Connect with us

EKONOMİ

İmkânsız üçleme bir kez daha test edilecek: TL neden değer kaybetmeli?

Yayınlanma:

|

  • 14 senedir her gün bülten yazan biri olarak, inanın kaç kere Mundell – Fleming modeline değinmek durumunda kaldığımı ben bile hatırlamıyorum. Trilemma (imkânsız üçleme) olarak da adlandırılan bu modele göre, sermaye hareketlerinin serbest olduğu bir ekonomide, hem faiz hem de döviz kuru aynı anda kontrol edilemez. Edilmeye kalkınması durumunda ise, esnek olan kısım kontrolden çıkar. Ya da bu yolda ısrarcı olunacaksa, sermaye hareketlerinin kısıtlandırılması gerekir!
  • Mundell’e 1999 yılında Nobel ödülü getiren bu modelin aksine, Türkiye, yakın geçmişte kendi ekonomi modeline soyundu. Faizi sert bir şekilde indirmek suretiyle, iç talebi canlı tutmak arzulandı. Bu yolda başarılı da olundu: Hafta başı açıklanan tüketici güveni, Mayıs ayında 2018 yılı Ağustos ayından bu yana en yüksek seviyeye çıktı!
  • Faiz indiriminin şifa etkisi iç talebi canlandırırken, tüketimin canlanması yan etki olarak beraberinde dış ticaret ve cari işlemler dengesini âdeta patlattı. Faiz indikçe, şirazesinden çıkan enflasyon karşısında TL’nin reel bazda getiri über derecede negatife döndürünce, ciddi bir enflasyon tecrübesi olan Türk insanı parayı mala bağlama eğilimine soyununca, yılın ilk çeyreğinde cari denge 23,6 milyar dolar; dış ticaret dengesi ise 34,7 milyar dolar rekor düzeyde açık verdi. Açık rakamı döviz talebini de beraberinde getirince, TCMB rezervlerine hangi metrik ile bakılırsa bakılsın alarm zilleri çalmaya başladı.
  • Kamu, alarm zillerinin çaldığı bir ortamda, hem döviz kurunu hem de tahvil faizlerini kontrol etmekte ısrarcı olunca, içeride mevduat faizleri, serbest piyasada kur, dışarıda ise risk primi CDS sert bir şekilde artmaya başladı. Otorite bu yolda on milyarlarca dolar rezerv satarak kuru baskılamaya çalışması ardından cephanenin de sonuna gelinmesi ile, seçim sonrasında ciddi bir yol haritasında olacağımıza kesin gözüyle bakıyoruz. Sn. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın faiz konusundaki hassasiyetinin seçilmesi durumunda devam edeceğini açıklamasına paralel -ekonominin soğumasına faiz artırımı ile cevap verilmeyeceğine göre- kurun bu noktada ‘denge’ rolünü üstleneceğini düşünüyoruz! Bu minvalde, seçim sonrasında kamunun döviz kuru üzerindeki görünmez elini çekmesine paralel, USDTRY kurunun, gerek cari işlemler dengesi gerekse de dış ticaret dengesindeki ‘dengesizliği’ giderecek ölçüde bir artış kaydetmesi gerekeceğini düşünüyoruz. Bunun spekülatif bir tahmin yerine bir ‘gereklilik’ olduğunun altını da kalın kalın çizmek istiyoruz. Ne demiştik: Bu âşk fazla sana!
  • Seçimlere artık sayılı saatler kalırken, içeride gözler siyasi cephedeki trafiği yakından takip ediyor. Sn. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ikinci turda destek beyan eden Oğan’ın, kulislerde, Erdoğan’ın kazanması halinde kurulmasını istediği Afet Bakanlığı’nın başına getirileceği konuşuluyor. Zafer Partisi Başkanı Özdağ’ın ikinci turda Kemal Kılıçdaroğlu’na destek vereceklerini bugün 11.00’de açıklaması bekleniyor. Taraflar arasında protokol metni takip edilecek. İkinci turda yurtdışı oy verme işlemi bugün tamamlanacak. Katılım, beklentilerin ve ilk turunda da üzerinde bir seyir izliyor.
  • Dünyanın aksine, Borsa İstanbul cephesinde dün sakinlik göze çarparken, 5 yıl vadeli CDS risk primi günü 700 baz puan seviyelerinde yatay tamamladı. USDTRY kuru bankalararası (interbank) piyasada 19,90 seviyesine merdiven dayarken, Çarşı’da ise büyük döviz büfelerinden gelen verilere göre kurun yeniden 21 seviyesine yükseldiğini, makasın ise açıldığını görüyoruz. İkili kur sistemi ekonomi için büyük bir tehdit arz ediyor!
  • Dünya genelinde dün açıklanan Mayıs ayı nihai PMI (büyümenin öncü göstergesi) rakamları büyük ölçüde imalat tarafı zayıf, hizmet sektörü ise kuvvetli sonuçlandı. Lâkin, Euro Bölgesi imalat sanayi PMI endeksinin pandemiden bu yana en düşük düzeyde kalması EUR üzerinde baskı kurdu. Teknik mânâda haftalık kapanışı beğenmeyerek EUR’da yönün aşağıya döndüğünü ön plana çıkarmıştık. Japon Yen’i, dolara karşı 138 seviyesinin üzerine yükseliş kaydederek önemli bir teknik hareketin kıyısında görünüyor! 138 üzeri haftalık kapanış durumunda yukarıda 152 seviyesini konuşacağız.
  • ABD’de federal hükümetin 31,4 trilyon dolarlık borç limitine ulaşarak nakit sıkıntısı çekmesine 2 haftadan az bir süre kalırken, temerrüt riski yatırımcıları korkutuyor. Borç tavanı sorununu aşmak üzere yapılan müzakereler dün yarıda kesildi. Muhalefet cephesi mevcut koşullar üzerinde daha fazla görüşme olmayacağını iletti. Piyasa reaksiyonu olumsuz seyrederken, güvenli liman ihtiyacına paralel ABD dolarının piyasa kuru (DXY) 103,5 seviyesine yükselerek son 2 ayın zirvesini test etti.
  • Dolar lehine esen rüzgârdan kıymetli madenler de esinlendi. Altının ons fiyatı 9 haftadır devam eden yükseliş trendine geçen hafta 1,990 dolar seviyesinin altında haftalık kapanış yaparak veda ederken, küçük kardeş gümüş de benzer bir şekilde 23,60 dolar seviyesinin altına dün sarkarak olumsuz bir sinyal verdi. Direnişin parası Bitcoin ise 26,750 dolar seviyelerinde, önemli teknik seviyelerden uzak ve sessiz bir şekilde işlem görmeye devam ediyor.
  • Avrupa borsaları zayıf PMI verileri ile, ABD borsaları ise borç tavanı krizi ile dün günü düşüşle tamamlaması ardından bu sabah Asya borsaları da %1 üzerinde kayıpla günü tamamlıyor. Mali piyasaların gündeminde bugün Türkiye’de kapasite kullanımı ve imalat sanayi güven endeksi takip edilecek. Gece geç saatlerde açıklanacak FED’in son toplantı tutanakları önem arz edebilir. Avrupa cephesinde ise Almanya’da IFO endeksi; İngiltere’de ise enflasyon verileri bulunuyor.

