Connect with us

EKONOMİ

TOKİ mağdurları anlattı: Hem paramız pul oldu hem evsiz kaldık

Yayınlanma:

|

2023 seçimlerine ekonomik krizin kıskacında girecek olan iktidar, vatandaşın karşısına ‘cumhuriyet tarihinin en büyüğü’ olarak nitelediği konut projesiyle çıktı.

Kiraların astronomik şekilde arttığı bu dönemde vatandaşlar için bu proje ‘umut’ gibi görünse de TOKİ’nin daha önceki konut projelerine katılan vatandaşlar uyarıyor: “Üç yıldır bekliyoruz. Çivi bile çakılmadı. İhale bile yapılmamış.”

İhale kısmını da müteahitlere sorduk. Artan inşaat maliyetlerine işaret ettiler: “Müteahhitler bu fiyat bantlarında ihaleye girmek istemiyor. Özellikle kurun artmasıyla beraber piyasadaki dengeler çok değişti. O zamanın (üç yıl önce) 300 bin lira olan evleri şu anda minimum 1 milyon 500 bin liradan başlıyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geçen hafta ‘yüzyılın projesi’ denen sosyal konut projesinin beş detaylarını açıklamıştı. Buna göre 81 ilde 2023-2028 dönemini kapsayacak şekilde 500 bin sosyal konut inşa edilecek.

Ama TOKİ’nin geçmiş sicili bu anlamda ‘güven vermiyor.’ Hatta bu Sayıştay raporlarına da yansımıştı.

2017 Sayıştay raporuna göre; konutların geç teslim edilmesi nedeniyle vatandaşlar tarafından açılan tazminat davalarının sayısı 52 bin 780 adede ulaştı.

2010’da 5 bin 136 olan tazminat davası sayısı 2015’te 48 bin 73, 2016’da 50 bin 857 olarak kayıtlara geçmişti.

Yani toplamda mağdur sayılarında bir azalma yaşanmadı. Aksine artış oldu. Bu artış devam ediyor. Örneklerden biri 2019’da kurası çekilen Tuzla Konut projesi. Bu proje de ‘müjde’ diye duyurulan 100 bin sosyal konut projesi kapsamındaydı.

Erdoğan ‘bir-iki yıla’ biteceğini söylemişti. Bırakın inşaatın bitmesini, üç yıldır ihale bile yapılmadı. Şimdi mağdurları “Ne olacak?” diye soruyor.

‘Bu devletin, güvenilir dedik’

Konuştuğumuz mağdurlardan biri TOKİ’ye güvenerek üç yılda nasıl zarara uğradıklarını şöyle anlattı: “Yüzde 10 peşinat isteniyor sözleşmede. O dönem evler 250-300 bin bandındaydı. 30-40 bin verilmesi gerekiyordu. Babam o sırada nakit verilmesi için elindeki doları bozdurup TL’ye çevirdi ki TOKİ çıkarsa hemen veririm diye. Elinde hazır para bulundurmak için. Ama üç yıldır bekliyoruz hiçbir adım atılmadı. Bu sürede dolar fırladı ev fiyatları fırladı. Bizim elimizde 50 bin lira para var, ev yok. Hiçbir şey yok. Hiçbir açıklama da yapılmıyor. O dönem oturduğumuz yerde 250 bin liraya evler vardı. Kredi çekip alsaydık şimdi bir evimiz olurdu. Şu an ev fiyatları 2 milyon lira oldu. Nasıl alalım? Babam faize karşı olduğu için TOKİ’ye girmişti. Dedik devletin bu güvenilir. Ama şimdi muhatap bile bulamıyoruz.”

Dahası e-devlet üzerinde ‘asil hak sahibi’ olarak görülen bu vatandaş şu anda sisteme girdiğinde ‘Kuralı satış projelerinde sonucunuz bulunmamaktır’ yazıyor.

