EKONOMİ
İhracatçı şimdi de parite kıskacında

Yayınlanma:
3 yıl önce|
Yazan:
BankaVitrini
ABD doları ve Euro arasında dengelerin değişmesi ve paritenin 20 yılın ardından ilk kez eşitlenmesi, Türk ihracatçısını negatif etkiledi. İhracatın büyük kısmını Avrupa Birliğine gerçekleştiren, hammadde ithalatını ise dolar üzerinden yapan birçok sektörde, parite kaynaklı kayıpların arttığı belirtiliyor. Sadece otomotiv sektöründe söz konusu kaybın ilk 6 ayda 1 milyar doları bulduğu, ikinci yarıda da benzer oranda bir kaybın yaşanacağı dile getiriliyor. İş insanları doların güçlenmesinin Avrupa pazarındaki rekabetçiliği negatif etkileyeceğini belirterek, söz konusu kaybın az da olsa telafisi için pazar çeşitliliğini artırmaya yönelik çalışmalar yapılabileceği dile getiriliyor. Dolar/euro paritesi en son 2000’li yılların başında 1’in altını görmüştü. 2008’de 1,60 seviyelerini zorlayan parite sonrasında dalgalı bir seyir izlemiş ve Mayıs 2021’in ardından yeniden düşüş trendine girmişti. Bu yılın başında 1,13 seviyelerinde bulunan parite, ABD’de Fed’in sıkılaştırma politikalarına karşılık Avrupa’da ise resesyon endişesinin yükselmesiyle 20 yılın ardından ilk kez eşitlendi.
Türkiye para politikasından bağımsız olarak gelişen söz konusu durum, Türkiye ekonomisi ve ihracatçısı için ne anlama geliyor? Geçen yıl Euro cinsi gerçekleştirilen ihracat 103 milyar iken, dolar cinsi gerçekleştirilen ihracat 109 milyarı bulmuştu. Yani ihracatta iki para birimi açısından eşit bir dağılım söz konusu. İthalata gelindiğinde ise durum dolar lehine değişiyor. TUİK rakamlarına göre 2021’in tamamında 271 milyar dolarlık ithalat gerçekleştirildi. Euro cinsi ithalat 79 milyar iken, dolar cinsi ithalat ise 176 milyarı aştı. Oransal açıdan bu yılın ilk yarısında da benzer bir durum söz konusu. Dolayısıyla dış ticaret yönüyle doların güçlenip Euro’nun değer kaybetmesi, ihracatçı açısından önemli bir dezavantaj oluşturuyor. Zira maliyeti dolar üzerinden oluşan ihracatçı, daha düşük Euro ile mal satmış oluyor. Bu da, 2022’de 250 milyar dolar hedefi bulunan ihracat için önemli kayıpların oluştuğu ve bu durumun da süreceği anlamına geliyor.
Pazar çeşitliliğine gidenler var
İhracatın lokomotif sektörü olan otomotiv sektöründe ilk 6 ayda parite kaynaklı kaybın 1 milyar doları bulduğu belirtiliyor. İkinci yarıda da benzer oranda bir kayıp bekleniyor. İhracatın bir başka lokomotif sektörü olan hazır giyim sektöründe de ise beklenen kayıp yüzde 15…
İş insanları, paritede yaşanan kaybın telafisi noktasında ise pazar çeşitliliğine yönelik çalışmaların yapılabileceğini belirtiyor. Bu yönde adım atan sektörler de var. Yani dolar ile ihracatın yapılabileceği pazarlara öncelik veriliyor. Türkiye ihracatının lokomotif sektörleri paritede yaşanan gelişmeleri ve bunun ihracata etkisini DÜNYA gazetesi için değerlendirdi…
TEKSTİLDEN, KİMYAYA, OTOMOTİVDEN DERİ SEKTÖRÜNE İŞ DÜNYASI ENDİŞELİ
Hazır giyimde kayıp yüzde 15
* İstanbul Hazır giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (İHKİB) Başkanı Mustafa Gültepe: Hazır giyim sektörü, ihracatının yüzde 67-70’ini AB’ye gerçekleştiriyor. İngiltere’ye ise pound ile satış yapıyoruz. Yani gelirin çok önemli bir kısmı Euro ve pound. Hem pound hem de Euro, dolar karşısında değer kaybediyor. Geçen yıl 1,13—1,15 olan dolar/euro paritesi şu an eşitlenmiş durumda. Paritenin aşağı inmesi geliri Euro ve pound, gideri ise dolar olan hazır giyim sektörü için dezavantajlı bir durum oluşturuyor. Rekabetçiliğimiz negatif etkileniyor. Hammaddenin çok önemli bir kısmı dolar üzerinden alınıyor. İhracatçı geçen yıldan bu yana parite nedeni ile yüzde 15 kayıp yaşamış durumda. Yılbaşından bu yana ise söz konusu kayıp yüzde 13 civarında. İkincisi, Uzakdoğulu rakiplerimize karşı avantajımızı da kaybediyoruz. Bizim ana ihracat pazarımız Avrupa olduğu için biz daha fazla etkileniyoruz. Strateji oluştururken, alım yaparken ve bütçeleme yaparken bunlara dikkat etmemiz lazım.
