Connect with us

EKONOMİ

Kur, tedarik zincirini vurdu

Yayınlanma:

|

Döviz kurunun önceki gün rekor seviyelere ulaşması ve devam eden dalgalanmalar, tedarik zincirini sarstı. Kur krizi, bankacılık sektöründen reel sektöre, son tüketiciden yeni nesil teknoloji şirketlerine kadar tüm sektörleri olumsuz etkiledi.

Dünya Gazetesinden Yener Kardeniz’in haberine göre; Kasım’da başlayan ve dün de devam eden kur şokunun ilk etkisi tedarikte görüldü. Gıdadan hazır giyime birçok sektörde hammadde ve mal tedariki durma noktasına geldi. Çarşı pazarda olağanüstü bir hareketlilik yaşanmamasına rağmen beklenti enflasyonu nedeni ile birçok market sabah saatlerinde bazı ürünlerde yüzde 5-10 arasında zam yaptı. Daha önce sınırlı tedarik edilen ürünler alınamaz hale gelirken döviz büroları ise yüksek volatilite nedeni ile özellikle Kapalıçarşı Bölgesi’nde tabelalarını geçici süre kapattı.

DÜNYA Gazetesi olarak dolaştığımız İstanbul’un farklı semtlerindeki marketlerinde olağanüstü bir tüketici talebi görülmezken, herhangi bir ürünün satışında sınırlama yaşanmadı. Ancak dün sabah itibari ile yerine koyma maliyetlerinin artması bazı marketlerde raf fiyatlarının yüzde 5-10 artırılmasına yol açtı. Market görevlileri, son dönemde raf fiyatı değiştirme aralığının bir haftadan daha kısa süreye indiğini aktardı.

“ÜRÜN TEDARİKİ SIFIRA İNDİ”

Türkiye genelinde 160’tan fazla marketi olan Özen Perakende Grup Başkanı Cemal Özen, önceki gün de dahil olmak üzere dün tüketici tarafında herhangi olağanüstü bir hareketlilik yaşanmadığını söyledi. Kendi tedariklerinin büyük sıkıntılar yaşamaya başladığını anlatan Özen, “Ürün tedariki sıfıra indi. Daha önce 3 birim sipariş veriyor 2 birim ürün alabiliyorduk. Önceki gün itibari ile ise hiç alamaz duruma geldik. Tarım ürünlerinde değil ama gıda ile deterjan gibi petrokimyaya dayalı ürünlerde tedarik durdu adeta. Kimse ürün vermiyor. Bekle gör moduna geçtiler. Şu an depomuzdaki ürünleri satıyoruz” açıklamasında bulundu.

“HERKES TEDİRGİN, KAYGILI”

Ankara merkezli Altunbilekler Gıda Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Altunbilek de tedarik ile ilgili tedirginliklerini dile getirdi. Altunbilek, “Ürün aldığımız firmalar şu an çok tedirgin. Hepimiz kaygılıyız. Tüketici tarafında ise olağanüstü bir durum yok. Yok sattığımız bir ürün de olmadı” değerlendirmesinde bulundu.

TELEFONLARA CEVAP VERMİYORLAR

İstanbul Tüccarlar Kulübü Başkanı İlker Önel de gıda tarafında mal tedarikinin durduğunu aktardı. Aynı zamanda Kapalıçarşı Bölgesi’nde susam ticareti yapan Önel şöyle dedi: “Artık peşin mal almak istediklerimiz bile telefonlarımıza cevap vermiyorlar, ulaşamıyoruz. Biz de toptan satış yaptığımız perakende tarafındaki müşterilerimize bilgilendirme maili atarak ‘şu an için satışlarımızı bu fiyatlar ile yapamayacağız. Fiyat güncellemesi olacak’ dedik.”

