EKONOMİ
Prof. Dr. Konukman: 2000’lerin başındakine benzer kriz her an mümkün
Prof. Dr. Aziz Konukman ALTAN SANCAR’ın söyleşisi Diken’de yayınlandı. Söyleşide son gelişmeler ele alındı.

Yayınlanma:
4 yıl önce|
Yazan:
BankaVitrini
Merkez Bankası Para Politikası Kurulu dünkü toplantında politika faizinde 200 baz puanlık bir indirime gitti ve faiz oranının yüzde 16’ya çekti. Bu kararın ardından kurlar hızla yükseldi.
Diken’in sorularını yanıtlayan Prof. Dr. Aziz Konukman, kurulun verdiği kararın şaşırtıcı olmadığı görüşünde. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın dile getirdiği “Faiz sebep, enflasyon sonuç” söyleminin resmi belgelerde politika olarak yer aldığına dikkat çeken Konukman’a göre faizlerin indirilmesi için öncelikle enflasyonun düşürülmesi gerekli.
Meclis’te görüşmelerine başlanacak 2020 yılı bütçesini de değerlendiren Konukman, faiz kararı ile birlikte Türkiye’nin borç yükünün de arttığına dikkat çekti. Hazine’den ödenecek faiz tutarlarının giderek arttığını söyleyen Konukman’a göre, iktidar faiz lobisine teslim olmuş durumda.
Faiz indirimi kararı ile başlayalım. Kararı ve etkilerini nasıl karşıladınız?
Cumhurbaşkanının “Faiz sebep, enflasyon sonuç” görüşü, 11’inci Kalkınma Planı’nda resmen bir politika olarak yer aldı. Tarihimizde ilk kez, iktisat teorisinde olmayan bir tez, bir tedbir olarak kalkınma planında yer buldu. Bunun ardından orta vadeli planda ve yıllık raporda yer aldı. Bu görüşü oraya yazdığınız andan itibaren, Merkez Bankası’nın başka türlü karar alması mümkün değil. Niye şaşırıyoruz? Faiz sebep, enflasyon sonuç ise faizi indirmek gerekir. Merkez Bankası başkanlarından bağımsız, böylesi bir politika resmi eylem belgelerinde yer alıyor ise bunun olacağı zaten bellidir.
Naci Ağbal, faizi yükseltti. Ama orada da iyi polis kötü polisi oynadılar. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Faizler yükselsin” diye herkesin isyan ettiği bir ortamda başkanı değiştirdi –ki eski başkan da faizleri yükseltirdi- Ağbal’ı getirdi ve o da faiz yükseltti. Faizin yükseldiği gün Erdoğan, TOBB’da iyi polisi oynayarak, “Yüksek faizler ile nasıl dayanacaksınız? Sizi anlıyorum” dedi. Ertesi gün de “Sözümü dinlemiyorlar” biçiminde açıklamalar yaptı.
Para Politikası Kurulu’nda iki üye değişti. Diyelim ki bir üye ABD’deydi ve geliş gidiş masrafları ödeniyordu. Hadi onu saymayalım, diğer üye ve yardımcı faize karşı isimlermiş. Zaten MB başkanı da ‘çekirdek enflasyon’ açıklaması ile faiz indirimi sinyalini vermişti. Çünkü çekirdek enflasyon, manşet enflasyondan daha düşüktü ve bu bir faiz indirimi sinyaliydi. Aslında ilk indirim kararı alınan toplantıda 1 puandan daha fazla indirim yapılacaktı, ama kabul görmedi. Şimdiyse yine 1 puan beklenirken, ötesine geçildi ve “Nasıl olsa tepki olacak, 2 puan indirelim işi bitirelim” düşüncesi ile hareket edildi.
Peki, gerçekten iş bitti mi?
Bitmez, mümkün değil. Eğer sermaye hareketleri serbest ise ve bağımsız bir para politikası izleyecekseniz, dalgalı kur uygulanmak zorunda. Oysa biz sabit kurdayız. Neden? Çünkü kur ve faiz aynı anda belirleniyor. Biz buna imkânsız üçleme diyoruz. Hem faizi hem kuru aynı anda belirlemek mümkün değil.
