Connect with us

EKONOMİ

Mahfi Eğilmez : Çok Daha Zor Günler Kapıda

Yayınlanma:

|

gösteriyor. İşte bu yüzden küresel kriz bir döngüsel krize dönüşebilme potansiyeline sahip bulunuyor. Eğer böyle bir döngüsel krize dönüşürse içinden çıkılmaz bir hal alabilir, büyüdükçe, yaygınlaştıkça esnekliğini kaybeden kapitalizm ilk kez çökme olasılığına yakın bir görünüm içinde bulunuyor.”[i]

Bugün küresel krizin üçüncü aşamasındayız ve önceki yıllarda sistemi dengeleyen gelişmekte olan ekonomiler de krizin içine girmiş durumdalar.[ii]

Gelişmiş Ekonomilerin Durumu Çok Sıkıntılı

Gelişmiş ekonomiler, küresel krizle birlikte girdikleri sıkıntılardan aradan 14 yıl geçmesine, para arzını inanılmaz düzeylere çıkarmalarına, bütçeden ekonomiye büyük destekler vererek borç yüklerini neredeyse taşınamayacak düzeye getirmelerine karşın çıkamadıkları gibi bugün daha da zor durumda görünüyorlar. Aşağıdaki tablo gelişmiş ekonomilerin en büyüklerinin bugünkü göstergelerini gösteriyor (kaynak: https://tradingeconomics.com/ )

Büyüme verilerine bakarsak Birleşik Krallık, ABD, Avustralya, Güney Kore ve Kanada dışındaki ülkelerde stagflasyona neredeyse girilmiş hatta bazılarında resesyonun eşiğine gelinmiş olduğunu görebiliriz. Japonya dışındaki bütün ülkelerde, özellikle İspanya, ABD, İtalya, Kanada ve Almanya’da enflasyon denetimden çıkma aşamasında görünüyor. Gelişmiş ülkeler bir yıl öncesine kadar para bastıkları halde enflasyon yaşamamanın rahatlığı içindeydiler. Bugün görünüm tamamen değişmiş bulunuyor. Rezerv para basarak ihraç ettikleri paralarla gelişmekte olan ülkelerden para kazanıp onlara yıktıkları enflasyon artık geri dönüyor. Gelişmiş ekonomiler bugün artık büyüme mi enflasyon mu seçeneğiyle karşı karşıyalar. Parasal sıkılaştırmaya gitmezler ve faizi artırmazlarsa enflasyon yükselecek, parasal sıkılaştırmaya gidip faizi artırırlarsa büyüme düşecek hatta küçülme (resesyon) gelecek.

Gelişmiş ülkeler, işsizlik konusunda bugün itibarıyla nispeten rahat görünüyorlar ama eğer parasal sıkılaştırma ve faiz artışına girerlerse düşen büyümeyle birlikte işsizlik oranları da kaçınılmaz şekilde artacak.

Gelişmiş ekonomilerin bütçe dengeleri tam anlamıyla bir faciayı yansıtıyor. Genellikle tavan olarak kabul edilen yüzde 3’lük Maastricht kriterini tutturabilen gelişmiş ülke yok. ABD, Birleşik Krallık ve İspanya tarihi rekor düzeyindeler. İdeale en yakın durumda Almanya görünüyor. Özellikle salgın döneminde yapılan yüksek kamu harcamaları, vergi indirimleriyle bütçeler tamamen dağılmış bulunuyor. Buna karşılık ABD ve Birleşik Krallık dışında cari açık sorunu olan gelişmiş ülke yok.

Küresel krizin yarattığı ağır tahribatı en açık biçimde yansıtan gösterge kuşkusuz kamu borç yükü (kamu kesimi borç stoku / GSYH.) Avustralya ve Güney Kore’yi (belki Almanya’yı da) hariç tutarsak bütün gelişmiş ekonomilerin tam anlamıyla bir kamu kesimi borçluluk batağında olduğunu görebiliriz. Bu durum artık borç alarak sistemi ayakta tutma olanağının tükendiğini gösteriyor. 1980’lerde büyük sorunlar yaratmaya başlamış olan Latin Amerika ekonomilerinin borç sorununu çözmek için uygulamaya konulan Braddy Planı’nın üzerinden 40 yıla yakın süre geçtikten sonra gelişmiş ekonomilerin kurtarılması gereken ülkeler durumuna düşmüş olması ironik bir durum.