‘Aldatılmışız’

Konuştuğumuz bir diğer mağdur vatandaş da şunları söyledi: “Aldatılmışız. Aldatılmış hissediyorum. 2019’da ben 200 bin liraya İstanbul’dan ev alabiliyordum. Şimdi 200 bin liraya bırak evi kulübe bile alamıyorsunuz. TOKİ’nin kurasına girdik. Dedik ki yüzde 10’u öderiz birikmişimizle. Kalanını da taksit taksit öderiz. Kura çekildi, asil hak sahibi olduk. Üç yıldır bekliyoruz. Bir çivi bile çakılmadı. Üç yıldır muhatap bulamadık. Şimdi hem lira cinsinden biriktirdiğimiz üç-beş kuruş paramız pul oldu hem de evsiz kaldık. Kiralar aldı başını gitti. Seneye emekli olacağım hala kirada oturuyorum.”

Konuştuğumuz vatandaşlar şunu da soruyor; “Ben kuraya girdiğimde sözleşmede yazan ev fiyatları 250 bin-300 bin TL’ydi. Şimdi diyelim yapmaya başladılar. Fiyatlar yine 300 bin mi olacak?”

100 bin konut projesi mağdurları sadece İstanbul’la sınırlı değil. Mesela bu illerden biri de Elazığ. Vatandaşa vadedilen evler üç yıldır yapılmamış. Üç yıldır beklemekten sabrı tükenen vatandaşlara daha sonra depremzedeler için yapılan evler gösterilmiş.

Depremzedelere yapılan evlerden kalanları vermek istediler

Elazığlı vatandaşın TOKİ hikayesiyse şöyle: “Biz 2019’da başvurduk. 3+1 ev için hak sahibi olduk. 2020’de meydana gelen depremi bahane ettiler evleri yapmadılar. Sonra bize kuradan üç yıl sonra, yani bu yıl şubatta bir mesaj geldi. Depremzedeler için yapılan evlerden kalanları bize vereceklermiş. Benim kurada kazandığım evin metrekaresi 100’dü. Bize vermek istedikleri evin metrekaresiyse 80. Ayda 1000 lira civarı ödeyecektik 2019’daki kuraya göre. 20 yıl boyunca ödeyecektik. Ama bize vermek istedikleri ev 600 bin lira bandında. Bu bizim bütçemize uymuyor ki. Nasıl ödeyelim?”

TOKİ üç yıldır arsa arıyormuş

Kayserili vatandaşlar da 100 bin konut projesinden mağdur. Şehir merkezindeki evler yapılmış ama ilçedekiler hala bekliyor: “Kurada çıktık, üç yıldır bekliyoruz. Daha arsası bile belli değil. Ev yapılacak mı, ne zaman yapılacak? Yetkililerden doğru düzgün yanıt alamıyoruz. Arsa arayışına devam ediyorlarmış hala. Biz ihtiyaç sahibi vatandaşa uygun ev verilmesine karşı değiliz. Ama sürekli aynı sözler veriliyor. Kentsel dönüşüm deniyor, TOKİ’yle konut vereceğiz deniyor ama vatandaşlar hep mağdur ediliyor. İki yıl önce çekilen kuranın daha ihalesi bile yapılmamış projeler var. Şimdi yeni bir projeyle ortaya çıkıyorlar. Yüzyılın projesi diyorlar. İyi, güzel. Ki zaten bu kadar kısa sürede yoğun başvuru insanların ne kadar ihtiyacı olduğunu da gösteriyor. Ama daha yapılmayan onca proje var. Onlara bile başlamamışlar. Buna ne zaman başlayacaklar? Şu anda biz yeni projeye de başvuramıyoruz öncekinde kayıtlı olduğumuz için. Umarım herkesin evini yaparlar.”

