Pandemi krizi bir kez daha gösterdi: Yüzü emekçi sınıflara da dönük olabilen maliye politikaları bakımından dünyanın en nekes siyasi iktidarı herhalde Türkiye’de bulunuyor. Yanlış anlaşılmasın, kapitalist ülkelerin tümünde iktidarların yüzü öncelikle sermaye sınıfına, onun ihtiyaçlarına dönüktür. Ama, pandemi öncesinde ve sırasında emekçi kesimlere bu denli sırtını dönen bir gelişmiş kapitalist devlet örneği bulamazsınız.
Sınıfsal güç dengelerinin zorlaması ve toplumsal onayın sürekli alınmasına olan ihtiyaç, gelişmiş kapitalist ülkelerin devletlerinin emekçi katmanların tepkilerine tamamen duyarsız kalmalarını engeller. Özellikle de toplumsal tepkilerin zirve yaptığı bu tür pandemik/ekonomik kriz dönemlerinde en azından zevahiri kurtarmak zorundadırlar. Bunun örneklerini geçtiğimiz yıl içinde bolca gözlemledik; bu tür devletler, ücretli ve küçük üretici emekçi katmanlar lehine de politika üretmeye, ücret/gelir kayıplarını önemli ölçülerde telafi etmeye yöneldiler.
Buna toplumsal dinamiklerin dayatmasıyla mecbur kalmış olsalar da tek etken bu değildi. Önemli bir ekonomik küçülmenin yaşanacağı belli olmuşken, geniş toplum kesimlerinin gelirlerinin/tüketimlerinin desteklenmemesi halinde daralmanın daha da şiddetlenmesi kaçınılmaz olacaktı. Demek ki madalyonun bir yüzünde de ekonominin yüzdürülmesi yani sermayenin belirli kesimlerinin de mevcut krizde çok ihtiyaç duyduğu talep unsurunun desteklenmesi bulunmaktaydı.
Peki Türkiye’de iktidar çevreleri bunların hiç mi farkında değildi, yoksa yüksek kamu açıkları ve kamu borçlanması nedeniyle sınırlanan kaynak sorunlarını mı aşamıyordu? Yoksa sermayenin önünün çeşitli kredi politikaları (yeni krediler açılması veya borç ertelemeleri), maliye politikaları (vergi ve sigorta primi indirimleri ve ertelemeleri, vergi harcamaları) ve faiz politikalarıyla (Kasım 2020 öncesinde enflasyonun altında faizler uygulanması) açılmasının, dolaylı etkilerle, emekçi kesimler için de yeterli olabileceği avuntusuna mı saplanmıştı? Öyle ki, sistemde var olan “işsizlik sigortası ödeneği” ile “kısa çalışma ödeneği” gibi düzeneklerden daha fazla kullandığı, sermayenin onyıllardır talep ettiği “ücretsiz izin” düzeneğini uygulamaya sokmak oluyordu. Günde 39 TL’lik “nakdi ücret desteği” aslında emekçiden çok, emekçiyi ihbar ve kıdem tazminatı vermeden kapı eşiğinde tutan veya muvazaalı olarak çalıştırma olanağı elde eden sermayeye yarıyordu.
Peki bunların toplam yükü bakımından Türkiye’de durum neydi? Destekler GSYH’nın yüzde 0,9’unu aşmıyordu; üstelik bunların çoğu da İşsizlik Sigortası Fonu’ndan, prim karşılığı bir hak niteliğindeydi. Aşağıda ayrıntıları verilecek.
Kaynak sorunu mu?
Sermaye yönlü teşviklere bakılır, bunların içinde bütçeden yapılan vergi harcamalarının büyüklüğü (2020 Bütçesi başlangıç teklifinde 195,6 milyar TL) dikkate alınır, bu arada Hazine’nin yıl içinde yükselen/çeşitlenen borçlanma pratikleri dikkate alınırsa, bunun bir kaynak sorunu olmadığı anlaşılır. Kaldı ki böylesine özel dönemlerde her zaman olağanüstü önlemlerin devreye sokulmasının da bir meşruiyeti olacağı açıktır.
