Connect with us

EKONOMİ

Prof.Dr. Daron Acemoğlu: Türkiye çöküşün eşiğinde

MIT ekonomi profesörü Daron Acemoğlu, “Özgürlükler kısıtlanıyor. Türkiye’nin geleceğini iyice karanlık gören en parlak gençler yurtdışına gitmeye başladı. Az insan giderse problem yok ama sayı bu kadar çok olunca bu bir çöküşe yol açar ve Türkiye bunun eşiğinde” diyor.

Yayınlanma:

|

MIT’de ekonomi profesörü Daron Acemoğlu, teknolojinin istihdam ve işsizlik üzerindeki etkilerini uzun zamandan beri inceleyen bir bilim insanı. Meslektaşı Simon Johnson ile önemli bir kitap kaleme aldı, İktidar ve Teknoloji: Bin yıllık mücadele.

Acemoğlu ile hem kitabı hem de Türkiye’nin sorunları üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.

Türkiye’de asgari ücret pazarlıkları sürüyor. Ülkenin yarısının asgari ücretli olduğu ve orta sınıfın neredeyse yok olduğu gerçeğinden yola çıkarsak bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Tabii ki garip bir durum. İki problem var birincisi asgari ücret gelir dağılımına göre çok yüksek. Bu yüzden yüzde 50 asgari ücretle çalışıyor ama aynı zamanda asgari ücrete reel olarak bakarsanız yine de çok yüksek değil, fakirliğin azıcık üzerine çıkabilir. İstanbul, Ankara gibi kentlerde o bile olamaz. Bu niye? Çünkü Türkiye’deki sanayi sistemi bozuk; verimli değil, üretkenliği düşük. Şirketler yeterince üretmiyor çünkü verimli çalışmıyorlar. Neden üretmiyorlar? Çünkü kurumlar bozuk, çünkü teknolojiyi doğru kullanmıyorlar; çünkü teknolojiye yeterince yatırım yapmıyorlar; insan kaynakları iyi değil çünkü yine kurumlar bozuk, eğitim  sistemi bozuk… Yani tamamen sistem problemi var ve bu sistemden asgari ücretle çıkmak mümkün değil. Asgari ücret çözüm değil!

Türkiye krizden çıkmak için Bakan Mehmet Şimşek yönetiminde bir program yürütüyor; enflasyonla mücadele ediliyor. Nasıl değerlendiriyorsunuz gidişatı?

Ben önemli bir gelişme görmüyorum açıkcası. Herkes gibi ben de umutlu olmak istiyorum ama hâlâ çok büyük bir umut yok içimde. Zaten enflasyon bu düzeye çıktıktan sonra indirmek çok zor ama bir tek enflasyonu düşürüp Türkiye ekonomisin düzelteceğiz diye bir şey de yok. Çok daha derin problemleri var Türkiye’nin… Az önce de bahsettiğim gibi sistem problemi. Türkiye’nin gelişmek için artık önünde çok ufak bir pencere kaldı ama bunları kaçıracağız gibi duruyor. Şu anda bir tek faizleri artırıp yurtdışından bir iki bankadan kaynak getirip bu yapılmaz.

TÜRKİYE YATIRIMDA GERİ

Türkiye teknolojiyi doğru kullanmıyor, bir kere yatırımda çok geride; ağırlıklı yatırımlar inşaat sektörüne gidiyor ama daha kötüsü kalifeye eleman yok. Lise altı eğitimi olanlar teknolojiyi kullanmakta zorlanıyorlar. İş yine doğru seçime geliyor. Doğru teknoloji olsa onlar da kullanır; bahçıvanın, işçinin, elektrikçinin kullanacağı teknolojiler de var. Ayrıca politik nedenlerden dolayı özgürlüğün kısıtlanması nedeniyle Türkiye’nin geleceği artık iyice karanlık görüldüğü için en parlak gençler yurtdışına gitmeye başladı. Az insan giderse problem yok ama sayı bu kadar çok olunca bir çöküşe yol açar ve Türkiye bunun eşiğinde…

Kılıçdaroğlu döneminde ekonomi politikaları alanında CHP’nin A takımındaydınız. CHP’ye destek vermeye devam edecek misiniz?