Peki, size göre faiz indirimi devam mı edecek?
Piyasaların tepkisini görünce, tersi bir hareket de yapılabilir her an. Çünkü Türkiye ekonomisinde öngörüsüzlük başladı. Artık iktisat politikalarını öngörme şansımız yok, çünkü tek adam rejimi farkı burada. Cumhurbaşkanı, iktisada ilişkin binlerce karara imza atıyor. Bir bakıyorsunuz, gümrük vergileri aşağı çekiliyor. Bu kararların hangisinin ciddi değerlendirmesi yapıldı, maliyeti ölçüldü diye baktığımızda cevabını bulamıyoruz. Burada resmi politikaya da girmiş bir inat söz konusu. Siz çıkıp da “Faizi sebep olarak görüyorum” dediyseniz ve bunu resmi belgelere soktuysanız bunun adı inattır.
Her an geri dönüşler de yaşanabilir. Dış politikada olduğu gibi ekonomi alanında da bunlar olabilir. Bu tarz bir durumla karşı karşıya geldiğimizde şaşırmayalım, zira az önce de dediğim gibi öngörüsüzlük sık sık karşılaştığımız bir durum.
Gerçekten de faiz enflasyonun sebebi midir?
Olamaz! Enflasyonu düşürmeden, böylesi bir operasyona girerseniz kurla ilgili düzenlemelerde sıkıntı yaşarsınız. Enflasyon yükseldiği için mecburen faizleri yükseltiyorsunuz. Enflasyonu indiremediğiniz sürece, faiz arttırmak zorunda kalırsınız. Önemli olan enflasyonu indirmektir ki bununla ilgili de bir politika mevcut değil. Devamlı komiteler kuruluyor. Gıda komitesi kuruldu, ancak daha sonra adını duyan oldu mu? Şimdi bir de fiyat komitesi kuruldu. Eskiden bir sorun yaşandığında komisyona havale edilirdi, şimdi ise sorunlar komitelere havale ediliyor. Enflasyonu düşürmeden, faizleri düşüremezsiniz ki bu yerleşik iktisat teorisinin temel önermesindir.
Enflasyonun kalem oynatmaları ile kâğıt üzerinde düşürüldüğü tartışmaları da var bir yandan. Bunun etkisi olur mu?
Çekirdek enflasyon dediğimiz aslında yararlı bir şey. Çünkü içinden geçtiğimiz bazı süreçlere bağlı artışları ayırmak mümkün oluyor. Ani bir durum yaşanmıştır ve gıda fiyatları artmıştır. Bu artışı arındırarak, “Acaba bu olmasaydı enflasyon ne olurdu” diye bakmak mümkün kılınır. Yapısal gelişmeleri takip etmek için önemli bir argümandır. Fakat Türkiye’de, ortada bir manşet enflasyon ve sepetin kendisinde bir artış söz konusu. Bu gerçekliği bir kenara atarak, “Çekirdek enflasyon daha fazla işime yarar” derseniz piyasa aktörleri sizi ciddiye almaz. O zaman, “Orta vadeli programda verdiğiniz yüzde 12,6’lık hedefi değiştirin” derler.
Sizinle daha önce de konuşmuştuk ve “Ekonomi öngörü işidir” demiştiniz. Şimdi “Öngörü kalmadı” diyorsunuz. Bu durum sermayeyi kaçırmayı kendisiyle birlikte getirebilir. Bunun üstüne iktisadi kurallara uyumun da kalmadığını söylüyorsunuz. Öngörüyü buradan kuracak olursanız, uyumsuzluk ve öngörüsüzlük Türkiye ekonomisini nereye götürecek?
Büyük olumsuzluklara sürükleneceğiz. Enflasyon yükselme eğiliminde ve 12,6’da durmayacak. Bundan iki üç ay öncesine kadar, baz etkisi nedeni ile kasım veya aralıkta düşecek diye düşünüyorduk. Ancak, Üretici Fiyat Endeksi (ÜFE) ile Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) arasındaki makas, neredeyse 20 puan ÜFE lehine. ÜFE yüzde 40-45 bandında, TÜFE ise yüzde 20’lerde. Bu fark gecikmeli olarak TÜFE’ye yansıyacak. Nitekim Erdoğan, “Fiyatlar henüz yansıtılmadı” dedi. Yani bizler birikmiş zamları henüz yaşamadık. Akaryakıtta ÖTV’de sınıra gelindi ve artık pompa fiyatlarına yansıyacak. Yani enflasyonun ciddi bir yükseliş süreci ile karşı karşıyayız ve bu ortamda faizleri indirmek akla ziyan.
