Fenerbahçe Kalamış Yat Limanı’na en yüksek teklifi veren Vahit Karaarslan kim?
İstanbul’un en büyük marinası olan Fenerbahçe Kalamış Yat Limanı’nın 40 yıllık işletme hakkı için düzenlenen ihalede 505 milyon dolarla en yüksek teklifi veren Vahit Karaarslan, 1975 doğumlu, Diyarbakırlı bir iş insanı
Türkiye’nin ikinci, İstanbul’un en büyük yat limanı olan Fenerbahçe Kalamış Yat Limanı için 40 yıllığına işletme hakkı verilmesi ihalesi 16 Temmuz’da düzenlendi. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB) tarafından yapılan ihaleye 6 şirket ve ortaklık katıldı ve 300 milyon dolar ile açık artırma başladı. İhalede Koç Holding ortaklığı Tek-Art Kalamış ve Fenerbahçe Marmara Turizm Tesisleri A.Ş. favori olarak görülüyordu. Çünkü hem yıllardır marinayı işletiyorlardı hem de denizcilik Rahmi Koç’un özel ilgi alanı olduğu için Kalamış Yat Limanı farklı bir yere sahipti. Ancak yapılan ihalede Koç Holding ortaklığı olan şirket 504 milyon dolar ile en yüksek teklifte bulunan ikinci şirket oldu. 505 milyon dolar veren Vahit Karaarslan ise limanı 40 yıllığına işletme hakkı için düzenlenen ihalede en yüksek teklifi verdi.
İhale sonrası dikkatler Vahit Karaaslan ve şirketine çevrildi. Başta sosyal medya olmak üzere hakkında parça parça bilgiler paylaşılmaya başlandı. Hatta kendisi için “Antalya’yı baştan inşa eden kişi” yorumları yapıldı.
Fenerbahçe Kalamış Marina’nın bugünü ve projesi
Karaarslan, 1975 Diyarbakır doğumlu. 27 yıl önce ticarete atıldı. Önce tarım, ardından akaryakıt ve gayrimenkul sektörüne girdi. Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Mehmet Kaya, ailesinin tarım ve hayvancılıkla uğraştığını söylediği Vahit Karaarslan’ın inşaat sektörüne girdikten sonra büyümeye başladığını anlattı: “2000’li yıllarda TOKİ ihalelerine katıldı ve büyük ölçekli inşaat projeleri yürüttü. 2009’da Diyarbakırspor yönetimine girdi, 2013’te de Ticaret Odası meclis üyeliği görevini üstlendi. Daha sonraki dönemde bölgede büyümek isteyen diğer şirketler gibi başka illerde yatırım yapmaya başladı.”
Antalya’da ihaleler kazandı
Karaarslan önce Antalya’da şirket şubesi açtı ve burada Özelleştirme İdaresi’nin ihalelerine girdi; aldığı arsalara projeler üretti. Örneğin 2016’da Antalya’nın Kepez ilçesinde bulunan ve Sümer Holding’e ait olan 11 bin 641 metrekarelik arsayı ÖİB’nin açtığı ihalede 4 milyon 830 bin dolara aldı. 2021’de de yine Sümer Holding’in Antalya Aksu’da özelleştirilen 23 bin metrekarelik arsasına 176 milyon TL verdi. Şirketin web sitesinde Antalya’da 4 projesi olduğu görülüyor. Bunlar 249 dairelik Rengi Antalya Green Life, 99 dairelik Rengi Antalya Green Park, 436 dairelik Rengi Antalya ve kaç daire yapılacağı açıklanmayan Rengi Antalya Premium. “Antalya’yı baştan inşa etti” yorumlarına sebep olan 3 projedeki toplam daire sayısı 784.