DÖVİZDE BİLE PEŞİNE DÖNDÜLER

Kur şoku Türkiye’nin en büyük 3. ihracatçı sektörü hazırgiyimi de önemli oranda etkiledi. TOBB Hazırgiyim ve Konfeksiyon Sektör Meclisi Başkanı Şeref Fayat, en büyük sıkıntının özellikle TL üzerinden fiyat vermek zorunda kalan işletmelerde yaşandığını aktardı. Fayat, “İç piyasaya mal satanlar sıkıntıda. Hammaddeye ulaşamadılar. Hammaddeci satmak mı daha karlı yoksa satmamak mı diye duraksadı. Bir günde kur yüzde 15 oynayınca malları ya sevk etmek istemedi ya da tamamen dövize döndü. İç piyasacılar için en büyük şok bu. İhracatta ise bu süreçte hammaddeye zam gelir endişesi ile duraksama yaşandı. Ama iç piyasa kadar değil. TL ile vade zaten bitmişti. Döviz ile de önceki gün itibari ile çok güvendikleri firmalar dışında vadeleri düşürüp peşine döndüler. ‘Vade kısaltalım ne olacağını görelim’ düşüncesi var. Çok güvendiği markalarda sıkıntı yok tabii ama sektör sıkışmış durumda. Son 2-3 aydır zaten miktarın arttığı değerin ise düştüğü bir dönem yaşıyoruz” ifadelerini kullandı.

KAPALIÇARŞI TABELA KAPATTI

Dolaştığımız Kapalıçarşı’da bazı döviz bürolarının tabelalarının kapalı olduğu görülürken, kuyumcularda ise takı ürünleri satan yerlerin boş olduğu, yatırımlık altın satanlarda ise az da olsa hareketlilik olduğu gözlendi.

İstanbul Mücevherciler Kuyumcular ve Sarrafl ar Derneği Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Yıldırımtürk de Kapalıçarşı piyasasını değerlendirdi. Önceki gün itibari ile yüksek artış nedeni ile döviz bürolarının tabelalarını kapattığını belirten Yıldırımtürk, “Talepte ise herhangi olağanüstü durum olmadı. Döviz işlemlerinde yüzde 15 artış oldu. Dün sabah itibari ile de tabelalarını açmayan döviz büroları vardı. Herkes ihtiyacı olanı satıp, ihtiyacı olanı alıyor. Panik havası durumu yok. Ama fiyatlarda olası bir değişiklik nedeni ile kimse ne yapacağını bilmiyor. Almak isteyene fiyatlar yüksek; satmak isteyende ise ‘tekrar yükselir mi’ beklentisi var. Her iki taraf da temkinli, beklemeye geçmiş durumda” diye konuştu.

“GÜMRÜKTEN MAL ÇEKİLMİYOR”

Kimya tarafında mal alımını durduranların olduğunu bildiren Türkiye Kimya Sanayicileri Derneği (TKSD) Başkanı Haluk Erceber, “Zaten AB Almanya, Hollanda, Belçika, Avusturya gibi ülkeler ocak başına kadar kapalı ve Noel tatili var. Bazı fabrikalar da üretimi azalttı veya durdurdu. İç piyasada döviz ile yapılan gümrükten mal çekme ve limandan çıkarma işlemleri şu anda yapılmıyor. Anlaşılan tedarik zincirinde hammadde fiyatları da düşmeyecek. Kur artışı geri gelmezse fark satış fiyatlarına yansıyacaktır” dedi.

NORMALLEŞME BEKLENİYOR

İklimlendirme Sanayii İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Şanal, bu dönemde temkinli olmakta fayda olduğunu belirterek, satışların bu hafta içinde azalacağını, önümüzdeki hafta normale döneceğini ifade etti. Dövizdeki artıştan kaynaklı, iç pazarda TL bazında satışların durduğunu ama dövizli satışlarda bir sorunun olmadığını bildiren Şanal, “TL bazlı ihale alan firmalar zarar edecekler diye yüksek kurun olduğu ortamda alım yapmıyor. Birçok sektörde kâr marjı düşmüş durumda, Dövizdeki yüzde 17’lik artış dengeleri altüst etti. Üretimde de bir süre temkinli davranmakta yarar var” dedi.

Online pazaryerlerinde fırsat zammı!

Hepsiburada, Trendyol gibi satıcılar, kurdaki yükselişten önce 8 bin 500 liradan satılan iPhone 11 için 13 bin liralara varan fiyatlar istiyor. Teknosa ve MediaMarkt gibi teknoloji perakendecilerinin ise internet stoklarının bittiği görülüyor.

