ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA
Mahfi Eğilmez: Faiz, geçici iyileşme sağlar, ‘asıl adıma’ zaman yaratır

Yayınlanma:
4 yıl önce|
Yazan:
BankaVitrini
Türkiye’de ekonomi yönetiminde bir dönem Hazine Müsteşarı olarak görev alan Mahfi Eğilmez, “Gündem Özel” sorularımızı yanıtlarken, “Faiz artışı ekonomi politikası değişikliği gibi algılanıyor. Faiz, geçici bir düzelme, iyileşme sağlayan bir araçtır. Kalıcı çözümler getirmez. Sonsuza kadar faizi artırarak ya da zorunlu karşılıkları düşürerek devam edemeyiz. Bunlar hep asıl adımlar için zaman kazandırıcı hamlelerdir” dedi.
Mahfi Eğilmez’e sorularımız ve yanıtları şöyle:
Tam kapanma iyi olurdu
• Dünya, 2020’nin başlarından buyana COVID-19 salgınından kaynaklanan bir kriz yaşıyor. ABD’den Çin’e, G-20’lerden AB ülkelerine kadar dünyanın ekonomik açıdan önde gelen ülkeleri bu krizi yönetmede nasıl bir sınav veriyor? Dünya bu krizi mevcut halinden daha iyi yönetebilir miydi? Nerelerde hatalar yapıldı?
Dünya aslında 2008 yılından bu yana bir küresel krizin içinde bulunuyor. 2018 yılında bir toparlanma başlamış gibiydi ne var ki bu çok uzun sürmedi ve 2019 yılında -özellikle gelişmiş ülkelerde- yeni bir resesyon havası ortaya çıktı. Çin’de de ivme kaybı görüldü. 2020 yılında başlayan CoOVID-19 salgını küresel krizi başka bir boyuta taşıdı. Esasen bir kriz içinde olan ve henüz o krizi çözememiş olan sistem bu salgınla karşılaşınca ciddi bir bocalama içine girdi ve bu salgını iyi yönetemedi. Zaten sıkıntıda olan ekonomileri daha fazla sıkıntıya sokmamak için önlemler baştan ciddi tutulmadı ve salgın giderek yayıldı. Özetle söylemek gerekirse ekonomilerin daha fazla küçüleceği korkusu, kapanarak salgın etkisini hafifletme çabasına tercih edildi. Öyle olunca da salgın çok daha etkili oldu ve ekonomilerin daha fazla darbe yemesine yol açtı. Başlarda birkaç aylık tam kapanma uygulansaydı muhtemelen bugün insanlık da ekonomiler de bugünkünden daha iyi bir konumda olacaktı diye düşünüyorum.
Krediyi alan dövize koştu
• Yıllarca ekonomi bürokrasisinde görev yaptınız, Hazine Müsteşarlığı gibi kilit görevde bulundunuz. Türkiye COVID-19 krizini nasıl yönetti/yönetiyor? Dünya ile karşılaştırılınca Türkiye’yi bu krizi yönetmede hangi noktada görüyorsunuz?
Konuya iki açıdan bakmak gerekir: Sağlık meselesi ve ekonomi. Sağlık açısından bakarsak; ABD ve İngiltere gibi gelişmiş ülkeler başta olmak üzere kötü yönetenler, Çin ve Güney Kore gibi iyi yönetenler, bir de bu iki grubun arasında orta derecede yönetenler var. Türkiye COVID-19 salgınını sağlık açısından orta iyilikte yönetti. Buna karşılık aşı meselesini kötü yönettiği için genel sağlık çerçevesini iyi yönetemeyen ülkeler arasına girmeye doğru gidiyor.
Ekonomi açısından Türkiye olayı iyi yönetemedi. Böyle bir krizde bütçe açıklarının büyümesi, enflasyonun yükselmesi, ithalata bağımlı olunduğu için kurun yükselmesi doğaldır. Ama bunların sonucunda mikro düzeyde sorunlar çözülemedi. Destekler yanlış yönlendirildi ve krediyi alan dövize, gayrimenkule, altına yatırım yaptı, şimdi onları satıp TL’ye dönüyorlar. Oysa bu destekler spekülasyona değil geçime harcanacak şekilde verilmeliydi.
Hayal kırıklığı yaşarız
• Bir süre önce Merkez Bankası Başkanı ile Hazine ve Maliye Bakanı değişti. Bu değişiklik sonrası piyasalarda bir rahatlamayaşandı, o hava hâlâ sürüyor. Sizce bu rahatlama neden kaynaklandı? Ekonomi politikalarında beklentileri karşılayacak adımların işareti olarak mı algılandı? Yaşanan rahatlama Türkiye ekonomisi için yeterli görülebilir mi?
Bence bu rahatlama kişilerden çok açıklamalar ve uygulamalardan kaynaklanıyor. Merkez Bankası faizi yüzde 8.25’ten başlayarak 17’ye kadar çıkardı. Bu ilk adımdır. İkinci olarak birden fazla faiz oranını politika faizine indirgeyerek özellikle yabancı fonların çok alışık olduğu bir çerçeveye soktu. Merkez Bankası Başkanı’nın “Faizi uzun bir süre düşürmeyeceğiz” şeklindeki açıklaması da yabancı fonlar için bir çeşit garanti oldu. Bu durumda kurun düşeceğini ve çok daha fazla para kazanacağını gören yabancı fonlar benzer ülkelere yöneldikleri gibi Türkiye’ye de sıcak para getirmeye başladılar ve bu hamle kurun gerilemesine yol açtı.
Bizdeki algılama ile yabancıların algılaması farklı sanırım. Yabancılar, bu adımları para kazanma vesilesi olarak gördüğü için sıcak parayı buraya yönlendirdi. Bizde ise bu adım ekonomi politikası değişikliği gibi algılandı ve halen de öyle algılanıyor. Faiz, geçici bir düzelme, iyileşme sağlayan bir araçtır. Kalıcı çözümler getiremez. Sonsuza kadar faizi artırarak ya da zorunlu karşılıkları düşürerek devam edemeyiz. Bunlar hep asıl adımlar için zaman kazandırıcı hamlelerdir. Eğer biz bu adımlarla sorunları çözdüğümüzü düşünüyorsak yakında bir büyük hayal kırıklığı daha yaşayacağız demektir.
Kapitalizmin ilk hali daha çok acımasızdı
• Bir süredir “Great Reset” (Büyük Sıfırlama) tartışılıyor. Bu yaklaşımı ortaya atanlar, “Küreselleşme sonrasında kapitalizm artık eski haliyle sürdürülemez noktaya geldi” diyor. Konuyu “Kendime Yazılar”ınızda da ele aldınız. “Büyük Sıfırlama”yı savunanlar başarılı olursa, dünyada ne gibi değişiklikler olur? Bu değişiklikler hangi kesimleri nasıl etkiler? “Büyük Sıfırlama” mümkün müdür?
