Connect with us

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

Mahfi Eğilmez: Dün Haramdı, Bugün Kurtarıcı

Yayınlanma:

|

Ülkeyi bugünkü enflasyon krizine sokan adım 2021 Eylül ayında atıldı. Eylül başında enflasyon yüzde 19, Merkez Bankası politika faizi de yüzde 19 idi. Ve bütün sinyaller enflasyonun yavaş yavaş yükselme eğilimi içinde olduğu yönündeydi. Yapılması gereken şey Merkez Bankası’nın politika faizini iki üç puan artırıp enflasyondaki yükseliş eğiliminin önünü kesmesiydi. İşte tam o sırada geçmişten beri gelen faiz haramdır, faiz sebep enflasyon sonuçtur söylemlerine dayalı bir faiz politikası yürürlüğe kondu ve politika faizi düşürülmeye başlandı. Benim de aralarında olduğum iktisatçılar ve aklı başında diğer meslek erbabı “bu yaptığınız yanlıştır, enflasyonu arttıracaksınız, ekonomiyi krize sokacaksınız” diye itiraz ettik. “Nas var size ne oluyor? Haram olan faizi savunmayın” dendi bize.

Faiz indirimleri devam etti, enflasyonun artışı hızlandı ve aradan iki ay geçmeden bu kez kurlar da yükselmeye başladı. Paniğe kapılan yönetim, bu kez kur yükselişini durdurmak için, bir çeşit kur garantisi sistemi getiren, kur korumalı mevduat (KKM) uygulamasını yürürlüğe koydu. Böylece insanların Türk Lirasından kaçıp dövize yönelmesini önlemeye çalıştılar. Kuşkusuz bu geçici bir düzenlemeydi. İnsanlar dövizlerini bozdurup KKM üzerinden Türk Lirasına dönseler de vade dolduğunda tekrar dövize geçmek hedefinden vaz geçmediler. Bu yolla kuru tutma hedefine ulaşılmış olsa da enflasyonu durdurmak mümkün olamadı. Ardından KKM’nin kamu kesimine giderek daha büyük bir yük yarattığı konuşulmaya başlandı. Çünkü bankaların ödemesi gereken faiz düşük kalıyor, aradaki fark KKM adı altında Hazine ve Merkez Bankası tarafından ödeniyordu. Böylece Hazine ve Merkez Bankası (2023ün yarısından sonra sadece Merkez bankası), bankaların faiz giderlerinin önemli bir bölümünü üstlenmiş oluyordu.

2023 yılı Haziran ayına geldiğimizde ekonomi tam bir açmaz içindeydi. Merkez Bankası’nın politika faizi yüzde 8,5, enflasyon yüzde 38,2 düzeyindeydi ve KKM hesapları ekonomiye içinden çıkılmaz maliyetler yükler durumdaydı. O aşamada, bu girdaptan çıkabilmek için, faizlerin yükseltilmesine karar verildi. İki yıl önce “haramdır” denilen ve “nas var” diyerek düşürülen faiz artık bir kurtarıcı olarak görülmeye başlanmıştı. Tam olarak bir “denize düşen yılana sarılır” olgusu yaşanıyordu. Toplumun bir kesimi bu ifrat ve tefrit arasında gidip gelirken bu kez iktisatçıların bir bölümü faizin bir seferde enflasyon düzeyine çıkarılması gerektiğini, benim de aralarında bulunduğum bazıları da faizin, tıpkı düşürülüşünde olduğu gibi yavaş yavaş yükseltilmesi gerektiğini savundular. Faizin indirildiği gibi yavaş yavaş artırılması gerektiğini savunmamın nedeni yüzde 8,5 olan faizin bir veya iki adımda enflasyon düzeyine yükseltilmesi halinde iflaslarla karşılaşılabileceğini düşünmemizdi. Merkez Bankası da benim düşündüğüm şekilde davranarak politika faizini yavaş yavaş artırma yolunu seçti ve zaman içinde 50 düzeyine kadar yükseltti. Buna şaşırmadım desem yalan olur, çünkü düşüncelerimin Merkez Bankası yaklaşımlarıyla kesişmesi pek karşılaştığım bir durum değil.

