Connect with us

BANKA HABERLERİ

Oğuz Oyan : Maliye Politikaları kimden yana

Yayınlanma:

|

Pandemi krizi bir kez daha gösterdi: Yüzü emekçi sınıflara da dönük olabilen maliye politikaları bakımından dünyanın en nekes siyasi iktidarı herhalde Türkiye’de bulunuyor. Yanlış anlaşılmasın, kapitalist ülkelerin tümünde iktidarların yüzü öncelikle sermaye sınıfına, onun ihtiyaçlarına dönüktür. Ama, pandemi öncesinde ve sırasında emekçi kesimlere bu denli sırtını dönen bir gelişmiş kapitalist devlet örneği bulamazsınız. 

Sınıfsal güç dengelerinin zorlaması ve toplumsal onayın sürekli alınmasına olan ihtiyaç, gelişmiş kapitalist ülkelerin devletlerinin emekçi katmanların tepkilerine tamamen duyarsız kalmalarını engeller. Özellikle de toplumsal tepkilerin zirve yaptığı bu tür pandemik/ekonomik kriz dönemlerinde en azından zevahiri kurtarmak zorundadırlar. Bunun örneklerini geçtiğimiz yıl içinde bolca gözlemledik; bu tür devletler, ücretli ve küçük üretici emekçi katmanlar lehine de politika üretmeye, ücret/gelir kayıplarını önemli ölçülerde telafi etmeye yöneldiler. 

Buna toplumsal dinamiklerin dayatmasıyla mecbur kalmış olsalar da tek etken bu değildi. Önemli bir ekonomik küçülmenin yaşanacağı belli olmuşken, geniş toplum kesimlerinin gelirlerinin/tüketimlerinin desteklenmemesi halinde daralmanın daha da şiddetlenmesi kaçınılmaz olacaktı. Demek ki madalyonun bir yüzünde de ekonominin yüzdürülmesi yani sermayenin belirli kesimlerinin de mevcut krizde çok ihtiyaç duyduğu talep unsurunun desteklenmesi bulunmaktaydı.

Peki Türkiye’de iktidar çevreleri bunların hiç mi farkında değildi, yoksa yüksek kamu açıkları ve kamu borçlanması nedeniyle sınırlanan kaynak sorunlarını mı aşamıyordu? Yoksa sermayenin önünün çeşitli kredi politikaları (yeni krediler açılması veya borç ertelemeleri), maliye politikaları (vergi ve sigorta primi indirimleri ve ertelemeleri, vergi harcamaları) ve faiz politikalarıyla (Kasım 2020 öncesinde enflasyonun altında faizler uygulanması) açılmasının, dolaylı etkilerle, emekçi kesimler için de yeterli olabileceği avuntusuna mı saplanmıştı? Öyle ki, sistemde var olan “işsizlik sigortası ödeneği” ile “kısa çalışma ödeneği” gibi düzeneklerden daha fazla kullandığı, sermayenin onyıllardır talep ettiği “ücretsiz izin” düzeneğini uygulamaya sokmak oluyordu. Günde 39 TL’lik “nakdi ücret desteği” aslında emekçiden çok, emekçiyi ihbar ve kıdem tazminatı vermeden kapı eşiğinde tutan veya muvazaalı olarak çalıştırma olanağı elde eden sermayeye yarıyordu.

Peki bunların toplam yükü bakımından Türkiye’de durum neydi? Destekler GSYH’nın yüzde 0,9’unu aşmıyordu; üstelik bunların çoğu da İşsizlik Sigortası Fonu’ndan, prim karşılığı bir hak niteliğindeydi. Aşağıda ayrıntıları verilecek.

Kaynak sorunu mu?

Sermaye yönlü teşviklere bakılır, bunların içinde bütçeden yapılan vergi harcamalarının büyüklüğü (2020 Bütçesi başlangıç teklifinde 195,6 milyar TL) dikkate alınır, bu arada Hazine’nin yıl içinde yükselen/çeşitlenen borçlanma pratikleri dikkate alınırsa, bunun bir kaynak sorunu olmadığı anlaşılır. Kaldı ki böylesine özel dönemlerde her zaman olağanüstü önlemlerin devreye sokulmasının da bir meşruiyeti olacağı açıktır.

