GÜNCEL
SSK SİGORTALILARI İÇİN EN DÜŞÜK EMEKLİ AYLIĞI UYGULAMASI

Yayınlanma:
3 ay önce|
Yazan:
BankaVitrini
Dünyada ve ülkemizde sosyal güvenlik sistemlerinde sosyal devlet ilkesinin bir uzantısı olarak dezavantajlı gruplara pozitif ayrımcılık niteliğinde haklar sağlandığı gibi, aylık hesaplama sistemlerinde de alt sınır aylığı uygulamaları ile asgari bir güvenceye sahip olunmasının hedeflendiği görülmektedir. Alt sınır aylığı uygulamalarıyla, bağlanan aylıkların belirli bir miktarın altına düşmesinin önlenmesi ve asgari geçim düzeyinin korunması ile aktif çalışma hayatında düşük ücret alan kişilerin, emeklilik dönemindeki refah düzeylerinin çok fazla etkilenmemesi amaçlanmaktadır.
Öte yandan, SSK sigortalılarının emekli aylıklarının hesaplanmasında, hizmet sürelerine göre en fazla 3 tane aylık hesaplama yöntemi kullanılmaktadır. Sigortalıların 2000 öncesi hizmetleri için Gösterge sistemi, 2000 ila 2008/Eylül (dahil) dönemi hizmetleri için 4447 sayılı Kanunla getirilen sistem, 2008/Ekim ve sonrası hizmet süreleri için 5510 sayılı Kanun hükümleri uygulanmaktadır. Sigortalıların hizmet başlangıç tarihi 2000 ve sonrası ise 4447 ve 5510, 2008/Ekim sonrası ise sadece 5510 sayılı Kanun hükümleri uygulanmak suretiyle emekli aylıkları hesaplanmaktadır. Dolayısıyla, sigortalılara tekli (Gösterge, 4447 veya 5510) sistemlere, ikili (gösterge + 4447 veya 4447+5510) ya da üçlü (Gösterge + 4447 + 5510), sistemlere göre aylık bağlama işlemi yapılmaktadır.
1-Tekli Sistemlerde Bağlanan Aylıklarda Alt Sınır Aylığı Uygulaması
506, 4447 ve 5510 sayılı kanunlarda öngörülen her bir aylık hesaplama sisteminde alt sınır aylığı uygulaması bulunmaktadır.
Buna göre, tekli sistemde bağlanan aylıklar (Tablo 1) ile karma sistemde bağlanan aylıklar (Tablo 2) için alt sınır aylığı kuralları ve yasal dayanakları özetlenmiştir.
2- Karma Sistemde Bağlanan Aylıklarda Alt Sınır Aylığı Uygulaması;
-İkili karma sistemde (Gösterge+4447) bağlanacak aylıklar, 506 sayılı Kanunun geçici 82. Maddesine göre hesaplanmaktadır. Bu madde kapsamında aylık bağlanacak sigortalılar; 2000 yılı öncesi sigortalı olup, 2008 yılı Ekim ayı öncesi aylık talebinde bulunanlardır. Bu sistemde alt sınır aylığı, iki kısmi aylığın toplamının, gösterge sisteminde hesaplanan tam aylığın, 2000 ila emeklilik talep yılı arasında geçen yılların TÜFE oranları ile güncellenen miktarının altında olamamaktadır.
Bu uygulama, sistemdeki aylıkların 2003 yılına kadar TÜFE artışları ile taşınması nedeniyle sorun yaratmamış olmakla birlikte, 2003 yılında emekli aylık artışlarında sosyal destek ödemesi uygulamasının yapılması nedeniyle, sistemde ödenen en düşük aylık miktarının, 506 sayılı Kanunun geçici 82. maddesinde belirtilen ve gösterge sistemine göre bağlanmış tam aylığın sadece TÜFE ile aylık başlangıç tarihine taşınmış miktarını geçmesi nedeniyle, bu madde kapsamında bağlanan aylıklar en düşük emekli aylığının altında kalmaya başlamıştır. Bu durumun önlenmesi amacıyla 22/1/2004 tarihli ve 5073 sayılı Kanunla 506 sayılı Kanuna eklenen geçici 89. Maddeyle, geçici 82. maddeye göre bağlanan aylıkların, en düşük emekli aylığının altında olamayacağı kuralı getirilmiştir.
-Üçlü karma sistemde (Gösterge +4447 + 5510) bağlanacak aylıklar, 5510 sayılı Kanunun geçici 2. Maddesine göre hesaplanmaktadır. Bu kapsamda aylık bağlanacak sigortalılar, ilk defa 2000 yılından önce sigortalı olup, 2008 yılı Ekim ayından sonra aylık talebinde bulananlardır. Üçlü karma sisteme (Gösterge+4447+5510) göre hesaplanacak aylıklarda; her bir sistem içindeki alt sınır kontrolleri dışında, Geçici 2. Maddenin üçüncü fıkrasında, sadece (Gösterge+4447) sistemlerine göre hesaplanan kısım için alt sınır kontrolleri konulmuştur. Buna göre; 2008 yılı Ekim öncesi Gösterge+4447 kurallarına göre hesaplanan kısmi aylıklar toplamı;