Şu anda biraz politikanın dışında kalmak istiyorum.

SINIFSAL EŞİTSİZLİKLERİ DERİNLEŞTİRDİ

Teknoloji bir zaman umut demekti. Tarih boyunca teknoloji ve ilerleme el ele yürüyen iki kavram olarak görüldü. Teknoloji çoğu zaman gücü elinde bulunduranlar tarafından yönlendirildi ancak ilerlemenin topluma olumlu etkileri daima çok sonra ve büyük mücadelelerin ardından gerçekleşti. Günümüzde dijital teknolojilerin ve yapay zekânın olağanüstü hızla geliştiği bu dönemde ilerlemeler yine bir küçük grubu zenginleştirirken sınıfsal eşitsizlikleri çok daha derinleştirdi. Kitap aslında bir anlamda eşitsizliğin de tarihi, sömürülenin insan haklarını elde etmek için verdiği büyük mücadelenin de tarihi.

HEM FIRSAT HEM TEHDİT

Günümüz teknolojilerinin  gelir eşitsizliğini çok daha fazla artırdığını söylüyorsunuz. Neler yapılabilir? Buna bir de yapay zekâ eklendi. Yapay zekâ sizi korkutuyor mu? 

Hem umutlandırıyor hem korkutuyor. Eğer doğru kullanırsak insan yeteneklerini ve işlerini artırma kapasitesi çok yüksek ama aynı zamanda şu andaki yönünün çok yalnış olduğunu düşünüyorum. Bilgi tekelleşmesi, ekonominin birkaç şirketin etkisi altına girmesi, demokrasiyi zayıflatması ve otomasyon süreci ile eşitsizliği artırıp ücretleri düşük tutan bir süreç  olduğunu gördüğümüz için bu yönünün değişmesi gerektiğini vurgulamak istiyoruz.

İnternet ve dijital teknolojiler başta demokrasiyi güçlendireceği umudu yaratmıştı şimdi ise bir denetim aracı, özellikle otoriter rejimlerin elinde güçlü bir mekanizma…

TARTIŞILMALI

Evet insanlar en başta bu teknolojileri, demokratikleştirici  büyük şirketlerin gücünü kıracak, bilgi ve üretim sürecini değiştirecek teknolojiler olarak gördü. Ama sonunda bunların hiçbiri ortaya çıkmadı. Niye? Bu insanlar hayal mi görüyorlardı? Hayır ben öyle düşünmüyorum. Onlar devletlerin ve şirketlerin etkilerinin ne kadar yüksek olduğunu görmediler. Güzel örneklerini Filipinler’de, Mısır’da ve Rusya’da gördük ama sonra otoriter devletler buna el attılar, güzel yönlerini bastırdılar. Örneğin Çin düşünce  özgürlüğünü kısıtlıyor bunu artık herkes kabul ediyor ama şu görülmüyor: aynı teknolojiyi Amazon ya da Google kontrol ederse aynı şekilde, aynı tekelleşme ile, bu peki iyi mi? Bunu ekonomik politik ve sosyal sonuçları var. Hepsi sorunlu. İnsanların düşünce şekillerini değiştiriyorlar. Bunları tartışmak istiyoruz.

Petrol şirketlerinin yerini teknoloji şirketleri aldı diyebilir miyiz?

Kesinlikle, finans şirketlerini, tekellerin siyaset üzerindeki büyük güçlerini görünce ben de dahil olmak üzere teknoloji şirketlerine yöneldik. Lobi faaliyetleri çok daha azdı; o zaman görmediğimiz şuydu: Teknolojiyi kontrol etmek finansı kontrol etmekten çok daha güç. Bu şirketler daha da büyüyüp teknolojiyi yaşamın her yerine yerleştirince  iş çığırından çıkmaya başladı. Ve ne yazık ki hâlâ teknoloji birçok insanın gözünde masum.

GÜÇLÜ İKİLİ: İKTİDAR VE TEKNOLOJİ

Otoriter rejimler teknolojiyi kullanıyor, bunu yaparken kutuplaşmayı nasıl artırıyor?

