Connect with us

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

BÜLTEN: USDTRY: Bu âşk fazla sana #14MayısSeçimleri

Yayınlanma:

|

  • 14 Mayıs 2023 tarihinde Türkiye seçimlere gidiyor. Seçim sonucunda bağımsız olarak, uygulanan politikalar neticesinde ‘değerli’ olan Türk Lirasında hatırı sayılır bir değer kaybı yaşanma ihtimalinin gerekli olduğunu düşünüyoruz. Bu görüşümüzü spekülatif bir yaklaşımdan ziyade bir gereklilik olarak görüyoruz. Nedenlerini ise dilimizin döndüğünce aşağıda sıralayacağız.
  • Türkiye Ekonomi Modeli (TEM) adı altında devreye alınan yeni politikalar, Türkiye ekonomisinde ciddi anlamda ‘türbülans’ yarattı. İhracat, ihracat, ihracat sloganı ile çıkılan yolda, Cumhuriyet tarihinin en büyük dış ticaret açığının verildiğini görüyoruz. Bu hafta açıklanan verilere göre, dış ticaret açığı yılın ilk çeyreğinde yaklaşık 35 milyar dolar ile rekor kırdı. Bu denli büyük bir dış ticaret açığı, uygulanan politikaların hatalı kurgulandığını gösterirken, döviz talebini de artırıyor!
  • Öte yandan, TÜİK’in açıkladığı makro ekonomik veriler ile sokağın ruh hâli arasında da ciddi bir fark oluşmaya başladığını ve bunun da beraberinde güven kaybı yarattığını söylemek gerekiyor. Yine bu hafta açıklanan enflasyon verilerine göre, Türkiye ile KKTC arasında giyim ve ayakkabı enflasyonu grubundaki uçurum daha da açıldı. Yıllık olarak Türkiye’de söz konusu grupta enflasyon %17,3 artarken, KKTC’de ise %99,3 artış kaydetti.
  • TCMB’nin reel efektif kur hesaplamasında baz aldığı resmî TÜFE enflasyon verisinin gerçek hayattaki enflasyonun çok gerisinde kaldığını ve TL’deki reel değerlenmenin açıklanan rakamların çok ötesinde olduğunu düşünüyoruz. Son açıklanan verilere göre, TÜFE bazlı reel efektif döviz kuru 2021 Eylül ayından bu yana en değerli seviyeye ulaştı.
  • Otoritenin döviz kurunu belli bir bant içerisinde sabit tutma isteğinin arkasında yatan dinamiği de anlayabiliyoruz. Bir tarafta, Türk insanı, ekonominin gidişatını tıpkı çocuğun ateşini ölçer gibi döviz kuru üzerinden barometre misali ölçerken, kurun göreceli olarak sakin kalması tüketici güveninin de artmasına neden oluyor. Demek ki, Türkiye’de döviz kurunu ‘basit’ bir kurdan ziyade, iktidardaki mevcut yönetimin başarısı ile kuvvetli bir ilişki arz ediyor.  Lâkin, kurun yükselişinin yavaşlatılmasının şifa etkisi kadar yan etkisinin de olduğu unutulmamalıdır: TL’nin bu sefer de değerli kalması, son dönemlerde gerek ihracatçı gerekse de turizmcinin rekabet avantajlarını kaybetmelerine neden olduğunu sektören gelen serzenişler ile gözlemliyoruz. Bir dip not düşmek gerekirse, AKP’nin son 20 yılda kazandığı seçimlerin hepsinde tüketici güveni (endeks değeri) 90 ve üzerindeydi. TÜİK’in açıkladığı son veriye göre tüketici güven endeksi 80,1 seviyesinde.
  • Döviz kurunun bilinçli bir şekilde baskı altında tutulması, TCMB’nin rezervlerinin de baskı altında kalmasına neden oluyor. TCMB’nin net döviz pozisyonu en iyi zamanında (artı) 57 milyar dolar olduğu düşünülürse, son güncel rakamlara göre yaklaşık (eksi) 60 milyar dolar seviyesine geriledi. Daha basit bir anlatımla, TCMB’nin döviz cinsinden borçları, varlıklarından yaklaşık 60 milyar dolar daha fazla olması, kısa vadede idare edilebilir bir durum olmakla birlikte uzun vadede sürdürülebilir olmadığını düşünüyoruz.
  • Öte yandan, enflasyonun baz etkisi ile gerilediği bir ortamda bile %50’nin üzerinde olmasına rağmen, Türkiye bir süredir ortodoks olmayan ekonomi politikaları uygulayarak tüm dünya mersine giderken tersine giderek faizleri indirmek suretiyle ekonomiyi desteklemeye çalışıyor. Her ne kadar kredi büyümesi tüketici güvenini canlandırsa da, arka planda reel faizin derinlemesine eksi olması, borçlanıp tüketmeyi de teşvik ediyor. Tüketimin de canlı olması dönüp dolaşıp hem cari açığı hem de enflasyonu körüklüyor. TCMB verilerine göre 2022 yılında cari işlemler açığı 48 milyar dolar oldu. Bu rakam, 2013 yılından bu yana en yüksek açık anlamına gelirken, uygulanan hatalı politikalar nedeniyle her ay daha da büyüyor!
