Bu sorunun iki yanıtı var: (1) Dolar bütün paralara karşı değer kazanıyor olabilir. O zaman TL’ye karşı da değer kazanır. (2) TL, Dolara ya da bütün yabancı paralara karşı değer kaybediyor olabilir. O zaman da Dolar, TL’ye karşı değer kazanır.
Mahfi Eğilmez, TL’nin son günlerdeki Değer kazanma hareketliliğinin izini sürdü. Haklı bir sorunun cevaplarını aradı.
TL nasıl değer kazandı sorusuna benim değişmez bir yanıtım var: Nasıl değer kaybettiyse tersi olduğu için değer kazandı. TL, Dolara karşı niçin değer kaybeder? Bu sorunun iki yanıtı var: (1) Dolar bütün paralara karşı değer kazanıyor olabilir. O zaman TL’ye karşı da değer kazanır. (2) TL, Dolara ya da bütün yabancı paralara karşı değer kaybediyor olabilir. O zaman da Dolar, TL’ye karşı değer kazanır.
Bunlardan hangisinin doğru olduğunu anlamak için grafiklere bakalım. İlk grafik Dolar Endeksini (DXY) gösteriyor. 6 önemli para birimine karşı Doların durumunu gösteren bu grafik yılbaşından mayıs ayına kadar (mart ayında salgın etkisiyle yaşanan düşüş dışında) yükselişi, sonrasında da düşüşü sergiliyor.
Yıla 96 düzeyinde başlayan endeks, mart ayında 103’e yükseldi, sonrasında sürekli düşüş kaydederek 93’e kadar geriledi. Buna göre Dolar düşüş eğiliminde diyebiliriz. Bu durumda Dolar hareketinin TL üzerinde değer kaybettirici bir etkisi olamaz.
Aşağıdaki grafik gelişmekte olan ekonomilerin para birimlerinin Dolara karşı değer endeksini sergiliyor.
Grafikten görüleceği gibi Covid-19 salgını dolayısıyla büyük kayıpla karşılaşan gelişmekte olan ülke paraları endeksi, sonrasında toparlanarak haziran ayından bugüne kadar yükselen bir eğilim içinde görünüyor. Özetle söylemek gerekirse Gelişmekte olan ekonomilerin para birimleri Dolara karşı değer kazanıyor.
Bu iki grafik bize 2020 yılı içinde Doların değer kaybettiğini, gerek gelişmiş gerekse gelişmekte olan ülke para birimlerinin Dolara karşı değer kazandığını gösteriyor.
USD/TL’nin durumu nedir diye bakacak olursak karşımıza şöyle bir grafik çıkıyor.
Buna göre TL Dolara karşı a karşı son birkaç gün dışında yıl boyunca sürekli değer kaybı yaşamış görünüyor. Bu üç grafiğin bize gösterdiği şey Doların değer kazanmadığı TL’nin değer kaybettiği gerçeğidir.
Bu aşamadaki kritik soru şudur: Dolar gelişmiş ve gelişmekte olan ülke paralarına karşı değer kaybederken TL’ye karşı nasıl değer kazandı? Aslında sorunun yanıtı Dolar değer kazanmadı TL değer kaybetti şeklinde. O zaman ikinci soru geliyor gündeme: Dolar, diğer paralara karşı değer kaybederken TL niçin Dolara karşı değer kaybetti? Bu sorunun yanıtı da çok basit: Çünkü Türkiye, yanlış para politikası uyguladı. Faizin enflasyonun sonucu değil de nedeni olduğu safsatasının esiri olan para politikası işlevsiz kalınca TL sürekli değer kaybetti.
Son günlerde Merkez Bankası’nın dolaylı faiz artırımlarını terk ederek politika faizini en az 300 puan artıracağına ilişkin söylentiler ve bunu bir ölçüde doğrulayan yetkili ağızlardan yapılan açıklamalarla TL hızla değer kazanmaya başladı ve 8,50’den 7,74’e kadar geriledi. Bir başka deyişle faizin henüz artmasa da artacağı beklentisinin yaratılması TL’ye değer kazandırmaya başladı. Bu da bize faizin enflasyonun (ve ona neden olan kur artışının) yalnızca sonucu değil aynı zamanda kısa vadeli çözüm yolu olduğunu da gösterdi.
TL’nin hızlı değer kaybının nedeni yanlış para politikasında (daha doğrusu politikasızlığında) ısrar etmekti. Şimdi doğru yola dönüleceğine ilişkin açıklamalar gelince görünüm tersine döndü. Bu dönüşle birlikte riskler düşüşe geçti, CDS primi 550’lerden 400’lere kadar indi ve borsaya yabancı girişi başladı. Çarşamba günü başta bankalara ait olanlar olmak üzere iyice ucuzlamış olan hisse senetleri yabancılarca kapış kapış alındı.