Otoriter rejimlerin en büyük problemi kendi haklarında olan bilgileri kısıtlamaktı. Sonra daha aktif şekilde kullanmaya başladılar. İran, Rusya ve Çin hepsinde milliyetçilik çok arttı.

Bunun içine Türkiye’yi koyamaz mısınız?

Koyarım ama Türkiye’de şu farklı: Hükümet diğer ülke örneklerinde olduğu kadar sıkı kontrol edemiyor. Sosyal medya hükümetin kontrolünde değil. Bunu bir ara denediler ama olmadı. Türkiye’yi  anlamak için daha iyi analoji Amerika Birleşik Devletleri (ABD). Çünkü ABD’de de sosyal medya acayip kutuplaştırıcı bir araç olarak gelişti. Çünkü devlet kontrol etmiyor ve sosyal medyanın mantığı bu kutuplaşmayı körüklüyor. Aynı fikirde olan insanlar bir araya geliyorlar sosyal medya siteleri de kişisel bilgileri kullanıp manipülatif reklamlar göndermek istiyorlar. Bunu yapabilme için de insanların o sosyal medya platformlarında çok zaman geçirmeleri gerek. Bu yüzden insanların duygularını sömüren onları kızdıran mesajlar gönderiyorlar.

TAYVAN’DAN ÇIKARILACAK DERSLER

Peki teknolojinin doğru kullanılabileceğine inanıyor musunuz?

Ben hâlâ bu teknolojileri doğru kullanıp demokratik söylemin daha kuvvetlendirilebileceğine inanıyorum.

Güzel örnekleri var: Tayvan mesela. Dijital teknolojileri covId sürecinde çok iyi kullandı hem de şeffaflığı artıran demokrasiyi artıran, sivil toplumun devleti denetlemesini sağlayan platformlar kurdular.

Böyle şeyler yapmak mümkün. Niye yapılmıyor? Çünkü özel sektör bununla ilgilenmiyor. Para yapmak bir amaç aynı zamanda bilgi tekeli olmak da bir amaç. Bu yapı uymuyor. Siyasi sistemler de bunlara açık değil. Yapay zekâyı nasıl kullanacağınıza bağlı. Bir şekilde kullanırsanız manipülasyonu da otomasyonu da tamamen artırabilir. Başka türlü kullanırsanız demokratikleşmeyi ya da insan yeteneklerini artırabilir. Bu seçimleri anlamamız lazım.

Yeni medya umut ışığı olabilir mi?

Bağımsız kanalların artması önemli.  2000’lerdeki teknoloji buna yeterince yol vermiyordu. Ama yeni yeni bu açılmaya başlıyor; gazete dışında bağımsız gazetecilik gelişiyor.

SOSYAL DEMOKRASİ YOLUNU KAYBETTİ

Kapitalizm çatırdıyor mu? Teknoloji bunu hızlandırdı mı? Sosyal demokrasi alternatif üretebilir mi?

Mısır, Arjantin, Türkiye, İsveç, ABD  bunların hepsi kapitalist ama bir yandan da aralarında o kadar büyük fark var ki. Bu yüzden ben, “Nasıl doğru bir piyasa ekonomisi oluşturulmalı”, “Ne tür teknoloj rotası istiyoruz” bu soruları sormanın daha anlamlı olduğunu düşünüyorum.

Bu açıdan Amerikan türü bir piyasa ekonomisinin çıkmaza girdiğini  görüyorum. Ama İsveç, Norveç, Danimarka türü bir sosyal demokrasinin de zorluklar çektiğini görüyorum ve bu açıdan sizin sorunuz “Yeni bir sosyal demokrasi alternatif olabilir mi” ise buna yanıtım kesinlikle evet.

Sosyal demokrasi kendi yolunu kaybetti. Şu anda Amerika’da da Avrupa’da da bakarsanız sol partiler tamamen eğitimi yüksek bir elitin partileri haline gelmiş durumdalar.  Bunların işçilerden aldığı oy oranı düşüyor, sürekli üniversitelinin oy oranı artıyor. Bu çok daha değişik bir sol ve bu sol, işçilerin tüm problemlerini kendi içine alıp çözüm üretecek politikalar ortaya atamıyor. O yüzden solun da gerçekten yeniden yapılanması gerektiğini düşünüyorum.