Gelişmekte Olan Ülkelerde de Sıkıntı Büyüyor

Küresel krize girildikten itibaren ABD, Euro Bölgesi, Japonya ve Birleşik Krallık faiz düşürmeye ve parasal gevşemeye yöneldiler. Bu yolla ekonomilerini canlı tutmayı hedeflediler. Bu yaklaşımın en büyük riski enflasyonun alıp başını gitmesiydi. Bu sorunu da sermaye hareketlerinin serbestliğiyle aştılar. Artırdıkları para arzı içeride kullanılmadı, yatırım fonları aracılığıyla daha fazla faiz geliri elde etmek amacıyla yüksek getiri veren gelişmekte olan ülkelere yöneldi. Böylece enflasyonun gelişmiş ülkeleri etkilemesi engellenmiş oldu. Zaman içinde ekonomiler düzelince parasal sıkılaştırma ve faiz artırımlarıyla yavaş yavaş para arzının azaltılması planlanmıştı. Covid 19 salgını bu planları alt üst ettiği gibi gelişmekte olan ülkelerin de ağır darbeler almasına ve sıkıntı içine yuvarlanmasına yol açtı. Aşağıdaki tablo gelişmekte olan ülkelerin en büyüklerinin bugünkü göstergelerini sergiliyor (kaynak: https://tradingeconomics.com/ )

Suudi Arabistan, Türkiye ve Endonezya dışında gelişmekte olan ülkeler büyüme ivmelerini kaybetmiş görünüyorlar. Özellikle bir zamanlar yüzde 10’un üzerinde büyüyen Çin’in stagflasyona girmiş olması küresel sistem için ciddi bir sorun. Birçok alanda dünyanın adeta üretim deposu konumundaki Çin’in bu düşüşü bütün küresel sistemi tehdit ediyor. Her ne kadar yüzde 4,1 büyüyor görünse de bu oran Hindistan için oldukça düşük kabul edilebilecek bir oran.

Enflasyon oranlarına bakarsak orada durum daha karışık bir görünüm veriyor. Suudi Arabistan, Çin ve Endonezya enflasyonda sorunsuz görünüyorlar. Buna karşılık Türkiye ve İran hiper enflasyona doğru ilerliyor. Rusya, savaş başladıktan sonra yüzde 20’ye yaklaşan enflasyonu merkez bankasının faizi yüzde 20’ye çıkarmasıyla aşağıya döndürmeyi başardı.

İşsizlikte Alışılmış yüksek işsizlik sorunu olan Güney Afrika ile Türkiye sorunlu görünüyor olsa da büyümedeki düşüşlerin devam etmesi halinde bütün ülkelerde işsizlik sorun olmaya başlayacak.

Bütçe açığının en ciddi boyuta yükseldiği ülkeler Suudi Arabistan, İran, Hindistan ve Güney Afrika. İran’ın ambargo nedeniyle petrolünü rahat satamamasına karşılık Suudi Arabistan’ın sahip olduğu büyük petrol rezervine ve petrol fiyatlarının yükselmiş olmasına karşın nasıl bu kadar bütçe açığı verdiği sorusunun yanıtını bulmak kolay değil.

Gelişmekte olan ülkeler açısından belki de en sorunsuz kalen cari denge. Rusya, Güney Afrika, Meksika, Çin ve Endonezya cari fazla, diğerleri cari açık veriyor.

Kamu borç yükü için yüzde 60’lık tavanı (Maastricht kriteri) doğru eşik kabul edersek sorunlu olan ülkeler; Brezilya, Hindistan, Güney Afrika, Çin olarak karşımıza çıkıyor.

Özetle söylememiz gerekirse gelişmekte olan ülkeler, gelişmiş ülkeler kadar olmasa da artık ciddi sıkıntılar içine girmeye doğru hızla ilerliyorlar.

