Connect with us

EKONOMİ

Reuters Erdoğan’ın Ekonomi Politikasını Değerlendirdi

Yayınlanma:

|

Reuters haber ajansı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’nin 720 milyar dolarlık ekonomisini, riskli bir yeni yola soktuğunu öne sürdü. Haberde Erdoğan’ın faiz indirimlerini; istihdamı, ihracatı ve büyümeyi arttıracağı, yükselen enflasyonu ve para birimindeki erimeyi durduracağı iddiasıyla savunduğu kaydedildi.

‘’Erdoğan, 2023 ortalarına kadar yapılacak seçimler öncesinde kamuoyu yoklamalarının kötüleşmesiyle politika değişikliğine gitti” görüşlerine yer veren Reuters, bazı ekonomistlerin bu kararı “pervasız” olarak değerlendirdiğini yazdı. Ajans, bu ekonomistlerin, faiz kararını “halkın gelirlerini ve tasarruflarını aşındıracak bir ‘deney’ olarak tanımladıklarını da bildirdi.

Haberde, Eylül ayından bu yana farklı açıklamalar ve politika kararlarıyla şekillenen stratejinin ana unsurlar şu şekilde sıralandı:

İhracatı öne çıkararak cari açığı dengeleme

Merkez Bankası, Erdoğan’ın baskısı altında, Eylül ayından bu yana politika faizini 400 baz puan indirerek yüzde 15’e çekti. Gevşeme, lirada dolar karşısında yüzde 33’lük bir düşüşe yol açtı, ithalat yoluyla enflasyonu arttırdı ve Türkiye’yi diğer merkez bankalarının fiyat artışlarını durdurmak için kemerleri sıktığı bir dünyadan ayırdı.

28 Ekim’de Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu beklenmedik bir açıklama yaptı: Türkiye’nin yüzde 20’lik enflasyonunu yüzde 5 hedefine indirmenin en iyi yollarından birinin, “sürdürülemez” cari açığı cari fazlaya çevirmek olduğunu söyledi. Erdoğan’ın Mart ayında atadığı Kavcıoğlu, üç aylık enflasyon güncellemesinde, cari fazla verildiği zaman uzun soluklu fiyat istikrarını yakalamanın mümkün olacağını kaydetti.

İhracat geçen ay yüzde 20 artarak 21 milyar dolara yükseldi, ithalatı geride bıraktı ve 12 aylık cari işlemler ekside kalmasına rağmen son ticaret fazlalarının artmasına yardımcı oldu. Liradaki zayıflıktan yararlanan makine, otomobil ve tekstil ihracatı, ekonomiyi bu yıl genel olarak yüzde 10’a yakın bir büyüme yoluna soktu.

Yine de bu sektörler, ekonominin yalnızca bir dilimini temsil ediyor ve performansları küresel talebe bağlı. Hane halkları için daha geniş kapsamlı herhangi bir faydanın etkisini azaltıyorlar. Ekonomistler ayrıca, 167 milyar dolarlık kısa vadeli dış borç dahil olmak üzere, ithalata ve dış finansmana büyük ölçüde bağımlı olan bir ekonomiyi yeniden dengelemek için, birkaç yıl içinde rekabetçi yapısal reformlara ihtiyaç olduğunu söylüyorlar.

Liranın değerinin düşürülmesi zor ama gerekli bir ayarlama

Türk Lirası yalnızca geçen haftanın başından bu yana yüzde 20 değer kaybetti. Bu, tipik olarak acil durum önlemlerini gerektirebilecek türden bir kayıp, ancak hükümet, ilgili kurumlar veya Merkez Bankası’ndan somut bir müdahale olmadı.

Erdoğan, faiz oranlarına karşı savaşını sürdürme sözü verdiği ve Türkleri devalüasyonu farklı ve daha olumlu bir açıdan görmeye çağırdığı iki konuşmada döviz çalkantısına değindi.

22 Kasım’daki kabine toplantısında kurdaki rekabet gücünün yatırım, üretim ve istihdamda artışa yol açtığını söyleyen Erdoğan, ‘’Ülkemizi, eskiden hep yaptıkları gibi denklemin dışına itmek isteyenlerin kur, faiz ve fiyat artışları üzerinden oynadıkları oyunu görüyor, kendi oyun planımızla devam etme irademizi ortaya koyuyoruz’’ dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ülkemizi bunca tuzaktan, bunca badireden nasıl çıkardıysak, Allah’ın yardımı ve milletimizin desteğiyle bu ekonomik kurtuluş savaşından da zaferle çıkartacağız” ifadelerini kullandı.