İnşaatlar durabilir

Döviz kurlarında yüzde 30’a yakın oranda yaşanan artış nedeniyle yarı mamul ve malzeme satan firmalardan teklif almakta zorlandıklarını aktaran Babacan Holding Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Babacan, “Çünkü bu olağanüstü dönemde yarı mamul, dövize endeksli olduğu için firmalar teklif vermek istemiyor. İnşaatta çok ciddi maliyet artışı var. Bu durum imalat ve yapımı ciddi şekilde etkileyecek. Bu nedenle inşaatların durması söz konusu olacak” açıklamasını yaptı. Aynı şekilde yüklenicilerin fiyat farkı istemeye başladığını anlatan Babacan, şu değerlendirmede bulundu: “Eskiden yüklenici bir firma yüzde 30 fiyat farkıyla çalışıyordu. Ancak malzeme fiyatlarında artış çok kısa sürede yüzde 30’u aşınca herkes bekleme moduna geçti. Ayrıca yakın dönemde asgari ücret artışlarıyla birlikte işçilik maliyeti de maliyetlere yansıyacak.”

TL’deki tarihi değer kaybı ekonominin aktörlerini nasıl etkiliyor?

Türk Lirası’nda, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın düşük faiz çağrılarına paralel TCMB’nin art arda yaptığı faiz indirimleriyle başlayan ve önceki gün zirveye ulaşan tarihi değer kaybı yeni bir kur krizi yaratırken; bankacılık sektöründen reel sektöre, son tüketiciden yeni nesil teknoloji şirketlerine kadar ekonominin tüm aktörlerini olumsuz etkiliyor.

TL, sadece önceki gün dolar karşısında test edilen en yüksek seviyeye göre yüzde 15’e yakın değer kaybederken, günlük kayıp ise yüzde 10’a yakın oldu. Kasım başından bu yana yüzde 24 değer kaybeden TL’de yaşanan çöküşün devam edip etmeyeceği ve para politikasındaki gevşemenin süreceğine yönelik endişeler ise ekonominin her alanında baskısını sürdürüyor. TL’deki sert değer kaybı bankacılık sektörünün temel göstergelerini de tehdit ediyor. Bankacılık sektöründe sermaye yeterlilik rasyosu hesabı TL cinsinden yapılıyor. Ancak sektörün oldukça yüksek miktarda döviz kredisi dikkate alındığında, TL’nin değeri düştükçe döviz kredilerinin TL cinsi karşılığı ise yükseliyor. Bu yüzden SYR hesabında döviz kredilerinin, TL karşılığındaki ani yükseliş SYR’de negatif etki yaratıyor. Bu da Türkiye’de yüzde 12 olarak belirlenen en alt SYR limitinde bazı bankaların sıkıntıya düşmesine neden olabilir. Bankacılık kaynakları bundan korunmanın (hedging) bir yolunun, döviz bazlı sermayenin olması gerektiğini belirterek, yeterli miktarda sermaye benzeri kredisi olmayan bankalarda sıkıntı olabileceğine dikkat çekti. BDDK verilerine göre bankaların 18 Kasım itibarıyla 160 milyar dolar YP kredisi bulunuyor. TCMB’nin faiz indirimlerine başladığı Eylül sonundan itibaren TL’de devam eden değer kaybı ile bankacılık sektöründe yabancı para kredilerinin TL karşılığı da yaklaşık yüzde 40’a yakın artış kaydetti.

BORÇ YÜKÜ ARTACAK

Reuters’a konuşan Ekonomist Haluk Bürümcekçi’nin hesaplamalarına göre Türkiye’deki finans dışı özel şirketlerin bir yıl içinde ödemesi veya yeniden finanse etmeleri gereken Eylül itibarıyla 52,8 milyar dolar tutarında borcu bulunuyor. TL’deki keskin değer kayıpları dolar veya euro döviz geliri olan ihracatçı şirketler için geniş kapsamlı sorunlara yol açmayacak. Ancak döviz geliri olmayan orta ölçekli şirketlerden esnafa kadar pek çok işletmenin artan maliyetler nedeniyle ek sermaye ihtiyacı duymasına veya borç yükünün artmasında yol açması bekleniyor. Hammadde ve ara malında büyük ölçüde ithalata bağımlı Türk firmalarının maliyetleri ise, küresel olarak artan emtia fiyatlarına, yükselen kur etkisi de eklendiğinde sürdürülemez hale geldi. Kurdaki öngörülemezlik nedeniyle tedarikçi ve üretici firmalar fiyat veremez duruma gelirken, özellikle iç piyasaya ile çalışan firmaların sattığı malın yerine yenisini koyamadığı belirtiliyor. Bu durumun firmalar için işletme sermayesi sıkıntısını beraberinde getirmeye başladığı ifade ediliyor. İhracatçı firmalar ise TL’deki sert değer kaybı ile birlikte uluslararası müşterilerin fiyat indirimi taleplerinin arttığını; bunun da maliyet baskısına fiyat baskısının da eklenmesine neden olduğunu belirtiyor.

