Connect with us

EKONOMİ

Bakan değişikliğinin ardından Türkiye ekonomisini neler bekliyor?

Maliye Bakanı Elvan neden istifa etti? Yerine gelen Nebati hangi adımları atacak? Türkiye ekonomisini bekleyen en büyük tehlike ne? Erdoğan’ın ücret artışı müjdeleri, erken seçim habercisi mi? Erdal Sağlam yazdı.

Yayınlanma:

|

Uzun zamandır beklenen oldu; Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan’ın istifası Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından kabul edildi. Böylece Cumhurbaşkanı’nın istediği ekonomi politikalarını hayata geçirmek için, Bakan Elvan’ın temsil ettiği “fren” etkisi de tümüyle ortadan kalkmış olacak.

Elvan’ın uzun zamandır uygulanan politikalar konusunda rahatsız olduğu, özellikle faiz indirimleri ve negatif reel faizle ilgili şikayetleri olduğu, para politikası uygulamasını eleştirdiği biliniyordu. Kamuda tasarruf talebini kabul ettiremeyen Elvan’ın, Cumhurbaşkanı’nın istediği harcamaları -en azından süreci uzatarak- engellemeye çalıştığı, bankalar üzerinde piyasa dışı zorlamalara karşı çıktığı konuşuluyordu.

Sonuncu denemesinde istifayı kabul ettirdi

Elvan, kulislere yansıyan bilgilere göre, üçüncü ya da dördüncü girişiminde, istifasını artık Cumhurbaşkanı’na kabul ettirdi de denilebilir. Son birkaç aydır görüş ayrılıklarının iyice ayyuka çıktığı, Cumhurbaşkanı’nın “Faizi savunan arkadaşlarla yol yürüyemem” sözlerinin muhatabının Elvan olduğu, son üç aydır sık sık “istifa ettiği” söylentilerinin dolaştığını biliyoruz. Bu süreç uzadıkça “hem iktidarın hem Elvan’ın itibar kaybının büyüdüğü” de açıktı.

Aldığımız bilgiler geçtiğimiz salı akşamı Elvan’ın Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na çıktığı yönündeydi. Ancak bu ziyaretin ekonomi konusunda brifing vermek olduğu kulislere sızmıştı. İstifanın kabulüyle birlikte “Elvan’ın tekrar istifasının kabulünü sağlamak için Saray’a gittiğini” öğrenmiş olduk.

128 milyar doları eriten politikaya geri dönüş

Elvan’ın gidişiyle birlikte 2020 yılı Kasım ayında Naci Ağbal ile birlikte ekonomiyi düzeltmek için göreve gelen ekibin tasfiyesi sonuçlandı. Berat Albayrak’ın faiz indirimleri ve kredilerde aşırı artışla, büyümeyi yükseltme, bunu piyasa kurallarını hiçe sayarak yaptığı dönemin 2020 Kasım’ında sona erdiğini sanmıştık. Merkez Bankası Başkanı Ağbal’ın faiz artırımları nedeniyle Mart’ta görevden alınmasından sonra rasyonel para politikalarının uygulanmasında piyasaların tek umut olarak gördüğü Lütfi Elvan kalmıştı. Elvan’ın da görevden alınıp, yerine Albayrak’a çok yakın bir ismin Bakanlığa getirilmesi, 2020 Kasım öncesindeki ekonomi anlayışına tümüyle dönüldüğünü gösteriyor.

Eylül’den itibaren Erdoğan’ın isteğiyle faiz indirimlerinin başlaması, yeni bir ekonomi politikasına geçildiğinin söylemesi ile aslında o devir kapanmıştı. Eylül’den itibaren zaten Elvan’ın istifa söylentileri çıkmaya başlamıştı.

128 milyar dolarlık rezervin erimesine neden olan “Ne pahasına olursa olsun faizlerin düşürülüp, kredilerin artırılmasıyla yüksek büyüme sağlanması” politikalarına artık tümüyle geri dönüldü.

