Connect with us

GÜNDEM

Arap ülkeleri Suriye’de Esed rejimi ile normalleşme yolunda ilerliyor

Esed rejiminin askeri yönden düşmesi pek mümkün görünmezken, bu durumu fark eden Arap ülkeleri Şam’daki egemen rejimle ilişkilerini yeniden normalleştirmeye çalışıyor.

Yayınlanma:

|

Son dönemde bazı Arap ülkeleri, askeri yönden düşüşüne ihtimal vermedikleri Suriye’deki Beşşar Esed rejimi ile artık normalleşme yolunda ilerleyerek, çıkarlarını korumaya çalışıyor.

Arap Birliği, 12 Ekim 2011’de Suriye’nin üyeliğini askıya aldı ve Arap büyükelçilerinin, Esed rejimi sivillere tam koruma taahhüdünü kesin olarak yerine getirene kadar Şam’dan çekilme çağrısında bulundu.

Arap ülkeleri, Suriye devriminin barışçıl gösterilerle başladıktan sonra Esed rejimine bağlı güçlerin baskı, öldürme, tutuklama politikalarını izlemesinin akabinde silahlı mücadeleye dönüşmesinin ardından 2011 yılı sonlarından itibaren Suriyeli muhaliflere mali ve siyasi yardımın yanı sıra silah desteği sağladı.

Birliğe üye ülkeler arasında Suriye rejimiyle ilişkileri yeniden normalleştirme ve Suriye’nin Birlikte askıya alınan koltuğunu iade etme konusunda derin bir tartışma yaşanıyor. Arap Birliğinin Suriye’nin üyeliğini askıya almasına rağmen Esed rejimi siyasi olarak tamamen yalnız kalmadı.

Suriye’de 10 yıl süren savaşın ardından, bu Akdeniz ülkesi hala iç istikrarsızlık ve yaşam standardındaki düşüşle boğuşurken, Esed rejimi, ekonomik ve sosyal krize sebep olan siyasi izolasyondan Rusya, İran ve Irak gibi müttefiklerinin desteğiyle çıkmaya çalışıyor.

Rejim ile iletişimini koparmayan Kuzey Afrika ülkelerinin çoğu, Umman, Irak ve Mısır gibi diğer bazı ülkeler de Suriye savaşında tarafsız durmayı ve rejimle iletişim kapısını açık bırakmayı tercih etti.

Öncesinde İran Devrim Muhafızlarına bağlı Lübnanlı, Iraklı, Afganistanlı ve Pakistanlı Şii silahlı savaşçı gruplarının, sonrasında da 2015 yılındaki Rus askeri müdahalesinin savaşa dahil olması Esed’in yönetimde kalmasını sağlarken, askeri yönden düşme ihtimallerini ise ortadan kaldırdı.

Bazı kesimlerce Suriye’deki savaşın, yıllardır süren kanlı mücadeleler sonrasında silahlı muhaliflerin başkent Şam çevresi ile ona yakın Dera kentinden çıkışından sonra 2018 yılından beri Esed rejimi ve müttefikleri lehine askeri yönden sonuçlandığına dair kanaat oluşsa da rejimin askeri yönden düşüşü mümkün görünmüyor.

Görünüşe göre birçok Arap ülkesi bu gerçeği erken fark etti ve Şam’daki egemen rejimle ilişkilerini yeniden normalleştirmenin kendi çıkarlarına olduğunu düşündü.

Arap ülkelerinin tutumundaki en büyük dönüşüm 2017 yılı başlarında yaşandı. Bu tutum değişikliği, Suriyeli muhaliflerin 2017 başlarında Halep mücadelesinde, 2018’de de Şam çevresi ile Dera’daki savaşı kaybetmesi, silahlarını rejime teslim etmesi ve Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile diğer bazı grupların kontrolündeki Suriye’nin kuzeyindeki bölgelerden çekilmeyi kabul etmesinin ardından yaşandı.

Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn, 2018 yılı sonunda Şam’daki büyükelçiliklerini maslahatgüzar seviyesinde yeniden açtı. Ekim 2020’de ise Umman, Şam Büyükelçisi’ni yeniden yollayarak, diplomatik temsilini büyükelçi düzeyine çıkaran ilk Körfez ülkesi oldu.

Suudi Arabistan, Suriye ile iletişime geçti

Suudi Arabistan, Ağustos 2011’de Şam Büyükelçisi’ni geri çağırmış ve Mart 2012’de Suriye Büyükelçiliğinin kapatıldığını ve diplomat ve çalışanların ülkeye çağrıldığını duyurmuştu.

Medyada yer alan raporlara göre son dönemde Suudi Arabistan da Suriye ile iletişim kanallarını açtı.

Suriye’de Esed rejiminin Turizm Bakanı Muhammed Rami Rıdvan Martini geçen mart ayında Riyad’da bir konferansa katılarak, 2011 yılından bu yana Suudi Arabistan’ı ziyaret eden ilk Suriyeli üst düzey yetkili oldu.

Mayıs ayında da Suudi Arabistan İstihbarat Başkanı Halid el-Humeydan’ın Şam’ı ziyaret ederek Beşşar Esed ve Suriye Ulusal Güvenlik Bürosu Başkanı Ali Memluk’le görüşmesiyle Suriye ile doğrudan iletişim kanalları açıldı.

Suudi Arabistan’ın resmi tutumu hâlâ savaşın sona ermesi için Birleşmiş Milletler (BM) gözetiminde siyasi çözümden yana.

Ürdün’le ilişkilerde yumuşama yaşanıyor

Birkaç gün önce Esed rejimi Savunma Bakanı Ali Abdullah Eyyüb, Ürdün’ü ziyaret etti.

Suriye’de devrimin başladığı 2011’den bu yana ilk defa yaşanan ziyarette Suriyeli Bakan, Ürdün Genelkurmay Başkanı Yusuf el-Huneyti ile bir araya gelerek iki ülke sınır güvenliğini görüştü. Görüşmede tüm ortak alanlarda koordinasyonun ve istişarenin devam ettiği vurgulandı.

Suriye’de olayların patlak verdiği 2011 yılından bu yana Ürdün ile Esed rejimi arasında esen soğuk rüzgarlar, son dönemde atılan karşılıklı adımlarla yerini yumuşamaya bırakırken, diplomatik ilişkilerde de ilerleme sürecine girildi.

Ürdün bunların yanı sıra Mısır doğal gazının ve Ürdün’ün elektrik yardımlarının Suriye’ye ve oradan Lübnan’a geçişine izin verdi.

Esed rejimi Irak üzerinden entegre olmaya çalışıyor

Bunların yanı sıra Şam yönetimi, Irak üzerinden de kendini Arap muhitine entegre etmeye çalışıyor ve bu yönde adımlar atıyor.

Irak, Fransa ve Türkiye’nin baskıları olmasaydı Esed rejimini geçen ağustos ayında Bağdat’ta düzenlenen İş Birliği ve Ortaklık Konferansı’na davet etmek istiyordu.

Suriye rejimi Lübnan üzerinden de açılımlar için harekete geçiyor. Lübnan’da Şam ile uzun yıllardır güçlü bağları bulunan Necib Mikati hükümeti kurulmadan önce ilk defa Lübnan’dan resmi bir heyet Şam’a ziyaret düzenledi.

Yalnızca Katar hükümeti, Suriye rejimiyle ilişkileri normalleştirme konusuna açıkça kesin bir dille karşı çıkıyor.

Arap ülkeleri normalleşme yolunda

Son yıllarda bazı Arap ülkeleri Şam ile diplomatik ilişkilerini çeşitli seviyelerde yeniden düzenleme yoluna gitti.

Yunanistan, İtalya, İspanya, Romanya, Çekya gibi bazı Avrupa ülkeleri de Şam’da Büyükelçilikleri yeniden açma niyetinde olduğunu söylüyor.

Avrupa Birliği (AB) ve ABD’nin Suriye rejimine ambargolarının yanı sıra Esed rejimi yönetimindeki Suriye’nin üyeliğini askıya alan Arap Birliğinin bu konudaki tutumu ve ortak bir tavır olmaması Arap ülkelerinin Şam’la tamamen normalleşmesi önünde engel teşkil edebilir.