Eli kulağında, FED alımları azaltma kararı alabilir, yani piyasayı fonlayacağı miktarı azaltabilir. Bu durumda faizlerin yükselmesi söz konusu olacak. Peki, bu durumda çevre ülkelere giden sıcak para ne yapacak? Geri dönme eğilimine girecek. Siz tam bu durumda faizleri yükseltmeliyken, düşürme eğilimine gireceksiniz. Sıcak para ABD’ye dönmesin, yüksek faiz verilsin ve burada tutulsun politikasını terk edeceksiniz.
Kısacası, FED’in piyasalara daha az miktarda para vermesi, ABD’de faizlerin yükselmesi demek. Faizler yükselince, sıcak para ABD’ye kaçmasın diye sizin de faiz yükseltmeniz gerekir. Ama dönüp bakıyoruz ki faiz düşürme sürecine girilmiş durumda.
O zaman bir kıyaslama yapmanızı isteyeceğim. 21 Ekim sabahı ile akşamı arasında yurttaşın ekonomisi nasıl değişti?
Damat (eski Hazine ve Maliye bakanı Berat Albayrak) ile Ahmet Hakan arasındaki “Maaşını dolarla mı alıyorsun” konuşmasını bir hatırlayalım. Emekçiler dolar ile almıyorlar, ama dolar ile harcamak zorundalar. İthal girdiler ile üretim yapılıyor ve soframıza geliyor ise “Kurdan bana ne” diyemezsiniz. Kur arttığı zaman, halk deyimi ile iğneden ipliğe zam geliyor. Ama şunu da belirtmek gerekiyor, her şeye aynı oranda zam gelmiyor. Bazı malların ithal girdileri daha yüksek, bazılarının daha düşük. İthal girdisi yüksek olan malın fiyatına dolar nedeni ile daha fazla zam yapar, düşük olan daha az yapar. Türkiye’de ne oluyor? Durumu fırsat bilen herkes zam yapıyor ve makul rakamların üzerine çıkılıyor. Meşru olmadığı halde, “Fırsat bu fırsat” diye zam yapılıyor. İthal girdilerine bağımlı bir ekonomimiz var. Acilen kur artışının sektörel fiyatları nasıl etkilediği TÜİK ve MB tarafından açıklanmalı. Girdi-çıktı tablosunun ortaya konması gerekir. Üretici yerli bir ürünü kullanıyor bile olsa, o yerli ürünün üretimi ithal girdi ile üretiliyor. Toplam etkiyi bilip her sektöre göre kur artışının etkisini hesaplamamız gerekiyor. Bunu yapabilirsek, bazı sektörlerde etki büyük, bazı sektörlerde küçük çıkacak. Bunu açıklaması gereken ise TÜİK ve MB aslında. Fakat en son girdi-çıktı tablosu 2012 yılına ait.
İktidar zamlar karşısında sık sık ‘fırsatçılık’ vurgusu yapıyor. Ama ben sizin söylediklerinizden bir yerde bu fırsatçılığa yol açanın da iktidar olduğunu anlıyorum. Doğru mu?
Tabii ki! TÜİK ve MB resmi açıklama ile girdi fiyatlarının matematiğini ortaya koyar ise makul fiyat artışı anlaşılabilir. Hükümet bunu bilmeden “Fahiş artış” diyebiliyor anlamıyorum. İktidar, kamuoyunu bilgilendirmek zorundadır. Tüketiciyi, yani vergi veren vatandaşı bilgilendirmek kendilerinin görevidir.
Sohbetimize biraz da bütçe ile devam edelim istiyorum. Cetvellerde dikkat çeken onlarca kalem var, ama faiz ödemeleri en önemli kalemlerin başında geliyor. Anladığımız kadarıyla, bütçe açığını da tetikleyen bir durum bu ödemeler. Tabloyu netleştirmek adına değerlendirmenizi alabilir miyim?