Rekortmenler listesinde yok
Vahit Karaarslan, başka illerde de ÖİB’den ihaleler kazandı. 2018’de Diyarbakır Kayapınar’da yine Sümer Holding’in mülkiyetinde olup özelleştirilen 38 bin metrekarelik taşınmazı 7 milyon 608 bin dolara satın aldı. 2019’da Aydın Didim’de yine Sümer Holding arazisini 1 milyon 29 bin dolara, 2023’te ise İzmir Konak’ta bulunan ve Karayolları Genel Müdürlüğü’ne kayıtlı 8 bin metrekarelik taşınmazı 651.5 milyon TL’ye, bu yılın ocak ayında Ankara Çankaya’da bulunan Hazine’ye ait 18 bin metrekarelik araziyi 461 milyon TL karşılığında aldı. Buraya bir not da düşmek gerek; Vahit Karaarslan ne Antalya’da ne de Diyarbakır’da bu yıl açıklanan 2022 vergi rekortmenleri ilk 100 listesinde yer alıyor. Bunun iki nedeni olabilir; ya ilk 100’e giremedi ya da adının gizli kalmasını istedi.
İstanbul’daki en büyük kapasiteli marinaİhaleye ilişkin hazırlanan kısa tanıtım dokümanında yer alan bilgilere göre, Fenerbahçe Kalamış Yat Limanı 1288’i denizde ve 220’si karada olmak üzere toplamda 1508 yat bağlama kapasitesine sahip. Bu özelliğiyle Türkiye’nin ikinci, İstanbul’un en büyük yat limanı olan Fenerbahçe-Kalamış Yat Limanı, İstanbul’da bulunan toplam kapasitenin yüzde 22’sini, Türkiye’nin ise yüzde 6’sını temsil ediyor. 1987’de hizmet vermeye başlayan marina, Aralık 1998’den bu yana Setur adıyla da bilinen Tek-Art Kalamış Fenerbahçe Marmara Turizm A.Ş. tarafından işletiliyor.
“Teknem yok, binmem keyif insanı değiliz!”
İhaleyi kazanan Vahit Karaarslan’ı hikayesini öğrenmek için aradığımızda önce sorularımıza cevap verdi ancak daha sonra zamanının olmadığını söyledi. Aramızdaki kısa görüşme ise şöyle gerçekleşti:
Bildiğimiz kadarıyla Diyarbakır merkezli bir firmasınız. Başlangıç hikayeniz nedir?
Biz 97-98’de tarım firması olarak kurulduk, daha sonra akaryakıt, daha sonra arsa, en son da inşaat.
İnşaatı seçmenizin özel bir nedeni var mı?
Bazı işlerin büyümesi sınırlıdır ama inşaat ve gayrimenkulde sınır olmadığı için bu sektöre girdik.
Diyarbakır’dan sonra da Antalya’da projeler üretmişsiniz…
Sadece Antalya değil. TOKİ’den, Milli Emlak’tan, Çevre Şehircilik’ten, Özelleştirme’den Türkiye’nin böyle rahat satılabilecek yerlerinden gayrimenkuller aldık. İstanbul’daysa İstanbul’a, Ankara’daysa Ankara’ya, İzmir’deyse İzmir’e, arazilerimizin bulunduğu yere gittik.
Kaç ilde yatırımınız var?
Antalya, Aydın, İstanbul dahil 14 ilde arsalarımız var.
Hep kamu ihalelerine mi katıldınız?
24 yıldır ilgili devlet kurumlarında ihalelere girip en yüksek teklifi vererek alıyor ve üstüne inşaatlar yapıyoruz.
İnşaat sektöründe yatırımlarınız varken yat işletmeciliği gibi farklı bir sektöre yatırım yapma kararı almanızda ne etkili oldu?
İnsanlar bu son dönemde gittikçe zenginleşiyor. Zenginleşen insanlar arttıkça gördük ki yat sahipliği de artıyor. Yat bağlama yerleri Türkiye’de, hele de İstanbul’da çok sınırlı. Biz burada gelecek gördüğümüz için değişik bir alternatif olarak bu sektöre de girelim dedik. Kısmet olur da bunu başarırsak devamı da gelecek.