Küresel Krizden Sonra Gelişen Olaylar: Salgının Yarattığı Sorunlar, Tedarik Zincirinde Kırılmalar, Enerji Fiyatlarında Artışlar

2008’de ABD’de önce finansal kriz olarak başlayan sonra reel kesime de yayılarak küreselleşen kriz bütün dünyada ciddi ekonomik sorunlar ortaya çıktı. Bu sorunlar gelişmiş ülkelerin para arzını artırarak yani parasal genişleme ve düşük faiz yaklaşımıyla çözülmeye çalışıldı. Enflasyon yaratmadığı sürece bu yaklaşım başarılı göründü. Ne var ki basılan paraları geri çekmeye fırsat kalmadan bir seri sıkıntı daha ortaya çıktı ve enflasyon yaratan süreç başladı.

2020 yılında Çin’de başlayıp bütün dünyaya yayılan Covid 19 salgınıyla birlikte bu kez tedarik zinciri kırılması sorunu ortaya çıktı. Tedarik zinciri, ürünün üreticiden, toptancıya, oradan dağıtıcıya/ perakendeciye ve sonunda da tüketiciye ulaşmasını kapsayan sürece verilen addır. Bu zincirin görünmeyen parçaları arasında ürünün satış süreci, stok yönetimi, malzeme satın alınması, dağıtım sürecinin planlanması ve müşterilere sunulan hizmetler de yer alır. Bu zincirde Covid 19 salgınıyla birlikte ortaya çıkan aksamalar; ürünün talep edildiği yerde sunulamamasından, yani arz yetersizliğinden ürünün fiyatının artmasına hatta kalitesinin düşmesine kadar birçok soruna neden oldu. Emtia fiyatlarında görülen büyük sıçramalarda bu kırılmanın önemli etkisi bulunuyor.

Petrol ve doğalgaz başta olmak üzere bütün enerji kaynaklarının fiyatlarında dönem boyunca yaşanan inişler ve çıkışlar Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmek üzere giriştiği savaşla birlikte ciddi artışlara dönüştü. Bu artışlar, üretimin de darbe almasına ve dolayısıyla zaten tedarik zinciri kırılmasıyla ortaya çıkan fiyat artışlarının destek bulmasına yol açtı.

Bütün bunlar gelişmekte olan ülkelerin de küresel krizin parçası olmasıyla sonuçlandı. Başta Çin olmak üzere bütün gelişmekte olan ülkeler artık küresel krizin hem etkisi altında hem de krizin etkileyicisi durumunda bulunuyor.

Özetle söylemek gerekirse küresel sistem bugün son derecede ağır tehditler altında görünüyor.

Bu Krizden Çıkış Hiç Kolay Değil

14 yıldır süregiden küresel kriz, kapitalizmin bugüne kadar karşı karşıya olduğu krizler içinde en ağırı olarak karşımızda duruyor. Parasal genişleme ve faizi düşürerek sorunu ertelemeyi seçen sistem çok daha ağır bir duruma gelmiş bulunuyor.

Ekonomilerin buraya gelmesinin pek çok nedeni var kuşkusuz: Nüfusun çok artmış olması, neoliberalizmin kural tanımaz kâr güdülü yaklaşımları, etik değerlerin yıpranması, büyümenin her şeyin üzerine çıkmış olması, çevrenin bozulması, Covid 19 salgınının etkisi vs.

Küresel Finans Krizi kitabımda (2008) henüz daha krizin ilk yılında bu krizden çıkışın etik ile denetim arasında doğru bir denge yaratılmasına bağlı olduğunu vurgulamıştım. Geçtiğimiz 14 yılda bu sağlanamadı. Tam tersine panik halinde çözümler üretildi ve sorun ertelendi. Bugün gerek gelişmiş ülkelerde gerekse gelişmekte olan ülkelerde servet etkisi, öne çekilmiş talep, paradan kaçma gibi etkilerle talep canlılığını koruyor ve ekonomileri ayakta tutuyor. Ne var ki artık tümüyle bir balona dönüşmüş bulunan kapitalist sistemin bu şekilde sonsuza kadar sürmesi mümkün değil.

Ne yazık ki dünyayı çok daha zor günler bekliyor.

