Connect with us

GÜNCEL

SİSTEM ZENGİNİ DAHA ZENGİN FAKİRİ DAHA FAKİR YAPIYOR

Yayınlanma:

|

İki hafta önce Boğaziçi Üniversitesi’nden Yavuz Selim KaçmazTolga Umut Kuzubaşİslam Tarlacı ve Orhan Torul çarpıcı bir araştırma yayınladılar. Akademisyenler TÜİK verilerinden faydalanarak eşitsizliği bu kez üç kategoride incelemişler. Araştırma 2002-2022 arasında ücret, gelir ve tüketimdeki eşitsizlikleri inceliyor.

2018 sonrasında karşılaşılan üç büyük şokun bu eşitsizlikleri önemli ölçüde etkilediği görülüyor. Bu gelişmelerin ikisi “ev yapımı” biri ise küresel. İlki 2018 yazında yaşanan ve “Rahip Brunson krizi” olarak bilinen kur şoku. İkincisi dünyayı etkileyen Covid salgını. Sonuncusu ise 2021 Eylül ayında başlayıp genel seçimlere kadar sürdürülen sıra (akıl) dışı ekonomi politikaları. Bu üç gelişme 2002-2022 arasındaki serinin son beş yılını çok daha ilginç hale getiriyor.

Araştırmanın üç başlığı var:

1. Ücret Eşitsizliği Düşmeye Devam Ediyor

Araştırmaya göre ücret eşitsizliği uzun süredir azalıyor. İlk okuduğunuzda bu oldukça iyi bir gelişme gibi görünse de detaylara girince son yıllarda sıkça duyduğunuz “Bir gün herkes asgari ücretli olacak” sözünün sağlaması olduğu görülüyor. 20 yıl önce ortanca (medyan) ücret asgari ücretin 1.7 katına yakınken artık 1.1 katına inmiş. Üstelik bu 2022 verisi. 2023 ve 2024’te asgari ücrete yapılan reel artışlarla bu oranın daha aşağı gelmiş olması mümkün. Asgari ücretin %105’inden daha az kazananların oranı 2002’de %25 civarındayken 2022 sonunda %45’e yükselmiş.

Araştırmadaki önemli tespitlerden biri de yükseköğretim mezunlarının ve beyaz yaka çalışanların ücretleri hakkında.

Ülkemizde 25-64 yaş arası nüfusta üniversite mezunlarının oranı 2002 yılında %10 civarındayken bugün %25’e yükselmiş. Açılan üniversitelerle ve yaygınlaşan yükseköğretimle eğitimde nicelik olarak önemli bir iş başarmışız.

Ancak nitelikli istihdama olan talebin muhtemelen üniversite mezun sayısındaki artışın çok altında kalmasıyla ücretler üzerinde aşağı yönlü baskı oluşmuş. Üzerine kötü ekonomi politikaları ve Covid ile geçen 2018-2022 arasındaki beş yıllık dönem gençlerin istihdamdaki şanslarını iyice azaltmış. Özellikle 2018 ve sonrası mezun olan gençlerin kariyer başlangıçları engelli koşuya dönüşmüş. Torul ve arkadaşlarının araştırmasındaki grafikler gençlerin işlerinin geçmişe göre ne kadar zor olduğunu ortaya koyuyor.

Üniversite mezunları ve beyaz yaka çalışanların ücretlerinin asgari ücrete oranındaki ilk önemli düşüş 2015 yılında enflasyonun oldukça üzerinde arttırılan asgari ücret sonrasında gerçekleşmiş. 2018 ve sonrasındaki düşüşlere ise yazının başında belirttiğim üç önemli olay neden olmuş.

Üniversite mezunlarının ortanca (medyan) ücreti bundan 10 yıl öncesine kadar asgari ücretin 3 katından fazla iken 2022 yılında iki katın altına düşmüş. Üniversite mezunlarının istihdamdaki payları ise çarpıcı şekilde artmış. 2002 yılında her sekiz çalışandan biri üniversite mezunu iken bugün yaklaşık her üç çalışandan biri üniversite mezunu haline gelmiş. Üniversite mezunlarının ortanca (medyan) ücretinin asgari ücrete oranı ise 2015 sonrasında %40’tan fazla düşmüş. Daha düşük eğitimli gruplarda ise aynı dönemde göreli ücret düşüşü %10’da kalmış. Nitelikli istihdam artışının üniversite mezun sayısına yetişememesinin yanı sıra muhtemelen bu tür işleri bulamayan üniversite mezunlarının düşük ücretli niteliksiz işlere talip olması bu tabloyu ortaya çıkarmış.

