Connect with us

EKONOMİ

Hükümetin yeni paketi zam yağmuruna çare olabilecek mi?

Yayınlanma:

|

Enerjide zam yağmuru enflasyonun daha da artacağının habercisi. Hükümet ise fiyat artışlarına karşı dar gelirliyi koruyacak bir çalışma hazırlıyor. Ancak bunun için yeterli kaynağın bulunup bulunamayacağı tartışmalı.

Hükümet istikrarsız fiyat artışlarına ilişkin çeşitli bakanlıklarla ortak çalışma başlatırken enerji alanında zam yağmuru sürüyor. Benzin, akaryakıt, LPG, elektrik gibi alanlara yapılan zamların ardından ‘bu kışın sert geçeceği’ endişelerini daha da artıracak bir zam da doğalgaza geldi.

Boru Hatları ile Petrol Taşıma AŞ (BOTAŞ), Kasım ayına ilişkin tarife tablosunu yayımladı. Buna göre elektrik üreten santrallerin kullandığı doğalgaza yüzde 47, sanayide kullanılan doğalgaz fiyatına yüzde 48 zam yapıldı.

Sanayicinin tükettiği 1000 metreküplük doğalgazın fiyatı 3 bin 482 liraya yükselirken elektrik üretim santrallerinin kullandığı 1000 metreküp doğalgazın fiyatı da 4 bin lira oldu. Sanayiye yılbaşından bu yana yapılan doğalgaz zammı ise yüzde 150’ye dayandı.

Peki bu zamlar üretim, istihdam ve tüketiciye nasıl yansıyacak?

“Maliyetler iş dünyasını zorluyor”

DW Türkçe’ye konuşan Organize Sanayi Bölgeleri Üst Kuruluşu Başkanı Memiş Kütükcü, sanayinin maliyetlerdeki tüm artışlara rağmen üretime ve ihracata devam ettiğini ancak son dönemde enerji başta olmak üzere, hammadde, lojistik gibi kalemlerde artan maliyetlerin iş dünyasını zorladığını ifade ediyor.

Kütükcü, “Yılbaşından bu yana doğalgaza yapılan zam yüzde 147,5’a ulaştı. 1 Ocak’ta sanayicimiz bin metreküp doğalgaz için bin 414 lira öderken 1 Kasım itibariyle 3 bin 500 lira ödeyecek. Elektrik üretim amaçlı doğalgaz kullanan kojenerasyon tesislerindeki doğalgaza da yılbaşından bu yana yüzde 182 zam geldi . Bu oranlar gerçekten çok yüksek” yorumunu yapıyor.

Kütükcü, doğalgazda artan maliyetlerin elektrik fiyatlarını ve enflasyonu da yukarıya doğru taşıyacağını belirtiyor.

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu da sosyal medya hesabından zammı eleştirdi.

Üretim ve istihdam vurgusu yapan Hisarcıklıoğlu, “Türkiye’nin daha çok üretim, yatırım ve istihdama ihtiyacı var. Sanayide doğalgaza yapılan yüzde 48 zam üretim maliyetlerini ve enflasyonu artıracaktır. Üretim ve yatırıma daha fazla destek olup sanayimizin rekabet gücünü korumalıyız” dedi.

Yeni zamların habercisi

BOTAŞ’ın Kasım ayı tablosunda, mesken tarifesinde ise artışa gidilmedi. Ancak sanayinin temel girdisi olan enerjiye yapılan zam, sanayicinin maliyetinin artmasına paralel önümüzdeki dönemde yeni zamların habercisi. Doğalgaza yapılan bu zam, temel gıda maddeleri başta olmak üzere market raflarına ve çarşı pazara da yansıyacak.

