Connect with us

EKONOMİ

Çip krizi nedir? Nasıl başladı, ne anlama geliyor?

ABD Başkanı Joe Biden çip arzında yaşanan sıkıntıyı görüşmek üzere dün yarı iletken, otomobil ve teknoloji sektörlerinde faaliyet gösteren 19 şirketin üst yöneticileriyle bir araya geldi. Geçen yıl dünya çapında satış gelirlerinde ilk 10’da yer alan çip üreticilerinin 6’sı ABD merkezli. Beyaz Saray ise çip krizini ‘ulusal güvenlik sorunu’ olarak gördüğünü duyurdu. Son olarak Mitsubishi’nin motor ve fren sistemlerinde kullanılan çip tedariki problemi sebebiyle Japonya’da iki, Tayland’da bir fabrikasında seri üretimi düşüreceği haberleri basına yansıdı. 60 yıl önce icat edilen çip teknolojinin gelişmesiyle birlikte geniş bir kullanım alanına sahip, gün geçtikçe küresel rekabet için önemli bir aktör haline geliyor. Peki, otomotiv sektöründe başlayarak diğer sektörlere de yansıyan küresel çip krizi nedir? Çip krizi nasıl başladı, ne anlama geliyor? Çip ne işe yarıyor, nerelerde kullanılıyor? Yakından bakalım…

Yayınlanma:

|

ÇİP KRİZİ NEDİR?

Öncelikle küresel çip krizi nedir? Çip krizi, çip üreticilerinin, salgın sürecinde talebin arttığı akıllı telefon ve elektronik ürünlere öncelik vermesiyle otomotivde başlayan çip tedarikine ilişkin bir sorun ve giderek büyüyor.

AA’nın 31 Mart’ta yayınladığı analize göre üretimde aksamalara neden olarak milyarlarca dolarlık zarara yol açması bekleniyor. İşte AA’daki çip krizi analizi:

ÇİP KRİZİ NASIL BAŞLADI?

Sağlık için giyilebilir elektronikten araç içi elektronik sistemlere kadar teknolojinin her alanında büyük öneme sahip olan çipler, ülkeler arasındaki rekabet unsurlarından biri haline dönüşürken, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının etkisiyle otomotiv sektöründen başlayarak küresel bir “dar boğazın” başrolünü aldı. Tedarik zincirinde aksamalara neden olan ve ekonomik tahminleri boşa çıkaran Kovid-19 salgını, akıllı telefonlardan bilgisayarlara, askeri ekipmanlardan otomobillere kadar birçok teknolojik ürünün üretiminde kullanılan çiplerin arzında da küresel bir “kıtlığı” beraberinde getirdi.

ÇİP NERELERDE KULLANILIYOR?

60 yıl önce icat edilen çip, bilgisayarlardan otomobile günümüz modern cihazlarının en önemli ve en pahalı bileşenine dönüşürken, salgın sırasında akıllı telefonlar ve elektronik ürünlere yönelik talebin beklenmedik şekilde artmasıyla benzeri görülmemiş bir küresel kıtlığı tetikleyen kısa vadeli bir arz şokuna neden oldu.

ÜRETİM ZORLAŞTI ARZ SIKINTISI BAŞLADI

“Yarı iletkenler” olarak da bilinen çiplerin yıllar geçtikçe daha karmaşık hale gelen tasarımları, üretimini zorlaştırdı ve yaşanan küresel arz sıkıntısının temelini oluşturdu.Yeni fabrikaların kurulmasının uzun zaman aldığı ve milyarlarca dolara mal olduğu çip sektöründe, Kovid-19 salgının etkisiyle aniden artan talep çip tedarikinde sıkıntılara neden oldu.