Ben, iktisatçıların ve konuyla ilgili diğer meslek mensuplarının çoğundan farklı olarak bizim gibi alt yapısı sağlam olmayan, riskli ekonomilerde faizin tek başına ekonomiyi batırabileceğini ama tek başına ekonomiyi kurtarmaya yetmeyeceğini, o nedenle faiz artışının yanında mutlaka hukukun üstünlüğünden başlayarak yapısal reformların[i] yapılmaya başlanmasının gerektiğini ısrarla söyledim[ii]. Bu farkı vurgulamak için de hep acil servise getirilen kanamalı bir hastaya yapılacak muameleyi örnek verdim. Böyle bir durumda hastanın kan kaybından ölmesini önlemek için yapılacak ilk iş kanamayı durdurmaktır. O aşamada hastayı emar çektirmeye yollamak testler yapmak mümkün değildir, doğru da değildir. Önemli olan o aşamada hastayı yaşatmaktır. Kanama durdurulup da hastanın ölüm tehlikesi kalktıktan sonra hemen testlere, emar analizlerine başlanarak bu kanamaya neyin sebep olduğunu teşhis etmek ve ona göre tedavi uygulamak gerekir. Faiz ve yapısal reform ilişkisi de böyledir. Enflasyonu durdurabilmek için faiz artırılır ama hemen ardından ekonominin bu halde olmasına neden olan riskler sıralanarak tek tek onlar giderilmeye çalışılır. Çoğu yapısal sorunlardan, sistemin yanlış oluşturulmasından kaynaklanan o riskleri gidermek yapısal reformları yapmak demektir. Bu yolla ekonomi için daha uygun, daha önü açık bir çerçeve yaratabilmek mümkün olur. 2023 Haziranından başlayarak faiz yavaş yavaş artırıldı ama yapısal reformlara girişilmedi. Yani kanama durduruldu ama asıl nedeni araştırılmadı. O nedenle de ekonomide geçici bazı iyileşmeler olsa bile kalıcı düzelmeye işaret edecek hiçbir emare ortaya çıkmadı. Hatta faiz artışının yarattığı carry trade, ekonomiyi öyle bir aşamaya getirdi ki döviz mevduatına üç aylık vadede yüzde 10 döviz faizi öder olduk.

Bu aşamada yapısal reformlara başlanması olasılığı var mı? Sanmıyorum. Çünkü o reformlara ihtiyaç duyulan ortamı yaratanlar iktidarda bulunuyor. Bir başka deyişle sorunu yaratanların sorunu çözmeleri pek öyle rastlanan bir durum değil. Bunu gördüğüm için carry trade kazançlarını biraz azaltmak amacıyla faizin yavaş yavaş (ikişer puandan fazla olmamak kaydıyla) düşürülmesini savunuyorum. Tahmin edebileceğiniz gibi bana diyorlar ki “düne kadar faiz artırılsın diyordun şimdi indirilsin diyorsun bu çelişki değil mi?” Değil tabii, çünkü ben faiz artırımıyla birlikte yapısal reformların devreye sokulmasını öneriyordum, onlar olmadan faizin ekonomiyi kurtaramayacağını söylüyordum, bu konuda sayısız yazım ve söyleşim var. Yapısal reformlara girişilmediği gibi sözü dahi edilmedi. Özetle benim iki ayaklı önerimin ikinci ayağı hiç gündeme gelmedi, bir başka deyişle yapılan eylem topal kaldı.

Daha ilginci, şimdi ben faiz yavaş yavaş indirilmeli dediğimde itiraz ediyor ve bana karşı faizi savunuyorlar. Dün haramdır dedikleri faizi, bugün kurtarıcı görüyorlar.

