Connect with us

EKONOMİ

‘Enflasyonu’ göz ardı eden TCMB, ‘büyümeyi’ teşvik etmek adına faiz indirdi!

Yayınlanma:

|

  • TCMB’nin dün sonuçlanan olağan Ağustos ayı Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısı sürpriz nitelikte bir faiz indirimi ile sonuçlandı. Piyasa beklentisi faizlerin sabit tutulacağı yönünde olsa da, Sn. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın düşük faiz talebi nedeniyle her toplantı öncesinde acaba bir faiz indirimi olabilir mi sorusu da zihinleri meşgul etmekteydi.
  • TCMB PPK politika faizini 100 baz puan indirerek %13 seviyesine çekti. TCMB’nin kararı, enflasyonun dolu dizgin yukarı gittiği bir ortamda sürpriz olarak nitelendirilebilir. Netice itibariyle, kanunen bağımlı olan TCMB, kendisine verilmiş fiyat istikrarını sağlama görevinde araç bağımsızlığına sahip. Lâkin manşetimizden anlaşılacağı üzere, TCMB’nin önceliği büyüme!
  • Bir bankacı olarak şunu çok rahatlıkla söyleyebilirim ki, normal şartlarda, faizin inmesi, banka bilançoları için oldukça olumlu bir gelişmedir. Kısa vadeli  mevduatlar yeni ve daha düşük faiz oranı ile yenilenirken, uzun vadeli kredilerin faizlerinin değişmeyecek olması, açılan makastan bankaların kârlılığı artırmaktadır. Bu gözle bakıldığında, PPK kararı öncesi Çarşamba günü bankacılık hisselerinde yaşanan %8 yükselişi bültenimizde ele almış, arkasında ise tetkileyici faktörün ne olduğunu bilmediğimizi paylaşmıştık. Bugün artık nedenini biliyoruz!
  • Lâkin, banka hisselerindeki yaşanan yukarı yönlü harekete çıplak gözle faiz oranları düşüyor ve bankaları kârı artacak şeklinde yanaşmanın da zor bir argüman olacağını düşünüyoruz. Sebebine gelince ise (i) ülkenin risk primini artıyor olması, beraberinde borçlanma maliyetlerini de artıracaktır (ii) PPK metninde son dönemde belirgin şekilde açılan politika-kredi faizi makasının parasal aktarımın etkinliğini azalttığı görüşüne yer verilerek “parasal aktarım mekanizmasının etkinliğini destekleyecek araçlarla daha da güçlendirmeye karar vermiştir” ibaresini eklenmesi, kredi faizlerinde yükselişin bir tavan faiz ile sınırlandırılma ihtimalini aklımıza getiriyor. Elbette, bunun da dönüp bankacılık hisselerine olumlu yönde yansımasını beklememek pek de gerçekçi durmuyor.
  • Karar metnin genelinde ise, verilerin ve rakamların dilinden ziyade farklı bir ton kullanıldığı dikkatimizden kaçmadı. Dış ticaret açığı rekorlar kırarken, ödemeler dengesi ile ilgili olumlu görüşler ya da büyümede yaşanan kuvvetli tablo ön plana çıkarılmış. Hülâsa, TCMB’nin değerlendirmesi ile bizim değerlendirmemiz tam olarak örtüşmediğinden, ülkenin risk priminin yeniden artış kaydederek umulanın aksine olumsuz bir piyasa yansımasına neden olacağını ihtimaline daha çok imkân tanıyoruz.
  • Elbette rakamların havada uçuştuğu, yazı dilinin bazen elde olmadan zorlaştığı kurumsal bültenimizi bir kenara bırakırsak, Ayşe Teyze’nin anlayabileceği şekilde, TCMB kararının kuru daha da yukarıya iterek ithal mal fiyatları üzerinden enflasyonist baskıların da daha da fazla artmasına neden olabileceğinin altını çizmek gerekiyor. Elimizi her cüzdanımıza götürdüğümüzde, enflasyonun alım gücünü nasıl kemirdiğini daha da tecrübe edeceğiz. Milli paramızın değer kaybı, ithal ürün fiyatlarını daha da yukarı ittikçe, elektrik, benzin gibi temel girdi maliyetlerinin artması, tüm çıktı ürünlerinin fiyatının da artmasına neden olacaktır. Bu bağlamda, USDTRY kuru dün 18,1 seviyesine yükselerek bu yılın zirvesini test ederken, sene başına göre değer kaybı neredeyse %40 seviyesine yaklaştı.