BEKLENMEDİK TALEBİ KARŞILAMAKTA ZORLUK VAR

Salgın döneminde alınan karantina önlemleri insanları evlere kapatırken, iş, eğitim ve eğlence gibi faaliyetlerin evden yapılmaya başlanmasının da önünü açtı. Bu durum pek çok insanı bilgisayarları, akıllı cihazları, tabletleri, hatta oyun konsollarını daha çok kullanmaya itti. Ayrıca pek çok şirketi, uzaktan çalışma sistemleri geliştirmeye ve bulut altyapısı kurmaya ya da mevcut altyapıları iyileştirmeye zorladı.

TEKNOLOJİK ÜRÜNLERE ARTAN İLGİ

Teknolojik ürünlerin artan kullanımıyla çiplere olan talep artış gösterirken, bu ürünlerin arzı beklenmedik talebi karşılamakta yetersiz kaldı.

Yarı İletken Endüstrisi Birliği (SIA) verilerine göre, küresel yarı iletken satışları 2020’de bir önceki yıla kıyasla yüzde 6,5 artarak 439 milyar dolara ulaştı. Bölgesel bazda geçen yıl ABD pazarına yapılan yarı iletken satışları yüzde 19,8 artarken, yarı iletkenler için en büyük pazar olan Çin’e satışlar yüzde 5 yükseldi.

KRİZ ÖNCE OTOMOTİV SEKTÖRÜNDE HİSSEDİLDİ

Çip sektöründe küresel çapta yaşanan arz sıkıntısı, ilk olarak otomotiv sektöründe hissedildi. Deloitte raporuna göre, LCD ekranlardan araç içi sistemlere kadar her şeyi içeren otomotiv elektroniğinin, 2030’e kadar bir otomobilin üretim maliyetinin yüzde 45’ini oluşturacağı tahmin ediliyor. Bu elektroniklerde kullanılan yarı iletken tabanlı bileşenlerin maliyetinin 2020’de 475 dolara, 2030’da 600 dolara kadar çıkacağı öngörülüyor.

ARAÇ BİLGİSAYAR SİSTEMLERİ GELİŞTİKÇE İHTİYAÇ ARTIYOR

Araç içi bilgisayar sistemlerinin gelişmesiyle çiplere daha çok ihtiyaç duyulan otomotiv endüstrisinde, salgının satışları olumsuz etkileyeceği endişesiyle çip siparişleri iptal edilmişti. Ancak elektronik firmalarının artan talebi otomotiv firmalarının piyasada çip bulamamasına neden oldu.

Otomobillerde kullanılan çiplerin tedarik zinciri, Kovid-19 salgınında tüketicinin elektronik ürünlere olan talebindeki artıştan olumsuz etkilenirken, otomobil üreticilerini Apple gibi elektronik devleriyle sınırlı çip tedariki için rekabete zorladı. Küresel çip sıkıntısı; Ford, General Motors, Toyota, Volkswagen, Honda, Stellantis ve elektrikli araba üreticisi Nio gibi otomobil üreticilerinin çipler ile mikroçiplerin kullanıldığı bazı parçaları satın almak için mücadele etmelerine, üretimi azaltmalarına veya tesislerini kapatmak zorunda kalmalarına neden oldu.

Dünyanın önde gelen otomobil firmalarının yaşadığı üretim aksaması milyarlarca dolarlık zararın da önünü açtı. Danışmanlık firması AlixPartners, çip arzında yaşanan sıkıntının küresel otomotiv endüstrisinin gelirini 60,6 milyar dolar azaltabileceği tahmininde bulundu.

Türkiye’deki otomotiv üreticileri de olumsuz etkilendi

Otomotiv şirketleri başta olmak üzere dünyada çeşitli şirketlerin üretimini olumsuz etkileyen çip krizi, Türkiye’de üretim yapan otomotiv şirketlerinin üretiminin de aksamasına neden oldu.