Para politikası bozuldu, sırada hangi adım var?

Şimdi sıra para politikalarından sonra mali politikalarda gevşemeye geldi. Elvan görevde kaldığı sürece ekonomide tek çıpa olarak kalan “mali disiplin”in bozulmasına engel olmaya çalıştı. Nurettin Nebati’nin Cumhurbaşkanı’nın istediği her karara itirazsız imza atacağı; harcamalar konusunda bir iktisatçı değil politikacı gibi davranarak, gevşemeye izin vereceği bir döneme girildiğini söyleyebiliriz.

Elvan bankacılık üzerinde piyasa dışı baskı kurulmasına, zorlamaların gündeme gelmesine karşı çıkıyordu. Nebati ise Albayrak’ın yardımcılığı döneminde bankaların zorlanmasına katkıda bulunmuş; küresel kuralların arkasından dolanılarak, risk priminin 520’lere kadar çıkışına önemli katkı vermiş bir isim olarak biliniyor. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Başkanı ise zaten bankaları kredi vermeye zorlayan “aktif rasyosu”nun Ağbal döneminde kaldırılmasına karşı çıkmış bir isim.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, kaçıncısı olduğunu sayamadığımız, “yeni ekonomi politikaları” konusunda ısrarlı olduğu, “Faiz inince enflasyon da inecek. Kurlar da inecek” tezini hayata geçirmekten vazgeçmeyeceği anlaşılıyor. Bu yeni deneyin sürdürülmesinde Nebati’nin varlığı belli ki hızlandırıcı olacak.

Ücretlere yüksek zam, erken seçim hazırlığı mı?

Asgari ücrete, son olarak doktorlara ve öğretmenlere yüksek zam açıklamaları, “Cumhurbaşkanı bir erken seçime mi hazırlanıyor?” sorularına neden oluyor. Halbuki söylediklerinden anladığımız Cumhurbaşkanı önümüzdeki yılın sonunda kurların ve enflasyonun normalleşmesi beklentisi içerisinde. Bundan sonra seçime gideceği, yani 2023’ün en erken ilkbaharında bir seçimi planladığı söylenebilir. Bu planı tutarsa yüksek maaş zamları sadece 2022 değil, 2023 yılı için de geçerli olacak demektir. Bu arada Cumhurbaşkanı yılbaşında vereceği yüksek oranlı zamlarla, bir aksilik olması halinde, 2021’de erken seçim ihtimaline hazırlandığı anlamı da çıkarılabilir. Şahsen hâlâ seçimin tarihi konusunda kafasındaki planın netleştiğini sanmıyorum.

Bundan sonra ekonomiyi bekleyen tehlikeler

Bundan sonra ne olacak derseniz; bütçe harcamalarının artacağı bir döneme gireceğiz. İstenen politikaların uygulanmasında kamu bankalarına yine büyük görevler düşeceği anlaşılıyor. Ancak geçen yıl -Nebati’nin de katkılarıyla- konut ve otomobil için zararına verdirilen krediler nedeniyle, kamu bankalarının bilançoları bozuldu, yüklü kredilere artık imkân tanımıyor. Nebati’nin bakanlığı döneminde Hazine’nin kamu bankalarında sermaye artırımı yapması, bunun için iç borcun artırılması, kamu bankalarının yeniden zararına krediler vermesi bekleniyor. Bankalar Birliği kanalıyla 2020’de yapıldığı gibi tüm bankaların kredi vermeye zorlanacağı, aktif rasyosu gibi zorlamaların devreye girmesi, dışarıdan borçlanıp bu dövizi Hazine’ye vermelerinin istenmesi beklenebilir.

Bu arada iktisat eğitimi olmayan Bakan Nebati’nin bütçe dengelerini korumak konusunda Elvan kadar titiz olmayacağı da açık. Hangi kesimlere ne kadar destek verileceği konusunda artık Cumhurbaşkanı tek yetkili olabilecek.