İktidar bunlara kısmen gitmedi değil; ama yüzü hiçbir zaman emeğe dönük olmadı. Saray’ın düşük faiz saplantısı nedeniyle faiz aracının kullanılmasından kaçınıldığı bir dönemde, TL’nin değer yitimini dizginlemek adına döviz/altın rezervlerinin tümüyle eritildiği ve kısmen sıcak para çıkışlarına peşkeş çekildiği dikkate alınırsa, burada kaynakların ekonomik anlamda “yanlış” kullanılmasını aşan bir durumla karşı karşıya olunduğu daha iyi anlaşılır.

AKP iktidarı böyle dönemlerde akla gelen/gelmesi gereken bir servet vergisini ise hiç düşünmedi. Onun yerine Aralık 2019’da yasalaştırdığı ancak 2020’nin pandemik kriz koşulları nedeniyle uygulamasını bu yıla ertelediği bir “Değerli Konut Vergisi” (DKV) var. (Emlak Vergisi Kanunu, m.42-49). DKV’nin vergilemede eşitsizliği büyütecek bir vergi türü olacağı konusunda daha önce yazmıştık. Çok sayıda konutu olan ama hiçbirinin vergi değeri 5 milyon TL’yi aşmayan gayrimenkul zenginleri bu verginin mükellefi bile olmayacaklar. Öte yandan 5 milyon TL’yi aşan değerde tek konutu olanlar ile birden fazla konutu olanlar bunlardan biri için DKV’den muaf olacaklar! Üstelik, DKV sadece konut olarak kullanılan taşınmazları dikkate alacak, ticari olanları, arsaları kapsamayacak. En büyük spekülasyonların kentsel arsalar üzerinde yapıldığını hesaba katarsak, bu verginin göstermelik olmaktan kurtulamayacağı açık. Nitekim DKV tahsilat tahmini de 2021 Bütçesinde yalnızca 350 milyon TL’den ibarettir. Vergi uzmanı Dr. Nedim Türkmen’e göre bunun daha tahsil edilebilmesi zordur (Sözcü, 23 Ocak 2021).

Oysa değerli meslektaşımız Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu‘nun kolayca uygulanabilir nitelikte olması bakımından önerdiği, bir milyon TL eşiğini aşan TL ve döviz cinsi mevduatlar (300 bin civarında yükümlü) üzerine uygulanacak yüzde 1,5 oranındaki bir dayanışma (kısmi servet) vergisi bile, 38 milyar TL’lik bir vergi kaynağını sorunsuz bir biçimde hemen sağlayabilecek türdendir. Bu öneri, Türkiye’de uygulabilecek bir servet vergisinin nihai şekli olarak düşünülmemeli (Hayri hoca da öyle düşünmüyor zaten, bkz: Birgün Gazetesi, 15 ve 20 Aralık 2020); matrah oluşturmaya dönük karmaşık ön hazırlıklara ve yan ekonomik tedbirlere ihtiyaç duyulmaksızın hemen uygulanabilecek bir vergi olarak anlaşılmalı.

2021 bütçesi üzerine

Hürriyet Gazetesi ekonomi yorumcusuyken iktidarın hoşuna gitmeyen yazıları nedeniyle birkaç yıl önce gazeteyle ilişiği kesilen ekonomist Uğur Gürses’in “Ekonomi Alla Turca” başlıklı bir internet sitesi var. Burada da dikkati çeken eleştiriler içeren yazılar yazıyor. 19 Ocak 2021 tarihli “Bir ‘bütçe tasarrufu’ hikayesi” başlıklı yazısı da bunlardan biri. Yazısını, yeni Hazine ve Maliye Bakanı Lütfü Elvan’ın ‘bütçe açığı hedefin altında kaldı’ açıklamasının bir aldatmacadan ibaret olduğunu vurgulamak üzere kaleme almış haklı olarak. Yazısındaki ek bütçe ve bütçe tasarrufu konusundaki eleştirileri de oldukça yerinde. Fakat yazısı, maliyeci olmamanın getirdiği bazı sorunlar da taşıyor. Değerli dostumuz Prof. Dr. Aziz Konukman, bunlara işaret eden bir notunu bana iletti. Gözden geçirilmiş halini aynen aktarıyorum.