Otomotive 6 aylık faturası 1 milyar dolar
* Uludağ Otomotiv Endüstrisi İhracatçıları Birliği (OİB) Başkanı Baran Çelik: İhracatımızın yüzde 65’inden fazlasının Euro olması ve ihracat istatistiğinin dolar tutuluyor olması, ihracat değerimizi negatif etkiliyor. Otomotivde 6 ayda 1 milyar dolara yakın parite kaynaklı bir kayıp oldu. Aynı zamanda birçok hammadde dolarla alınıyor. Dolayısıyla doların güçlenmesi Avrupa pazarındaki rekabetçiliğimizi kötü etkileyecek.
Dolar bazında satış yapacak pazarlar bulmalıyız
* İstanbul Demir ve Demir Dışı Metaller İhracatçıları Birliği (İDDMİB) Yönetim Kurulu Başkanı Çetin Tecdelioğlu: Hammadde ithalatımız dolarla ama ihracatımız Euro ile. Maalesef aradaki parite farkı karlılığımızı olumsuz yönde etkiliyor. Bizim de dolar bazında ihracatımızı artırmak, Euro ile yaptığımız ihracatın pazar payını azaltmak için dolar pazarlarına daha çok çaba sarf etmemiz lazım. Farklı pazarlarda, dolar bazında mal satacak pazarlar bulmamız lazım. Avrupa yakın bir bölgeydi. Ticaret Bakanlığımızın son olarak açıkladığı, 18 ülkeye 80 milyar dolar ihracat hedefi Uzak Pazarlar Stratejisi doğrultusundaki önemi bir kat daha ortaya çıktı. Uzak pazarlarda dolarla daha fazla katma değerli ihracat yapmak için çaba sarf edeceğiz.
Küresel rekabetimiz etkilenecek
* İstanbul Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği (İTHİB) Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Öksüz: Tekstil sektörü olarak yılda 13 milyar dolar ihracat gerçekleştiriyoruz. Hazır giyim ile birlikte ihracatımız 30 milyar dolar ve yaklaşık 20 milyar dolar dış ticaret fazlası veriyoruz. Türkiye ekonomisine en fazla döviz girdisi sağlayan tekstil ve hazır giyim sektörleri olarak dışa bağımlılığımız büyük ölçüde yok. Ama pamuk gibi bazı hammaddelerde ithalatçıyız. Dolayısıyla ihracatı ağırlıkla Euro, ithalatı ise dolar ile yapan tekstil sektörümüz için Euro-dolar paritesinin eşitlenmesi, ihracatının yarısını Avrupa Birliği ülkelerine gerçekleştiren sektörümüzde olumlu bir gelişme değil. Euro, dolara karşı uzun yıllar daha değerliydi. Biz de ana ihracat pazarımız AB olması sebebiyle paritedeki farkı lehimize çeviriyorduk. Dolayısıyla paritedeki eşitlenme tüm küresel rakiplerimizi etkileyeceği gibi Türk tekstil sektörümüzü de etkileyecektir.
Kimya yüzde 10 daha kazançlı olabilirdi
* İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhracatçıları Birliği (İKMİB) Yönetim Kurulu Başkanı Adil Pelister: Mal ve ürün ihracatımız ile hizmet sektörü ihracatımızın çoğunluğunu Euro ile ithalatımızın ise çoğunluğunu dolar ile yapıyoruz. Hazine ve özel sektör dış borç ödemeleri de yine yaklaşık yüzde 60 oranında dolara ve yaklaşık yüzde 30 oranında Euro’ya endeksli. Buna göre Euro dolardan daha değerliyken ve pariteden dolayı daha kazançlı durumdayken, oranlar aynı kaldığında dolar-Euro paritesi dolar lehine gelişmeye devam ettiğinde, biz parite kaybı yaşayacağız. Şirketler için de benzer bir durum hakim. Kimya sektörümüz de hammadde bakımından yüzde 70’i dolar üzerinden dışa bağımlı bir sektör. İhracatının Euro ile yapılmasıyla aradaki kur farkı ihracatçıya maalesef olumsuz olarak yansıyacaktır. Kimya sektörümüzün ve Türkiye ihracatının yaklaşık yüzde 50’sinin Avrupa birliğine yapıldığı göz önüne alınırsa parite kaynaklı gelirimizin de azaldığını net olarak söyleyebiliriz. Eğer parite yakın bir zamandaki gibi 1,15–1,20 aralığında seyretmiş olsaydı, bizim de ihracatımız en az yüzde 10 değerli olacaktı.