‘Müteahhitler ihaleye girmek istemiyor’

Müteahhitlere ihaleye nasıl baktıklarını sorduk. İhaleden kaçındıklarını söylediler: “İhalelerin üç yıldır yapılmamasının arkasında yatan en önemli neden bu. Müteahhitler bu fiyat bantlarında ihaleye girmek istemiyor. Daire fiyatı 300 bin lira olunca kim ne kar edecek? İnşaat maliyetleri çok arttı. Özellikle kurun artmasıyla beraber piyasadaki dengeler çok değişti. O zamanın 300 bin lira olan evleri şu anda minimum 1 milyon 500 bin liradan başlıyor. Aradaki fark çok büyük. Ciddi anlamda bir zarar söz konusu.”

Ayşegül KASAP – diken.com.tr

Okumaya devam et

EKONOMİ

Eşit İşe Eşit Ücret: Adalet mi, Safsata mı?

Yayınlanma:

|

İzmir Büyükşehir Belediyesine bağlı iştiraklerde çalışan yaklaşık 23 bin temizlik işçisi “eşit işe eşit ücret” taleplerinin yerine gerilmediği gerekçe gösterilerek Sekdikanın kararı ile greve gitmesi ile birlikte “eşit işe eşit ücret” talebini sorgulama gerekçesi de kendiliğinden tekrar gündeme geldi.

Eşit İşe Eşit Ücret: Adalet mi, Safsata mı?

Eşit işe eşit ücret” ilkesi, uzun süredir özellikle sendikal söylemlerde, insan hakları belgelerinde ve politik manifestolarda sıkça yer bulan bir kavram. İlk bakışta son derece adil ve insani bir uygulama gibi görünse de, uygulamaya döküldüğünde birçok sakıncayı beraberinde getirebilir. Bu yazıda bu ilkenin artılarını, eksilerini ve çalışanlar üzerindeki etkilerini objektif bir şekilde ele alacağız.

“Eşit İşe Eşit Ücret” Ne Anlama Geliyor?

Bu ilkeye göre, aynı işi yapan kişilere –cinsiyet, yaş, etnik köken, inanç gibi unsurlara bakılmaksızın– aynı ücretin verilmesi gerekir. Amaç, ayrımcılığı önlemek ve çalışma hayatında fırsat eşitliğini güçlendirmektir.

Ancak “aynı iş” tanımı, yüzeyde benzer olsa da çoğu zaman içerik, sorumluluk, nitelik, performans ve katkı açısından farklılıklar gösterir. Bu noktada “eşit ücret” anlayışı, yüzeysel bir adalet anlayışına dönüşebilir.

Sakıncalar ve Uygulamadaki Zorluklar

1. Performansın Göz Ardı Edilmesi

Aynı pozisyonda çalışan iki kişi düşünün: Biri sorumluluk alıyor, inisiyatif kullanıyor, üretken ve çözüm odaklı; diğeri ise sadece görev tanımı kadar çalışıyor. Ancak ikisine de aynı ücret veriliyor. Bu durum, yüksek performanslı çalışanı demotive eder.

2. Vasatlık Teşviki

Ücretlendirme performansa dayalı değilse, çalışanlar “fazla çalışsam da maaşım değişmeyecek” düşüncesiyle vasat bir çizgiye razı olur. Zamanla iş yerinde genel verimlilik düşer.

3. Yetenekli Çalışanları Kaybetme Riski

Kendini geliştiren, daha fazla katkı sunan çalışanlar, farklılıklarının karşılık bulmadığını fark ettiğinde kuruma olan bağlılıkları zayıflar. Bu da yetenekli çalışanların başka firmalara geçmesine neden olabilir.

4. Adalet Algısının Bozulması

Eşitlik, her zaman adaletle eş anlamlı değildir. Aynı işi yapan kişiler, katkı açısından eşit olmayabilir. Katkıya değil de sadece iş tanımına dayalı ücretlendirme, çalışanlar arasında huzursuzluk yaratır.

Çalışan Üzerinde Psikolojik Etkiler

  • Motivasyon Kaybı: Başarılı çalışan kendini değersiz hisseder.