[i] Yapısal reformlar konusundaki yazım:

https://www.mahfiegilmez.com/2018/06/yapsal-reformlar-el-kitab.html

[ii] Faizin tek başına yeterli olmayacağı, yapısal reformların gerekli olduğunu anlattığım bir yıl önceki bir söyleşi (34. dakikadan itibaren faizin tek başına yetmeyeceğini, yapısal reformların mutlaka bunun yanında yer alması gerektiğini anlattığım bölüm.)

https://www.youtube.com/watch?v=WDmmO8lVtJ0&t=4s

Aynı konudaki iki yazım:

https://www.mahfiegilmez.com/2018/09/faiz-artrm-nicin-cozum-olmuyor.html

https://www.mahfiegilmez.com/search?q=b%C3%BCy%C3%BCme+ve+dezenflasyon

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

Yangını TCMB bastırdı. Şimdi gözler güvenin yeniden tesisinde…

Yayınlanma:

|

Yazan:

Geride bıraktığımız hafta, Türkiye’nin siyasi ikliminde yaşanan değişiklik Türk mali piyasalarında adeta erimeye neden oldu. Önünü göremeyen yatırımcıların artan güven erozyonu ile zedelenen hukuk ve demokrasi kavramlarına paralel önüne arkasına bakmadan sat düğmesine basması ve pozisyon azaltmaya gitmesi ardından Borsa İstanbul %17’ye yakın gerilerken, borsadaki şirketlerin piyasa değeri trilyonlarca TL geriledi. Belki teknik bir ibare olacak ama, bir anda USDTRY kurunun 36,60’lı seviyeden 42,00 seviyesine yükselmesi ile Value at Risk (VAR) (bir yatırımın belirli bir sürede, belirli bir olasılıkla ne kadar zarar edebileceğini tahmin eden bir ölçüdür) metriğin pek çok portföy modellemesinde tetiklenmesi ile başlayan TL varlıklardan çık yönünde emirlere paralel iki yıl vadeli gösterge tahvilin bileşik faizi %38 seviyesinden %50 seviyesine kadar yükseldi. Uzun bir süredir TCMB’nin kuru savunarak büyük dalgalanmalar izin vermeyeceği yönünde artan güvenin de sarsılması sonrası yurt içi yatırımcıları da ruh hâlinin bozulduğunu itiraf etmek gerekiyor.

Bu minvalde, Hazinenin borçlanma maliyetinin ciddi bir şekilde artması, Türkiye’nin yabancı indinden risklerini gösteren beş yıl vadeli CDS risk priminin de 75 baz puan artışla 323 baz puan seviyesine yükselerek son bir yılın en yüksek seviyesine ya da yerel seçimler öncesi Mart 2024 seviyesine geri döndü. Yurt dışı yatırımcıların bir anda TL varlıklardan çıkıp USD taleplerine yurt içi yerleşiklerin de eklenmesi ile döviz piyasası Çarşamba sabahı kontrolden çıkarken, devamında TCMB’nin kamu bankaları ile piyasa müdâhil olması ardından ilk nazarda 11,2 milyar dolar satan TCMB, akabinde Perşembe ve Cuma günü (bugün açıklanacak veriler ile teyit edeceğiz) piyasa kulislerine göre yaklaşık 5 milyar dolar daha satarak toplam 20 milyar dolara yakın rezerv kaybı yaşadı.

Her ne kadar konu ekonomik olmasa da, uzun bir süredir uyguladığı dezenflasyon programının sekteye uğramaması adına TCMB artan riske karşı Türk Lirası’nın getirisini artırmak ve rezervlerdeki erimeyi ve CDS primindeki yükselişi frenleyebilmek üzere program dışı ya da ani bir Para Politikası Kurulu (PPK) toplantı kararı alarak gecelik borç verme faizini %44’den %46’ya yükselterek faiz koridorunu genişletmek zorunda kaldı. Bir hafta vadeli repo ihale faizi olan politika faizi olan %42,50’den piyasaya para vermeyi de durduran TCMB’nin piyasada iş gören faiz oranını %45,72 seviyesine itmesi ardından  defacto olarak faizin neredeyse dört baz puan birden artmış olduğunun altını çizelim! Uzun bir süredir dövizin tek alıcısının sadece TCMB olduğu ve aldığı döviz karşılığında piyasa TL vermesi nedeniyle piyasada likidite fazlası olduğunu ve iş gören faizin TCMB’nin borç alma yani faiz koridorunun alt bandına (%41) yakın bir yerden geçtiğini hatırlatalım. Lâkin, son günlerde rollerin hızla değişmesi sonrası piyasaya TCMB’nin sattığı devasa büyüklükte döviz sonrası TL’nin de piyasadan geri çekilecek olması (sterilizasyon) ile likidite şartlarının her geçen gün biraz daha sıkılaşacağını göz ardı etmemek gerekiyor!

