Connect with us

BANKA HABERLERİ

QNB Finansbank Genel Müdürü Tan: Kredi büyümesinin yavaşlaması, batık kredi oranının artması gibi riskler var

Yayınlanma:

|

QNB Finansbank Genel Müdürü Ömür Tan, “Bankacılık Söyleşileri” kapsamında AA’ya yaptığı açıklamada, salgın dönemi sonrası küresel ekonomide para politikası başta olmak üzere ekonomi politikalarını belirleyen ana faktörün enflasyondaki görünüm olduğunu, küresel çapta artan enflasyona karşılık olarak gelişmiş ülke merkez bankaları da dahil olmak üzere birçok merkez bankasının faiz artırımı sürecine girdiğini, akabinde artan fonlama maliyetlerinin de beraberinde talebi baskılayıp enflasyondaki görünümü iyileştirirken, küresel ekonomide resesyon riski yarattığını söyledi.

Dikkat çekici diğer bir konunun artan jeopolitik riskler olduğunu, bu sebeple enerji ve emtia fiyatlarında artış görüldüğünü ve halen birçok risk bulunduğunu aktaran Tan, “Bugüne ve yarına dair duruma bakarsak enflasyon beklentilerinin iyileştiğini ve faiz artırım süreçlerinin büyük oranda tamamlandığını görüyoruz.” dedi.

Gelecek yıl için küresel ekonomide büyümenin yavaşlamasının beklendiğini, bu sebeple küresel büyümenin 2024’te yüzde 2-3 aralığında gerçekleşebileceğini tahmin ettiklerini belirten Tan, “Merkez bankaları, enflasyon görünümündeki iyileşmeden emin olduklarında özellikle yılın ikinci yarısında faiz indirimi sürecini de başlatabilirler. Jeopolitik risklerin azaldığı ve emtia fiyatlarında dengenin sağlandığı bir ortamda resesyon ihtimali çeyreksel bazda ortaya çıksa da küresel ekonominin yıllık bazda büyümesini bekliyoruz. İyileşen koşullarla küresel risk iştahı da toparlanacaktır. Bu sayede asıl normalleşmeyi ve büyüme trendinde artışı 2025 yılında görebileceğiz.” diye konuştu

“Şu an daha öngörülebilir bir ekonomik görünüm var”

Ömür Tan, 2023’ün Türkiye açısından çok hareketli bir yıl olduğunu ifade ederek, şunları kaydetti:

“Yılın başında deprem felaketini yaşadık, ardından uzun soluklu bir seçim süreci yaşadık. Seçimlerden sonra da ekonomi yönetimindeki değişim yıla en çok damga vuran gelişmeler oldu. Yeni ekonomi yönetimi işbaşı yaptığında en dikkat çekici konular enflasyon ve cari açıktı. Ekonomik görünüm çerçevesinde hızla aksiyon alındı, faiz artırımı sürecine girdik, makro ihtiyati tedbirler açıklandı ve sadeleşme adımları atıldı. Şu an daha öngörülebilir bir ekonomik görünüm var. Bunu ekonomik göstergelerde ve beklentilerde de görebiliyoruz. Orta ve uzun vadede ise atılan adımların daha fazla karşılığı olacağına ve bu adımların sürdürülmesi gerektiğine inanıyorum. Önümüzdeki yılda şu an atılan ve atılmaya devam edilen adımların sonuçlarını daha net bir şekilde göreceğiz.

Gelecek sene için beklentilerimiz atılan sıkılaştırıcı adımlarla birlikte iç talebin azalmasıyla enflasyonda kalıcı düşüş safhasına geçilmesi, ülke içerisinde TL cinsinden araçların yatırım aracı olarak görülmesiyle dolarizasyonun azalması, verimli ekonomik büyüme ve ihracatın da çok teşviki ile cari açığın azalması olacak. 2024 yılında iyileşen ekonomik göstergelerle birlikte ekonomiye güvenin artacağını ve küresel koşulların durumuna bağlı olarak sermaye akımlarının başladığını görebiliriz.”

“Atılan adımları orta ve uzun vadede olumlu buluyoruz”

QNB Finansbank Genel Müdürü Tan, bankacılık sektörü açısından 2022 yılına damgasını vuran konunun regülasyonlar olduğuna işaret ederek, bu çerçevede geçen yılın sektörde hedefler üzerine kurulan stratejilerle geçtiğini, bu yıl ise yeni ekonomi yönetimi tarafından faizlerin kademeli olarak artırıldığını ve regülasyonların sadeleştirildiğini anlattı.