  • Aidiyet Zayıflar: Kuruma bağlılık azalır.

  • Gizli Tepkiler: Çalışanlar “nasıl olsa bir şey değişmeyecek” düşüncesiyle üretkenliğini bilinçli olarak düşürebilir.

Pozitif  Yanı Var mı?

Elbette var. Özellikle işe yeni başlayanlar veya dezavantajlı gruplar için “eşit işe eşit ücret” ilkesi koruyucu bir çerçeve oluşturabilir. Ancak bu ilke sabit ve katı bir kural haline gelirse, zamanla faydadan çok zarar doğurur.

Alternatif  Yaklaşım: Eşit Fırsat + Adil Ücret

Çözüm, “eşit işe eşit ücret” yerine “eşit fırsat, adil ücret” anlayışında yatıyor. Yani işe alımda, terfide ve gelişimde herkes için fırsat eşitliği sağlanmalı; ancak ücretlendirme nitelik, performans, deneyim, katkı ve sorumluluk gibi kriterlere göre şekillenmeli.

Eşitlik mi, Adalet mi?

“Eşit işe eşit ücret” ilkesi, kulağa hoş gelen bir slogandan ibaret olabilir. Çünkü aynı unvana sahip olmak, aynı katkıyı sağladığınız anlamına gelmez. Gerçek adalet, herkesin katkısı kadar karşılık bulduğu bir sistemle mümkündür.

Bu nedenle şirketler, adalet duygusunu zedelemeyecek şekilde; şeffaf, ölçülebilir ve performansa dayalı ücretlendirme sistemleri kurmalıdır.

Erol TAŞDELEN-Ekonomist    www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Mevcut Enflasyon ve Faiz Oranlarıyla Yatırımcı Yeni Yatırım Yapar mı?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Yüksek enflasyon oranının getirdiği yüksek faiz politikası haliyle başta ticari krediler olmak üzere tüm kredi türlerinde de faiz oranlarının artmasına neden oluyor.Şu an kredibilitesi yüksek ve ekonomik olarak büyük hacimlere sahip şirketler dahi piyasadan % 50 TL faiz oranları ile borçlanabiliyor. KOBİ vb. gibi diğer işletmelerin kullanabildikleri kredilerin faiz oranları ise % 60 bandını aşmış durumda.

Peki kredi piyasası açısından tek kötü haber faiz oranlarının yükselmiş olması mı? Maalesef hayır, bankaların kredi verme iştahı da azalmış durumda ve haliyle eskiye nazaran parasal olarak da verilen kredilerin büyüme hızında da ciddi bir yavaşlama görülmekte.Nitekim kredilerin mevduata oranı (KMO)% 80-90 bandına gerilemiş durumda..

Yeterince kredi bulunsa dahi mevcut faiz oranları düşünüldüğünde yatırımcının yatırım yapması da sanıldığı kadar kolay görünmemekte. Malumunuz yatırımcının işletmesine koyduğu sermayenin getirisi asgari olarak risksiz faiz oranı olan hazine kağıtlarının ya da banka mevduat getirisinden fazla olmalı ki yatırımcı risk alarak yatırım yapsın. Üstelik gelir kaybı nedeniyle tüketici talebinin azaldığı hem de yüksek işsizlik sebebiyle kişilerin gelecekte elde etmeyi umdukları gelirleri elde edip edemeyeceklerinden emin olmamaları da onları harcama bakımından daha da muhafazakar hale getirmişken bunu başarmak gerçekten daha da zorlaşıyor.

Onur ÇELİK-CFO/YMM

Okumaya devam et

EKONOMİ

Geleceğin Uzun Tarihi: Hayaller, Teknoloji ve Gerçeklik Arasında Bir Yolculuk

Yayınlanma:

|

İnsanlık tarihi, geçmişin izlerini taşırken geleceğe dair umutlar, korkular ve öngörülerle şekillenmiştir. Teknoloji ilerledikçe bu gelecek tahayyülleri daha somut, daha ulaşılabilir ve bir o kadar da kontrol edilebilir hale geldi. Nicole Kobie’nin kaleme aldığı The Long History of the Future” (Geleceğin Uzun Tarihi), tam da bu noktada devreye giriyor: Geleceğin ne olduğuna, kim tarafından kurgulandığına ve nasıl yönlendirildiğine ışık tutuyor.