  • TL’nin reel getirisinin derinlemesine negatif olması, içeride artan dolarizasyon eğilimi, dış ticaret cephesinde ithalat rakamlarını işaret ettiği üzere artan açık ve bunun fonlanması için gereken döviz, yabancı yatırımcı eksikliğinde ister istemez döviz rezervleri üzerinde daha da baskı kurarak orta-uzun vadede ciddi kırılganlıklara (ödemeler dengesi krizi gibi) neden olabileceğinden endişe ediyoruz. Aşağıda, kalabalık grafikler arasında, rezervlere ilişkin pek çok sayıda rakam görecek olsanız da, swap hariç net rezervlerin uzun bir süredir eksi 60 milyar dolar civarında olduğunu not etmek gerekiyor.
  • Özetlemek gerekirse, Çin hariç tüm dünyanın el ele vererek enflasyon ile mücadele ettiği bir dönemde, TCMB’nin konjonktürün aksine radikal bir şekilde aksi yönde ilerlemesi, geçen hafta 650 baz puan seviyesine gerileyen 5 yıl vadeli CDS risk priminin dün yeniden 800 baz puan dayanmasına neden oldu. USDTRY kurunda şimdilik yükseliş 18,1 ile sınırlı kalırken, bankacılık hisselerinde bir önceki günün aksine düşüş, ana endekste ise yükseliş yaşandı.
  • Bültenimizin büyük bir kısmını sürpriz nitelikte TCMB kararı kapladı. Küresel piyasalarda ise hava dün sakin ve temkinli tarafta kaldı. Avrupa’da dün açıklanan ve %8,9 seviyesine yükselen enflasyon (20 yılın zirvesi) nedeniyle zayıflık daha da belirgin bir hâl alırken, ECB’den beklenen faiz artırımları, enerji sorunu ile boğuşan Avrupa’da işleri daha da zor bir duruma bir patikaya iteceğinden, EURUSD paritesindeki düşüşün dün ivme kazanarak yeniden psikolojik ‘parite’ seviyesine doğru yaklaştığını gördük. EUR ve Sterlin’de riskleri aşağı yönlü görmeye devam ediyoruz.
  • Küresel hisse senetleri cephesinde ise anlamlı bir hareket göremedik. ABD borsaları geceyi hafif çaplı yükselişler ile tamamlarken, bu sabah Aysa piyasalarıda yatay ve kararsız bir seyir göze çarpıyor. Japonya’nın çekirdek tüketici enflasyonu, yakıt ve hammadde fiyatlarının etkisiyle Temmuz ayında hızlanarak yedi buçuk yılın zirvesine ulaştı. FED cephesinden gelen şahin açıklamalar (San Francisco FED Başkanı Mary Daly, faiz oranlarını Eylül ayında 50 veya 75 baz puan artırmanın masada olduğunu söyledi) risk iştahını biraz da olsun zayıfladı. Vadeli piyasalarda bu sabah 50 baz puan artırıma %60; 75 baz puan artırıma ise %40 ihtimal veriliyor.
  • Çin’in zayıf büyümesine ek olarak (Pazartesi günü gösterge kredi oranlarını kötü durumdaki emlak sektörünü ve genel ekonomiyi canlandırmak için düşürmesi bekleniyor) artan FED riski, küresel risk iştahını baskılıyor. Bu bağlamda talebin de düşeceği beklentisi ile altın ve gümüş adım adım gerilemeye devam ederken, 94 dolar seviyesindeki önemli destekten güç alan Brent petrol haftanın son iş gününde 96 dolar seviyesine toparlandı.  Avrupa’da ise doğalgaz fiyatlarının 225 eur/mwh ile rekor seviyelerde işlem gördüğünü not edelim.
  • Diplomasi cephesinde ise dün Sn. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Lviv ziyareti kapsamında Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski ve BM Genel Sekreteri Guterres ile görüşmesi ön plana çıktı. 360 derece diplomasi devam ederken (olumlu) iki ülke ilişkilerinin geliştirilmesi ve barış görüşmeleri de masaya yatırıldı.
  • Bugünün veri takimi oldukça zayıf görünüyor. İngiltere’de perakende satışlar takip edilebilir.