Tan, “Kısa vadede sıkılaştırma adımları fonlama maliyetlerinin artması sebebiyle bankaların gelir tablosu açısından olumsuz etkiye sebep olsa da atılan adımları orta ve uzun vadede olumlu buluyoruz. Sıkılaştırma adımları, hem banka bilançolarını daha dengeli hale getiriyor hem de daha öngörülebilir bir ortam yaratıyor. Örneğin, aylık büyüme sınırları ile birlikte kredi talebinin ve iç talebin görece yavaşlatılması hedefleniyor. Öbür taraftan, artan fonlama maliyetleri sınırlı da olsa sorunlu kredi oranının artmasına sebep olabilir. Ancak şu an bankacılık sektöründe rekor seviyede düşük sorunlu kredi oranı olduğu için bunun da bir normalleşme olacağını düşünebiliriz. Bu adımların enflasyon beklentileri tamamen iyileşene ve TCMB başta olmak üzere ekonomi yönetiminin orta vadeli hedeflerine ulaşana kadar sürdürülebileceğini düşünüyorum.” şeklinde konuştu.

Türk bankacılık sektörü açısından beklentilerden farklılaşan bir yıl geçirdiklerini ifade eden Tan, kademeli sıkılaştırıcı para politikasına geçilmesinin dengeleri ve beklentileri değiştirdiğini, sektör açısından karlılık artıp bilançolar büyüse de regülasyonlar sebebiyle gelen hedeflerin zorlayıcı olduğunu söyledi.

BDDK verilerine göre, Ocak-Ekim 2023’te toplam aktiflerin yüzde 52, canlı kredilerin yüzde 46, müşteri mevduatlarının ise yüzde 57 büyüdüğünü, karlılık yıllık bazda yüzde 45 artışla 486 milyar liraya ulaşırken ortalama öz kaynak karlılığının yüzde 34,2 olduğunu aktaran Tan, “QNB Finansbank olarak biz de canlı kredisi büyümesi ve karlılık göstergelerinde hem sektörden hem de özel bankalardan olumlu ayrıştık.” dedi.

“Gelir tarafında bir daralma görmemiz olasılık dahilinde”

Ömür Tan, sektörde en çok dikkat çeken olumlu gelişmelerin faiz artışı sürecine geçilmesiyle orta ve uzun vadeli öngörülebilirliğin artması ve aktif kalitesinin iyi gitmeye devam etmesi olduğunu vurgulayarak, sektörde sermaye yeterlilik oranlarının güçlü oluşu ve bilançoların yapısının dayanıklı olmasının da olası risklere karşı koruma sağladığını kaydetti.

Tan, “Sektörde zorluk açısından ise faiz artışı sürecine kadar liralaşma hedeflerinin gerçekleştirilmesi zorlu bir hedefti. Şu an 1 yıllık vadede bankalar, enflasyon beklentilerine göre reel olarak pozitif getiri sağlayabiliyor. Bu sebeple standart TL mevduat daha çok tercih edilen bir ürün oldu. Ayrıca, halihazırda sterilizasyon amacıyla KKM hesaplarına yönelik olarak uygulanan zorunlu karşılıklara nema verilmemesi de yüksek tutarlı bakiyeler üzerinden faiz gelirinden mahrum kalınmasına ve net faiz marjlarının gerilemesine sebep oluyor. Bu sebeple de gelir tarafında kısa vadede bir daralma görmemiz olasılık dahilinde.” diye konuştu.

QNB Finansbank Genel Müdürü Tan, riskleri sıraladı

Bankacılık sektörüne yönelik 2024 beklentilerini de paylaşan Tan, şöyle devam etti:

“2024 yılında Türk bankacılık sektöründe, halihazırdaki para politikasının uygulandığı ve alınan aksiyonlar devam ettiği sürece enflasyon beklentileri paralelinde bir oranda kredi büyümesi görebiliriz. Gelecek yıl da kredi talebi, proje finansman ve ithalatçı firma talepleri haricinde TL cinsinden olacaktır. Enflasyon beklentilerine de uygun olarak gelecek sene kredi büyümesinin yüzde 35-40 arasında gerçekleşebileceğini tahmin edebiliriz. Mevduat tarafında da artan faizlerle birlikte TL mevduata talep daha fazla. Önümüzdeki yılda da bu trendin devam edeceğini ve ekonomi yönetiminin hedefi dahilinde liralaşma stratejisinin karşılığının daha fazla alınabileceğini düşünüyorum. Burada önemli olan şart ise mevcut para politikasının devam etmesi olacak. Bu çerçevede yabancı para (YP) cinsinden mevduat büyümesinin yatay kalabileceğini, TL cinsinden mevduatların ise yüzde 40 civarında büyüyeceğini öngörebiliriz.

Karlılık açısından bakarsak mevcut koşullarda faiz marjında daralma ve kısa vadede negatife dönme riski var. Nominal olarak yıllık bazda sektörde karlılığın arttığını görebiliriz ancak önümüzdeki yılda da sektörün ortalama öz kaynak karlılığı oranı, enflasyon oranının altında kalacaktır. Bu koşullar altında son birkaç yıldaki yurt içi ve yurt dışı piyasa şartları çerçevesinde daha olumlu bir yıl yaşamamız mümkün ama bankalar açısından artan borçlanma maliyetleri ile birlikte kredi büyümesinin yavaşlaması, batık kredi oranının artması gibi riskler de var. Şube tarafında ise artan dijital teknolojilerle birlikte yaşanan dönüşüm paralelinde şube ağının yatay kalıp sınırlı bir şekilde azalabileceğini tahmin edebiliriz.”