Faiz indirimlerine şüpheyle yaklaşanlara aksini ispat

Erdoğan, yüksek faiz oranlarının enflasyona neden olduğu şeklindeki alışılmışın dışında bir görüşü uzun süredir benimsiyor. Bu görüşü Merkez Bankası’na empoze etti, son 2-2 buçuk yıl içinde üç Merkez Bankası başkanını görevden aldı ve kurumun güvenilirliğini paramparça etti. Son faiz indirimleri de teorisinin en riskli testi.

Erdoğan bu hafta yaptığı açıklamada, “Enflasyonun sadece parasal daralmayla düşürülebileceği teorisinin kapalı ekonomiler dışında hiçbir karşılığı bulunmadığını gördük. Ülkemizi mandacı iktisatçıları arzuladığı şekilde küçültecek, zayıflatacak, insanlarımız işsizliğe, açlığa, yoksulluğa mahkum edecek politikaları reddediyoruz” dedi.

MHP lideri Devlet Bahçeli de bugün, faiz oranlarını düşürmenin “alternatifi” olmadığını söyledi; ”Türkiye, faiz kamburundan kurtulmalıdır” dedi. Bahçeli, ” İnsanlarımızın ekonomik sıkıntılarını biliyoruz, artan döviz kurlarından yakınmaların farkındayız, ancak takip edilen politikalar doğrudur, yakında her şey düzelecektir” diye konuştu.

İstihdamı ve yatırımı arttırmak için kamu bankası kredilerinin genişletilmesi

Özel Türk bankaları, sıcak bir ekonomiyi ve olası şirket temerrütlerini canlandırma riskleri nedeniyle kredi oranlarını arttırmakta tereddüt ediyor. Ancak Merkez Bankası’nın öncülüğünde üç büyük kamu bankası, gevşemeye paralel olarak borçlanma maliyetlerini düşürdü.

Bankalar, kredi faiz oranlarında 200 baz puana varan indirimin ardından geçen ay yaptıkları ortak açıklamada, “Bankalarımız, bugüne kadar olduğu gibi bugünden sonra da ülkemiz ekonomisinin ve istihdamının güçlendirilmesine katkı sağlamaya, müşterilerimizin ve firmalarımızın yanında olmaya devam edecektir” denildi.

Kamu bankaları ayrıca, Corona virüsü pandemisinin olumsuz etkilerini azaltmak için, geçen yıl kredi büyümesini neredeyse ikiye katladı. Bu adım, fiyatları arttırmaya başladı ve Merkez Bankası’nı Mart ayında politika faizini yüzde 19’a kadar çıkaran bir sıkılaştırma döngüsü başlatmaya zorladı.

TL’de değer kaybı Avrupa bankalarını nasıl etkiliyor?

Merkez Bankası’nın son faiz indirimi kararı sonrasında Türk parası Salı günü yüzde 15’e varan oranda değer kaybetti.

Türk Lirası’ndaki değer kaybı Avrupa Bankalarında da kendisini gösterdi. İspanyol BBVA bankasının hisseleri yüzde 1,2 oranında düşerek son iki ayın en düşük seviyesine indi. Türkiye’de faaliyetleri bulunan Fransız BNB Paribas ve Hollandalı ING Grup da benzer bir düşüş yaşadı. İtalyan UniCredit bankası ise Türkiye’den ayrılma sürecinde.

Bank for International Settlements’ın verilerine göre İspanyol bankaları, yaklaşık 63 milyar dolarla Batılı kreditörler arasında Türkiye’ye karşı açık ara en büyük kredi riskine sahip bankaların başında geliyor. Diğer riskli durumdaki bankalar arasında Fransa, Almanya, İngiltere, ABD, Japonya ve İtalya bankaları yer alıyor.

Türk Lirası’nın değer kaybından olumsuz etkilenen bankalar şunlar:

BBVA

İspanyol BBVA Türkiye ile en çok iş yapan banka konumunda. Türkiye’de Garanti BBVA aracılığıyla faaliyet gösteren banka ticari, küçük ve orta ölçekli işletme bankacılığı faaliyetleri ile sigorta ve yatırım bankacılığı faaliyetlerinde bulunuyor.

Bu ayın başında BBVA, Türk Lirası’ndaki düşüşten faydalanarak Garanti Bankası’nın geri kalanını 2 milyar 530 bin dolara satın almayı teklif etti. Bu durum Türkiye’de yabancıların düşük fiyatlara varlıkları satın alabileceği kaygısını arttırdı.