Girdi maliyetini yukarıya taşıyor
* Türkiye Makina Federasyonu (MAKFED) Genel Sekreteri Zühtü Bakır: Makine sektörü için temel pazar yaklaşık yüzde 50 ihracat ile AB. Buna karşın başta enerji olmak üzere çelik gibi temel girdilerinin dolar bazlı temini, girdi maliyetini yukarıya taşıyor. Tüm bu gelişmelere karşın Avrupa kaynaklı artan talep sürerken küresel ekonomide sıkı para politikalarına geçişin de etkisi ile yavaşlama söz konusu. Ancak bunun etkileri henüz görülmüş değil. Makine ithalatında ise Çin ve Uzak Doğu ağırlığı dikkate alındığında paritedeki bu gelişmenin fiyatları bir nebze yukarıya taşıyacağı beklenebilir.
1 euro’nun kaç TL olduğu önemli
* Makine İhracatçıları Birliği (MAİB) Başkanı Kutlu Karavelioğlu: Makine imalat sanayi, ihracatının yüzde 70’ini Euro ile ithalatının da yüzde 70’ini dolarla yapan bir sektör. Bu tip yoğunluğa sahip sektörlerde Euro’da yaşanan değer kaybının şüphesiz ki olumsuz etkileri olur ancak bu genel kabulden önce, bazı özel durumlara bakmak gerekir. Pandemiden bu yana, özellikle de Yeşil Mutabakat tedbirlerinin üretim üslerindeki kısıtlamaları ile Ukrayna krizinin de etkisiyle, dinamik fiyatlama stratejileri sektörde zorunlu hale geldi. Hem fiyat listeleri ortadan kalktı hem opsiyonlar kısaldı. Müşterilere neredeyse günlük fiyat verilir hale geldi ve avanslar arttı. Bizim için 1 Euro’nun kaç dolar olduğundan çok 1 Euro’nun kaç TL olduğu önemlidir. Burada oluşacak gayri tabii kurlar, ihracatın istikrarlı artışında pariteden çok daha etkili olur. Öte yandan Euro bölgesi, bizim ana pazarımız. İleri ülkelerdeki yavaşlama makine teçhizat yatırımlarına beklendiği kadar yansımadı. Bizde de ihracat eski hızında olmasa da hem miktar hem de değer olarak artıyor. Sektörel açıdan baktığımızda ve 2022 makine ihracat hedefimizi 27 milyar dolar olarak belirlediğimiz düşünüldüğünde parite etkisinin bizi zorlayacağını söyleyebiliriz.
Deride kayıp yüzde 5-10
* Türkiye Deri Konfeksiyoncuları Derneği (TDKD) Yönetim Kurulu Başkanı Gürkan Gözmen: İhracatımızın çoğunluğunu yaptığımız AB ülkelerinde parite düşüşü, ham ve yardımcı malzeme tedarikini dolar olarak temin eden firmalarımızda yüzde 5 ila 10 arası bir kayba neden olmakla birlikte dolar bazında ihracat rakamlarımızın düşüşüne de sebep olacaktır. Sektörün biraz daha bekleyip durumun kalıcı olması halinde çok çabuk pozisyon alıp, satış ve tedariklerinde yeni fiyatlandırmalara gitmesi gerekir. Bu tabii ki AB pazarına çalışan firmalar için olumlu sonuç vermeyebilir.
Karlılıklar ciddi etkilenecek