Rakamlar üzerinden gidersek, daha açıklayıcı olacaktır. 2022 yılı bütçesinden faiz için ayrılan ödeneğin milli gelir içindeki payı yüzde 3,1 olarak görülüyor. Sermaye giderlerini yatırım ödeneği olarak ele alırsak, bunun payı ise yüzde 1,7 oranında. Düşünün milli gelirde faize giden pay, yatırıma gidenin neredeyse iki katı. Ekranlarda “Faiz lobilerine teslim olmayız” diyenler, o gruba teslim olmuşlar. Rantiye kesimine kaynak transfer etmekten başka bir şey düşünmüyorlar. Bütçe, kamu hizmeti vermek için yapılır. Faize ayrılan pay, yatırımın neredeyse iki katına ulaşmış ise burada bir sorun vardır. Bu bütçe rantiyeye hizmet bütçesine dönüşmüştür.
Bu faizler borçların faizi, ancak borçlanma durumuna ilişkin de bazı eleştirileriniz var sizin anladığım kadarıyla.
Devlet borçlanma yetkisine sahiptir. 4749 Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi’nde hükümete genel bütçe açığı kadar borçlanma yetkisi verilir. Yine bu kanununun 5’inci maddesi ile Hazine ve Maliye Bakanı’na ekstra yüzde 5 oranında borçlanma yetkisi verilir. Bu da yetmezse, bu defa cumhurbaşkanına da yüzde 5’lik bir yetki verilir. Bunun dışında borçlanmak mümkün değildir, çünkü kanun açıktır. Ama iktidar ne yapıyor? Torba kanun ile 4749 sayılı kanuna geçici bir madde ekleyerek, limiti yükseltme yoluna gidiyor. 2020 yılında bütçe açığı yaklaşık 140 milyar lira diyelim. İki defa yüzde 5’lik artış ile 154 milyar liraya ulaşılıyor. Normal şartlarda borçlanma üst limiti 154 milyar liradır. Geçici madde ile bu rakamın iki katı kadar borçlanma yetkisi veriliyor. Oysa geçici madde kanunun özüne aykırı olamaz. 4749 sayılı kanun, kamu borçlarının keyfi olarak arttırılmaması için bir limit getiriyor; ama geçici maddeler ile kanun bir tarafa atılıyor. Siz kalkıp böyle limitsiz borçlanırsanız, faizi de bütçeye büyük etkide bulunur. Üstelik bu borçlanmanın bir kısmı dolar cinsinden. Kurdaki yükselişe baktığımızda da Türk Lirası cinsinden yükümüzün arttığını görüyoruz. Kısacası, yarın itibari ile dünyaya gelen bebek, önceki güne göre daha borçlu olacak.
Üstelik KÖİ için borç üstlenim limitinin geçen yıl ile aynı olduğu savunuluyor. Yani geçen yıl da 4,5 milyar dolar olduğu, gelecek yıl da 4,5 milyar dolar olacağı savunuluyor. İyi de geçen yıl dolar kuru 7 lira seviyelerindeydi. Şimdi ise aldı başını gidiyor. Yarın bu limit daha da yükselecek. Bütçeye her gün ilave bir yük çıkıyor. Bütçe konuşulmaya başladığında ise bu yük kim bilir nerelere gelecek.
Borç yükü, kur etkisi, enflasyon, faizler derken, 2000’lerin başında yaşanan o krize benzer bir yere sürüklenir miyiz?
Her an mümkün. Planlı ekonomiden uzaklaşıldı, piyasa yönelimli bir ekonomiye geçildi. Ayıca kamusal denetimlerin de çoğu tasfiye edilmiş durumda. Ancak, bizim temel krizimiz tek adam rejimidir. Tek adam rejimini izole etmeden, iş yapabilme olanakları sınırlıdır. Krize karşı muhalefetin çabalarını somutlaştırması gerekli. Örneğin, geçmişte parlamenter sistemin kendisinden bunalan ciddi bir kesim vardı. Bu nedenle bir daha aynı şeylerin yaşanmayacağını yazılı ve somut biçimde duyurmak şart.
diken.com.tr
İlginizi Çekebilir

