Connect with us

EKONOMİ

Prof. Dr. BORATAV : ‘Putin Doktrini’

Bu türden bir perspektif taşıdıkça, Rusya’nın ‘büyük Avrasya’yla bütünleşme ve Doğu’ya odaklanma’ stratejisi, yapıcı, eşitler-arası ortaklık içeren, ilerici bir program olamaz.

Yayınlanma:

|

23 Şubat 2022’de RT’de Sergey Karaganov imzalı “Rusya’nın yeni dış siyaseti” başlıklı bir yazı yayımlandı. Yazıya bir alt-başlık da eklenmiş: “Putin Doktrini”… 

Yazarın Moskova’daki Dünya Ekonomisi ve Uluslararası İlişkiler Fakültesi Dekanı ve Rusya Dış Siyaset ve Savunma Konseyi üyesi olduğunu, ayrıca Vladimir Putin’in danışmanları arasında yer aldığını öğreniyoruz.

Yazı, Putin’in dünya görüşüne ışık tutuyor; bu yüzden önem taşıyor. 

‘Yapıcı yıkım’: Putin’in dış siyaseti 

Yazı, Putin’in 2007’de Münih Güvenlik Konferansı’ndaki konuşması ile Rus dış siyasetini yeni bir yörüngeye oturttuğunu ileri sürüyor ve bunu “yapıcı yıkım dönemi” olarak adlandırıyor. Putin bu konuşmada uluslararası ilişkilerde ABD hegemonyasını ve NATO’nun Doğu’ya doğru genişlemesini sert bir üslupla eleştirmişti. 

Karaganov’a göre, SSCB’nin son bulmasını izleyen on beş yıl boyunca Rusya, Batı sistemiyle bütünleşmek için gayret etmiş; kabul görmemişti. Putin’in Münih çıkışı bu dönemin son bulduğuna işaret etmiştir.

Yeni dönem, Rusya’nın Batı ile bütünleşme çabalarına son vermelidir. “Özü itibariyle bizim aleyhimize olan bu sistemin içinde yer almayı ve onun köhneleşmiş kurallarına uymayı reddetmeliyiz. Rusya için Avrasya diplomasisi öncelik taşımalı; Batı yörüngesi ikincil olmalıdır.” 

“Batı, iç ve dış siyasetinde, hatta iktisadî olarak tedricî, kaçınılmaz bir çürüme süreci içindedir. Dünya siyasetine, ekonomisine ve kültürüne beş yüzyıl hükmettikten sonra yeni soğuk savaşı bu yüzden başlatmıştır.”   

Karaganov, Batı’nın zaman içinde dünya sisteminde liderlik iddiasından vazgeçeceğini düşünüyor. Bu süreci hızlandırmak için Rusya “giderek daha güçlenen dost Çin’le ilişkilerini dengelemelidir.” 

Yazı, Rusya-Çin ilişkilerini stratejik bir ortaklıktan ziyade, Batı’nın başlattığı soğuk savaş dönemiyle sınırlı bir ittifak olarak önermektedir. Çin’in “komşularını vassallaştıran” tarihsel sicili hatırlatılıyor; ancak, soğuk savaş ortamı içinde “Çin’le beş yıllık geçici bir savunma anlaşmasının” yararlı olabileceği düşünülüyor. 

Ukrayna sorunu

Putin’in başlattığı yeni dış politika Batı ile yapıcı ilişkileri koruyacak; hatta Rusya’nın Büyük Avrasya ile bütünleşmesini kolaylaştıracaktır. 

“Yapıcı yıkım saldırgan değildir. Rusya kimseye saldırmayacağını belirtmektedir. Tek bir istisna hariç: NATO’nun genişlemesi ve Ukrayna’yı bir biçimde içermesi Rusya’nın güvenliği için bir risktir; kabul edilemez.” 