* İstanbul Hububat Bakliyat Yağlı Tohumlar ve Mamulleri İhracatçıları Birliği (İHBİR) Yönetim Kurulu Başkanı Kazım Taycı: Hammaddemizi, girdi maliyetlerimizin yüzde 100’e yakınını dolar bazında alıyoruz. Maliyetlerimizi oluşturan unsurlar dolar bazında. Ülkenin ihracatının yüzde 50’si de Avrupa Birliği bölgesine yapılmaktadır. Dolayısıyla, bu bizim Avrupa Bölgesi’ne olan satışlarımızı çok ciddi manada olumsuz etkileyecektir. Dolar bazında tedarik ettiğimiz bir hammaddeyi Euro bazında satacağımız için eskiden aradaki parite farkı bizi koruyordu. Bu farkın ortadan kalkması, firmaların karlılıklarını çok ciddi etkileyecek. Firmalar paritedeki değişimi ürün satış fiyatlarına yansıtmaları durumunda, Türkiye’nin Avrupa Bölgesi’ndeki rekabetçiliğinin kaybolmasına sebebiyet verecektir. Doların, Euro karşısında güçlü olması bizim istemediğimiz olumsuz baktığımız bir durum.
Gemi inşaya sınırlı etki
* Gemi, Yat ve Hizmetleri İhracatçıları Birliği (GYHİB) Başkanı Cem Seven: Gemi ve yat inşasında satışlar bazı istisnalar hariç Euro ile gerçekleşiyor. Maliyetlerde ise dolar sadece gemi sacı ve bazı ekipmanlarda var. Ana makina, pervane, jeneratör ekipmanların ise maliyetleri Euro. Sac maliyetinin toplam inşa maliyetindeki yeri ise inşa edilen gemi ve yatın büyüklüğüne göre değişiyor. Genel olarak, Euro/dolar paritesinde dolar lehine olan hareketin satışların Euro ağırlıklı, maliyetlerin ise gemi sacı ve bazı ekipmanlar haricinde yine Euro olması nedeni ile parite etkisinin olumsuz ancak sınırlı olduğunu söyleyebiliriz.
Ufak bir sıkıntı olur ama aşılır
* Mobilya Sanayi İşadamları Derneği (MOBSAD) Başkanı Nuri Gürcan: Euro olarak ihracat yapan firmalarda kurdan dolayı ufak bir maliyet sıkıntısı olur ama bu aşılamayacak bir durum değil. Dünyada tedarikle ilgili sıkıntı gitgide büyümekte dolayısıyla artık tüm dünyada dolar veya Euro bazında da fiyat artırılabilir. Pariteden dolayı Euro bazında siparişlerde azalma gibi bir durumun yaşanacağını düşünmüyoruz. Sektörler dünya piyasalarını takip etmekte ve şu anda Türkiye’de emtia fiyatları birçok ülkeden ucuz olduğu için bizi etkilemez.
Türk sanayicisini zorlu bir dönem bekliyor
* İDDMİB Denetim Kurulu Üyesi ve ARMATÜR Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Gökhan Turhan: Dolarla ürün alıyoruz, Euro ile satıyoruz. Bu anlamda aradaki yüzde 15-20 fark bize direkt ya kar düşüşü, ya da zarar olarak yansıyor. Bu kadar üst üste gelen olumsuzun ardından ekonomik sorunlar, enflasyon, emtia fiyatlarındaki düşüş, dünyadaki piyasaların daralması gibi birçok sorunun yanında bu da üzerine eklenen bir sorun oldu. Parite, 1 eşiğini aşıp biraz daha aşağı inebilir ama sonrasında orta ve uzun vadede 1.15-1.20 seviyelerine gelir diye düşünüyorum. Özellikle savaşın belli bir noktaya gelmesiyle beraber tekrar eski noktaya geleceğini öngörüyorum. Asıl sorun, pandemiden sonra işlerin açılıp bir anda tekrar kapanması. Bunun üzerine karlılığı da etkileyen en önemli konulardan biri Euro/Dolar paritesi oldu. Türk sanayicisini zorlu bir dönem bekliyor. Piyasalardaki daralma kapasite kullanım oranlarımızı düşürüp karlılığımızı da etkileyecek.”
Avrupa’da fiyatlar artacak
* Ev ve Mutfak Eşyaları Sanayici ve İhracatçıları Derneği (EVSİD) Yönetim Kurulu Başkanı Talha Özger: Ev ve mutfak eşyaları sektörü olarak yüzde 55 oranında Euro ile ticaret dönüyor. Hammadde emtialarını ise dolar bazında alıyoruz. Aradaki makas bizi finansal yönde olumsuz şekilde etkileyecektir. İnsanlar yüzde 5’lik pariteye alışmıştı. Uzak pazarlara daha fazla odaklanmamız gerekiyor. Gelişmelerin sektörde yapacağı değişiklikleri yaşayıp göreceğiz, Euro Bölgeleri’nde fiyatların biraz daha artacağını ve satışa olumsuz şekilde etki edeceğini söyleyebiliriz.
DÜNYA – Yener KARADENİZ
İlginizi Çekebilir
EKONOMİ
Prof. Dr. YILMAZ: Bütçe açıkları dizginlenebilir mi?
Bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak

