Her şirket değerlidir. Ama bazıları yalnızca bilanço rakamlarından ibaret değildir. O firmalar sabahın ilk ışığında bacasından duman yükselten, çarkları döndüren, üretimiyle hem ailesine hem ülkesine umut olan imalatçılardır. İhracat yaparlar, döviz kazandırırlar, gençlere iş, sanayiye can verirler. Fakat ne yazık ki bu toprakların gerçek değerleri birer birer aramızdan ayrılıyor. Sessiz, yorgun ve kırgın.
Son yıllarda izlenen ekonomi politikaları, üretimle var olan firmaları zora soktu. Kur baskısı, ihracatçıyı rekabetten düşürdü. Faiz artışları krediye ulaşımı zorlaştırdı. İç pazarda talep daraldı, dış pazarda fiyat tutturmak imkânsız hale geldi. Bankalar kredi musluklarını kapattı, firmalar finansmana ulaşamaz oldu. Vadeli satışlar arttı ama tahsilatlar gecikti. Alacaklar dondu, çekler yazıldı, makineler sustu. Her kapanan atölye, her duran tezgâh aslında bizim geleceğimizden eksilen birer hayaldi.
Bu sadece bir ekonomik kriz değil bir insanlık, bir üretim ve emek krizidir. Bir fabrikanın kapısı kapandığında, bir işçi yalnız işini değil gururunu, umudunu, evinin sıcaklığını kaybeder. Bir ihracatçı teslimat yapamazsa yalnızca sipariş değil itibar, güven ve istikrar da kaybolur. Ve biz sadece bir firma değil bir millet olarak güç kaybederiz.
Ekonomide alınan her kararın sahada bir karşılığı vardır. Masada çizilen her grafik, bir fabrikanın ya kapanmasına ya da yeniden doğmasına neden olabilir. Bugün krediye ulaşamayan, kur desteği görmeyen, teşvikten faydalanamayan üretici, yarın yatırım yapamaz. Bugün istihdamı sürdüremeyen sanayici, yarın iflas eder. Ve biz yarını, bugünden kaybederiz.
Üreten insan her sabah umutla uyanır. Makinesinin başına geçer, vardiyasını tamamlar, borcunu hesap eder. Ama artık umut kalmadı. Çünkü üretim cezası ağır, desteği az bir çaba haline geldi. Hiçbir üretici borçla dönen bir sistemde uzun süre ayakta kalamaz. Ne yazık ki tam da bu yüzden iflaslar artıyor. Her gün yeni bir kapı kapanıyor.
Oysa bu firmalar bizim değerimizdi. Çocuklarımız bu firmalarda çalışacak, geleceğimizi kuracaktı. Ama bugün hepsi birer hüzün hikâyesine dönüşüyor. Çünkü ekonomi politikası, reel sektörü görmüyor. Karar alıcılar, sahada yaşanan yangını uzaktan izliyor.
Artık kaybedecek zaman kalmadı. Üretimi merkeze alan, ihracatçıyı destekleyen, KOBİ’yi yaşatan, sanayiciyi onurlandıran politikalar şart.
Bankalar yeniden finansmanın kaynağı olmalı, kamu kaynakları üretime yönelmeli. Kur politikası, ihracatçının nefes almasını sağlamalı. Aksi halde bu çöküş hızlanacak. Ve ülke sadece ekonomik değil sosyal, psikolojik ve stratejik olarak da yara alacak.
Bir ülke üretmeden yaşayamaz. İmalatçı giderse ithalat artar. İhracatçı susarsa, borç başlar. Sanayi durursa, istihdam biter. Ve biz yalnızca fakirleşmeyiz, geleceğimizi yitiririz.
Kur artar, faiz yükselir, maliyet katlanır ama kimse sormaz.
Bu topraklarda en çok üretenler en az duyulanlardır.
Ve bu yalnızlık, bir fabrikanın değil, bir ülkenin sessiz kaybıdıdır.
Ali ÇOŞKUN-Finans Danışmanı
0 530 787 84 39
[email protected]