İktidar bunlara kısmen gitmedi değil; ama yüzü hiçbir zaman emeğe dönük olmadı. Saray’ın düşük faiz saplantısı nedeniyle faiz aracının kullanılmasından kaçınıldığı bir dönemde, TL’nin değer yitimini dizginlemek adına döviz/altın rezervlerinin tümüyle eritildiği ve kısmen sıcak para çıkışlarına peşkeş çekildiği dikkate alınırsa, burada kaynakların ekonomik anlamda “yanlış” kullanılmasını aşan bir durumla karşı karşıya olunduğu daha iyi anlaşılır.
AKP iktidarı böyle dönemlerde akla gelen/gelmesi gereken bir servet vergisini ise hiç düşünmedi. Onun yerine Aralık 2019’da yasalaştırdığı ancak 2020’nin pandemik kriz koşulları nedeniyle uygulamasını bu yıla ertelediği bir “Değerli Konut Vergisi” (DKV) var. (Emlak Vergisi Kanunu, m.42-49). DKV’nin vergilemede eşitsizliği büyütecek bir vergi türü olacağı konusunda daha önce yazmıştık. Çok sayıda konutu olan ama hiçbirinin vergi değeri 5 milyon TL’yi aşmayan gayrimenkul zenginleri bu verginin mükellefi bile olmayacaklar. Öte yandan 5 milyon TL’yi aşan değerde tek konutu olanlar ile birden fazla konutu olanlar bunlardan biri için DKV’den muaf olacaklar! Üstelik, DKV sadece konut olarak kullanılan taşınmazları dikkate alacak, ticari olanları, arsaları kapsamayacak. En büyük spekülasyonların kentsel arsalar üzerinde yapıldığını hesaba katarsak, bu verginin göstermelik olmaktan kurtulamayacağı açık. Nitekim DKV tahsilat tahmini de 2021 Bütçesinde yalnızca 350 milyon TL’den ibarettir. Vergi uzmanı Dr. Nedim Türkmen’e göre bunun daha tahsil edilebilmesi zordur (Sözcü, 23 Ocak 2021).
Oysa değerli meslektaşımız Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu‘nun kolayca uygulanabilir nitelikte olması bakımından önerdiği, bir milyon TL eşiğini aşan TL ve döviz cinsi mevduatlar (300 bin civarında yükümlü) üzerine uygulanacak yüzde 1,5 oranındaki bir dayanışma (kısmi servet) vergisi bile, 38 milyar TL’lik bir vergi kaynağını sorunsuz bir biçimde hemen sağlayabilecek türdendir. Bu öneri, Türkiye’de uygulabilecek bir servet vergisinin nihai şekli olarak düşünülmemeli (Hayri hoca da öyle düşünmüyor zaten, bkz: Birgün Gazetesi, 15 ve 20 Aralık 2020); matrah oluşturmaya dönük karmaşık ön hazırlıklara ve yan ekonomik tedbirlere ihtiyaç duyulmaksızın hemen uygulanabilecek bir vergi olarak anlaşılmalı.
2021 bütçesi üzerine
Hürriyet Gazetesi ekonomi yorumcusuyken iktidarın hoşuna gitmeyen yazıları nedeniyle birkaç yıl önce gazeteyle ilişiği kesilen ekonomist Uğur Gürses’in “Ekonomi Alla Turca” başlıklı bir internet sitesi var. Burada da dikkati çeken eleştiriler içeren yazılar yazıyor. 19 Ocak 2021 tarihli “Bir ‘bütçe tasarrufu’ hikayesi” başlıklı yazısı da bunlardan biri. Yazısını, yeni Hazine ve Maliye Bakanı Lütfü Elvan’ın ‘bütçe açığı hedefin altında kaldı’ açıklamasının bir aldatmacadan ibaret olduğunu vurgulamak üzere kaleme almış haklı olarak. Yazısındaki ek bütçe ve bütçe tasarrufu konusundaki eleştirileri de oldukça yerinde. Fakat yazısı, maliyeci olmamanın getirdiği bazı sorunlar da taşıyor. Değerli dostumuz Prof. Dr. Aziz Konukman, bunlara işaret eden bir notunu bana iletti. Gözden geçirilmiş halini aynen aktarıyorum.