2020’nin tamamında bankanın net Türkiye karı 563 milyon Euro oldu. Bu durum Türkiye’yi Meksika ve İspanya’dan sonra bankanın en büyük pazarı haline getirdi. Bu ayrıca BBVA’nın merkezi haricindeki karının yüzde 14,3’üne denk geliyor.

Türkiye’deki müşterilere verilen kredi ve avanslar 2020 yılında 37,3 milyar Euro’yu buldu. Bu da grubun toplam verdiği kredilerin yüzde 10’una karşılık geliyor ve İspanya, ABD ve Meksika’nın ardından dördüncü en fazla krediye işaret ediyor.

ING

ING, tamamına sahip olduğu bir yan kuruluş aracılığıyla faaliyet gösterdiği Türkiye’de bireysel ve kurumsal bankacılık faaliyetleri yürütüyor.

Türkiye 2020’de toplam 420 milyon Euro gelir sağlayarak, Hollanda bankasının ABD ve Avustralya’dan sonra Avrupa dışındaki üçüncü büyük pazarı haline geldi.

Bankanın Türkiye’deki varlıkları 2020’de 7 milyar 300 bin Euro’ydu. Bu, toplam 937 milyar Euro’nun yüzde 1’ine denk geliyor.

BNP PARIBAS

Fransız grup Türkiye’de bireysel bankacılıktan leasinge ve çeşitli yan kuruluşlar aracılığıyla sigortacılığa kadar birçok farklı faaliyette bulunuyor. TEB Holding’in yüzde 50’sine sahip olan grup

Çolakoğlu grubuyla ortak. BNP Türkiye’deki faaliyetlerin büyük ölçüde kendi masraflarını karşıladığını belirtiyor.

UNICREDIT

UniCredit bu ayın başında Koç Holdingle yapılan bir anlaşma çerçevesinde Yapı Kredi’deki yüzde 20’lik hissesini satarak Türk pazarından 2022 yılının Mart ayında çıkmayı planlıyor.

VOA

Okumaya devam et

EKONOMİ

HÜRMÜZ BOĞAZI KAPANIRSA NE OLUR?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Dünya enerji güvenliğinin kalbinde yer alan Hürmüz Boğazı, küresel ticaretin ve petrol taşımacılığının en kritik geçitlerinden biridir. Ancak bu boğazın geçici dahi olsa kapanması, sadece bölgeyi değil, tüm dünya ekonomisini derinden etkileyebilecek bir kriz senaryosudur. Bu yazıda, Hürmüz Boğazı’nın önemi ve kapanmasının olası sonuçları detaylı bir şekilde incelenmektedir.

HÜRMÜZ BOĞAZI’NIN STRATEJİK ÖNEMİ

Hürmüz Boğazı, İran ile Umman arasında yer alır ve Basra Körfezi’ni Umman Denizi’ne bağlar.
Bu dar geçit, dünyanın en büyük petrol üreticilerinden olan Suudi Arabistan, Irak, Kuveyt, İran, BAE ve Katar’ın deniz yoluyla petrol ve doğalgaz ihracatında tek çıkış kapısı niteliğindedir.

  • Günlük yaklaşık 17-20 milyon varil petrol bu boğazdan taşınmaktadır.

  • Bu miktar, küresel petrol ticaretinin yaklaşık %20’sine denk gelir.

  • Ayrıca Katar’ın sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ihracatının da büyük bölümü bu yoldan geçer.

ENERJİ VE EKONOMİK SONUÇLARI

1. Petrol Fiyatlarında Şok Artış

Hürmüz Boğazı’nın kapanması, arz şokuna yol açar.

  • Petrol fiyatları birkaç gün içinde 150-200 dolar/varil seviyelerine çıkabilir.

  • Enerji ithalatçısı ülkelerde enflasyonist baskılar oluşur.

  • Üretim maliyetleri artar, ekonomiler yavaşlar, stagflasyon riski doğar.

2. Küresel Tedarik Zincirinin Bozulması

  • Asya, Avrupa ve ABD’ye enerji taşıyan petrol tankerleri seferlerini durdurmak zorunda kalır.

  • Enerjiye bağımlı endüstriler (otomotiv, plastik, gübre vb.) ağır darbe alır.

  • Alternatif boru hatları kapasite olarak yetersizdir.