Türkiye’nin Durumu

2002 krizi sonrasında IMF desteğinde yeni bir ekonomi programını uygulamaya koyan Türkiye, uyguladığı bu program sayesinde krizden hızla çıktı. 2002 sonunda yaşanan iktidar değişimine karşın yeni gelen iktidar da IMF programını aksatmadan uyguladı. Bu program bankaların ve finans sisteminin güçlendirilmesi, kamu kesimi mali disiplininin sağlanması sonucu bütçe açıklarının düşürülmesi ve kamu kesiminin borçlanma gereğinin düşürülmesi gibi iki önemli temele dayanıyordu. Bu iki alandaki düzenlemeleri izleyerek Türkiye, AB ile tam üyelik müzakerelerine başladı ve yalnızca 2006 yılında bütün Cumhuriyet dönemi süresince gelen doğrudan yabancı sermaye toplamından yüzde 30 fazlası geldi. Yabancı sermayenin bu ilgisi yaklaşık on yıl azalarak da olsa sürdü. Türkiye bu dönem boyunca cari fazlasından daha çok döviz girişi yaşadı. Bunun sonucunda TL güçlendi, dolarizasyon yüzde 57’den yüzde 29’a geriledi, bütçe açıkları azaldı, enflasyon ve faizler hızla düştü, büyüme yüksek düzeye çıktı, GSYH büyüklüğü üç katına yükseldi. Dönemin tek sorunu cari açığın yüksekliğiydi.

2008 ortasında IMF programı bitti ve IMF ile devam edilmeme kararı alındı, ardından AB ile ilişkiler bozulmaya başladı, yabancı sermaye girişi yerini dış borçlanmaya bıraktı. Yapılması gereken yapısal reformlar yapılmadığı gibi mevcutlar da yavaş yavaş bozulmaya başladı. Ekonomideki bozulmanın yanı sıra geçmişte yapılmış sosyal ve siyasal reformlardaki bozulmalar düzeltilecek, ileri götürülecek yerde tam tersine geriye götürüldü.

Bugün gelinen noktada Türkiye, dünyanın en yüksek enflasyonlarından birisine sahip, cari açığı ve bütçe açığı büyüyen, CDS primi dünyanın en riskli üç ülkesinden birisi düzeyinde bulunan, dış kaynak bulamayan ve durumu swap anlaşmalarıyla idare etmeye çalışan bir ekonomi görünümündedir.

Türkiye 2003 – 2010 arasında yükselen piyasa ekonomileri arasında yıldızdı. 2014 – 2018 arasında bu konumunu yitirerek düşüşe geçti, 2018’den sonra bu ekonomilerin en umutsuzları arasına girdi. Özetle Türkiye, 2003 – 2022 arasında bir kuyruklu yıldız gibi parlayıp kayboldu.

Türkiye’nin yeniden bir çıkışa geçmesi için yapılması gerekenler ekonomiyle ilgili adımların çok ötesinde bir çaba gerektiriyor. Sosyal, siyasal ve ekonomik alanların tamamında hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığının yerleştirilmesinden başlayarak eğitimin bilimsel temele dayandırılmasına, güçler ayrımına, düşünce ve ifade özgürlüğüne dayalı bir demokrasinin yerleştirilmesine, laikliğin oturtulmasına, vergi ve teşvik sistemlerinin değiştirilmesine kadar uzanan bir yapısal reformlar paketinin uygulamaya konulması gerekiyor.[iii]

[i] (https://www.mahfiegilmez.com/2015/06/kapitalizmin-sonu-mu-geliyor.html)

[ii] Küresel krizin ilk aşaması ABD kriziydi, ikinci aşamada diğer gelişmiş ekonomiler de krize girdi. Bu üçüncü aşamada gelişme yolundaki ekonomiler de krize girdi ve böylece bütün küresel sistem krize girmiş oldu.

[iii] Yapısal reformlar konusunun ayrıntılarını merak edenler için: Dr. Mahfi Eğilmez, Yapısal Reformlar ve Türkiye (Remzi Kitabevi, 2022.)