İKTİSATBANK

Okumaya devam et

EKONOMİ

Eşit İşe Eşit Ücret: Adalet mi, Safsata mı?

Yayınlanma:

|

İzmir Büyükşehir Belediyesine bağlı iştiraklerde çalışan yaklaşık 23 bin temizlik işçisi “eşit işe eşit ücret” taleplerinin yerine gerilmediği gerekçe gösterilerek Sekdikanın kararı ile greve gitmesi ile birlikte “eşit işe eşit ücret” talebini sorgulama gerekçesi de kendiliğinden tekrar gündeme geldi.

Eşit İşe Eşit Ücret: Adalet mi, Safsata mı?

Eşit işe eşit ücret” ilkesi, uzun süredir özellikle sendikal söylemlerde, insan hakları belgelerinde ve politik manifestolarda sıkça yer bulan bir kavram. İlk bakışta son derece adil ve insani bir uygulama gibi görünse de, uygulamaya döküldüğünde birçok sakıncayı beraberinde getirebilir. Bu yazıda bu ilkenin artılarını, eksilerini ve çalışanlar üzerindeki etkilerini objektif bir şekilde ele alacağız.

“Eşit İşe Eşit Ücret” Ne Anlama Geliyor?

Bu ilkeye göre, aynı işi yapan kişilere –cinsiyet, yaş, etnik köken, inanç gibi unsurlara bakılmaksızın– aynı ücretin verilmesi gerekir. Amaç, ayrımcılığı önlemek ve çalışma hayatında fırsat eşitliğini güçlendirmektir.

Ancak “aynı iş” tanımı, yüzeyde benzer olsa da çoğu zaman içerik, sorumluluk, nitelik, performans ve katkı açısından farklılıklar gösterir. Bu noktada “eşit ücret” anlayışı, yüzeysel bir adalet anlayışına dönüşebilir.