Buraya kadar özetlemeye çalıştığım finansal tahribatı iyi kötü finansal yazarlığı olan okurlarımız gözlemlediklerini pekâlâ biliyoruz. Asıl konu, bundan sonra süreç nasıl cereyan edecek? Siyasi iklimde yaşanan bozulma nereye kadar devam edecek, kaybolan yatırımcı güveni, hak hukuk gibi zedelenen kavramlar nasıl yeniden tesis edilecek? En son tahlilde ise TL ve TL cinsi varlıklardan uzaklaşma eğilimi ne kadar daha devam edecek? Elbette biz görevimiz gereği siyasi yorum yapmamız mümkün olmadığı gibi hukukî bilgimizin de oldukça sığ olduğunu peşinen belirtelim.

Dün, İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun “yolsuzluk” iddiası ile tutuklanmasına karar verildi. Karar kamuoyunda ve muhalefet cephesinde büyük tepkiyle karşılandı. Toplumsal ve siyasi tansiyon yükselirken, en çok gerçekleşmesinden endişe edilen senaryo yani sokakların ‘karışması’ ise çok şükür gerçekleşmedi. Tutuklamanın “terör örgütüne yardım” suçlamasıyla olmaması, İBB’ye kayyum atanmasının da önüne geçti. İBB Meclisi vekil belediye başkanını seçeceğini de not edelim. Bu arada, CHP’nin Cumhurbaşkanı adaylığı için yapılan ön seçimde İmamoğlu’na 15 milyon oy çıkarken, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Yavaş erken seçim talebinde bulundu.

Eğer yeni haftada yeni bir şok ile karşı karşıya kalmazsak, piyasa penceresinden bakılırsa, Cuma günü, hafta sonu riski almak istemeyen ya da hafta sonu korkusu ile yapılan abartılı fiyatlamanın bir nebze de olsun törpülenmeye meyil tutacağını -hatalı olabiliriz- düşünüyoruz. Gözler siyasi cepheye çevrilse de, bir taraftan da AB ve ABD ile Türkiye ilişkilerinde olacaktır ki bu cenahtan yeni haberler gelme ihtimâlini yüksek görüyoruz. Hatta, pazartesi günü kaleme aldığımız raporumuzda belirttiğimiz Türkiye pozitif ekosistem geçerliliğini korusa da, yatırımcıların takdir edeceğiniz üzere konsantrasyonu şu anda başka bir noktaya çevrildi. Hafta sonu, Trump’ın Türkiye’ye F-16 ve hatta F-35 satışına yeniden olumlu yaklaştığı, CAATSA yaptırımlarının kaldırılmasının da gündeme geldiğini hatırlatmak isteriz.

Hafta sonu yaşanan gelişmeler sonrasında Türk mali piyasalarının haftaya olumsuz bir seyirle başlayabilme ihtimâlini göz ardı etmesek de, TCMB’nin devrede kalmaya devam edeceğini ve gerekli görmesi durumunda risk / getiri ilişkisine paralel TL kullanmayı daha da pahalı hâle getirmekten imtina etmeyeceğini düşünüyoruz. Bu da kur üzerinde baskının azalmaya yüz tutacağı mânâsına geliyor. Yabancı yatırımcının gelişmeleri nasıl fiyatlamaya devam edeceğini tam olarak kestiremesek de, ucuzlayan hisse senetlerine yurt içi yerleşiklerin ilgisinin yeniden artacağını düşünüyoruz. Teknik mânâda ana endekste önemli bir seviyeye olan 8,700 seviyelerine bakacağız. Faizin artış eğiliminde olması, bankacılık hisseleri ve gayrimenkul ilintili hisseler için iyi bir haber olmadığının altını peşinen çizmemiz gerekiyor. XBANK geride bıraktığımız hafta %26,50 düştü! SPK dün gece borsaya destek için birçok yeni karar açıklarken, açığa satışı bir ay süre ile yasakladı. Her zaman söylediğimiz üzere, risk yönetimine dikkat ederek mutlak surette panik eylemlerinden uzak durmamız gerekiyor. USDTRY kuru ilk işlemlerde 38,00 seviyesinde eşleşiyor.