Erdoğan’ın talepleri tümüyle yerine getirilebilecek, böylece para muslukları iyice açılacak. Bu da hiperenflasyon dönemini tartışacağız anlamına gelecek.

Erdal Sağlam

© Deutsche Welle Türkçe

Okumaya devam et

EKONOMİ

HÜRMÜZ BOĞAZI KAPANIRSA NE OLUR?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Dünya enerji güvenliğinin kalbinde yer alan Hürmüz Boğazı, küresel ticaretin ve petrol taşımacılığının en kritik geçitlerinden biridir. Ancak bu boğazın geçici dahi olsa kapanması, sadece bölgeyi değil, tüm dünya ekonomisini derinden etkileyebilecek bir kriz senaryosudur. Bu yazıda, Hürmüz Boğazı’nın önemi ve kapanmasının olası sonuçları detaylı bir şekilde incelenmektedir.

HÜRMÜZ BOĞAZI’NIN STRATEJİK ÖNEMİ

Hürmüz Boğazı, İran ile Umman arasında yer alır ve Basra Körfezi’ni Umman Denizi’ne bağlar.
Bu dar geçit, dünyanın en büyük petrol üreticilerinden olan Suudi Arabistan, Irak, Kuveyt, İran, BAE ve Katar’ın deniz yoluyla petrol ve doğalgaz ihracatında tek çıkış kapısı niteliğindedir.

  • Günlük yaklaşık 17-20 milyon varil petrol bu boğazdan taşınmaktadır.

  • Bu miktar, küresel petrol ticaretinin yaklaşık %20’sine denk gelir.

  • Ayrıca Katar’ın sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ihracatının da büyük bölümü bu yoldan geçer.

ENERJİ VE EKONOMİK SONUÇLARI

1. Petrol Fiyatlarında Şok Artış

Hürmüz Boğazı’nın kapanması, arz şokuna yol açar.

  • Petrol fiyatları birkaç gün içinde 150-200 dolar/varil seviyelerine çıkabilir.

  • Enerji ithalatçısı ülkelerde enflasyonist baskılar oluşur.

  • Üretim maliyetleri artar, ekonomiler yavaşlar, stagflasyon riski doğar.

2. Küresel Tedarik Zincirinin Bozulması

  • Asya, Avrupa ve ABD’ye enerji taşıyan petrol tankerleri seferlerini durdurmak zorunda kalır.

  • Enerjiye bağımlı endüstriler (otomotiv, plastik, gübre vb.) ağır darbe alır.

  • Alternatif boru hatları kapasite olarak yetersizdir.

JEOPOLİTİK VE ASKERİ SONUÇLARI

1. ABD-İran Gerilimi Zirveye Çıkar

İran’ın boğazı kapatma tehdidi veya fiilî kapatma girişimi, ABD ve müttefiklerinin askerî karşılık verme ihtimalini doğurur.
Bölgedeki ABD Donanması’nın varlığı bu senaryo için hazırdır.

2. İsrail, Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri Tetikte Olur

İran’ın bu hamlesi bölge ülkeleri tarafından ulusal güvenlik tehdidi olarak değerlendirilir.
Silahlanma hızlanır, bölgesel çatışma riski artar.

3. Askerî Müdahale ve Savaş Riski

Deniz yolunun açık tutulması için ABD önderliğinde çok uluslu bir askerî müdahale gündeme gelebilir.
Bu durum petrol bölgelerinde bombalamalara, deniz trafiğinin askıya alınmasına neden olabilir.

Irak Dışişleri Bakanı'ndan “Hürmüz Boğazı kapanırsa küresel enerji  piyasasında kriz çıkar” uyarısı

ALTERNATİF ENERJİ ROTALARI VAR MI?

  • Suudi Arabistan ve BAE, bazı petrolünü Hürmüz dışındaki boru hatlarıyla taşıyabilir.
    Ancak bu yolların kapasitesi sınırlı ve tüm ihracatı karşılamaktan uzaktır.

  • Katar LNG’si içinse alternatif güzergâh neredeyse yoktur.