Denizcilikle bir ilginiz var mı?
Yok.
Örneğin tekneniz var mı?
Benim teknem yok, tekneye de binmem.
Neden tekneye binmiyorsunuz?
Biz keyif insanı değiliz, bizim amacımız ülkemizdeki zengin insanlara hizmet etmek.
505 milyon doların ödemesini nasıl yapacaksınız?
Özelleştirme İdaresi’nin belli kuralları oluyor. O kurallar çerçevesinde ödenecek. Şu an fazla vaktim yok ve yanlış anlaşılmalara da sebep vermemek için sorularınızı yazılı gönderir misiniz, arkadaşlarım size yardım olacak…
‘AVM ve benzeri büyük kütleli yapılar yapılamaz’
İhale sonrası marinaya AVM inşaatı yapılacak, vatandaşın denize erişimi engellenecek yorumları yapıldı. ÖİB’den Oksijen’e gönderilen bilgi notunda bu konuyla ilgili şu bilgiler paylaşıldı: “Bölgenin doğal ve arkeolojik sit alanı özelliği dikkate alınarak, yat imanında yapılacak her türlü inşaat ve fiziki müdahale öncesinde ÇED raporu alınmasına ilişkin tüm mevzuat hükümlerine uyulacak olup, imar planı hükümleri ile halkın mevcut kıyı kullanımına herhangi bir engel getirilmemiş olup yapılaşma azami ölçüde sınırlandırılmıştır. Bu çerçevede, alışveriş merkezi ve benzeri büyük kütleli yapıların yapılması, plan hükümleri ile engellenmiştir.”
Koç Topluluğu en son 504 milyon dolara çıktı
16 Temmuz’da yapılan ihalede, elemesiz turda en yüksek teklif 300 milyon dolar oldu. İhalenin elemeli yazılı ilk turunda en düşük teklifi veren Silahtaroğlu Mühendislik İnşaat Anonim Şirketi/Sinyar Enterprises-Sole Proprietorship L.L.C Ortak Girişim Grubu, ikinci elemeli yazılı turda ise Ceynak Yatırım Holding AŞ elendi. Ardından 410 milyon dolar başlangıç fiyatı ve 1 milyon dolar artırma aralığıyla ‘açık artırmaya’ geçildi. Can Kültür Sanat Eğitim Kurumları İşletmeciliği Anonim Şirket, en son 469 milyon dolarlık teklif verdi ve ardından ihaleden çekildi. Geriye Koç Holding’e bağlı Tek-Art Kalamış ve Fenerbahçe Marmara Turizm Tesisleri AŞ ile Vahit Karaarslan kaldı. Koç Holding’e bağlı şirket en son 504 milyon dolara çıktı. Karaarslan 505 milyon dolarla ihalede en yüksek teklifi verdi.
Yeni imar planı ile nasıl bir marina geliyor?
2017’de Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB) tarafından yapılan yeni imar planı iki önemli genişleme imkanı sundu.
Ana mendireğin 300 metre, tali mendireğin 160 metre uzatılması öngörülerek, Kalamış ve Fenerbahçe isimli iki marina birleştirildi. Kabaca, deniz alanı 80 bin metrekare büyüdü. Tekne kapasitesi yeni iskele planlaması ile yüzde 35-50 civarında artacak ve 1500’den 1800 civarına çıkacak.
İmar planında emsal oran yüzde 13’e çıkarıldı. Böylece kara alanı 14 bin 500 metrekareye ulaştı. Bunun içindeki ticaret ve turizm alanı da kabaca 9 bin metrekare olarak belirlendi.