Yayınlanma:
1 gün önce|
19/06/2025Yazan:
Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz
Mayıs ayına ait merkezi yönetim bütçe gerçekleşmelerine göre bütçe fazlası 235,2 milyar TL, kümülatif (Ocak-Mayıs) bütçe açığı da 650,3 milyar TL oldu. Mayıs ayı bütçe fazlası, giderlerdeki önemli bir azalış kaynaklı değil, tersine kurumlar vergisi hasılatının beklendiği gibi mayıs ayında vergi gelirlerini beslemesiyle gerçekleşti.
Rakamla ifade etmek gerekirse; nisan ayına göre mayıs ayında bütçe giderlerinde 43 milyar TL’lik azalışa karşılık bütçe gelirleri 368 milyar TL arttı. Bu artışın hemen hemen tamamı kurumlar vergisi hasılatı kaynaklı.
Önce vergi hasılatındaki değişime bakalım, ardından bütçe giderlerinde azalış olmuş mu, ona bakarız:
Kurumlar vergisi yıllık beyana tabi bir vergi. Aynı zamanda cari vergilendirme döneminin kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere, GVK’da belirtilen esaslara göre ve cari dönemin kurumlar vergisi oranında geçici vergi ödenir. Ocak – Şubat – Mart geçici vergi dönemi beyanname verilme ve ödeme günü 17 mayıs’tı. Ayrıca Gelir İdaresi Başkanlığı, 30 Nisan’a kadar verilecek kurumlar vergisi beyannameleri ve bunlara tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerini 5 Mayıs’a kadar uzattı.
Böylelikle nisan ayında 29,7 milyar olan kurumlar vergisi tahsilatı da mayıs ayında 470,1 milyar TL’ye yükseldi. Hatta mayıs ayında kurumlar vergisi hasılatı vergi gelirleri içindeki payı yüzde 39,4’e ulaştı ki bu oran KDV gibi dolaylı bir verginin payından da yüksekti. Sonuçta bu hasılat bütçede bir rahatlama yarattı.
Mayıs ayında kurumlar vergisi tahsilatı bütçenin imdadına yetişmiş oldu ama yukarıda anlattığım gibi “geçici vergi dönemiydi, geldi ve geçti”.
Bütçenin gelir tarafını temmuz ayında gelir vergisi ikinci taksiti ile ağustos ve kasım aylarında geçici vergi taksitleri bir miktar rahatlatabilir. Ancak aylık olarak artmaya devam eden enflasyon, sıkı para politikasıyla kredi imkanları kısıtlanan firmalar ve artan konkordatolar, hedeflenen vergi gelirlerinden uzaklaşılmasına neden olacak ana faktörler. Ayrıca bütçenin gelir tarafının, borç faizleriyle büyüyen bütçenin gider tarafını telafi etmesi zor görünüyor. O nedenle bütçe açığını dizginlemek hiç de kolay olmayacak.
Bütçe giderlerine şimdi kamuda tasarruf üzerinden bakalım:
Tüm kamu kurumlarının kendi bütçelerindeki kaynaklardan yapacakları harcamalar için tasarruf tedbirlerine uymaları uzun zamandır merakla bekleniyor.
Aşağıdaki hazırladığım tablo, geçen yıl ve bu yılın mayıs aylarında tasarruf tedbirleri kapsamında yapılan harcamaları karşılaştırıyor:
Tabloda görüldüğü gibi bir yıl içinde taşıt alım giderleri yaklaşık 2 katına çıkmış. Haberleşme ve enerji giderleri de enflasyon oranına yakın bir artış göstermiş. Kırtasiye-baskı giderleri ile temsil-tanıtma giderlerinde ise bir yılda kısmen frene basılmış gibi.
Ancak temsil-tanıtma giderleri bu yılın ilk dört ayında ortalama 65 milyon TL civarındayken, mayıs ayında birden yaklaşık beş katına (316 milyon TL) çıkmış. Yine de bu haliyle geçen yılın mayıs ayındaki 418 milyon TL’nin oldukça altında kalıyor. Umarım ülkemiz en iyi şekilde temsil ediliyordur. 2024’te bu alanda daha fazla gider yapılıyordu, yoksa geçen yıl daha mı iyi temsil ediliyordu?
Bütçe giderlerinde sorunlu kalem: borç faiz giderleri:
Borç faiz giderleri bütçede büyümeye devam ediyor. Özellikle iç borçlanmanın maliyeti bütçeye yansıyor.
Mayıs ayında borç faiz giderleri 111,2 milyar TL, kümülatif olarak 835,8 milyar TL’ye ulaştı. Dahası Haziran ayında yaklaşık 240 milyar TL’lik borç faiz gideri gerçekleştirilecek.
2025 yılı bütçesi için borç faiz giderlerinin bütçe giderlerine oranının yüzde 13,2 ve vergi gelirlerine oranının da yüzde 17,5 olması hedeflenmişti. Bugünkü görünümde borç faiz giderleri/bütçe giderleri oranı yüzde 15,7 ve borç faiz giderleri/vergi gelirleri oranı da yüzde 20,9’a yükselmiş durumda. Bu göstergeler ile bütçe hedeflerinden uzaklaşıldığı anlaşılıyor.
Bütçe açıklarını kontrol altında tutmak, pek çok alanda katkı sağlayacak. Öncelikle devletten beklenen görevlerin ve kamu hizmetlerinin hem kalitesinin artmasına hem de zamanında sunulmasına katkı sağlayacak.
Aksine bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak.
Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ – T24
ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA
İsrail-İran Savaşının Türkiye’ye Etkileri