Uğur Gürses’in Yazısı Üzerine Notlar

1- “Meclis’e getirilen teklifle borçlanma limiti 138,9 milyar TL’den 240 milyar TL’ye çıkarılmasını içeriyordu” deniliyor. Burada iki düzeltme gerekiyor. Teklif öncesinde limit 138,9 milyar TL değildi. Borçlanma limitinde Merkezi Yönetim değil Genel Bütçe açığı esas alınır. 2020 yılı için Genel Bütçe açığı 4749 sayılı Kanun’un 5. Maddesine göre 140,1 milyar TL olarak öngörüldüğü için yıllık borçlanma limiti 140,1 milyar TL’dir. Yani Teklif öncesinde limit bu düzeyde idi. Meclis’e getirilen teklifle ekleme yapılarak bu tutar 309 milyar TL’ye yükseltilmiştir. Dolayısıyla metinde verilen 240 milyar TL tutarı doğru değildir. (Ayrıntısı şöyle: 4749/5’e göre, ihtiyaç halinde 140.1 milyar TL’lik limit yıl içinde en çok yüzde 5 ve ayrıca Cumhurbaşkanı kararıyla ilave yüzde 5 artırılabilir. Buna göre borçlanma limiti 154.5 milyar liraya çıkar. Bu tutar sözü edilen kanuna yapılan eklemeyle -iki istisnanın kullanılmasıyla ulaşılan tutarın ikiye katlanmasıyla-  309 milyar TL’ye yükseltilmiştir).

2- “Geriye, bütçeden harcanmış olması muhtemel miktar, yani sadece 7,2 milyar TL kalıyordu” deniliyor. ‘Sosyal Koruma Kalkanı’ kapsamında 31 Aralık 2020 sonu itibarıyla verilen toplam 45,3 milyar TL destek miktarının üç kaynağı var. Bakanın sunduğu tablodaki veriler yeniden düzenlendiğinde üç kaynak arasındaki dağılım şöyledir: (i) Sosyal Yardımlaşma Dayanışma Teşvik Fonu (SSYTF): 6 milyar 376 milyon TL; (ii) İşsizlik Sigortası Fonu(İSF): 36 milyar 837  milyon TL; (iii) Biz bize benzeriz kampanyası: 2 milyar 56 milyon TL. Görüleceği üzere ‘Sosyal Koruma Kalkanı’ kapsamında bütçeden bir kaynak aktarılmamıştır.

3- “O zaman neden borçlanma limiti 239 milyar TL’ye yükseltilmek isteniyordu?” diye bir soru yöneltiliyor. Bu soru anlamsız çünkü limit 309 milyar TL’ye yükseltilmiştir.

4- “Peki bu teklif Meclis’e geldiğinde Hazine halihazırda ne kadar borçlanmıştı? Tam 241 milyar TL. Yani fiili durumu yasayla normale çevirmek için 240 milyar borçlanma yetkisi isteniyordu. O yüzden YEP’e konulan ‘bütçe açığı tahmini’ 239 milyar olarak yerleştirildiği çok açıktı” tespiti de doğru değil. O tarihteki 241 milyar TL’lik fiili borçlanma tutarı iki istisnanın kullanılmasıyla ulaşılan tutar olan 154,5 milyar TL’nin üstünde kalmaktadır. Bu durumda ortaya 86,5 milyar TL’lik bir yasa dışı borçlanma çıkmıştır. Söz konusu teklifle hem bu konumdan çıkılmış  hem de daha fazla borçlanabilmenin yolu açılmış oluyordu.

