Connect with us

EKONOMİ

MURAT BATI: Enkazdan yeterince can çıkaramadık bari ders çıkaralım

T24 yazarı Murat BATI Deprem sonrası için önemli tespitler yaptı: Depremle mücadele konusunda yapılması gerekenlerden ilki binaların nereye inşa edileceğinin iyi tespit edilmesi ile inşa aşamasında yeterli ve doğru malzemenin kullanılması gerektiğidir. Ve elbette denetimin de her aşamada yapılması olmazsa olmazımız olmalıdır

Yayınlanma:

|

Merkez üssü Kahramanmaraş olan ve 11 ili fiziken, diğer illeri ise derinden yaralayan deprem sonucunda on binlerce canımızı kaybettik, on binlercesi ise yaralandı. Depremden kurtulanların çok uzunca süre yaşayacakları travmayı tahayyül etmek bile ruhumu daraltıyor. Eminim sizde de aynı düşünce vardır.

Önceki depremlerde olduğu gibi oturduğumuz yerden müsebbip arayıp durduk, kendimizce de bulduk hatta kendimizce kendimize yalanlar söyleyerek vicdanımızı da rahatlatmaya çalıştık. “Bu enkazda hiç mi payımız yok?” diye sorduk kendimize. “Hayır” dedik yine kendimize kendi vicdanımızı rahatlatmak için…

Bu gibi afetlerin nedenlerini ve sonuçlarını kadere bağlamadan doğru düşünüp planlamak hem olası zararı asgariye indirecek hem de devlet olarak maddi yönden tam tekmil halde hazır bulunmamızı sağlayacaktır. Bu yönüyle TV’lerde onlarca hayırseverin(!) bağış şovuna da maruz kalmamış olacağız.

Neyse deprem öncesi ve sonrası neler yapmamız gerektiği hususlarını özetlemeye çalışayım. 

İlk yapılması gereken

Depremle mücadele konusunda yapılması gerekenlerden ilki binaların nereye inşa edileceğinin iyi tespit edilmesi ile inşa aşamasında yeterli ve doğru malzemenin kullanılması gerektiğidir. Ve elbette denetimin de her aşamada yapılması olmazsa olmazımız olmalıdır.

Özellikle bu aşamada ne yapılması gerektiği konusunda bir inşaat mühendisi dostumla[1] görüştüğümde bazı hususlara dikkat çekti. Merkezi sistemin bürokrasi nedeniyle oldukça ağır işlediğini ve özellikle yerel yönetimlerin mühendis ve mimar odalarıyla koordineli çalışması gerektiğini vurguladı. Denetim aşamasında rüşvet ve yolsuzlukların maalesef fazla olduğuna ve bu nedenle de hafif bir depremde binalar yıkılmasa bile ağır hasar aldıklarını ve sonraki hafif depremlerde bile yıkılabileceğine, yapı denetim sisteminde yakın bir zamanda faaliyete geçen havuz sisteminin yararlı olduğuna, bu sistemde yapı denetim firmalarının müteahhitlere bağlı kalmadığına, bu nedenle bağımsız denetim kontrollerinin yapılabildiğine ve sistemin en azından bu şekilde devam ettirilmesine dikkat çekti.

Diğer yapılması gerekenler ise illerin jeofizik ve jeoloji çalışmaları ile deprem fay haritalarının güncellenmesi, bu haritalara göre şehir ve bölge plancılarının yeni yerleşim yerlerini planlaması, 7259 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun ile bu Kanuna dayalı hazırlanan Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmeliğin güncellenmesi, bu son depremlerde görüldüğü üzere ikinci derece deprem kuşağında olan il ve ilçelerde de önemli oranda yıkım gerçekleştiği dikkate alındığında bina tasarımlarının deprem kuşağına göre yapılıyor olmasından dolayı birinci derece deprem kuşağı dışında kalan bölgelerin deprem dereceleri bir derece yükseltilmesi gerektiği veya illerin deprem kuşağı derecelerinin revize edilmesi, gerekiyorsa ilgili mevzuata uymayan yapıların yıkılıp yeni yapıların yapılması gerekmektedir.