DW Türkçe’ye konuşan CHP Enerji ve Alt Yapı Projelerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Akın, “Bu zamlar vatandaşın sofrasındaki ekmeğinden tuzuna, etinden sütüne kadar iğneden ipliğe fahiş fiyat artışının temel nedenleridir. 2021 yılında sanayi doğalgaz tarifesine yapılan bu zamlar etkisini kara kış aylarında gösterecektir” ifadelerini kullanıyor.

CHP’li Akın, çözüm önerilerini, “Kara Kış Fonu hemen şimdi uygulanmalıdır. Kademeli sosyal tarifeye geçilmelidir. Ayrıca elektrikte KDV, TRT fonu, doğalgazda KDV ve ÖTV kaldırılmalıdır. Aksi durumda milletimizi bu kış çok ama çok zor bir dönem bekliyor” şeklinde sıralıyor.

Doğalgaz fiyatlarındaki artış elektriğe de zam anlamına geliyor. Elektrik üreten santrallerin maliyeti arttığında piyasa takas fiyatı artıyor. Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, 15 Ekim’de takas fiyatının hesaplama yöntemini değiştirerek tavan fiyatı yüzde 50 artırmıştı.

Enerjide yeni zamlar gelecek dönemde enflasyonun artacağının bir göstergesi. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre enflasyon Eylül ayında yüzde 1,25 artarken, yıllık bazda yüzde 19,58 oldu. Üretici fiyatları yıllık bazda yüzde 43,96 artarken, enerji grubundaki yıllık artış yüzde 62,38’i buldu. Son dönemde yapılan enerji zamlarının da gelecek dönemde sanayi kollarına ve buradan da kademeli olarak tüketiciye yansıması bekleniyor.

Hükümetten dar gelirliler üzerine çalışma

Hükümet ise istikrarsız fiyat artışı karşısında dar gelirliyi koruyacak önlemler üzerine çalışma başlattı. Farklı bakanlıkların ortak yürüttüğü çalışma, çiftçiye özel destek paketlerinin açılmasından emeklilikte yaşa takılanların sorunlarının giderilmesine, emekli maaşlarının düzeltilmesinden asgari ücretin artırılmasına kadar birçok alanı içeriyor.

Faiz indirimine dayanan yeni ekonomi politikasıyla birlikte hükümet, bütçede fazla açık vermeden bu çalışmalar için kaynak yaratmayı planlıyor.

Ancak muhalefet ve ekonomistlere göre böylesi bir kaynak yaratmak mümkün olmadığı gibi gerçekçi de değil.

“Umut tacirliği” eleştirisi

DW Türkçe’ye konuşan eski Hazine Müsteşarı ve Deva Partisi Ekonomi ve Finans Politikaları Başkanı İbrahim Çanakçı, hükümetin bu yeni adımını “umut tacirliği” olarak görüyor.

Son dönemde yürütülen ekonomi politikaları sonucu Hazine’nin kasasında para kalmadığını ifade eden Çanakçı, “Bu hükümet, 128 milyar dolar rezervi çarçur etmiş, 55 milyar liradan daha fazla tutarda yedek akçeyi heba etmiş, boşa harcamış bir hükümet. Yine bu hükümet bütçe ve borç dengesini bozmuş bir hükümet. Hazine’nin 2022 yılı finansman programına göre iç borç servis oranı yüzde 103. Yani 100 lira aslında piyasaya ödeyecek, ödediğinden daha fazlasını piyasadan borçlanacak. Şimdi böyle bir yapı içerisinde hükümetin vaatlerinin altını doldurması tabii ki çok zor” ifadelerini kullanıyor.

Hükümetin dar gelirliyi koruma hedefini büyüttüğünü anlatan AKP’li yetkililer ise öncelikle asgari ücretliyi, emekliyi, işçiyi, çiftçiyi koruyacak destek paketlerini devreye sokmaya çalıştıklarını söylüyor. Emeklilikte yaşa takılanların sorunlarının bu pakete girip girmeyeceği ise bakanlıkların yapacakları destek ve maliyet hesabına göre belirlenecek.