Büyük sıfırlama tezini ortaya atanlar bu tezin altında ne olduğunu tam olarak ortaya koymuş değiller. Takdim ettikleri haliyle uluslararası işbirliğini artırmak, sağlık konusunda koordinasyonu gerçekleştirmek, Endüstri 4.0’ı buraya monte etmek, uluslararası ilişkileri belirli standartlara oturtmak, çevreyi korumak için birlikte hareket etmek gibi konuları öne çıkarıyorlar. Buna karşılık örneğin ABD’nin Çin’e karşı uyguladığı ticaret engellerini, bir başka ifadeyle ticaret savaşını nasıl önleyeceklerini, sermaye hareketlerinin serbestliğinin yarattığı bulaşıcılığı nasıl giderebileceklerini, emeğin de mal ve hizmetler ve sermaye gibi serbest dolaşıma tabi olup olmayacağını, ülkeler arasındaki gelir dağılımı adaletsizliklerini nasıl düzelteceklerini söylemiyorlar.
Sıfırlama; ilk duruma dönüş demektir. Kapitalizmin ilk durumu bugünkü durumundan çok daha kötü, çok daha eşitsiz ve çok daha acımasızdı. O nedenle bu değindiğim konuları çözüme kavuşturacak yaklaşımlarla sıfırlama yerine mevcudu onarıp iyiye yöneltme yolu tercih edilmelidir.
“İmkansız üçleme” 128 milyar dolar götürdü
• Türkiye, Merkez Bankası net rezervini -41.2 milyar dolara düşürmeden COVID-19 krizi ortamındayol alabilir miydi? Ne tür hatalar Merkez Bankası’nı eksi rezerv noktasına getirdi? Yeri gelmişken “eksi rezerv”i Mahfi Eğilmez üslubuyla anlatır mısınız?
Merkez Bankası’nın altın ve döviz varlıklarından oluşan bir brüt rezervi var. Bunların bir bölümü kendi malı, bir bölümü de bankaların yatırdığı zorunlu karşılıklar.
Bu zorunlu karşılıklar bankalara gerektiğinde iade edileceği için emanet varlık olarak kabul ediliyor ve net rezervler hesaplanırken bunlar düşülüyor. İşte bu net rezervler Merkez Bankası’nın kendi malı olan varlıklar.
Bir de Merkez Bankası’nın swap işlemleriyle elde ettiği döviz ve altınlar var.
Swap işleminde Merkez Bankası TL verip karşılığında döviz ya da altın alıyor.
Taraflar bir sözleşme yapıyor ve belirli süreyle bu değiş tokuşu yapıyor. İki taraf da elindeki varlıktan faiz kazanıyor.
Vade dolunca yine değiş tokuşla herkes kendi varlığını geri alıyor.
Swap işlemiyle elde edilen dövizler ve altınlar da rezervlerin içinde sayılıyor. İşte bunları da net rezervlerden düştüğümüzde karşımıza 2020 yılsonu itibarıyla -41, 2 milyar dolarlık rezerv rakamı çıkıyor.
Bu tutar 2019 yılsonunda + 24,1 milyar dolardı. Demek ki Merkez Bankası bir yılda 65,3 milyar dolarlık rezerv kaybetmiş. Bu noktaya gelmemizdeki tek neden faiz takıntısıdır.
Kuru tutamadığımız gibi rezervleri de eksiye getirdik
Faizi artırmamak için rezervleri satarak kura müdahale etmeye çalıştık.
Sonuçta kuru tutamadığımız gibi rezervleri de eksiye getirdik. Kuru, döviz satarak tutmak ancak sermaye hareketlerinin kısıtlı olduğu bir ortamda mümkün olabilir.
Ekonomi yönetimi bu bir yıllık dönemde 65.3 milyar dolar (kamu bankalarının harcadıkları birlikte 128 milyar dolar) harcayarak imkânsız üçleme denilen ekonomi hipotezinin doğru olup olmadığını test etti ve doğru olduğunu gördü.
► Kalıcı çözüm yapısal reformlarla sağlanır
• Geçen yıl negatif faizle rahatlayan iş dünyası, faizlerin yükselmesiyle birlikte rahatsızlığını dile getirmeye başladı. Faizlerin bu düzeyi ne kadar sürer? Merkez Bankası önümüzdeki dönemde yeni faiz artırımına gitmek zorunda kalır mı? Yoksa bundan sonra yeniden yavaş da olsa faizin yönü aşağı doğru mu olur?
Faizlerin bu düzeyde ne kadar süreceği bizim yapısal reformlara ne kadar süre içinde girişeceğimizle ilgili. Her zaman söylediğimiz gibi faiz geçici rahatlama sağlar, kalıcı çözümler arıyorsak yapısal reformlara girişmemiz gerekli. Ve bu yapısal reformlar da sanıldığı gibi yalnızca ekonomiyle ilgili değil. Hukukun üstünlüğü gibi temel düzenlemeler yapılmadan ekonomide reform yaparak bir sonuca varmamız artık eskisi kadar kolay değil.
► Fiyata müdahale karaborsa doğurur
• Enflasyonla mücadele konusu tartışılınca sıklıkla gıda tarafı gündeme oturuyor. Fiyat kontrolü yönünde hazırlıklar yapılıyor. Tanzim satış, PTT’nin gıda ürünleri pazarlaması gibi çözümlerde çare aranıyor. Fiyatları kontrol altına almak, kamu kararıyla frenlemek, enflasyonu düşürmede başarı getirebilir mi? Daha önce denenen buna benzer yöntemlerin başarı sağladığına hiç rastladınız mı? Enflasyonla mücadelenin en doğru enstrümanları, yolları nelerdir?
Ekonomi yönetimi ekonomik kurallarla yapılır. Polisiye önlemlerle ekonomi yönetilemez. Geçmişte birçok ülkede olduğu gibi bu yöntem bizde de zaman zaman denendi. Bugün hâlâ anlatılan sigara, margarin, tüp gaz kuyrukları bu uygulamalar sonucunda ortaya çıkmıştı. Fiyata müdahale ederseniz karaborsa doğar. Bir başka ifadeyle fiyatına müdahale edilen mallar tezgâh altına iner. Böyle bir ortamda serbest bırakılsaydı oluşacak fiyata göre de daha yüksek fiyatlar istenir. Çünkü yakalanma riski ancak daha yüksek fiyatla giderilebilir. 1970’lerin ikinci yarısında Türkiye’de bir Fiyat Kontrol Komitesi kurulmuştu. Çeşitli bakanlıkların temsilcileri vardı komitede. Bu komite bütün malların fiyatlarını belirliyor, zamlara karar veriyordu. Sonuçta Türkiye’de her alanda karaborsa oluşmuştu. Aynı hatayı bir kez daha tekrarlayarak doğruyu bulamayız, sadece hatada ısrar etmiş oluruz.
► “Temkinli iyimser olmakta yarar var”