TÜRKİYE’YE ETKİSİ NE OLUR?

  • Türkiye enerji ithalatının büyük kısmını bu bölgelerden sağlamaktadır.

  • Fiyatlar arttığında Türkiye’nin enerji faturası büyür → cari açık artar.

  • Bu durum TL üzerinde baskı oluşturur, enflasyon hızlanır.

Hürmüz Boğazı’nın kapanması, sadece bölgesel değil, küresel bir kriz anlamına gelir. Petrol ve gaz piyasasında arz şoku yaratır, küresel ekonomiyi durma noktasına getirebilir. Jeopolitik gerilimlerin zirveye çıktığı bir ortamda bu boğazın güvenliği, dünya düzeni açısından kırılma noktasıdır.

www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Limonlar Kredi Aldığında: Asimetrik Bilginin Finansal Sistemdeki Yankısı

Yayınlanma:

|

Yazan:

Bankaların kredi sistemlerinde giderek daha sık karşılaştığımız bir tablo var: Gerçek kredi değerliliği taşımayan birey veya işletmelere, sistemsel boşluklar nedeniyle kredi limitleri açılıyor. Kredi puanı iyi görünüyor, limit mevcut—ama geri ödeme kabiliyeti yok. Neye benziyor, biliyor musunuz? George Akerlof’un 1970’te yazdığı kendisine Nobel iktisat ödülü aldıran “limon piyasası”na.

Asimetrik Bilgi Sorunu:

Akerlof’un teorisinde, alıcı ve satıcı arasındaki bilgi dengesizliği nedeniyle kaliteli ürünler (iyi arabalar) piyasadan çekilir, yerine “limonlar” (kötü arabalar) kalır. Bugünün kredi sisteminde ise:

  • Banka, müşterinin gerçek riskini göremiyor (ya da görmek istemiyor).
  • Müşteri, sistemin sunduğu limitlere ulaşıyor, kredi kullanıyor.
  • Böylece finansal piyasada “limon” krediler çoğalıyor: riskli, sürdürülemez, görünürde aktif.

Sonuç Ne Olur?

  • Gerçek değerliliğe sahip kullanıcılar daha pahalı krediye ulaşır.
  • Sistem, kendi içindeki çürüklüğü fark edemez.
  • Uzun vadede bu asimetrik bilgi, toplu bir güven krizine dönüşür. Tıpkı Akerlof’un uyardığı gibi…
  • Finansal sistemler gelişiyor, algoritmalar daha sofistike hale geliyor—ama hâlâ “insanı” göremeyen modellerle çalışıyoruz. Kredi vermek sadece matematik değil; güvenin, bağlamın ve davranışsal içgörünün birleşimidir.
  • “Kredi sadece bir limit değil, bir güven oyudur.”

Kredi sistemleri giderek daha sofistike hale geliyor. Algoritmalar, puanlama sistemleri, dijitalleştirilmiş değerlendirme modelleri… Peki ama hâlâ “insanı” göremeyen bu sistemler gerçekten güvenli mi?

George Akerlof, 1970’te “limon piyasası” teorisini ortaya attığında otomobil piyasasını örnek gösteriyordu. Bugün ise aynı teoriyi bizzat kredi piyasasının içinde yaşıyoruz: asimetrik bilgi, yani tarafların eşit derecede bilgi sahibi olmaması, sistemi yavaş yavaş çürütüyor.

Gözlemlerimden İki Sessiz Hikâye

Firma kârlı göründü, konkordatoya girdi. Bir yıl önce denetimini yaptığım bir firmayla denetim sırasında yaşadığımız bir anlaşmazlık yüzünden yollarımız ayrılmıştı. Geçtiğimiz günlerde konkordato ilan ettiklerini öğrendim. İlginçtir: Banka kredileri denetim sonrası son bir yılda ciddi oranda artmıştı. Bilanço ise temizdi—görünürde. Ama içini bilen biri olarak şunu söylemeliyim: stoklar şişirilmişti. Sayım tutanakları arasındaki fark 3 milyon dolar kadardı.