“KKM’deki erime devam edecek”

QNB Finansbank Genel Müdürü Tan, ekonomi yönetiminin hedefleri ve uzun vadede Türk bankacılık sisteminin daha sağlıklı hale gelip olası döviz bazlı riskleri bertaraf edebilmek adına KKM hesaplarının standart TL mevduata dönüştürülmesinin önemli bir gündem maddesi olduğunu vurguladı.

BDDK tarafından açıklanan haftalık verilere göre, ağustostan kasım sonuna kadar 15 haftadır KKM hesaplarında düzenli olarak azalış gördüklerini ifade eden Tan, toplam azalış tutarının 700 milyar liraya yaklaştığını, bunun da toplam KKM bakiyesinin azami seviyesi olan 3,4 trilyon liradan yüzde 20 azalışla 2,7 trilyon liraya düşmesi anlamına geldiğini, KKM hesaplarının hem TL hem de toplam mevduat içerisindeki payının da hızla azaldığını söyledi.

Tan, “Müşteriler de artan TL mevduat faizine paralel olarak vade dönüşlerinde standart TL mevduatı daha çok tercih ediyorlar. Ayrıca, regülasyonlar da KKM hesaplarının standart TL mevduata dönüştürülmesi açısından bankaları teşvik ediyor. KKM mevduatlarının en az 3 aylık olarak bağlanıyor olması atılan adımların etkisinin biraz da olsa gecikmeli görülmesine sebep oluyor. Önümüzdeki sene içerisinde mevcut para politikasının devam edip TL’ye olan güvenin daha da artmasıyla KKM’deki erimenin devam edeceğini söyleyebiliriz. KKM’nin tam olarak ne zaman sona ereceğini söylemek mümkün olmasa da 2024 sonuna geldiğimizde KKM’nin devam etse bile toplam mevduatlar içerisinde dikkate değer bir oranda olmayacağını düşünebiliriz.” şeklinde konuştu.

“1 yıllık vadede TL mevduatta pozitif reel faizin oluşması muhtemel”

Ömür Tan, mevduat faizlerindeki artışın politika faizindeki artışın paralelinde devam ettiğini, özellikle haziran ayı itibarıyla TL mevduat faizlerinin arttığını gördüklerini ve şu anda 1-3 ay arası vadelerde mevduat faizlerinin yüzde 50 seviyesine yaklaşmış durumda olduğunu anlattı.

Tan, “Aslında ekonomide istenilen şey, liralaşma hedefleri çerçevesinde standart TL mevduatın cazip hale gelmesi. Mevcut enflasyon oranı dikkate alındığında kısa bir süreden beri 1 yıllık vadede TL mevduat için pozitif bir reel faizin oluşması muhtemel. TL’ye güvenin artması ve TL varlıkların daha çekici hale gelmesi için paranın en azından enflasyon karşısında ezilmemesi gerekiyordu. Bu sebeple görülen artışı normal karşılıyorum. Bu artış da bir noktada dengelenecektir. Önümüzdeki süreçte TCMB’den ek faiz artışları gelirse mevduat faizlerinde yukarı yönlü bir hareket görebiliriz. Ancak halihazırdaki faiz seviyesi korunursa TL mevduat faizlerinin en yüksek seviyeye yaklaştığını söyleyebiliriz. Artan faizler ile standart TL mevduat talebi arttı ve müşterilerimiz de TL mevduatı tercih ediyorlar. Bizim de banka olarak TL mevduat payımız artmaya devam ediyor.” ifadelerini kullandı.

“(Kredilerde) Büyümenin tekrar hızlandığını görüyoruz”

QNB Finansbank Genel Müdürü Tan, kredi pazarında yılın üçüncü çeyreğinde büyümenin yavaşladığı bir dönem yaşadıklarını, halihazırda büyümenin tekrar hızlandığını gördüklerini belirterek, şunları kaydetti:

“Özellikle özel bankaların son birkaç ayda daha aktif olduğunu söylemek mümkün. Kredi büyümesinde bu yıl için kredi kartları ağırlıklı olmak üzere perakende kredilerde belirgin bir büyüme görüyoruz. TL tüzel kredilerde ise daha ılımlı bir büyüme var. Kredi pazarındaki büyüme, yasal düzenlemeler ve büyüme sınırları dahilinde müşteri taleplerine göre devam ediyor. 1 Aralık itibarıyla BDDK tarafından yayınlanan verilere göre, yılın başından bu yana bankacılık sektöründeki toplam nakdi krediler yüzde 49, tüketici kredileri yüzde 36, bireysel kredi kartları yüzde 142, tüzel krediler ise yüzde 45 büyüdü. Kredi faizleri ise perakende kredilerde yüzde 60, tüzel kredilerde ise yüzde 50 civarında seyrediyor. Halihazırdaki politika faizi ve mevduat faizi seviyesi dikkate alındığında kredi faizlerinin olması gereken yerde olduğunu söyleyebiliriz. Mevcut enflasyon oranına göre bakarsak da TL tüzel kredilerde negatif bir faiz marjı oluştuğu da görünüyor.