Yazı, Ukrayna işgali arifesinde yayımlandı. Karaganov, yukarıdaki ifadelerle Rusya’nın askerî harekâta başlayacağından haberdar olduğunu belirtmiş oluyor. İşgalin hedefleri üzerinde de ipuçları var mı?

Yazara göre Ukrayna Lenin’in yarattığı, Stalin’in Batı’ya doğru genişlettiği yapay bir siyasal oluşumdur. “Ukrayna’sız Rusya’nın büyük bir güç olamayacağı iddiası yanlıştır. Tam aksine Rusya Sibirya’yı alınca büyük bir güç olmuştu; giderek hantallaşan    Ukrayna yükünü taşıdıkça değil…”

Putin’in bu tespiti paylaştığını düşünürsek, Ukrayna işgali ilhaka dönüşmeyecek; Rusya’nın temel taleplerini karşılayan bir anlaşmayla son bulacaktır. 

Rusya nasıl dışlandı? 

Karaganov, Sovyetler Birliği’nin bilançosunu, Rusya tarihinin lekeli, hatta kayıp bir dönemi olarak görmektedir: “Biz Ruslar, herkesten iyi biliriz ki, servet artırmak isteyen müteşebbislerden ve kapitalistlerden kurtulma çabaları toplum için felaketlerle sonuçlanacaktır.”    

Yazar, Yeltsin döneminde Rusya’nın kapitalizme geçişini bu cümleyle özetliyor. Amerikalı uzmanların yönettiği bir “şok terapisi” sonunda yeni kapitalistlerin (“oligarkların”) Rusya’sı oluşmuştur.

Bu dönüşüm karşılığında önce Yeltsin, 2007’ye kadar da Putin, Rusya’nın Batı ittifakı tarafından “ödüllendirilmesini”, NATO’ya alınmasını bekledi. ABD ise Rusya’yı bağımlı, marjinal bir konumda tutmayı; ama “dışlandığını” açıklamamayı kararlaştırdı. 

Karaganov, bu dönemde Rusya’nın nasıl oyalandığını ayrıntılarıyla anlatıyor. 1993’te Yeltsin “Polonya’nın NATO’ya katılma planını anlayışla karşıladığını” açıklayacak; NATO, Rusya dışındaki Varşova Paktı üyelerini alarak genişleyecektir. Rusya-NATO ilişkileri ise tümüyle sembolik bir dizi bağlantı ile sınırlı tutulacaktır.

Ukrayna işgali arifesinde Putin’in çıkardığı sonuçlar yazıda özetleniyor: “Yugoslavya’nın kalıntılarına karşı, Irak ve Libya’da başlattığı bir dizi silahlı kampanya göstermiştir ki NATO, çok sayıda savaş suçu işleyen saldırgan bir örgüt olmuştur. Batı sınırlarımızda çatışmaları tetiklemekte, tırmandırmaktadır.”

“NATO, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Örgütü ile birlikte Batı değerlerini yerleştirmek için kullanılmaktadır. Birleşmiş Milletler kurumları fiilen Avrupa’dan dışlanmıştır. NATO’nun ahlâkî ve siyasal meşruiyetini reddetmeli, askerî iletişim dışında kurumsal bağlantılara son vermeliyiz.”   

Rus milliyetçiliği nereye?

Karaganov’un yazısı, böylece, ABD yönetimindeki Batı ittifakının lekeli sicilini, Rusya’yı içeren olumlu bir perspektiften yoksun olduğunu gösteriyor. Peki, bu durumu algılayan Putin, Rusya için ne tür bir gelecek tasarlamaktadır? 

Karaganov, yazısının bir yerinde, “Marksizmi reddettik ve iyi yaptık. Ama, diğer akımlardan bezdikçe sabırsızlık ettiğimizi fark ediyoruz. Marx, Engels ve Lenin’in emperyalizm kuramları, işimize yarayacak sağlam fikirler içeriyor” diyor. 