“Uğur Gürses’in Yazısı Üzerine Notlar
1- “Meclis’e getirilen teklifle borçlanma limiti 138,9 milyar TL’den 240 milyar TL’ye çıkarılmasını içeriyordu” deniliyor. Burada iki düzeltme gerekiyor. Teklif öncesinde limit 138,9 milyar TL değildi. Borçlanma limitinde Merkezi Yönetim değil Genel Bütçe açığı esas alınır. 2020 yılı için Genel Bütçe açığı 4749 sayılı Kanun’un 5. Maddesine göre 140,1 milyar TL olarak öngörüldüğü için yıllık borçlanma limiti 140,1 milyar TL’dir. Yani Teklif öncesinde limit bu düzeyde idi. Meclis’e getirilen teklifle ekleme yapılarak bu tutar 309 milyar TL’ye yükseltilmiştir. Dolayısıyla metinde verilen 240 milyar TL tutarı doğru değildir. (Ayrıntısı şöyle: 4749/5’e göre, ihtiyaç halinde 140.1 milyar TL’lik limit yıl içinde en çok yüzde 5 ve ayrıca Cumhurbaşkanı kararıyla ilave yüzde 5 artırılabilir. Buna göre borçlanma limiti 154.5 milyar liraya çıkar. Bu tutar sözü edilen kanuna yapılan eklemeyle -iki istisnanın kullanılmasıyla ulaşılan tutarın ikiye katlanmasıyla- 309 milyar TL’ye yükseltilmiştir).
2- “Geriye, bütçeden harcanmış olması muhtemel miktar, yani sadece 7,2 milyar TL kalıyordu” deniliyor. ‘Sosyal Koruma Kalkanı’ kapsamında 31 Aralık 2020 sonu itibarıyla verilen toplam 45,3 milyar TL destek miktarının üç kaynağı var. Bakanın sunduğu tablodaki veriler yeniden düzenlendiğinde üç kaynak arasındaki dağılım şöyledir: (i) Sosyal Yardımlaşma Dayanışma Teşvik Fonu (SSYTF): 6 milyar 376 milyon TL; (ii) İşsizlik Sigortası Fonu(İSF): 36 milyar 837 milyon TL; (iii) Biz bize benzeriz kampanyası: 2 milyar 56 milyon TL. Görüleceği üzere ‘Sosyal Koruma Kalkanı’ kapsamında bütçeden bir kaynak aktarılmamıştır.
3- “O zaman neden borçlanma limiti 239 milyar TL’ye yükseltilmek isteniyordu?” diye bir soru yöneltiliyor. Bu soru anlamsız çünkü limit 309 milyar TL’ye yükseltilmiştir.
4- “Peki bu teklif Meclis’e geldiğinde Hazine halihazırda ne kadar borçlanmıştı? Tam 241 milyar TL. Yani fiili durumu yasayla normale çevirmek için 240 milyar borçlanma yetkisi isteniyordu. O yüzden YEP’e konulan ‘bütçe açığı tahmini’ 239 milyar olarak yerleştirildiği çok açıktı” tespiti de doğru değil. O tarihteki 241 milyar TL’lik fiili borçlanma tutarı iki istisnanın kullanılmasıyla ulaşılan tutar olan 154,5 milyar TL’nin üstünde kalmaktadır. Bu durumda ortaya 86,5 milyar TL’lik bir yasa dışı borçlanma çıkmıştır. Söz konusu teklifle hem bu konumdan çıkılmış hem de daha fazla borçlanabilmenin yolu açılmış oluyordu.
5- Aralık 2020 Kamu Borç Yönetim Raporu’na göre Kasım sonu itibariyle net borçlanma tutarı 229,1 milyar lira olmuştur. İstenildiğinde Aralık’ta net borçlanma tutarı 80 milyar daha artırılabilir.