Son birkaç ayda ticari kredilerde bir miktar hızlanma olduğunu söylemek mümkün. 1 Aralık itibarıyla mevsimsellik ve kur etkisinden arındırılmış olarak bakılırsa 13 haftalık yıllıklandırılmış büyüme, ticari kredilerde yüzde 20’nin üzerine çıktı. Ağustos ayında ticari kredilerdeki büyüme neredeyse tamamen durmuştu. Ancak şu an ticari kredilerde aylık büyüme sınırları çerçevesinde büyümenin sürdüğünü söylemek mümkün. Politika faizinin artıp faiz üst sınırlarının bankalar açısından anlamlı bir hale gelmesiyle birlikte bankaların da kredi verme iştahının arttığını görüyoruz.”

Bankacılığın, dijital teknolojilerden ve yeniliklerden en çok etkilenen sektörlerden bir tanesi olduğunu vurgulayan Tan, bankaların dijital yatırımlara ve yeniliklere en çok yatırım yapan firmalardan olduğunu söyledi.

Tan, “Bankacılıkta son 10 yılda o kadar hızlı bir dönüşüm var ki 10 sene önce yenilik olarak konuştuğumuz şeyler bugün sürekli olarak kullandığımız, hatta eskimeye başlayan teknolojiler. Bugün yapay zeka ve robotik endüstriler, bankaların gündeminde var. Türk bankacılık sistemi, bu gibi yenilikleri en yakından takip eden sektörlerden bir tanesi. Bugün zaten farklı bankacılık alanlarında, farklı seviyelerde bu teknolojiler kullanılıyor ya da üzerine yoğun bir çalışma yürütülüyor. Bu sebeple bankacılıkta yakın gelecekte yapay zekanın ve robotik teknolojilerin kullanım ağırlığı artacaktır. Bankacılık çok hızlı dönüşüp değiştiği için birkaç yıl sonra nasıl bir bankacılık göreceğiz, bunu söylemek şimdiden pek mümkün değil ancak bugünün bankacılığından fazlasıyla farklı olacağını söyleyebiliriz.” diye konuştu.

“Kredi büyümesinin üzerinde kalarak pazar payı kazanmaya devam edeceğiz”

Ömür Tan, ​​​​​​​QNB Finansbank olarak 2023’te de başarılı performanslarıyla karlı ve sürdürülebilir büyümelerini devam ettirdiklerini, 3. çeyrek sonu itibarıyla toplam aktiflerinin yılın başına göre yüzde 43 artışla 862 milyar liraya, net kredilerinin yüzde 46 artışla 502 milyar liraya, müşteri mevduatlarının da yüzde 41 artışla 542 milyar liraya ulaştığını bildirdi.

Tan, şöyle devam etti:

“İlk 9 ayda net karımız 24,6 milyar lira olurken, ortalama öz kaynak karlılığımız yüzde 61’in üzerinde gerçekleşti. Karlı büyümemizi müşteri tabanımızı kuvvetli bir şekilde büyüterek destekledik ve risklerimizi de doğru yönettik. Batık kredi oranımız yüzde 1,6 seviyesine düşerek özel bankaların ortalamasının altında gerçekleşti. Banka olarak regülasyonlar çerçevesinde gelen hedefleri de hızla tutturduk ve rekabete göre regülasyona tabii daha az menkul kıymet tesis ettik. Banka olarak başarılı performansımızın yanı sıra müşteri memnuniyetini iyileştirmek için aksiyonlar almaya devam ediyoruz. Ayrıca, geleceğimizin teminatı çocukları merkez alarak devam ettiğimiz kurumsal sosyal sorumluluk ve sürdürülebilirlik faaliyetlerimize de hız kesmeden devam ettik ve sorumlu bankacılık çerçevesinde çok önemli projelere imza attık.

QNB Finansbank olarak, ivmeli büyümemiz ile birlikte pazar payı kazanarak büyümeye devam ediyoruz. Önümüzdeki yıl da aynı şekilde büyümeye devam etmeyi hedefliyoruz. Banka olarak, stratejik olarak gördüğümüz kalemler ağırlıklı olarak sektördeki kredi büyümesinin üzerinde kalarak pazar payı kazanmaya devam edeceğiz.”

Türkiye ekonomisi açısından bankacılık sektörünü etkileyen ve değişmeye müsait çok fazla dinamik olduğu için büyüme oranlarının değişken olabildiğini aktaran Tan, banka olarak, 68 ilde bulunan 436 şubeleri ile hizmet verdiklerini kaydetti.