Oyak Renault, çip sorunu nedeniyle 15-22 Mart’ta üretimine ara verirken, Tofaş, 18 Mart’ta Kamuyu Aydınlatma Platformu’na (KAP) yaptığı açıklamada, çiple ilgili yaşanan tedarik sorunu nedeniyle 19 Mart-5 Nisan’da üretimin duracağını duyurdu. Tofaş, söz konusu kararın etkilerinin asgari seviyede tutulması amacıyla üretime ara verilen süre içerisinde üretim tesislerinin bazı periyodik bakım çalışmalarının gerçekleştirileceğini aktararak, üretim dışında kalan operasyonların faaliyetlerine devam edeceğini belirtti.

Oyak Renault ve Tofaş’ın ardından Ford Otomotiv de Kocaeli yerleşkesinde yer alan Gölcük ve Yeniköy fabrikalarında mikroçip kullanımının yoğun olduğu bazı parçaların yurt dışından tedarikinde yaşanan kısıtlar nedeniyle üretime 3-9 Nisan’da ara verileceğini duyurdu. Ford Otomotiv açıklamasında, “Kamuya açıklanan 2021 yılı üretim ve satış adet tahminlerimizi etkilemesi beklenmeyen söz konusu üretim duruşu süresince bakım ve üretim hatlarının yeni yatırımlara hazırlık amacıyla yeniden düzenlenmesi çalışmaları devam edecektir.” denildi.

ÇİP ENDÜSTRİSİNDE MİLYARLIK YATIRIM

Uzmanlar, otomotiv sektörünü olumsuz etkileyen çip krizinin, şu anki şartların olumlu yönde değişmemesi durumunda akıllı telefon üretimi de dahil olmak üzere çeşitli alanlardaki üretimlerde de aksamalara neden olabileceğini belirtiyor.

Kovid-19 salgınının dünya üzerindeki etkisi devam ederken, çip endüstrisi, krize meydan okuyarak milyarlarca dolarlık yatırımlarla salgın sonrası döneme hazırlanıyor.

ÜLKELER ARASINDA REKABET ALANI

Çipler, ülkeler arasındaki rekabet unsurlarından biri olarak görülüyor. Pazarda hakimiyet oluşturmak isteyen şirketler ve ülkeler, devasa yatırımlarla çip endüstrisini şekillendirmeye çalışırken, son olarak, dünyanın en büyük mikroçip üreticisi firmalarından Intel’in 20 milyar dolarlık yatırımla ABD’nin Arizona eyaletinde iki yeni çip fabrikası inşa etmeyi planladığı açıklandı.

ASYA ÜLKELERİNİN ÇİP YATIRIMI

Güney Kore’nin dünyaca ünlü elektronik şirketi Samsung’un, 2030 yılında en büyük çip üreticisi olma hedefiyle 116 milyar dolar bütçe ayırması dikkati çekiyor. Söz konusu hedef kapsamında, Samsung’un Güney Kore’nin kuzeybatı bölgesinde yapımı devam eden dev fabrikasının bu yıl üretime başlaması öngörülüyor. Fabrikada, yeni cep telefonlarının standartlarına uygun çip üretimi yapılması da planlanıyor.

Dünyanın en büyük fason üreticisi Taiwan Semiconductor Manufacturing de (TSMC) Intel gibi Arizona’da 12 milyar dolar değerinde bir fabrika kuruyor. Fabrikanın 2024’te üretime başlaması hedefleniyor.

Çip teknolojisinde dışa bağımlılığı azaltmak isteyen Çin’de ise iki ulusal varlık fonu, ülkenin lider çip üreticisi SMIC’a, Şanghay’daki fabrikasında üretimi artırmak amacıyla toplam 2,25 milyar dolar finansman sağladı. Fabrikanın, gelecekte üretimini 3’e katlaması bekleniyor.

ABD’li politikacılar, dünya çapında çip üreticilerinin Çinli teknoloji devi Huawei ve bağlı ortaklıklarına çip tedarik etmesini zorlaştırırken, Çin de yabancı ülkelere, özellikle ABD’ye bağımlı kalmamak için kendi çip endüstrisini güçlendiriyor.