Benzer tablo beyaz yaka çalışanlar için de tekrarlanmış. Beyaz yakalıların istihdamdaki payları artsa da 2015 sonrasında asgari ücret cinsinden ücretleri %50’den fazla düşmüş.

2002 yılında 1.6 milyon olan üniversite öğrenci sayımız bugün 6.5 milyona yükseldi. Bu öğrencilerin önemli kısmı mezun olunca beyaz yaka olarak adlandırılan işlere talip olacaklar. Oysa ülkemizdeki istihdamın büyüklüğü 33 milyon kişi. Beyaz yaka olarak çalışanlar ise 4 milyon civarında. Araştırmacılar asgari ücretteki reel artışlar ve üniversite mezun sayısının artmasıyla “Üniversite priminin” çok azaldığını ortaya koymuşlar.

Araştırmacılar aşağıdaki soruları sormuşlar: “Üniversite okumanın getirdiği ücret avantajı azalmaya devam ederse gençler üniversite eğitimini hala değerli bir yatırım olarak görecek mi?

Bu durum, Türkiye’nin halihazırda karşı karşıya olduğu beyin göçünü ne ölçüde artıracak?”

Bu tablo gençlerin umutlarını köreltip şanslarını yurtdışında aramalarına neden oluyor. Eğitimde ve istihdamda büyük bir verimsizlik ortaya çıkarıyor. YÖK verilerine göre 2023 yılında hukuk fakültelerinde okuyan 75 bin öğrenci var. Halen baroya kayıtlı olan da 185 bin avukat var. İşletme fakültelerinde ise 250 bin öğrenci var. Sizce önümüzdeki yıllarda bu kadar avukata ve işletme mezununa ihtiyacımız olacak mı?
Acaba siyasetten bağımsız çalışabilen bir Devlet Planlama Teşkilatı’mız olsaydı bu kadar üniversitenin açılmasına olur verir miydi? Tabii ki bunun planlama hatası değil siyasi bir tercih olduğunu hepimiz biliyoruz.

2. Gelir Eşitsizliği: Yakın Zamanda Tersine Dönen Karmaşık Bir Tablo

Araştırmacılar ücret eşitsizliği azalırken gelir eşitsizliğinin daha karmaşık bir tablo çizdiğini belirtiyorlar. Ücret hesaplamalarına dahil edilmeyen sermaye geliri ve girişimci geliri gibi emek dışı kalemler nedeniyle son dönemde gelir eşitsizliğinde bozulma tespit ediyorlar. Bu eğilimi etkileyen üç önemli nedeni de aşağıdaki gibi özetliyorlar: Kur Korumalı Mevduat (KKM) uygulamasının varlıklı hanelere yarar sağlaması.
Kira, faiz ve işletme kazançlarının üst gelir gruplarında yoğunlaşması.

Ekonomik dalgalanmada üst gelir gruplarının yatırımlarını ve servetlerini koruyarak gelir pozisyonlarını iyileştirmesi.

Daha önceki yazılarımda bahsetmiştim, bazı varlık sınıflarında enflasyonun oldukça üstünde gerçekleşen artışlar zaten bozuk olan servet ve gelir dağılımımızı daha da bozdu. TCMB ve TÜİK verilerinden faydalanarak oluşturduğum grafikte 2015 sonrasında bazı varlık sınıflarının getirilerindeki büyük farklılaşmayı görebilirsiniz.

2015 yılı başında 100 olan enflasyon endeksi bugün 960’a yükselmiş. Aynı dönemde konut fiyatları endeksi 1.770’e, döviz fiyatları endeksi 1.340’a yükselmiş ve enflasyonun oldukça üstünde getiri sağlamış. O günden bu yana Türk lirası mevduatta kalan yatırımcılar ise reel olarak neredeyse varlıklarının yarısını kaybetmişler. Varlık sınıfları arasındaki ayrışmanın en belirgin kısmı 2021 Eylül sonrasında sıra (akıl) dışı ekonomi politikalarının hayata geçirilmesi sonrasında oluşmuş.