5- Aralık 2020 Kamu Borç Yönetim Raporu’na göre Kasım sonu itibariyle net borçlanma tutarı 229,1 milyar lira olmuştur. İstenildiğinde Aralık’ta net borçlanma tutarı 80 milyar daha artırılabilir.

6- Kasım sonu itibariyle gerçekleşen 172,7 milyarlık bütçe açığının üzerinde net borçlanma yapılması düşündürücüdür. Yetki tümüyle kullanılırsa (sözü edilen 80 milyarlık daha net borçlanma yapılırsa) bu fark daha da açılacaktır. Bu durumda faizler önümüzdeki dönemde daha da artacaktır. Bu da bilindik dışlama etkisi yaratacaktır. Gelişmelerin ne yönde olacağını kestirebilmek için Ocak sonunda yayımlanacak raporu beklememiz gerekiyor”.

sol.org.tr

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Ticari kredi faizi 21 yılın zirvesinde

-Zombi firmalara son çivi:
-TCMB verilerine göre: Ticari kredi faizleri yüzde 52,19’a ulaştı, oran 21 yılın en yüksek seviyesinde!

Yayınlanma:

|

Yazan:

24 Kasım haftasına dair TCMB verileri, ticari kredi faizleri yüzde 52,19’a ulaşarak son 21 yılın en yüksek seviyesine erişti.

Bu verilere göre, ticari kredi faizleri 2002’den beri en üst seviyeye çıkarak yüzde 52,19’a yükseldi. Bireysel kredi faizleri ise ortalama yüzde 60 seviyesine çıktı.

Kredi faizlerindeki yükseliş devam ederken, ticari kredilerin bireysel kredilere kıyasla daha hızlı bir büyüme sergilediği gözlemlendi.

BDDK verilerine dayanılarak yapılan hesaplamalar, tüketici kredilerindeki büyümenin yüzde 10,4’e gerileyerek Temmuz 2021’den bu yana en düşük seviyeye indiğini gösteriyor. Ticari kredi büyüme hızı ise yüzde 19 seviyesinde gerçekleşti.

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

‘Bizler inandık siz de inanın’ Türk Lirasına geçiş zamanı geldi mi?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Yılın son ayının ilk işlem gününe başlamadan önce, hafta genelinde yaşadığımız önemli gelişmelerin üzerinde geçmekte büyük fayda görüyoruz. Öncelikle, Reuters haberinde, ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan üst düzey bir yetkilinin, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın NATO’daki mevkidaşlarına İsveç’in şu an mecliste tartışılan başvurusuna ilişkin sıkı çalıştığını ve İsveç’in ittifaka yıl bitmeden önce katılabileceğini söylediğini belirtti. Hatırlanacağı üzere, İsveç ve Finlandiya, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesinin ardından geçen sene Mayıs ayında NATO’ya üye olmak için başvuruda bulunurken, Ankara bu yıl Nisan ayında Finlandiya’nın NATO üyeliği başvurusunu onaylayıp, İsveç’in başvurusunu bekletmişti.

İsveç’in NATO’ya katılım protokolünün onaylanmasına ilişkin teklif TBMM Dışişleri Komisyonu’na geçen ay gönderildi. Tasarı komisyonda kabul edilirse Genel Kurulda oylanacak. Genel Kuruldan geçmesi hâlinde Sn. Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından imzalanarak yürürlüğe girecek. Başvurunun onaylanmasında yaşanan gecikme Ankara’nın müttefikleri ile ilişkilerini ve Batılı devletler ile bağlantılarının da bir testi olarak görülüyor. Daha da basit bir yaklaşımla, TBMM İsveç’in üyeliğini onaylarsa, ABD Başkanı Biden’ın da Kongre’de Türkiye’ye F-16 satışına karşı var olan tereddütleri ortadan kaldıracağını düşünüyoruz. Böyle bir gerçekleşmenin de sıkıntılı bir patikada ilerleyen Türkiye – ABD ilişkileri daha da iyi bir noktaya taşıyacağını not edelim. Unutmamak gerekiyor ki, Batı alemi ile olan ilişkiler, arzulanan yabancı fon girişleri için de iyi bir gösterge olarak kabul görüyor.