  • 2021 Aralık ayında kurun ateşini almak için devreye alınan Kur Korumalı Mevduat (KKM) hesabının güncel stok bakiyesinin yaklaşık 1,7 trilyon TL (89 milyar dolar) ile tüm zamanların zirvesine yükseldi. KKM’nin son 13 haftada yaklaşık 16 milyar dolar artış kaydettiğini de not edelim. Kurun yükseliş kaydetme potansiyeli, kamu maliyesi üzerinde de finansal bir risk olarak tüm çıpkalığı ile dukuruyor. Yabancının uzun bir süredir ‘büyük göç’ ile TL varlıklardan koşar adım uzaklaştığını da not etmek gerekiyor. Son 15 aylık zaman diliminde, Borsa İstanbul’da mütemadiyen pozisyon azaltan yabancı yatırımcı, hisse senetlerinden 5 milyar dolar çıkardı. Portföy yatırımları tersine dönmüş durumda! Son yıllarda, yabancı yatırımcının gayrimenkul alımı dışında doğrudan yatırım eksikliği çok açık bir şekilde kendisini gösteriyor. Döviz ihtiyacının hızla arttığı bir dönemde yabancının Türk Lirası varlıklara yönelik küskünlüğü, ‘hatalı’ politikaları sürdürmede ısrarcı olunması durumunda beraberinde ödemeler dengesi cephesinde de sorunlara neden olabilme potansiyeli taşıdığını düşünüyoruz.
  • Yukarıda değindiğimiz noktaların ötesinde, düşük faiz ısrarı ve aynı zamanda döviz kurunu da ‘tutabilme’ arzusu piyasa dostu olmayan bazı yöntemlerin de artmasına neden oldu: Son dönemlerde ikili faiz ve ikili kur mekanizmalarının oluşmaya başladığını görüyoruz. TCMB’nin %8,5 olan politika faizinin aksine KKM’de tavan faizin kalkması ile mevduat faizleri %30’lu seviyelere yükselirken, bankacılık sektörü faiz makasının da iyice terse döndüğünü görüyoruz. Örneğin, ticari kredi faizleri ile 3 aya varan TL mevduat faizleri arasındaki makas neredeyse %15 kadar mevduat lehine açıldı. Bankalar arası piyasa ile ‘Çarşı’ arasındaki döviz kuru makasının da her geçen gün daha da arttığını gözlemliyoruz. Rasyonel olan bir ekonomide böyle ‘ikili’ bir tablonun bir daha görülmesinin zor olduğunun altını kalın kalın çizmek isteriz.
  • Öte yandan, hem kurumsal müşterilerin hem de bireylerlerin dövize ulaşımı her geçen gün zorlaşırken (ertelenmiş büyüyen bir bir talep), otorite bankalardan döviz satarken ciddi oranda makas açmalarını da talep ediyor. Yurtdışına transferlerde ve krediye erişimde de ciddi zorluklar yaşanıyor. Bankalara tek haneye inmiş faiz oranları ile uzun vadeli devlet tahvil almak zorunda bırakılırken, sistemin zorlanmaya başladığını çok açık bir şekilde görebiliyoruz.
  • Yukarıda sıraladığım konuların ortak paydasının pek de sevimli bir tabloya işaret etmediği aşikâr. Türkiye’nin döviz ihtiyacının son derece arttığı bir dönemde özellikle döviz kurunu ‘tutma’ çabasının hem zorlaştığı hem de her geçen gün daha da maliyetli bir hâl aldığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu nedenle, seçimlerden sonra, seçimi kimin kazandığından bağımsız bir şekilde döviz kurunda radikal nitelikte yukarı yönlü bir hareket yaşanacağı düşünüyoruz. Kamunun çakılı defans oynamaktan vaz geçmesi ve kurun serbest bırakıldığı bir ortamda, arz ve talebin tam olarak nerede kesişeceğini tam olarak bilemiyoruz.
  • Mehmet Şimşek önderliğinde yeni bir ekonomi takımından son günlerde söz edilse de, Erdoğan’ın yeniden seçilmesi hâlinde, yukarıda ortodoks nitelikte olmayan politikaların devam edeceğini düşünüyoruz. Lâkin, kur ile tüketici güveni arasında var olan ilişkinin seçime kadar amacına ulaşması ve Türk Lirası’nın değerli olmasının getirdiği sorunlar nedeniyle kamunun defans oynamaktan en azından bir süreliğine vazgeçmesi gerekliliğine kesin gözüyle bakıyoruz. Daha basit bir yaklaşımla, döviz kurunun serbest bırakılmasının artık şart olduğunu düşünüyoruz. Geçmiş tecrübenin ışığıda, Türkiye’de kur krizlerinde kurun ‘patlayarak’ yükseldiğini de çok iyi biliyoruz. TCMB’nin döviz rezervlerinin ne kadar kırılgan olduğu da göz önüne alınırsa, ekonominin daha kapalı bir noktaya gitmeyeceği varsayımıyla, iktidarın ortodox olmaya politikalarda ısrarından geri adım atıp normalleşmeye yönelmek zorunda kalacağını öngörüyoruz. Diğer seçeneği ise şimdilik düşünmek bile istemiyoruz.