>DTH

12 Ağustos ile biten haftada, parite/fiyat etkisinden arındırılmış rakamlara göre gerçek kişilerin döviz mevduatları (DTH) önceki haftaya göre 0,3 milyar dolar azalırken, tüzel kişilerin ise anlamlı bir değişim kaydetmedi. Hatırlanacağı üzere, bir önceki hafta, tüzel kişilerde yüklü bir döviz girişi olduğu (mevduat) görülmüşü. Bunun da arkasında Rusya olduğu inancı kuvvet kazanmıştı. Son veriler bu eğilimin yavaşladığını gösteriyor. Parite/fiyat etkisinden arındırılmamış rakamlara göre ise toplam DTH 2,6 milyar dolar azalarak 214,3 milyar dolar seviyesine geriledi.

166088418857ff890848be764d0e5369be2b27bf9b_1_1200.jpg

>TCMB Rezervler

TCMB’nin brüt döviz rezervleri 4,8 milyar dolar artışla 72,6 milyar dolar seviyesine yükselirken, altın rezervlerinde ise fiyat artışı kaynaklı olarak 0,3 milyar dolar artışla 41,2 milyar dolar seviyesinde. Böylelikle, toplam brüt döviz ve altın rezervleri 113,7 milyar dolar seviyesine yükseldi. Son 6 haftada yaşanan 15,1 milyar dolar büyüklüğünde artışın arkasında, bankacılık sektörüne giren yabancı para mevduatın swap yolu ile TCMB’ye geçip karşılığında TL alınması ile olduğunu not edelim. Elbette, swap kadar zorunlu karşılıklar üzerinden de TCMB’nin döviz rezervleri artış kaydediyor.

16608841889372515c4accfb5a92d9a55e934722db_2_1200.jpg

>Net Uluslararası Rezervler

TCMB’nin net uluslararası rezervleri son 6 haftada 9,6 milyar artış göstererek 15,7 milyar dolar seviyesine yükseldi.

1660884189289c88636dfed4218cdb5d31445be0a9_3_1200.jpg

>Swap Hariç Net Rezervler

TCMB’nin net döviz pozisyonu (swap hariç) son 3 haftada (eksi) 64 milyar dolardan (eksi) 58,5 milyar dolara gelirken (iyileşme 5,6 milyar dolar), TCMB’nin dış varlıklarında artış ise aynı dönemde 12,3 milyar dolar oldu. Kuru belli bir seviyede tutmanın bir bedeli olsa gerek!

16608841899b369aab0130cb522765fa730313c2be_4_1200.jpg

 
>Yurtiçi Bankalar ile yapılan swap işlemleri

TCMB’nin yurtiçi bankalar ile yapmış olduğu swap işlemleri 44,4 milyar dolar ile önemli bir değişim göstermedi.

16608841906f52029f99ae380d3e645b3ca4eb131d_5_1200.jpg

>Yabancı Hisse ve Tahvil aldı

Yurt dışındaki yerleşikler 12 Ağustos ile biten haftada 270 milyon dolar hisse senedi, 2,5 milyon dolar ise tahvil almışlar. Son iki haftada yabancı yatırımcılar satış tarafında değil alım tarafında yer almasını, Borsa İstanbul cephesindeki yükselişten de görebiliyoruz. Yabancının toplam hisse ve tahvil portföyü 18,3 milyar dolar seviyesine toparladı.