Yeni plana göre:
Toplam deniz alanı: 314.512 metrekare Toplam kara alanı: 123.247 metrekare Yüzen iskele: 11.407 metrekare Kara alanı (Dalgakıran dahil): 111.840 metrekare İmar planı emsal oran: % 13 Emsal inşaat alanı: 14.539 metrekare Maksimum ticari alan: 6.978 metrekare Maksimum turizm tesis alanı: 2.907 metrekare
Avrupa Birliği’nin, greenwashing vakalarını önlemeyi ve şirketlerin çevresel beyanlarının doğruluğunu sağlamayı amaçlayan “Green Claims Directive” (Yeşil Beyanlar Direktifi) teklifi, son dönemde oluşan siyasi gelişmelerin ardından durma noktasına geldi. Önce Avrupa Komisyonu’nun geri çekilme sinyalleri vermesi, ardından da İtalya’nın desteğini çekmesiyle birlikte, dosyanın ilerlemesi neredeyse imkânsız hale geldi.
Direktif Ne Getiriyordu?
2023 baharında önerilen ve müzakere süreci devam eden Green Claims Direktifi, şirketlerin “çevre dostu”, “karbon nötr”, “doğaya zararsız” gibi iddialarını bilimsel ve doğrulanabilir temellere oturtmayı hedefliyordu. AB içindeki “yeşil aklama” (greenwashing) vakalarının artması üzerine gündeme gelen düzenleme, şirketlerden bu tür iddialarını belgelemelerini ve kamuoyuna açık şekilde doğrulamalarını zorunlu kılacaktı.
Direktif, mikro ölçekli işletmeleri başlangıçta kapsam dışında bıraksa da, müzakereler ilerledikçe bu işletmelerin de düzenlemeye tabi olabileceği ihtimali doğmuştu. Bu durum ise, hem Komisyon hem de bazı üye ülkeler nezdinde siyasi temelli ciddi çekincelere yol açtı.
Ne Oldu da Süreç Askıya Alındı?
Geçtiğimiz hafta Avrupa Komisyonu, sürecin geldiği noktayı “basitleştirme gündemi” ile uyumsuz bulduğu gerekçesiyle direktifi geri çekme niyeti taşıdığını açıkladı. Bu açıklama, hem Avrupa Parlamentosu hem de üye ülkelerde kafa karışıklığına neden oldu. Zira müzakereler hâlâ devam ediyordu ve taraflar anlaşma arayışındaydı.
İtalya’nın hafta sonu verdiği kararla desteğini tamamen çekmesi, sürece son darbeyi vurdu. Bu kararla birlikte, müzakereleri yürüten AB Konseyi Dönem Başkanlığı, artık direktif üzerinde ilerlemek için yeterli siyasi desteğe sahip değil.
Şimdi Ne Olacak?
Aslında Komisyon’un resmi olarak çekilme kararı alıp almayacağı henüz netlik kazanmış değil ancak mevcut siyasi atmosfer, Green Claims Direktifi’nin bu haliyle yasalaşmasının zor olduğunu gösteriyor. AB içinde “yeşil yıkama” iddialarının düzenlenmesine yönelik kapsamlı ve bağlayıcı bir mevzuat arayışı, şimdilik rafa kalkmış görünüyor.
Değerlendirme
Green Claims Direktifi’nin askıya alınması, Avrupa Birliği’nin sürdürülebilirlik hedeflerine giden yolda önemli bir sapma olarak okunabilir. Kurumsal bazdaki çevre beyanlarının doğruluğunu sağlamak amacıyla hazırlanan bu düzenleme, yalnızca tüketici güvenini artırmayı değil, aynı zamanda çevre dostu üretim iddialarının gerçeklerle uyuşmasını amaçlıyordu. Dolayısıyla bu geri adım, hem şirketlerin iklim iddialarını şeffaflaştırma çabalarına hem de döngüsel ekonomi hedeflerine darbe vurabilir.
Özellikle AB Yeşil Mutabakatı’nın bir parçası olarak sunulan bu direktifin rafa kalkması, diğer sürdürülebilirlik politikalarını da dolaylı biçimde etkileyebilir. Zira Green Claims Direktifi, geniş bir eko-etiket sisteminin ve sürdürülebilir ürün piyasasının hukuki temelini oluşturacaktı. Bu boşluk, hem tüketicilerin güveninde aşınmaya hem de çevresel taahhütlerde geri kaymalara yol açabilir.