• QNB Finansbank Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Aras, geçenlerde YouTube’da bir video paylaştı. Krizlerden çıkardığı dersleri, önerilerini ortaya koydu. Aras’ın, “İşler iyi giderken endişeli olabilirsiniz, olmalısınız. Kriz dönemlerinde iyimserlik şarttır” mesajı dikkatimizi çekti. Siz de o videoyu sosyal medyanızda paylaştınız. Sizin yaklaşımınız nedir? Krizlerde iyimser olmak şart mıdır? Şart ise mümkün müdür? Kriz ortamında iyimserlik başarılabilir mi?
Ömer Aras’ın paylaştığı bütün videoları izledim, hepsi birer ders niteliğinde. Bütün girişimciler, işletme dersi alanlar izlemeli. İyimserlik bence de şarttır ama özellikle kriz zamanlarında bunun temkinli bir iyimserlik olmasında yarar var. Hükümetlerin açıkladığı politikalar ve onlara sadık kalıp kalmadıklarına bakarak o çerçevede bir iyimserlik bence de krizi aşabilmek için şarttır. Eğer hükümetler açıkladıklarını yapmıyorsa o zaman iyimserliği abartmamak gerekir.
► “Makul kur temposu” enflasyonla paralel gider
• İstanbul Ticaret Odası Başkanı Şekib Avdagiç, geçenlerde bir online toplantıda döviz kurlarındaki dalgalanmayı Amerikan barlarının kapısına benzetti, “Girerken de çıkarken de bar kapısı çarpar” dedi. Dolar 8 lira düzeyine çıktığında bundan mutlu olması gerektiği düşünülen ihracatçılar bile, “Türkiye, hemen her sektörde dünyanın en ucuz ülkesi haline geldi” yakınmalarını ortaya koydu. Şimdi dolar 7 liranın da altını görebileceği sinyalleri verince yine iş dünyası yakınmaya başladı. Bu durumu nasıl yorumlarsınız?
Son derecede doğru bir benzetme bu. Döviz kurlarının yükselişi de düşüşü de ayrı dertler yaratır.
Kurlar yükselirken kazananlar ve kaybedenler olur. Kurlar düşerken bu kez bu gruplar yer değiştirir.
O nedenle ideal durumun kurun makul bir artış temposuyla yükselmesi olduğu söylenir. Bu makul tempo da genellikle enflasyonla paralel bir tempodur. Bir başka deyişle paranın içerideki değer kaybı (enflasyon oranı) ne kadarsa dışarıdaki değer kaybı da o kadar olmalıdır.
Enflasyon düştükçe dış değer kaybı da azalır. Böyle bir durum üretici ve yatırımcı için ideal durumdur. Çünkü kurların tahmin edilebilir olması geleceğe ilişkin kararları da sağlıklı hale getirir.
►Yargı kararları uygulanmazsa reform konuşmak anlamlı olmaz
• Dünya Gazetesi 41 yaşında… Bizlerin de ekonomi gazeteciliği Dünya ile yaşıt. Her hükümet değişikliğinde reform sözleri verilir. Bir türlü hedefe konulan reformlar tamı tamına gerçekleşmez. Genelde eksik taraflar kalır. Bakan değişikliği sonrası hükümet hem ekonomide, hem de hukukta reformu gündemine yeniden aldı. Bu sefer reform yolunda beklenen adımlar atılabilir mi?
Hazine’de göreve başladığımdan beri, demek ki 1983 yılından beri Dünya Gazetesini izlerim. Bugün de bu kaliteyi sürdürdüğünüz için sizlere teşekkür borçluyuz. Yapısal reform denildiğinde ortak bir tanımımız yok. O nedenle neyin kastedildiğini görmemiz gerek. Onu görmeden reformların yapılıp yapılmayacağını veya neler olduğunu ya da yararlı şeyler olup olmayacağını söylemek mümkün değil. Tabii bir de reform yapmaya gerek olmaksızın yargı kararlarının uygulanması gibi yapılması gereken şeyler var. Bu adımları atmadan mesela hukuk reformundan konuşmak pek anlamlı görünmüyor.
► Sosyal ve siyasal reformlarla ekonomidekiler eşanlı olmalı
• Türkiye sizce reform sayılabilecek hangi adımları atmalı? Reformlar gerçekleşirse Türkiye’nin uluslararası kredi notu yeniden yükselişe geçer mi? Risk priminin normale dönmesi söz konusu olur mu?
Bence Türkiye sosyal ve siyasal reformlarla ekonomik reformları eşanlı yapmalı: Daha iyi bir demokrasi (güçler ayrımı ve parlamento ağırlığının sağlanması), siyasi partiler yasasının düzenlenmesi, hukukun üstünlüğünün sağlanması, yargı bağımsızlığı, üniversitelerin kendi atamalarını yapmasının sağlanması gibi konularla başlamak gerekir. Onlarla birlikte vergide adaletin sağlanması (kayıt dışılığın önlenmesi dolaysız vergilerin ağırlıklı olması), teşvik sisteminin bölge ve sektör teşvikinden ürün teşvikine döndürülmesi, kısmi ve geçici ithal ikamesine başvurularak rekabet edebilir ürünler için destekler sağlanması ve cari açığın düşürülmesi gibi ekonomik reformlara da girişilmesi gerekir.
Bunların birkaçının yapılıp diğerlerinin bir takvim halinde ne zaman yapılacağının açıklanmasıyla Türkiye’nin risk primi inanamayacağımız kadar aşağıya düşer. Benzer bir durum 2001 krizi sonrasında yaşanmış ve AB ile tam üyelik müzakerelerine başlandığı yılda Türkiye’ye o tarihe kadar gelenden fazla doğrudan yabancı sermaye girişi olmuştu.
► 200 yıldır tekstilde olup marka çıkaramayan tek ülkeyiz
• COVID-19 krizi, dünyaya tedarik konusunda Çin’e aşırı bağlı olmanın yanlışlığını gösterdi. Alternatif tedarik merkezleri konuşulmaya başlandı. Bu aşamada Türkiye’nin tedarik merkezi olmada öne çıkabileceği düşünülüyor. Bu yönde işaretler olduğunu söyleyenler de var. Sizce Türkiye, dünyanın yeni tedarik merkezlerinden biri olabilir mi? Bu konuda avantajlar, dezavantajlar nelerdir?
Bence bu biraz iyimser bir görüş ama iyimserlikte yarar var, ona göre hareket edip organize olmak iyi olabilir. Çin, ücret ve fiyat açısından pek kolay rekabet edilebilecek bir ülke değil. Ve bence Türkiye bir yandan Çin’den ortaya çıkacak boşluğa yönelmekle birlikte asıl olarak teşvik sistemini Kore gibi kullanıp marka yaratmaya yönelmeli. 200 yıldır tekstil sektöründe üretim yapıp da hâlâ dünya çapında marka yaratamamış bizden başka ülke yok.
İlginizi Çekebilir
ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA
Yangını TCMB bastırdı. Şimdi gözler güvenin yeniden tesisinde…