-Gösterge sisteminde hesaplanan tam aylığın, 1999 yılı Aralık ayı TÜFE’si ve 2000 ila 2008 arasında geçen yılların TÜFE’si ile taşınan miktarının,
-Gösterge sisteminde hesaplanan en düşük emekli aylığının (Gösterge x Katsayı x yüzde 70)
2008 yılı Ocak ayına aylık artışları ile taşınmış miktarının, 2008 yılı Ekim ayı öncesi prim ödeme gün sayısı ile çarpılıp toplam prim ödeme gün sayısına bölünmesi suretiyle bulunan aylıktan az olamamaktadır.
Üçlü karma sisteme göre hesaplanan (Gösterge+4447+5510) aylıklar için 2019 yılına kadar herhangi bir alt sınır aylığı öngörülmemiştir.
3- 5510 Sayılı Kanunun Ek 19. Madde Uygulaması
Çalışmalarına esas kazançları, asgari kazanç üzerinden bildirilen ve toplam hizmet süresi içinde, 2008 yılı Ekim ayı sonrası hizmetlerinin oranı artan ve 2008 yılı Ekim ayı sonrası emekli aylığı talebinde bulunan sigortalıların, emekli aylıkları düşmeye başlayınca, 18/1/2019 tarihli ve 30659 sayılı Resmi Gazete yayımlanan 7161 sayılı Kanunla, 5510 sayılı Kanuna ek 19 uncu madde eklenmiştir. Madde ile bu Kanun veya bu Kanunla yürürlükten kaldırılan ilgili kanun hükümlerine göre ödenen aylıkların, ek ödeme dahil, maddede belirli tarihlerde yapılan değişikliklerle belirlenen alt sınır aylıklarının altında olamayacağı öngörülmüştür. Ek 19. Maddede alt sınır aylığı miktarında yapılan değişiklikler aşağıdaki Tablo 3’te gösterilmiştir.
Emekli aylıklarına yapılan artışlar, emeklilerin kök aylıklarına yani kendi gerçek aylıklarına yapılmakta ve alt sınır aylıkları ile mukayese edilmektedir.
5510 sayılı Kanunun ek 19. Maddesi ile belirlenen alt sınır aylığı, en son 2025/Ocak ödeme dönemi itibariyle 14.469 TL’ye yükseltilmiştir. 14.469 TL’ye emeklilere aylık miktarlarına göre yüzde 4 veya yüzde 5 oranlarında ödenen ek ödeme tutarları dahildir. Kamuoyunda “kök aylık” olarak ifade edilen ve sigortalıların prim gün ve prime esas kazançlarına göre hesaplanan gerçek aylıkları, ödenmeden önce 13.912,50 TL ile mukayese edilmektedir. Kök aylık bu tutarın altında ise bu tutara yükseltilerek 13.912,50 TL aylık ve bu miktarın yüzde 4’ü olan 556,50 TL ek ödeme olmak üzere toplam 14.469 TL olarak ödeme yapılmaktadır. Sigortalıların kök aylıkları ile alt sınır aylıkları arasındaki fark Hazine tarafından Sosyal Güvenlik Kurumuna ödenmektedir. Sigortalıların kök aylık tutarları 13.912,50 TL’nin üstünde ise alt sınır aylığı uygulamasına girmemektedir.
Kanunun ek 19. Maddesi kapsamında uygulanan alt sınır aylığı, tek bir sisteme veya belirli karma sisteme göre hesaplanan aylıklar için değil, 5510 sayılı Kanun kapsamında ödenen tüm yaşlılık, malullük ve ölüm aylıklarını kapsamaktadır. Ölüm aylıklarında, hak sahiplerinin aylıktaki hisseleri oranında ödeme yapılmaktadır.
Alt sınır aylıklarının, seçim dönemlerinde popülist yaklaşımlarla kısa sürelerle ve yüksek artışlarla belirlenmesi, emeklilik sistemini büyük ölçüde bozmuştur. Emeklilerin yüzde 40’ına yakın bir kısmı alt sınır aylığı almaya başlamış ve prime esas kazançları aynı olmakla birlikte, daha uzun süre (7.200-9.000 gün) prim ödeyen sigortalarla, daha kısa süre (3.600-5.000 gün) çalışanların aynı aylığı almasına yol açarak emekli aylıkları arasında adaletsizlik yaratmıştır. Ayrıca, alt sınır aylıklarının yüksek belirlenmesi ve aylık artışlarının kök aylıklara uygulanması nedeniyle emekliler, aylık artışı almadan birden fazla dönemde aynı miktarda emekli aylığı almak zorunda bırakılmıştır.
Nergis ŞİMŞEK-Cumhuriyet
İlginizi Çekebilir
EKONOMİ
Prof. Dr. YILMAZ: Bütçe açıkları dizginlenebilir mi?
Bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak

Yayınlanma:
4 saat önce|
19/06/2025Yazan:
Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz
Mayıs ayına ait merkezi yönetim bütçe gerçekleşmelerine göre bütçe fazlası 235,2 milyar TL, kümülatif (Ocak-Mayıs) bütçe açığı da 650,3 milyar TL oldu. Mayıs ayı bütçe fazlası, giderlerdeki önemli bir azalış kaynaklı değil, tersine kurumlar vergisi hasılatının beklendiği gibi mayıs ayında vergi gelirlerini beslemesiyle gerçekleşti.
Rakamla ifade etmek gerekirse; nisan ayına göre mayıs ayında bütçe giderlerinde 43 milyar TL’lik azalışa karşılık bütçe gelirleri 368 milyar TL arttı. Bu artışın hemen hemen tamamı kurumlar vergisi hasılatı kaynaklı.
Önce vergi hasılatındaki değişime bakalım, ardından bütçe giderlerinde azalış olmuş mu, ona bakarız:
Kurumlar vergisi yıllık beyana tabi bir vergi. Aynı zamanda cari vergilendirme döneminin kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere, GVK’da belirtilen esaslara göre ve cari dönemin kurumlar vergisi oranında geçici vergi ödenir. Ocak – Şubat – Mart geçici vergi dönemi beyanname verilme ve ödeme günü 17 mayıs’tı. Ayrıca Gelir İdaresi Başkanlığı, 30 Nisan’a kadar verilecek kurumlar vergisi beyannameleri ve bunlara tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerini 5 Mayıs’a kadar uzattı.
Böylelikle nisan ayında 29,7 milyar olan kurumlar vergisi tahsilatı da mayıs ayında 470,1 milyar TL’ye yükseldi. Hatta mayıs ayında kurumlar vergisi hasılatı vergi gelirleri içindeki payı yüzde 39,4’e ulaştı ki bu oran KDV gibi dolaylı bir verginin payından da yüksekti. Sonuçta bu hasılat bütçede bir rahatlama yarattı.
Mayıs ayında kurumlar vergisi tahsilatı bütçenin imdadına yetişmiş oldu ama yukarıda anlattığım gibi “geçici vergi dönemiydi, geldi ve geçti”.
Bütçenin gelir tarafını temmuz ayında gelir vergisi ikinci taksiti ile ağustos ve kasım aylarında geçici vergi taksitleri bir miktar rahatlatabilir. Ancak aylık olarak artmaya devam eden enflasyon, sıkı para politikasıyla kredi imkanları kısıtlanan firmalar ve artan konkordatolar, hedeflenen vergi gelirlerinden uzaklaşılmasına neden olacak ana faktörler. Ayrıca bütçenin gelir tarafının, borç faizleriyle büyüyen bütçenin gider tarafını telafi etmesi zor görünüyor. O nedenle bütçe açığını dizginlemek hiç de kolay olmayacak.
Bütçe giderlerine şimdi kamuda tasarruf üzerinden bakalım:
Tüm kamu kurumlarının kendi bütçelerindeki kaynaklardan yapacakları harcamalar için tasarruf tedbirlerine uymaları uzun zamandır merakla bekleniyor.
Aşağıdaki hazırladığım tablo, geçen yıl ve bu yılın mayıs aylarında tasarruf tedbirleri kapsamında yapılan harcamaları karşılaştırıyor:
Tabloda görüldüğü gibi bir yıl içinde taşıt alım giderleri yaklaşık 2 katına çıkmış. Haberleşme ve enerji giderleri de enflasyon oranına yakın bir artış göstermiş. Kırtasiye-baskı giderleri ile temsil-tanıtma giderlerinde ise bir yılda kısmen frene basılmış gibi.
Ancak temsil-tanıtma giderleri bu yılın ilk dört ayında ortalama 65 milyon TL civarındayken, mayıs ayında birden yaklaşık beş katına (316 milyon TL) çıkmış. Yine de bu haliyle geçen yılın mayıs ayındaki 418 milyon TL’nin oldukça altında kalıyor. Umarım ülkemiz en iyi şekilde temsil ediliyordur. 2024’te bu alanda daha fazla gider yapılıyordu, yoksa geçen yıl daha mı iyi temsil ediliyordu?
Bütçe giderlerinde sorunlu kalem: borç faiz giderleri:
Borç faiz giderleri bütçede büyümeye devam ediyor. Özellikle iç borçlanmanın maliyeti bütçeye yansıyor.
Mayıs ayında borç faiz giderleri 111,2 milyar TL, kümülatif olarak 835,8 milyar TL’ye ulaştı. Dahası Haziran ayında yaklaşık 240 milyar TL’lik borç faiz gideri gerçekleştirilecek.
2025 yılı bütçesi için borç faiz giderlerinin bütçe giderlerine oranının yüzde 13,2 ve vergi gelirlerine oranının da yüzde 17,5 olması hedeflenmişti. Bugünkü görünümde borç faiz giderleri/bütçe giderleri oranı yüzde 15,7 ve borç faiz giderleri/vergi gelirleri oranı da yüzde 20,9’a yükselmiş durumda. Bu göstergeler ile bütçe hedeflerinden uzaklaşıldığı anlaşılıyor.
Bütçe açıklarını kontrol altında tutmak, pek çok alanda katkı sağlayacak. Öncelikle devletten beklenen görevlerin ve kamu hizmetlerinin hem kalitesinin artmasına hem de zamanında sunulmasına katkı sağlayacak.
Aksine bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak.
Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ – T24
GÜNCEL
Prof. Dr. BORATAV: ABD-Çin ilişkileri: Bir gezinti
Geçmişe uzanarak ABD-Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) ilişkilerinin elli yıllık dalgalı gelişimi üzerinde panoramik bir gezinti yapalım.