Arap ülkelerinin Suriye’yle normalleşmesi, Esed rejiminin ABD, Avrupa ile Arap ülkelerinin çoğunun tutumuyla çelişen meşruiyetini güçlendirmek anlamına gelecek.

ABD ve AB ülkeleri, Suriye’deki savaşın siyasi yönden çözülmesi için siyasi ve ekonomik yaptırımlarla BM kararları ve Cenevre toplantılarında alınan kararlarına uyma konusunda hâlâ Esed rejimine baskı yapıyor.

Ancak rejim, Cenevre’de BM gözetimindeki müzakere turları aracılığıyla uzlaşı konusunda oyalama taktiği kullanıyor, tüm Suriye topraklarında egemen olmak ve 2011’den bu yana savaş nedeniyle harap olan şehirlerin yeniden imarı için gerekli istikrarı tesis etmek için bazı Arap ülkeleriyle iletişim kanallarını açarak meşruiyetini geri kazanmayı temenni ediyor.

Şam açılımında ABD etkisi

Arap ülkelerinin Şam açılımının Joe Biden’ın yönetime gelmesiyle ABD’nin bölgedeki stratesijinin değişmesi sonucu olduğu düşünülüyor.

Normalleşme konusunda Suriye’ye komşu devletlerin özellikle Lübnan ve Ürdün’ün ülkelerindeki Suriyeli mültecilerin güvenli bir şekilde yurtlarına dönmeleri gibi önemli jeopolitik ve ekonomik çıkarları bulunuyor.

Ürdün, ABD ve Körfez ülkelerinin Amman yönetimine yardımlarını azaltması ve yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını nedeniyle krizler yaşayan ekonomisini güçlendirmek için Suriye’yle sınır kapısını yeniden açmıştı.

Suriye ile ilişkilerini normalleştirme yolunu seçen Arap ülkelerinin çoğu, rejimin Suriye’deki hayati öneme sahip bölgelerin çoğunu kontrol altına alacağına ve rejim güçlerinin buralarda güvenlik ve istikrar tesis edeceğine dair gerçekçi olmayan bir inanışa sahip.

Bunun yanı sıra Suriye rejimi ile İran arasındaki koalisyonun parçalanma ihtimaline dair veriler bulunmasa, bu yönde bir siyasi irade ya da istek gösterilmese de BAE ile Bahreyn ve bazı ülkeler, Esed rejimiyle normalleşmenin ve Suriye’ye Arap konumunu iade etmenin İran’ın Suriye’deki ve bölgedeki nüfuzunu sınırlandıracağını düşünüyor.

AA

Ali Coşkun

30 HAZİRAN: AY SONU UYARILARI

Yayınlanma:

|

Yazan:


Bugün ay sonu olup firmaların finansal sorumluluklarını eksiksiz yerine getirmesi gereken çok önemli bir gündür. Ayrıca yılın ikinci bilanço dönemidir.

Aşağıdaki hususlara azami dikkat edilmesi, firmanızın kredi notu ve bankalarla olan itibarınızın korunması açısından büyük önem taşımaktadır.

Bugüne özel firmaların yapması gerekenler;

1. Banka Borçlarının Kontrolü ve Ödemesi

Çalıştığınız tüm bankalarla sabah erkenden irtibata geçerek; kredi taksitleri, komisyonlar, BCH, KMH, Ek hesap, devre faizleri gibi ödenmesi gereken bir borç olup olmadığını mutlaka yazılı (e-posta) veya sözlü olarak teyit ediniz.

Varsa bu borçlar gün içinde acilen ödenmelidir.

Para transferi gerçekleştirilmiş olsa dahi saat 17.00’den önce banka hesapları kontrol edilmeli, sistemin bu borçları otomatik tahsil edip etmediği bizzat teyit edilmelidir. Sistemsel gecikmeler yaşanabilmektedir.