  • Kılıçdaroğlu’nun seçimi kazanması durumunda ise, para politikasının yeniden ortodox bir zeminde hızla ilerleyeceğine kesin gözüyle bakıyoruz. TCMB’nin ‘gerekeni’ yapacağından hareketle politika faizinin ilk etapta antibiyotik tedavisi ile hızla %30-35 bandında çıkarılacağını düşünüyoruz. Geçmiş dönemde yukarıda daha sayamadığımız ve hastaya verilen pek çok ilacın bir anda kesilmesinin de mümkün olmayacağını not etmek gerekiyor. Belki pek çok kez tekrar etmiş olabiliriz ama TL’nin değerli olması nedeniyle döviz kurunun ilk etapta yukarı yönlü sert bir şekilde hareket etmesinin de kaçınılmaz olduğunun yeniden altını çizmek istiyoruz. Bu noktada şunu da göz ardı etmemek gerekiyor. Seçimin Kılıçdaroğlu’nun kazanması veya 28 Mayıs tarihinde ikinci tura kalması veya devir teslim için gereken süre zarfında kamunun kuru savunmayı bırakması durumunda ise USDTRY kurun sert bir şekilde yükseleceği ve ertelenen döviz alım isteğinin realize olacağı düşünyoruz. Böyle bir durumu, endişe edildiğinin aksine olumlu olarak yorumluyoruz. Türk Lirası’nın rekabetçi bir seviyeye getirilmeden atılacak her türlü adım dış ticaret dengesinde var olan bozukluğu gideremeyeceği gibi yabancı yatırımcının TL varlıklarla olan küskünlüğü de iyileştirmeyecektir. Yabancı yatırımcıların yeniden tahvil piyasasına ilgi gösterebilmesi için (döviz satıp TL alması) mevcut kur ve faiz hadlerinin yeterli olmadığını düşünüyoruz. Enflasyonun doğru ölçülemediği görüşünden hareketle, kurun tam olarak denge noktasına nerede ulaşacağını bilemediğimiz gibi, mevcut seviyelerin %25 üzeri yani 24-25 aralığının USDTRY kuru için makul bir seviye olacağını öngörüyoruz.
  • Normalleşmiş bir para politikası, hak, hukuk gibi temel kavramların yerli yerine gelmesi, dahası Türkiye ekonomisi için şu an en önemli sorun olan güven,  kredibilite ve öngörülebilirlik eksikliğinin giderilmesi durumunda, yabancı kaynaklı girişlerin ivme kazanarak döviz kurunu aşağıya doğru baskılayabileceği düşünüyoruz. Böyle bir durumda, TCMB’nin ana sorunun bu sefer de hızla gerilemeye yüz tutan döviz kuru olacağını; böyle bir durumda, döviz alımına giderek erimiş olan döviz rezervlerini yeniden tesis edeceğine kesin gözüyle bakıyoruz.
  • Kısa vadede belki pembe bir tablo çizmiş olsak da, enflasyonun mevcut şartlarda hemen gerilemeyeceği, Kılıçdaroğlu hükümetinin çok başlı bir yapıdan oluşması nedeniyle süreç ilerlese de aksamaların yaşanacağı, dahası zaman ilerledikçe ortodoks olmayan politikaların neden olduğu tahribatın giderilmesi bağlamında bir faturanın ortaya çıkacağı ve bunun da kısa vadede yakalanacak ılık bahar rüzgârlarını tersine çevirme ihtimali taşıdığının altını çizmemiz gerekiyor.
  • Yukarıdaki senaryolara ilaveten, İstanbul Belediye seçimlerinde yaşananların da tekrar etme ihtimali yatırımcılar arasında konuşuluyor. Sn. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim sonuçlarına itiraz edeceği bir durumun ‘kaotik’ sonuçlar doğurabileceğini göz ardı etmezken, Kılıçdaroğlu’nun kazandığı veya ikinci turda kazandığı veya koltuğa oturana kadar geçecek ‘sürenin’ bir miktar beraberinde ‘sıkıntılı’ olabileceğini de göz ardı etmiyoruz. Sonuç itibariyle, oyun değiştirici bir seçim sürecine artık gün sayarken, her senaryoda döviz kurunda ve faiz hadlerinde hatırı sayılır oranda bir yükseliş olacağını öngörüyoruz.