Dünya enerji güvenliğinin kalbinde yer alan Hürmüz Boğazı, küresel ticaretin ve petrol taşımacılığının en kritik geçitlerinden biridir. Ancak bu boğazın geçici dahi olsa kapanması, sadece bölgeyi değil, tüm dünya ekonomisini derinden etkileyebilecek bir kriz senaryosudur. Bu yazıda, Hürmüz Boğazı’nın önemi ve kapanmasının olası sonuçları detaylı bir şekilde incelenmektedir.
HÜRMÜZ BOĞAZI’NIN STRATEJİK ÖNEMİ
Hürmüz Boğazı, İran ile Umman arasında yer alır ve Basra Körfezi’ni Umman Denizi’ne bağlar.
Bu dar geçit, dünyanın en büyük petrol üreticilerinden olan Suudi Arabistan, Irak, Kuveyt, İran, BAE ve Katar’ın deniz yoluyla petrol ve doğalgaz ihracatında tek çıkış kapısı niteliğindedir.
-
Günlük yaklaşık 17-20 milyon varil petrol bu boğazdan taşınmaktadır.
-
Bu miktar, küresel petrol ticaretinin yaklaşık %20’sine denk gelir.
-
Ayrıca Katar’ın sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ihracatının da büyük bölümü bu yoldan geçer.
ENERJİ VE EKONOMİK SONUÇLARI
1. Petrol Fiyatlarında Şok Artış
Hürmüz Boğazı’nın kapanması, arz şokuna yol açar.
-
Petrol fiyatları birkaç gün içinde 150-200 dolar/varil seviyelerine çıkabilir.
-
Enerji ithalatçısı ülkelerde enflasyonist baskılar oluşur.
-
Üretim maliyetleri artar, ekonomiler yavaşlar, stagflasyon riski doğar.
2. Küresel Tedarik Zincirinin Bozulması
-
Asya, Avrupa ve ABD’ye enerji taşıyan petrol tankerleri seferlerini durdurmak zorunda kalır.
-
Enerjiye bağımlı endüstriler (otomotiv, plastik, gübre vb.) ağır darbe alır.
-
Alternatif boru hatları kapasite olarak yetersizdir.
JEOPOLİTİK VE ASKERİ SONUÇLARI
1. ABD-İran Gerilimi Zirveye Çıkar
İran’ın boğazı kapatma tehdidi veya fiilî kapatma girişimi, ABD ve müttefiklerinin askerî karşılık verme ihtimalini doğurur.
Bölgedeki ABD Donanması’nın varlığı bu senaryo için hazırdır.
2. İsrail, Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri Tetikte Olur
İran’ın bu hamlesi bölge ülkeleri tarafından ulusal güvenlik tehdidi olarak değerlendirilir.
Silahlanma hızlanır, bölgesel çatışma riski artar.
3. Askerî Müdahale ve Savaş Riski
Deniz yolunun açık tutulması için ABD önderliğinde çok uluslu bir askerî müdahale gündeme gelebilir.
Bu durum petrol bölgelerinde bombalamalara, deniz trafiğinin askıya alınmasına neden olabilir.
ALTERNATİF ENERJİ ROTALARI VAR MI?
-
Suudi Arabistan ve BAE, bazı petrolünü Hürmüz dışındaki boru hatlarıyla taşıyabilir.
Ancak bu yolların kapasitesi sınırlı ve tüm ihracatı karşılamaktan uzaktır. -
Katar LNG’si içinse alternatif güzergâh neredeyse yoktur.
TÜRKİYE’YE ETKİSİ NE OLUR?
-
Türkiye enerji ithalatının büyük kısmını bu bölgelerden sağlamaktadır.
-
Fiyatlar arttığında Türkiye’nin enerji faturası büyür → cari açık artar.
-
Bu durum TL üzerinde baskı oluşturur, enflasyon hızlanır.
Hürmüz Boğazı’nın kapanması, sadece bölgesel değil, küresel bir kriz anlamına gelir. Petrol ve gaz piyasasında arz şoku yaratır, küresel ekonomiyi durma noktasına getirebilir. Jeopolitik gerilimlerin zirveye çıktığı bir ortamda bu boğazın güvenliği, dünya düzeni açısından kırılma noktasıdır.
BANKA HABERLERİ
Limonlar Kredi Aldığında: Asimetrik Bilginin Finansal Sistemdeki Yankısı