Stoklar yalansa, bilanço da yalandır. En kolay oynanan kalem de budur çünkü. “Stoklarda 3 milyon dolarlık yapay bir değerleme vardı—bu, bilanço üzerinde kar gibi görünse de gerçekte zarardı.” Bankalar ne yaptı? Kağıt üstündeki görüntüye bakıp kredi verdiler. Mali analizlerin yapamadığı tek şey stok denetimidir, stoklarda ne yazıyorsa kabul edilir. Şu sorularla meşgul olduklarını da hiç zannetmiyorum: Stok sayım tutanak raporu mevcut stoklarla karşılaştırıldı mı? Stok sayım tutanağını kim hazırlamış? Bağımsız denetim mi yoksa şirket personeli mi? Firma son yıllarda matrah artırmış mı? Tedarikçi bakiye hareketleri stok değer hareketleriyle uyumlu mu? Stoklarda dikkat çekici bir durum var mı? Hammadde stoğu mamül stoğundan fazla mı? Şirket ERP sisteminden stok değerleme raporu alındı mı? Sorular çoğaltılabilir.

Çalışanlarına maaşlarını ödemeyen firma, kredi kullanıyor.

Geçenlerde eski bir öğrencim aradı: Çalıştığı firma 3 aydır maaş ödemiyormuş ama aynı zamanda bankalardan kredi kullanmaya devam ediyormuş. Hatta patronunun yeni bir konut satın aldığını duymuş. Bana sorduğu soruya gelirsek: “İş davası açarsam banka hesaplarına bloke konulur mu?

Banka sistemleri SGK kayıtlarını kontrol etse, firmanın 3 aydır sigorta ödemediğini görecekti. Ama görmedi. Çünkü sistem, sadece rakama ve geçmiş skora bakıyor—insan hikâyesine değil.

Sonuç: Algoritmalar Belki Zekidir, Ama Kördür

Bugünün kredi algoritmaları geçmiş veriye dayanır, davranışı anlamaz, öyküyü okumaz. Böylece sistem, Akerlof’un tarif ettiği gibi, limonlarla doluyor: Gerçekte riskli olan ama kâğıt üstünde sorunsuz gözüken kredilerle. Sonuç? Gerçekten sağlıklı, krediye erişimi hak eden işletmeler bu gölgelerin altında kalıyor.

Serhat CAN

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof. Dr. YILMAZ: Bütçe açıkları dizginlenebilir mi?

Bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak

Yayınlanma:

|

Mayıs ayına ait merkezi yönetim bütçe gerçekleşmelerine göre bütçe fazlası 235,2 milyar TL, kümülatif (Ocak-Mayıs) bütçe açığı da 650,3 milyar TL oldu. Mayıs ayı bütçe fazlası, giderlerdeki önemli bir azalış kaynaklı değil, tersine kurumlar vergisi hasılatının beklendiği gibi mayıs ayında vergi gelirlerini beslemesiyle gerçekleşti.

Rakamla ifade etmek gerekirse; nisan ayına göre mayıs ayında bütçe giderlerinde 43 milyar TL’lik azalışa karşılık bütçe gelirleri 368 milyar TL arttı. Bu artışın hemen hemen tamamı kurumlar vergisi hasılatı kaynaklı.

Önce vergi hasılatındaki değişime bakalım, ardından bütçe giderlerinde azalış olmuş mu, ona bakarız:

Kurumlar vergisi yıllık beyana tabi bir vergi. Aynı zamanda cari vergilendirme döneminin kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere, GVK’da belirtilen esaslara göre ve cari dönemin kurumlar vergisi oranında geçici vergi ödenir. Ocak – Şubat – Mart geçici vergi dönemi beyanname verilme ve ödeme günü 17 mayıs’tı. Ayrıca Gelir İdaresi Başkanlığı, 30 Nisan’a kadar verilecek kurumlar vergisi beyannameleri ve bunlara tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerini 5 Mayıs’a kadar uzattı.