1660884190ec1ca6151d27e9cf63059ffc6db3cbee_6_1200.jpg

>KKM

BDDK verisine göre KKM stoku 12 Ağustos itibariyle 1,21 trilyon TL’ye ulaştı. Tüzel kişilerin KKM dönüşlerinde yenileme oranının artmaya başladığını not edelim. Bunun sebebi de, KKM yapan tüzel kişilere göreceli daha düşük faizli kredi kullandırılıyor (avantaj). KKM’nin de dövize endeksli bir enstrüman olduğu düşünülürse, yabancı para mevduatın toplam mevduat içindeki payı %70 seviyesinin üzerinde ve tarihi seviyelerde salınıyor.

1660884190fd3f034bcd9e17c2736521fa865c1f71_7_1200.jpg
İKTİSATBANK

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof. Dr. BORATAV: Yerel seçim sonuçlarını değerlendirdi

Prof. Dr. Korkut BORATAV, BİRGÜN gazetesine 31 Mart yerel seçimlerini değelendiren bri röportaj yaptı: Mevcut reçete durgunlaşma ve küçülme içeriyor. Erdoğan’ın temsil ettiği Saray iktidarı, bu reçeteyi içeren dört yıl boyunca sabretmeyi becerebilecek mi?

Yayınlanma:

|

Yazan:

AKP’nin yenilgisinde yüksek enflasyon nedeniyle toplumdaki yoksullaşma etkili oldu mu? Olduysa uzun süredir artan yoksulluk ve hayat pahalılığı ülkenin gündemindeyken sizce neden 14 Mayıs seçimlerinde değil de şimdi etkili oldu?

Mayıs 2023 ve Mart 2024 seçimlerinin sınıfsal dökümünün karşılaştırılması henüz yapılmadı. Ama, on aylık süre içinde AKP galibiyetinin yenilgiye dönüşmesinde halk sınıflarında yoksullaşmayı sürdüren ekonomik etkenlerin belirleyici olduğu söylenebilir. Temel farkın yoksullaşma olgusunda değil, bu olgunun algılanmasında olduğunu düşünüyorum.

Oyların dağılımındaki değişimlerle ilgili bazı genel tespitler yapmakla başlayalım. Trakya’dan Adana’ya uzanan kıyı şeridinde, Güney-Doğu Anadolu’da, ayrıca Eskişehir ve Ankara’da Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan azınlıkta kalmıştı. Yerel seçimlerde Saray iktidarının azınlığa düştüğü coğrafyaya Karadeniz’den, İç-Ege’den ve Orta Anadolu’dan iller de eklendi.

On ay içinde yapılan iki seçime katılım oranı 5,7 puan geriledi. Bu gerilemenin partilere yansıması büyük ölçüde Saray’a dönük seçmen desteğinin erimesi biçiminde gerçekleşti. Bu tespit, 2019 ve 2024 yerel seçimleri karşılaştırıldığında somut olarak ortaya çıkıyor. Beş yılda AKP oyları 4,3 milyon azalmıştır. Kısmen 2024 seçimine katılmayarak; dörtte üçü de CHP’ye yönelerek…

Mayıs 2023 seçimi yapıldığında Türkiye’nin tüm emekçi katmanları, son yıllara damgasını vuran, enflasyonun hızlandırdığı ağır bir bölüşüm şokundan geçmekteydi. Bu şok, kentli nüfusun örgütsüz emekçi katmanlarında gelir düzeylerinin de erimesine yol açmış; mutlak yoksullaşma boyutuna ulaşmıştı. Bu vahim olgunun sorumluluğu açıkça iktidara düşmekteydi.

Bu olgu ve iktidarın sorumluluğu algılanmadıkça oylara yansıyamaz. Yoksullaşma ekonomi büyürken, istihdam artarken gerçekleşti; algılanması da bu yüzden güçleşti. Ama, algılanmayı frenleyen temel etken, bence, toplumun en yoksul katmanlarında tutucu-İslamcı ideolojinin hegemonyası olmuştur. Bu hegemonya başta eğitim sistemi olmak üzere devlet aygıtlarının, kamu kaynaklarınca beslenen İslamcı sermayenin, medyanın, cemaat-tarikat, AKP örgütlerinin 20 yıllık birikimli etkileri ile sağlanmıştı.