Dışişleri cephesinde yaşanan olumlu gelişmelerden sonra, TCMB Başkanı Gaye Erkan’ın da hafta ortası İstanbul Sanayi Odası’nda yaptığı konuşmada güven telkin etmesi veya ‘kükremesi’ sonrasında faiz artırım patikası ile ilgili görüşümüzü de bir miktar revize etmemiz gerektiğini düşünüyoruz. Erkan’ın konuşmasından, TCMB’nin enflasyonun 2024 yılsonu hedefine ulaşması için gerekli olması hâlinde faiz artırımlarına devam edeceği yönünde bir sonuca ulaştık. TCMB’nin geçen hafta sonuçlanan olağan PPK toplantısı ardından politika faizinin Aralık ve Ocak aylarında yapılacak artırımlarla %45,00 seviyesine getirerek durduracağını düşünmüştük. Hâlen daha aynı noktada olsak da, 2024 yılı boyunca enflasyonu baskılamak için faizin yüksek seyredeceği ve beraberinde %50 seviyesine kadar da artırılabileceğini düşünüyoruz.

TCMB Başkanı Erkan’ın hemen hemen her ortamda ‘bizler inandık siz de inanın’ diyerek güven telkin etmesine paralel dün akşam saatlerinde Uluslararası Kredi Derecelendirme Kuruluşu S&P, olağan değerlendirme takviminin dışında yaptığı değerlendirme ile Türkiye’nin kredi notunun görünümünü durağandan olumluya çevirdi. Bu adımın diğer rating kuruluşlarınca da takip edilmesini bekliyoruz. Lâkin, ekonomi yönetiminin bunca çabasına rağmen çok düşük seviyelerde olan kredi notunun kendisinin artmaması (görünümünün artması) piyasa yansıması da sınırlı tutacaktır.

Yapılan doğru ‘işlere’ paralel yabancı yatırımcıların da son haftalarda TL ve TL cinsi varlıklara ilgi göstermeye başladıklarını görüyoruz. Hafta başında, 2 trilyon dolar değerinde varlık yöneten Paris merkezli Avrupa’nın en büyük Varlık Yönetim Grubu Amundi, TL açık pozisyonlarını kapattığını beyan etti. Amundi, henüz TL cinsi varlıklarda yüklü pozisyon almaya hazır olmasalar da, TCMB’nin kararlı duruşundan oldukça iyimser bir görüşe sahip olduklarının altını çizdi. Bu bağlamda, diğer büyük fonların da bulaşıcılık etkisi ile TL varlıklara olan çekinceli tavırlarından vazgeçebileceklerini düşünüyoruz.

Rakamların dili ile konuşursak, dün açıklanan TCMB’nin haftalık raporlarına göre, 24 Kasım ile biten haftada, TCMB’nin brüt döviz ve altın rezervlerinin 2 milyar dolar artış kaydederek 136,5 milyar dolar seviyesine yükseldi (görebildiğim kadar ile tüm zamanların zirvesi). TCMB’nin swap ve kamu mevduatı dışında net rezervleri ise eksi 59 milyar dolar seviyesine toparlayarak son dört ayın en iyi seviyesine ulaştı. Son dönemde brüt rezervlerdeki ciddi artışa karşın net pozisyondaki iyileşmenin daha sınırlı düzeyde kaldığını not edelim. Yabancı yatırımcının hisse senedi ve tahvil portföyü 24 Kasım haftasında 311 milyon dolar artarken, ard arda dört haftadır devam eden artışın kümüle rakamı da yaklaşık 700 milyon dolar oldu. TCMB rezervlerinde toparlanma ve beraberinde yabancı yatırımcının ufak da olsa Türkiye âşkının kıpırdamasını tek kelime ile mutluluk verici olarak okuyoruz.