6- Kasım sonu itibariyle gerçekleşen 172,7 milyarlık bütçe açığının üzerinde net borçlanma yapılması düşündürücüdür. Yetki tümüyle kullanılırsa (sözü edilen 80 milyarlık daha net borçlanma yapılırsa) bu fark daha da açılacaktır. Bu durumda faizler önümüzdeki dönemde daha da artacaktır. Bu da bilindik dışlama etkisi yaratacaktır. Gelişmelerin ne yönde olacağını kestirebilmek için Ocak sonunda yayımlanacak raporu beklememiz gerekiyor”.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Türkiye Bankalar Birliği üyesi bankalar ile gelecek hafta bir araya gelecek. Konuya yakın bankacıların verdiği bilgiye göre; toplantının gelecek hafta perşembe günü olması bekleniyor. Üst düzey bir bankacı, “Bu doğal olarak yapılması gereken bir toplantı” dedi.
Kaynaklar, yeni bakan ile sektör değerlendirmesinin ve güncel konuların görüşülmesinin beklendiğini ifade etti.
Bankacılık sektörü son 1.5-2 yıldır alışılagelmişin dışında uygulanan ekonomi modeli ile çok sayıda düzenlemeye maruz kalırken, sektör temsilcileri de ara ara bu uygulamaların kaldırılması şikayetlerini dile getirmişti.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in atanmasından sonra mevcut politikalardan ortodoks politikalara geçiş beklentisi piyasalarda artarken Şimşek, atanmasının hemen ardından “Türkiye’nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeceği kalmamıştır” açıklamasını yapmıştı.
Şimşek, dünkü Twitter paylaşımında da “Öngörülebilirliği artıracak kurallar temelinde politika yapıcılığına bağlılığımızı teyit ediyoruz” dedi.
Müşterilerine en uygun finansal çözüm önerileri sunma hedefiyle faaliyetlerini sürdüren Anadolubank, İhracatı Geliştirme A.Ş. (İGE) ile yaptığı iş birliği çerçevesinde ihracatçı KOBİ’lere yüzde 80 İGE kefalet desteği ile finansman sağlıyor.
Ülkemizde ihracatın finansmanında aktif rol alan Anadolubank, ihracat kredileri içinde KOBİ’lerin payını artırmak amacıyla İGE kefaletli ihracat kredisi ürününü müşterilerinin hizmetine sundu. İGE A.Ş. iş birliği ile Banka, ihracatçıların ihtiyaç duydukları her alanda avantajlı tekliflerle destek almalarını sağlarken, ihracatçı KOBİ’lerin finansal kaynak erişimini çeşitlendirmesine de katkıda bulunacak. İş birliği kapsamında KOBİ’ler, mal ve hizmet alımlarına yönelik ödemelerini yüzde 80 İGE teminatlı kredi ile gerçekleştirebilecekler.
Dış ticaretin ve ihracatçı KOBİlerin yanında olmaya devam ediyoruz
Konuyla ilgili değerlendirmede bulunan Anadolubank Kobi İşletme ve Tarım Bankacılığı Bölümü Genel Müdür Yardımcısı Zafer Can, “İhracatçılar ve bankalar arasında karşılaşılan önemli sorunlardan biri firmaların kredi kullanımında teminat oluşturmakta güçlük çekmesi diyebiliriz. Bu bakış açısıyla dış ticaret yapan KOBİ’lerin her zaman yanında yer alan bir banka olarak ihracatçı müşterilerimize en uygun finansal çözüm önerileri sunmak ve iş hacimlerini artırmak için çalışıyoruz. İGE A.Ş. ile imzaladığımız bu iş birliği kapsamında da İGE kefaleti teminatıyla başta katma değerli ve yüksek teknolojili ürünlerin ihracatını yapan firmalarımız olmak üzere, dış ticaret yapan tüm KOBİ’lerimize destek olmayı hedefliyoruz. Dış ticaret alanında deneyimli kadromuz, gelişmiş sistem altyapımız ve ihtiyaca yönelik çeşitli ürün ve hizmetlerimizle müşterilerimizin memnuniyetini önceliklendiriyor, uçtan uca hızlı çözümler sağlayarak müşterilerimizin ticari faaliyetlerini kolaylaştıracak alternatif kredi kaynakları sunuyoruz.’’ dedi.