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

Mahfi Eğilmez’den kur yorumu: Dolar 25 TL’ye gerileyebilir

Yayınlanma:

|

Yazan:

Garanti BBVA, “İhracatta Sürdürülebilir Gelecek” buluşmaları kapsamında Adana’da gerçekleştirilen toplantıda ekonomi sunumu yapan eski Hazine Müsteşarı ve Ekonomist Dr. Mahfi Eğilmez, ekonomiye dair önemli tespitlerde bulundu. İhracatçının kurda artış beklediğini ancak beklenen kur artışının yaşanma ihtimalinin oldukça zayıf olduğunu söyleyen Mahfi Eğilmez, “Enflasyon şuanda yüzde 70 olan seviyelerden yüzde 45’lere gerileyecekse kur buradan yukarı gitmeyecektir.

Eğer Merkez Bankası, faizi biraz daha artırırsa dolar kuru 25’lere kadar gerileyebilir, buna hazır olmamızda fayda var. Kurun yukarı gitmesini hükümette zaten istemez. Kur yukarı gidince GSYH’miz düşüyor. Bu da Türkiye’yi uluslararası sıralamalarda 17.’likten 21.’liğe geriletiyor. Şu anki kur doğru bir kur mu? Olmayabilir. Ama göstergelere baktığımız zaman kur çok artacak gibi görünmüyor. Zaten son aylarda ve haftalarda gerilemeye başladı” ifadelerini kullandı.

“Enflasyonda baz etkisi ile düşecek”

Enflasyonda baz etkisi ile düşüş olacağına dikkat çeken Eğilmez, şunlarcek söyledi; “Önümüzdeki temmuz, ağustos ve eylül aylarında geçen yıl enflasyonu 22 puan çıkacak, yerine 10 puan gelecek, enflasyonda 12-13 puan ani bir düşüş olacak biz buna baz etkisi diyoruz. Yabancılar da bunu görüyor, bunu gördükleri için CDS düşüyor, rating notu artıyor. Faiz yüksek, getirisi de yüksekse gelir yabancı.

Yeter ki parasını kurtaracağına emin olsun ki şu anda biraz öyleler. Şimşek, ekibinin uygulamaları devam ettiği sürece, bu iş devam eder. Esas olan sıcak paradan ziyade yapısal reformları hayat geçirip, kalıcı yatırımları çekebilmek, kendi yatırımcıların yatırım yapmasını sağlamak gerek. Bu konuda daha çok yolumuz var. Yapısal reformlarda ilk atılması gereken adım hukuk reformları ve eğitimin kalitesinin artırılması olarak görüyorum.”

Neden batmıyoruz?

Bütün bunlara rağmen biz nasıl oluyor da batmıyoruz sorusuna yanıt veren Dr. Mahfi Eğilmez, “Türkiye’de inanılmaz bir yastık altı varlık var. Dünya altın konseyinin tespitine göre Türkiye’de yastık altında 3.800 ton altın var. Anadolu’da kadınların kollarında boyunlarında mobil banka gibi geziyorlar. ‘Verin ekonomiye kazandıralım’ diyoruz vermiyorlar asla vermezler. Buradan ümidi kestik.

Bu bizim batışa girmemizi engelleyen önemli sebeplerden birisi. Ayrıca yastık altında, yurtdışı banka kasalarında 100-150 milyar dolar dövizi var. Mesela iş adamlarının Cayman adalarında yurt dışından gizli parası var. Şirketler yurt dışında dövizini götürüyor parasını götürdüğü bankadan borç almış gibi almış gibi gösteriyor. Niye sermaye olarak getirmiyor, sermaye olarak getirişe geri götüremez. Batmayı önleyen en önemli unsurlardan biri bu yastık altındaki altın ve döviz rezervleri” dedi.

“Türkiye’de orta sınıfı kaybettik”

Türkiye ekonomisinin benzer ülkelerle kıyaslamasını yapan Mahfi Eğilmez, Rusya, Hindistan, Endonezya ve Arjantin’in ekonomik göstergelerini karşılaştırdı. Bu grubun en orijinal ülkesinin Türkiye, olduğunu söyleyen Eğilmez, “Sadece bu grubun değil dünyanın en orijinal ülkesi Türkiye. Dünyada 3 çeşit ülke var. Gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkeler ve Arjantin ile Türkiye. Ülkede gelir dağılımı ciddi şekilde bozuldu. Bizim sosyal dayanışmamız bozan en önemli sorunlarımızdan biri gelir dağılımımızın bozulmuş olması.