2. DBS Komisyonları (Doğrudan Borçlandırma Sistemi)

Bazı bankalarda DBS komisyonları manuel olarak tahsil edilmektedir.

Bu nedenle yalnızca para transferi yapmak yeterli olmayabilir.

İlgili komisyonların tahsil edilip edilmediği saat 17.00’den önce mutlaka kontrol edilmelidir.

3. Takas Çek Ödemeleri

Bugün bankalarda yoğunluk yaşanabileceğinden, takas çek ödemeleri son dakikaya bırakılmamalıdır.

Sistemsel problemler ya da personel hataları nedeniyle çek takası gecikebilir.

Takas saatinin 1 dakika geçilmesi bile çeklerin karşılıksız yazılmasına neden olabilir.

4. KMH (Kredili Mevduat Hesabı) Eksi Bakiyeler

KMH hesapları eksi bakiyede ise mutlaka artıya geçirilmelidir.

Bazı bankalarda bu hesapların sadece dışardan EFT ile kapatılması gerekmektedir.

Hesaptaki mevcut bakiye ile kapatılan durumlarda bile Merkez Bankası’na gecikme bildirimi yapılabilmektedir.

Her ay gecikmeli tahakkuk ödemeleri, firmanın Kredi Notunu olumsuz etkiler.

3.500 TL’lik bir tahakkuk kaydı dahi bazı firmaların kredi kullanamamasına neden olmuştur.

Bazen bu tür ödenmeyen borçların nedenini firmalara sorduğumuzda “ banka bize bilgi vermedi “ şeklinde bildirimler alıyoruz.

Bankaların bu tür borçlar ile ilgili olarak firmalara bildirim zorunluluğu bulunmamaktadır.

Ancak bu tür borçları mesela takasta çeki olduğunu firmalara yazılı veya sözlü olarak bildiren banka şubeleri de bulunmaktadır.

5. Merkez Bankası Memzuç Kayıtları

Bugün yapılmayan her ödeme, 30.06.2025 tarihli gecikmiş tahakkuk, temerrüt veya ödenmemiş kredi taksidi olarak Merkez Bankası kayıtlarına geçebilir.

Bu durum firmanızın finansal itibarını ve rating notunu ciddi şekilde düşürebilir.

Sonuç olarak; Ay sonu işlemleri ihmal edilmemeli, tüm banka hareketleri mesai bitiminden önce birebir takip edilmelidir.

Küçük görünen meblağlar uzun vadede büyük sorunlara yol açabilir.

Finansal disiplini sürdüren firmalar, güçlü banka ilişkileri ve yüksek rating ile her zaman bir adım öndedir.

Ay sonunda yapılan bir ihmal güvenilirliği sarsabilir.

Firmaların bugünü sorunsuz bir şekilde geçirmelerini diliyorum.

Okumaya devam et

GÜNCEL

Tüzel Kişilerde Mutlak Butlan

Yayınlanma:

|

Yazan:

Tüzel Kişilerde Mutlak Butlan: Şirket, Dernek, Vakıf ve Siyasi Partiler Açısından Hukuki Geçersizlik

Hukuk düzeninde bazı işlemler, baştan itibaren geçersiz sayılır. Bu tür işlemler “mutlak butlan” (yokluk) kavramı ile açıklanır. Türk hukuk sisteminde; şirketler, dernekler, vakıflar ve siyasi partiler gibi tüzel kişiler açısından da bu geçersizlik ciddi sonuçlar doğurur.

Mutlak Butlan Nedir?

Mutlak butlan; hukuka, kamu düzenine, ahlaka veya emredici şekil kurallarına aykırı bir hukuki işlemin başlangıçtan itibaren hükümsüz olması halidir. Bu işlemler sanki hiç yapılmamış gibi değerlendirilir. Mutlak butlan hâlinde:

  • Herkes geçersizliği ileri sürebilir.

  • Mahkemeler re’sen (kendiliğinden) dikkate alır.

  • Zamanaşımı söz konusu değildir.

  • Hukuki sonuç doğurmaz.