Yayınlanma:
5 saat önce|
19/06/2025Yazan:
BankaVitrini
Amerikalı uzmandan itiraf: ‘Ekonomik savaşı Çin kazandı’
Donald Trump’ın 2 Nisan 2025’de gümrük tarifelerini yükselterek başlattığı Ticaret Savaşı’nın gerçek hedefinin Çin olduğu ve ilk sonuçların ABD aleyhine seyrettiği bu köşede vurgulandı, tartışıldı (soL, 18 Nisan ve 23 Mayıs 2025).
Benzer sonuca ulaşan Michael Froman, ABD-Çin ilişkilerine katkı yapmış iddialı bir uzman. ABD’nin etkili, prestijli düşünce kuruluşu Council on Foreign Relations başkanı. ABD-Çin ekonomik ilişkilerini değerlendiren bir yazısı, başkanı olduğu Konsey’in dergisinde yayımlandı.1 Yazının dipnottaki uzun başlığını “Çin uluslararası sistemi şimdiden biçimlendirdi: Dünya Beijing’in oyun kurallarına ayak uydurdu” olarak çevirelim.
Başlıktaki genel değerlendirmeyi, yazının sonunda yer alan şu ifadeler tamamlıyor: “Temel bir gerçeği algılamak önemlidir: ABD, Çin ile ilişkilerinde… milliyetçi bir devlet kapitalizmi ile karşı karşıya geldi. Bu savaş şimdilik son buldu: Çin kazandı.”
Bu güncel tespitten geçmişe uzanarak ABD-Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) ilişkilerinin elli yıllık dalgalı gelişimi üzerinde panoramik bir gezinti yapalım.
Piyasaya açılma; ABD beklentileri…
Mao’nun ölümünden üç yıl sonra (1979’da) Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP’nin) yeni lideri Deng Şiaoping, ekonomi politikalarında niteliksel bir dönüşümü “reform ve açılma” başlığı altında başlattı. Piyasa ilişkilerinin yaygınlaşması ve yabancı sermayeye açılma, dönüşümün iki dayanağını oluşturuyordu.
Bu dönüşüm, ABD iktidar çevrelerinde Çin’de sistem değişikliği beklentilerini yaygınlaştırdı. Beklenti, mekanik materyalist bir öngörüye dayanıyordu: Ekonomik liberalizm siyasal üstyapıya kendiliğinden aynı doğrultuda yansıyacaktır…
Bu senaryo Çin’de değil; ekonomik reformlarla meta üretimine sürüklenmiş olan SSCB’de on yıl sonra gerçekleşecektir; ama “kendiliğinden” değil, ABD’nin etkili müdahaleleriyle… Sosyalizm bunalıma girmiştir. Sistem değişikliğinin kritik adımı, Marksist-Leninist (“komünist”) parti iktidarının son bulmasıdır.
İlk aşama, siyasal iktidar için yarışan çok partili bir siyasal sisteme geçiştir. Reel sosyalizmin halk demokrasisi, temsilî demokrasi ile yer değiştirecektir.
İktidarın sınıfsal içeriği ABD kaynaklarıyla beslenerek oluşturuldu. İşbirlikçi Yeltsin seçimleri kazandı; SSCB, Rusya Federasyonu’na dönüştü.
ÇHC-SSCB farklılığı
Deng Şiaoping, Gorbaçov ve Yeltsin’den farklıydı. 20 yaşında ÇKP üyesi olmuş, Mao’un yakın yoldaşı, Marksist-Leninist öğretiyi özümsemiş bir devrimciydi. Marx’ın iyi bilinen tezini Çin sosyalizmine uyguluyordu: Üretim güçlerini geliştiremeyen bir sistem ayakta duramaz.