Elimizdeki en son veri 2022 verisi. Buna göre GSYH 906 milyar dolar olarak gerçekleşmiş. Bu rakamın 451 milyar dolarını nüfusunun en yüksek yüzde 20’sini alan 17 milyon kişi paylaşıyor. Yani 17 milyon kişi bir yılda üretilen milli gelirin yarısını alıyor. En düşük yüzde 20 ise sadece 50 milyar dolar alıyor. Dolayısıyla inanılmaz bir gelir dağılımı bozukluğu ortaya çıktı, orta sınıfı kaybettik en ciddi sorunlardan biri maalesef bu” diye konuştu.

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

Şimşek, “Piyasadan döviz almasaydık dolar/TL 30’un altına düşebilirdi”

Yayınlanma:

|

Yazan:

TRT Haber’e konuk olan Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, ekonomi gündemine ve enflasyon görümüne ilişkin açıklamalarda bulunuyor.

Mehmet Şimşek’in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“Program gerçekten çalışıyor. İç talepte bir yumuşama var, net ihracatın etkisi olumluya dönmeye başladı, büyümede bir dengelenme var.

Türkiye’nin dış açığında neredeyse yarı yarıya bir düşüş var, önemli dengesizliklerden biri bu sayede giderilmiş oldu.

FON AKIŞI HIZLANDI

Fon akışında bizim öngördüğümüzden çok daha büyük bir artış var. Yerel seçimlerden sonra yurt dışından ciddi fon akışı var.

Türkiye’nin risk primi, gelişmekte olan ülkelere göre çok muazzam bir performans gösterdi. Risk primimiz geçen sene mayısta 700 baz puandayken bugünlerde 270 bp altında.

Türkiye’nin kredi notu pozitif. Bu da çalışmalarımızın sonuç verdiğini gösteriyor. Programın çalıştığı ortaya çıktıkça Türkiye’ye talep artıyor.

YAPISAL DÖNÜŞÜM DEVAM EDECEK

Programı güçlendirdikçe çok daha iyi sonuçlar alacağız; tasarruf paketi bunun bir ayağı, daha bir çok programı güçlendirecek adımlar atacağız, bir kısmı kamu maliyesi alanında, bir kısmı yapısal dönüşüm alanında olacak.

VERGİ ARTIŞI OLMAYACAK

Geçen yıl büyük bir bütçe açığı ile karşı karşıyaydık. Bankacılık sektörü içerden bunu finanse etmekte zorlanabilirdi.

Bu nedenlerle aldığımız tedbirlerin bir kısmı enflsayonistti. KDV’yi artırdık, akaryakıtta ÖTV’yi artırdık. Kuru serbest bırakınca enflasyonist etki oluştu. Deprem, kur etkisi, vergi etkisi, beklentileri bir arada düşününce enflasyon yükselişe geçti.

Bu sene geçen sene gibi vergi artışı olmayacak. KDV’de herhangi bir artış öngörmüyoruz.

“DÖVİZ ALMASAYDIK DOLAR 30’UN ALTINA DÜZERDİ

Piyasadan döviz almasaydık dolar/TL 30’un altına, 20’li rakamlara düşebilirdi. Biz rezerv biriktiriyoruz, rezerv pozisyonumuzu güçlendirmemiz lazım.

KİRA SINIRLAMASI DEVAM EDECEK Mİ?

Yüzde 25 kira artış sınırının devam etmemesi gerektiğini düşünüyorum. Devam etmesi için bir sebep görmüyorum, etmesi yönünde yapılan bir çalışma da yok.

Büyük ihtimalle devam etmez diye düşünüyorum. Piyasada fiyatlara müdahale edilmemesi gerektiğine inanıyorum.

“ENFLASYON 12 AY İÇİNDE YÜZDE 30’UN ALTINA DÜŞECEK”

Yaz aylarında sadece baz etkisiyle değil, sadece kur destekleyici olduğu için değil, şartlar daha elverişli olduğu için değil; para, maliye ve gelirler politikası daha sıkı olduğu için enflasyonun düşmemesi mümkün değil.