Her ne kadar, TCMB’nin yapılacak olanları süratle yaptığının altını çizmek istesem de, hafta sonu Bankalar Birliği ile düzenlediği teknik toplantıda, ilgili tüm kurumların yakın işbirliğiyle, istikrarın sürdürülmesi için piyasa kuralları içinde her türlü aracın etkin bir şekilde ve kararlılıkla kullanılmaya devam edileceği belirtildi. Bu minvalde, toplantı sonrası Reuters haberlerinden de takip ettiğimiz kadarıyla TCMB’nin ‘kararlı’ duruşunu korumaya devam ettiğini, gerekenin de proaktif olarak yapılmaya devam edileceği yönünde mesajlarının ön plana çıktığını görüyoruz. Daha basit bir anlatımla, TCMB’nin artan riske karşı getiriyi artırıp likiditeyi de kısarak zor günlerde büyük bir faiz vererek özveri ile biriktirdiği döviz rezervlerini de kullanarak yangını kontrol altına alabilecek araç, gereç ve gücü olduğunu unutmamak gerekiyor! Bundan sonraki sürecin yatırımcı güveninde yaşanacak güven tesisine paralel ilerleyeceğini düşünüyoruz. Yaşanan tahribatın enflasyondan büyümeye, hatta artan faiz daralan likidite ile şirket kârlarına etkisi kuşkusuz olumsuz olacaktır. Bu nedenle, ortamın süratle normalleşmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Yeni gün başlangıcında, Japonya’da Mart ayında fabrika faaliyetleri üretim ve yeni siparişlerdeki düşüşle son bir yılın en hızlı daralmasını yaşarken, hizmet sektörü de beş ay sonra ilk kez küçülmeye geçti. Artan maliyetler, işgücü sıkıntısı ve küresel ticaret belirsizliği nedeniyle genel iş görünümü Ağustos 2020’den bu yana en düşük seviyeye geriledi. Japonya’nın Nikkei endeksi haftaya yatay başlarken, ABD borsalarının vadeli işlemlerinde görülen hafif yükseliş, Asya cephesinde sınırlı yansıdığını görüyoruz. Yaklaşan ABD tarifeleri yatırımcıların temkinli kalmasına neden olurken, Japonya’da Mart ayında fabrika faaliyetleri üretim ve yeni siparişlerdeki düşüşle son bir yılın en hızlı daralmasını, hizmet sektörünün de beş ay sonra ilk kez küçülmeye geçmesi ön plana çıktı.

Asya piyasalarında hâkim renk kırmızı olsa da, satış baskısının kuvvetli olmadığını görüyoruz. Altının ons fiyatı zirve seviyelerden bir adım da olsun uzaklaşarak 3,020 dolar seviyesinden işlem görürken, gümüş ise 33-34 dolar bandında kalmaya devam etti. Gümüşte asıl hareketin eğer gücünü toplarsa 35 dolar sonrasında başlayacağını unutmamak gerekiyor. Öncesinde heyecana kapılmamak gerektiğini düşünüyoruz. Direnişin parası bitcoin yeniden 87bin dolar seviyesine toparlanırken, Avrupa cephesinde Almanya süper harcama paketi ile şaha kalkan tahvil faizlerinin, Kıta Avrupasından borçlu ve kırılgan olan diğer ülkelerin de borçlanma maliyetlerini artırarak risk unsuru yarattı. Süratli bir depara kalkan EURUSD paritesi yorulma emareleri göstermesi sonrası 1,08 seviyesinin diplerine kadar çekilirken, teknik mânâda daha da aşağıda 1,0680 seviyesini takip edeceğiz. Mali piyasaların gündeminde bugün Almanya, Euro Bölgesi ve ABD’de açıklanacak PMI verileri takip edilebilir.

Emre Değirmencioğlu

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

TCMB’nin Likidite Senet İhracı ne anlama geliyor?