Radikal reformların ÇKP öncülüğü korunarak uygulanmasında kararlıydı. Bu nedenle 1989’da Tienanmen’de patlak veren protestolar ÇKP iktidarını tehdit eden bir nitelik ve boyut kazandığında ordu birliklerini devreye soktu; bastırdı. Aynı tarihte SSCB’ye son vermekte olan senaryonun Çin’e taşınmasını önledi.
Sonraki dönemlerde reformlar sürdürüldü; meta üretimi ve kapitalist ilişkiler Çin’de yaygınlaştı. Ama Rusya’dakini andıran bir karşı-devrim Çin’de gündeme gelmedi. Temel neden, ÇKP’nin toplumdaki öncü rolünün sürdürülmesi ve halk demokrasisi ilişkilerinin canlılığıdır.
Bugünkü lider Şi, ÇKP öncülüğüne ayrıca özen gösterdi. Güçlü özel şirketlerin iktidarı paylaşma, etkileme girişimlerini durdurdu. Parti saflarında bürokratik yozlaşmayı sistematik ayıklamalarla frenledi.
ABD-Çin ilişkilerinin normalleşmesi
Piyasaya ve dış dünyaya açılmanın Çin’de “rejim değiştirici” işlevi üzerinde ABD’nin “iyimser” beklentileri öncesinde (1972’de) Başkan Nixon Çin’i ziyaret etmişti. İki ülke arasında diplomatik ilişkiler de o tarihte başladı.
Dahası, Çin devletinin BM’de (ve daimî üye olarak Güvenlik Konseyi’nde) Taiwan yerine ÇHC tarafından temsil edilmesi de ABD’nin onayı ile 1979’da gerçekleşti.
Çin’de “reform ve açılma” programının bir uzantısı, ÇHC’nin 2001’de Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) üyeliği için başvurması oldu. ABD itiraz etmedi; Çin’in üyeliği kabul edildi. 1972-2001 yılları da ABD-ÇHC ilişkilerinin adım adım normalleşerek iyileştiği dönemdir.
Sonraki yıllarda Çin iktisadının dinamizmi, ülkeyi ABD’nin ekonomik rakibi konumuna taşıyacaktır.
ABD saldırganlaşıyor; Çin gündem dışı…
George W. Bush’un 2001-2009 başkanlık yılları, Suudi vatandaşı Usama bin Ladin liderliğindeki El Kaide’nin İkiz Kuleler saldırısı ile başlar. Bu saldırının türevi olan “Teröre Karşı Savaş”, sonraki dönemde ABD dış siyasetinin saldırganlaşmasının bir gerekçesi olur. İkinci bir gerekçe de icat edildi: Bush yönetiminde yer alan neo-con yobazlar, 2001’i ABD hegemonyasını yerleştirecek Amerikan Yüzyılı’nın başlangıcı ilan ettiler.
Emperyalist saldırganlık, Bush yönetiminin “kitle imha silahları üreten, El Kaide destekçisi terörist rejim” yalanları ile suçladığı Saddam Hüseyin rejimini devirmeyi hedefleyen Irak işgali ile başlar. Sonrasında Orta Doğu ve ötesinde milyonlarca ölüme yol açan kıyımlar, bunları dahi aşan göçmen akımları tırmanacak; Gazze soykırımı ile günümüze ulaşacaktır. Çin, bu gündemin dışındadır.
İşin ilginci, Yes, we can… sloganıyla simgeleşen liberal bir reform platformu ile; ayrıca da 2009 finansal krizinin tetiklediği Wall Street’i İşgal… eylem dalgasından da yararlanarak seçimi kazanan Barack Obama dahi Bush’un başlattığı saldırganlığı Orta Doğu ve ötesinde sürdürdü.