Yayınlanma:
4 gün önce|
16/06/2025Yazan:
Erol Taşdelen
İsrail ile İran arasında çıkabilecek uzun süreli bir savaş, sadece çatışmanın merkezindeki ülkeleri değil, çevre ülkeleri ve küresel sistemi de etkileme potansiyeline sahiptir. Türkiye, jeopolitik konumu, enerji bağımlılığı, ekonomik yapısı ve diplomatik ağı nedeniyle bu savaşın en çok etkilenecek ülkelerinden biri olacaktır.
Bu analiz, savaşın Türkiye’ye olası etkilerini altı temel başlık altında ele almaktadır:
1. 🛢️ Enerji ve Ekonomi Üzerindeki Etkiler
İran’ın enerji üretimi ve Hürmüz Boğazı’nın kontrolü, küresel petrol ve doğal gaz arzı için kritik önemdedir. Savaşın bu hattı etkilemesi durumunda:
-
Enerji fiyatlarında sert artış yaşanacaktır. Türkiye’nin petrol ve doğal gazda yüksek dışa bağımlılığı, enerji ithalat faturasını şişirecek, cari açık büyüyecektir.
-
Enflasyonist baskı artar. Akaryakıt ve üretim maliyetlerinin yükselmesi, gıda ve temel tüketim ürünlerinde zincirleme fiyat artışına neden olur.
-
Sanayi ve ulaşım sektörlerinde maliyet artışıyla birlikte tüketici harcamalarında daralma görülebilir.
2. ⚖️ Jeopolitik Denge ve Dış Politika Baskısı
Türkiye, Batı bloku (NATO-ABD) ile İslam dünyası arasında denge kurmaya çalışan bir dış politika izlemektedir. Savaş derinleşirse:
-
Çift yönlü baskı oluşur. ABD, Türkiye’den İsrail lehine daha net bir pozisyon almasını bekleyebilirken; iç kamuoyu ve İslam ülkeleri Filistin-İran eksenine daha yakın bir tavır talep edebilir.
-
Denge politikası zorlaşır. Türkiye, arabulucu rolünü korumak isterken tarafsızlığını da kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabilir.
3. 🤝 Diplomasi ve Göç Yönetimi
Savaş bölgesine yakın olan Türkiye, bölgedeki göç hareketlerinden doğrudan etkilenebilir.
-
Yeni mülteci dalgası riski doğar. İran, Irak ve Suriye’deki çatışma ve insani krizler nedeniyle Türkiye sınırlarına yeni göç baskıları oluşabilir.
-
İç politikada göç tartışmaları artar. Halihazırda Suriyeli göçmenler konusunda hassas olan kamuoyunda yeni bir göç dalgası sosyal ve siyasi gerilimlere yol açabilir.
4. 🛡️ Güvenlik ve Askeri Riskler
Savaş, bölgedeki tüm askeri dengeleri etkileyebilir ve Türkiye’nin güvenlik ortamını doğrudan sarsabilir.
-
Sınır ötesi gerginlikler: Türkiye’nin Suriye ve Irak’taki operasyon bölgelerinde İran yanlısı milis gruplarla sıcak temas ihtimali artar.
-
Terör riski ve iç güvenlik tehditleri: İran destekli yapıların Türkiye içinde veya sınır hattında provokatif eylemlere yönelmesi riski oluşur.
5. 📉 Finansal Piyasalara Etkisi
Savaş ortamı, küresel finansal piyasalarda risk algısını artırır. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler bu dalgalanmalardan doğrudan etkilenir.
-
Borsa İstanbul’da dalgalanma görülür. Yabancı yatırımcıların riskten kaçışı, Borsa İstanbul’da satış baskısını artırabilir.
-
Döviz kurları ve altın fiyatları artabilir. TL üzerindeki baskı artar; bireyler ve yatırımcılar güvenli liman olarak döviz ve altına yönelir.
6. 🚢 Ticaret ve Sanayiye Etkisi
Türkiye’nin Orta Doğu ve Orta Asya’ya olan ticareti, savaş nedeniyle sekteye uğrayabilir.
-
Dış ticaret yollarında sorun: İran ve Irak güzergâhlarında güvenlik riskleri, lojistik maliyetleri artırır.
-
İhracatçı üreticiler zarar görür. Özellikle makine, inşaat, tekstil ve otomotiv yan sanayi sektörleri sipariş iptalleri ve pazar kaybı riskiyle karşı karşıya kalır.
Sonuç: Türkiye Çok Boyutlu Riskle Karşı Karşıya
İsrail-İran savaşının uzun sürmesi; ekonomi, dış politika, güvenlik, diplomasi ve toplumsal alanlarda zincirleme etkiler yaratır. Türkiye bu süreci, enerji stratejilerini gözden geçirerek, iç güvenlik politikalarını güçlendirerek ve diplomatik dengesini koruyarak yönetmek zorunda kalacaktır.
Yayın Notu: Bu analiz www.bankavitrini.com için hazırlanmıştır.
EKONOMİ
Kriz Yönetiminde Yeni Yöntemler: Dijital Çağın Dinamikleriyle Uyumlu Stratejiler