Yayınlanma:
3 gün önce|
21/06/2025Yazan:
Serhat Can
Bankaların kredi sistemlerinde giderek daha sık karşılaştığımız bir tablo var: Gerçek kredi değerliliği taşımayan birey veya işletmelere, sistemsel boşluklar nedeniyle kredi limitleri açılıyor. Kredi puanı iyi görünüyor, limit mevcut—ama geri ödeme kabiliyeti yok. Neye benziyor, biliyor musunuz? George Akerlof’un 1970’te yazdığı kendisine Nobel iktisat ödülü aldıran “limon piyasası”na.
Asimetrik Bilgi Sorunu:
Akerlof’un teorisinde, alıcı ve satıcı arasındaki bilgi dengesizliği nedeniyle kaliteli ürünler (iyi arabalar) piyasadan çekilir, yerine “limonlar” (kötü arabalar) kalır. Bugünün kredi sisteminde ise:
- Banka, müşterinin gerçek riskini göremiyor (ya da görmek istemiyor).
- Müşteri, sistemin sunduğu limitlere ulaşıyor, kredi kullanıyor.
- Böylece finansal piyasada “limon” krediler çoğalıyor: riskli, sürdürülemez, görünürde aktif.
Sonuç Ne Olur?
- Gerçek değerliliğe sahip kullanıcılar daha pahalı krediye ulaşır.
- Sistem, kendi içindeki çürüklüğü fark edemez.
- Uzun vadede bu asimetrik bilgi, toplu bir güven krizine dönüşür. Tıpkı Akerlof’un uyardığı gibi…
- Finansal sistemler gelişiyor, algoritmalar daha sofistike hale geliyor—ama hâlâ “insanı” göremeyen modellerle çalışıyoruz. Kredi vermek sadece matematik değil; güvenin, bağlamın ve davranışsal içgörünün birleşimidir.
- “Kredi sadece bir limit değil, bir güven oyudur.”
Kredi sistemleri giderek daha sofistike hale geliyor. Algoritmalar, puanlama sistemleri, dijitalleştirilmiş değerlendirme modelleri… Peki ama hâlâ “insanı” göremeyen bu sistemler gerçekten güvenli mi?
George Akerlof, 1970’te “limon piyasası” teorisini ortaya attığında otomobil piyasasını örnek gösteriyordu. Bugün ise aynı teoriyi bizzat kredi piyasasının içinde yaşıyoruz: asimetrik bilgi, yani tarafların eşit derecede bilgi sahibi olmaması, sistemi yavaş yavaş çürütüyor.
Gözlemlerimden İki Sessiz Hikâye
Firma kârlı göründü, konkordatoya girdi. Bir yıl önce denetimini yaptığım bir firmayla denetim sırasında yaşadığımız bir anlaşmazlık yüzünden yollarımız ayrılmıştı. Geçtiğimiz günlerde konkordato ilan ettiklerini öğrendim. İlginçtir: Banka kredileri denetim sonrası son bir yılda ciddi oranda artmıştı. Bilanço ise temizdi—görünürde. Ama içini bilen biri olarak şunu söylemeliyim: stoklar şişirilmişti. Sayım tutanakları arasındaki fark 3 milyon dolar kadardı.
Stoklar yalansa, bilanço da yalandır. En kolay oynanan kalem de budur çünkü. “Stoklarda 3 milyon dolarlık yapay bir değerleme vardı—bu, bilanço üzerinde kar gibi görünse de gerçekte zarardı.” Bankalar ne yaptı? Kağıt üstündeki görüntüye bakıp kredi verdiler. Mali analizlerin yapamadığı tek şey stok denetimidir, stoklarda ne yazıyorsa kabul edilir. Şu sorularla meşgul olduklarını da hiç zannetmiyorum: Stok sayım tutanak raporu mevcut stoklarla karşılaştırıldı mı? Stok sayım tutanağını kim hazırlamış? Bağımsız denetim mi yoksa şirket personeli mi? Firma son yıllarda matrah artırmış mı? Tedarikçi bakiye hareketleri stok değer hareketleriyle uyumlu mu? Stoklarda dikkat çekici bir durum var mı? Hammadde stoğu mamül stoğundan fazla mı? Şirket ERP sisteminden stok değerleme raporu alındı mı? Sorular çoğaltılabilir.
Çalışanlarına maaşlarını ödemeyen firma, kredi kullanıyor.
Geçenlerde eski bir öğrencim aradı: Çalıştığı firma 3 aydır maaş ödemiyormuş ama aynı zamanda bankalardan kredi kullanmaya devam ediyormuş. Hatta patronunun yeni bir konut satın aldığını duymuş. Bana sorduğu soruya gelirsek: “İş davası açarsam banka hesaplarına bloke konulur mu?
Banka sistemleri SGK kayıtlarını kontrol etse, firmanın 3 aydır sigorta ödemediğini görecekti. Ama görmedi. Çünkü sistem, sadece rakama ve geçmiş skora bakıyor—insan hikâyesine değil.
Sonuç: Algoritmalar Belki Zekidir, Ama Kördür
Bugünün kredi algoritmaları geçmiş veriye dayanır, davranışı anlamaz, öyküyü okumaz. Böylece sistem, Akerlof’un tarif ettiği gibi, limonlarla doluyor: Gerçekte riskli olan ama kâğıt üstünde sorunsuz gözüken kredilerle. Sonuç? Gerçekten sağlıklı, krediye erişimi hak eden işletmeler bu gölgelerin altında kalıyor.
Serhat CAN
EKONOMİ
Prof. Dr. YILMAZ: Bütçe açıkları dizginlenebilir mi?
Bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak

Yayınlanma:
5 gün önce|
19/06/2025Yazan:
Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz
Mayıs ayına ait merkezi yönetim bütçe gerçekleşmelerine göre bütçe fazlası 235,2 milyar TL, kümülatif (Ocak-Mayıs) bütçe açığı da 650,3 milyar TL oldu. Mayıs ayı bütçe fazlası, giderlerdeki önemli bir azalış kaynaklı değil, tersine kurumlar vergisi hasılatının beklendiği gibi mayıs ayında vergi gelirlerini beslemesiyle gerçekleşti.
Rakamla ifade etmek gerekirse; nisan ayına göre mayıs ayında bütçe giderlerinde 43 milyar TL’lik azalışa karşılık bütçe gelirleri 368 milyar TL arttı. Bu artışın hemen hemen tamamı kurumlar vergisi hasılatı kaynaklı.
Önce vergi hasılatındaki değişime bakalım, ardından bütçe giderlerinde azalış olmuş mu, ona bakarız:
Kurumlar vergisi yıllık beyana tabi bir vergi. Aynı zamanda cari vergilendirme döneminin kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere, GVK’da belirtilen esaslara göre ve cari dönemin kurumlar vergisi oranında geçici vergi ödenir. Ocak – Şubat – Mart geçici vergi dönemi beyanname verilme ve ödeme günü 17 mayıs’tı. Ayrıca Gelir İdaresi Başkanlığı, 30 Nisan’a kadar verilecek kurumlar vergisi beyannameleri ve bunlara tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerini 5 Mayıs’a kadar uzattı.
Böylelikle nisan ayında 29,7 milyar olan kurumlar vergisi tahsilatı da mayıs ayında 470,1 milyar TL’ye yükseldi. Hatta mayıs ayında kurumlar vergisi hasılatı vergi gelirleri içindeki payı yüzde 39,4’e ulaştı ki bu oran KDV gibi dolaylı bir verginin payından da yüksekti. Sonuçta bu hasılat bütçede bir rahatlama yarattı.
Mayıs ayında kurumlar vergisi tahsilatı bütçenin imdadına yetişmiş oldu ama yukarıda anlattığım gibi “geçici vergi dönemiydi, geldi ve geçti”.
Bütçenin gelir tarafını temmuz ayında gelir vergisi ikinci taksiti ile ağustos ve kasım aylarında geçici vergi taksitleri bir miktar rahatlatabilir. Ancak aylık olarak artmaya devam eden enflasyon, sıkı para politikasıyla kredi imkanları kısıtlanan firmalar ve artan konkordatolar, hedeflenen vergi gelirlerinden uzaklaşılmasına neden olacak ana faktörler. Ayrıca bütçenin gelir tarafının, borç faizleriyle büyüyen bütçenin gider tarafını telafi etmesi zor görünüyor. O nedenle bütçe açığını dizginlemek hiç de kolay olmayacak.
Bütçe giderlerine şimdi kamuda tasarruf üzerinden bakalım:
Tüm kamu kurumlarının kendi bütçelerindeki kaynaklardan yapacakları harcamalar için tasarruf tedbirlerine uymaları uzun zamandır merakla bekleniyor.
Aşağıdaki hazırladığım tablo, geçen yıl ve bu yılın mayıs aylarında tasarruf tedbirleri kapsamında yapılan harcamaları karşılaştırıyor:
Tabloda görüldüğü gibi bir yıl içinde taşıt alım giderleri yaklaşık 2 katına çıkmış. Haberleşme ve enerji giderleri de enflasyon oranına yakın bir artış göstermiş. Kırtasiye-baskı giderleri ile temsil-tanıtma giderlerinde ise bir yılda kısmen frene basılmış gibi.
Ancak temsil-tanıtma giderleri bu yılın ilk dört ayında ortalama 65 milyon TL civarındayken, mayıs ayında birden yaklaşık beş katına (316 milyon TL) çıkmış. Yine de bu haliyle geçen yılın mayıs ayındaki 418 milyon TL’nin oldukça altında kalıyor. Umarım ülkemiz en iyi şekilde temsil ediliyordur. 2024’te bu alanda daha fazla gider yapılıyordu, yoksa geçen yıl daha mı iyi temsil ediliyordu?
Bütçe giderlerinde sorunlu kalem: borç faiz giderleri:
Borç faiz giderleri bütçede büyümeye devam ediyor. Özellikle iç borçlanmanın maliyeti bütçeye yansıyor.
Mayıs ayında borç faiz giderleri 111,2 milyar TL, kümülatif olarak 835,8 milyar TL’ye ulaştı. Dahası Haziran ayında yaklaşık 240 milyar TL’lik borç faiz gideri gerçekleştirilecek.
2025 yılı bütçesi için borç faiz giderlerinin bütçe giderlerine oranının yüzde 13,2 ve vergi gelirlerine oranının da yüzde 17,5 olması hedeflenmişti. Bugünkü görünümde borç faiz giderleri/bütçe giderleri oranı yüzde 15,7 ve borç faiz giderleri/vergi gelirleri oranı da yüzde 20,9’a yükselmiş durumda. Bu göstergeler ile bütçe hedeflerinden uzaklaşıldığı anlaşılıyor.
Bütçe açıklarını kontrol altında tutmak, pek çok alanda katkı sağlayacak. Öncelikle devletten beklenen görevlerin ve kamu hizmetlerinin hem kalitesinin artmasına hem de zamanında sunulmasına katkı sağlayacak.
Aksine bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak.
Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ – T24
FARK YARATANLAR
FARK YARATANLAR
KATEGORİ
- ALTIN – DÖVİZ – KRIPTO PARA (844)
- BANKA ANALİZLERİ (139)
- BANKA HABERLERİ (3.143)
- BASINDA BİZ (60)
- BORSA (450)
- CEO PERFORMANSLARI (36)
- EKONOMİ (2.852)
- GÜNCEL (3.223)
- GÜNDEM (3.198)
- RÖPORTAJLAR (48)
- SİGORTA (133)
- ŞİRKETLER (2.247)
- SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK (475)
- VİDEO Vitrini (19)
- YAZARLAR (1.057)
- Ali Coşkun (24)
- Arif Öztan (7)
- Ayşe Muzaffer Sunguroğlu (7)
- ChatGPT (26)
- Dr. Abbas Karakaya (64)
- Erden Armağan Er (45)
- Erol Taşdelen (569)
- Gizem Taşdelen (7)
- Gülbeyaz Gergün (63)
- Kemal Emirhan Mendi (1)
- Murat Şenol (26)
- Mustafa Akpınar (41)
- Onur ÇELİK (35)
- Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz (80)
- Serhat Can (8)
- Süleyman Çembertaş (16)
- Tungay Dere (18)
- Uğur Durak (33)
- Zuhal KARABULUT (5)
YAZARLAR