Bu yörünge kaymasının milyonlarca ölüm ve göçmen akımları ile sonuçlanan kanlı, trajik bilançosuna burada girmeyelim. Bush ve Obama’nın 16 yıllık başkanlık dönemlerinde ABD’nin hedeflediği liderlerin tek tek öldürülmelerinin kayıtlarını TV’lerde gözledik: Saddam Hüseyin (2006), Usama bin Ladin (Mayıs 2011), Mohammed Kaddafi (Ekim 2011). Gazze soykırımını da günü gününe izlemekteyiz.
ABD-Çin ilişkilerinde sertleşme: Başlatan Obama…
Obama’nın başkanlık sicilinin bir başka özelliği de var: Çin’e karşı ABD dış politikasını hasmane bir yörüngeye oturtacaktır.
Obama liderliğinde tasarlanan Trans Pacific Partnership (TPP), Pasifik’te kıyısı olan tüm ülkeleri hedefleyen, ticaret, yatırım ve diğer ekonomik bağlantıları tümüyle içeren iddialı bir ortaklık programıydı. Çin peşinen dışlanmıştır.
TPP ana sözleşmesi ABD gözetiminde uluslararası sermaye temsilcileri tarafından hazırlandı; ABD Kongresi’nde 2016’da acil ve gizli bir gündemle görüşüldü. Sözleşmenin uygulanmasında da devletlerin rolü hemen hemen sıfırlanacaktır. Sistem tümüyle şirketler tarafından yönetilir. Şirket-hükümet ve şirketler-arası uzlaşmazlıklar da ulusal yargı organlarınca değil, dev şirketlerin temsil edildiği Tahkim Kurulları’nca çözülecektir.
Devletlerin külliyen dışlandığı, sadece sermaye grupları, şirketler tarafından yönetilen, düzenlenen, denetlenen bir uluslararası ekonomik sistem… Bu tasarımı o tarihlerde bir mutlak kapitalizm modeli olarak adlandırmıştım. Ne var ki Trump 2017’de ABD’yi anlaşmadan çekti; tüm üyelerce onaylanmadığı için TPP yürürlüğe geçmedi.
Obama yönetimi, Amerika’nın ekonomik hegemonyasını tehdit eden temel ekonomik güç olarak algıladığı Çin’i TPP’den dışlamıştı. Bu algılamayı sonraki ABD yönetimlerine de aktardı. Çin-karşıtı ekonomik önlemlerin çeşitlenmesini bugüne kadar izledik. Bunları ÇKP’yi hedef alan anti-komünizm platformuna önce Trump taşıdı; gümrük tarifelerine dayalı ticaret savaşını tetikledi. Biden, gümrük savaşını sürdürdü; bunları, sermaye, hatta işgücü hareketlerini kapsayan teknolojik baltalama yöntemleriyle zenginleştirdi.
Bu uygulamalara daha “olgun” bir perspektiften bakan Michael Froman, yazısında şu genellemeyi yapıyor: “Beijing’i yırtıcı iktisat politikalarından vaz geçiremeyen ve Çin’i dengelemek için TPP gibi bir ticaret blokunu da başlatamayan Washington sadece tek bir seçenekle karşı karşıyadır: ABD, Çin’e daha fazla benzemelidir.”
Biden, Güvenlik Danışmanı Sullivan’ın benzer önerilerini izlemiş; teşviklere dayanan IRA ve Çip yasaları ile bu doğrultuda adımlar atmıştı. Beklenen sonucu alamadı.
Froman, beyhude fazlasını umuyor. Çin’e öykünmenin sınırlarına ulaşılmıştır.
1 “China Has Already Remade the International System: How the World Adopted Beijing’s Economic Playbook”, Foreign Affairs, 25.III.2025
Prof. Dr. Korkut BORATAV– sol.org.tr
BANKA HABERLERİ
Müşterilerinizin Konkordato İlan Etmesi Nedeniyle Uğrayacağınız Zararlardan Korunma Yolları