İKTİSATBANK

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

Ortadoğu’daki çatışmalar güvenli limanlara sığınma isteğini artırdı

Yayınlanma:

|

Yazan:

  • Biz bayram tatilindeyken, küresel arenanın karışmasına, bunun da mali piyasalara sirayet etmesine neredeyse alıştığımızı söyleyebilirim. Bugün bültenimizde, uzun tatil döneminde yaşanan önemli jeopolitik ve makroekonomik gelişmeleri basit bir şekilde kaleme alarak, bundan sonrasını anlamaya çalışacağız. Hatırlanacağı üzere, İran’ın, Suriye’nin başkenti Şam’daki Büyükelçilik yerleşkesine 1 Nisan günü İsrail tarafından düzenlenen hava saldırısı ve yine İsrail’in Filistin ve Hamas’a yönelik artan saldırıları geopolitik riskleri artırmış, Amerikan Wall Street Journal gazetesi, geçen haftanın son günlerinde, İran’ın kısa bir süre içinde İsrail’e karşılık vereceği iddiasında bulunmuştu.
  • Küresel mali piyasalar ise, haftanın son iş günü, özellikle de İran ile İsrail arasında var olan tansiyonun daha da artacağı ve bölgeye de yayılacağı endişesi ile oldukça sert bir fiyatlama eğilimi sergiledi. Bu bağlamda, belirsizliğin yükseldiği dönemlerin bir numaralı yatırım aracı olan altın, ABD’de risksiz faiz oranı olarak görülen 10 yıllık tahvil faizlerinin katılık gösteren sıcak enflasyon verisi ardından %4,50 seviyesine yükselerek son 5 ayın en yüksek seviyesine gelmesine rağmen, fonlama maliyetini göz ardı ederek, güvenli liman edası ile 2,430 dolar seviyesine kadar yükseldi. Son dönemlerde ön plana çıkardığımız ve uzun pozisyona sahip olduğumuz bir diğer kıymetli maden gümüş ise 29,80 dolar seviyesine kadar yükselerek son üç yılın zirvesini test etti.
  • Ortadoğu’da var olan tedirginliğin arz kesintisine neden olacağı beklentisi ile kuzey denizi petrolü olan Brent, haftayı 90 dolar seviyesinin üzerinde kapatarak son 6 ayın zirvesine yükselirken, bir başka güvenli liman olan doların ise (DXY) riskten kaçınma eğilimine paralel talep görmesi ile 5 ayın zirvesine yükselidiğini not edelim. DXY’nin yükselişi, EURUSD paritesini 1,06 seviyesinin diplerine kadar iterken, hafta sonu açık olan veya işlem gören tek enstrüman olan Bitcoin ise oldukça sert bir satış dalgasına maruz kalarak ilk etapta 61bin dolar seviyesine kadar gevşedikten sonra 65 dolar seviyelerine toparladı.
  • Elbette, doların güçlenmesini sadece güvenli liman etkisine bağlarsak biraz da haksızlık etmiş oluruz keza madalyonun diğer tarafında ise güçlü Amerikan verilerinin de payının olduğunu göz ardı etmemek gerekiyor. Şöyle ki, bizler bayram tatilindeyken, ABD’de açıklanan TÜFE enflasyonu tahminlerin üzerinde sonuçlanarak, faiz indirim beklentilerinin de biraz daha gerilemesine neden oldu. ABD tahvil faizlerinin 5 ayın zirvesine çıktığı Cuma günü, Amerikan hisse senedi endeksleri %1,5’a varan oranda sert satışlara sahne oldu. ABD vadeli faiz kontratları ise yılın geriye kalan kısmına yönelik faiz indirim beklentilerini 45 baz puana çekerken (2 x 25baz puan) sene başı bu beklentinin neredeyse 6-7 kez faiz indirimi şeklinde olduğunu hatırlatalım.
  • Madem ki bizim tatilde olduğumuz dönemi çok da uzatmadan kaleme alabildik, gelin bir de bundan sonrasına bakarak biraz da fiyatlama davranışının ne yöne evrileceğini anlamaya / yorumlamaya çalışalım. Önden fiyatlama yapan piyasaların (beklentiyi satın al gerçekleşmeyi sat) doğru bir fiyatlama içerisine girdiler mi onu da anlamaya çalışalım. Ortadoğu’da savaş tamtamları yükselse de hatta 3. Dünya savaşının fitili ateşlendi dense de, önden bilgi verilerek yapılan hatta İran’dan İsrail’e atılan çok sayıda füzenin saatlerce yol katederek hava savunma sistemi çok güçlü olan bir ülkeye hedeflerine varamadan düşürülmesi, sadece ve sadece İran’ın Suriye’deki diplomatik yerleşkesine yapılan saldırının karşı misilleme adımı ya da İran iç siyasetine yönelik bir hamle olarak okuduğumuzun altını çizmek isteriz. İranlı yetkililerin saldırıyı çok az hasara yol açmasına rağmen başarılı olarak nitelendirmesi, amacın zarar vermekten çok caydırıcılık mesajı vermek olduğunu da gösteriyor. Dahası, ABD Başkanı Biden’ın tansiyonu artırmayan açıklamalarını da göz ardı etmemek gerekiyor.