Ancak kaynak yaratma konusunda iktidar kanadından net bir açıklama yok. Umutlar piyasaların canlanmasına bağlanmış durumda.

DW Türkçe’ye konuşan üst düzey bir AKP’li yetkili, “Faiz indirimiyle ihracata yükleniliyor. İhracatta artış yaşayacağız, ithalat azalacak. Bu süreçte turizm gelirlerinin yükselmesi mümkün olacak. Bir süre sonra kurların da kontrol altına alınması ve hükümetin elinin rahatlaması mümkün. Bütçede açık yaşamak istemiyoruz ama önemli olan halkımıza bir koruma kalkanı getirmek” diyor.

“Planlanan adımların hiçbiri bütçeye koyulmadı”

Muhalefete göre hükümet inandırıcı değil, dar gelirliyi korumak için planlanan adımların hiçbiri bütçeye konulmadı. 

Hazine’nin borcunun, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçildikten sonra iki katından fazla arttığına ve 2 trilyon 200 milyar liraya ulaştığına değinen Çanakçı, hükümetin önceliğinin de ekonomik sıkıntılar olmadığını söylüyor.

Çanakçı, “Halkımız enflasyon, hayat pahalılığı altında inim inim inlerken bu hükümet halen daha Kanal İstanbul gibi bir rant projesinde ısrar ediyor. Aslında anlamlı bir adım atacak olsaydı bütçeyi daha iki hafta önce Meclis’e sevk ettiler, bütçeyi ona göre yaparlardı. Atacakları adımların kaynağını bütçeye koyarlardı. O zaman bir inandırıcılıkları olurdu” diye konuşuyor.

Peki iktidarın faiz indirimine dayalı yeni ekonomi politikası sonuç verebilir mi?

“Günü kurtarmaya dönük”

DW Türkçe’ye konuşan ekonomi yazarı Ozan Gündoğdu, bunun günü kurtarmaya dönük bir plan olduğu görüşünde.

Gündoğdu, “Faizleri indirerek piyasanın yatırım iştahını kabartacak bir kredi pompalaması yapacağız diyorlar. Dolayısıyla piyasa daha fazla yatırım yapacak ve biz fazla ürettiğimiz ürünleri dışarıya satarak cari fazla vereceğiz ve aynı zamanda döviz kurları da yukarı doğru seyrettiği için turizm gelirleri artacak gibi bir hikayeyle anlatılıyor bu. Fakat işin iç yüzü bu kadar basit değil” diye konuşuyor.

Yüksek kurun öncelikle dar gelirliyi vurduğunu hatırlatan Gündoğdu, “Döviz kurlarını sürekli yükseltmek demek sürekli enflasyon demek. Sürekli enflasyon ise dar gelirli kesimlerin sürekli alım gücünü düşürmek demek. Bunu ne zamana kadar sürdürecekler” diye soruyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dar gelirliye destek için yürütülen projeler ve maliyet hesaplarıyla ilgili olarak ilgili bakanlar ve AKP’nin üst yönetimiyle hafta boyunca değerlendirme yapması bekleniyor.

Hilal Köylü/Pelin Ünker

© Deutsche Welle Türkçe

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Limonlar Kredi Aldığında: Asimetrik Bilginin Finansal Sistemdeki Yankısı

Yayınlanma:

|

Yazan:

Bankaların kredi sistemlerinde giderek daha sık karşılaştığımız bir tablo var: Gerçek kredi değerliliği taşımayan birey veya işletmelere, sistemsel boşluklar nedeniyle kredi limitleri açılıyor. Kredi puanı iyi görünüyor, limit mevcut—ama geri ödeme kabiliyeti yok. Neye benziyor, biliyor musunuz? George Akerlof’un 1970’te yazdığı kendisine Nobel iktisat ödülü aldıran “limon piyasası”na.