Sakıncalar ve Uygulamadaki Zorluklar

1. Performansın Göz Ardı Edilmesi

Aynı pozisyonda çalışan iki kişi düşünün: Biri sorumluluk alıyor, inisiyatif kullanıyor, üretken ve çözüm odaklı; diğeri ise sadece görev tanımı kadar çalışıyor. Ancak ikisine de aynı ücret veriliyor. Bu durum, yüksek performanslı çalışanı demotive eder.

2. Vasatlık Teşviki

Ücretlendirme performansa dayalı değilse, çalışanlar “fazla çalışsam da maaşım değişmeyecek” düşüncesiyle vasat bir çizgiye razı olur. Zamanla iş yerinde genel verimlilik düşer.

3. Yetenekli Çalışanları Kaybetme Riski

Kendini geliştiren, daha fazla katkı sunan çalışanlar, farklılıklarının karşılık bulmadığını fark ettiğinde kuruma olan bağlılıkları zayıflar. Bu da yetenekli çalışanların başka firmalara geçmesine neden olabilir.

4. Adalet Algısının Bozulması

Eşitlik, her zaman adaletle eş anlamlı değildir. Aynı işi yapan kişiler, katkı açısından eşit olmayabilir. Katkıya değil de sadece iş tanımına dayalı ücretlendirme, çalışanlar arasında huzursuzluk yaratır.

Çalışan Üzerinde Psikolojik Etkiler

  • Motivasyon Kaybı: Başarılı çalışan kendini değersiz hisseder.

  • Aidiyet Zayıflar: Kuruma bağlılık azalır.

  • Gizli Tepkiler: Çalışanlar “nasıl olsa bir şey değişmeyecek” düşüncesiyle üretkenliğini bilinçli olarak düşürebilir.

Pozitif  Yanı Var mı?

Elbette var. Özellikle işe yeni başlayanlar veya dezavantajlı gruplar için “eşit işe eşit ücret” ilkesi koruyucu bir çerçeve oluşturabilir. Ancak bu ilke sabit ve katı bir kural haline gelirse, zamanla faydadan çok zarar doğurur.

Alternatif  Yaklaşım: Eşit Fırsat + Adil Ücret

Çözüm, “eşit işe eşit ücret” yerine “eşit fırsat, adil ücret” anlayışında yatıyor. Yani işe alımda, terfide ve gelişimde herkes için fırsat eşitliği sağlanmalı; ancak ücretlendirme nitelik, performans, deneyim, katkı ve sorumluluk gibi kriterlere göre şekillenmeli.

Eşitlik mi, Adalet mi?

“Eşit işe eşit ücret” ilkesi, kulağa hoş gelen bir slogandan ibaret olabilir. Çünkü aynı unvana sahip olmak, aynı katkıyı sağladığınız anlamına gelmez. Gerçek adalet, herkesin katkısı kadar karşılık bulduğu bir sistemle mümkündür.

Bu nedenle şirketler, adalet duygusunu zedelemeyecek şekilde; şeffaf, ölçülebilir ve performansa dayalı ücretlendirme sistemleri kurmalıdır.

Erol TAŞDELEN-Ekonomist    www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Mevcut Enflasyon ve Faiz Oranlarıyla Yatırımcı Yeni Yatırım Yapar mı?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Yüksek enflasyon oranının getirdiği yüksek faiz politikası haliyle başta ticari krediler olmak üzere tüm kredi türlerinde de faiz oranlarının artmasına neden oluyor.Şu an kredibilitesi yüksek ve ekonomik olarak büyük hacimlere sahip şirketler dahi piyasadan % 50 TL faiz oranları ile borçlanabiliyor. KOBİ vb. gibi diğer işletmelerin kullanabildikleri kredilerin faiz oranları ise % 60 bandını aşmış durumda.

Peki kredi piyasası açısından tek kötü haber faiz oranlarının yükselmiş olması mı? Maalesef hayır, bankaların kredi verme iştahı da azalmış durumda ve haliyle eskiye nazaran parasal olarak da verilen kredilerin büyüme hızında da ciddi bir yavaşlama görülmekte.Nitekim kredilerin mevduata oranı (KMO)% 80-90 bandına gerilemiş durumda..

Yeterince kredi bulunsa dahi mevcut faiz oranları düşünüldüğünde yatırımcının yatırım yapması da sanıldığı kadar kolay görünmemekte. Malumunuz yatırımcının işletmesine koyduğu sermayenin getirisi asgari olarak risksiz faiz oranı olan hazine kağıtlarının ya da banka mevduat getirisinden fazla olmalı ki yatırımcı risk alarak yatırım yapsın. Üstelik gelir kaybı nedeniyle tüketici talebinin azaldığı hem de yüksek işsizlik sebebiyle kişilerin gelecekte elde etmeyi umdukları gelirleri elde edip edemeyeceklerinden emin olmamaları da onları harcama bakımından daha da muhafazakar hale getirmişken bunu başarmak gerçekten daha da zorlaşıyor.

