASI İNSANİ YARDIM DERNEĞİ aracılığıyla Afrika’da Uganda’da 10.000 kişilik iftar yemeği verildi. Özellikle İstanbul Beykoz genelinde temel gıda yardımlarının yanı sıra zekat/fitre dağıtımı ve bayramlık destekleriyle 350 aileye ulaşıldı, 60 evladımızın yüzü güldürüldü

Ayna Uluslararası İnsani Yardım Derneği Adına açıklama yapan Remzi ÇIRA “Ekibimizde QNB Finansbank’ta halen aktif biçimde görev alan H.İzzet Ünlü, Kadir Dursun, yine Finansbank’tan emekli olan olan T.Dede ve C.Erdin gibi isimlerle mazlumların yanında olmaya devam ediyor” ifadelerini kullandı.

Remzi ÇIRA, “bu bağlamda maddi manevi desteklerini bizden hiç esirgemeyen değerli QNB Finansbank çalışanlarına bir kez daha teşekkür ederken bankacılığın sadece masa başında çalışmaktan ibaret olmadığını, adını koyduğumuz gibi ‘vicdanımızın Aynası‘ olduğunu gösterebilmek adına derneğimize tüm bankacı arkadaşlarımızı bekliyoruz” şeklinde destek verilmesi için çağrıda da bulundu.

Bankacılardan bir iyilik Projesi: AYNA

QNB Finansbank gönüllüleri Deprem Bölgesinde “Eğitime Katkı” yaptı

QNB Finansbank gönüllülerinden Deprem Bölgesinde örnek çalışmalar

 

 

 

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

DENİZBANK’TA İKİNCİ ERZAN VAKASI: YER ANTALYA!

Antalya’nın Manavgat İlçesi’ndeki Denizbank Manavgat Side Ticari Şube Müdürü R.E.B. ve yardımcısı U.E. bir otelin hesabını boşaltarak bahis sitelerinde oynamışlar. Sorgulanan banka personelinden ikisi tutuklanırken, rakamın da en az 3 milyon Euro ( 205 milyon TL) olduğu ileri sürülüyor. Şube müdürü R.E.B., müdür yardımcısı U.E., 2 banka personeli ve U.E.’nin tanıdığı 4 kişi olmak üzere 8 şüpheli tutuklandı.

Yayınlanma:

|

2023’de Türkiye’de gündem S. Erzan olmuştu. Denizbank Levent  Büyükdere Caddesi Şube Müdürü olan Erzan, hayali fon bir fon yaratarak futbolcu ve iş insanlarını dolandırmasının ortaya çıkması ile tutuklanmış, zimmet suçundan yargılanmaya başlamıştı. Mahkemenin Banka üst yöneticilerini de duruşmaya çağırırken duruşma devam etmekte. Erzan’ın bu yönetemle 55 milyon 633 bin 222 Dolar topladığı iddia edilmişti.

Genel müdürlük uzmanları tarafından yapılan incelemeler sırasında Side Şube Müdür Yardımcısı U.E.’nin bankadaki hesabında olağan dışı hareketlilik tespit edilmesi üzerine müfettiş görevlendirildi. Banka müfettişleri Nisan ayı başında şubeye gelerek soruşturma gerçekleştirdi. Müfettişlerin yaptığı inceleme ve soruşturma sonucunda U.E.’nin 2021 yılından Nisan 2024’e kadar müşterilerin hesaplarından parça parça toplam 205 milyon lirayı çok tanıdığı kişilere aktardığı tespit edildi. Bu kişilerin daha sonra bu paraları U.E.’nin hesabına gönderdiği belirlendi.

 

DENİZBANK SİDE TİCARİ ŞUBE MÜDÜRÜ TUTUKLANDI

Türkiye’de aylarca konuşulan bu olay daha unutulmadan bir skandal da Denizbank’ın Antalya‘nın Manavgat İlçesi’ne bağlı Side Ticari Şube‘de yaşandı. Ramazan Bayramı öncesi ortaya çıkan olayda Denizbank Side Ticari Şube Müdürü R.E.B. ve yardımcısı U.E.’nin mudileri olan ünlü oteller grubunun hesabını boşalttığı belirlendi. Yapılan inceleme sonrası konu adli makamlara taşındı.