Dün açıklanan verilerden devam edersek, Türkiye’de yerleşik gerçek kişilerin döviz mevduatı 0,4 milyar dolar, tüzel kişilerin ise 0,6 milyar dolar azalırken, BDDK verisine göre bir nevi yabancı para enstrümanı olan Kur Korumalı Mevduat (KKM) 24 Kasım ile biten haftada 29 milyar TL daha geriledi. Son haftalarda KKM hacminde yaşanan kayda değer azalışın geçen hafta biraz hız kestiğini görsek de, KKM’nin azalmaya devam ettiğini söylemeliyiz. Azalışın da arka planında KKM’den standart mevduata dönüşün büyük bir rol oynadığını söyleyebiliriz keza KKM faizlerin çok düşük olması TL mevduata dönüşü teşvik ediyor. Bu minvalde, TCMB’nin oyun planının da çalışmaya devam ettiğini söylememiz gerekiyor.

Hatta, dün akşam TCMB’den TL mevduatı destekleyecek bir adım daha geldi. Buna göre döviz dönüşümlü kur korumalı hesaplara ödenecek faiz politika faizinin altında kalacak ancak %85’inin de altında olmayacak. Daha önceki düzenlemelere göre faiz, TCMB’nin politika faizinin altında olamıyordu. Yapılan değişiklik söz konusu KKM hesaplarının getirisini azaltarak normal mevduat hesapları karşısında çekiciliğini azaltabilir.

Dönelim yurtdışına. Dün merakla beklenen OPEC+ toplantısından sürpriz bir karar çıktı. Kartel ilave üretim kesintisi kararı alsa da bunun gönüllü bir kesinti olarak kabul edilmesi ve piyasa beklentisinin altında kalması, hatta zorunlu tutulmaması, Brent cinsi ham petrolün varil fiyatını 85 dolar seviyesinden 80 dolara kadar geriletti. Petrol cephesinde ana temanın zayıf küresel büyüme olduğunu unutmamak gerekiyor. Ekonomiler yeteri kadar büyümezse, petrole olan talebin de düşük olacağı bekleniyor. Öte yandan, jeopolitik risklerin bir miktar da olsa dinmesi, petrol üzerinde ilave baskı kuruyor.

Dün Euro Bölgesinde açıklanan enflasyon rakamları Ekim ayında piyasa beklentisi olan %2,7’nin altında %2,4 artış kaydetti. Enflasyonun beklentilerden daha hızlı gerilemesi, ECB’nin faiz indirimi ile ilgili beklentileri de erkene çekmek suretiyle EURUSD paritesi 1,09 seviyesinin altına taşıdı. Vadeli faiz kontratları ECB’den 2024 yılında Mart ayında başlayacak şekilde 114 baz puan faiz indirimi bekliyor. Paritenin hafta ortası 1,10 seviyesine yükselerek neredeyse 3,5 ayın zirvesini gördüğünü hatırlatalım. Dün aynı zamanda ABD cephesinde açıklanan ve FED’in favori enflasyon göstergesi olan PCE, Ekim ayında ılımlı bir artış gösterirken, enflasyondaki yıllık artış 2,5 yıldan uzun bir sürenin en düşük seviyesinde gerçekleşti. Talebin soğumasının bir işareti olarak okunan PCE verisi sonrasında 2024 yılı faiz indirim beklentileri 110 baz puan ile korunuyor.