Gençler yanlış eğitim planlaması ve asgari ücret odaklı gelir politikaları nedeniyle istihdamda büyük bir açmazla karşılaştılar. Yanlış ekonomi politikaları nedeniyle de konut ve otomobil gibi varlıklara ulaşma ihtimalleri de iyice azaldı.

3. Tüketim Eşitsizliği: Şaşırtıcı Bir Artış

Araştırmanın çarpıcı bulgularından biri de “tüketim eşitsizliğinin” gelir eşitsizliğini önemli ölçüde aşması.
Grafikte toplumun en zengin %10’luk kesiminin dayanıklı tüketim mallarına yönelik harcamalarının 2018 sonrasında oransal olarak artışı görülüyor.

Araştırmacılara göre bu durum, daha varlıklı hanelerin servetlerini yüksek enflasyona karşı fiziksel varlıklara yatırım yaparak korumaya çalışmasının bir sonucu. Enflasyonun yükselmeye başladığı dönemlerde varlıklı kesimler krediye çok daha kolay erişiyorlar. Ekonomik büyümeyi teşvik etmeyi amaçlayan politikalar, halihazırda daha güçlü bir finansal konumda olan gruplara orantısız bir şekilde fayda sağlıyor.

Ekonomiyi ve enflasyonu sadece Merkez Bankası’nın ve para politikasının bir alanı olarak gören yaklaşım eşitsizlikleri arttırıp emeğin değerini düşürüyor. Eğitimin ve istihdam sağlayan tüm sektörlerin siyasetten ve popülizmden bağımsız bir şekilde ülkenin gelecekteki potansiyeline göre planlanması şart.

Siyasetin ve iş dünyasının emeğin değerini ölçmek için baktığı tek gösterge de asgari ücret olmamalı. Nitelikli çalışanların tecrübeleri arttıkça, kariyerleri yükseldikçe asgari ücretten uzaklaşabilmeleri gerekiyor ki umutlarını ve hayallerini koruyabilsinler.

Plansız eğitim ve sadece asgari ücrete odaklı gelir politikaları gençlerin kaderlerini okuyarak değiştirme hayallerini ellerinden alıyor.

Son sözü yine araştırmacılara bırakalım:

“Türkiye ekonomik zorluklarla mücadele etmeye devam ederken, politika yapıcıların eşitsizlikteki bu nüanslı eğilimleri dikkatle değerlendirmesi gerekiyor. Ücret farklılıklarını ele almak önemli, ancak toplumun tüm kesimlerinin ekonomik belirsizlik karşısında yaşam standartlarını koruyabilmesini sağlamak da bir o kadar önemli.”

Araştırmanın bağlantısı: https://web.bogazici.edu.tr/torul/kktt.pdf

Araştırmanın Türkçe özeti: https://web.bogazici.edu.tr/torul/yakin-donemdeki-esitsizlikler/*Plan mı Pilav mı?

Bütçe Kanunu değişiklik görüşmeleri

TBMM, 12 Şubat 1963

Adalet Partisi adına Urfa Milletvekili Kadri Eroğan; “Binaenaleyh aziz arkadaşlarım, büyük hayale kapılmayın. 10 yıl programsız, plânsız diye bir iktidarın başı yendi; bu defa da program, plân diye Halk Partisi kendi başını yiyecektir. (Gülüşmeler) Millet; bıktım artık plân plân, biraz da pilavdan bahset İsmet Paşa, diyor.”

Kerim ROTA- Oksijen

Okumaya devam et

GÜNCEL

İmalatçı KOBİ’lere 30 milyar liralık KGF geliyor….

Hazine ve Maliye Bakanlığı, imalatçı KOBİ’lerin yararlanabilmesi için 30 milyar liralık yeni destek paketini devreye alacak, kefalet limiti 25 milyar lira olacak.

Yayınlanma:

|

Yazan:

AA’nın Hazine ve Maliye Bakanlığı’ndan edindiği bilgiye göre yeni kefalet paketiyle imalatçı KOBİ’lere yaklaşık 30 milyar lira kredi imkanı sağlanacak.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, KGF aracılığıyla 17,5 milyar lirası işletme, 7,5 milyar lirası yatırım harcamalarında kullanılmak üzere toplam 25 milyar lira kefalet limitli destek paketini yürürlüğe alacaklarını bildirdi.