Böylelikle nisan ayında 29,7 milyar olan kurumlar vergisi tahsilatı da mayıs ayında 470,1 milyar TL’ye yükseldi. Hatta mayıs ayında kurumlar vergisi hasılatı vergi gelirleri içindeki payı yüzde 39,4’e ulaştı ki bu oran KDV gibi dolaylı bir verginin payından da yüksekti. Sonuçta bu hasılat bütçede bir rahatlama yarattı.

Mayıs ayında kurumlar vergisi tahsilatı bütçenin imdadına yetişmiş oldu ama yukarıda anlattığım gibi “geçici vergi dönemiydi, geldi ve geçti”.

Bütçenin gelir tarafını temmuz ayında gelir vergisi ikinci taksiti ile ağustos ve kasım aylarında geçici vergi taksitleri bir miktar rahatlatabilir. Ancak aylık olarak artmaya devam eden enflasyon, sıkı para politikasıyla kredi imkanları kısıtlanan firmalar ve artan konkordatolar, hedeflenen vergi gelirlerinden uzaklaşılmasına neden olacak ana faktörler. Ayrıca bütçenin gelir tarafının, borç faizleriyle büyüyen bütçenin gider tarafını telafi etmesi zor görünüyor. O nedenle bütçe açığını dizginlemek hiç de kolay olmayacak.

Bütçe giderlerine şimdi kamuda tasarruf üzerinden bakalım:

Tüm kamu kurumlarının kendi bütçelerindeki kaynaklardan yapacakları harcamalar için tasarruf tedbirlerine uymaları uzun zamandır merakla bekleniyor.

Aşağıdaki hazırladığım tablo, geçen yıl ve bu yılın mayıs aylarında tasarruf tedbirleri kapsamında yapılan harcamaları karşılaştırıyor:

Tabloda görüldüğü gibi bir yıl içinde taşıt alım giderleri yaklaşık 2 katına çıkmışHaberleşme ve enerji giderleri de enflasyon oranına yakın bir artış göstermiş. Kırtasiye-baskı giderleri ile temsil-tanıtma giderlerinde ise bir yılda kısmen frene basılmış gibi.

Ancak temsil-tanıtma giderleri bu yılın ilk dört ayında ortalama 65 milyon TL civarındayken, mayıs ayında birden yaklaşık beş katına (316 milyon TL) çıkmış. Yine de bu haliyle geçen yılın mayıs ayındaki 418 milyon TL’nin oldukça altında kalıyor. Umarım ülkemiz en iyi şekilde temsil ediliyordur. 2024’te bu alanda daha fazla gider yapılıyordu, yoksa geçen yıl daha mı iyi temsil ediliyordu?

Bütçe giderlerinde sorunlu kalem: borç faiz giderleri:

Borç faiz giderleri bütçede büyümeye devam ediyor. Özellikle iç borçlanmanın maliyeti bütçeye yansıyor.

Mayıs ayında borç faiz giderleri 111,2 milyar TL, kümülatif olarak 835,8 milyar TL’ye ulaştı. Dahası Haziran ayında yaklaşık 240 milyar TL’lik borç faiz gideri gerçekleştirilecek.

2025 yılı bütçesi için borç faiz giderlerinin bütçe giderlerine oranının yüzde 13,2 ve vergi gelirlerine oranının da yüzde 17,5 olması hedeflenmişti. Bugünkü görünümde borç faiz giderleri/bütçe giderleri oranı yüzde 15,7 ve borç faiz giderleri/vergi gelirleri oranı da yüzde 20,9’a yükselmiş durumda. Bu göstergeler ile bütçe hedeflerinden uzaklaşıldığı anlaşılıyor.

Bütçe açıklarını kontrol altında tutmak, pek çok alanda katkı sağlayacak. Öncelikle devletten beklenen görevlerin ve kamu hizmetlerinin hem kalitesinin artmasına hem de zamanında sunulmasına katkı sağlayacak.

Aksine bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak.

Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ – T24

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.