JEOPOLİTİK VE ASKERİ SONUÇLARI

1. ABD-İran Gerilimi Zirveye Çıkar

İran’ın boğazı kapatma tehdidi veya fiilî kapatma girişimi, ABD ve müttefiklerinin askerî karşılık verme ihtimalini doğurur.
Bölgedeki ABD Donanması’nın varlığı bu senaryo için hazırdır.

2. İsrail, Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri Tetikte Olur

İran’ın bu hamlesi bölge ülkeleri tarafından ulusal güvenlik tehdidi olarak değerlendirilir.
Silahlanma hızlanır, bölgesel çatışma riski artar.

3. Askerî Müdahale ve Savaş Riski

Deniz yolunun açık tutulması için ABD önderliğinde çok uluslu bir askerî müdahale gündeme gelebilir.
Bu durum petrol bölgelerinde bombalamalara, deniz trafiğinin askıya alınmasına neden olabilir.

Irak Dışişleri Bakanı'ndan “Hürmüz Boğazı kapanırsa küresel enerji  piyasasında kriz çıkar” uyarısı

ALTERNATİF ENERJİ ROTALARI VAR MI?

  • Suudi Arabistan ve BAE, bazı petrolünü Hürmüz dışındaki boru hatlarıyla taşıyabilir.
    Ancak bu yolların kapasitesi sınırlı ve tüm ihracatı karşılamaktan uzaktır.

  • Katar LNG’si içinse alternatif güzergâh neredeyse yoktur.

TÜRKİYE’YE ETKİSİ NE OLUR?

  • Türkiye enerji ithalatının büyük kısmını bu bölgelerden sağlamaktadır.

  • Fiyatlar arttığında Türkiye’nin enerji faturası büyür → cari açık artar.

  • Bu durum TL üzerinde baskı oluşturur, enflasyon hızlanır.

Hürmüz Boğazı’nın kapanması, sadece bölgesel değil, küresel bir kriz anlamına gelir. Petrol ve gaz piyasasında arz şoku yaratır, küresel ekonomiyi durma noktasına getirebilir. Jeopolitik gerilimlerin zirveye çıktığı bir ortamda bu boğazın güvenliği, dünya düzeni açısından kırılma noktasıdır.

www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Limonlar Kredi Aldığında: Asimetrik Bilginin Finansal Sistemdeki Yankısı

Yayınlanma:

|

Yazan:

Bankaların kredi sistemlerinde giderek daha sık karşılaştığımız bir tablo var: Gerçek kredi değerliliği taşımayan birey veya işletmelere, sistemsel boşluklar nedeniyle kredi limitleri açılıyor. Kredi puanı iyi görünüyor, limit mevcut—ama geri ödeme kabiliyeti yok. Neye benziyor, biliyor musunuz? George Akerlof’un 1970’te yazdığı kendisine Nobel iktisat ödülü aldıran “limon piyasası”na.

Asimetrik Bilgi Sorunu:

Akerlof’un teorisinde, alıcı ve satıcı arasındaki bilgi dengesizliği nedeniyle kaliteli ürünler (iyi arabalar) piyasadan çekilir, yerine “limonlar” (kötü arabalar) kalır. Bugünün kredi sisteminde ise:

  • Banka, müşterinin gerçek riskini göremiyor (ya da görmek istemiyor).
  • Müşteri, sistemin sunduğu limitlere ulaşıyor, kredi kullanıyor.
  • Böylece finansal piyasada “limon” krediler çoğalıyor: riskli, sürdürülemez, görünürde aktif.

Sonuç Ne Olur?

  • Gerçek değerliliğe sahip kullanıcılar daha pahalı krediye ulaşır.
  • Sistem, kendi içindeki çürüklüğü fark edemez.
  • Uzun vadede bu asimetrik bilgi, toplu bir güven krizine dönüşür. Tıpkı Akerlof’un uyardığı gibi…
  • Finansal sistemler gelişiyor, algoritmalar daha sofistike hale geliyor—ama hâlâ “insanı” göremeyen modellerle çalışıyoruz. Kredi vermek sadece matematik değil; güvenin, bağlamın ve davranışsal içgörünün birleşimidir.
  • “Kredi sadece bir limit değil, bir güven oyudur.”

Kredi sistemleri giderek daha sofistike hale geliyor. Algoritmalar, puanlama sistemleri, dijitalleştirilmiş değerlendirme modelleri… Peki ama hâlâ “insanı” göremeyen bu sistemler gerçekten güvenli mi?