  • Konuyu, mali piyasalar gözlüğümüz ile ele almak gerekirse, hafta sonu riski almak istemeyen ve Ortadoğu’da yayılabilecek bir savaş riskini de fiyat davranışına abartılı bir şekilde yansıtan piyasaların yeni haftda taşlar yerine oturdukça daha sağduyulu bir tepki vereceğini düşünüyoruz. Gümüş cephesinde 30 doların eteğine kadar gelerek kısa vadeli hedef seviyemize ulaşırken, altın tarafında 2,500-2,550 dolar olan hedefimize henüz ulaşamasak da, kâr satışı için gelinen seviyelerin elverişli olduğunu düşünüyoruz. Bunu söylerken, küresel manzaranın rahatsız edici olduğunu, Ukrayna ve Filistin tarafında devamlılık arz eden savaşların şiddeti körüklediğini, jeopolitik gelişmelerin -nasıl olsa bir şey olmaz- şeklinde okunmaması gerektiğinin de altını çizmek isteriz. İlaveten, ABD’de enflasyonist baskıların kalıcı bir hâl alması da güvenli limanlara olan talebi güçlü tutmaya devam edeceğini düşünüyoruz.
  • Türk mali piyasalarının ise yerel seçimler ardından çehresinin hızla olumlu anlamda değişmeye devam ettiğini not etmemiz gerekiyor. Her ne kadar seçim sonrası birkaç gün bocalama hatta kafa karışıklığı yaşansa da, TCMB’nin net yabancı para pozisyonunun son 5 iş günü içerisinde 10,4 milyar dolar artış göstererek iyileştiğini peşinen not edelim. Enflasyon sorununu çözmenin kaçınılmaz olduğunu ve bu bağlamda atılan doğru adımların yabancı kurumlar tarafından göz ardı edilmeyerek not artırımı ile taçlandırılmaya devam edileceğini de düşünmeye devam ettiğimizin altını çizelim. Borsa İstanbul ana endeksi bankacılık hisseleri önderliğinde 10bin psikolojik endeks seviyesine gelerek rekor kırarken, 11-12 bin endeks seviyesindeki hedefimize de doğru da yol almaya devam ediyor. USDTRY kuru uzun bayram tatili öncesi ortaya çıkan TL ihtiyacı ile son günlerde yerinde sayarken, enflasyon ve faiz hadlerine paralel bebek adımları ile bundan sonraki süreçte kuzeye ilerlemeye devam etmesini bekliyoruz. Tahvil faizleri yavaş yavaş alımların eşliğinde yönünü aşağıya çevirirken, CDS risk primi ise 300 baz puan seviyesinde denge kazandı.
  • ABD’de büyük bir katılık gösteren enflasyon verileri ardından faiz indirim beklentilerinin iyice törpülendiği; FED cephesinde ise yetkililerini açıklamalarını şahinleşmeye başladığı bir ortamda, bugün ABD’de açıklanacak Mart ayı perakende satışlar verisi, Salı günü Başkanı Powell’ın konuşması, Perşembe günü ise mevcut konut satışlarını takip edeceğiz. ABD’de Kasım ayında düzenlenecek seçimler öncesinde ya da çok da sıkı para politikasının getirdiği diğer yükleri de göz ardı etmeyerek FED’in bu yıl bir noktada faiz indirmeye başlayacağını düşünmeye devam ediyoruz.
  • Yeni haftanın ilk işlem gününde, Asya borsalarında hâkim renk kırmızı. MSCI’nın Japonya dışındaki Asya-Pasifik hisselerini kapsayan en geniş endeksi %0,7 geriledi. Dolar, YEN karşısında 34 yılın en yüksek seviyesine ulaştı! Sabah ilk işlemlerde altın 2,360, gümüş 28,20, petrol 90,20, bitcoin ise 65,300 dolar seviyelerinde işlem görüyor. USDTRY kuru 32,40 seviyelerine toparladığını da not edelim.
  • Jeopolitik risklerin gündemi meşgul etmeye devam edeceğini düşünüyoruz. İran’ın İsrail’e yönelik nitelik ve nicelik olarak saldırısının etkisiz kalması hatta ABD, İsrail’in İran’a karşı herhangi bir misilleme eyleminde yer almayacağını söylemesi ile riskler bir nebze de olsun hafiflemişti. Ancak, İsrail’in bu saldırıya karşılık verebileceği iddiaları riskleri yeniden yükseltme eğilimi barındırdığını da göz ardı etmeyelim. Jeopolitik risklerin yüksek seyretmesi, küresel anlamda doların ve kıymetli metallerin güçlü kalmasına, riski varlıkları ise (hisse senetleri) değer kaybına neden olacağına düşünmeye devam ediyoruz. Nedense, bu eğilimin de kalıcı ve uzun boylu olmayacağı düşünüyoruz.