AFAD, Kızılay gibi kurumların yerel taşra teşkilatları güçlendirilmeli, acil durumda ani önlem alınacak inisiyatiflere sahip olmaları adına yetkilendirilmeleri gerekmektedir. Daha da önemlisi dağcılık, kaya tırmanışı, mağaracılık, amatör telsizciler gibi birçok spor ve başka kulüplerin yerel afet koordinasyon merkezlerinin birer üyesi olabilmelerini sağlayacak yasal bir düzenleme yapılmalıdır. Yerel afet merkezlerine ayrıca madenciler, inşaat ustaları gibi meslek sahipleri de dahil edilmeli. Bu durum keyfiyetten çıkarılmalıdır.

İmar barışı uygulamasına son verilmeli

Ülke insanımızın en önemli alışkanlıklarından biri de maalesef işi mevzuatına/usulüne uygun yapmak yerine ahbap-çavuş ilişkisi kapsamında yapıp kolaycılığı seçmektir. Bunlardan bir tanesi de maalesef imar uygulamasıdır.

Binaların altına açılan dükkanları genişletmek için süs olarak konulduğu sanılan kolonların kesilmesi mi, yüksek katlı bina izni alınarak çok daha fazla para kazanma hırsı mı, dere yatağına bina inşa edilmesi mi gibi afetlere davetiye çıkaran ve bunların izinlerinin oya devşirildiği bir sistem ülkemizin karakteristik yapısı mı bilemedim.

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün elbette. Bunlar kendi başına yapılmamakta veya o aşamada ya da daha sonra imar affı denilen devlet eliyle mezar tahsisi uygulaması ile izin verilmektedir. Kader falan değil yani.

Her deprem sonrası acılarımız tazeyken imar aflarına lanet okuyoruz ama çok az bir zaman sonra bu konuda şu anki gibi yiğit/cesur olup aynı tepkiyi verebilecek miyiz? Hiç emin değilim hatta sanmıyorum.

Hatta şimdilerde imar affına lanet okuyan onlarca yazar çok değil 2 hafta öncesine kadar son vergi affı konuşulduğunda imar affı da bu kanun teklifine konulması gerektiği yönünde yazıp TV’lerde konuştular. Siyasetçilerden de dile getiren olmuştu. Acımız az hafiflesin yine konuşuruz gelsin imar affı diye. Acılarımıza pek sadık değiliz maalesef, neyse…

Enkazlardan numune alınmalı

Enkazlardan insanlar çıkarıldıktan sonra enkazlar toplanıp toplanma alanlarına gönderilecek. Bu pek de sağlıklı bir şekilde yapılmayacak. Yani hangi enkazın hangi yapıya ait olduğunun belirlenmesi gerekmekte ama bu konuda da ciddi kaygılarım var. Umarım yanılırım.

Bunun yararı şu olacak, yapıların tekniğe ve mevzuatlara uygun yapılıp yapılmadığı yapılardan alınacak numunelerden anlaşılabilecektir. Bu nedenle enkazlar toplanmadan muhakkak beton, donatı (beton çeliği) numuneleri alınmalı, gerekirse odalar karot numune almalı. Daha sonra bu numunelerde yapılan incelemeler sonucunda mağdurlar ilgili kurum ve kişilere dava açabilmeleri için gerekli delil havuzu bir nebze de olsa sağlanmış olacaktır.

Özellikle ceza hukukçuları bu konuya ziyadesiyle eğilmekte ve kat’i suretle önerileri dikkate alınmalıdır.

Artık bir fon kurulmalı

Dayanışma çok önemli bir şeydir. Hele ki omuz omuza dayanışma. Ancak eşitler arası olmayan para transferi maalesef farklı birçok şaibeye gebe olabilmektedir. Merkez Bankası’nın Hazine’ye aktaracağı kãrının 30 milyar TL’sini AFAD’a bağışlayan Merkez Bankası Başkanı Kavcıoğulu’nun “Eğer bu parayı Hazine’ye aktarsaydık, Hazine başka bir alanda kullanabilirdi. Biz bu payı direkt olarak deprem bölgesine tahsis ettik” demesi gibi. Bunun da altında çok şey aranabilir; Sayıştay denetimi, iç denetim vs den kaçınma da olabilir, insani bir yön de başka nedenler de. Şu an tahminlerimizden başka net bir bilgimiz yok maalesef.

Ancak Kavcıoğlu’nun ima ettiği şey 5018 sayılı Kanun m.13/g’nin varlığıydı. Yani Hazine’ye giren para belirlenen o amaç için (depreme) harcanamayacak anlayışıydı.