Enflasyonu düşürmekte kararlıyız; bu sene bir yere düşürdükten sonra geri çekilmeyeceğiz, tek haneye düşürmek için ne gerekiyorsa yapacağız.

Enflasyon düştükte bu ülke sürdürülebilir bir büyüme patikasına girecek. Önümüzdeki 12 ay içinde enflasyon çok büyük ihtimalle 30’un altına düşecek.

“TL’DE AŞIRI DEĞERLENMEYECEK”

Bizim bir kur hedefimiz yok. Her şeyin piyasada belirlendiği bir döneme doğru evriliyoruz; Şu anda kura herhangi bir müdahale yok ama Merkez Bankası döviz biriktiriyor.

İhracatçılara her türlü desteği vermeye devam edeceğiz. TL’de aşırı bir değerlenmeyi de öngörmüyoruz.

Aşırı oynaklılara zemin hazırlamak istemedik. Önümüzdeki dönemde değerlendireceğiz, başlangıçta tek yönlü olmak üzere, bir yıl sonrasını önceliklendirerek bir adım atacağız. O konuyu biraz çalıştık.”

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

Mahfi Eğilmez cevapladı: Vatandaş niçin döviz satışına başladı

Yayınlanma:

|

Yazan:

Yerel seçimlerden sonra döviz kurlarında sabitleşme eğilimi oluşunca döviz bozdurma eğilimi hızlandı. Son haftalarda yabancı para mevduatındaki (soldaki grafik) ve Türk Lirası mevduatındaki (sağdaki grafik) eğilim şöyle (grafikler BDDK günlük bültenden alındı):

Görüleceği gibi yabancı para mevduat gerilerken TL mevduat yükseliyor. İnsanlar ellerindeki, banka mevduat hesaplarındaki dövizlerini bozdurup TL mevduat hesabı açıyorlar. Bunun iki nedeni var: (1) Bankalar döviz mevduatına faiz vermiyor. (2)  USD/TL kuru son zamanlarda sabitleşme eğilimi gösteriyor ve yakın gelecekte kurun gerileyeceği tahmin ediliyor.

 Bu durumu bir tablo eşliğinde anlatalım. Burada dolardan TL’ye çevrilen paranın üç ay süreyle (yıllık yüzde 50 üzerinden) üç ay süreyle yüzde 12,5 net faizle hesapta kalmasını örnek aldım.

Bankada sıfır ya da sıfıra yakın faizle 100.000 dolar mevduatı bulunan bir kişi bu parasını bugünkü 32,20 USD/TL kurundan TL’ye çevirdiğinde 3.220.000 TL’si olur. Bunu bankaya üç aylık TL mevduat olarak yatırdığında (yıllık yüzde 50, üç aylık yüzde 12,5 vergi sonrası net faiz hesabıyla) üç aylık vade sonunda eline anapara + faiz olarak 3.622.500 TL geçer.

Eğer bu dönem sonunda USD/TL kuru değişmeden kalmışsa bu parayı tekrar dolara çevirdiğinde (3.622.500 / 32,20 =) 112.500 doları olur. Aynı miktarı dövize dayalı bir yatırım fonuna yatırmış olsaydı üç ay sonunda (üç aylık ortalama yüzde 1,25 net getiri hesabıyla) 101.250 doları olacaktı. Bu durumda bu kişi parasını TL’ye çevirip mevduat yaparak fonda tutmaya göre (112.500 – 101.250 =) 11.250 dolar daha fazla kazanç sağlamış olur.

Buna karşılık bu dönem sonunda USD/TL kuru 35,80’e yükselmişse anapara + faiz toplamı 101.187 dolara gerilemiş olursa parayı dolar fonunda tutmaya göre oluşan avantaj ortadan kalkmış olur ve parasını mevduata yatırmakla fonda tutmaya göre 63 dolar zararlı çıkar.

Benzer işlemleri yurt dışından dolarla borçlanıp yapanlar da var. Buna carry trade deniyor. Carry trade; bir yerden düşük faizle kredi alıp başka yerde yüksek faizle borç vererek aradaki faiz farkından yararlanma işlemidir. Bunu da bir örnekle açıklayalım.