Mayıs 2023 ile Mart 2024 arasında değişen nedir? Olgular (özellikle enflasyon) ideolojik yanılsamayı aşındıracak boyuta ulaşmış olabilir. Mansur Yavaş, Ekrem İmamoğlu gibi karizmatik yerel liderler önem kazandı; öne çıktı; “sahte, içi boş ideolojik söylemlerin kullanım tarihinin geçtiğini” açığa çıkardılar. CHP’de yönetim kadrosunun yenilenmesi de ayrıca etkili oldu.

4 yıllık seçimsiz dönemde AKP iktidarının ekonomide ve siyasal anlamda atacağı adımlar bekliyor. Anayasa tartışmaları yeniden gündeme gelir mi? Bu anlamda iktidarın alanı daraldı mı?

SHP’yi ilk parti konumuna getiren 1989 yerel seçim sonuçları, Turgut Özal dönemine son veren kritik aşamayı başlatmıştı. 2024 seçim sonuçları, Erdoğan dönemi için de benzer bir dönüm noktası olabilir.

Ekonomide ve siyasette iktidarın hareket alanı daralmıştır. İktidar, kısa vadeli iktisat politikalarında Mehmet Şimşek’in temsil ettiği reçeteye mahkûmdur. Bu yenilgi ortamında Saray’ın (özellikle Erdoğan’ın adaylığını mümkün kılan) bir anayasa değişikliği için siyasal enerji toparlaması mümkün görülmüyor.

Seçimsiz geçireceği dönemde gelir dağılımındaki bozulmaya ilişkin beklentileriniz nedir?

Mehmet Şimşek geleneksel neoliberal reçeteyi uyguluyor; enflasyona daraltıcı politikalarla son vermeyi öngörüyor. Temel araçlardan biri, emek gelirlerinin bastırılmasıdır. Şimşek de ekonomi yönetimini devraldığı günden bugüne “gelirler politikasını” ısrarla vurgulamaktadır.

Bugünkü ekonomik ortam, 1990’lı yılların yüksek enflasyonuna benzemektedir. 1998 sonrasında kapsamlı bir IMF programı o enflasyona son verdi. Ekonomiyi iki yıl (1990 ve 2001’de) küçülterek ve AKP’yi iktidara getiren bir toplumsal bunalım yaratarak…

Şimşek’in programı da benzer bir senaryoyu içeriyor: Ücretler, emekli gelirleri enflasyonun gerisinde seyredecek; parasal daralma ve eşitsizlikleri artıran bir malî disiplin iç talebi çökertecek; ekonomi küçülecektir. Emek payının gerilemesine istihdam kayıplarının yaratacağı ilave yoksullaşma eklenecektir. 2002’de IMF programları içinde iktidar değişikliğine yol açan ekonomik, toplumsal ortamın bir benzeri tekrar oluşacaktır.

Seçim sonrası ekonomi yönetiminden gelen ilk açıklamalarda mevcut ekonomik reçetenin uygulanmasına devam edileceği yönünde. Büyük yenilgi yaşamış iktidar durgunluk ve ekonomide küçülmeyi göze alabilir mi?

Mevcut reçete durgunlaşma ve küçülme içeriyor. Erdoğan’ın temsil ettiği Saray iktidarı, bu reçeteyi içeren dört yıl boyunca sabretmeyi becerebilecek mi? Yerel seçim sonuçlarının yarattığı ortam, yeniden aday olmasına imkân veren bir anayasa değişikliğini gündem-dışına taşımıştır.

2015 sonrasında Saray, “ne pahasına olursa olsun büyümeye” öncelik verdi; şirketlere dönük bir kredi pompalaması ile neoliberal istikrar ilkelerini çiğnedi. Uluslararası finans kapital bu sapkınlığı “cezalandırmadı”; dış kredi akımlarını sürdürdü. Ekonomi bu sayede büyüdü; ama ağır bir bölüşüm şoku yaratarak… Önceki politikalara dönüşe izin verilmeyeceğini uluslararası finans çevreleri bugün açıkça vurgulamaktadır. Dış kaynak akımlarının tıkanması onların elindedir; bir ödemeler dengesi ve dış borç krizi anlamına gelir.