Yazar Marx ve takipçilerini gerçekten izleseydi fark ederdi ki, kapitalizmin savaşları ve emperyalizmin saldırganlığı Avrupa’da ve sömürgelerde farklı siyasal sonuçlara yol açmıştır. 

Avrupa savaşlarının “mağduriyetleri”, 18’nci Brumaire sorasında Fransa’da bir tür “erken-faşizmi”, Almanya ve İtalya’da geleneksel faşizmi beslemiştir. Tam ve yarı-sömürgelerde ise emperyalizm, ulus bilincine, yurtseverliğe ve anti-kapitalist tepkiler içeren kurtuluş savaşlarına, bazen devrimlere yol açmıştır. 

Batı’dan dışlanıp Ukrayna’ya giren Rusya’nın milliyetçi tepkisi hangi türe girer? Karaganov’un yazısında tehlikeli ipuçları gözleniyor. 

Yazının çeşitli kesimlerinde “Rusya’nın Doğu’ya odaklanması ve daha büyük bir Avrasya ile bütünleşmesi” stratejik bir öncelik olarak ifade ediliyor. Bir Avrasya önceliğinin eski Rus İmparatorluğu’nun ve SSCB’nin parçaları olan Orta Asya’yı, Kafkasları dışlaması düşünülebilir mi? 

Bu coğrafyaya değindiğinde Karaganov, “tarihin bizi zorlayacağı ‘birleşme’ tartışmasını erteleyelim” diyor. Nedenlerini açıklarken tepeden bakan üslubu dikkat çekiyor: “Devlet inşa etmenin tarihsel, kültürel deneyiminden, ulusal bir ülküden yoksun, uluslarının çekirdeği olamayan, ülkelerini çıkarları için satan” elitlerin, liderlerin yönettiği ülkeler, toplumlar… “Çoğu, Baltık ülkeleri gibi dış denetime girecek veya denetim dışına çıkarak çok tehlikeli olabilecektir.” 

Karaganov’un Orta Asya için tutumu, Rudyard Kipling’in Asya’daki sömürge halklarına karşı Britanya’yı sorumlu gören “beyaz adamın yükü” perspektifinin dahi gerisindedir.  Kipling, erken emperyalizme en azından inşacı bir “uygarlaştırma” işlevi yüklemekteydi. Karaganov ise, eski Sovyet cumhuriyetlerine nefesi tükenmiş bir Rus milliyetçiliği gözlüğü ile bakıyor. 

Bolşevik devriminin bu toplumlara katkılarını, Karaganov (ve anlaşılan Putin) “odakta yer alan Rus halkına ağır maliyeti” olarak görmektedir. 

Bu türden bir perspektif taşıdıkça, Rusya’nın “büyük Avrasya’yla bütünleşme ve Doğu’ya odaklanma” stratejisi, yapıcı, eşitler-arası ortaklık içeren, ilerici bir program olamaz. Tam aksine, Rus milliyetçiliği kaba bir emperyalist tasarıya yatkın görünüyor. Batı ittifakı Rusya’yı bir alt-emperyalist konuma layık görmemişti. Putin, Doğu’da terfi peşindedir. 

Karaganov’a göre, “yarının Rusya’sı için ruhsal bir omurga, ileriye ışık tutan ulusal bir ülkü, bir ideoloji inşa etmemiz gerekir. Çekirdeklerinde böyle bir ülkü yoksa büyük milletler gerçekten büyük olamaz.” 

Sergey Karaganov’un, “Rus ülküsü vizyonunu” içeren bir çalışması varmış. Haddini bilememiş. Bu tür bir katkıyı Rus milletinin lideri Putin’den beklemeliydi. 