Cumhuriyet

Okumaya devam et

EKONOMİ

Güler: “Batma noktasına gelen ama farkında olmayan işletmeler var”

Maliyet baskısının her geçen gün arttığını ifade ederek, üretim tarafındaki sıkışmaya dikkat çeken Eskişehir Ticaret Odası Başkanı Metin Güler, “Üretim devam ediyor gibi görünüyor ama aslında firmalar farkında olmadan kaybediyor. Bu çok tehlikeli bir tablo. Eskiden zarar ettiğimizi bilirdik, şimdi çalışırken batma noktasına gelen ama bunun farkında olmayan işletmeler var” açıklamasında bulundu.

Yayınlanma:

|

Yazan:

Eskişehir Ticaret Odası (ETO) Başkanı Metin Güler, son dönemde artan faiz oranları, yükselen maliyetler ve küresel ekonomik belirsizliklerin iş dünyasında ciddi tedirginlik yarattığını belirterek, mevcut ekonomik koşulların işletmeleri sürdürülemez bir yapıya sürüklediğini söyledi. Güler, özellikle birim başı maliyetlerdeki hızlı artışa dikkat çekerek, birçok firmanın çalışırken zarar ettiğini fark edemediğini ifade etti.

ETO’nun nisan ayı olağan meclis toplantısında konuşan Metin Güler, son dönemde ekonomik dengelerin bozulduğunu ve bunun işletmelere doğrudan yansıdığını açıkladı. Güler, “Uzun süredir alıştığımız bir sistem vardı ve iş dünyası bu düzene güvenmeye başlamıştı. Ancak son süreçte yaşananlar hepimizde bir şok etkisi yarattı. 2013’ten sonra ekonomide bir yön vardı, yatırımcı ona göre karar alıyordu. Bugün gelinen noktada, 46’ya yükselen politika faizi ve bunun getirdiği finansal baskılar nedeniyle işletmelerin dengesi bozuldu. Bu süreci yönetmek iş camiası için hiç kolay olmayacak” dedi.

Dünyadaki gelişmeleri de değerlendirerek küresel belirsizliklerin Türkiye ekonomisini doğrudan etkilediğini sözlerine ekleyen Metin Güler, “Dünyada enteresan bir ekonomik savaş yaşanıyor. Bu ortamdan etkilenmememiz mümkün değil. Türkiye olarak bu tabloda yeni bir pozisyon almak zorundayız. Üretmeden, para kazanmadan yol kat etme şansımız yok. Bu tüm işletmeler için geçerli. Firmaların karlılığını artırmak için yeni mekanizmalar geliştirmeliyiz” ifadelerini kullandı.

“İnşaat sektörü kilitlendi, Eskişehir’e yatırım gelmez”

Eskişehir ekonomisini doğrudan etkileyen konulardan birinin konut piyasasındaki daralma olduğunu belirten Güler, yatırımcının yeni projelere başlamaktan çekindiğini söyledi. Metin Güler, sözlerine şöyle devam etti: “Eskişehir’de konut piyasası sıkışmış durumda. Kiralar çok yüksek, şehir pahalı hale geldi. Müteahhitler artık yüzde 50-55 kâr oranıyla masaya oturuyor. Bu da satış fiyatlarından kiralara kadar zincirleme bir etki yaratıyor. Yeni konut alanları ve arsa üretimi şart. Yoksa bu maliyetlerle Eskişehir’e yatırımcı gelmez.”

ABDULLAH SÖNMEZ- Ekonomim

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

Prof. Dr. Esfender KORKMAZ: Ekonomik Sorunlar Artacak

Yayınlanma:

|

Yazan:

2025 yılında, Trump’ın getirdiği ticaret gerilimleri, Ortadoğu, Hindistan – Pakistan, Putin ve Rusya’nın tutumu gibi jeopolitik belirsizlikler ile gelişmekte olan ülkelerde dış borç temerrüt riskinin artması, iktisadi konjonktürü olumsuz etkilemiştir. Küresel büyüme oranı da yüzde 2 ve altında olacaktır.