BEKLENEN FİYAT ARTIŞI TÜKETİCİ TALEBİNİ ÖNE ÇEKİYOR

Tüketiciler her ne kadar zorunlu alışveriş kalemleri arasında yer almıyor olsa da önümüzdeki aylarda yapmak zorunda kalacakları alışverişleri öne çekerek TL’deki değer kaybının kurda yaratacağı artıştan kendilerini bir miktar korumaya çalışıyorlar. Kurdaki artış ilaç sektörüne ilişkin kaygıları da artırırken, kurdaki yükselişe bağlı olarak piyasada şu anda bazı ilaçların bulunmasında sıkıntı yaşandığı belirtiliyor. Bazı ilaçların piyasada bulunamamasının nedenin fiyatlandırmada kullanılan kur ile güncel kur arasındaki farktan kaynaklandığı belirtiliyor. İlaç fiyatlarında kulllanılan euro/TL kuru yılda bir kez güncelleniyor. Şu anda ilaç fiyatlarının belirlenmesinde euro/TL kuru 4.57 olarak kabul ediliyor ve fiyatlandırmalar bu kur üzerinden yapılıyor.

Öte yandan TL’deki değer kaybı gübre, kimyasal gibi büyük ölçüde fiyatları dolar bazında belirlenen tarım girdilerinin de fiyatının yükselmesine ve üretici üzerindeki baskının artmasına yol açtı. Fiyatları merkezi olarak belirlenen ekmek ve süt gibi ürünlerin üreticileri fiyat artışı çağrısında bulundular.

Okumaya devam et

EKONOMİ

S&P Türkiye’nin kredi notunu yükseltti

Yayınlanma:

|

Yazan:

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu S&P Türkiye’nin kredi notunu B’den B+’ya yükseltti.

S&P geçen Aralık ayında Türkiye’nin kredi notunu “B” olarak teyit ederken not görünümünü durağandan pozitife revize etmişti.

Diğer derecelendirme kuruluşu Moody’s Ocak ayında görünümü durağandan pozitife çekmiş, Fitch Ratings ise Mart ayında Türkiye’nin kredi notunu yükseltmişti.

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof. Dr. Işın Çelebi’ye göre enflasyonla mücadelede başarı kriterleri: “Kalıcı olmalı ve istihdam yaratmalı”

Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Işın Çelebi’ye göre enflasyonla mücadelede başarı kriterleri: “Kalıcı olmalı ve istihdam yaratmalı”

Yayınlanma:

|

Yazan:

Ekonomi yönetimi hem Maliye Bakanı Mehmet Şimşek hem de Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan Amerika’da temaslarda bulunuyor. MB Başkanı, enflasyonun hem aylık hem de yıllık bazda 2024’ün 2. yarısından itibaren düşmesinin beklendiğini belirtti. Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Işın Çelebi yaptığı değerlendirmede enflasyonla mücadelenin başarılı olmasını temenni ettiğini belirterek, başarı kriterlerini açıkladı. Çelebi’ye göre başarı öncelikle kalıcı olmaktan geçiyor. İkincisi de istihdam yaratan bir başarı olmalı. FED’in enflasyonla mücadele programında en önemli göstergelerden birinin, istihdam yaratma olduğuna değinen Işın Çelebi, “Türkiye’de de istihdam yaratma kriterini enflasyonla mücadele programının yanına koymak gerekiyor. Üretim, istihdam demek zaten. Üretim, üretkenlik ve verimliliği sağlamak gerekiyor. Bu anlamda cari denge, cari açık vermekten ziyade, bu cari açığı nasıl finanse ettiğiniz ve bu finansmanı nerelerde kullandığımız önemli.” açıklamasını yaptı. Büyüme, üretkenlik ve verimliliğin döviz arzıyla ve yabancı sermaye girişiyle takviye edileceğini belirten Çelebi, Türkiye’nin yabancı sermaye girişini hızlandırması gerektiğine dikkat çekti. “Bunun için Türkiye’nin mutlaka hukuk altyapısını, yabancı sermaye ve dünyaya güvence verecek şekilde uluslararası hukuka uygun hale getirmeli. Bunu belirtmek benim vatandaşlık görevim. Bugün bu anayasa değişikliği tartışmaların başladığı bir dönemde bunu söylemeyi bir görev addediyorum.” dedi.