1. Şirketlerde Mutlak Butlan

Ticaret hayatında şirketler üzerinden gerçekleştirilen bazı işlemler, hukuki şekil şartlarına ve kanuni kurallara aykırıysa mutlak butlan gündeme gelir.

Örnekler:

  • Geçersiz Kuruluş: Asgari sermaye şartını taşımayan bir anonim şirketin kurulması.

  • Kanuna Aykırı Amaç: Yasa dışı işler (örneğin kaçakçılık) için kurulan şirketler.

  • Şekil Eksikliği: Genel kurul toplantısı, zorunlu çağrı ve nisap şartları olmadan yapılırsa alınan kararlar geçersizdir.

2. Derneklerde Mutlak Butlan

Dernekler Kanunu’na göre, bir derneğin hem kuruluş hem de faaliyet süreçlerinde kamu düzeni ve yasalara uygunluk esastır. Aksi hâlde mutlak butlan söz konusu olur.

Örnekler:

  • Kanunsuz Kuruluş: Dernek tüzüğü, yürürlükteki yasalara aykırıysa (örneğin yasadışı örgüt propagandası içeriyorsa).

  • Geçersiz Genel Kurul: Üyelerin haberi olmadan yapılan toplantıda alınan kararlar hükümsüzdür.

  • Amaç Ahlaka Aykırı: Toplumda nefret, ayrımcılık, ırkçılık gibi ahlaka aykırı fikirleri yayan dernekler geçersiz sayılır.

3. Vakıflarda Mutlak Butlan

Vakıflar, kuruluşlarında sıkı şekil şartlarına tabidir. Bu şartlara uyulmaması hâlinde vakıf tüzel kişiliği oluşmaz.

Örnekler:

  • Resmî Senet Eksikliği: Noter huzurunda düzenlenmeyen vakıf senedi geçersizdir.

  • Mal Varlığı Devri Yoksa: Kurucu tarafından belirtilen taşınmazın vakfa devri yapılmamışsa kuruluş yok hükmündedir.

  • Kamu Düzenine Aykırı Amaç: Terör finansmanı veya ayrımcı amaç güden vakıflar geçersizdir.

4. Siyasi Partilerde Mutlak Butlan

Siyasi partiler, Anayasa’ya ve Siyasi Partiler Kanunu’na uygun olarak faaliyet yürütmek zorundadır. Anayasa Mahkemesi, bu konuda nihai denetim merciidir.

Örnekler:

  • Anayasa’ya Aykırılık: Laiklik, insan hakları, devletin bütünlüğü gibi ilkelere aykırı partiler kapatılır ve işlemleri mutlak butlanla geçersiz sayılır.

  • Usulsüz Kurultay: Parti tüzüğüne aykırı yapılan seçimler geçersizdir.

  • Tüzük ve Program İhlalleri: Toplumsal barışa tehdit oluşturan ifadeler taşıyan programlar yok hükmündedir.

Tüzel Kişilerde Hukuki Ciddiyet Şart

Mutlak butlan, yalnızca bireysel sözleşmelerde değil; kurumların varlığını ve işlemlerini de doğrudan etkileyen bir hükümsüzlük türüdür. Şirketler, dernekler, vakıflar ve siyasi partiler; kuruluş ve faaliyet süreçlerinde şekil, içerik ve amaç yönünden hukuka uygun davranmadıklarında, yaptıkları işlemler geçersiz sayılır. Bu durum, hem kamu düzeninin korunması hem de hukuki güvenliğin sağlanması açısından kritik öneme sahiptir.

Okumaya devam et

Erol Taşdelen

ZENGİNLİK İLLÜZYONU: Gerçek Zenginlik mi, Borçla Alınmış Bir Hayal mi?

Yayınlanma:

|

Günümüzde birçok birey, şirket ve hatta ülke; sahip olduğundan çok daha fazla zenginmiş gibi davranıyor. Lüks arabalar, büyük evler, gösterişli tatiller ve sosyal medyada sergilenen “refah dolu” hayatlar… Ancak tüm bu görüntülerin arkasında çoğu zaman borçla finanse edilen bir tüketim yatıyor.