Merkez Bankası Başkanı’nın bile ima ettiği şey toplanan paraların deprem için harcanmasının mevzuat açısından ne kadar zor olacağıydı. O yüzden daha önce de defalarca yazdığım gibi Kavcıoğlu’nun da diğer bürokratların da kafasını rahatlatmak için bir an önce bu deprem fonu kurulmalı artık.

Yeni bir bütçe daha olacak mı?

Dile kolay 11 il ve bunların bir kısmı yerle bir oldu. Depremin yarattığı maddi kayıp şu an tahminlerle ölçülüyor ve 84 milyar dolar deniliyor. Ancak bölgede üretim kaybının yarattığı etki, oluşacak işsizlik, tarımsal/hayvansal kayıp ve dolayısıyla milli gelir kaybı henüz net bir şekilde ölçülemedi. Ekonomistler bunu hesaplıyorlardır sanıyorum ama çıkan sonucun hiç de küçümsenecek bir sayı olmayacağı ortada.

Ayrıca şu andan itibaren bölgeyi tekrar eski haline getirmek için yapılacak inşaat, konut maliyetleri, taşıma maliyetleri, sosyal ödemeler vb bütçeden doğrudan para çıkışı anlamındadır ki bütçe giderlerini hatırı sayılır şekilde artıracaktır. Bir de malum seçim ve EYT var ki sormayın gitsin.

İlaveten toplanması gereken vergilerden mahrum kalınması ve o bölgeye şu andan itibaren yapılacak vergisel kolaylıklar (vergi harcamaları) kamu gelirlerini de azaltacaktır.

O bölgelere yapılacak yeni inşaatlar, yeni yatırımlar, yeni harcamalar… Ben ve benim gibiler depreme afet gözüyle bakmakta, bazıları ise yeni inşaat sahası olarak. Her şerde olan hayır bu olmasa gerek.

Dolayısıyla 2023 yılı devlet bütçesi açısından beklenenden çok daha fazla bir harcama ve çok daha düşük bir kamu geliri söz konusu olacak. Ve bu durum da seçim sonrası maalesef yeni bir bütçeyi (ek bütçeyi) daha kaçınılmaz kılmaktadır.


[1] Sevgili dostum inşaat mühendisi Hakan BARÇ’a fikirleri için teşekkür ederim.

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

“Nasıl Yatırım Yapılır?” – Kitap Özeti

Yayınlanma:

|

Yazan:

Kitap Künyesi

  • Kitap Adı: Nasıl Yatırım Yapılır?

  • Alt Başlık: Kişisel Yatırımın Cesur ve Yeni Dünyasına Yolculuk

  • Yazarlar:

    • Peter Stanyer

    • Masood Javaid

    • Stephen Satchell

  • Çevirmen: S. Cem Çiloğlu

  • Yayınevi: The Economist Books / Türkçe baskı: Epsilon yayınevi

  • Dil: Türkçe (Orijinal dil: İngilizce)

  • Kapsam: Yatırımın temellerinden başlayarak kişisel finans, portföy yönetimi, risk dağılımı ve yeni nesil yatırım araçlarına kadar geniş bir perspektif sunar.

  • Hedef Kitle: Yatırıma yeni başlayacak bireyler, kişisel finansına yön vermek isteyenler ve stratejik portföy oluşturmak isteyen yatırımcılar.

İçerik Özeti

  • Yatırımın Temel İlkeleri

  • Risk ve Getiri Dengesi

  • Portföy Teorisi

  • Fon Seçimi ve Dağılımı

  • Alternatif Yatırım Araçları (ETF’ler, tahviller, emtialar, kripto varlıklar)

  • Yatırım Psikolojisi ve Karar Alma Süreçleri

  • Güncel Piyasa Gelişmeleri ve Etkileri

“Nasıl Yatırım Yapılır?” – Kitap Özeti

1. Yatırımın Temelleri

Kitap, yatırımın amacını net şekilde tanımlayarak başlar: paranın zaman içindeki değerini korumak ve artırmak. Yatırımcılar için temel kavramlar olan risk, getiri, zaman ufku, likidite gibi konular ele alınır.

📌 Ana fikir: Her yatırım bir risk içerir; önemli olan bu riski bilinçli şekilde yönetebilmektir.