Yayınlanma:
1 gün önce|
24/03/2025Yazan:
BankaVitrini
Geride bıraktığımız hafta, Türkiye’nin siyasi ikliminde yaşanan değişiklik Türk mali piyasalarında adeta erimeye neden oldu. Önünü göremeyen yatırımcıların artan güven erozyonu ile zedelenen hukuk ve demokrasi kavramlarına paralel önüne arkasına bakmadan sat düğmesine basması ve pozisyon azaltmaya gitmesi ardından Borsa İstanbul %17’ye yakın gerilerken, borsadaki şirketlerin piyasa değeri trilyonlarca TL geriledi. Belki teknik bir ibare olacak ama, bir anda USDTRY kurunun 36,60’lı seviyeden 42,00 seviyesine yükselmesi ile Value at Risk (VAR) (bir yatırımın belirli bir sürede, belirli bir olasılıkla ne kadar zarar edebileceğini tahmin eden bir ölçüdür) metriğin pek çok portföy modellemesinde tetiklenmesi ile başlayan TL varlıklardan çık yönünde emirlere paralel iki yıl vadeli gösterge tahvilin bileşik faizi %38 seviyesinden %50 seviyesine kadar yükseldi. Uzun bir süredir TCMB’nin kuru savunarak büyük dalgalanmalar izin vermeyeceği yönünde artan güvenin de sarsılması sonrası yurt içi yatırımcıları da ruh hâlinin bozulduğunu itiraf etmek gerekiyor.
Bu minvalde, Hazinenin borçlanma maliyetinin ciddi bir şekilde artması, Türkiye’nin yabancı indinden risklerini gösteren beş yıl vadeli CDS risk priminin de 75 baz puan artışla 323 baz puan seviyesine yükselerek son bir yılın en yüksek seviyesine ya da yerel seçimler öncesi Mart 2024 seviyesine geri döndü. Yurt dışı yatırımcıların bir anda TL varlıklardan çıkıp USD taleplerine yurt içi yerleşiklerin de eklenmesi ile döviz piyasası Çarşamba sabahı kontrolden çıkarken, devamında TCMB’nin kamu bankaları ile piyasa müdâhil olması ardından ilk nazarda 11,2 milyar dolar satan TCMB, akabinde Perşembe ve Cuma günü (bugün açıklanacak veriler ile teyit edeceğiz) piyasa kulislerine göre yaklaşık 5 milyar dolar daha satarak toplam 20 milyar dolara yakın rezerv kaybı yaşadı.
Her ne kadar konu ekonomik olmasa da, uzun bir süredir uyguladığı dezenflasyon programının sekteye uğramaması adına TCMB artan riske karşı Türk Lirası’nın getirisini artırmak ve rezervlerdeki erimeyi ve CDS primindeki yükselişi frenleyebilmek üzere program dışı ya da ani bir Para Politikası Kurulu (PPK) toplantı kararı alarak gecelik borç verme faizini %44’den %46’ya yükselterek faiz koridorunu genişletmek zorunda kaldı. Bir hafta vadeli repo ihale faizi olan politika faizi olan %42,50’den piyasaya para vermeyi de durduran TCMB’nin piyasada iş gören faiz oranını %45,72 seviyesine itmesi ardından defacto olarak faizin neredeyse dört baz puan birden artmış olduğunun altını çizelim! Uzun bir süredir dövizin tek alıcısının sadece TCMB olduğu ve aldığı döviz karşılığında piyasa TL vermesi nedeniyle piyasada likidite fazlası olduğunu ve iş gören faizin TCMB’nin borç alma yani faiz koridorunun alt bandına (%41) yakın bir yerden geçtiğini hatırlatalım. Lâkin, son günlerde rollerin hızla değişmesi sonrası piyasaya TCMB’nin sattığı devasa büyüklükte döviz sonrası TL’nin de piyasadan geri çekilecek olması (sterilizasyon) ile likidite şartlarının her geçen gün biraz daha sıkılaşacağını göz ardı etmemek gerekiyor!
Buraya kadar özetlemeye çalıştığım finansal tahribatı iyi kötü finansal yazarlığı olan okurlarımız gözlemlediklerini pekâlâ biliyoruz. Asıl konu, bundan sonra süreç nasıl cereyan edecek? Siyasi iklimde yaşanan bozulma nereye kadar devam edecek, kaybolan yatırımcı güveni, hak hukuk gibi zedelenen kavramlar nasıl yeniden tesis edilecek? En son tahlilde ise TL ve TL cinsi varlıklardan uzaklaşma eğilimi ne kadar daha devam edecek? Elbette biz görevimiz gereği siyasi yorum yapmamız mümkün olmadığı gibi hukukî bilgimizin de oldukça sığ olduğunu peşinen belirtelim.
Dün, İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun “yolsuzluk” iddiası ile tutuklanmasına karar verildi. Karar kamuoyunda ve muhalefet cephesinde büyük tepkiyle karşılandı. Toplumsal ve siyasi tansiyon yükselirken, en çok gerçekleşmesinden endişe edilen senaryo yani sokakların ‘karışması’ ise çok şükür gerçekleşmedi. Tutuklamanın “terör örgütüne yardım” suçlamasıyla olmaması, İBB’ye kayyum atanmasının da önüne geçti. İBB Meclisi vekil belediye başkanını seçeceğini de not edelim. Bu arada, CHP’nin Cumhurbaşkanı adaylığı için yapılan ön seçimde İmamoğlu’na 15 milyon oy çıkarken, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Yavaş erken seçim talebinde bulundu.