Emre Değirmencioğlu

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

Bretton Woods ikizleri (IMF ve Dünya Bankası) ve Türkiye

Dünya Bankası’nın Türkiye’ye açtığı krediler ve iş birlikleri ile ilgili örnekler çoğaltılabilir. Ancak projenin onaylanması tamamlanacağı anlamına gelmez. Beş yıl süreyle banka tüm süreci takip ediyor, projenin aşamalarında bir sorun yoksa devam eden projenin bütçesini kullandırtıyor. Haliyle hem kamu hem de özel sektörün borçluluğu artıyor, brüt dış borç stoku 500 milyar dolara ulaştı. Özel sektör dış borç stoku 250 milyar iken kamu sektörününki 202,5 milyar dolar

Yayınlanma:

|

Dünya üzerinde birbirini bazen tamamlayan bazen dışlayan iki farklı yapı olduğu hiç kimsenin gözünden kaçmıyor. Bir yanda rezerv paraya sahip ve elinde büyük fonlar bulunduran bir yapı, diğer yanda ise kalkınmasını kendi olanakları ile finanse edemeyen ve dış finansmana ihtiyaç duyan bir yapı.

Bu iki yapı coğrafi olarak birbirinden uzak. Finansal ilişki olarak ise bir “tık”lama kadar yakın. Ancak birbirlerine güvenmedikleri için güvenilir kurumların aracılığına ve garantörlüğüne ihtiyaç duyuluyor. Bu da çoğunlukla IMF, Dünya Bankası gibi uluslararası finans kuruluşlarının iş birliğini, kredi derecelendirme kuruluşlarının değerlendirmelerini ön planda tutuyor.

Uluslararası finans kuruluşları, kuruluşu ve sermayesine birden fazla ülkenin katıldığı, finansal faaliyetlerinden de birden fazla ülkenin yararlandığı kuruluşlardır.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında Bretton Woods anlaşmasının imzalanması, IMF ve Dünya Bankası’nın başını çektiği Uluslararası Finans Kurumu (IFC), Uluslararası Kalkınma Birliği (IDA), Avrupa Yatırım Bankası (EIB), İktisadi İş birliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD), İslam Kalkınma Bankası (IDB) gibi uluslararası finansal aktörlerin birbiri ardına kurulması, dış borçlanmaların bu kuruluşlar aracılığıyla yürütülmesine neden oldu.

Uluslararası finans kuruluşlarının gelişmekte olan ülkeler nezdinde en popüler olanları, IMF (Uluslararası Para Fonu) ve Dünya Bankası’dır. Bu iki kuruluş, Bretton Woods İkizleri olarak da bilinir. 1944 yılında toplanan Bretton Woods Konferansı’nda kabul edilen esaslar üzerine kurulup, 1947’de finansal operasyonlarına başladılar, Türkiye de o tarihte bu iki kuruluşa birden üye oldu.

IMF, ülkeler arasında ticaretin devamını sağlamak ve uluslararası refahın düşmesini önlemek için ödemeler dengesi sorunu yaşayan ülkelerle, en bilinen imkanlarının başında gelen stand-by anlaşmaları imzalar. IMF o ülkenin borcunu ödemesini sağlayacak önlemleri almak kaydıyla, maddi destek sağlar. O nedenle IMF’nin destek sağladığı ülkeye uygulattığı ekonomi politikası önerilerinin arasında; dış ticaretin ve sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi, devalüasyona gidilmesi, sıkı maliye ve para politikalarının uygulanması, bazen daha da ileri giderek ücretlerin dondurulması yer alır. İşte IMF’nin stand-by anlaşmaları, bu kararların uygulandığı ülkelerde “acı reçete” olarak hafızalarda yerini korur. 