Yayınlanma:
7 saat önce|
19/06/2025Yazan:
Zuhal KARABULUT
Müşterilerinizin konkordato ilan etmesi durumunda uğrayacağınız zararları en aza indirmek için alabileceğiniz önlemler şunlardır:
- Detaylı Kredi Değerlendirmesi: Yeni müşterilerle iş yapmadan önce ve mevcut müşterilerinizle devam ederken düzenli olarak detaylı kredi değerlendirmesi yapın. Ticari sicil gazetesini inceleyin, finansal tablolarını (bilanço, gelir tablosu) analiz edin, banka referanslarını kontrol edin ve geçmiş ödeme performanslarını gözden geçirin.
- Teminat Mekanizmaları Oluşturma: Özellikle riskli gördüğünüz müşterilerle çalışırken teminat mekanizmaları (ipotek, rehin, kefalet, banka teminat mektubu vb.) talep edin. Bu, alacağınızın güvence altına alınmasına yardımcı olur.
- Kredi Sigortası: Ticari alacak sigortasıyaptırarak, müşterilerinizin iflas veya konkordato gibi nedenlerle ödeme yapamaması durumunda alacaklarınızı sigorta şirketinden tahsil edebilirsiniz.
- Sözleşmeleri Güçlendirme: Sözleşmelerinize, ödeme gecikmelerinde uygulanacak gecikme faizi, temerrüt hükümleri ve erken fesih maddeleri gibi maddeler ekleyin. Ayrıca, mal teslimi sonrası mülkiyetin devrini alacak tahsil edilene kadar askıda tutan mülkiyeti muhafaza kaydı gibi hükümleri sözleşmelerinize dahil edebilirsiniz.
- Düzenli Takip ve Erken Müdahale: Müşterilerinizin ödeme performanslarını, finansal durumlarını ve piyasadaki gelişmelerini düzenli olarak takip edin. Herhangi bir olumsuz sinyalde erken müdahale ederek ödeme planları yapma, hukuki süreç başlatma veya alternatif çözüm yolları arama gibi adımlar atın.
- Tahsilat Politikalarını Gözden Geçirme: Şirketinizin tahsilat politikalarını gözden geçirin ve gerektiğinde güncelleyin. Vadesi geçmiş alacaklar için etkin bir takip sistemi kurun ve düzenli hatırlatmalar yapın.
- Hukuki Danışmanlık: Şüpheli durumlarda veya riskli müşterilerle çalışırken uzman bir avukattan hukuki danışmanlık alın. Konkordato süreçleri karmaşık olabileceğinden, hukuki destek almak haklarınızı korumanıza yardımcı olacaktır.
- Çeşitlendirme: İşinizi tek bir veya birkaç büyük müşteriye bağımlı kılmak yerine, müşteri portföyünüzü çeşitlendirmeye çalışın. Bu, bir müşterinin konkordato ilan etmesi durumunda şirketinizin genelini etkileyecek zararı azaltacaktır.
Bu önlemleri alarak, müşterilerinizin konkordato ilan etmesi riskine karşı daha hazırlıklı olabilir ve olası zararlarınızı minimize edebilirsiniz.
Zuhal KARABULUT
FARK YARATANLAR
FARK YARATANLAR
KATEGORİ
- ALTIN – DÖVİZ – KRIPTO PARA (841)
- BANKA ANALİZLERİ (139)
- BANKA HABERLERİ (3.135)
- BASINDA BİZ (60)
- BORSA (449)
- CEO PERFORMANSLARI (36)
- EKONOMİ (2.850)
- GÜNCEL (3.195)
- GÜNDEM (3.179)
- RÖPORTAJLAR (48)
- SİGORTA (133)
- ŞİRKETLER (2.239)
- SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK (474)
- VİDEO Vitrini (19)
- YAZARLAR (1.047)
- Ali Coşkun (23)
- Arif Öztan (7)
- Ayşe Muzaffer Sunguroğlu (7)
- ChatGPT (26)
- Dr. Abbas Karakaya (64)
- Erden Armağan Er (45)
- Erol Taşdelen (564)
- Gizem Taşdelen (7)
- Gülbeyaz Gergün (63)
- Kemal Emirhan Mendi (1)
- Murat Şenol (26)
- Mustafa Akpınar (40)
- Onur ÇELİK (34)
- Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz (80)
- Serhat Can (6)
- Süleyman Çembertaş (16)
- Tungay Dere (18)
- Uğur Durak (33)
- Zuhal KARABULUT (5)
YAZARLAR