Eğer yeni haftada yeni bir şok ile karşı karşıya kalmazsak, piyasa penceresinden bakılırsa, Cuma günü, hafta sonu riski almak istemeyen ya da hafta sonu korkusu ile yapılan abartılı fiyatlamanın bir nebze de olsun törpülenmeye meyil tutacağını -hatalı olabiliriz- düşünüyoruz. Gözler siyasi cepheye çevrilse de, bir taraftan da AB ve ABD ile Türkiye ilişkilerinde olacaktır ki bu cenahtan yeni haberler gelme ihtimâlini yüksek görüyoruz. Hatta, pazartesi günü kaleme aldığımız raporumuzda belirttiğimiz Türkiye pozitif ekosistem geçerliliğini korusa da, yatırımcıların takdir edeceğiniz üzere konsantrasyonu şu anda başka bir noktaya çevrildi. Hafta sonu, Trump’ın Türkiye’ye F-16 ve hatta F-35 satışına yeniden olumlu yaklaştığı, CAATSA yaptırımlarının kaldırılmasının da gündeme geldiğini hatırlatmak isteriz.
Hafta sonu yaşanan gelişmeler sonrasında Türk mali piyasalarının haftaya olumsuz bir seyirle başlayabilme ihtimâlini göz ardı etmesek de, TCMB’nin devrede kalmaya devam edeceğini ve gerekli görmesi durumunda risk / getiri ilişkisine paralel TL kullanmayı daha da pahalı hâle getirmekten imtina etmeyeceğini düşünüyoruz. Bu da kur üzerinde baskının azalmaya yüz tutacağı mânâsına geliyor. Yabancı yatırımcının gelişmeleri nasıl fiyatlamaya devam edeceğini tam olarak kestiremesek de, ucuzlayan hisse senetlerine yurt içi yerleşiklerin ilgisinin yeniden artacağını düşünüyoruz. Teknik mânâda ana endekste önemli bir seviyeye olan 8,700 seviyelerine bakacağız. Faizin artış eğiliminde olması, bankacılık hisseleri ve gayrimenkul ilintili hisseler için iyi bir haber olmadığının altını peşinen çizmemiz gerekiyor. XBANK geride bıraktığımız hafta %26,50 düştü! SPK dün gece borsaya destek için birçok yeni karar açıklarken, açığa satışı bir ay süre ile yasakladı. Her zaman söylediğimiz üzere, risk yönetimine dikkat ederek mutlak surette panik eylemlerinden uzak durmamız gerekiyor. USDTRY kuru ilk işlemlerde 38,00 seviyesinde eşleşiyor.
Her ne kadar, TCMB’nin yapılacak olanları süratle yaptığının altını çizmek istesem de, hafta sonu Bankalar Birliği ile düzenlediği teknik toplantıda, ilgili tüm kurumların yakın işbirliğiyle, istikrarın sürdürülmesi için piyasa kuralları içinde her türlü aracın etkin bir şekilde ve kararlılıkla kullanılmaya devam edileceği belirtildi. Bu minvalde, toplantı sonrası Reuters haberlerinden de takip ettiğimiz kadarıyla TCMB’nin ‘kararlı’ duruşunu korumaya devam ettiğini, gerekenin de proaktif olarak yapılmaya devam edileceği yönünde mesajlarının ön plana çıktığını görüyoruz. Daha basit bir anlatımla, TCMB’nin artan riske karşı getiriyi artırıp likiditeyi de kısarak zor günlerde büyük bir faiz vererek özveri ile biriktirdiği döviz rezervlerini de kullanarak yangını kontrol altına alabilecek araç, gereç ve gücü olduğunu unutmamak gerekiyor! Bundan sonraki sürecin yatırımcı güveninde yaşanacak güven tesisine paralel ilerleyeceğini düşünüyoruz. Yaşanan tahribatın enflasyondan büyümeye, hatta artan faiz daralan likidite ile şirket kârlarına etkisi kuşkusuz olumsuz olacaktır. Bu nedenle, ortamın süratle normalleşmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Yeni gün başlangıcında, Japonya’da Mart ayında fabrika faaliyetleri üretim ve yeni siparişlerdeki düşüşle son bir yılın en hızlı daralmasını yaşarken, hizmet sektörü de beş ay sonra ilk kez küçülmeye geçti. Artan maliyetler, işgücü sıkıntısı ve küresel ticaret belirsizliği nedeniyle genel iş görünümü Ağustos 2020’den bu yana en düşük seviyeye geriledi. Japonya’nın Nikkei endeksi haftaya yatay başlarken, ABD borsalarının vadeli işlemlerinde görülen hafif yükseliş, Asya cephesinde sınırlı yansıdığını görüyoruz. Yaklaşan ABD tarifeleri yatırımcıların temkinli kalmasına neden olurken, Japonya’da Mart ayında fabrika faaliyetleri üretim ve yeni siparişlerdeki düşüşle son bir yılın en hızlı daralmasını, hizmet sektörünün de beş ay sonra ilk kez küçülmeye geçmesi ön plana çıktı.
Asya piyasalarında hâkim renk kırmızı olsa da, satış baskısının kuvvetli olmadığını görüyoruz. Altının ons fiyatı zirve seviyelerden bir adım da olsun uzaklaşarak 3,020 dolar seviyesinden işlem görürken, gümüş ise 33-34 dolar bandında kalmaya devam etti. Gümüşte asıl hareketin eğer gücünü toplarsa 35 dolar sonrasında başlayacağını unutmamak gerekiyor. Öncesinde heyecana kapılmamak gerektiğini düşünüyoruz. Direnişin parası bitcoin yeniden 87bin dolar seviyesine toparlanırken, Avrupa cephesinde Almanya süper harcama paketi ile şaha kalkan tahvil faizlerinin, Kıta Avrupasından borçlu ve kırılgan olan diğer ülkelerin de borçlanma maliyetlerini artırarak risk unsuru yarattı. Süratli bir depara kalkan EURUSD paritesi yorulma emareleri göstermesi sonrası 1,08 seviyesinin diplerine kadar çekilirken, teknik mânâda daha da aşağıda 1,0680 seviyesini takip edeceğiz. Mali piyasaların gündeminde bugün Almanya, Euro Bölgesi ve ABD’de açıklanacak PMI verileri takip edilebilir.
Emre Değirmencioğlu
ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA
TCMB’nin Likidite Senet İhracı ne anlama geliyor?