Bu uyarılar nasıl bir gelecek öneriyor? Şimşek programı sonunda enflasyon son bulacaktır; ama 2002’deki Ecevit koalisyonunu iktidardan uzaklaştıran ekonomik ortamın (toplumsal bunalımın) bir benzerini yeniden yaratarak…

En geç 2028’de “yeni”, yani AKP’yi içermeyen bir iktidar, ekonomiyi onarmaya başlayacaktır. Bu tür bir “onarma”nın ekonomik çerçevesi IMF’nin Türkiye için orta dönemli öngörülerinde yer alıyor: “Ilımlı” (yüzde 3 civarına yerleşen) bir büyüme temposunun sağlayacağı istikrar senaryosu tasarlanıyor… İşsizlik, cari işlem açıkları, enflasyon oranları da istikrar içinde (“ılımlı”) seyredecek; dış kaynak girişleri bu ortamın sürdürülmesini mümkün kılacaktır. Şimşek programının bitiminde oluşan toplumsal bunalım ortamını sürekli kılan bir durgunlaşma… Türkiye’nin 2028 ve sonrası için bu ekonomik ortam önerilmektedir…

Büyük bir zafer elde eden muhalefetin en büyük vaadi sosyal yardımlar oldu. Türkiye artık sosyal yardıma bağımlı bir ülke mi oluyor? Bu durumun bir tehlikesi var mıdır?

İktidarın makro-ekonomik politikalarının sistematik olarak emek-karşıtı olduğu bir ortamda muhalif yerel yönetimler telafi edici sosyal yardımlara öncelik vermek zorundadır. Sorudaki tespit, bu zorunluluktan kaynaklanıyor.

Öte yandan, bugünkü ortamı yaratmakta olan neoliberal/Şimşek programına karşı iktidara adaylığı üstlenmiş olan CHP’nin, yerel yönetimlerin dışında tüm Türkiye için tasarlayacağı alternatif önem taşıyor. Yukarıda betimlediğim neoliberal durgunlaşma modeline teslimiyet olasılığı gündemdedir. Bu yönelişin dış siyasette ABD yörüngesine sürüklenmeyi içeren bir seçenekle bütünleşmesi söz konusu olabilir.

Sol, sosyalist, devrimci, Cumhuriyetçi iktisatçılar, sosyal bilimciler, uzmanlar, emekli diplomat ve subaylar Türkiye’nin bu ikili teslimiyet cenderesine sürüklenmesine karşı dinamik alternatifleri tartışmak, oluşturmak durumundadır. İktidara aday olan CHP tabanında, örgütlerinde, bugünkü yönetimi içinde de aynı arayış vardır. Bunların eşgüdümü, mümkünse birleştirilmesi önemlidir.

Türkiye, çeyrek yüzyıla yaklaşan gri/karanlık bir dönemden geçti. Karanlığa kökten itiraz, Haziran 2013’te Gezi kalkışması ile ortaya çıktı; güncel siyasete taşınamadı. Sahipsiz kaldı.

2019 ve Mart 2024 yerel seçimleri, bu itirazın canlı devamıdır; hayatiyetinin sürdüğünü göstermiştir. Bir anlamda “geçici bir adres olarak, adeta kendiliğinden” CHP’ye yönelmiştir. CHP’nin bu yönelişi hak etmesi, özümsemesi büyük önem taşıyor. Sadece CHP’nin değil, tüm Cumhuriyetçi Sol’un sorunudur. Elbirliğiyle katkılar gereklidir.

Okumaya devam et

EKONOMİ

Mart ayı bütçe görünümü

Bütçe gelir ve giderlerinin her kalemi incelenmeyi hak ediyor ama gelen son verilerden biri, bir dönem bütçe giderleri arasında yer alan oldukça tartışmalı KKM kur farklarını hatırlattı. İşte o veri TCMB 2023 zararı ile ilgili.