ÇİN-AMERİKA REKABETİ

Şirketlerin yatırımlarının arkasında ekonomik ve politik hesaplamaların da olması dikkati çekiyor.

Bu doğrultuda, Çin’in küresel tedarik zincirindeki önemini azaltmak isteyen eski ABD Başkanı Donald Trump, yarı iletken ürünlerin üretimini yıllardır Amerika’ya geri getirmeye çalışırken, TSMC’nın Arizona’da kuracağı 12 milyar dolar değerindeki fabrika, bu çalışmanın bir meyvesi olarak görülüyor.

Yarı iletken sektöründeki şirketlerin milyarlarca dolarlık fabrika yatırımlarının arkasındaki bir başka nedenin de otomotiv endüstrisinin ihtiyacı olduğu belirtiliyor. Çip üreticileri, gelecek birkaç yıl içinde otomotiv sektöründe araç içi elektronik sistemlerle işlerinin büyümesini bekliyor.

Analistler, çip endüstrisinin küresel ekonominin yeniden açılmasıyla yeni siparişlere kendini hazırladığını ve Kovid-19 sonrası yeni dünya düzenini sağlamada yarı iletken çip tasarımcılarına büyük iş düştüğünü ifade ediyor.

PASTADAKİ BÜYÜK PAY ABD’Lİ ŞİRKETLERİN

  • Dünyanın önde gelen araştırma ve danışmanlık şirketi Gartner’ın verilerine göre, geçen yıl dünya çapında satış gelirlerinde ilk 10’da yer alan çip üreticilerinin 6’sının ABD merkezli olması dikkati çekiyor.
  • Intel’in 2020’de 70,2 milyar dolarlık satış gelirleriyle ilk sırada yer aldığı kaydediliyor. Intel’i, 56,2 milyar dolar ile Samsung Electronics ve 25,3 milyar dolar ile yine Güney Kore merkezli SK Hynix takip ediyor.
  • Intel’in satışları geçen yıl 2019’a göre yüzde 3,7, Samsung Electronics’in yüzde 7,7 ve SK Hynix’in yüzde 13,3 arttı.
  • Geçen yıl ABD merkezli Micron Technology, Qualcomm ve Broadcom ise sırasıyla 22,09 milyar dolar, 17,9 milyar dolar ve 15,7 milyar dolar gelir sağladı.
  • ABD’li Texas Instruments’ın satış geliri 13,07 milyar dolar ve Tayvan merkezli MediaTek’in geliri 11 milyar dolar olurken, Japonya merkezli KIOXIA 10,2 milyar dolar ve Nvidia 10,09 milyar dolar gelir elde etti.

TÜRKİYE’DE YERLİ ÇİP ÜRETİM ÇALIŞMALARI

Türkiye’de de yerli çip üretimine yönelik çalışmalar bulunuyor. TÜBİTAK Bilişim ve Bilgi Güvenliği İleri Teknolojiler Araştırma Merkezi’nde (BİLGEM) yürütülen “Çakıl Milli İşlemci Projesi” ile silah sistemlerinde kullanılan yabancı menşeli mikro işlemcilerin yerini alabilecek milli bir işlemci geliştiriliyor.

Hızlı, düşük güç tüketen, lisans ve satış hakları Türkiye’ye ait olacak olan Çakıl’ın prototip üretimi tamamlanırken, Çakıl’ın ilk olarak ASELSAN’ın ürünlerinde kullanılmaya başlanması hedefleniyor.

Ayrıca, çip üretimi konusunda Türkiye ve Malezya arasında geçen yıllarda iş birliği anlaşması imzalanmıştı. Anlaşma kapsamında, Türkiye’deki bazı şirketler, Malezya’daki şirketlerle iş birliği yaparak yerli çip üretimi konusunda çalışmalarını sürdürüyor.

ekonomist

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof. Dr. YILMAZ: Bütçe açıkları dizginlenebilir mi?

Bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak

Yayınlanma:

|

Mayıs ayına ait merkezi yönetim bütçe gerçekleşmelerine göre bütçe fazlası 235,2 milyar TL, kümülatif (Ocak-Mayıs) bütçe açığı da 650,3 milyar TL oldu. Mayıs ayı bütçe fazlası, giderlerdeki önemli bir azalış kaynaklı değil, tersine kurumlar vergisi hasılatının beklendiği gibi mayıs ayında vergi gelirlerini beslemesiyle gerçekleşti.

Rakamla ifade etmek gerekirse; nisan ayına göre mayıs ayında bütçe giderlerinde 43 milyar TL’lik azalışa karşılık bütçe gelirleri 368 milyar TL arttı. Bu artışın hemen hemen tamamı kurumlar vergisi hasılatı kaynaklı.

Önce vergi hasılatındaki değişime bakalım, ardından bütçe giderlerinde azalış olmuş mu, ona bakarız:

Kurumlar vergisi yıllık beyana tabi bir vergi. Aynı zamanda cari vergilendirme döneminin kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere, GVK’da belirtilen esaslara göre ve cari dönemin kurumlar vergisi oranında geçici vergi ödenir. Ocak – Şubat – Mart geçici vergi dönemi beyanname verilme ve ödeme günü 17 mayıs’tı. Ayrıca Gelir İdaresi Başkanlığı, 30 Nisan’a kadar verilecek kurumlar vergisi beyannameleri ve bunlara tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerini 5 Mayıs’a kadar uzattı.

Böylelikle nisan ayında 29,7 milyar olan kurumlar vergisi tahsilatı da mayıs ayında 470,1 milyar TL’ye yükseldi. Hatta mayıs ayında kurumlar vergisi hasılatı vergi gelirleri içindeki payı yüzde 39,4’e ulaştı ki bu oran KDV gibi dolaylı bir verginin payından da yüksekti. Sonuçta bu hasılat bütçede bir rahatlama yarattı.

Mayıs ayında kurumlar vergisi tahsilatı bütçenin imdadına yetişmiş oldu ama yukarıda anlattığım gibi “geçici vergi dönemiydi, geldi ve geçti”.

Bütçenin gelir tarafını temmuz ayında gelir vergisi ikinci taksiti ile ağustos ve kasım aylarında geçici vergi taksitleri bir miktar rahatlatabilir. Ancak aylık olarak artmaya devam eden enflasyon, sıkı para politikasıyla kredi imkanları kısıtlanan firmalar ve artan konkordatolar, hedeflenen vergi gelirlerinden uzaklaşılmasına neden olacak ana faktörler. Ayrıca bütçenin gelir tarafının, borç faizleriyle büyüyen bütçenin gider tarafını telafi etmesi zor görünüyor. O nedenle bütçe açığını dizginlemek hiç de kolay olmayacak.

Bütçe giderlerine şimdi kamuda tasarruf üzerinden bakalım:

Tüm kamu kurumlarının kendi bütçelerindeki kaynaklardan yapacakları harcamalar için tasarruf tedbirlerine uymaları uzun zamandır merakla bekleniyor.

Aşağıdaki hazırladığım tablo, geçen yıl ve bu yılın mayıs aylarında tasarruf tedbirleri kapsamında yapılan harcamaları karşılaştırıyor:

Tabloda görüldüğü gibi bir yıl içinde taşıt alım giderleri yaklaşık 2 katına çıkmışHaberleşme ve enerji giderleri de enflasyon oranına yakın bir artış göstermiş. Kırtasiye-baskı giderleri ile temsil-tanıtma giderlerinde ise bir yılda kısmen frene basılmış gibi.