Yayınlanma:
3 gün önce|
22/03/2025Yazan:
BankaVitrini
1. Bankacılık Sektörü Üzerindeki Etkiler
• Bankaların likiditesi azalır: Bankalar bu senetlere yatırım yaptığında, ellerindeki fazla nakdi TCMB’ye park etmiş olur. Bu da piyasadaki toplam likiditenin azalmasına neden olur.
• Mevduat faizleri yükselebilir: Bankalar, TCMB’nin çektiği likiditeyi yerine koymak için mevduat faizlerini artırabilir.
2. Faiz ve Kredi Piyasaları
• Kredi faizleri yükselebilir: Piyasadaki para azaldığı için bankalar kredi vermekte daha temkinli davranabilir ve kredi faizlerini artırabilir.
• Ters repo alternatifi olarak görülebilir: Bankalar için TCMB’nin sunduğu faiz oranı, ters repo piyasasında oluşan faizlerle rekabet edebilir ve piyasada faizlerin yönü üzerinde etkili olabilir.
3. Döviz Kuru Üzerindeki Etkiler
• TL güçlenebilir: Piyasadaki TL miktarı azaldığı için döviz talebi düşebilir ve TL’nin değer kazanmasına yol açabilir. Ancak bu etki, yabancı yatırımcı girişleri ve diğer makroekonomik faktörlere bağlı olarak değişebilir.
4. Borsa Üzerindeki Etkiler
• BIST’te satış baskısı olabilir: Eğer likidite azalır ve faizler yükselirse, yatırımcılar borsadan çıkarak daha güvenli ve getirisi yüksek enstrümanlara (örneğin TCMB’nin ihraç ettiği likidite senetlerine) yönelebilir.
5. Enflasyon Üzerindeki Etkiler
• Enflasyonist baskılar azalabilir: Parasal sıkılaştırma devam ettiği için talep tarafında bir daralma olabilir. Bu da enflasyonu düşürmeye yardımcı olabilir.
Genel Değerlendirecek olursak;
Bu adım, TCMB’nin sıkı para politikasına devam ettiğinin bir işareti. Eğer likidite etkili bir şekilde çekilirse:
✔ TL’nin değeri korunabilir veya güçlenebilir.
✔ Enflasyon baskısı azalabilir.
✔ Kredi faizleri yükselerek ekonomik aktivite bir miktar yavaşlayabilir.
Ancak, piyasaların tepkisi birçok faktöre bağlı olarak değişebilir. Özellikle yabancı yatırımcı ilgisi, küresel piyasalardaki gelişmeler ve TCMB’nin faiz politikası belirleyici olacaktır.
Cüneyt TEMİZER – Linkedin
ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA
FİRMALAR İÇİN KUR RİSKİ NE ANLAMA GELİYOR?