Bugün bankacılık işlemlerinin büyük bir çoğunluğunun dijital kanallar üzerinden yapılması ve bankacılığın geleceği düşünüldüğü zaman şube ağının daha verimli yönetilmesinin ön plana çıktığını belirten Tan, “Bankacılık sektöründe şube adedinin de yatay kalma veya azalma trendinde olduğu düşünüldüğünde şube ağında önümüzdeki sene yatay bir duruş gerçekleşecektir. İstihdam açısından da iştiraklerimizle birlikte 13 bini aşkın personelimiz var. Banka tarafında da ihtiyaçlar doğrultusunda istihdama katkı sağlamaya devam ediyoruz.” dedi.

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Bilançosunu yönetemeyen 2027’yi göremeyecek

Geçen yıl bütün şirketlerin tarihinin en iyi bilançolarına ulaştığını söyleyen İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, şirketleri rehavete kapılmamaları konusunda uyardı. Aran, bilançosunu iyi yönetemeyen, dijitalleşme ve yeşil dönüşüme gerekli önemi vermeyen şirketlerin 2027 yılını göremeyeceğini söyledi.

Yayınlanma:

|

Yazan:

İş Bankası’nın bir girişimi olan ve demir çelik sektörünün sanal pazarı olarak hizmet veren Proemtia, bir yılını tamamladı. Bu kapsamda düzenlenen toplantıda konuşan İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, ekonomiye dair önemli mesajlar verdi. Konjonktürün şirketler için zorlayıcı olduğunun altını çizen Hakan Aran, “Ekonomik şartların en ağır olduğu ve bu ağırlaşmanın reel sektör tarafında daha çok hissedileceği bir döneme giriyoruz. İzlenen ekonomi politikalarından dolayı geçtiğimiz yıl tüm şirket bilançoları tarihinin en iyi durumuna ulaştı.

Tarihinin en iyi durumuna ulaşan şirket bilançolarının bu kadar kısa sürede bozulması eşyanın tabiatına aykırı. Ancak şunu söylemek isterim o en iyi noktadan geriye dönüyoruz. Bundan sonra önümüzdeki 2,5 yıllık dönemde sadece bilançosunu iyi yöneten ve verimlilik artışını sağlayan şirketler 2027 yılını görebilecekler. Bunu başaramayan ve geçen yılın iyi bilançosunun sarhoşluğunu yaşayan ve onu devam ettirebileceğini düşünenler ise bu süreçte 2024, 2025 ve 2026 yıllarında oldukça zor günler yaşayacak” diye konuştu.

“Şirketlerin finansman maliyetlerini karşılaması çok zor”

Böyle bir dönemde finansmana erişimin çok kolay olmadığını vurgulayan Aran, “Maliyetler de çok yüksek, herhangi bir iş alanında bu maliyetleri karşılayacak bir kârlılıkta söz konusu değil. O nedenle finansmana erişimin daha kısıtlı daha dikkatli kullanılması gereken bir dönemde ben işbirlikleri ve ortaklıkların da çok kıymetli olduğunu düşünüyorum.

Banka olarak herhangi bir alanda sadece kreditör olarak değil o alanda fiilen destekleyen bu zor dönemi beraber ortak olarak devam edip bu finansman maliyetleri makul seviyeye indiği zaman tekrar finansör görevine dönecek şekilde banka olarak bu zor dönemi yönetmede esnek olduğumuzu söylemek isterim. Dönem neyi gerektiriyorsa mevzuatın çizdiği sınırlar içerisinde o pozisyonu hiç çekinmeden alacağımızı söylemek istiyorum” ifadelerini kullandı.

“İhracatımız yüzde 90 oranında ithalata bağlı”

Proemtia’nın kendileri için ne anlama geldiğini de anlatan Hakan Aran, şunları söyledi: “Türkiye’nin gayri safi yurt içi hasılasında en büyük payı alan sektör imalat sanayi sektörüdür. İmalat sanayi sektöründe meydana gelen her yüzde 1’lik artış ekonomik büyümeyi binde 5 oranında artırdığını bilmemiz gerekiyor.

İhracatı ve üretimi ön plana çıkarıyoruz ancak maalesef ihracatımız yüzde 90 oranında ithalata bağlı. İthalat ettiğimiz hammaddenin yanında insanımızı yakıt olarak kullanıyoruz, enerjiyi kullanıyoruz ve bu bileşenleri pişirip ihracat gerçekleştiriyoruz. Ancak bu süreçte yarattığımız katma değer gerçekten çok düşük kalıyor. Bu nedenle arzu ettiğimiz sürdürülebilir büyümeyi ekonomimizde göremediğimiz için çok büyük oynaklıklarla mücadele ediyoruz.

Proemtia 1inci yılında sektör temsilcileriyle buluştu

Bir türlü ülke olarak o istediğimiz verimlilik artışını istediğimiz seviyeye çıkaramamış durumdayız. Bu artışı sağlamanın önümüzdeki 3 yılda 2 tane temel taşı var, biri dijitalleşme diğeri yeşil dönüşüm. Bu iki dönüşümü de başarmak durumdayız. Proemtia’nın imalat sanayinin gelişmesine pazarın güçlenmesi ve derinleşmesine katkı sağlayacağını, sadece sektörün kendi içerisinde sanayi 4.0’ın gerektirdiği o dijital dönüşümü değil aynı zamanda ödemelere aracılık ederken bu işin pazar yeri mantığıyla alıcı ve satıcıların zahmetsiz bir şekilde buluşup oradaki iş gücünden daha verimli yararlanılmasına öncülük etmek istiyoruz.”