USDTRY kuru, salı gecesini çarşambaya bağlayan sessiz vakitlerde sert bir yükseliş kaydetti. Seçimden sonra kur üzerinde kamu otoritesinin var olan ‘görünmez elinin’ bir miktar da olsa gevşediğine şahit olup, kurun her gün %1 civarında kontrollü yükselişine hep birlikte tanıklık etmiştik. Akabinde, çarşamba sabahına USDTRY kurunun yaklaşık olarak %8 civarında yükselişle başlaması ve 23,30 seviyelerine yaklaşması ile piyasada bir miktar panik havası oluşurken, hareketi anlatma hatta açıklama isteğinin de arttığını görüyoruz.
Öncelikle, USDTRY kurunda yaşanan sert yükselişi “Japon ev hanımı” olarak adlandırılan Uridashi (yüksek faize yatırım yapan Japon yatırımcılar) tarafından zarar kes çalıştırarak tetiklediği konusunda irrasyonel yorumlara katılmadığımı belirtmek isteriz. Sayıların dili ile konuşursak, yurtdışı yerleşiklerin Türkiye varlıklarında pozisyonlanması çok cılız: Türk hisse senetlerinde son veriler ile 21,5 milyar ; tahvilde ise 22,6 milyar TL pozisyonları var. Yani her ikisini toplasan 2 milyar dolar bile etmiyor!
Bu minvalde, yaşanan sert harekete anlam katmaktansa, bunun bir ‘gereklilik’ olduğunu biz bültenlerimizde her gün usanmadan siz değeri okurlarımıza izah etmeye çalıştık. Bir kez daha ifade etmemiz gerekirse, sermaye hareketlerinin serbest olduğu bir ekonomide, hem kur hem de faiz birlikte kontrol edilmez! Eğer Türkiye kararını faizden yana kullandıysa, kurun da artık ait olduğu yere hareketlenme zamanı çoktan gelmiştir. Neden şimdi diye sorarsanız, seçim kazanılmış, maksat hasıl olmuştur şeklinde kıssadan hisse olarak yorumlayabiliriz.
Özelinde ise, kamunun kuru baskılayacak gücünün artık kalmadığını her geçen hafta açıklanan analitik bilanço verileri ile siz değerli okurlarımız dikkatine getiriyoruz. Dönelim düne. Dikkat ettiniz mi bilmiyorum ama yaşanan sert hareket Kabine’nin ilk toplantısından sonra gerçekleşti! Uzun bir süredir baskılanan kur ve faizin ekonomide yarattığı dengesizlikleri düzeltmek adında, ekonomide dengelenme sürecinin filizlerinin atıldığını rahatlıkla söyleyebilirim. Ekonominin bir an önce soğuması gerekiyor ki, dış ticaret açığı kapansın, dövize olan talep de hızlı bir şekilde azalasın. Keza, TL’nin oldukça güçlü bir seyir izlemesi, beraberinde hem Türk sanayiciyi hem de turizmciyi çok zorlamaya başladı. Öyle ki içerde üretmek, ithal etmekten daha pahalı hâle geldiğini işitiyoruz. Bu şekilde, yılın ilk 5 ayında da dış ticaret açığının 56,1 milyar dolar ile rekor kırmasına da şaşırmamak gerekiyor!
Dengelenme sürecinde kurun çok da süratli bir rol üstleneceğini daha önce sizlerle paylaşmıştık. Mart 2024 yerel seçimlere gitmeden ekonomide var olan dengesizliklerin bir an önce giderilmesi gerekiyor. Elbette sürecin yumuşak bir iniş tarzında olmayacağını da peşinen not düşelim. En basit yorum ile anomali (kural dışı) dönemde hastaya verilen bir avuç ilacın bir çırpıda kesilmesi kolay bir süreç olmasa da, uzaması da iyileşme sürecini sekteye uğratacaktır.