Asimetrik Bilgi Sorunu:

Akerlof’un teorisinde, alıcı ve satıcı arasındaki bilgi dengesizliği nedeniyle kaliteli ürünler (iyi arabalar) piyasadan çekilir, yerine “limonlar” (kötü arabalar) kalır. Bugünün kredi sisteminde ise:

  • Banka, müşterinin gerçek riskini göremiyor (ya da görmek istemiyor).
  • Müşteri, sistemin sunduğu limitlere ulaşıyor, kredi kullanıyor.
  • Böylece finansal piyasada “limon” krediler çoğalıyor: riskli, sürdürülemez, görünürde aktif.

Sonuç Ne Olur?

  • Gerçek değerliliğe sahip kullanıcılar daha pahalı krediye ulaşır.
  • Sistem, kendi içindeki çürüklüğü fark edemez.
  • Uzun vadede bu asimetrik bilgi, toplu bir güven krizine dönüşür. Tıpkı Akerlof’un uyardığı gibi…
  • Finansal sistemler gelişiyor, algoritmalar daha sofistike hale geliyor—ama hâlâ “insanı” göremeyen modellerle çalışıyoruz. Kredi vermek sadece matematik değil; güvenin, bağlamın ve davranışsal içgörünün birleşimidir.
  • “Kredi sadece bir limit değil, bir güven oyudur.”

Kredi sistemleri giderek daha sofistike hale geliyor. Algoritmalar, puanlama sistemleri, dijitalleştirilmiş değerlendirme modelleri… Peki ama hâlâ “insanı” göremeyen bu sistemler gerçekten güvenli mi?

George Akerlof, 1970’te “limon piyasası” teorisini ortaya attığında otomobil piyasasını örnek gösteriyordu. Bugün ise aynı teoriyi bizzat kredi piyasasının içinde yaşıyoruz: asimetrik bilgi, yani tarafların eşit derecede bilgi sahibi olmaması, sistemi yavaş yavaş çürütüyor.

Gözlemlerimden İki Sessiz Hikâye

Firma kârlı göründü, konkordatoya girdi. Bir yıl önce denetimini yaptığım bir firmayla denetim sırasında yaşadığımız bir anlaşmazlık yüzünden yollarımız ayrılmıştı. Geçtiğimiz günlerde konkordato ilan ettiklerini öğrendim. İlginçtir: Banka kredileri denetim sonrası son bir yılda ciddi oranda artmıştı. Bilanço ise temizdi—görünürde. Ama içini bilen biri olarak şunu söylemeliyim: stoklar şişirilmişti. Sayım tutanakları arasındaki fark 3 milyon dolar kadardı.

Stoklar yalansa, bilanço da yalandır. En kolay oynanan kalem de budur çünkü. “Stoklarda 3 milyon dolarlık yapay bir değerleme vardı—bu, bilanço üzerinde kar gibi görünse de gerçekte zarardı.” Bankalar ne yaptı? Kağıt üstündeki görüntüye bakıp kredi verdiler. Mali analizlerin yapamadığı tek şey stok denetimidir, stoklarda ne yazıyorsa kabul edilir. Şu sorularla meşgul olduklarını da hiç zannetmiyorum: Stok sayım tutanak raporu mevcut stoklarla karşılaştırıldı mı? Stok sayım tutanağını kim hazırlamış? Bağımsız denetim mi yoksa şirket personeli mi? Firma son yıllarda matrah artırmış mı? Tedarikçi bakiye hareketleri stok değer hareketleriyle uyumlu mu? Stoklarda dikkat çekici bir durum var mı? Hammadde stoğu mamül stoğundan fazla mı? Şirket ERP sisteminden stok değerleme raporu alındı mı? Sorular çoğaltılabilir.

Çalışanlarına maaşlarını ödemeyen firma, kredi kullanıyor.