George Akerlof, 1970’te “limon piyasası” teorisini ortaya attığında otomobil piyasasını örnek gösteriyordu. Bugün ise aynı teoriyi bizzat kredi piyasasının içinde yaşıyoruz: asimetrik bilgi, yani tarafların eşit derecede bilgi sahibi olmaması, sistemi yavaş yavaş çürütüyor.

Gözlemlerimden İki Sessiz Hikâye

Firma kârlı göründü, konkordatoya girdi. Bir yıl önce denetimini yaptığım bir firmayla denetim sırasında yaşadığımız bir anlaşmazlık yüzünden yollarımız ayrılmıştı. Geçtiğimiz günlerde konkordato ilan ettiklerini öğrendim. İlginçtir: Banka kredileri denetim sonrası son bir yılda ciddi oranda artmıştı. Bilanço ise temizdi—görünürde. Ama içini bilen biri olarak şunu söylemeliyim: stoklar şişirilmişti. Sayım tutanakları arasındaki fark 3 milyon dolar kadardı.

Stoklar yalansa, bilanço da yalandır. En kolay oynanan kalem de budur çünkü. “Stoklarda 3 milyon dolarlık yapay bir değerleme vardı—bu, bilanço üzerinde kar gibi görünse de gerçekte zarardı.” Bankalar ne yaptı? Kağıt üstündeki görüntüye bakıp kredi verdiler. Mali analizlerin yapamadığı tek şey stok denetimidir, stoklarda ne yazıyorsa kabul edilir. Şu sorularla meşgul olduklarını da hiç zannetmiyorum: Stok sayım tutanak raporu mevcut stoklarla karşılaştırıldı mı? Stok sayım tutanağını kim hazırlamış? Bağımsız denetim mi yoksa şirket personeli mi? Firma son yıllarda matrah artırmış mı? Tedarikçi bakiye hareketleri stok değer hareketleriyle uyumlu mu? Stoklarda dikkat çekici bir durum var mı? Hammadde stoğu mamül stoğundan fazla mı? Şirket ERP sisteminden stok değerleme raporu alındı mı? Sorular çoğaltılabilir.

Çalışanlarına maaşlarını ödemeyen firma, kredi kullanıyor.

Geçenlerde eski bir öğrencim aradı: Çalıştığı firma 3 aydır maaş ödemiyormuş ama aynı zamanda bankalardan kredi kullanmaya devam ediyormuş. Hatta patronunun yeni bir konut satın aldığını duymuş. Bana sorduğu soruya gelirsek: “İş davası açarsam banka hesaplarına bloke konulur mu?

Banka sistemleri SGK kayıtlarını kontrol etse, firmanın 3 aydır sigorta ödemediğini görecekti. Ama görmedi. Çünkü sistem, sadece rakama ve geçmiş skora bakıyor—insan hikâyesine değil.

Sonuç: Algoritmalar Belki Zekidir, Ama Kördür

Bugünün kredi algoritmaları geçmiş veriye dayanır, davranışı anlamaz, öyküyü okumaz. Böylece sistem, Akerlof’un tarif ettiği gibi, limonlarla doluyor: Gerçekte riskli olan ama kâğıt üstünde sorunsuz gözüken kredilerle. Sonuç? Gerçekten sağlıklı, krediye erişimi hak eden işletmeler bu gölgelerin altında kalıyor.

Serhat CAN

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof. Dr. YILMAZ: Bütçe açıkları dizginlenebilir mi?

Bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak

Yayınlanma:

|

Mayıs ayına ait merkezi yönetim bütçe gerçekleşmelerine göre bütçe fazlası 235,2 milyar TL, kümülatif (Ocak-Mayıs) bütçe açığı da 650,3 milyar TL oldu. Mayıs ayı bütçe fazlası, giderlerdeki önemli bir azalış kaynaklı değil, tersine kurumlar vergisi hasılatının beklendiği gibi mayıs ayında vergi gelirlerini beslemesiyle gerçekleşti.

Rakamla ifade etmek gerekirse; nisan ayına göre mayıs ayında bütçe giderlerinde 43 milyar TL’lik azalışa karşılık bütçe gelirleri 368 milyar TL arttı. Bu artışın hemen hemen tamamı kurumlar vergisi hasılatı kaynaklı.