USDTRY kuru için “Bu âşk fazla sana” başlıklı analizimizde de dile getirdiğimiz üzere, enflasyonun doğru ölçülemedi görüşünden hareketle, kurun tam olarak denge noktasına nerede ulaşacağını bilemediğimiz gibi, 24-25 aralığını makul bir seviye olarak öngörüyoruz. Bu seviyelere yaklaşıldığı zaman, TCMB’nin de 22 Haziran’da düzenleyeceği olağan PPK toplantısını ile devreye gireceğini, faiz silahını çekerek dengelenme sürecine dâhil olacağını düşünüyoruz. Politika faizinde bir artış ihtimalini tamamen devre dışı bırakmasam da, eksi tecrübelerimden hareketle, geç likidite penceresi (ceza faizi) veya faiz koridorunun üst bandı (borç verme) faiz oranlarını piyasada iş gören faiz oranlarının seviyesine çekileceğini düşünüyorum. Böylelikle, ekonomiye yol göstermekte geride kalan TCMB, kaybettiği kredibilitesini de yavaş da olsa geri kazanacaktır.
Kurun ve faizin beraber yükselmesi, dış ticaret açığında her ay manşetleri süsleyen rekor söylemlerini otomatikman ortadan kaldıracağı gibi, TCMB’nin faizleri yükseltmesi de tıkalı kredi kanallarının açılmasına (belki biraz daha yüksek bir faiz ile) olanak sağlayacaktır. Bu denkleme yurtiçi yerleşikler ne zaman döviz satarak dâhil olur ya da Londra piyasasının için ne zaman döviz sat TL varlıklara gir yönünde ‘gıdıklanır’ bunu biraz da izlenecek yol haritası ve tesis edilecek güven ortamı sağlayacaktır. Bu noktada Mehmet Şimşek ve ekonomi yönetimine büyük bir rol düştüğünü düşünüyoruz. Şimşek dün yaptığı açıklamada, “kurallara dayalı politika oluşturma sözümüzü teyit ediyoruz” diyerek kurun piyasa şartları altında belirleneceğinin altını çizerken, ekibini güçlendirilip güvenilir bir program yazılacağı vurgulandı.
Dün yaşanan sert kur hareketi ardından TCMB’nin duruş değişikliği analitik bilançosuna da hemen yansıdı. Aşağıdaki grafikte görülebileceği üzere, 2, 5 ve 6 Haziran tarihini kapsayan rakamlara göre, TCMB’nin swap hariç net pozisyonu toplamda 3,1 milyar dolar artış kaydetti. Bunu elbette TCMB döviz alıyor şeklinde okumamak gerekiyor: ihracattan gelen dövizler rezervleri yukarı itti.
Türk insanının barometresi mâlum döviz kuru. Döviz kurunun sağlıklı bir zeminde ilerleyerek olması gereken yere doğru gitmesine paralel, alternatif piyasalar da dün hareketli bir seyir izledi. Türkiye’nin 5 yıl vadeli CDS risk primi 477 baz puan seviyesine gelirken, Türkiye’nin dolar cinsi eurobondlarının getirileri dün günü dinlenerek geçirdi. Öte yandan, normalleşmeyi kutlayan hisse senedi piyasalarında ise ana endeks %3,2 ; bankacılık endeksi ise %2,4 yükseldi. Her ne kadar yükselecek olan faizler hisse senetleri için iyi bir haber olmasa da, kur artışı döviz bazında gelirleri olan ve ucuzlayan hisse senetlerine alım getirdiğini düşünüyoruz. Momentum şimdilik güçlü, biz de arıza çıkarmayarak takip edelim.
Yurtdışı cephede ise hava bir gün iyi bir gün tatsız. Önemli bir veri yokluğunda yaz sakinliğinin yaşanmasını beklerken, Rus-Ukrayna savaşında, Rusya güçlerinin Kherson yakınlarında bulunan ve Zaporijya nükleer santralini besleyen Kakhovka Hidroelektrik Santrali’ni vurduğunu ve barajın çöktüğü haberi gözlerin yeniden bölgeye çevrilmesine neden oldu. Tarımsal arazilerin su altında kalabileceği korkusu ile buğday fiyatının bu hafta oldukça dalgalı bir seyir izlediğini de not edelim.