KRİPTO PARA BORSASINDA KAYBETMİŞ

Bankanın, çalışanlar hakkında suç duyurusunda bulunması üzerine Manavgat Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından bir savcı görevlendirilerek soruşturma başlatıldı. İlçe Jandarma Komutanlığı JASAT Timi ekibi tarafından yürütülen soruşturma kapsamında bankanın şube müdürü R.E.B., müdür yardımcısı U.E. ile 2 banka personeli ile U.E.’nin yakın arkadaşı 4 şüpheli 6 Nisan cumartesi günü gözaltına alındı. Gözaltına alınan şüphelilerden müdür yardımcısı U.E., verdiği ifadede, 2021 yılından bu tarafa müşterilerin hesabından fark edilmeyecek şekilde paraları alıp arkadaşlarına gönderdiğini, daha sonra bu paraların kendi hesabına geri geldiğini, toplanan paraları yurtdışında sanal bahis sitelerinde ve kripto para borsalarında kaybettiğini söylediği belirtildi.

Jandarmada işlemleri tamamlanan şüpheliler 8 Nisan pazartesi günü adliyeye sevk edildi. Savcı tarafından ifadesi alınan R.E.B. ve U.E. ile diğer 6 kişi çıkarıldıkları nöbetçi sulh ceza hakimi tarafından tutuklandı.

MÜŞTERİ HESAPLARINI BOŞALTMIŞLAR

İddiaya göre ikilinin fon yoluyla değil, hesabın içerisini boşalttığı öğrenildi. Buradan alınan para ile yurt dışı bahis sitelerinde yüksek miktarda kumar oynandığı, zaman içersinde hesaptaki açığın büyüdüğü ve otel sahipleri tarafından durumun tespit edildiği iddia edildi.

 

İDDİALAR KARŞISINDA BANKA SESSİZ

Seçil ERZAN olayında olduğu gibi bankanın bu olayda da sessiz kaldığı görüldü. Bankanın haberin yayılması üzerine önümüzdeki günlerde kapsamlı bir açıklama yapması beklenirken; banka şube yönetici seçiminde gerekli özeni gösterip göstermediği de sorgulanır hale gelirken BDDK’nın bankayı bu yönde uyarması da gündeme geldi.

Kaynak: DHA/akdenizpazarı/antalyaningündemi

**********************************

DENİZBANK DENİZ ERZAN AÇIKLAMASI ŞİFRELERİ VE GRİ ALANLAR

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

VATANDAŞIN BANKA BORCU 3 TRİLYON LİRAYI AŞTI

Yayınlanma:

|

BDDK verilerine göre Vatandaşın bankalara toplam borcu Mart sonu itibarıyla 3 trilyon TL’yi aşmış durumda. Toplam borcun 1 trilton 86 milyar TL’lik kısmı İhtiyaç Kredilerden oluşurken; 1 trilyon 377 milyar TL’lik kısmı Kredi Kart borçlarından oluştu.

Artan faiz yükü özellikle kredi kartlarında çevrilmesi zor bir döngü içine sokarken; vatandaş kredi kartlarındaki %40 aylık asgari ödemeleri dahi ödemekte zorlandığı görüldü. Kredi kartlarındaki tüm bankalardaki ortak limitin 5 maaştan 3 maaşa düşürülmesi bankalarda kreid kart limit düşürme ve limit kapama şeklinde kendini gösterirken vatandaşın hareket alanı da iyice kısılmış olyor. Ekonomi kurmaylaırn talebi daraltma stratejisine paralel bankaların bu yöndeki uygulamaları da birleşince gecikmedeki kredi ve kredi kart oran ve hacimleri de artmaya başladı.

Enflasyona bağlı reel gelirin düşmesi yanında kira, gıda gibi temel giderlerde dünya ortalamasının üzerindeki artış vatandaşı tam anlamı ile bir girdabın içine sokmuş durumda. Özellikle emekli kesim tarafından son seçimlere de yansıyan tepki oyları sayesinde iktidar partisi ilk defa 2. parti olarak sandıktan çıkmıştı.

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.