Ateşkes rüzgârı, petrolü devirdi, dolar geriledi, FED’e fırsat doğdu!

Tahvil Yerine Kredi: Türk Şirketlerinin Finansman Kaderi

Türkiye’nin Kafkaesk Manzarasında Genç Olmak

Yapay Zekâ Beyninizi Sessizce Ele Geçiriyor Olabilir!

YÜKSEK BANKA KREDİLERİ

ABD İran’ı vursa da, piyasalarda panik havası yok!

Aşırı Düşünmenin Zararları: Zihni Tutsak Eden Sessiz Tehlike

UŞAK’ın en köklü Market Zinciri EGEŞOK Konkordato aldı

Dolandırıcılık Davasında Şok Rapor: Banka Kusurlu!

Siyasi Gerginlik Ekonomiyi Geriyor: Reel Sektör Nefes Alamıyor!

KİL VE BENTONİT TESİSLER NE İŞE YARAR?

Tennis Istanbul Open 2025 Şirketler Arası Tenis Turnuvası başladı

DENİZBANK: Bir GMY istifası daha!

Yerel Halk Neden Maden İşletmeciliğine Karşı Çıkıyor?
- Son dakika: Bugünkü Sayısal Loto çekilişi sonuçları belli oldu! 23 Haziran 2025 Çılgın Sayısal Loto bilet sonucu sorgulama ekranı! 23/06/2025
- Fed'den Temmuz ayında faiz indirimi sinyali 23/06/2025
- Bugünkü On Numara çekilişi sonuçları belli oldu! 23 Haziran 2025 On Numara bilet sonucu sorgulama ekranı... 23/06/2025
- SON DAKİKA HABERİ: Borsa günü düşüşle tamamladı 23/06/2025
- 23 HAZİRAN BRENT PETROL FİYATI! Brent Petrol fiyatları ne kadar, kaç TL oldu? 23/06/2025
- EK DERS ÜCRETİ 2025: Öğretmenlerin bir saat ek ders ücreti ne kadar oldu? 23/06/2025
- Piyasalar savaş senaryosunu fiyatlıyor: PANİK SATIŞLARA DİKKAT! 23/06/2025
- Ekonomi ve siyaset gündemi - 24 Haziran 2025 24/06/2025
- Esin Güral Argat: İhracatta böyle daralma görmedim 24/06/2025
- Trump'tan ateşkes açıklaması 23/06/2025
- Trump: Tebrikler dünya şimdi barış zamanı 23/06/2025
- Resmi Gazete'de bugün (24.06.2025) 23/06/2025
- Çin: ABD ciddi sonuçları olabilecek yanlış bir emsal oluşturuyor 23/06/2025
- BM'den saldırılar sonrası istikrarsızlık uyarısı 23/06/2025
ALTIN – DÖVİZ
BORSA
KRIPTO PARA PİYASASI
Popüler
-
GÜNDEM4 yıl önce
Sedat Peker’in bahsettiği otel: Günlüğü 106 bin TL
-
GÜNCEL2 yıl önce
Zara Ve Mango’ya Üretim Yapın Tekstil Devi Konkordato Talep Etti
-
BANKA HABERLERİ2 yıl önce
TCMB Başkanı için ismi geçen GAYE ERKAN First Republic Bank’tan ayrılma süreci
-
BANKA HABERLERİ4 yıl önce
AKBANK çöktü : Dijital Bankacılık sorumlusu GMY CİVELEK ortada yok!
-
BANKA HABERLERİ4 yıl önce
HSBC terbiyesizliği : “Sabancı alana “AKBANK bedava”
-
BANKA ANALİZLERİ3 yıl önce
YILIN İLK YARISINDA İŞBANK RAKİPSİZ LİDER AKBANK SONUNCU SIRADAN KURTULAMIYOR
-
GÜNDEM2 yıl önce
Bankacılığı bırakıp eskortluk yapmaya başladı: Haftalık kazancı dudak uçuklattı