Okumaya devam et

EKONOMİ

HÜRMÜZ BOĞAZI KAPANIRSA NE OLUR?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Dünya enerji güvenliğinin kalbinde yer alan Hürmüz Boğazı, küresel ticaretin ve petrol taşımacılığının en kritik geçitlerinden biridir. Ancak bu boğazın geçici dahi olsa kapanması, sadece bölgeyi değil, tüm dünya ekonomisini derinden etkileyebilecek bir kriz senaryosudur. Bu yazıda, Hürmüz Boğazı’nın önemi ve kapanmasının olası sonuçları detaylı bir şekilde incelenmektedir.

HÜRMÜZ BOĞAZI’NIN STRATEJİK ÖNEMİ

Hürmüz Boğazı, İran ile Umman arasında yer alır ve Basra Körfezi’ni Umman Denizi’ne bağlar.
Bu dar geçit, dünyanın en büyük petrol üreticilerinden olan Suudi Arabistan, Irak, Kuveyt, İran, BAE ve Katar’ın deniz yoluyla petrol ve doğalgaz ihracatında tek çıkış kapısı niteliğindedir.

  • Günlük yaklaşık 17-20 milyon varil petrol bu boğazdan taşınmaktadır.

  • Bu miktar, küresel petrol ticaretinin yaklaşık %20’sine denk gelir.

  • Ayrıca Katar’ın sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ihracatının da büyük bölümü bu yoldan geçer.

ENERJİ VE EKONOMİK SONUÇLARI

1. Petrol Fiyatlarında Şok Artış

Hürmüz Boğazı’nın kapanması, arz şokuna yol açar.

  • Petrol fiyatları birkaç gün içinde 150-200 dolar/varil seviyelerine çıkabilir.

  • Enerji ithalatçısı ülkelerde enflasyonist baskılar oluşur.

  • Üretim maliyetleri artar, ekonomiler yavaşlar, stagflasyon riski doğar.

2. Küresel Tedarik Zincirinin Bozulması

  • Asya, Avrupa ve ABD’ye enerji taşıyan petrol tankerleri seferlerini durdurmak zorunda kalır.

  • Enerjiye bağımlı endüstriler (otomotiv, plastik, gübre vb.) ağır darbe alır.

  • Alternatif boru hatları kapasite olarak yetersizdir.

JEOPOLİTİK VE ASKERİ SONUÇLARI

1. ABD-İran Gerilimi Zirveye Çıkar

İran’ın boğazı kapatma tehdidi veya fiilî kapatma girişimi, ABD ve müttefiklerinin askerî karşılık verme ihtimalini doğurur.
Bölgedeki ABD Donanması’nın varlığı bu senaryo için hazırdır.

2. İsrail, Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri Tetikte Olur

İran’ın bu hamlesi bölge ülkeleri tarafından ulusal güvenlik tehdidi olarak değerlendirilir.
Silahlanma hızlanır, bölgesel çatışma riski artar.

3. Askerî Müdahale ve Savaş Riski

Deniz yolunun açık tutulması için ABD önderliğinde çok uluslu bir askerî müdahale gündeme gelebilir.
Bu durum petrol bölgelerinde bombalamalara, deniz trafiğinin askıya alınmasına neden olabilir.

Irak Dışişleri Bakanı'ndan “Hürmüz Boğazı kapanırsa küresel enerji  piyasasında kriz çıkar” uyarısı

ALTERNATİF ENERJİ ROTALARI VAR MI?

  • Suudi Arabistan ve BAE, bazı petrolünü Hürmüz dışındaki boru hatlarıyla taşıyabilir.
    Ancak bu yolların kapasitesi sınırlı ve tüm ihracatı karşılamaktan uzaktır.

  • Katar LNG’si içinse alternatif güzergâh neredeyse yoktur.

TÜRKİYE’YE ETKİSİ NE OLUR?

  • Türkiye enerji ithalatının büyük kısmını bu bölgelerden sağlamaktadır.

  • Fiyatlar arttığında Türkiye’nin enerji faturası büyür → cari açık artar.

  • Bu durum TL üzerinde baskı oluşturur, enflasyon hızlanır.