Gelecek Fikri Yeni Değil, Ama Daha Güçlü

Kobie, geleceğe dair düşünmenin yeni bir refleks olmadığını vurguluyor. Antik çağlardan bugüne kehanetler, ütopyalar, distopyalar ve bilimkurgu eserleri aracılığıyla insanlar kendi zamanlarını aşan kurgular üretmişlerdir. Ancak asıl dikkat çekici olan, bu kurguların bireylerin değil; hükümetlerin, şirketlerin ve teknoloji elitlerinin elinde birer araç haline gelmesidir.

Silikon Vadisi’nin “Geleceği” Satın Alması

Günümüzde geleceği tanımlayan en güçlü aktörler teknoloji şirketleri. Silikon Vadisi merkezli bu yapılar, yalnızca yeni teknolojiler üretmekle kalmıyor; bu teknolojilerin hayal ettirdiği geleceği de pazarlıyor. Nicole Kobie’ye göre bu “gelecek satışı”, kapitalist sistemin en sofistike manipülasyonlarından biri. Çünkü artık insanlar, daha iyi bir geleceği hayal etmek yerine, sunulan vizyonlara razı olmayı tercih ediyor.

Bilimkurgu ve Politik Gerçeklik

Kobie, bilimkurgu edebiyatının ve filmlerinin yalnızca eğlence değil, politik bir arka plana sahip olduğunu savunuyor. 1984, Brave New World, Black Mirror gibi eserler birer uyarı değil, zamanla “olası senaryolara” dönüşüyor. Bu da gelecek tahayyüllerinin aslında günümüz karar vericileri tarafından birer araç olarak nasıl kullanıldığını ortaya koyuyor.

Teknoloji Tarafsız Değildir

Yazar, teknolojinin asla tarafsız olmadığını açıkça ifade ediyor. Hangi teknolojinin geliştirileceği, kimler için geliştirileceği ve hangi ihtiyaçlara cevap vereceği tamamen ideolojik kararlarla belirleniyor. Yapay zeka, gözetim sistemleri, uzay yolculukları veya dijital ekonomi: Hepsi birer gelecek inşasıdır. Ancak bu gelecek, herkes için eşit derecede ulaşılabilir değil.

Hayal Edilen Gelecek mi, Dayatılan Gelecek mi?

Kitabın temel sorusu şu: Gelecek gerçekten insanlığın ortak aklıyla mı belirleniyor, yoksa güçlülerin çıkarına göre mi kurgulanıyor?

Nicole Kobie’nin cevabı net: Bugün bize “ilerleme” adı altında sunulan çoğu şey, belirli çevrelerin çıkarlarına hizmet eden bir gelecek tasarımıdır. Bu tasarım, medya yoluyla yaygınlaştırılır, teknolojiyle pazarlanır ve politikalarla meşrulaştırılır.

Nicole Kobie The Long History of the Future – Narrative Species

Geleceği Kimin İçin Tasarlıyoruz?

“Geleceğin Uzun Tarihi”, sadece teknolojiye veya inovasyona değil, bu olguların arkasındaki güç ilişkilerine dikkat çeken önemli bir eser. Nicole Kobie, okura şu çağrıyı yapıyor:

“Geleceği başkalarının kurgulamasına izin vermeyin.”

Çünkü bir toplumun geleceği, ancak kolektif akıl ve etik bir vizyonla kurgulandığında adil ve sürdürülebilir olabilir. Aksi halde geleceğimiz, geçmişin hatalarına benzeyen ama daha sofistike bir kabusa dönüşebilir.

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.