2. Portföy Oluşturma ve Risk Dağılımı (Diversifikasyon)

Yazarlar, yatırımcılara tüm yumurtaları aynı sepete koymamaları gerektiğini anlatır. Portföy oluştururken farklı varlık türleri arasında dağılım yapmanın önemi vurgulanır: hisse senetleri, tahviller, nakit, emtialar, alternatif yatırımlar gibi.

📌 Ana fikir: Sağlam bir yatırım stratejisi; çeşitlendirme, maliyet bilinci ve hedefe uygunlukla mümkündür.

3. Varlık Sınıfları ve Araçlar

Bu bölümde yatırım yapılabilecek başlıca varlıklar detaylı şekilde anlatılır:

  • Hisse senetleri: Uzun vadede büyüme sağlayan ama dalgalı ürünlerdir.

  • Tahviller: Daha düşük riskli, ama sınırlı getirili.

  • Nakit ve mevduat: Güvenli ama enflasyona karşı kırılgan.

  • Alternatif yatırım araçları: Gayrimenkul, hedge fonları, özel sermaye ve son zamanlarda kripto varlıklar gibi yeni trendler.

📌 Ana fikir: Her varlık sınıfının risk-profili farklıdır ve yatırımcının hedeflerine göre seçilmelidir.

4. Zaman ve Psikoloji Faktörü

Yatırımcıların en büyük düşmanlarından biri kendileridir. Korku, açgözlülük, sürü psikolojisi gibi duygusal faktörlerin yatırım kararlarını nasıl etkilediği anlatılır. Piyasa zamanlamasının zor olduğu, uzun vadeli düşünmenin önemi vurgulanır.

📌 Ana fikir: Duygusal kararlar yerine disiplinli bir yatırım stratejisi başarı getirir.

5. Yatırım Stratejileri ve Yaklaşımlar

Pasif ve aktif yatırım farkı, endeks fonlarının avantajları, değer ve büyüme yatırımcılığı gibi farklı yatırım stratejileri açıklanır. Ayrıca, yaşa ve gelir seviyesine göre yatırım stratejileri örneklenir.

📌 Ana fikir: Herkesin yatırım stratejisi kişisel durumuna, hedeflerine ve risk toleransına uygun olmalıdır.

6. Geleceğe Hazırlık ve Yeni Trendler

Kitabın son bölümleri geleceğin yatırım dünyasına odaklanır. ESG (çevresel, sosyal ve yönetişim kriterleri), yapay zeka destekli algoritmalar, robo-danışmanlar, fintech’ler gibi konular ele alınır.

📌 Ana fikir: Yatırım dünyası hızla değişiyor; bilgiye açık ve adapte olabilen yatırımcılar öne çıkacak.

Genel Değerlendirme

Bu kitap, yatırım dünyasına giriş yapmak isteyenler için bilimsel temellere dayalı, pratik ve anlaşılır bir kılavuzdur. Hem yeni başlayanlar hem de stratejisini geliştirmek isteyen yatırımcılar için değerli bilgiler sunar.

Okumaya devam et

EKONOMİ

HÜRMÜZ BOĞAZI KAPANIRSA NE OLUR?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Dünya enerji güvenliğinin kalbinde yer alan Hürmüz Boğazı, küresel ticaretin ve petrol taşımacılığının en kritik geçitlerinden biridir. Ancak bu boğazın geçici dahi olsa kapanması, sadece bölgeyi değil, tüm dünya ekonomisini derinden etkileyebilecek bir kriz senaryosudur. Bu yazıda, Hürmüz Boğazı’nın önemi ve kapanmasının olası sonuçları detaylı bir şekilde incelenmektedir.

HÜRMÜZ BOĞAZI’NIN STRATEJİK ÖNEMİ

Hürmüz Boğazı, İran ile Umman arasında yer alır ve Basra Körfezi’ni Umman Denizi’ne bağlar.
Bu dar geçit, dünyanın en büyük petrol üreticilerinden olan Suudi Arabistan, Irak, Kuveyt, İran, BAE ve Katar’ın deniz yoluyla petrol ve doğalgaz ihracatında tek çıkış kapısı niteliğindedir.

  • Günlük yaklaşık 17-20 milyon varil petrol bu boğazdan taşınmaktadır.

  • Bu miktar, küresel petrol ticaretinin yaklaşık %20’sine denk gelir.

  • Ayrıca Katar’ın sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ihracatının da büyük bölümü bu yoldan geçer.