Geçenlerde eski bir öğrencim aradı: Çalıştığı firma 3 aydır maaş ödemiyormuş ama aynı zamanda bankalardan kredi kullanmaya devam ediyormuş. Hatta patronunun yeni bir konut satın aldığını duymuş. Bana sorduğu soruya gelirsek: “İş davası açarsam banka hesaplarına bloke konulur mu?

Banka sistemleri SGK kayıtlarını kontrol etse, firmanın 3 aydır sigorta ödemediğini görecekti. Ama görmedi. Çünkü sistem, sadece rakama ve geçmiş skora bakıyor—insan hikâyesine değil.

Sonuç: Algoritmalar Belki Zekidir, Ama Kördür

Bugünün kredi algoritmaları geçmiş veriye dayanır, davranışı anlamaz, öyküyü okumaz. Böylece sistem, Akerlof’un tarif ettiği gibi, limonlarla doluyor: Gerçekte riskli olan ama kâğıt üstünde sorunsuz gözüken kredilerle. Sonuç? Gerçekten sağlıklı, krediye erişimi hak eden işletmeler bu gölgelerin altında kalıyor.

Serhat CAN

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof. Dr. YILMAZ: Bütçe açıkları dizginlenebilir mi?

Bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak

Yayınlanma:

|

Mayıs ayına ait merkezi yönetim bütçe gerçekleşmelerine göre bütçe fazlası 235,2 milyar TL, kümülatif (Ocak-Mayıs) bütçe açığı da 650,3 milyar TL oldu. Mayıs ayı bütçe fazlası, giderlerdeki önemli bir azalış kaynaklı değil, tersine kurumlar vergisi hasılatının beklendiği gibi mayıs ayında vergi gelirlerini beslemesiyle gerçekleşti.

Rakamla ifade etmek gerekirse; nisan ayına göre mayıs ayında bütçe giderlerinde 43 milyar TL’lik azalışa karşılık bütçe gelirleri 368 milyar TL arttı. Bu artışın hemen hemen tamamı kurumlar vergisi hasılatı kaynaklı.

Önce vergi hasılatındaki değişime bakalım, ardından bütçe giderlerinde azalış olmuş mu, ona bakarız:

Kurumlar vergisi yıllık beyana tabi bir vergi. Aynı zamanda cari vergilendirme döneminin kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere, GVK’da belirtilen esaslara göre ve cari dönemin kurumlar vergisi oranında geçici vergi ödenir. Ocak – Şubat – Mart geçici vergi dönemi beyanname verilme ve ödeme günü 17 mayıs’tı. Ayrıca Gelir İdaresi Başkanlığı, 30 Nisan’a kadar verilecek kurumlar vergisi beyannameleri ve bunlara tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerini 5 Mayıs’a kadar uzattı.

Böylelikle nisan ayında 29,7 milyar olan kurumlar vergisi tahsilatı da mayıs ayında 470,1 milyar TL’ye yükseldi. Hatta mayıs ayında kurumlar vergisi hasılatı vergi gelirleri içindeki payı yüzde 39,4’e ulaştı ki bu oran KDV gibi dolaylı bir verginin payından da yüksekti. Sonuçta bu hasılat bütçede bir rahatlama yarattı.

Mayıs ayında kurumlar vergisi tahsilatı bütçenin imdadına yetişmiş oldu ama yukarıda anlattığım gibi “geçici vergi dönemiydi, geldi ve geçti”.

Bütçenin gelir tarafını temmuz ayında gelir vergisi ikinci taksiti ile ağustos ve kasım aylarında geçici vergi taksitleri bir miktar rahatlatabilir. Ancak aylık olarak artmaya devam eden enflasyon, sıkı para politikasıyla kredi imkanları kısıtlanan firmalar ve artan konkordatolar, hedeflenen vergi gelirlerinden uzaklaşılmasına neden olacak ana faktörler. Ayrıca bütçenin gelir tarafının, borç faizleriyle büyüyen bütçenin gider tarafını telafi etmesi zor görünüyor. O nedenle bütçe açığını dizginlemek hiç de kolay olmayacak.