Türkiye Açısından Ne Anlama Geliyor?
Türkiye, 2021 yılında yayımladığı Yeşil Mutabakat Eylem Planı’yla AB ile ticaretinde sürdürülebilirlik kriterlerini ana gündemine almış durumda. Özellikle ihracat odaklı sektörlerde çevresel beyanlar giderek daha fazla önem kazanıyor. Green Claims gibi düzenlemeler, Türk şirketlerinin AB pazarında nasıl konumlanacağını ve ne tür doğrulama süreçlerine tabi olacaklarını da belirliyordu.
Bu direktifin geri çekilmesi, kısa vadede Türk ihracatçıları için idari yüklerin artmasını engellemiş olabilir. Ancak orta ve uzun vadede AB’nin sürdürülebilirlik politikalarındaki bu tür belirsizlikler, yatırım kararlarını ve stratejik planlamaları zorlaştırabilir. Ayrıca kendi iç pazarını düzenlemeyi hedefleyen Türkiye için bu gelişme, benzer bir çevresel beyan düzenlemesinin ertelenmesine neden olabilir. Oysa küresel tedarik zincirlerinde daha şeffaf ve hesap verebilir sistemler kurmak, Türkiye gibi üretici ülkeler için bir rekabet avantajı yaratacaktır.
Bundan Sonrası
Green Claims Direktifi şimdilik durdurulmuş olsa da, yeşil iddiaların düzenlenmesine duyulan ihtiyaç ortadan kalkmış değil. Özellikle çevre duyarlı tüketicilerin ve yatırımcıların beklentileri, piyasa standartlarını yönlendirmeye devam edecek. Bu nedenle şirketlerin gönüllü doğrulama, şeffaflık ve izlenebilirlik araçlarına yatırım yapmaları, yalnızca regülasyonlara uyum için değil, aynı zamanda güvenilirlik ve itibar açısından da stratejik önem taşıyor.
Türkiye için bu gelişmeler, pasif bir izleyiciden çok, aktif bir politika geliştirici olmanın önemini bir kez daha gösteriyor. Yeşil geçişin, sadece mevzuat takibiyle değil, kendi iç normlarımızı oluşturmakla mümkün olduğunu unutmamak gerekiyor.
Trump, Beyaz Saray’da düzenlenen etkinlikte, ekonomiye dair açıklamalarda bulundu.
ABD Hazine Bakanı Scott Bessent, Ticaret Bakanı Howard Lutnick ve Ticaret Temsilcisi Jamieson Greer’ın ülkelerle ticaret anlaşması yapmak için “fazla mesai” yaptıklarını ifade eden Trump, “herkesin anlaşma yapmak istediğini” dile getirdi.
Trump, birkaç ay önce basının “Gerçekten ilgilenen birileri var mı?” diye sorduğuna işaret ederek, “Daha dün Çin ile imzaladık. Herkesle anlaşma yapmayacağız. Bazılarına sadece bir mektup gönderip ‘Çok teşekkür ederiz, yüzde 25, 35, 45 tarife ödeyeceksiniz.’ diyeceğiz.” ifadesini kullandı.
“Harika” anlaşmalar yaptıklarını belirten Trump, “Belki Hindistan ile çok büyük bir anlaşma yolda. Hindistan’ı açacağız. Çin anlaşmasında ise Çin’i açmaya başlıyoruz. Daha önce asla mümkün olmayan şeyler gerçekleşiyor. Her ülkeyle ilişkimiz çok iyi durumda.” diye konuştu.
Trump, tarifeler sayesinde yapılan yatırımlara ve kurulacak fabrikalara değinerek, çip şirketi Texas Instruments’ın de ABD’de 60 milyar dolar harcayacağını bildirdi.