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

Mahfi Eğilmez: KKM’nin 2024’e etkisi, 2023’ten belli!

Yayınlanma:

|

Yazan:

Merkez Bankasının (TCMB) 2023 yılı durumunu ve zararını genel olarak değerlendirmeyi ve uygulanan yanlış politikalardan ders çıkarmayı amaçlayan bu yazıdaki bütün veriler, aksi belirtilmedikçe, TCMB finansal tabloları üzerine yazılmış bağımsız denetçi raporundan alınmıştır (raporun linki için son not 1’e bakınız.)  Şimdi bu verilerden hareket ederek TCMB’nin 2023 yılı faaliyet sonuçlarını değerlendirelim.

TCMB’nin Hissedarları ve Kâr Dağıtımından Alacakları Paylar

Önce TCMB’nin kâr ettiğinde bu kârdan kimlerin pay alacağına yani Bankanın hissedarlık yapısına bir bakalım:

Bu yapıya göre TCMB’nin yüzde 55’i Hazine ve Maliye Bakanlığı’na (Hazine), yüzde 19’u sermayesi Hazine’ye ait olan Ziraat Bankası’na ait bulunmaktadır. Kalan hisseler içinde başka bazı kamu kurumları ya da kamu kesimi ortaklı kuruluşlar yer almaktadır. Bir başka ifadeyle bir anonim şirket olan TCMB’nin hisselerinin büyük çoğunluğu kamu kesimine aittir. Hissedarlar arasında yer alan Mervak; Merkez Bankası Mensupları Sosyal Yardım Vakfıdır. Diğer başlığı altında çok sayıda küçük pay sahibi hissedarlar yer almaktadır. TCMB, kâr ettiğinde bu kârının büyük çoğunluğunu, bu hisse yapısı ve kanununda yer alan hüküm gereği Hazine’ye devretmektedir.

Kârın nasıl bir dağıtıma tabi tutulduğunu son iki yılı karşılaştırmalı olarak sergileyecek şekilde aşağıdaki tabloda gösterelim:

Bu tabloya göre 2022 yılında elde edilen net 72 milyar TL tutarındaki kârın dağıtılmasında ihtiyat akçesi olarak ayrılan 39,3 milyar TL’den sonra kalan tutarın ihmal edilebilecek kadar düşük bir miktarı diğer hissedarlara ve TCMB çalışanlarına dağıtılmıştır. Kârın kalan 32,6 milyar TL’si Hazine’ye devredilmiş, ayrıca 39,3 milyar TL’lik ihtiyat akçesi de Hazine’ye verilmiştir.

TCMB’nin Geçmiş Yıllar Kârları ve 2023 Zararı

Merkez Bankası (TCMB) 2023 yılında 818,2 milyar TL zarar ettiğini açıkladı. Bu, TCMB bilançosunu izleyenler için sürpriz değildi. Çünkü TCMB görev konusuyla hiç ilgisi olmayan bir kur korumalı mevduat yükü altında kalmıştı ve bu yük bilanço kalemlerine yansıyordu. 2023 yılında kâr değil 818,2 milyar TL zarar söz konusu olduğu için ihtiyat akçesi ayrılması mümkün olmadığı gibi hissedarlara ve çalışanlara kârdan pay verilmesi ve Hazine’ye kâr devri söz konusu olmamıştır.

Merkez Bankası’nın geçmiş yıllar kârları şöyledir (kaynak: TCMB, Kâr Zarar Tablosu.)

Merkez Bankaları, piyasaların durumuna ya da uyguladıkları para politikasının yönüne ve ağırlığına göre göre zaman zaman zararla karşılaşabilir. Örneğin 2023 yılında yalnızca TCMB değil başka merkez bankaları da zarar ettiler. Mesela ABD Merkez Bankası (Fed) 114 milyar dolar, Avrupa Merkez Bankası (ECB) 1,3 milyar Euro zarar etti. Zarar eden merkez bankaları arasında İsviçre ve Hollanda merkez bankaları da var. Bu zararların temel nedeni kurlardaki değişimler ve menkul kıymetler cüzdanında tuttukları yerli ve yabancı tahviller oldu. Merkez bankaları küresel kriz süresince para arzını artırıp piyasadan tahvil satın alarak ekonomiyi canlandırmaya yöneldiler. Faizler değişmediği sürece bu işlem zarar yaratmadı. Enflasyonda ortaya çıkan yükselişi durdurabilmek için 2022 yılında başlayıp 2023 yılında hızlanan faiz artırımları sonucunda ellerindeki tahvillerin değeri düştü. Merkez bankalarının 2023 yılındaki zararlarının asıl nedeni budur (bu çelişki için son not 2’deki yazıma bakabilirsiniz.)