Bütçe giderlerine şimdi kamuda tasarruf üzerinden bakalım:

Tüm kamu kurumlarının kendi bütçelerindeki kaynaklardan yapacakları harcamalar için tasarruf tedbirlerine uymaları uzun zamandır merakla bekleniyor.

Aşağıdaki hazırladığım tablo, geçen yıl ve bu yılın mayıs aylarında tasarruf tedbirleri kapsamında yapılan harcamaları karşılaştırıyor:

Tabloda görüldüğü gibi bir yıl içinde taşıt alım giderleri yaklaşık 2 katına çıkmışHaberleşme ve enerji giderleri de enflasyon oranına yakın bir artış göstermiş. Kırtasiye-baskı giderleri ile temsil-tanıtma giderlerinde ise bir yılda kısmen frene basılmış gibi.

Ancak temsil-tanıtma giderleri bu yılın ilk dört ayında ortalama 65 milyon TL civarındayken, mayıs ayında birden yaklaşık beş katına (316 milyon TL) çıkmış. Yine de bu haliyle geçen yılın mayıs ayındaki 418 milyon TL’nin oldukça altında kalıyor. Umarım ülkemiz en iyi şekilde temsil ediliyordur. 2024’te bu alanda daha fazla gider yapılıyordu, yoksa geçen yıl daha mı iyi temsil ediliyordu?

Bütçe giderlerinde sorunlu kalem: borç faiz giderleri:

Borç faiz giderleri bütçede büyümeye devam ediyor. Özellikle iç borçlanmanın maliyeti bütçeye yansıyor.

Mayıs ayında borç faiz giderleri 111,2 milyar TL, kümülatif olarak 835,8 milyar TL’ye ulaştı. Dahası Haziran ayında yaklaşık 240 milyar TL’lik borç faiz gideri gerçekleştirilecek.

2025 yılı bütçesi için borç faiz giderlerinin bütçe giderlerine oranının yüzde 13,2 ve vergi gelirlerine oranının da yüzde 17,5 olması hedeflenmişti. Bugünkü görünümde borç faiz giderleri/bütçe giderleri oranı yüzde 15,7 ve borç faiz giderleri/vergi gelirleri oranı da yüzde 20,9’a yükselmiş durumda. Bu göstergeler ile bütçe hedeflerinden uzaklaşıldığı anlaşılıyor.

Bütçe açıklarını kontrol altında tutmak, pek çok alanda katkı sağlayacak. Öncelikle devletten beklenen görevlerin ve kamu hizmetlerinin hem kalitesinin artmasına hem de zamanında sunulmasına katkı sağlayacak.

Aksine bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak.

Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ – T24

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

İsrail-İran Savaşının Türkiye’ye Etkileri

Yayınlanma:

|

İsrail ile İran arasında çıkabilecek uzun süreli bir savaş, sadece çatışmanın merkezindeki ülkeleri değil, çevre ülkeleri ve küresel sistemi de etkileme potansiyeline sahiptir. Türkiye, jeopolitik konumu, enerji bağımlılığı, ekonomik yapısı ve diplomatik ağı nedeniyle bu savaşın en çok etkilenecek ülkelerinden biri olacaktır.

Bu analiz, savaşın Türkiye’ye olası etkilerini altı temel başlık altında ele almaktadır:

1. 🛢️ Enerji ve Ekonomi Üzerindeki Etkiler

İran’ın enerji üretimi ve Hürmüz Boğazı’nın kontrolü, küresel petrol ve doğal gaz arzı için kritik önemdedir. Savaşın bu hattı etkilemesi durumunda:

  • Enerji fiyatlarında sert artış yaşanacaktır. Türkiye’nin petrol ve doğal gazda yüksek dışa bağımlılığı, enerji ithalat faturasını şişirecek, cari açık büyüyecektir.