Yayınlanma:
7 gün önce|
14/06/2025Yazan:
Erol Taşdelen
Kriz, bir şirketin itibarını, finansal yapısını ve operasyonel devamlılığını tehdit eden olağanüstü bir durumdur. Ancak artık krizler sadece doğal afet, ürün hatası ya da skandallardan ibaret değil; dijital linçler, sosyal medya kampanyaları ve siber saldırılar da modern kriz tanımının bir parçası haline gelmiştir.
Bu bağlamda kriz yönetimi, geleneksel yöntemlerin ötesine geçerek çok boyutlu, hızlı ve veri odaklı bir yapıya dönüşmüştür. İşte yeni nesil kriz yönetimi yaklaşımları:
1. Gerçek Zamanlı İzleme ve Erken Uyarı Sistemleri
Artık krizleri tahmin etmek ve erken müdahale etmek mümkündür. Sosyal medya dinleme araçları sayesinde olası bir krizin sinyalleri önceden yakalanabilir. Bu araçlar kullanıcı şikayetlerini, anahtar kelimeleri ve duygu analizlerini anlık olarak takip ederek alarm verir.
2. Senaryo Tabanlı Simülasyonlar ile Hazırlık
Başarılı kurumlar, olası kriz senaryolarını önceden simüle ederek kriz anında hangi adımları atacaklarını netleştiriyor. Ürün geri çağırma, siber saldırı veya itibar krizleri gibi olaylara karşı önceden denenmiş çözümler hazır tutuluyor.
3. Çok Paydaşlı İletişim Yönetimi
Krizler yalnızca kamuoyu ile değil, çalışanlar, yatırımcılar, müşteriler ve resmi kurumlar gibi çok sayıda paydaşla da doğru iletişimi gerektirir. Her paydaş grubu için özel mesajlar, farklı iletişim kanallarıyla sunulmalıdır.
4. Veri Odaklı Karar Verme Süreçleri
Kriz anında refleksle değil, veriye dayalı stratejiyle hareket etmek hayati önem taşır. Sosyal medya verileri, müşteri geri bildirimleri, kriz yayılma analitiği gibi göstergelerle doğru adımlar belirlenebilir.
5. Dijital Kriz Müdahale Ekipleri
Geleneksel kriz masaları yerini artık dijital kriz ekiplerine bırakıyor. Özellikle sosyal medya krizlerinde, deneyimli ekipler anında devreye girerek içerik üretimi, yorum yönetimi ve doğru bilgilendirme ile süreci kontrol altında tutuyor.
6. Şeffaflık ve Samimi İletişim Dili
Geleneksel kriz iletişimi genellikle soğuk, resmi bir dille yürütülürdü. Ancak günümüzde tüketici daha empatik, samimi ve içten bir yaklaşım bekliyor. CEO açıklamaları, kısa videolar ve açıklayıcı infografikler daha fazla etki yaratıyor.
7. Kurum İçi Kriz Eğitimleri
Kriz yönetimi sadece yönetime değil, tüm çalışanlara aittir. Bu nedenle özellikle ön cephede görev yapan çalışanlara kriz anında nasıl davranmaları gerektiği eğitilmelidir. Kriz bilinci, kurum kültürünün bir parçası haline getirilmelidir.
8. Kriz Sonrası Rehabilitasyon Planları
Kriz atlansa bile etkisi devam eder. İtibar kaybı, müşteri güveni ve çalışan motivasyonu gibi konularda kriz sonrası rehabilitasyon süreci başlatılmalı; iletişim kampanyaları, itibar onarma projeleri ve iç iletişim aksiyonları devreye alınmalıdır.
9. Siber Güvenlik Odağında Kriz Hazırlığı
Dijitalleşmenin getirdiği en büyük risklerden biri de siber saldırılardır. Kurumlar, sadece BT birimlerinin değil tüm organizasyonun siber krizlere hazırlıklı olması için yeni stratejiler geliştiriyor.
10. Kurumsal Hafıza ve Öğrenen Organizasyon Yaklaşımı
Her kriz, gelecekteki krizler için bir öğrenme fırsatıdır. Kriz sonrasında detaylı analiz yapılmalı, neyin işe yaradığı ve neyin işe yaramadığı kayıt altına alınmalı ve bu bilgiler kurumsal hafızaya entegre edilmelidir.
Krizler Kaçınılmaz, Yönetim Şekli Tercih Meselesidir
Krizlerin ne zaman çıkacağını kestirmek zor olabilir; ancak nasıl yönetileceği tamamen kurumsal hazırlıkla ilgilidir. Yeni nesil kriz yönetimi; çevik, şeffaf, veri temelli ve insan merkezli bir yaklaşımla ilerlemektedir. Bu yöntemleri benimseyen kurumlar, sadece krizleri aşmakla kalmaz, aynı zamanda krizlerden güçlenerek çıkar.
FARK YARATANLAR
FARK YARATANLAR
KATEGORİ
- ALTIN – DÖVİZ – KRIPTO PARA (842)
- BANKA ANALİZLERİ (139)
- BANKA HABERLERİ (3.137)
- BASINDA BİZ (60)
- BORSA (449)
- CEO PERFORMANSLARI (36)
- EKONOMİ (2.850)
- GÜNCEL (3.201)
- GÜNDEM (3.183)
- RÖPORTAJLAR (48)
- SİGORTA (133)
- ŞİRKETLER (2.241)
- SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK (474)
- VİDEO Vitrini (19)
- YAZARLAR (1.049)
- Ali Coşkun (23)
- Arif Öztan (7)
- Ayşe Muzaffer Sunguroğlu (7)
- ChatGPT (26)
- Dr. Abbas Karakaya (64)
- Erden Armağan Er (45)
- Erol Taşdelen (565)
- Gizem Taşdelen (7)
- Gülbeyaz Gergün (63)
- Kemal Emirhan Mendi (1)
- Murat Şenol (26)
- Mustafa Akpınar (41)
- Onur ÇELİK (34)
- Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz (80)
- Serhat Can (6)
- Süleyman Çembertaş (16)
- Tungay Dere (18)
- Uğur Durak (33)
- Zuhal KARABULUT (5)
YAZARLAR