Türkiye IMF ile ilk kez 1958 moratoryumu ile tanıştı. Günümüze kadar 19 stand-by anlaşması imzaladı. 22 yıldır iktidarda olan AKP yönetimi, seçimle iktidara geldiğinde IMF ile devam eden bir stand-by anlaşması vardı. Ayrıca ilerleyen yıllarda AKP iktidarı IMF ile yeni bir stand-by anlaşması daha yaptı.

Dünya Bankası ise gelişmiş ülkelerin mali olanaklarını gelişmekte olan ülkelere kanalize ederek dünya genelinde yaşam kalitesini artırmak ve yoksulluğu azaltmak için proje ve program kredileri verir. Banka finanse edilecek projeleri, ekonomik, teknik, idari, mali ve işletmecilik açılarından ayrıntılı olarak inceler, kredi verildikten sonra da yürütülen projeyi takip edip, her aşamada rapor ister ve gönderilen uzmanlar aracılığıyla yerinde denetler.

Dünya Bankası aslında bir şemsiye kuruluş, onunla özdeşleşen beş kuruluş var: Bunlar; Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası (IBRD) Uluslararası Kalkınma Birliği (IDA), Uluslararası Finans Kurumu (IFC), Çoktaraflı Yatırımlar Garanti Ajansı (MIGA) ve Uluslararası Yatırım Anlaşmazlıkları Çözüm Merkezi (ICSID).

Dünya Bankası Türkiye’nin de dahil olduğu kalkınma çabası içinde olan Mozambik, Pakistan, Burundi, Ürdün, Ukrayna, Etiyopya, Tanzanya, Moritanya, Somali, Cibuti, Zimbabwe ve benzeri gelişmekte olan (azgelişmiş ülke tanımı kullanılmadığı için gelişmekte olan ülke denmekte) ülkelere program ve proje kredisi vermeye devam ediyor.

Dünya Bankası’nın şu anda aktif 2570 projesi var. Bu projeler 152 ülkede uygulanmaya devam ediyor. Devam eden projelerin toplam büyüklüğü ise 342,5 milyar dolar.

Türkiye’de Dünya Bankası grubunun 39 projesi devam ediyor. Bu projeler ile sağlanan toplam kaynak 11,1 milyar dolar. Onaylanan son projeler, yeşil enerji alanında.

Türkiye, Dünya Bankası kaynaklarından uzun yıllardır yararlanıyor. Ekonomiden sağlığa, sosyal güvenlik sisteminden kamu mali yönetimine kadar ekonomik ve sosyal yapımızın dönüştürülmesinde hep iş birliği yapıldı. Örneğin 1980 dönüşümü ve 24 Ocak kararlarının uygulanması için 3 ayrı yapısal uyum kredisini veren Dünya Bankasıdır.

Dünya Bankası kredilerinin son 20 yılda sayısı ve hacmi giderek artmış durumda. Ama hâlâ kalkınamadık.

2010 sonrası Dünya Bankası grubundan IBRD ile yapılan anlaşmaların hangi kamu kurumlarıyla yapıldığı, tutarı gibi bilgilerin yer aldığı bir tablo hazırladım, yazının sonunda yer alıyor, inceleyebilirsiniz.

Hazine ve Maliye Bakanı Sn. Şimşek, Dünya Bankasından sağlanan 18 milyar dolarlık bir kredi anlaşmasına varıldığını duyurdu. Bu anlaşmalar, 2023 yılının yaz aylarında başvurusu yapılan ve şubat ayı sonundan itibaren sonuçlandırılan projeler. Konuları ise, yeşil ihracat, endüstriyel emisyonların azaltılması, sosyal kapsayıcı yeşil dönüşüm ile ilgili. Türkiye’nin kalkınırken çevresel sosyal etkilere dikkat etmesi gerekecek.

IBRD’den sağlanan kaynağı elde edecek kuruluşlar arasında, Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bulunuyor. Bu projelerle hedeflenen; Türkiye’nin seçilmiş illerinde kilit sektörlerden kaynaklanan öncelikle hava kirleticilerinin ve sera gazlarının emisyonlarını azaltmak.

Görüldüğü gibi IBRD kamu kurumlarının projelerine kredi açıyor. Dolayısıyla kamu sektörü borç stokunu artırıcı özelliğe sahip. Dünya Bankası grubunda ayrıca özel sektör projelerine kredi veren bir de IFC bulunuyor.