Türkiye ise, riskler açısından sıkıntılı bir döneme girdi. Ekonomi yönetimine ve makro verilere bakarsak, ekonomik istikrar sorunu artacaktır.

Bir ülkede istikrarın sağlanması ve doğru çözümler için, mevcut konjonktürü doğru değerlendirmek ve verileri doğru tespit etmek gerekir.

1- Kuru laf karın doyurmaz

Bloomberg’de dün sabah Mehmet Şimşek konuştu. Türkiye’de yaşamayan ve Türkiye’yi tanımayan birisi televizyona bakınca, her şey güllük gülistanlık zanneder. Gerçekte ise iyi niyet ve optimistlik motivasyonu yükseltir; ancak aynı zamanda gerçekler çok farklı ise fahiş hatalara neden olur.

Mehmet Şimşek’in söyledikleri ve iyi niyeti, Türkiye gerçeklerinden çok farklıdır.

Bütçe kaynakları üretken yatırımlara gidecek diyor.

Ama bütçe açıkları artıyor. Bütçenin yüzde 55’i transfer harcamalarına gidiyor. Bu harcamalar zaten üretken değil. Yüzde 45’i cari harcamalara ve yatırımlara gidiyor. Ancak cari harcamalarının da büyük bir kısmı personel harcamalarına gidiyor. Yatırımların payı yüzde 7 dolayındadır. Bakan personel harcamalarından mı kısacak? Yahutta Cumhurbaşkanlığı harcamaları ve diyanet harcamalarını mı kısacak da üretken yatırımlara yönlendirecek? Zaten baştan beri mali disiplin dedi ve fakat bütçe açıkları arttığı gözlemleniyor.

Yerli ve yabancı sermaye yatırımlarına yüksek teşvikler verilecek diyor.

Teknoloji yatırımları desteklenecek diyor. İhracat teşvikleri artacak diyor. Ama yatırım yapılması için hukuki altyapı olması gerekir. Hukuki altyapı sorulunca benim konum değil diyor. Hukuki altyapı ve güven olmazsa, yatırım ortamı olur mu? Zaten artık doğrudan yabancı yatırım sermayesi girişi de azaldı.

Cari açık düşecek diyor?

Cari açığın temel nedeni, üretimde yüksek oranda ithal girdi kullanmamızdır. Yatırım ortamı olmayınca ve içerde ithal ikame yatırımları yapılmayınca cari açık kalıcı olarak düşmez.

Mehmet Şimşek, umudunu Euro -dolar paritesinin yüzde 10’u geçmesine bağlamış.

‘’Kamu iç ve dış borcunun GSYH’ya oranı düşük, yüzde 25’tir.‘’ diyor.

Bir defa iç ve dış borçların ekonomik etkileri farklıdır. Bu oran yalnızca finansman açısından anlam ifade eder. Kaldı ki ülkenin dış borçları önemlidir. İster devlet ister özel sektör olsun dış borçlar için dövize ihtiyaç vardır. Temerrüt sorunu ve kriz sorunu da döviz ihtiyacından dolayı ortaya çıkıyor.

Yetişmiş işgücü Türkiye’nin sermayesi diyor.

Ama beyin göçünden haberi yok galiba. Eğitimde dünyadan ne kadar geri düştüğümüzü de göremiyor.

Kayıt dışılıkla mücadele ediyoruz, diyor.

Ama ödemeler bilançosuna göre geçen sene ocak-şubat 2 aylık dönemde net hata ve noksan kaleminden kaynağı belirsiz döviz çıkışı 309 milyon dolar iken bu sene aynı iki ayda 2 milyar 549 milyon dolar oldu. Kayıt dışı çıkan döviz 8 kat artmış.

Ekonomi yönetimi gerçekleri göremezse, etkili çözümler de üretemez.

Bu kadar badireden sonra toplum Ziya paşanın meşhur sözünü benimsedi:

Ayinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz

Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde

2- Doğru veriler yoksa, çözüm de yoktur.