Bir Amerikan fon şirketinin ABD’deki bankasından yüzde 5 yıllık faizle 1.000.000 dolar çekip Türkiye’ye getirdiğini, 32,20 kuru ile bozdurup 32.220.000 TL aldığını varsayalım. Bu fon şirketinin bu parayı aynı gün (üç aylık yüzde 12,5 net faiz hesabıyla) üç ay vadeli olarak bankaya yatırdığını varsayalım. Tablo şöyle olacaktır:

Bu şirket üç aylık vade sonunda bankadan anapara + faiz olarak (32.200.000 x 1,125 =) 36.225.000 TL alacaktır.

Eğer bu üç ay sonunda kur değişmeden 32,20 olarak kalmışsa bu şirketin anapara + faiz toplamı (36.225.000 / 32,20 =)  1.125.000 USD, buna göre kazancı (ABD bankasından aldığı anapara + faiz olan 1.015.000 dolar düşüldüğünde) 110.000 dolara denk gelecektir.

Buna karşılık bu üç ay sonunda kur 35,69’a yükselmişse bu fon şirketi aynı hesapla gidersek 10 dolar zarar etmiş olacaktır.

Doları, TL’ye çevirerek TL mevduata yatırıp yüksek faizden yararlanarak dolar kazancı elde etmenin iki koşulu var: (1) TL mevduat faizinin yüksek olması. (2) Kurun üç aylık süre sonunda 35,70’i aşmaması.

Son dönemde dövizdeki çözülme ve TL mevduattaki artış burada anlattığım şekilde yapılan işlemler nedeniyle oluyor. Böylece kur sabit kalıyor hatta geriliyor. Bu gelişimin ilk olumlu görüntüsü dolarizasyon oranındaki gerileme olarak karşımıza çıkıyor. Bu dövizler bankalara oradan da Merkez Bankası’na geldiği için rezervleri arttırma gibi olumlu bir görünüm de yaratıyor. Kurun düşük kalması dolar cinsinden hesaplanan GSYH’nin ve kişi başına gelirin yüksek görünmesini sağladığı için sanal bir iyileşme sergiliyor. Öte yandan kurun düşük kalması üretiminin önemli bölümü ithalata bağlı olan ekonominin ithal girdi maliyetlerinin düşmesine ve dolayısıyla maliyet enflasyonunun frenlenmesine yol açıyor. Buna karşılık bu işlemlerin ciddi riskleri var: (1) Kurun sabit kalması ya da gerilemesi Türk Lirasının aşırı değerli hale gelmesine yol açarak ihracatı sıkıntıya sokarken ithalatı teşvik edici etki yaratıyor. Bunun etkilerini önümüzdeki dönemde yaşayacağız. Merkez Bankası bu durumu önlemek için bu kez döviz satın almaya yöneliyor. (2) Şirketler, dövizle borçlanıp bu işlemi yapmak için döviz pozisyonu açma (açık pozisyon) yolunu seçiyorlar. Ki bunun yarattığı sorunlar Türkiye’yi 2001 krizine getirmişti. (3) Ülke, yeniden sıcak para cenneti haline geliyor. Kurda biraz hızlı yukarı yönlü hareket olması halinde bu akım hızla tersine dönebilir ve bu kez kur hızla yükselir ve döviz sıkıntısı yaşanabilir.

2021 yılında, enflasyon yükselme eğilimindeyken faizleri düşürmeye başlamanın sıkıntılarını çözmek için önce kur korumalı mevduat denendi. Bu deneme bir faciaya yol açtı: Faiz vermeyelim derken çok daha fazla paralar ödendi Merkez Bankası tarihi bir zarar yazdı. Henüz o mesele çözülemeden bu kez de yakın geçmişte yaşadığımız carry trade olayı tekrar canlandı ülke yeniden sıcak para cenneti haline geldi.

Hep söyledik: Eğer rezerv paraya sahip değilseniz ve enflasyonunuz yüksekse tek başına faizi düşürerek ekonomiyi bozabilirsiniz ama tek başına faizi yükselterek ekonomiyi düzeltmezsiniz.

Ya da yüzlerce yıl önce Çinli bilgelerin dediği gibi “bin doğru adım bir yanlış adımı düzeltmeye yetmez.”

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.