Kimliğe Tanımlı Ehliyet: Her Durumda Yeterli mi?

16 Milyar hesap bilgisi çalındı, şifreleri değiştirin

Trump iki hafta süre verdi: İran’a ani saldırı riski ‘şimdilik’ azaldı

Büyürken Batmak: Şirketlerin Sessiz Felaketi

Kurumsal Finansın Stratejik Rolü: Kriz Dönemlerindeki Önemi

RİSK YÖNETİMİ YENİDEN TANIMLANIYOR

Prof. Dr. YILMAZ: Bütçe açıkları dizginlenebilir mi?

UŞAK’ın en köklü Market Zinciri EGEŞOK Konkordato aldı

KGF KREDİLERİ ÖNCEKİLER GİBİ BANKALARIN ZOMBİ FİRMALARINA GİTMESİN

İmalatçı KOBİ’lere 30 milyar liralık KGF geliyor….

Siyasi Gerginlik Ekonomiyi Geriyor: Reel Sektör Nefes Alamıyor!

Krediye Ulaşamayan Sanayici Batıyor…

Yeni KGF Krediler çözüm olur mu?

Dolandırıcılık Davasında Şok Rapor: Banka Kusurlu!
- SON DAKİKA | Borsa günü yükselişle tamamladı 20/06/2025
- ON NUMARA SONUÇLARI 20 HAZİRAN 2025 | 5.071.346 TL büyük ikramiyeli On Numara sonuçları açıklandı mı, nasıl öğrenilir? Sonuç sorgulama ekranı! 20/06/2025
- Zırh delici "KARGU"dan yeni başarı 20/06/2025
- Altun Gıda, Karya Doğal Tarım Üretim ve Seracılık’ı satın aldı 20/06/2025
- AB’den kritik adım: Avrupa Yatırım Bankası’nın finansman tavanı 100 milyar euroya yükseldi 20/06/2025
- Bakan Bayraktar: Nükleer enerji, Türkiye’nin ekonomik geleceği için bir ihtiyaç 20/06/2025
- Hazine ve Maliye Bakanlığı ile İslam Kalkınma Bankası’ndan 740 milyon dolarlık anlaşma 20/06/2025
- Hazine alacakları Mayıs sonu itibarıyla 31,2 milyar lira oldu 20/06/2025
- "Nükleer enerji rüyanın ötesinde, ekonomik bir ihtiyaç" 20/06/2025
- Fed/Waller: Temmuz ayında faizi düşürebiliriz 20/06/2025
- İKB'den 740 milyon dolarlık finansman 20/06/2025
- UBS'in raporu: Dolar milyonerleri en çok artan ülke Türkiye 20/06/2025
- Tarihin en büyük veri hırsızlığı 20/06/2025
- AB'den Çin'e tıbbi cihaz kısıtlaması 20/06/2025
ALTIN – DÖVİZ
BORSA
KRIPTO PARA PİYASASI
Popüler
-
GÜNDEM4 yıl önce
Sedat Peker’in bahsettiği otel: Günlüğü 106 bin TL
-
GÜNCEL2 yıl önce
Zara Ve Mango’ya Üretim Yapın Tekstil Devi Konkordato Talep Etti
-
BANKA HABERLERİ2 yıl önce
TCMB Başkanı için ismi geçen GAYE ERKAN First Republic Bank’tan ayrılma süreci
-
BANKA HABERLERİ4 yıl önce
AKBANK çöktü : Dijital Bankacılık sorumlusu GMY CİVELEK ortada yok!
-
BANKA HABERLERİ4 yıl önce
HSBC terbiyesizliği : “Sabancı alana “AKBANK bedava”
-
BANKA ANALİZLERİ3 yıl önce
YILIN İLK YARISINDA İŞBANK RAKİPSİZ LİDER AKBANK SONUNCU SIRADAN KURTULAMIYOR
-
GÜNDEM2 yıl önce
Bankacılığı bırakıp eskortluk yapmaya başladı: Haftalık kazancı dudak uçuklattı