TCMB’nin, 2023 yılındaki 818,2 milyar TL’lik zararı ise bu sayılan merkez bankalarının durumundan farklı olarak neden – sonuç ilişkilerinin birbirine karıştırılmasıyla ortaya çıktı.  Son yıllarda pek çok bilim dışı adım söz konusu oldu ama bunlar arasında ekonomide en büyük hasarı yaratmış olanı faizi, enflasyonun altında belirlemek olmuştur. 2021 yılının Eylül ayında başlayan faiz indirimlerinin yarattığı dövize talebi önlemek amacıyla getirilen kur korumalı mevduat sistemi bankaların ödemesi gereken maliyeti TCMB’nin üzerine yıkarak 2023 yılı sonu itibarıyla 818,2 milyar TL’lik zarara yol açmıştır

TCMB’nin Döviz ve Altın Rezervlerinin Durumu

Bu yanlış ekonomi politikası, TCMB’ye yüklediği bu astronomik zarara ek olarak ayrıca ciddi bir rezerv kaybına da mal oldu. Aşağıdaki tablo TCMB’nin 19 Nisan 2024 itibarıyla rezerv durumunu gösteriyor (kaynak: TCMB bilançosu, parasal ve finansal göstergeler tablosu, uluslararası rezervler ve döviz likiditesi tablosundaki verilerden yararlanarak tarafımdan hazırlanmıştır.)

TCMB, hiç üzerine vazife olmadığı halde bir yandan kur garantisi veren bir kur korumalı mevduat sisteminin zararını üstlenirken bir yandan da GSYH’yi yüksek göstermek adına kuru düşük tutmak için rezervlerini sattı, onunla da yetinmedi borçla edinilen rezervleri de harcadı.

Rezervler meselesine girmişken kamuoyunda yalan yanlış bilgilere dayalı olarak tartışılan TCMB’nin altınları meselesine de değinelim. Aşağıdaki tablo TCMB’nin altın varlığını ve bunların nerede bulundurulduğunu gösteriyor:

2023 yılsonu itibarıyla TCMB’nin uluslararası standarttaki altın varlığı 726,4 tondur. Bu miktarın 524,1 tonu TCMB’ye, 152,2 tonu bankalara (108,1 tonu zorunlu karşılıklar, 43,3 tonu bankalar serbest altın deposu), 50,1 tonu Hazine’ye aittir. Ayrıca 2,8 ton da TCMB’ye ait uluslararası standartta olmayan altın mevcuttur. Uluslararası standarttaki 726,4 tonluk altın mevcudunun 34 tonluk kısmı TCMB kasalarında, 150,6 tonluk kısmı İngiltere Merkez Bankası’nda (BOE), 541,8 tonluk kısmı Borsa İstanbul’da (BIST) saklanmaktadır. Uluslararası standartta olmayan 2,8 tonluk altın TCMB kasalarında bulunmaktadır. Altınların bir kısmının BOE bir kısmının da BIST nezdinde bulunmasının nedeni bunların swap işlemlerinde kullanılabilmesi içindir.

Değerlendirme

Merkez Bankaları genellikle kâr ederler. Buna karşılık kriz dönemlerinde izlenen politikalar ve faizlerdeki gelişmelere göre zarar etmeleri de söz konusu olabilir. TCMB’nin 2023 yılı zararı yanlış faiz politikası sonucu insanların dövize kaçmasını önlemek için getirilen kur korumalı mevduat uygulamasından kaynaklanmıştır. Bu uygulama yalnızca zarara değil, kuru tutma çabası nedeniyle rezervlerin eksiye düşmesine de yol açmıştır. Sorun bununla da bitmiyor. TCMB’nin zarar etmesi ve bunun sonucu olarak geçmiş yıllarda olduğu gibi Hazine’ye kâr ve ihtiyat akçesi devredemeyecek olması 2024 bütçe açığının finansmanı için de ciddi bir sorun yaratmıştır.

Ekonomi politikası ilginç bir politikadır. Bir bütün olarak doğru kurgulanıp uygulanamazsa birbiriyle çelişen parçalar haline dönüşür ve bir senteze varılması olanaksız hale gelir. Ekonomi politikası açısından bakmayı başarabilirsek, ekonomideki en önemli faktörlerin başında faizin geldiğini görürüz. Yanlış belirlendiğinde ekonomiyi alt üst eder, üretim ve yatırımı yok eder, tüketimin öne geçmesine yol açar. Bunun sonucunda ekonomi büyüse de kaliteli bir büyüme yakalanamaz. Bir süre sonra faiz doğru tespit edilse bile tek başına ekonomiyi düzeltemez, yanında mutlaka yapısal reformlarla desteklenmesi gerekir.

Son notlar: 

1 https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/51753143-d577-47b4-9270-6cefbd613c8e/TCMB+-31.12.2023++Yasal+%28T%C3%BCrk%C3%A7e%29.pdf?MOD=AJPERES&CACHEID=ROOTWORKSPACE-51753143-d577-47b4-9270-6cefbd613c8e-oYL09F5

Tahvil fiyatı ile faiz arasındaki ters ilişkiyi ortaya koyan yazım için:

https://www.mahfiegilmez.com/2013/06/faiz-yukselince-kim-kazanr-kim-kaybeder.html.