Yayınlanma:
3 gün önce|
22/03/2025Yazan:
Onur Çelik
Onur ÇELİK-CFO/YMM
FARK YARATANLAR
FARK YARATANLAR
KATEGORİ
- ALTIN – DÖVİZ – KRIPTO PARA (782)
- BANKA ANALİZLERİ (136)
- BANKA HABERLERİ (3.005)
- BASINDA BİZ (58)
- BORSA (428)
- CEO PERFORMANSLARI (35)
- EKONOMİ (2.752)
- GÜNCEL (2.777)
- GÜNDEM (3.028)
- RÖPORTAJLAR (47)
- SİGORTA (128)
- ŞİRKETLER (2.051)
- SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK (428)
- VİDEO Vitrini (19)
- YAZARLAR (846)
- Arif Öztan (7)
- Ayşe Muzaffer Sunguroğlu (6)
- Dr. Abbas Karakaya (62)
- Erden Armağan Er (45)
- Erol Taşdelen (459)
- Gizem Taşdelen (4)
- Gülbeyaz Gergün (52)
- Kemal Emirhan Mendi (1)
- Murat Şenol (26)
- Mustafa Akpınar (30)
- Onur ÇELİK (12)
- Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz (76)
- Serhat Can (6)
- Süleyman Çembertaş (14)
- Tungay Dere (18)
- Uğur Durak (33)
YAZARLAR