  • Enflasyonist baskı artar. Akaryakıt ve üretim maliyetlerinin yükselmesi, gıda ve temel tüketim ürünlerinde zincirleme fiyat artışına neden olur.

  • Sanayi ve ulaşım sektörlerinde maliyet artışıyla birlikte tüketici harcamalarında daralma görülebilir.

2. ⚖️ Jeopolitik Denge ve Dış Politika Baskısı

Türkiye, Batı bloku (NATO-ABD) ile İslam dünyası arasında denge kurmaya çalışan bir dış politika izlemektedir. Savaş derinleşirse:

  • Çift yönlü baskı oluşur. ABD, Türkiye’den İsrail lehine daha net bir pozisyon almasını bekleyebilirken; iç kamuoyu ve İslam ülkeleri Filistin-İran eksenine daha yakın bir tavır talep edebilir.

  • Denge politikası zorlaşır. Türkiye, arabulucu rolünü korumak isterken tarafsızlığını da kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabilir.

3. 🤝 Diplomasi ve Göç Yönetimi

Savaş bölgesine yakın olan Türkiye, bölgedeki göç hareketlerinden doğrudan etkilenebilir.

  • Yeni mülteci dalgası riski doğar. İran, Irak ve Suriye’deki çatışma ve insani krizler nedeniyle Türkiye sınırlarına yeni göç baskıları oluşabilir.

  • İç politikada göç tartışmaları artar. Halihazırda Suriyeli göçmenler konusunda hassas olan kamuoyunda yeni bir göç dalgası sosyal ve siyasi gerilimlere yol açabilir.

4. 🛡️ Güvenlik ve Askeri Riskler

Savaş, bölgedeki tüm askeri dengeleri etkileyebilir ve Türkiye’nin güvenlik ortamını doğrudan sarsabilir.

  • Sınır ötesi gerginlikler: Türkiye’nin Suriye ve Irak’taki operasyon bölgelerinde İran yanlısı milis gruplarla sıcak temas ihtimali artar.

  • Terör riski ve iç güvenlik tehditleri: İran destekli yapıların Türkiye içinde veya sınır hattında provokatif eylemlere yönelmesi riski oluşur.

5. 📉 Finansal Piyasalara Etkisi

Savaş ortamı, küresel finansal piyasalarda risk algısını artırır. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler bu dalgalanmalardan doğrudan etkilenir.

  • Borsa İstanbul’da dalgalanma görülür. Yabancı yatırımcıların riskten kaçışı, Borsa İstanbul’da satış baskısını artırabilir.

  • Döviz kurları ve altın fiyatları artabilir. TL üzerindeki baskı artar; bireyler ve yatırımcılar güvenli liman olarak döviz ve altına yönelir.

6. 🚢 Ticaret ve Sanayiye Etkisi

Türkiye’nin Orta Doğu ve Orta Asya’ya olan ticareti, savaş nedeniyle sekteye uğrayabilir.

  • Dış ticaret yollarında sorun: İran ve Irak güzergâhlarında güvenlik riskleri, lojistik maliyetleri artırır.

  • İhracatçı üreticiler zarar görür. Özellikle makine, inşaat, tekstil ve otomotiv yan sanayi sektörleri sipariş iptalleri ve pazar kaybı riskiyle karşı karşıya kalır.

Sonuç: Türkiye Çok Boyutlu Riskle Karşı Karşıya

İsrail-İran savaşının uzun sürmesi; ekonomi, dış politika, güvenlik, diplomasi ve toplumsal alanlarda zincirleme etkiler yaratır. Türkiye bu süreci, enerji stratejilerini gözden geçirerek, iç güvenlik politikalarını güçlendirerek ve diplomatik dengesini koruyarak yönetmek zorunda kalacaktır.

www.bankavitrini.com


Yayın Notu: Bu analiz www.bankavitrini.com için hazırlanmıştır.

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.