Bu aşamada bir soru, bir de kuşku gündeme geliyor. Soru: Bunun böyle olacağını pek çok aklı başında insan söylediği halde Merkez Bankası rezervlerinin eksiye dönmesine neden olan yanlış politikalarda ısrarın nedeni neydi? Kuşku: Doğru politikaların devam edip etmeyeceği. İşlerin düzelmesi faizi bir kez artırıp kenara çekilmekle olmaz. Ardından mutlaka kalıcı önlemlerin gelmesi gerekir.
Kaynak : https://www.mahfiegilmez.com/2020/11/ne-oldu-da-tl-deger-kazand.html
Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın, yasa dışı bahis ve dolandırıcılık gibi suçlardan elde edilen gelirlerin kripto varlıklar aracılığıyla aklanmasını önlemeye yönelik aldığı yeni önlemler şu şekilde özetlenebilir:
İşlem Açıklaması Zorunluluğu:
Kripto varlık transferlerinde işlem yapan kullanıcılardan en az 20 karakterlik işlem açıklaması alınması zorunlu hale getirilecek.
Platformlar, kullanıcıların fon kaynakları ve transfer amaçları hakkında daha fazla bilgi edinmeye çalışacak.
Seyahat Kuralı Uygulanmayan Çekimlere Zaman Sınırlaması:
Suç gelirlerinin hızlıca sistem dışına çıkarılmasını engellemek amacıyla:
İlk defa yapılacak çekimlerde 72 saatlik bir bekleme süresi uygulanacak.
Diğer işlemlerde ise en erken 48 saat sonra çekim yapılabilecek.
Stabil Kripto Paralara Limit Getirilmesi:
Sabit değere sahip stabil coin’ler için yeni kısıtlamalar uygulanacak:
Günlük transfer limiti 3.000 dolar,
Aylık transfer limiti 50.000 dolar olacak.
Seyahat kuralı uygulayan platformlarda bu limitler iki katına kadar artırılabilecek.
Meşru Kullanıcılar İçin Esneklik:
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, düzenlemelerin kripto varlık ekosistemini zorlamadan suç gelirlerine karşı mücadeleyi güçlendireceğini vurguladı.
Likidite sağlayıcıları, piyasa yapıcıları ve işlem kaynaklarını belgeleyen kullanıcılar için transfer limitleri uygulanmayacak.
Uyum Sağlamayan Platformlara Yaptırımlar:
Yeni kurallara uymayan platformlar için ciddi idari yaptırımlar, lisans iptali ve mali cezalar uygulanabilecek.
Bakan, platformların yükümlülüklerini yerine getirmesinin hem kullanıcıların korunması hem de finansal sistemin güvenliği açısından hayati önem taşıdığını belirtti.
Bu önlemler, kripto varlıklarla yapılan suç gelirlerinin aklanmasını engellemeye yönelik adımlar olup, yasal çerçeveye uyan kullanıcılar için esneklik sağlarken, düzenlemelere uymayan platformlar için ciddi yaptırımlar öngörülmektedir.
21 Haziran 2025 tarihli Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) basın duyurusu ile makroihtiyati çerçevede yapılan değişiklikleri ve bunların Türk lirasına geçişi destekleme amacı ile değişikliğe gitti:
Düzenlemelerin anlamını madde madde şöyle açıklayabiliriz:
1. TL Mevduat Payı Hedefleri
Gerçek kişi TL mevduat oranı %60’ın altında olan bankalar için hedef artırıldı.
%60-%65 arasında olan bankalara ise aylık %0,4 puan artış hedefi getirildi.
Bu düzenleme, bankaların TL mevduat toplamını artırmalarını teşvik ediyor. TL’ye geçiş hızlandırılmak isteniyor.
2. KKM Zorunlu Karşılık Oranı Arttırıldı
Kur Korumalı Mevduat (KKM) için zorunlu karşılık oranı %33’ten %40’a çıkarıldı.
Yani bankalar artık daha fazla karşılık ayırmak zorunda, bu da KKM’yi daha maliyetli hale getiriyor.
Dolayısıyla KKM’den çıkış teşvik ediliyor, TL vadeli mevduata geçiş isteniyor.
3. KKM Faiz Sınırlaması Gevşetildi
KKM hesaplarında uygulanabilecek asgari faiz oranı, politika faizinin %50’si yerine %40’ı olarak belirlendi.
Bankaların KKM’ye uygulayacağı faiz düşürülebilecek. Yine KKM’nin cazibesi azaltılıyor.