Destek paketinin kefalet oranının yüzde 85 olacağı bilgisini veren Şimşek, “Yararlanıcı başına kredi üst limitlerini, işletme harcamaları için 15 milyon lira, yatırım harcamaları için 30 milyon lira olarak belirledik. Protokol aşaması tamamlanan destek paketini kısa süre içinde kullanıma açacağız.” dedi.

Şimşek, KOBİ’lerin ekonomideki önemine dikkati çekerek, şunları kaydetti:

“Seçici politikalarla reel sektörü desteklemeye devam ediyoruz. Enflasyonla kararlı mücadelemizi sürdürürken makroekonomik istikrarı koruma hedefiyle eş zamanlı olarak reel sektörün ihtiyaçlarını da yakından takip ediyoruz. Bu itibarla üretim ve istihdamın temel taşı KOBİ’lerimizin desteklenmesi, bizim önceliklerimiz arasında yer alıyor. İmalatçı KOBİ’lerimizin büyümeye katkısını ve rekabet güçlerini artırmak için finansman imkanlarını destekleme çalışmalarımızı titizlikle yürütüyoruz. Uygun maliyetli ve erişilebilir finansman kaynakları ile KOBİ’lerimizin gücüne güç katacağız.”

Okumaya devam et

Ali Coşkun

Krediye Ulaşamayan Sanayici Batıyor…

Yayınlanma:

|

Yazan:

Türkiye ekonomisi son yıllarda daha önce hiç görülmemiş zorlu bir dönüşüm süreci yaşıyor. Bu sürecin en ağır yükünü ise sanayici çekiyor.

Finansmana erişimin zorlaştığı, bankaların kredi verme iştahının düştüğü ve faiz oranlarının yükseldiği bu dönemde özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler ayakta kalmakta güçlük çekiyor.

Kredi, işletmelerin günlük faaliyetlerini sürdürebilmesi, hammadde tedariki yapabilmesi, maaş ödemesi ve yeni yatırım planlarını hayata geçirmesi için hayati öneme sahiptir.

Ancak son dönemde ticari kredi faiz oranları basit faizde %60 bandına kadar çıktı. Aynı zamanda bankalar risklerini azaltmak adına limit tahsisinde daha temkinli davranıyor. Bu durum özellikle teminat göstermekten aciz küçük esnafı ve likidite ihtiyacı duyan sanayiciyi kredi dışında bırakıyor.

Krediye ulaşamayan esnaf, artan kira, enerji ve personel maliyetleri karşısında çaresiz kalıyor. Her ay binlerce küçük işletmenin faaliyetini durdurduğu ya da faaliyet alanını daralttığı görülüyor. Bu tablo sadece bireysel esnafları değil bağlı tedarik zincirlerini ve hizmet sektörünü de etkiliyor. Aynı zamanda işsizlik oranının da artmasına neden oluyor.

Sanayi tarafında da tablo farklı değil. Girdi maliyetlerinin yüksekliği, kur baskısı ve daralan iç talep sanayicinin üretim planlarını ciddi şekilde etkiliyor. Özellikle yatırım kredilerine erişim zorlaştığı için yeni tesis kurulumları, makine yenileme ya da kapasite artırımı gibi yatırımlar erteleniyor.

Bu durum ihracat performansını ve üretim hacmini olumsuz etkiliyor. Türkiye’nin büyüme hedefleri de bu nedenle tehlikeye giriyor.

Tüm bu gelişmeler ekonomik gerilimin giderek sosyal gerilime dönüşmesine neden olabilir. Krediye erişimin sınırlı kalması, işletmelerin borç yükünü artırıyor, ödeme vadeleri uzuyor ve ticari ilişkilerde zincirleme bozulmalara yol açıyor. Bu kırılgan yapı, bir noktadan sonra ekonomik istikrarsızlık riskini büyütüyor.

KOBİ’lerin ve sanayicinin hayatta kalabilmesi için finansmana erişim mutlaka kolaylaştırılmalı. Kamu destekli kredi paketleri, Kredi Garanti Fonu gibi araçlarla genişletilmeli.

Faiz oranlarının makul seviyelere çekilmesi ve bankaların kredi tahsis süreçlerinin hızlandırılması gerekiyor. Aksi halde kredi bulamayan esnafın kepenk kapatması, yarın sanayicinin üretimi durdurması anlamına gelir.