Yayınlanma:

|

Yazan:

1. Bankacılık Sektörü Üzerindeki Etkiler

• Bankaların likiditesi azalır: Bankalar bu senetlere yatırım yaptığında, ellerindeki fazla nakdi TCMB’ye park etmiş olur. Bu da piyasadaki toplam likiditenin azalmasına neden olur.
• Mevduat faizleri yükselebilir: Bankalar, TCMB’nin çektiği likiditeyi yerine koymak için mevduat faizlerini artırabilir.

2. Faiz ve Kredi Piyasaları

• Kredi faizleri yükselebilir: Piyasadaki para azaldığı için bankalar kredi vermekte daha temkinli davranabilir ve kredi faizlerini artırabilir.
• Ters repo alternatifi olarak görülebilir: Bankalar için TCMB’nin sunduğu faiz oranı, ters repo piyasasında oluşan faizlerle rekabet edebilir ve piyasada faizlerin yönü üzerinde etkili olabilir.

3. Döviz Kuru Üzerindeki Etkiler

• TL güçlenebilir: Piyasadaki TL miktarı azaldığı için döviz talebi düşebilir ve TL’nin değer kazanmasına yol açabilir. Ancak bu etki, yabancı yatırımcı girişleri ve diğer makroekonomik faktörlere bağlı olarak değişebilir.

4. Borsa Üzerindeki Etkiler

• BIST’te satış baskısı olabilir: Eğer likidite azalır ve faizler yükselirse, yatırımcılar borsadan çıkarak daha güvenli ve getirisi yüksek enstrümanlara (örneğin TCMB’nin ihraç ettiği likidite senetlerine) yönelebilir.

5. Enflasyon Üzerindeki Etkiler

• Enflasyonist baskılar azalabilir: Parasal sıkılaştırma devam ettiği için talep tarafında bir daralma olabilir. Bu da enflasyonu düşürmeye yardımcı olabilir.

Genel Değerlendirecek olursak;

Bu adım, TCMB’nin sıkı para politikasına devam ettiğinin bir işareti. Eğer likidite etkili bir şekilde çekilirse:
✔ TL’nin değeri korunabilir veya güçlenebilir.
✔ Enflasyon baskısı azalabilir.
✔ Kredi faizleri yükselerek ekonomik aktivite bir miktar yavaşlayabilir.

Ancak, piyasaların tepkisi birçok faktöre bağlı olarak değişebilir. Özellikle yabancı yatırımcı ilgisi, küresel piyasalardaki gelişmeler ve TCMB’nin faiz politikası belirleyici olacaktır.

Bu resim için alternatif metin açıklaması yok

Cüneyt TEMİZER – Linkedin

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

FİRMALAR İÇİN KUR RİSKİ NE ANLAMA GELİYOR?

Yayınlanma:

|

Yazan:

KUR RİSKİ ortadan kalktı mı yoksa kısa bir ara mı verdik ?

Bilindiği üzere döviz açığı, şirketlerin döviz cinsinden ve dövize endeksli borçları ile döviz cinsinden veya dövize endeksli alacakları arasındaki farkı ifade eder. Haliyle döviz açığı taşımak demek de kur riski taşımak anlamına gelir.

Şirketlerin kullanmış olduğu toplam kredileri içindeki döviz cinsinden kredilerinin payına bakıldığında, Büyük şirketlerin toplam kredilerinin % 64’ünün, KOBİ’lerin ise % 18’inin döviz cinsinden olduğu görülüyor.

İhracatın yapabilmenin giderek zorlaştığı da göz önüne alındığında, gerek küresel siyasi ve ekonomik belirsizliklerin (ticaret savaşları, kotalar, ek vergiler, kur savaşları) ulusal ekonomilerde yaratacağı finansal risklerden, gerekse ülkemizin kendi dinamikleri çerçevesinde oluşabilecek finansal risklerden korunmak amacıyla, şirketlerin vadeli işlem yapma felsefesine dayanan türev ürün (forward, opsiyon, swap vb.) kullanımına daha da önem vermeleri faydalı olacaktır.

Bu resim için alternatif metin açıklaması yok

Onur ÇELİK-CFO/YMM

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.