ENERJİ VE EKONOMİK SONUÇLARI

1. Petrol Fiyatlarında Şok Artış

Hürmüz Boğazı’nın kapanması, arz şokuna yol açar.

  • Petrol fiyatları birkaç gün içinde 150-200 dolar/varil seviyelerine çıkabilir.

  • Enerji ithalatçısı ülkelerde enflasyonist baskılar oluşur.

  • Üretim maliyetleri artar, ekonomiler yavaşlar, stagflasyon riski doğar.

2. Küresel Tedarik Zincirinin Bozulması

  • Asya, Avrupa ve ABD’ye enerji taşıyan petrol tankerleri seferlerini durdurmak zorunda kalır.

  • Enerjiye bağımlı endüstriler (otomotiv, plastik, gübre vb.) ağır darbe alır.

  • Alternatif boru hatları kapasite olarak yetersizdir.

JEOPOLİTİK VE ASKERİ SONUÇLARI

1. ABD-İran Gerilimi Zirveye Çıkar

İran’ın boğazı kapatma tehdidi veya fiilî kapatma girişimi, ABD ve müttefiklerinin askerî karşılık verme ihtimalini doğurur.
Bölgedeki ABD Donanması’nın varlığı bu senaryo için hazırdır.

2. İsrail, Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri Tetikte Olur

İran’ın bu hamlesi bölge ülkeleri tarafından ulusal güvenlik tehdidi olarak değerlendirilir.
Silahlanma hızlanır, bölgesel çatışma riski artar.

3. Askerî Müdahale ve Savaş Riski

Deniz yolunun açık tutulması için ABD önderliğinde çok uluslu bir askerî müdahale gündeme gelebilir.
Bu durum petrol bölgelerinde bombalamalara, deniz trafiğinin askıya alınmasına neden olabilir.

Irak Dışişleri Bakanı'ndan “Hürmüz Boğazı kapanırsa küresel enerji  piyasasında kriz çıkar” uyarısı

ALTERNATİF ENERJİ ROTALARI VAR MI?

  • Suudi Arabistan ve BAE, bazı petrolünü Hürmüz dışındaki boru hatlarıyla taşıyabilir.
    Ancak bu yolların kapasitesi sınırlı ve tüm ihracatı karşılamaktan uzaktır.

  • Katar LNG’si içinse alternatif güzergâh neredeyse yoktur.

TÜRKİYE’YE ETKİSİ NE OLUR?

  • Türkiye enerji ithalatının büyük kısmını bu bölgelerden sağlamaktadır.

  • Fiyatlar arttığında Türkiye’nin enerji faturası büyür → cari açık artar.

  • Bu durum TL üzerinde baskı oluşturur, enflasyon hızlanır.

Hürmüz Boğazı’nın kapanması, sadece bölgesel değil, küresel bir kriz anlamına gelir. Petrol ve gaz piyasasında arz şoku yaratır, küresel ekonomiyi durma noktasına getirebilir. Jeopolitik gerilimlerin zirveye çıktığı bir ortamda bu boğazın güvenliği, dünya düzeni açısından kırılma noktasıdır.

www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Limonlar Kredi Aldığında: Asimetrik Bilginin Finansal Sistemdeki Yankısı

Yayınlanma:

|

Yazan:

Bankaların kredi sistemlerinde giderek daha sık karşılaştığımız bir tablo var: Gerçek kredi değerliliği taşımayan birey veya işletmelere, sistemsel boşluklar nedeniyle kredi limitleri açılıyor. Kredi puanı iyi görünüyor, limit mevcut—ama geri ödeme kabiliyeti yok. Neye benziyor, biliyor musunuz? George Akerlof’un 1970’te yazdığı kendisine Nobel iktisat ödülü aldıran “limon piyasası”na.

Asimetrik Bilgi Sorunu:

Akerlof’un teorisinde, alıcı ve satıcı arasındaki bilgi dengesizliği nedeniyle kaliteli ürünler (iyi arabalar) piyasadan çekilir, yerine “limonlar” (kötü arabalar) kalır. Bugünün kredi sisteminde ise:

  • Banka, müşterinin gerçek riskini göremiyor (ya da görmek istemiyor).
  • Müşteri, sistemin sunduğu limitlere ulaşıyor, kredi kullanıyor.
  • Böylece finansal piyasada “limon” krediler çoğalıyor: riskli, sürdürülemez, görünürde aktif.