Önce vergi hasılatındaki değişime bakalım, ardından bütçe giderlerinde azalış olmuş mu, ona bakarız:

Kurumlar vergisi yıllık beyana tabi bir vergi. Aynı zamanda cari vergilendirme döneminin kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere, GVK’da belirtilen esaslara göre ve cari dönemin kurumlar vergisi oranında geçici vergi ödenir. Ocak – Şubat – Mart geçici vergi dönemi beyanname verilme ve ödeme günü 17 mayıs’tı. Ayrıca Gelir İdaresi Başkanlığı, 30 Nisan’a kadar verilecek kurumlar vergisi beyannameleri ve bunlara tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerini 5 Mayıs’a kadar uzattı.

Böylelikle nisan ayında 29,7 milyar olan kurumlar vergisi tahsilatı da mayıs ayında 470,1 milyar TL’ye yükseldi. Hatta mayıs ayında kurumlar vergisi hasılatı vergi gelirleri içindeki payı yüzde 39,4’e ulaştı ki bu oran KDV gibi dolaylı bir verginin payından da yüksekti. Sonuçta bu hasılat bütçede bir rahatlama yarattı.

Mayıs ayında kurumlar vergisi tahsilatı bütçenin imdadına yetişmiş oldu ama yukarıda anlattığım gibi “geçici vergi dönemiydi, geldi ve geçti”.

Bütçenin gelir tarafını temmuz ayında gelir vergisi ikinci taksiti ile ağustos ve kasım aylarında geçici vergi taksitleri bir miktar rahatlatabilir. Ancak aylık olarak artmaya devam eden enflasyon, sıkı para politikasıyla kredi imkanları kısıtlanan firmalar ve artan konkordatolar, hedeflenen vergi gelirlerinden uzaklaşılmasına neden olacak ana faktörler. Ayrıca bütçenin gelir tarafının, borç faizleriyle büyüyen bütçenin gider tarafını telafi etmesi zor görünüyor. O nedenle bütçe açığını dizginlemek hiç de kolay olmayacak.

Bütçe giderlerine şimdi kamuda tasarruf üzerinden bakalım:

Tüm kamu kurumlarının kendi bütçelerindeki kaynaklardan yapacakları harcamalar için tasarruf tedbirlerine uymaları uzun zamandır merakla bekleniyor.

Aşağıdaki hazırladığım tablo, geçen yıl ve bu yılın mayıs aylarında tasarruf tedbirleri kapsamında yapılan harcamaları karşılaştırıyor:

Tabloda görüldüğü gibi bir yıl içinde taşıt alım giderleri yaklaşık 2 katına çıkmışHaberleşme ve enerji giderleri de enflasyon oranına yakın bir artış göstermiş. Kırtasiye-baskı giderleri ile temsil-tanıtma giderlerinde ise bir yılda kısmen frene basılmış gibi.

Ancak temsil-tanıtma giderleri bu yılın ilk dört ayında ortalama 65 milyon TL civarındayken, mayıs ayında birden yaklaşık beş katına (316 milyon TL) çıkmış. Yine de bu haliyle geçen yılın mayıs ayındaki 418 milyon TL’nin oldukça altında kalıyor. Umarım ülkemiz en iyi şekilde temsil ediliyordur. 2024’te bu alanda daha fazla gider yapılıyordu, yoksa geçen yıl daha mı iyi temsil ediliyordu?

Bütçe giderlerinde sorunlu kalem: borç faiz giderleri:

Borç faiz giderleri bütçede büyümeye devam ediyor. Özellikle iç borçlanmanın maliyeti bütçeye yansıyor.

Mayıs ayında borç faiz giderleri 111,2 milyar TL, kümülatif olarak 835,8 milyar TL’ye ulaştı. Dahası Haziran ayında yaklaşık 240 milyar TL’lik borç faiz gideri gerçekleştirilecek.

2025 yılı bütçesi için borç faiz giderlerinin bütçe giderlerine oranının yüzde 13,2 ve vergi gelirlerine oranının da yüzde 17,5 olması hedeflenmişti. Bugünkü görünümde borç faiz giderleri/bütçe giderleri oranı yüzde 15,7 ve borç faiz giderleri/vergi gelirleri oranı da yüzde 20,9’a yükselmiş durumda. Bu göstergeler ile bütçe hedeflerinden uzaklaşıldığı anlaşılıyor.

Bütçe açıklarını kontrol altında tutmak, pek çok alanda katkı sağlayacak. Öncelikle devletten beklenen görevlerin ve kamu hizmetlerinin hem kalitesinin artmasına hem de zamanında sunulmasına katkı sağlayacak.

Aksine bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak.

Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ – T24

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.