Türk mali piyasaları ayın son işlem gününü karmaşık bir tablo ile tamamladı. Üçüncü çeyrekte Türkiye ekonomisinin geçen yılın aynı dönemine göre %5,9 büyüdüğünü gösteren veriye rağmen hisse senetleri günü %1 civarında düşüşle tamamladı. Büyüme verisinin geçmiş dönemi yansıtan bayat bir veri olması ve sıkı para politikasının etkilerinin yavaş yavaş görülmeye başlaması ile hisse senetlerinin zorlanmaya başlayacağı yönünde görüşünüzü koruyoruz. Faizin yönünün yukarı olduğu bir dönemde hisse senetleri için çok da olumlu bir tona sahip değiliz. Nitekim 8bin seviyesinde zorlanan endeks üç gündür ard arda düşüyor. USDTRY kurunun dün ezber bozarcasına güne başladığı 29,00 seviyesinin kıyısından 28,85’e kadar gerilediğini not edelim. Ufak çaplı bir düşüş olsa da alışık olmadığımız bu tablo bizleri mutlu etti. Tahvil cephesinde 2 yıl vadeli gösterge tahvilin bileşik faizi %39 seviyesinin altına gerilerken, bizler de TL tahvil piyasasına ‘alıcı’ bir gözle bakmaya başladık!

USDTRY kurunda ise yükseliş eğilimin enflasyon dinamiklerine paralel devam etmesini bekliyoruz. TÜİK’in Kasım ayı enflasyonunu pazartesi günü açıklayacağını da yeri gelmişken not edelim. Anketlere göre aylık TÜFE artışının %3,8 olması; yıllık enflasyonu ise %62,8 seviyesine taşıması bekleniyor. Piyasa katılımcıları anketine göre 12 ay sonrası enflasyon beklentisi %43,90 , ABD enflasyonunun ise %3 olacağı varsayımdan hareketle, USDTRY kurunun 2023 sonunu 29,5 seviyesinde tamamlayarak 2024 sonu 41,00 seviyesine yükseleceğini hesaplıyoruz. Bu bağlamda, TL’nin reel anlamda değer kaybetmesini de beklemediğimizi belirtelim. Daha basit bir anlatımla, TL faizin, kurun ve enflasyonun yükselişini kompanse edecek kadar koruma sağlamasını bekliyoruz.

Yeni gün ve ay başlangıcında Asya piyasalarında temkinli bir seyir görüyoruz. Veri takvimi ise oldukça yoğun görünüyor. Küresel bazda açıklanacak imalat sanayi PMI verileri dikkatle takip edilecek. Türkiye’de ise İTO enflasyonu ve BloombergHT tüketici güveni açıklanacak.

TCMB brüt döviz ve altın rezervleri

24 Kasım haftasında döviz rezervleri 1,8 milyar dolar, altın rezervleri 0,3 milyar dolar artış kaydetti. Bu sonuçla toplam brüt döviz ve altın rezervleri 136,5 milyar dolar ile rekor kırdı.

1701408508764801ec3725864da6c61100f7629014_1_1200.jpg

TCMB net rezervleri

24 Kasım haftasında, TCMB’nin swap ve kamu mevduatı dışında net rezervleri ise eksi 59 milyar dolar seviyesine toparlayarak son dört ayın en iyi seviyesine ulaştı.

1701408509c1cac87a2d71c8b0bfc0363625fd640f_2_1200.jpg

KKM

BDDK verisine göre 24 Kasım ile biten haftada KKM hacmi 29 milyar TL daha gerileyerek 2,74 trilyon TL seviyesine geriledi ($95,2 milyar). Son haftalarda KKM hacminde yaşanan kayda değer azalışın geçen hafta biraz hız kestiğini görsek de, KKM’nin azalmaya devam ettiğini söylemeliyiz

170140850903bee34f377a876844de7e404cb529ea_3_1200.jpg

Fiili faiz oranları

17014085106d9544b8c539922771b7f6772caa88a7_4_1200.jpg

İktisatbank

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

YENİ DÖVİZE KKM DÖNEMİ BİTİYOR

Yayınlanma:

|

Yazan:

KKM hesap açma tebliği yenilendi. Bir önemli farkla! Şirketler sadece Haziran sonundaki döviz bakiyeleri kadar KKM yapabilecekler. Eski yenilemelerder daha önce Eylül sonuydu. Bu şekilde Ticari KKM yapma bakiye süresi de geri çekilmiş oldu.

Yani sonrada edinilen dövizlere artık Ticari Dönüşümün Desteklenmesi KKM yapılamayacak.

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKAVİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.