Ancak temsil-tanıtma giderleri bu yılın ilk dört ayında ortalama 65 milyon TL civarındayken, mayıs ayında birden yaklaşık beş katına (316 milyon TL) çıkmış. Yine de bu haliyle geçen yılın mayıs ayındaki 418 milyon TL’nin oldukça altında kalıyor. Umarım ülkemiz en iyi şekilde temsil ediliyordur. 2024’te bu alanda daha fazla gider yapılıyordu, yoksa geçen yıl daha mı iyi temsil ediliyordu?

Bütçe giderlerinde sorunlu kalem: borç faiz giderleri:

Borç faiz giderleri bütçede büyümeye devam ediyor. Özellikle iç borçlanmanın maliyeti bütçeye yansıyor.

Mayıs ayında borç faiz giderleri 111,2 milyar TL, kümülatif olarak 835,8 milyar TL’ye ulaştı. Dahası Haziran ayında yaklaşık 240 milyar TL’lik borç faiz gideri gerçekleştirilecek.

2025 yılı bütçesi için borç faiz giderlerinin bütçe giderlerine oranının yüzde 13,2 ve vergi gelirlerine oranının da yüzde 17,5 olması hedeflenmişti. Bugünkü görünümde borç faiz giderleri/bütçe giderleri oranı yüzde 15,7 ve borç faiz giderleri/vergi gelirleri oranı da yüzde 20,9’a yükselmiş durumda. Bu göstergeler ile bütçe hedeflerinden uzaklaşıldığı anlaşılıyor.

Bütçe açıklarını kontrol altında tutmak, pek çok alanda katkı sağlayacak. Öncelikle devletten beklenen görevlerin ve kamu hizmetlerinin hem kalitesinin artmasına hem de zamanında sunulmasına katkı sağlayacak.

Aksine bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak.

Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ – T24

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

İsrail-İran Savaşının Türkiye’ye Etkileri

Yayınlanma:

|

İsrail ile İran arasında çıkabilecek uzun süreli bir savaş, sadece çatışmanın merkezindeki ülkeleri değil, çevre ülkeleri ve küresel sistemi de etkileme potansiyeline sahiptir. Türkiye, jeopolitik konumu, enerji bağımlılığı, ekonomik yapısı ve diplomatik ağı nedeniyle bu savaşın en çok etkilenecek ülkelerinden biri olacaktır.

Bu analiz, savaşın Türkiye’ye olası etkilerini altı temel başlık altında ele almaktadır:

1. 🛢️ Enerji ve Ekonomi Üzerindeki Etkiler

İran’ın enerji üretimi ve Hürmüz Boğazı’nın kontrolü, küresel petrol ve doğal gaz arzı için kritik önemdedir. Savaşın bu hattı etkilemesi durumunda:

  • Enerji fiyatlarında sert artış yaşanacaktır. Türkiye’nin petrol ve doğal gazda yüksek dışa bağımlılığı, enerji ithalat faturasını şişirecek, cari açık büyüyecektir.

  • Enflasyonist baskı artar. Akaryakıt ve üretim maliyetlerinin yükselmesi, gıda ve temel tüketim ürünlerinde zincirleme fiyat artışına neden olur.

  • Sanayi ve ulaşım sektörlerinde maliyet artışıyla birlikte tüketici harcamalarında daralma görülebilir.

2. ⚖️ Jeopolitik Denge ve Dış Politika Baskısı

Türkiye, Batı bloku (NATO-ABD) ile İslam dünyası arasında denge kurmaya çalışan bir dış politika izlemektedir. Savaş derinleşirse:

  • Çift yönlü baskı oluşur. ABD, Türkiye’den İsrail lehine daha net bir pozisyon almasını bekleyebilirken; iç kamuoyu ve İslam ülkeleri Filistin-İran eksenine daha yakın bir tavır talep edebilir.

  • Denge politikası zorlaşır. Türkiye, arabulucu rolünü korumak isterken tarafsızlığını da kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabilir.