Sonuç Ne Olur?

  • Gerçek değerliliğe sahip kullanıcılar daha pahalı krediye ulaşır.
  • Sistem, kendi içindeki çürüklüğü fark edemez.
  • Uzun vadede bu asimetrik bilgi, toplu bir güven krizine dönüşür. Tıpkı Akerlof’un uyardığı gibi…
  • Finansal sistemler gelişiyor, algoritmalar daha sofistike hale geliyor—ama hâlâ “insanı” göremeyen modellerle çalışıyoruz. Kredi vermek sadece matematik değil; güvenin, bağlamın ve davranışsal içgörünün birleşimidir.
  • “Kredi sadece bir limit değil, bir güven oyudur.”

Kredi sistemleri giderek daha sofistike hale geliyor. Algoritmalar, puanlama sistemleri, dijitalleştirilmiş değerlendirme modelleri… Peki ama hâlâ “insanı” göremeyen bu sistemler gerçekten güvenli mi?

George Akerlof, 1970’te “limon piyasası” teorisini ortaya attığında otomobil piyasasını örnek gösteriyordu. Bugün ise aynı teoriyi bizzat kredi piyasasının içinde yaşıyoruz: asimetrik bilgi, yani tarafların eşit derecede bilgi sahibi olmaması, sistemi yavaş yavaş çürütüyor.

Gözlemlerimden İki Sessiz Hikâye

Firma kârlı göründü, konkordatoya girdi. Bir yıl önce denetimini yaptığım bir firmayla denetim sırasında yaşadığımız bir anlaşmazlık yüzünden yollarımız ayrılmıştı. Geçtiğimiz günlerde konkordato ilan ettiklerini öğrendim. İlginçtir: Banka kredileri denetim sonrası son bir yılda ciddi oranda artmıştı. Bilanço ise temizdi—görünürde. Ama içini bilen biri olarak şunu söylemeliyim: stoklar şişirilmişti. Sayım tutanakları arasındaki fark 3 milyon dolar kadardı.

Stoklar yalansa, bilanço da yalandır. En kolay oynanan kalem de budur çünkü. “Stoklarda 3 milyon dolarlık yapay bir değerleme vardı—bu, bilanço üzerinde kar gibi görünse de gerçekte zarardı.” Bankalar ne yaptı? Kağıt üstündeki görüntüye bakıp kredi verdiler. Mali analizlerin yapamadığı tek şey stok denetimidir, stoklarda ne yazıyorsa kabul edilir. Şu sorularla meşgul olduklarını da hiç zannetmiyorum: Stok sayım tutanak raporu mevcut stoklarla karşılaştırıldı mı? Stok sayım tutanağını kim hazırlamış? Bağımsız denetim mi yoksa şirket personeli mi? Firma son yıllarda matrah artırmış mı? Tedarikçi bakiye hareketleri stok değer hareketleriyle uyumlu mu? Stoklarda dikkat çekici bir durum var mı? Hammadde stoğu mamül stoğundan fazla mı? Şirket ERP sisteminden stok değerleme raporu alındı mı? Sorular çoğaltılabilir.

Çalışanlarına maaşlarını ödemeyen firma, kredi kullanıyor.

Geçenlerde eski bir öğrencim aradı: Çalıştığı firma 3 aydır maaş ödemiyormuş ama aynı zamanda bankalardan kredi kullanmaya devam ediyormuş. Hatta patronunun yeni bir konut satın aldığını duymuş. Bana sorduğu soruya gelirsek: “İş davası açarsam banka hesaplarına bloke konulur mu?

Banka sistemleri SGK kayıtlarını kontrol etse, firmanın 3 aydır sigorta ödemediğini görecekti. Ama görmedi. Çünkü sistem, sadece rakama ve geçmiş skora bakıyor—insan hikâyesine değil.

Sonuç: Algoritmalar Belki Zekidir, Ama Kördür

Bugünün kredi algoritmaları geçmiş veriye dayanır, davranışı anlamaz, öyküyü okumaz. Böylece sistem, Akerlof’un tarif ettiği gibi, limonlarla doluyor: Gerçekte riskli olan ama kâğıt üstünde sorunsuz gözüken kredilerle. Sonuç? Gerçekten sağlıklı, krediye erişimi hak eden işletmeler bu gölgelerin altında kalıyor.

Serhat CAN

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.