Işın Çelebi, buna ek olarak Türkiye’nin mutlaka gri listeden çıkması gerektiğine değinerek, Avrupa Birliği tam üyelik yolunda ısrarla ve kararlılıkla yürümenin önemine işaret etti. Çelebi, “Şimdi Avrupa Birliği üst yönetimi, Türkiye’yi sadece iş birliği yapılacak bir ülke konumuna oturtmaya çalışıyor. Bunu aşmak ve tam üyelik yolunda da ısrarcı olmak lazım. 2005 ile 2010 arasında Türkiye’ye yabancı kaynak girişinin en yoğun olduğu dönemde, yıllık 20-25 milyar dolarlık döviz girişi ve yabancı sermayenin girişinin olduğu, direkt yatırımların yapıldığı dönemler de Türkiye’de enflasyonun %10’a düşmesini sağladı. Bundan örnek alarak, yabancı sermaye girişini mutlaka sağlamak zorunda. Bu da ancak Uluslararası hukuka uyumlu ve Avrupa Birliği tam üyelik yolunda adımlar atmakla gerçekleşebilir.” hatırlatmalarında bulundu.

“Toplam vergi gelirlerinin %68’i de dolaylı vergilerden”

Altınbaş Üniversitesinden Prof. Dr. Işın Çelebi, Türkiye’deki vergi adaletsizliğine değindiği konuşmasında, Türkiye’nin parasal politikalarını maliye politikalarıyla yani bütçe politikalarıyla desteklenmesini tavsiye etti. “Sadece para politikasıyla faizi, kuru sabitleyerek, ücretleri sabitleyerek enflasyonla mücadele programını tek başına yürütemeyiz. Bunu bütçe politikalarıyla ve maliye politikalarıyla bütünleştirmemiz lazım. Vergi konusu çok önemli. Türkiye gördüğüm kadarıyla gelir üzerinden vergi alan bir ülke. Vergi politikamızı, dolaylı vergilerle uyguluyoruz. Toplam vergi gelirlerinin %68’i de dolaylı vergilerden yani akaryakıttan aldığımız vergi, sigaradan aldığımız vergidir. Vergi adaletini bozan ve düşük gelir gruplarının vergi yükü altında ezilmesine yol açan bir sisteme sahibiz. Oysa biz vergiyi hem tabana yaymalıyız hem vergi oranlarını düşürerek geniş kitlelere vergi tabanını yayıp vergi alabilecek hale getirmeliyiz.” önerisinde bulundu.

“Finans sektöründeki muafiyetler ve istisnalar azaltılmalı”

Finans sektöründe büyük muafiyetler ve istisnalara dikkat çeken Çelebi, bunların mutlaka azaltılması gerektiğini kaydetti. “Vergi gelirlerini arttırmanın bir diğer yolu da kayıt dışı ekonomiyi, vergi sisteminin içine almak” diyen Çelebi’ye göre, vergi oranlarını düşürerek, vergide devrim yapılmalı. Tüm vergi sistemini ele alarak, biraz hafifletmeli. İşe düşük gelir gruplarına yük olan dolaylı vergileri azaltarak, %68’den %50’ye indirmeyi hedef alarak başlanmalı. Bu tür bir vergi reformuna Türkiye’nin acil ihtiyacı olduğunu ileri süren Çelebi, “Harcamalar üzerinden değil, gelir üzerinden vergi alacağımız bir sistem olmalı. Tabanı genişletebilmek ve adaleti sağlayabilmek önemli.é diye konuştu.

Işın Çelebi, ilk 3 aylık bütçe açığının 513 milyar liraya ulaşmasını da değerlendirerek, “Bütçe açığının, 2024 yılında 2,2 milyar TL’nin üzerinde olacağı öngörüldü. Şu anda mart sonu itibariyle 513 milyar TL’lik bir açık oluştu. Gördüğüm kadarıyla yıl sonu itibariyle 2 milyar TL’lik bütçe açığı programa uygun halde gidiyor. Bu noktada vergi gelirlerini arttırıcı reformlar yapılırsa, bütçe açığının hedeflenen doğrultuda gerçekleşeceğini düşünüyorum. Bunu da önemli buluyorum.” diye konuştu.