Bu duruma ekonomi literatüründe “Zenginlik İllüzyonu” adı veriliyor. Yani kişi ya da kurumlar gerçek zenginlik yerine, borçla veya geçici gelirlerle sürdürülen bir refah algısı içinde yaşıyorlar.

BİREYSEL DÜZEYDE ZENGİNLİK İLLÜZYONU

Nasıl oluşur?

  • Kredi kartıyla yapılan lüks harcamalar

  • Taksitle alınan araba, ev, tatil vb.

  • Sosyal medyada sergilenen “lüks yaşam” gösterileri

Gerçek: Sahip olunan varlık değil, borçla finanse edilmiş bir tüketimdir.

Kredi kartıyla alınan pahalı telefonlar, taksitle gidilen lüks tatiller ve gösteriş için yapılan harcamalar… Tüm bu tüketim örnekleri, zenginlik illüzyonunun bireysel düzeydeki tezahürüdür. Kişi, aslında gelecek gelirini bugünden harcamakta, ama kendini “zengin” hissetmektedir.

ŞİRKETLERDE ZENGİNLİK İLLÜZYONU

Nasıl oluşur?

  • Sürekli borçlanarak yapılan yatırımlar

  • Gerçekleşmemiş kârlar üzerinden yapılan büyüme planları

  • Finansal tablolarda şişirilmiş varlıklar

Gerçek: Firmanın nakit akışı sorunlu olabilir, ancak dışarıdan “büyüyen ve zenginleşen şirket” algısı yaratılır.

Bazı firmalar; sürekli kredi kullanarak yatırım yapmakta, borçla büyümektedir. Finansal tablolarda görülen “kâr” çoğu zaman nakit akışıyla desteklenmeyen hayali bir kârdır. Böyle firmalar dışarıdan güçlü görünse de içeride ciddi risk taşır.

DEVLETLERDE ZENGİNLİK İLLÜZYONU

Nasıl oluşur?

  • Aşırı borçlanmayla finanse edilen büyük altyapı projeleri

  • Yapay şekilde düşük faizle genişleyen ekonomi

  • Kısa vadeli döviz girişleriyle büyüyen cari açık

Gerçek: Ekonominin temelleri zayıftır ama halk kendini refah içinde hisseder. Bu, genellikle krizle sonuçlanır (örneğin 2001 Türkiye krizi, 2008 ABD mortgage krizi).

Makroekonomik düzeyde, bazı devletler büyük projeler yaparak vatandaşlarına “refah” algısı yaratır. Ancak bu projelerin finansmanı borçla sağlanıyorsa ve üretim-tasarruf dengesi bozulmuşsa, bu durum sadece geçici bir illüzyondur. Ekonomik kriz kaçınılmaz hale gelir.

Zenginlik İllüzyonunun Nedenleri

  • Tüketim kültürü ve reklamlar

  • Sosyal medya ve gösteriş toplumu

  • Finansal okuryazarlık eksikliği

  • Yatırım yerine tüketimin teşvik edilmesi

  • Kısa vadeli politikalar

ZENGİNLİK İLLÜZYONUNUN SONUÇLARI VE ZARARLARI

  • Gerçek olmayan refah, tasarrufları azaltır.

  • Aşırı borçlanma ekonomiyi kırılgan hale getirir.

  • Kriz anlarında bu illüzyon bir anda dağılır.

  • Sosyal huzursuzluk ve gelir adaletsizliği artar.

GÖSTERİŞ DEĞİL GERÇEK ZENGİNLİK

Gerçek zenginlik; üretim, tasarruf ve sürdürülebilir gelir artışıyla mümkündür. Tüketim ve borçla sürdürülen bir yaşam tarzı, sadece zenginlik illüzyonu yaratır. Bu yanılsamadan kurtulmak için finansal bilinçlenme ve sadeleşme şarttır. Zenginlik illüzyonu, finansal gerçeklerden kopmuş bir algı oyunudur. Ekonomide sürdürülebilir refah; gerçek gelir artışı, üretim gücü ve tasarruf ile olur, borç ve gösterişle değil.

Erol TAŞDELEN-Ekonomist

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.