4. KKM’den TL’ye Geçiş
KKM’den TL mevduata geçişi teşvik için hedef korunurken, KKM’nin yenilenmesi sınırlandırılıyor.
Bu, KKM’den TL’ye dönüşü zorunlu ve sürekli hale getirmeye yönelik bir adım.
5. TL Mevduata Geçişi Kolaylaştırıcı Adım
1 aydan uzun vadeli ve değişken faizli TL mevduat açılmasına izin verildi.
Günümüz finans dünyasında yatırımcılar adeta birer kriz savaşçısı haline geldi. Son 30 yılda yaşanan ekonomik, jeopolitik ve finansal sarsıntılar, yatırımcıların reflekslerini keskinleştirdi, risk algılarını yeniden şekillendirdi. Ancak bu “alışma” hali bir bağışıklık mı yoksa rehavet mi, tartışmaya açık.
Şoklara bağışıklık mı kazandık?
Yatırımcılar artık krizleri sadece endişe verici gelişmeler olarak değil, fırsat alanları olarak da görebiliyor. Bunun başlıca nedenleri:
Merkez bankalarının krize müdahale refleksleri güçlendi. “FED put” olarak adlandırılan politika sayesinde yatırımcılar diplerde alım yapma cesaretini artırdı.
Davranışsal finans bilgisi yayıldı; sürü psikolojisi daha bilinçli değerlendiriliyor.
Portföy çeşitliliği arttı: Hisse senetleri, altın, kripto, emtia gibi alternatif yatırım alanlarına yönelim yükseldi.
Ancak bu bağışıklık yanıltıcı olabilir. Tarih defalarca gösterdi ki her yeni kriz kendi doğasını taşır ve eski çözümler her zaman işe yaramaz.
Yakın tarihteki büyük piyasa şokları
Aşağıdaki tablo, son 35 yılda yatırımcıların karşı karşıya kaldığı önemli piyasa şoklarını özetliyor:
Yıl
Olay
Etkisi
1987
Kara Pazartesi
Dow Jones %22 düştü. Panik satışlar algoritmik işlemleri tetikledi.
1997
Asya Krizi
Tayland’dan başlayan kriz Asya borsalarını çökertti.
1998
Rusya Krizi – LTCM
Hedge fonların sistemik riski ortaya çıktı. FED müdahale etti.
2000
Dot-com Balonu
Teknoloji hisseleri %70’ten fazla düştü. Nasdaq çakıldı.
2008
Küresel Finansal Kriz
Lehman Brothers battı, dünya resesyona girdi.
2010–2012
Avrupa Borç Krizi
Yunanistan ve Güney Avrupa ekonomileri sarsıldı.
2016
Brexit
Sterlin tarihi düşüş yaşadı. Avrupa’da birlik tartışıldı.
2020
COVID-19
Piyasalar çöktü. Petrol negatife indi. Genişlemeci politikalar devreye girdi.
2022
Ukrayna-Rusya Savaşı
Enerji ve tarım fiyatları patladı, küresel enflasyon başladı.
2023
Bankacılık Krizi (SVB, Credit Suisse)
Bankacılık sistemine güven sorgulandı. Risk iştahı azaldı.
2024–2025
İran-İsrail Gerginliği
Orta Doğu kaynaklı jeopolitik risk yeniden fiyatlandı.
Yatırımcının yeni refleksleri
Günümüz yatırımcısı geçmişe kıyasla daha stratejik davranıyor:
“Buy the dip” (düşüşte al) mantığı benimsendi.
Hızlı portföy rotasyonu ve likiditeye yönelim arttı.
Algoritmik işlemler sayesinde tepkiler daha hızlı ancak daha volatil.
Tehlike: krizlere alışmak
Yatırımcılar krizlere alıştıkça, bazı tehlikeli eğilimler de doğuyor:
Rehavet: “Nasıl olsa merkez bankaları kurtarır” düşüncesi hâkim olabilir.
Aşırı risk alma: Kriz sonrası sert yükselişler beklentisiyle riskli varlıklara aşırı yönelim.
Gerçek risklerin göz ardı edilmesi: Jeopolitik ya da yapısal riskler yeterince fiyatlanmıyor olabilir.
Bağışıklık mı, körlük mü?
Yatırımcılar şoklara karşı daha hazırlıklı olabilir ancak bu hazırlık, rehavete dönüşmemeli. Finansal sistem her zaman yeni riskler üretmeye devam eder. Bugün yaşanabilecek bir jeopolitik kriz, iklim krizi, siber saldırı veya küresel borç sorunu, piyasaları yeniden sarsabilir.
Bu nedenle yatırımcı için en önemli kural hâlâ geçerli:
“Geçmişteki krizleri hatırla, ama bir sonrakinin farklı olacağını unutma.”