Hürmüz Boğazı’nın kapanması, sadece bölgesel değil, küresel bir kriz anlamına gelir. Petrol ve gaz piyasasında arz şoku yaratır, küresel ekonomiyi durma noktasına getirebilir. Jeopolitik gerilimlerin zirveye çıktığı bir ortamda bu boğazın güvenliği, dünya düzeni açısından kırılma noktasıdır.

www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Limonlar Kredi Aldığında: Asimetrik Bilginin Finansal Sistemdeki Yankısı

Yayınlanma:

|

Yazan:

Bankaların kredi sistemlerinde giderek daha sık karşılaştığımız bir tablo var: Gerçek kredi değerliliği taşımayan birey veya işletmelere, sistemsel boşluklar nedeniyle kredi limitleri açılıyor. Kredi puanı iyi görünüyor, limit mevcut—ama geri ödeme kabiliyeti yok. Neye benziyor, biliyor musunuz? George Akerlof’un 1970’te yazdığı kendisine Nobel iktisat ödülü aldıran “limon piyasası”na.

Asimetrik Bilgi Sorunu:

Akerlof’un teorisinde, alıcı ve satıcı arasındaki bilgi dengesizliği nedeniyle kaliteli ürünler (iyi arabalar) piyasadan çekilir, yerine “limonlar” (kötü arabalar) kalır. Bugünün kredi sisteminde ise:

  • Banka, müşterinin gerçek riskini göremiyor (ya da görmek istemiyor).
  • Müşteri, sistemin sunduğu limitlere ulaşıyor, kredi kullanıyor.
  • Böylece finansal piyasada “limon” krediler çoğalıyor: riskli, sürdürülemez, görünürde aktif.

Sonuç Ne Olur?

  • Gerçek değerliliğe sahip kullanıcılar daha pahalı krediye ulaşır.
  • Sistem, kendi içindeki çürüklüğü fark edemez.
  • Uzun vadede bu asimetrik bilgi, toplu bir güven krizine dönüşür. Tıpkı Akerlof’un uyardığı gibi…
  • Finansal sistemler gelişiyor, algoritmalar daha sofistike hale geliyor—ama hâlâ “insanı” göremeyen modellerle çalışıyoruz. Kredi vermek sadece matematik değil; güvenin, bağlamın ve davranışsal içgörünün birleşimidir.
  • “Kredi sadece bir limit değil, bir güven oyudur.”

Kredi sistemleri giderek daha sofistike hale geliyor. Algoritmalar, puanlama sistemleri, dijitalleştirilmiş değerlendirme modelleri… Peki ama hâlâ “insanı” göremeyen bu sistemler gerçekten güvenli mi?

George Akerlof, 1970’te “limon piyasası” teorisini ortaya attığında otomobil piyasasını örnek gösteriyordu. Bugün ise aynı teoriyi bizzat kredi piyasasının içinde yaşıyoruz: asimetrik bilgi, yani tarafların eşit derecede bilgi sahibi olmaması, sistemi yavaş yavaş çürütüyor.

Gözlemlerimden İki Sessiz Hikâye

Firma kârlı göründü, konkordatoya girdi. Bir yıl önce denetimini yaptığım bir firmayla denetim sırasında yaşadığımız bir anlaşmazlık yüzünden yollarımız ayrılmıştı. Geçtiğimiz günlerde konkordato ilan ettiklerini öğrendim. İlginçtir: Banka kredileri denetim sonrası son bir yılda ciddi oranda artmıştı. Bilanço ise temizdi—görünürde. Ama içini bilen biri olarak şunu söylemeliyim: stoklar şişirilmişti. Sayım tutanakları arasındaki fark 3 milyon dolar kadardı.