IFC, Antalya Havalimanının kapasitesinin yeşil dönüşümle artırılması için TAV ile toplam 1,9 milyar Euro’luk bir anlaşma gerçekleştirildi. Şu anda 62,5 milyon Euro’luk kısmı verilmiş durumda. IFC’nin Türkiye’deki KOBİ’lere verdiği destek de var. 4 Nisan günü onaylanan dijitalleşme ile ilgili bir projenin kapsamı bir yazılım için (İkas). IFC’nin aralık 2023’te onayladığı bir proje, Türkiye’de elektrikli araç üretimi ve ihracatının desteklenmesiyle ilgili. Karsan ile yapılan iş birliği kapsamında 35 milyon Euro’luk destek sağlanacak. Ayrıca aynı günlerde depremin hasarının giderilmesi ve sürdürülebilirlik çerçevesinde Sanko holdinge de 350 milyon Euro’luk bir kaynağı IFC onaylamış durumda.

Dünya Bankası’nın Türkiye’ye açtığı krediler ve iş birlikleri ile ilgili örnekler çoğaltılabilir. Ancak projenin onaylanması tamamlanacağı anlamına gelmez. Beş yıl süreyle banka tüm süreci takip ediyor, projenin aşamalarında bir sorun yoksa devam eden projenin bütçesini kullandırtıyor. Haliyle hem kamu hem de özel sektörün borçluluğu artıyor, brüt dış borç stoku 500 milyar dolara ulaştı. Özel sektör dış borç stoku 250 milyar iken kamu sektörününki 202,5 milyar dolar.

Gerek yukarıda bahsettiğim Dünya Bankası’nın çalışma prensibinden gerekse aşağıdaki tablodan gördüğünüz gibi, bu krediler ile (Sn. Şimşek’in bahsettiği 18 milyar dolar) sağlanan meblağ piyasaya girerek kurun düşmesine yardımcı olacak özelliğe sahip değil. Ama önemli bir özelliği var; o da brüt dış borç stokunu artırmak.

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

İhracatçıdan ‘çift kur’ talebi: Acil 40 liraya ihtiyacımız var

İstanbul Hububat Bakliyat Yağlı Tohumlar ve Mamulleri İhracatçıları Birliği (İHBİR) Başkanı Kazım Taycı “Enflasyonla mücadeleyi elbette anlıyoruz ancak ihracatçının üretimden kopmaması için ‘çift kur’ uygulaması talep ediyoruz” diye konuştu.

Yayınlanma:

|

Yazan:

İstanbul Hububat Bakliyat Yağlı Tohumlar ve Mamulleri İhracatçıları Birliği (İHBİR) Başkanı Kazım Taycı ihracatçılar olarak fiyatlama ve rekabetten dolayı ciddi kaygılar taşıdıklarını belirterek; ihracatçıya “çifte kur” uygulaması getirilmesini talep etti.

Taycı ekonomi yönetiminin enflasyona mücadele çabasını anlayıp desteklediklerini de vurguladı.

Reuters’ın haberine göre Taycı, şu anda 32 seviyelerine yakın işlem gören Dolar/TL kuruna karşılık, ihracatçıların Döviz gelirlerinin bozdurulması işleminde kurun en az 40 olarak uygulanmasını istediklerini söyledi.

İHBİR’in 2024 hedefleri ve ihracattaki son durumun değerlendirildiği toplantıda konuşan Taycı, “Tüm ihracatçılar gibi biz gıda ihracatçıları da kurdan dolayı şu anda muzdaribiz. Sebebi de halihazırdaki kur oranının enflasyonun çok gerisinde kalmış olması. Bu şekilde fiyatlama yaptığımız zaman otomatikman döviz bazındaki fiyatlarımıza zam yapıyoruz. Yani 10 dolarlık ürünümüzü 11,5-12 dolara çıkardığımız zaman müşteriye döviz bazında niye zam yaptığımızı anlatamıyoruz” dedi ve ekledi:

Kur konusunda yüzde 2 talep ettik, yüzde 4 dedik, yüzde 10 dedik. Ama şu anda öyle bir noktadayız ki bu işi yüzdelerle bağlayamayacağız. Mümkünse ‘çift kur’ uygulaması yapılsın. İHBİR olarak 160 ülkeye ihracat gerçekleştiriyoruz. Çok uzun yıllar süren mücadelelerle bu pazarlarda raflarda yer bulduk. Kurdan dolayı buralardaki raflardan düşersek tekrar bu raflara dönebilmek için çok daha fazla mücadele vermemiz gerekecek.

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKAVİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.