“Fed’in faiz oranını düşürmesi faydalı olurdu”
Trump, ABD Merkez Bankası (Fed) Başkanı Jerome Powell’a yönelik eleştirilerine de devam ederek, “Eğer Fed’de faiz oranlarını biraz düşürecek bir kişi olsaydı, bu faydalı olurdu. Bu adamla mücadele etmemiz gerekiyor, işini yapmıyor.” dedi.
2 puan faiz indirilmesinin 600 milyar dolar tasarruf sağlayacağını öne süren Trump, “Sadece bir kalem darbesiyle, bir cümleyle 1 trilyon dolar tasarruf edebilirsiniz. En yüksek faiz oranlarından birine sahip olmamız utanç verici. En düşük biz olmalıydık.” ifadesini kullandı.
Şirketlerin kâr ederek sürdürülebilir şekilde büyümek ve marka değerlerini artırabilmeleri için, kurumsal yönetim ilkelerini benimseyerek kurumsallaşma yolculuğuna çıkmaları artık bir zorunluluk.
Bu süreçte en önemli sermaye ise şüphesiz kaliteli insan kaynağı. İnsan kaynağı deyince şirketin her departmanında görev yapan çalışanlar akla gelse de, bu yazımda şirketin geleceğine yön verecek vizyon ve stratejiler ortaya koyması gereken, icra kuruluna hedef belirleyecek ve bu hedeflerin takibini yapacak Yönetim Kurulu üyeleri özelinde bağımsız üyelere değinmek istiyorum.
Bağımsız Yönetim Kurulu Üyeliği Nedir?
Malum şirketlerde genelde hissedar üyeler, işin doğası gereğince yönetim kurulu üyeleri olurlar. Hissedarların, şirket yönetim kurulu üyesi olabilmeleri için taşımaları gereken belirlenmiş özel şartlar yok. Ancak şirketin geleceğine yön verecek böylesine önemli bir kurulda yer alacak kişilerin günümüzün zorlu rekabet şartlarında asgari üniversite mezunu olması, en az bir yabancı dil konuşabilmesi, işin gerektirdiği deneyim ve bilgiye sahip olması beklenir.
Peki ama şirketi başarılı bir şekilde yönetmek, kurumsal bir yapıya evirerek daha da büyütmek, gelecek nesillere devredebilmek için sadece hissedar yönetim kurulu üyeleri yeterli mi? Maalesef hayır. Okuyucularımızın akıllarına, şirketlerin zaten profesyonel icra kurulları, genel müdürleri, direktörleri yok mu düşüncesi gelebilir. Tabi ki çoğu şirkette bu kişiler mevcut ama icra organları ile yönetim kurulunun görevlerinin net bir şekilde ayrılması ve icrada yer alan kişilerin aynı zamanda yönetim kurulu üyeliği şapkasını taşımaması gerektiğini artık hepimiz biliyoruz diye düşünüyorum. İşte bu nedenle şirketlerde bağımsız yönetim kurulu üyesi şart.
Her ne kadar Türk Ticaret Kanun’una göre bağımsız yönetim kurulu üyeliği yasal bir zorunluluk olmasa da Sermaye Piyasası Kanun’una göre halka açık şirketlerde bu bir zorunluluk. Nitekim, SPK tarafından yayımlanan Kurumsal Yönetim Tebliğinde de yönetim kurulu içerisindeki bağımsız üye sayısı toplam üye sayısının üçte birinden az ve her durumda bağımsız üye sayısı ikiden az olamayacağı düzenlenmiştir.
Konunun özüne değindiğimize göre, bağımsız yönetim kurulu üyesi nedir bu soruya cevap verecek olur isek, icrada görevli olmayan, üyelik haricinde şirkette başkaca herhangi bir idari görevi veya kendisine bağlı icrai mahiyette faaliyet gösteren bir birim bulunmayan ve şirketin günlük iş akışına ve olağan faaliyetlerine müdahil olmayan kişi olarak tanımlanabilir.