Onur ÇELİK-CFO/YMM

Okumaya devam et

EKONOMİ

Geleceğin Uzun Tarihi: Hayaller, Teknoloji ve Gerçeklik Arasında Bir Yolculuk

Yayınlanma:

|

İnsanlık tarihi, geçmişin izlerini taşırken geleceğe dair umutlar, korkular ve öngörülerle şekillenmiştir. Teknoloji ilerledikçe bu gelecek tahayyülleri daha somut, daha ulaşılabilir ve bir o kadar da kontrol edilebilir hale geldi. Nicole Kobie’nin kaleme aldığı The Long History of the Future” (Geleceğin Uzun Tarihi), tam da bu noktada devreye giriyor: Geleceğin ne olduğuna, kim tarafından kurgulandığına ve nasıl yönlendirildiğine ışık tutuyor.

Gelecek Fikri Yeni Değil, Ama Daha Güçlü

Kobie, geleceğe dair düşünmenin yeni bir refleks olmadığını vurguluyor. Antik çağlardan bugüne kehanetler, ütopyalar, distopyalar ve bilimkurgu eserleri aracılığıyla insanlar kendi zamanlarını aşan kurgular üretmişlerdir. Ancak asıl dikkat çekici olan, bu kurguların bireylerin değil; hükümetlerin, şirketlerin ve teknoloji elitlerinin elinde birer araç haline gelmesidir.

Silikon Vadisi’nin “Geleceği” Satın Alması

Günümüzde geleceği tanımlayan en güçlü aktörler teknoloji şirketleri. Silikon Vadisi merkezli bu yapılar, yalnızca yeni teknolojiler üretmekle kalmıyor; bu teknolojilerin hayal ettirdiği geleceği de pazarlıyor. Nicole Kobie’ye göre bu “gelecek satışı”, kapitalist sistemin en sofistike manipülasyonlarından biri. Çünkü artık insanlar, daha iyi bir geleceği hayal etmek yerine, sunulan vizyonlara razı olmayı tercih ediyor.

Bilimkurgu ve Politik Gerçeklik

Kobie, bilimkurgu edebiyatının ve filmlerinin yalnızca eğlence değil, politik bir arka plana sahip olduğunu savunuyor. 1984, Brave New World, Black Mirror gibi eserler birer uyarı değil, zamanla “olası senaryolara” dönüşüyor. Bu da gelecek tahayyüllerinin aslında günümüz karar vericileri tarafından birer araç olarak nasıl kullanıldığını ortaya koyuyor.

Teknoloji Tarafsız Değildir

Yazar, teknolojinin asla tarafsız olmadığını açıkça ifade ediyor. Hangi teknolojinin geliştirileceği, kimler için geliştirileceği ve hangi ihtiyaçlara cevap vereceği tamamen ideolojik kararlarla belirleniyor. Yapay zeka, gözetim sistemleri, uzay yolculukları veya dijital ekonomi: Hepsi birer gelecek inşasıdır. Ancak bu gelecek, herkes için eşit derecede ulaşılabilir değil.

Hayal Edilen Gelecek mi, Dayatılan Gelecek mi?

Kitabın temel sorusu şu: Gelecek gerçekten insanlığın ortak aklıyla mı belirleniyor, yoksa güçlülerin çıkarına göre mi kurgulanıyor?

Nicole Kobie’nin cevabı net: Bugün bize “ilerleme” adı altında sunulan çoğu şey, belirli çevrelerin çıkarlarına hizmet eden bir gelecek tasarımıdır. Bu tasarım, medya yoluyla yaygınlaştırılır, teknolojiyle pazarlanır ve politikalarla meşrulaştırılır.

Nicole Kobie The Long History of the Future – Narrative Species

Geleceği Kimin İçin Tasarlıyoruz?

“Geleceğin Uzun Tarihi”, sadece teknolojiye veya inovasyona değil, bu olguların arkasındaki güç ilişkilerine dikkat çeken önemli bir eser. Nicole Kobie, okura şu çağrıyı yapıyor:

“Geleceği başkalarının kurgulamasına izin vermeyin.”

Çünkü bir toplumun geleceği, ancak kolektif akıl ve etik bir vizyonla kurgulandığında adil ve sürdürülebilir olabilir. Aksi halde geleceğimiz, geçmişin hatalarına benzeyen ama daha sofistike bir kabusa dönüşebilir.

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.