Yayınlanma:

|

Mart ayı merkezi yönetim bütçe gerçekleşmeleri açıklandı. Genel görünüm, bütçe gelir ve giderlerinde uyumdan uzaklaşıldığına, mali disiplinin sağlanabilmesindeki zorluklara işaret ediyor.

Öncelikle mali disiplin açısından iki temel göstergeye bakalım: İlki bütçe açığı. Mart ayı bütçe açığı şubat ayına göre yüzde 36 oranında artarak 209 milyar TL’ye ulaştı. Üç aylık kümülatif bütçe açığı ise 513,5 milyar TL oldu. Oysa 2023’ün aynı ayında bütçe açığı 47,2 milyar TL idi.

Mali disiplinin diğer göstergesi de faiz dışı denge. Bütçe açığından iç ve dış borç faiz giderleri düşüldüğünde denge ya da fazla elde ediliyorsa, borçluluğun yarattığı faiz ödemeleri bütçe üzerinde baskı yaratmıyor demektir. Tersi durumda, yani faiz dışı açık varsa borç düzeyine ve faiz yüküne bakmak gerekir.

En son 2017 yılında faiz dışı fazla elde edilmişti. Faiz dışı açık geçen yıl 1,3 trilyon TL’yi aşmış ve bütçe tahmininin iki katı olarak gerçekleşmişti. 2024 yılı bütçe tahmininde de faiz dışı açık 1,4 trilyon TL.

Ama sadece bir ayda bütçedeki borç faiz giderleri yüzde 37 oranında artış gösterdi. Öte yandan brüt dış borç stoku 500 milyar dolara ulaşırken, iç borç stoku son bir yılda 1 trilyon TL daha artarak 4 trilyon TL’yi aştı.

2024 mart ayından itibaren iç ve dış borç faiz ödeme projeksiyonunu gösteren aşağıdaki grafikleri incelerseniz, bu yılki bütçe tahmininin oldukça üzerinde bir faiz dışı açıkla karşılaşmak şaşırtıcı olmayacaktır.

Bütçe gelir ve giderlerinin her kalemi incelenmeyi hak ediyor ama gelen son verilerden biri, bir dönem bütçe giderleri arasında yer alan oldukça tartışmalı KKM kur farklarını hatırlattı.

İşte o veri TCMB 2023 zararı ile ilgili. 2021’de 57,5, 2022’de 72 milyar TL kâr açıklayan TCMB, 2023 yılını 818,2 milyar TL zararla kapattı.

2023 ağustos ayına kadar TL’den KKM’ye dönenlerin kur farkları bütçeden ödenirken, dövizden KKM’ye dönenlerinki TCMB tarafından karşılandı. TL’den dönen mevduata 2022 mart-2023 temmuz arasında kur farkları bütçeden ödendi, en son temmuz 2023 itibariyle bütçeden 34,5 milyar TL’lik ödeme yapıldı.

Sonra Ağustos 2023’te TL’den dönen KKM’nin ödemelerini TCMB üstlendi. Çünkü genel seçimler bitmiş ve TL’de değer kaybı başlamıştı. Dolar/TL genel seçimler öncesinde (13 mayıs) 15,5 TL’den, iki ay sonra (13 temmuz) 26 TL’nin üzerine çıkmıştı.

OVP’ye göre bütçe açığının GSYH’ye oranı zaten deprem harcamaları öngörülerek yüzde 6,4 olarak yüksek programlanmıştı. Ancak bütçe bu kur artışı karşısında KKM’nin yükünü daha fazla taşıyamayacaktı.

TCMB de o esnada genel seçimler sonrasında artık sıkı para politikasına geçmişti. Politika faizini kademeli olarak arttırıyor, ardından mevduat faizi de arttıkça TL’ye güven tesis edilmesini bekliyordu. Bu ortamda KKM hesapları hızla çözülecekti. Para ikamesi son bulacaktı.