“Büyümeden vazgeçilebilir ama gelir dağılımı adaletli olmalı”

Cari açığın aylık 3,3, yıllık olarak da 31,8 olduğunu hatırlatan Çelebi, “Bu, geçen yıla göre yıllık bazda bir daralmanın sonucu. Ekonomiyi daraltarak, büyümenin %3’ün altına düştüğü bir durum gözüküyor. O bakımdan büyümeden vazgeçebiliriz. Ama gelir dağılımının adaletli olması ön planda olmalı. Yani büyümeden vazgeçtik, daraltıyoruz ekonomiyi. Oysa bir ekonomi, cari açık verdiği zaman dışarıdan kaynak temin etmeli. Çünkü ekonomik büyüme, dış kaynakla sağlanır, iç tasarrufla değil. Bu kadar cari açıktan korkmamak lazım. Eğer ihracatın ithalatı karşılama oranını da yüzde 80’lerin üzerine çıkarabilirseniz, bu cari açık problemini karşılayabilirsiniz.” önerilerinde bulundu. Çelebi, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın 2023 Şubat ile 2024 Şubat dönemine dair açıkladığı listeye baktığınızda, ihracatta yaklaşık 400 milyon dolarlık bir artış olduğuna dikkat çekti. Buna karşılık ithalattaki daralmanın da Türkiye’nin büyümesinin durmasından kaynakladığını işaret etti. Bunun bir tercih meselesi olduğunu belirten Çelebi, sözlerini şöyle tamamladı; “Benim kişisel kanaatim, Türkiye % 3’ün altında bir büyüme çizgisine sahip olmamalı. Türkiye’nin döviz arzını arttıracak politikalardan vazgeçmemeli. Şimdi kurun enflasyona etkisinin, %50 olduğunu söyleyen bir görüş var. Bunun matematiksel modeli yanlış. Buna %100 karşıyayız ve katılmıyoruz. Bir iktisatçı ve matematikçi mantığıyla söylüyorum. Bunun enflasyona etkisi % 50 değil, % 10-15 gibidir. Kuru serbest piyasalara bırakmak lazım. Bu açıdan Merkez Bankası politikalarını gözden geçirmesi gerektiği kanaatindeyim.”

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof. Dr. BORATAV: Yerel seçim sonuçlarını değerlendirdi

Prof. Dr. Korkut BORATAV, BİRGÜN gazetesine 31 Mart yerel seçimlerini değelendiren bri röportaj yaptı: Mevcut reçete durgunlaşma ve küçülme içeriyor. Erdoğan’ın temsil ettiği Saray iktidarı, bu reçeteyi içeren dört yıl boyunca sabretmeyi becerebilecek mi?

Yayınlanma:

|

Yazan:

AKP’nin yenilgisinde yüksek enflasyon nedeniyle toplumdaki yoksullaşma etkili oldu mu? Olduysa uzun süredir artan yoksulluk ve hayat pahalılığı ülkenin gündemindeyken sizce neden 14 Mayıs seçimlerinde değil de şimdi etkili oldu?

Mayıs 2023 ve Mart 2024 seçimlerinin sınıfsal dökümünün karşılaştırılması henüz yapılmadı. Ama, on aylık süre içinde AKP galibiyetinin yenilgiye dönüşmesinde halk sınıflarında yoksullaşmayı sürdüren ekonomik etkenlerin belirleyici olduğu söylenebilir. Temel farkın yoksullaşma olgusunda değil, bu olgunun algılanmasında olduğunu düşünüyorum.

Oyların dağılımındaki değişimlerle ilgili bazı genel tespitler yapmakla başlayalım. Trakya’dan Adana’ya uzanan kıyı şeridinde, Güney-Doğu Anadolu’da, ayrıca Eskişehir ve Ankara’da Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan azınlıkta kalmıştı. Yerel seçimlerde Saray iktidarının azınlığa düştüğü coğrafyaya Karadeniz’den, İç-Ege’den ve Orta Anadolu’dan iller de eklendi.

On ay içinde yapılan iki seçime katılım oranı 5,7 puan geriledi. Bu gerilemenin partilere yansıması büyük ölçüde Saray’a dönük seçmen desteğinin erimesi biçiminde gerçekleşti. Bu tespit, 2019 ve 2024 yerel seçimleri karşılaştırıldığında somut olarak ortaya çıkıyor. Beş yılda AKP oyları 4,3 milyon azalmıştır. Kısmen 2024 seçimine katılmayarak; dörtte üçü de CHP’ye yönelerek…

Mayıs 2023 seçimi yapıldığında Türkiye’nin tüm emekçi katmanları, son yıllara damgasını vuran, enflasyonun hızlandırdığı ağır bir bölüşüm şokundan geçmekteydi. Bu şok, kentli nüfusun örgütsüz emekçi katmanlarında gelir düzeylerinin de erimesine yol açmış; mutlak yoksullaşma boyutuna ulaşmıştı. Bu vahim olgunun sorumluluğu açıkça iktidara düşmekteydi.