Kimler Bağımsız Yönetim Kurulu Üyesi Olabilir?
Kurumsal Yönetim Tebliğine göre özetle aşağıdaki kriterlerin tamamını taşıyan yönetim kurulu üyesi bağımsız üye olarak nitelendirilir:
Şirket hissedarı olmamalı
Son beş yıl içerisinde, şirkete önemli ölçüde hizmet ve ürün sağlayan firmaların herhangi birisinde ortak, çalışan veya yönetim kurulu üyesi olmamalı
Son beş yıl içerisinde, başta şirketin denetimi (vergi denetimi, kanuni denetim, iç denetim de dahil), derecelendirilmesi ve danışmanlığı olmak üzere, yapılan anlaşmalar çerçevesinde şirketin önemli ölçüde hizmet veya ürün satın aldığı veya sattığı şirketlerde, hizmet veya ürün satın alındığı veya satıldığı dönemlerde, ortak (%5 ve üzeri), önemli görev ve sorumluluklar üstlenecek yönetici pozisyonunda çalışan veya yönetim kurulu üyesi olmaması.
Bağımsız yönetim kurulu üyesi olması sebebiyle üstleneceği görevleri gereği gibi yerine getirecek mesleki eğitim, bilgi ve tecrübeye sahip olması.
Bağlı oldukları mevzuata uygun olması şartıyla üniversite öğretim üyeleri hariç, kamu kurum ve kuruluşlarında üye olarak seçildikten sonra tam zamanlı çalışmıyor olması.
Gelir Vergisi Kanunu’na göre Türkiye’de yerleşik olması.
Şirket faaliyetlerine olumlu katkılarda bulunabilecek, şirket ortakları arasındaki çıkar çatışmalarında tarafsızlığını koruyabilecek, menfaat sahiplerinin haklarını dikkate alarak özgürce karar verebilecek güçlü etik standartlara, mesleki itibara ve tecrübeye sahip olması.
Şirket faaliyetlerinin işleyişini takip edebilecek ve üstlendiği görevlerin gereklerini tam olarak yerine getirebilecek ölçüde şirket işlerine zaman ayırabiliyor olması.
Şirketin yönetim kurulunda son on yıl içerisinde altı yıldan fazla yönetim kurulu üyeliği yapmamış olması.
Aynı kişinin, şirketin veya şirketin yönetim kontrolünü elinde bulunduran ortakların yönetim kontrolüne sahip olduğu şirketlerin üçten fazlasında ve toplamda borsada işlem gören şirketlerin beşten fazlasında bağımsız yönetim kurulu üyesi olarak görev almıyor olması
Sonuç
Günümüz dünyasında eğer bir şirketin yönetim kurulu, şirketin yeni ufuklara yelken açmasını sağlayabilecek vizyona sahip, hızlı ve rasyonel kararlar alabilen, icra kuruluna şirketin vizyonu doğrultusunda yön verebilen, strateji belirleyen, tabiri caiz ise şirketin beyni olabilecek insanlardan oluşuyor ise o şirketin bir geleceği olması mümkün. Bu kurulun üyelerinin sadece hissedarlardan oluşması ise maalesef yeterli olmamakta. Mutlaka alanında uzman profesyonel yönetici, mali işler & finans uzmanı, hukukçu, mühendis veya akademisyen olan bağımsız üyelerin şirket yönetim kurulunda yer almaları bu anlamda son derece önemli ve değerli bir kazanım. Bu kişiler, çıkar çatışmasından uzak kalarak, icrada görevli olmayan yönetim kurulu üyeleri içerisinde görevlerini hiçbir etki altında kalmaksızın yapabilme olanağı ile de tüm paydaşlara ayrıca güven verebilirler.
Son söz olarak, gerek hissedar kökenli gerekse bağımsız olsun, şirketlerimizde kadın yönetim kurulu üyelerimizin sayısının artması da en büyük temennimiz.