SSK SİGORTALILARI İÇİN EN DÜŞÜK EMEKLİ AYLIĞI UYGULAMASI

GÜLER SABANCI bırakıyor
MEVDUATTA STOPAJIN DÜŞÜRÜLMESİ NE ANLAMA GELİR?

Yangını TCMB bastırdı. Şimdi gözler güvenin yeniden tesisinde…

SPK: Tedbir kararları aldı

EKREM İMAMOĞLU TUTUKLANMASI PİYASADA NE ETKİ YAPAR?

TBB ile TCMB bankalar ile toplandı

SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ VE BANKA ÖZEL EMEKLİ SANDIK VERİLERİ

Yasadışı Bahis operasyonu: Pozitifbank ve Payfix’e el konuldu!

İş hayatında Çöp Kamyonu Teorisi

ŞAİR HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL ÇEKMEKÖY’DE ANILDI

Denizli’de uygun alışverişin yeni adresi Büyükşehir Kent Market açılıyor

Dolar Neden Yükselmiyor? Ekonomik Bir Mucize mi Yoksa Zaman Bombası mı?

Almanya’da seçimin galibi CDU, gizli kazanan AfD
- Piyasalar takipte, gözler Merkez Bankası'nda 25/03/2025
- Borsa İstanbul haftaya pozitif başladı! 24/03/2025
- Son dakika: Bugünkü Sayısal Loto çekilişi sonuçları belli oldu! 24 Mart 2025 Çılgın Sayısal Loto bilet sonucu sorgulama ekranı! 24/03/2025
- Son dakika: Bugünkü On Numara çekilişi sonuçları belli oldu! 24 Mart 2025 On Numara bilet sonucu sorgulama ekranı! 24/03/2025
- Anadolu'nun lezzetleri dünyaya açılıyor 24/03/2025
- Borsa günü yükselişle tamamladı 24/03/2025
- Mustafa Varank Fransa’da Türk toplumuna seslendi: Birinci markamız Recep Tayyip Erdoğan 24/03/2025
- Altın rekor seviyeye yakın yatay seyirde 25/03/2025
- Ekonomi ve siyaset gündemi - 25 Mart 2025 25/03/2025
- ABD'nin Temmuz'da temerrüde düşebileceği uyarısı 24/03/2025
- Yumurta ihracatına fon kesintisi 24/03/2025
- Resmi Gazete'de bugün (25.03.2025) 24/03/2025
- Hyunda'den ABD'ye 21 milyar dolar yatırım 24/03/2025
- Trump'tan karşılıklı tarifelerde muafiyet adımı 24/03/2025
ALTIN – DÖVİZ
BORSA
KRIPTO PARA PİYASASI
Popüler
-
GÜNDEM4 yıl önce
Sedat Peker’in bahsettiği otel: Günlüğü 106 bin TL
-
GÜNCEL2 yıl önce
Zara Ve Mango’ya Üretim Yapın Tekstil Devi Konkordato Talep Etti
-
BANKA HABERLERİ2 yıl önce
TCMB Başkanı için ismi geçen GAYE ERKAN First Republic Bank’tan ayrılma süreci
-
BANKA HABERLERİ4 yıl önce
AKBANK çöktü : Dijital Bankacılık sorumlusu GMY CİVELEK ortada yok!
-
BANKA HABERLERİ4 yıl önce
HSBC terbiyesizliği : “Sabancı alana “AKBANK bedava”
-
BANKA ANALİZLERİ3 yıl önce
YILIN İLK YARISINDA İŞBANK RAKİPSİZ LİDER AKBANK SONUNCU SIRADAN KURTULAMIYOR
-
GÜNDEM1 yıl önce
Bankacılığı bırakıp eskortluk yapmaya başladı: Haftalık kazancı dudak uçuklattı
Bilindiği üzere döviz açığı, şirketlerin döviz cinsinden ve dövize endeksli borçları ile döviz cinsinden veya dövize endeksli alacakları arasındaki farkı ifade eder. Haliyle döviz açığı taşımak demek de kur riski taşımak anlamına gelir.
Şirketlerin kullanmış olduğu toplam kredileri içindeki döviz cinsinden kredilerinin payına bakıldığında, Büyük şirketlerin toplam kredilerinin % 64’ünün, KOBİ’lerin ise % 18’inin döviz cinsinden olduğu görülüyor.
İhracatın yapabilmenin giderek zorlaştığı da göz önüne alındığında, gerek küresel siyasi ve ekonomik belirsizliklerin (ticaret savaşları, kotalar, ek vergiler, kur savaşları) ulusal ekonomilerde yaratacağı finansal risklerden, gerekse ülkemizin kendi dinamikleri çerçevesinde oluşabilecek finansal risklerden korunmak amacıyla, şirketlerin vadeli işlem yapma felsefesine dayanan türev ürün (forward, opsiyon, swap vb.) kullanımına daha da önem vermeleri faydalı olacaktır.