Bu olgu ve iktidarın sorumluluğu algılanmadıkça oylara yansıyamaz. Yoksullaşma ekonomi büyürken, istihdam artarken gerçekleşti; algılanması da bu yüzden güçleşti. Ama, algılanmayı frenleyen temel etken, bence, toplumun en yoksul katmanlarında tutucu-İslamcı ideolojinin hegemonyası olmuştur. Bu hegemonya başta eğitim sistemi olmak üzere devlet aygıtlarının, kamu kaynaklarınca beslenen İslamcı sermayenin, medyanın, cemaat-tarikat, AKP örgütlerinin 20 yıllık birikimli etkileri ile sağlanmıştı.

Mayıs 2023 ile Mart 2024 arasında değişen nedir? Olgular (özellikle enflasyon) ideolojik yanılsamayı aşındıracak boyuta ulaşmış olabilir. Mansur Yavaş, Ekrem İmamoğlu gibi karizmatik yerel liderler önem kazandı; öne çıktı; “sahte, içi boş ideolojik söylemlerin kullanım tarihinin geçtiğini” açığa çıkardılar. CHP’de yönetim kadrosunun yenilenmesi de ayrıca etkili oldu.

4 yıllık seçimsiz dönemde AKP iktidarının ekonomide ve siyasal anlamda atacağı adımlar bekliyor. Anayasa tartışmaları yeniden gündeme gelir mi? Bu anlamda iktidarın alanı daraldı mı?

SHP’yi ilk parti konumuna getiren 1989 yerel seçim sonuçları, Turgut Özal dönemine son veren kritik aşamayı başlatmıştı. 2024 seçim sonuçları, Erdoğan dönemi için de benzer bir dönüm noktası olabilir.

Ekonomide ve siyasette iktidarın hareket alanı daralmıştır. İktidar, kısa vadeli iktisat politikalarında Mehmet Şimşek’in temsil ettiği reçeteye mahkûmdur. Bu yenilgi ortamında Saray’ın (özellikle Erdoğan’ın adaylığını mümkün kılan) bir anayasa değişikliği için siyasal enerji toparlaması mümkün görülmüyor.

Seçimsiz geçireceği dönemde gelir dağılımındaki bozulmaya ilişkin beklentileriniz nedir?

Mehmet Şimşek geleneksel neoliberal reçeteyi uyguluyor; enflasyona daraltıcı politikalarla son vermeyi öngörüyor. Temel araçlardan biri, emek gelirlerinin bastırılmasıdır. Şimşek de ekonomi yönetimini devraldığı günden bugüne “gelirler politikasını” ısrarla vurgulamaktadır.

Bugünkü ekonomik ortam, 1990’lı yılların yüksek enflasyonuna benzemektedir. 1998 sonrasında kapsamlı bir IMF programı o enflasyona son verdi. Ekonomiyi iki yıl (1990 ve 2001’de) küçülterek ve AKP’yi iktidara getiren bir toplumsal bunalım yaratarak…

Şimşek’in programı da benzer bir senaryoyu içeriyor: Ücretler, emekli gelirleri enflasyonun gerisinde seyredecek; parasal daralma ve eşitsizlikleri artıran bir malî disiplin iç talebi çökertecek; ekonomi küçülecektir. Emek payının gerilemesine istihdam kayıplarının yaratacağı ilave yoksullaşma eklenecektir. 2002’de IMF programları içinde iktidar değişikliğine yol açan ekonomik, toplumsal ortamın bir benzeri tekrar oluşacaktır.

Seçim sonrası ekonomi yönetiminden gelen ilk açıklamalarda mevcut ekonomik reçetenin uygulanmasına devam edileceği yönünde. Büyük yenilgi yaşamış iktidar durgunluk ve ekonomide küçülmeyi göze alabilir mi?