Krediye ulaşamayan reel sektörün sorunları, sadece işletmelerin değil ülke ekonomisinin geleceğini tehdit ediyor.

Üretimin sürdürülebilirliği, istihdamın korunması ve toplumsal refahın artması için esnafın ve sanayicinin mutlaka desteklenmesi gerekiyor.

Krediye ulaşamayan bir esnafın kapattığı kepenk yalnızca bir dükkânın kapanışı değildir.

Aynı zamanda umutların emeklerin ve yılların birikiminin sessiz çığlığıdır.

Sanayicinin duran makinesi sadece üretimin değil ülkenin yarınlarının durduğunu gösterir.

Bugün finansmana erişemeyen işletmelerin çöküşü yarının işsizliğini, yoksulluğunu ve sosyal huzursuzluğunu beraberinde getirir.

Ali ÇOŞKUN-Finans Danışmanı
0 530 787 84 39
[email protected]

Okumaya devam et

Erol Taşdelen

PARKINSON YASASI: ZAMAN YÖNETİMİNİN ALTIN KURALI

Yayınlanma:

|

“Bir iş, tamamlanması için ayrılan süre kadar genişler.”
Cyril Northcote Parkinson

Günümüzde iş hayatında verimlilik ve zaman yönetimi her zamankinden daha kritik bir hâle geldi. Toplantıların uzaması, projelerin sürüncemede kalması ve gün içinde ertelediğimiz basit görevler… Tüm bunların temelinde Parkinson Yasası yatıyor olabilir.

Parkinson Yasası Nedir?

İngiliz tarihçi ve yazar Cyril Northcote Parkinson, 1955 yılında The Economist dergisinde yayımladığı bir makalede bu kavramı ortaya attı. Parkinson Yasası’na göre:

“Bir görev, ona ayrılan süre kadar genişler.”

Yani bir işe ne kadar süre verirseniz, o iş kendini o kadar yayar. İşin doğası gereği belki 1 saat yeterliyken, siz 1 gün verirseniz, bilinçli ya da bilinçsiz şekilde o iş bir günü doldurur.

İş Hayatında Parkinson Yasasının Önemi

1. Verimsizlikle Mücadele Aracı

Çoğu çalışan ve yönetici, bir işe gereğinden fazla zaman tanıdığında detaylara takılır, mükemmeliyetçilik tuzağına düşer ya da işi sürekli erteler. Bu durum, verimliliğin düşmesine yol açar. Parkinson Yasası, gereksiz zaman tüketimini azaltarak verimliliği artırma fırsatı sunar.

2. Zaman Yönetiminde Kullanımı

Parkinson Yasası’nın sunduğu bakış açısıyla kısa ama gerçekçi teslim süreleri belirlemek, işlerin daha odaklı ve hızlı yapılmasını sağlar. “Zaman kısıtı”, dikkat dağınıklığını azaltır ve işin özüne odaklanmayı teşvik eder.

3. Toplantı ve Proje Planlamasında Etkisi

Belirsiz süreli toplantılar genellikle konu dışına sapar ve verimsiz hâle gelir. Aynı şekilde, proje teslim sürelerinin gereğinden uzun olması, motivasyonu düşürür. Bu nedenle Parkinson Yasası ışığında, net ve kısa zaman aralıklarıyla planlama yapmak, kurumsal disiplini artırır.

4. Yapay Yoğunlukların Fark Edilmesini Sağlar

Kurumsal yapılarda sıkça karşılaşılan “meşgul görünme” çabası, aslında Parkinson Yasası’nın bir yansımasıdır. Çalışanlar kendilerine ayrılan süreyi doldurmak için bazen gereksiz iş üretir. Bu durum, organizasyonel verimliliği düşürür.

Uygulamada Ne Yapılmalı?

Öneri Açıklama
Kısa teslim süreleri koyun Aynı iş daha kısa sürede bitirilebilir.
Zaman blokları oluşturun Her iş için ayrı süre blokları belirleyin.
Toplantılara zaman sınırı koyun 15-30 dakikalık odaklı toplantılar etkili olur.
Gereksiz detaylardan kaçının “Yeterince iyi” olanı üretin, mükemmeliyetçilik zaman kaybıdır.

Zamanı yönetmek, iş süreçlerini sadeleştirmek ve gereksiz yükleri ortadan kaldırmak isteyen herkes için Parkinson Yasası güçlü bir rehberdir.

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.