ABD’nin sermaye piyasaları düzenleme kurumu SEC, Binance ve CEO’su Changpeng Zhao’ya “yalanlar ağı” işlettiği iddiasıyla dava açması ardından, bir diğer önemli kripto para borsası olan Coinbase’e de dava açtı. Uzun süredir düzenleme kapsamında olmayan kripto piyasasının çarpıcı şekilde değişebileceğini okuyoruz. Direnişin parası bitcoin uzun bir süre 28bin dolar teknik seviyesinde bulunan direnci aşamaması ardından son gelişmeler sonrasında 26bin dolar seviyesine kadar geriledi. 28bin dolar üzerinde güçlü bir aylık kapanış görmeden, bitcoini bir müddet unutacağız.
FED’in 13-14 Haziran tarihindeki olağan toplantısında, bir yılı aşkın bir süredir ilk kez faiz oranlarını artırmayacağı ihtimaline vadeli işlemler %71 olasılık tanırken, ekonominin dirençli kalmaya devam etmesine paralel sene bitmeden bir kez daha faiz artırımı görebileceğimiz yönünde beklenti de keyifleri kaçırıyor. Hatta, Kanada Merkez Bankası’nın dün sürpriz nitelikteki 25 baz puanlık faiz artırımı da küresel risk iştahını olumsuz etkiledi!
Bu minvalde, dolar endeksi (DXY) önemli bir değişim göstermeyerek 104 seviyelerinde yatay bir seyir izlese de, doların piyasa faizi olan 10 yıllık tahvillerde son günlerde yaşanan 25 baz puan yükseliş, faiz getirisi olmayan altın üzerinde baskı kurdu. Dün gün içerisinde altının önemli bir teknik seviye olan 1,965 doları test etmesi ardından adeta kırmızı kart görerek 1,940 dolar seviyesine kadar sert gerilediğine şahit olduk. Teknik mânâda haftalık kapanışı görmek istesek de, 1,965 dolar seviyesinin altında olası bir kapanış durumunda daha da aşağıda 1,900 dolar seviyesine varan bir geri çekilme bizleri şaşırmayacaktır (bakınız grafik). Gram altın ise USDTRY kurunun amansız yükselişi ile 1,460 TL seviyelerine yükselerek rekorunu bir adım daha kuzeye taşıdı. Gram altın ile ilgili olumlu yorumumuzu bir müddet daha korumaya devam edeceğiz.
ABD borsaları teknoloji hisseleri önderliğinde geceyi düşüşle tamamlarken, yeni gün başlangıcında Asya borsalarında da hava tatsız görünüyor. Mali piyasaların gündeminde bugün her hafta Perşembe günü olduğu üzere TCMB ve BDDK verilerini irdeleyeceğiz. Dışarıda ise ABD’de açıklanacak haftalık işsizlik maaşı başvurularına bakacağız.
>TCMB Swap Hariç Net Rezervler
Sert kur hareketi ardından TCMB’nin duruş değişikliği analitik bilançosuna da hemen yansıdı. 2, 5 ve 6 Haziran tarihini kapsayan rakamlara göre, TCMB’nin swap hariç net pozisyonu toplamda 3,1 milyar dolar artış kaydetti. Bunu TCMB döviz alıyor şeklinde okumamak gerekiyor (ihracattan gelen dövizler rezervi yukarı itti).
>XAUUSD
Dün gün içinde 1,965 doları bir kez daha test etmesi ardından adeta kırmızı kart görerek soluğu 1,940 dolar seviyesinde aldı. Teknik mânâda haftalık kapanışı görmek istesek de, 1,965 dolar seviyesinin altında olası bir kapanış durumunda daha da aşağıda 1,900 dolar seviyesi gündeme gelecektir.
>Gram Altın
Slogan yıllardır hiç değişmedi: her çeyrek daha da yukarı…
Notice: date_default_timezone_set(): Timezone ID 'UTC+3' is invalid in /home/maviatlas/public_html/wp-content/plugins/notice-bar-old/inc/frontend/front-notice-bar.php on line 27