Mevcut reçete durgunlaşma ve küçülme içeriyor. Erdoğan’ın temsil ettiği Saray iktidarı, bu reçeteyi içeren dört yıl boyunca sabretmeyi becerebilecek mi? Yerel seçim sonuçlarının yarattığı ortam, yeniden aday olmasına imkân veren bir anayasa değişikliğini gündem-dışına taşımıştır.

2015 sonrasında Saray, “ne pahasına olursa olsun büyümeye” öncelik verdi; şirketlere dönük bir kredi pompalaması ile neoliberal istikrar ilkelerini çiğnedi. Uluslararası finans kapital bu sapkınlığı “cezalandırmadı”; dış kredi akımlarını sürdürdü. Ekonomi bu sayede büyüdü; ama ağır bir bölüşüm şoku yaratarak… Önceki politikalara dönüşe izin verilmeyeceğini uluslararası finans çevreleri bugün açıkça vurgulamaktadır. Dış kaynak akımlarının tıkanması onların elindedir; bir ödemeler dengesi ve dış borç krizi anlamına gelir.

Bu uyarılar nasıl bir gelecek öneriyor? Şimşek programı sonunda enflasyon son bulacaktır; ama 2002’deki Ecevit koalisyonunu iktidardan uzaklaştıran ekonomik ortamın (toplumsal bunalımın) bir benzerini yeniden yaratarak…

En geç 2028’de “yeni”, yani AKP’yi içermeyen bir iktidar, ekonomiyi onarmaya başlayacaktır. Bu tür bir “onarma”nın ekonomik çerçevesi IMF’nin Türkiye için orta dönemli öngörülerinde yer alıyor: “Ilımlı” (yüzde 3 civarına yerleşen) bir büyüme temposunun sağlayacağı istikrar senaryosu tasarlanıyor… İşsizlik, cari işlem açıkları, enflasyon oranları da istikrar içinde (“ılımlı”) seyredecek; dış kaynak girişleri bu ortamın sürdürülmesini mümkün kılacaktır. Şimşek programının bitiminde oluşan toplumsal bunalım ortamını sürekli kılan bir durgunlaşma… Türkiye’nin 2028 ve sonrası için bu ekonomik ortam önerilmektedir…

Büyük bir zafer elde eden muhalefetin en büyük vaadi sosyal yardımlar oldu. Türkiye artık sosyal yardıma bağımlı bir ülke mi oluyor? Bu durumun bir tehlikesi var mıdır?

İktidarın makro-ekonomik politikalarının sistematik olarak emek-karşıtı olduğu bir ortamda muhalif yerel yönetimler telafi edici sosyal yardımlara öncelik vermek zorundadır. Sorudaki tespit, bu zorunluluktan kaynaklanıyor.

Öte yandan, bugünkü ortamı yaratmakta olan neoliberal/Şimşek programına karşı iktidara adaylığı üstlenmiş olan CHP’nin, yerel yönetimlerin dışında tüm Türkiye için tasarlayacağı alternatif önem taşıyor. Yukarıda betimlediğim neoliberal durgunlaşma modeline teslimiyet olasılığı gündemdedir. Bu yönelişin dış siyasette ABD yörüngesine sürüklenmeyi içeren bir seçenekle bütünleşmesi söz konusu olabilir.

Sol, sosyalist, devrimci, Cumhuriyetçi iktisatçılar, sosyal bilimciler, uzmanlar, emekli diplomat ve subaylar Türkiye’nin bu ikili teslimiyet cenderesine sürüklenmesine karşı dinamik alternatifleri tartışmak, oluşturmak durumundadır. İktidara aday olan CHP tabanında, örgütlerinde, bugünkü yönetimi içinde de aynı arayış vardır. Bunların eşgüdümü, mümkünse birleştirilmesi önemlidir.

Türkiye, çeyrek yüzyıla yaklaşan gri/karanlık bir dönemden geçti. Karanlığa kökten itiraz, Haziran 2013’te Gezi kalkışması ile ortaya çıktı; güncel siyasete taşınamadı. Sahipsiz kaldı.

2019 ve Mart 2024 yerel seçimleri, bu itirazın canlı devamıdır; hayatiyetinin sürdüğünü göstermiştir. Bir anlamda “geçici bir adres olarak, adeta kendiliğinden” CHP’ye yönelmiştir. CHP’nin bu yönelişi hak etmesi, özümsemesi büyük önem taşıyor. Sadece CHP’nin değil, tüm Cumhuriyetçi Sol’un sorunudur. Elbirliğiyle katkılar gereklidir.

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.