Prof. Dr. YILMAZ: Bütçe açıkları dizginlenebilir mi?

Prof. Dr. BORATAV: ABD-Çin ilişkileri: Bir gezinti

Müşterilerinizin Konkordato İlan Etmesi Nedeniyle Uğrayacağınız Zararlardan Korunma Yolları

Telefon Operatörleri Dolandırıcılıkta Ne Kadar Suçlu?

İran-ABD hattı sıcak: Polymarket fiyatlıyor, FED pas geçti, gözler TCMB’de

FATF’ten Kara Para Aklamaya Karşı Net Hamle

Tek bakışla alışveriş: İş Bankası “yüz tanıma teknolojisi” ile ödeme dönemini başlatıyor

UŞAK’ın en köklü Market Zinciri EGEŞOK Konkordato aldı

KGF KREDİLERİ ÖNCEKİLER GİBİ BANKALARIN ZOMBİ FİRMALARINA GİTMESİN

İmalatçı KOBİ’lere 30 milyar liralık KGF geliyor….

Siyasi Gerginlik Ekonomiyi Geriyor: Reel Sektör Nefes Alamıyor!

Krediye Ulaşamayan Sanayici Batıyor…

Yeni KGF Krediler çözüm olur mu?

KİL VE BENTONİT TESİSLER NE İŞE YARAR?
- Son dakika: Bugünkü Sayısal Loto çekilişi sonuçları belli oldu! 18 Haziran 2025 Çılgın Sayısal Loto bilet sonucu sorgulama ekranı! 18/06/2025
- Son dakika. Bugünkü Şans Topu çekilişi sonuçları belli oldu! 18 Haziran 2025 Şans Topu bilet sonucu sorgulama ekranı! 18/06/2025
- SON DAKİKA | Beklenen açıklama geldi: Fed'in faiz kararı belli oldu! 18/06/2025
- SON DAKİKA | Borsa günü düşüşle tamamladı 18/06/2025
- Emtia piyasasında ters rüzgar: Şeker yatırımcısı kayıpta 18/06/2025
- ACI EUROPE raporu: İstanbul Havalimanı artık dünyanın bağlantı lideri 18/06/2025
- ABD'de işsizlik maaşı başvuruları beklentilerin altında kaldı 18/06/2025
- Ekonomi ve siyaset gündemi - 19 Haziran 2025 19/06/2025
- Resmi Gazete'de bugün (19.06.2025) 18/06/2025
- Erişimi Kolay, Kapsamı Geniş: Türkiye Sigorta Tamamlayıcı Sağlık Sigortası 18/06/2025
- Trump, İran'a saldırma konusunda nihai kararını vermediğini söyledi 18/06/2025
- Fed 4. toplantıda da faizi değiştirmedi 18/06/2025
- Hazine ve Maliye Bakanlığı'ndan "vergi affı" iddialarına yalanlama 18/06/2025
- GYO şirketleri ve değerlemeleri 18/06/2025
ALTIN – DÖVİZ
BORSA
KRIPTO PARA PİYASASI
Popüler
-
GÜNDEM4 yıl önce
Sedat Peker’in bahsettiği otel: Günlüğü 106 bin TL
-
GÜNCEL2 yıl önce
Zara Ve Mango’ya Üretim Yapın Tekstil Devi Konkordato Talep Etti
-
BANKA HABERLERİ2 yıl önce
TCMB Başkanı için ismi geçen GAYE ERKAN First Republic Bank’tan ayrılma süreci
-
BANKA HABERLERİ4 yıl önce
AKBANK çöktü : Dijital Bankacılık sorumlusu GMY CİVELEK ortada yok!
-
BANKA HABERLERİ4 yıl önce
HSBC terbiyesizliği : “Sabancı alana “AKBANK bedava”
-
BANKA ANALİZLERİ3 yıl önce
YILIN İLK YARISINDA İŞBANK RAKİPSİZ LİDER AKBANK SONUNCU SIRADAN KURTULAMIYOR
-
GÜNDEM1 yıl önce
Bankacılığı bırakıp eskortluk yapmaya başladı: Haftalık kazancı dudak uçuklattı