Stoklar yalansa, bilanço da yalandır. En kolay oynanan kalem de budur çünkü. “Stoklarda 3 milyon dolarlık yapay bir değerleme vardı—bu, bilanço üzerinde kar gibi görünse de gerçekte zarardı.” Bankalar ne yaptı? Kağıt üstündeki görüntüye bakıp kredi verdiler. Mali analizlerin yapamadığı tek şey stok denetimidir, stoklarda ne yazıyorsa kabul edilir. Şu sorularla meşgul olduklarını da hiç zannetmiyorum: Stok sayım tutanak raporu mevcut stoklarla karşılaştırıldı mı? Stok sayım tutanağını kim hazırlamış? Bağımsız denetim mi yoksa şirket personeli mi? Firma son yıllarda matrah artırmış mı? Tedarikçi bakiye hareketleri stok değer hareketleriyle uyumlu mu? Stoklarda dikkat çekici bir durum var mı? Hammadde stoğu mamül stoğundan fazla mı? Şirket ERP sisteminden stok değerleme raporu alındı mı? Sorular çoğaltılabilir.

Çalışanlarına maaşlarını ödemeyen firma, kredi kullanıyor.

Geçenlerde eski bir öğrencim aradı: Çalıştığı firma 3 aydır maaş ödemiyormuş ama aynı zamanda bankalardan kredi kullanmaya devam ediyormuş. Hatta patronunun yeni bir konut satın aldığını duymuş. Bana sorduğu soruya gelirsek: “İş davası açarsam banka hesaplarına bloke konulur mu?

Banka sistemleri SGK kayıtlarını kontrol etse, firmanın 3 aydır sigorta ödemediğini görecekti. Ama görmedi. Çünkü sistem, sadece rakama ve geçmiş skora bakıyor—insan hikâyesine değil.

Sonuç: Algoritmalar Belki Zekidir, Ama Kördür

Bugünün kredi algoritmaları geçmiş veriye dayanır, davranışı anlamaz, öyküyü okumaz. Böylece sistem, Akerlof’un tarif ettiği gibi, limonlarla doluyor: Gerçekte riskli olan ama kâğıt üstünde sorunsuz gözüken kredilerle. Sonuç? Gerçekten sağlıklı, krediye erişimi hak eden işletmeler bu gölgelerin altında kalıyor.

Serhat CAN

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof. Dr. YILMAZ: Bütçe açıkları dizginlenebilir mi?

Bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak

Yayınlanma:

|

Mayıs ayına ait merkezi yönetim bütçe gerçekleşmelerine göre bütçe fazlası 235,2 milyar TL, kümülatif (Ocak-Mayıs) bütçe açığı da 650,3 milyar TL oldu. Mayıs ayı bütçe fazlası, giderlerdeki önemli bir azalış kaynaklı değil, tersine kurumlar vergisi hasılatının beklendiği gibi mayıs ayında vergi gelirlerini beslemesiyle gerçekleşti.

Rakamla ifade etmek gerekirse; nisan ayına göre mayıs ayında bütçe giderlerinde 43 milyar TL’lik azalışa karşılık bütçe gelirleri 368 milyar TL arttı. Bu artışın hemen hemen tamamı kurumlar vergisi hasılatı kaynaklı.

Önce vergi hasılatındaki değişime bakalım, ardından bütçe giderlerinde azalış olmuş mu, ona bakarız:

Kurumlar vergisi yıllık beyana tabi bir vergi. Aynı zamanda cari vergilendirme döneminin kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere, GVK’da belirtilen esaslara göre ve cari dönemin kurumlar vergisi oranında geçici vergi ödenir. Ocak – Şubat – Mart geçici vergi dönemi beyanname verilme ve ödeme günü 17 mayıs’tı. Ayrıca Gelir İdaresi Başkanlığı, 30 Nisan’a kadar verilecek kurumlar vergisi beyannameleri ve bunlara tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerini 5 Mayıs’a kadar uzattı.