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

İşte Türkiyenin karnesindeki son durum

S&P’nin dün akşamki not artırım kararının ardından, kuruluşun değerlendirmesinde Türkiye yatırım yapılabilir seviyenin 4 kademe altında yer aldı. Fitch değerlendirmesinde de Türkiye’nin kredi notu benzer seviyede yer alırken, Moody’s’e göre kredi notu halen yatırım yapılabilir seviyenin 6 kademe altında yer alıyor

Yayınlanma:

|

Yazan:

Dün akşam S&P, Türkiye ekonomisine ilişkin değerlendirmesini açıkladı. Kredi derecelendirme kuruluşundan yapılan açıklamada, Türkiye’nin uzun vadeli kredi notunun “B”den “B+”ya yükseltildiği ve kredi notu görünümünün “pozitif” olarak korunduğu bildirildi.

Türkiye’de yerel seçimlerin ardından dış dengelenmenin de etkisiyle para, maliye ve gelirler politikası arasındaki koordinasyonun iyileşeceğinin düşünüldüğü belirtilen açıklamada, gelecek 2 yıl içinde portföy girişlerinin artacağının, cari açıkların daralacağının, enflasyon ve dolarizasyonda düşüşün öngörüldüğü kaydedildi. Açıklamada, politika yapıcıların, cari açığın daraldığı ve dolarizasyonun tersine döndüğü ortamda enflasyonu düşürmeyi ve liraya olan güveni yeniden tesis etmeyi başarması halinde Türkiye’nin kredi notunun yükseltilebileceği ifade edildi.

S&P, Türkiye’de son dönemdeki politika düzenlemeleri nedeniyle aralık ayında takvim dışı değerlendirmeye giderek ülkenin kredi notu görünümünü “durağan”dan “pozitif”e çevirmişti. Diğer kredi derecelendirme kuruluşlarından Moody’s de ocak ayında Türkiye’nin kredi notu görünümünü “durağan”dan “pozitif”e çıkarmıştı.

FITCH DE 12 YIL SONRA YÜKSELTMİŞTİ

Geçen ay Fitch Ratings de Türkiye’nin kredi notunu “B”den “B+”ya yükseltti, not görünümünü “durağan”dan “pozitif”e çıkardı. Kuruluş, böylece 12 yıl sonra ilk kez Türkiye için not artırım kararı aldı. Fitch kararıyla ilgili açıklamasında sıkı para politikasının beklenenden daha önce güçlü bir şekilde uygulandığını, böylece makroekonomik ve dış kaynaklı kırılganlıkların azaldığını aktardı.

‘YATIRIM YAPILABİLİR’ SEVİYEYE KAÇ ADIM KALDI?

Son artışla birlikte Türkiye, artık not açısından S&P ve Fitch için yatırım yapılabilir seviyenin 4 kademe, Moody’s için 6 kademe altında. Hepsinde görünüm ise Pozitif. Kredi notunun artması ve görünümün de pozitif olması, sonraki aşamada da tekrar not artırımı gelebileceğine işaret ederken bu her ne kadar piyasalar açısından yatırım yapılabilir seviyenin henüz gerisinde olunsa da olumlu değerlendiriliyor.

BIST 100’DEKİ YÜKSELİŞİ DESTEKLEDİ

Kredi derecelendirme kuruluşlarının Türkiye’ye yönelik aldığı olumlu kararlar ve bu kararların devamının gelebileceğine yönelik beklentileri Borsa İstanbul’a da şu ana kadar pozitif yansıdı. BIST 100 endeksi son 1 ayda yüzde 12.57 yükselirken. 2024 genelinde yüzde 34.79’luk artış yaşadı. 2024’teki yükseliş ocak-Nisan dönemindeki yüzde 18.72’lik enflasyonun çok üzerinde gerçekleşerek Borsa İstanbul yatırımcısına önemli bir reel getiri sağladı.

NE ANLAMA GELİYOR?

Kredi derecelendirme kuruluşlarının değerlendirmeleri çeşitli yatırım fonları tarafından dikkatle takip ediliyor. Bu değerlendirmeler bireysel kredi notlarına benzer bir görev üstleniyor. Bir ülkenin kredi notunun yatırım yapılabilir seviyede yer alması daha güvenli bir yatırım ortamı sunduğu anlamına geliyor. Bu sebeple dünyada başta emeklilik fonları olmak üzere çeşitli büyük fonlar bir ülkenin tahvil veya hisse piyasasına yatırım yapmadan önce 3 büyük kredi derecelendirme kuruluşunun 2’sinde yatırım yapılabilir seviyede not almış olmasını bir gereklilik olarak görüyor. Bir ülkenin kredi notu yükseldikçe o ülkeye sermaye akışının hızlanması ihtimali artıyor.

Habertürk

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.