3. 🤝 Diplomasi ve Göç Yönetimi

Savaş bölgesine yakın olan Türkiye, bölgedeki göç hareketlerinden doğrudan etkilenebilir.

  • Yeni mülteci dalgası riski doğar. İran, Irak ve Suriye’deki çatışma ve insani krizler nedeniyle Türkiye sınırlarına yeni göç baskıları oluşabilir.

  • İç politikada göç tartışmaları artar. Halihazırda Suriyeli göçmenler konusunda hassas olan kamuoyunda yeni bir göç dalgası sosyal ve siyasi gerilimlere yol açabilir.

4. 🛡️ Güvenlik ve Askeri Riskler

Savaş, bölgedeki tüm askeri dengeleri etkileyebilir ve Türkiye’nin güvenlik ortamını doğrudan sarsabilir.

  • Sınır ötesi gerginlikler: Türkiye’nin Suriye ve Irak’taki operasyon bölgelerinde İran yanlısı milis gruplarla sıcak temas ihtimali artar.

  • Terör riski ve iç güvenlik tehditleri: İran destekli yapıların Türkiye içinde veya sınır hattında provokatif eylemlere yönelmesi riski oluşur.

5. 📉 Finansal Piyasalara Etkisi

Savaş ortamı, küresel finansal piyasalarda risk algısını artırır. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler bu dalgalanmalardan doğrudan etkilenir.

  • Borsa İstanbul’da dalgalanma görülür. Yabancı yatırımcıların riskten kaçışı, Borsa İstanbul’da satış baskısını artırabilir.

  • Döviz kurları ve altın fiyatları artabilir. TL üzerindeki baskı artar; bireyler ve yatırımcılar güvenli liman olarak döviz ve altına yönelir.

6. 🚢 Ticaret ve Sanayiye Etkisi

Türkiye’nin Orta Doğu ve Orta Asya’ya olan ticareti, savaş nedeniyle sekteye uğrayabilir.

  • Dış ticaret yollarında sorun: İran ve Irak güzergâhlarında güvenlik riskleri, lojistik maliyetleri artırır.

  • İhracatçı üreticiler zarar görür. Özellikle makine, inşaat, tekstil ve otomotiv yan sanayi sektörleri sipariş iptalleri ve pazar kaybı riskiyle karşı karşıya kalır.

Sonuç: Türkiye Çok Boyutlu Riskle Karşı Karşıya

İsrail-İran savaşının uzun sürmesi; ekonomi, dış politika, güvenlik, diplomasi ve toplumsal alanlarda zincirleme etkiler yaratır. Türkiye bu süreci, enerji stratejilerini gözden geçirerek, iç güvenlik politikalarını güçlendirerek ve diplomatik dengesini koruyarak yönetmek zorunda kalacaktır.

www.bankavitrini.com


Yayın Notu: Bu analiz www.bankavitrini.com için hazırlanmıştır.

Okumaya devam et

EKONOMİ

Kriz Yönetiminde Yeni Yöntemler: Dijital Çağın Dinamikleriyle Uyumlu Stratejiler

Yayınlanma:

|

Kriz, bir şirketin itibarını, finansal yapısını ve operasyonel devamlılığını tehdit eden olağanüstü bir durumdur. Ancak artık krizler sadece doğal afet, ürün hatası ya da skandallardan ibaret değil; dijital linçler, sosyal medya kampanyaları ve siber saldırılar da modern kriz tanımının bir parçası haline gelmiştir.

Bu bağlamda kriz yönetimi, geleneksel yöntemlerin ötesine geçerek çok boyutlu, hızlı ve veri odaklı bir yapıya dönüşmüştür. İşte yeni nesil kriz yönetimi yaklaşımları:

1. Gerçek Zamanlı İzleme ve Erken Uyarı Sistemleri

Artık krizleri tahmin etmek ve erken müdahale etmek mümkündür. Sosyal medya dinleme araçları sayesinde olası bir krizin sinyalleri önceden yakalanabilir. Bu araçlar kullanıcı şikayetlerini, anahtar kelimeleri ve duygu analizlerini anlık olarak takip ederek alarm verir.