Böylelikle nisan ayında 29,7 milyar olan kurumlar vergisi tahsilatı da mayıs ayında 470,1 milyar TL’ye yükseldi. Hatta mayıs ayında kurumlar vergisi hasılatı vergi gelirleri içindeki payı yüzde 39,4’e ulaştı ki bu oran KDV gibi dolaylı bir verginin payından da yüksekti. Sonuçta bu hasılat bütçede bir rahatlama yarattı.

Mayıs ayında kurumlar vergisi tahsilatı bütçenin imdadına yetişmiş oldu ama yukarıda anlattığım gibi “geçici vergi dönemiydi, geldi ve geçti”.

Bütçenin gelir tarafını temmuz ayında gelir vergisi ikinci taksiti ile ağustos ve kasım aylarında geçici vergi taksitleri bir miktar rahatlatabilir. Ancak aylık olarak artmaya devam eden enflasyon, sıkı para politikasıyla kredi imkanları kısıtlanan firmalar ve artan konkordatolar, hedeflenen vergi gelirlerinden uzaklaşılmasına neden olacak ana faktörler. Ayrıca bütçenin gelir tarafının, borç faizleriyle büyüyen bütçenin gider tarafını telafi etmesi zor görünüyor. O nedenle bütçe açığını dizginlemek hiç de kolay olmayacak.

Bütçe giderlerine şimdi kamuda tasarruf üzerinden bakalım:

Tüm kamu kurumlarının kendi bütçelerindeki kaynaklardan yapacakları harcamalar için tasarruf tedbirlerine uymaları uzun zamandır merakla bekleniyor.

Aşağıdaki hazırladığım tablo, geçen yıl ve bu yılın mayıs aylarında tasarruf tedbirleri kapsamında yapılan harcamaları karşılaştırıyor:

Tabloda görüldüğü gibi bir yıl içinde taşıt alım giderleri yaklaşık 2 katına çıkmışHaberleşme ve enerji giderleri de enflasyon oranına yakın bir artış göstermiş. Kırtasiye-baskı giderleri ile temsil-tanıtma giderlerinde ise bir yılda kısmen frene basılmış gibi.

Ancak temsil-tanıtma giderleri bu yılın ilk dört ayında ortalama 65 milyon TL civarındayken, mayıs ayında birden yaklaşık beş katına (316 milyon TL) çıkmış. Yine de bu haliyle geçen yılın mayıs ayındaki 418 milyon TL’nin oldukça altında kalıyor. Umarım ülkemiz en iyi şekilde temsil ediliyordur. 2024’te bu alanda daha fazla gider yapılıyordu, yoksa geçen yıl daha mı iyi temsil ediliyordu?

Bütçe giderlerinde sorunlu kalem: borç faiz giderleri:

Borç faiz giderleri bütçede büyümeye devam ediyor. Özellikle iç borçlanmanın maliyeti bütçeye yansıyor.

Mayıs ayında borç faiz giderleri 111,2 milyar TL, kümülatif olarak 835,8 milyar TL’ye ulaştı. Dahası Haziran ayında yaklaşık 240 milyar TL’lik borç faiz gideri gerçekleştirilecek.

2025 yılı bütçesi için borç faiz giderlerinin bütçe giderlerine oranının yüzde 13,2 ve vergi gelirlerine oranının da yüzde 17,5 olması hedeflenmişti. Bugünkü görünümde borç faiz giderleri/bütçe giderleri oranı yüzde 15,7 ve borç faiz giderleri/vergi gelirleri oranı da yüzde 20,9’a yükselmiş durumda. Bu göstergeler ile bütçe hedeflerinden uzaklaşıldığı anlaşılıyor.

Bütçe açıklarını kontrol altında tutmak, pek çok alanda katkı sağlayacak. Öncelikle devletten beklenen görevlerin ve kamu hizmetlerinin hem kalitesinin artmasına hem de zamanında sunulmasına katkı sağlayacak.

Aksine bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak.

Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ – T24

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.