Ancak 2021 aralık ayı sonunda kur riskine karşı kendisine güvence arayanlar için bir finansal araç olan KKM, ulaştığı hacimle ve çözülme sürecindeki zorluklarla gündemde kaldı. Enflasyon da düşmedi, para ikamesi devam etti. Ekonomiye güven oluşmadıkça döviz KKM’ler varlığını devam ettirdi. Şimdi izlerini en son TCMB zararında görebiliriz. Bu zararda KKM kur farkının kaç milyar TL olduğu kadar, ekonomiye olan güvensizlik ve gelir dağılımında adaletsizliğin boyutu ve izleri de önem taşıyor.

Mart ayı bütçe açığını görünce insanın aklına geliyor. Peki TL’den ya da dövizden dönen KKM kur farkları bütçeden ödenseydi ne olurdu?

MB, Kamu Borç Yönetimi Raporu, Mart, 2024

Prof.Dr. Binhan Elif YILMAZ-T24

Okumaya devam et

EKONOMİ

DİSK-AR: Geniş Tanımlı İşsizlikte Artış Sürüyor

TÜİK’in Şubat 2024 işsizlik verilerini değerlendiren DİSK-AR, geniş tanımlı işsiz sayısının son bir yılda 811 bin, zamana bağlı eksik istihdamın da 611 kişi arttığını; geniş tanımlı işsizlik oranının yüzde 24,5, geniş tanımlı kadın işsizliğinin yüzde 32,9 oranlarına dayandığını belirtti.

Yayınlanma:

|

Yazan:

TÜİK’in bugün yayınlanan Hanehalkı İşgücü Araştırması (HİA) araştırma sonuçlarına göre mevsim etkisinden arındırılmış dar tanımlı işsizlik oranının yüzde 8,7, mevsim etkisinden arındırılmış geniş tanımlı işsizlik oranının (âtıl işgücü) ise yüzde 24,5 seviyesinde gerçekleştiği belirtilmişti. TÜİK’e göre Türkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştaki kişilerde dar tanımlı işsiz sayısı (mevsim etkisinden arındırılmış) 2024 Şubat ayında 3 milyon 78 bin oldu.

1 yılda geniş tanımlı işsiz sayısı 811 bin kişi arttı

DİSK-AR tarafından TÜİK verilerinden yararlanarak yapılan hesaplamaya göre mevsim etkisinden arındırılmış geniş tanımlı işsiz sayısı ise Şubat 2024’te 9 milyon 634 bin kişi olarak gerçekleşti. TÜİK’e göre pandemi öncesinde, 2020 Şubat’ta yüzde 12,6 olan dar tanımlı işsizlik Şubat 2024’te yüzde 8,7 olarak gerçekleşti. Ancak aynı dönemde geniş tanımlı işsizlik yüzde 20,6’dan yüzde 24,5’e yükseldi. Son 1 yılda geniş tanımlı işsiz sayısı 811 bin artarak 8,8 milyondan 9,6 milyona yükseldi. Covid-19 salgını sonrası geniş tanımlı işsizlik oranı 3,9 puan, geniş tanımlı işsiz sayısı ise 2 milyon 553 bin kişi arttı.

Geniş tanımlı işsizlikte patlama yaşandı!

TÜİK tarafından yayımlanan HİA verilerine göre Şubat 2024’te geniş tanımlı işsizlikte (âtıl işgücü) patlama yaşandı. Geniş tanımlı işsiz sayısı son bir yılda 811 bin, son 10 yılda (2014-2024 arası) ise 4 milyon 80 bin kişi arttı. Böylece son 10 yılda geniş tanımlı işsiz sayısı 1,7 katına çıktı. Şubat 2014’te 5,6 milyon olan geniş tanımlı işsiz sayısı Şubat 2023’te 8,8 milyon ve Şubat 2024’te ise 9,6 milyon olarak gerçekleşti. Geniş tanımlı işsiz sayısındaki artışın sebebi zamana bağlı eksik istihdam ve ümitsiz işsizler ile iş aramayıp çalışmaya hazır olanları, iş arayan ancak hemen çalışmaya başlayamayacak olanları kapsayan potansiyel işgücü sayısındaki artıştır. Âtıl işgücündeki yükselişin temel sebebi ise zamana bağlı eksik istihdam edilenlerin sayısında devasa artıştır.

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKAVİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.