2. Senaryo Tabanlı Simülasyonlar ile Hazırlık

Başarılı kurumlar, olası kriz senaryolarını önceden simüle ederek kriz anında hangi adımları atacaklarını netleştiriyor. Ürün geri çağırma, siber saldırı veya itibar krizleri gibi olaylara karşı önceden denenmiş çözümler hazır tutuluyor.

3. Çok Paydaşlı İletişim Yönetimi

Krizler yalnızca kamuoyu ile değil, çalışanlar, yatırımcılar, müşteriler ve resmi kurumlar gibi çok sayıda paydaşla da doğru iletişimi gerektirir. Her paydaş grubu için özel mesajlar, farklı iletişim kanallarıyla sunulmalıdır.

4. Veri Odaklı Karar Verme Süreçleri

Kriz anında refleksle değil, veriye dayalı stratejiyle hareket etmek hayati önem taşır. Sosyal medya verileri, müşteri geri bildirimleri, kriz yayılma analitiği gibi göstergelerle doğru adımlar belirlenebilir.

5. Dijital Kriz Müdahale Ekipleri

Geleneksel kriz masaları yerini artık dijital kriz ekiplerine bırakıyor. Özellikle sosyal medya krizlerinde, deneyimli ekipler anında devreye girerek içerik üretimi, yorum yönetimi ve doğru bilgilendirme ile süreci kontrol altında tutuyor.

6. Şeffaflık ve Samimi İletişim Dili

Geleneksel kriz iletişimi genellikle soğuk, resmi bir dille yürütülürdü. Ancak günümüzde tüketici daha empatik, samimi ve içten bir yaklaşım bekliyor. CEO açıklamaları, kısa videolar ve açıklayıcı infografikler daha fazla etki yaratıyor.

7. Kurum İçi Kriz Eğitimleri

Kriz yönetimi sadece yönetime değil, tüm çalışanlara aittir. Bu nedenle özellikle ön cephede görev yapan çalışanlara kriz anında nasıl davranmaları gerektiği eğitilmelidir. Kriz bilinci, kurum kültürünün bir parçası haline getirilmelidir.

8. Kriz Sonrası Rehabilitasyon Planları

Kriz atlansa bile etkisi devam eder. İtibar kaybı, müşteri güveni ve çalışan motivasyonu gibi konularda kriz sonrası rehabilitasyon süreci başlatılmalı; iletişim kampanyaları, itibar onarma projeleri ve iç iletişim aksiyonları devreye alınmalıdır.

9. Siber Güvenlik Odağında Kriz Hazırlığı

Dijitalleşmenin getirdiği en büyük risklerden biri de siber saldırılardır. Kurumlar, sadece BT birimlerinin değil tüm organizasyonun siber krizlere hazırlıklı olması için yeni stratejiler geliştiriyor.

10. Kurumsal Hafıza ve Öğrenen Organizasyon Yaklaşımı

Her kriz, gelecekteki krizler için bir öğrenme fırsatıdır. Kriz sonrasında detaylı analiz yapılmalı, neyin işe yaradığı ve neyin işe yaramadığı kayıt altına alınmalı ve bu bilgiler kurumsal hafızaya entegre edilmelidir.

Krizler Kaçınılmaz, Yönetim Şekli Tercih Meselesidir

Krizlerin ne zaman çıkacağını kestirmek zor olabilir; ancak nasıl yönetileceği tamamen kurumsal hazırlıkla ilgilidir. Yeni nesil kriz yönetimi; çevik, şeffaf, veri temelli ve insan merkezli bir yaklaşımla ilerlemektedir. Bu yöntemleri benimseyen kurumlar, sadece krizleri aşmakla kalmaz, aynı zamanda krizlerden güçlenerek çıkar.

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.