TÜİK Mart ayı işsizlik verilerini açıkladı. İşsizlik oranı yüzde 7,9‘a gerilemiş görünüyor. Dahası işsizlik her yıl düşüyor. 2019 yılında 14,1 iken şimdi yarı yarıya düştü demektir. Bu demektir ki ekonomi yönetimi telaşlanmasın. Ama bu veriler, ister farklı iş tarifleri nedeni ile olsun, ister yanlış yorumdan olsun, Türkiye gerçekleri ile uyuşmuyor.

2021 mart ayında TÜİK’e göre işsiz sayısı 4 milyon 190 bindir. 2025 Mart ayında bu sayı 2 milyon 807 bine gerilemiş. Ne var ki, TÜİK’in işsiz saymadığı iş aramayanlar ve fakat iş bulsalar hemen başlayacak olanlarla iş bulma umudunu kaybedenler sayısı da aynı dönemde 3 milyon 615 binden 4 milyon 300 bine çıkmış. Eğer işsizliği çözmek istiyorsak, 2807 kişiye değil, 2807 artı 4300 eşittir 7 milyon 107 bin kişiye göre çözüm geliştirmemiz gerekir.

Dahası, 2021 mart ayında yüzde 10,1 olan işsizlik oranı yüzde 2,2 azalarak şimdi 7,9’a gerilerken, atıl işgücü oranı aynı dönemde yüzde 6,9 oranında artarak, 21,9’dan yüzde 28’e yükselmiş.

3- Gidişatı doğru okumak zorundayız.

Ekonomi yönetimi istikrar programı yapmadı ve ekonomiyi yalnızca algıyla yönetmeye çalışıyor. Bu nedenle üretici ve tüketiciye güven ve umut vermedi.

İç siyasette tutuklamalar, ekonomik ve sosyal gidişatı bozdu, negatif beklentiler oluştu.

Merkez Bankası anketinde hane halkının 12 aylık enflasyon beklentisi yüzde 59,3’tür.  Beklentiler gerçekleşmeyi de negatif etkiler.

MB faizleri artırdı ve döviz sattı ve fakat dolarizasyonu engelleyemedi. 19 Mart 2025 tarihinden sonra döviz tevdiat hesapları 9 milyar dolar arttı. 14 Mart haftasında yüzde 40,26 olan döviz mevduat oranı da 18 Nisan haftasında yüzde 42,5’e çıktı.

Sanayi üretimi geriledi. 2021 baz yılına göre 2024 şubat ayında 103,1 olan endeks, 2025 şubat ayında 97,7 ye geriledi.

İSO PMİ endeksi 50 altına geriledi ve 48,3 oldu.

İlk çeyrek GSYH verileri açıklanmadı ve fakat gözlemlerimiz özel sektör yatırım yapmıyor.

Dış borçlarda temerrüt riski arttı. Çünkü CDS oranı yükseldi. Özellikle yabancı bankalardan her gün çok sayıda vatandaş başka ülkelerden vize veya vatandaşlık için yurt dışında gayrimenkul alıyor ve döviz gönderiyor.  Cari açık geçen yıla göre arttı.

13 Mart 2025 bu köşede, yanlış bir siyasi karar olursa, sıcak para çıkar, kriz derinleşir dedim. Sıcak para çıkıyor. Dahası, doğrudan yabancı yatırım sermayesi de satıp çıkıyor. Döviz talebi artıyor. Yeni bir kur şoku daha yaşayacağız.

En risklisi de siyasi kararlarda ekonominin dikkate alınmıyor olmasıdır. Üretici ve tüketici mevcut krizin derinleşeceğini bilmeli ve önlem almalıdır.

esfenderkorkmaz.com

Okumaya devam et

EKONOMİ

Boğaziçi Üniversitesi, Finans Zirvesi 2025’i düzenleyecek

Boğaziçi Üniversitesi, 10-11 Mayıs’ta düzenleyeceği Finans Zirvesi 2025 ile Türkiye’nin önde gelen finans aktörlerini bir araya getirecek

Yayınlanma:

|

Yazan:

Boğaziçi Üniversitesi, 10-11 Mayıs’ta düzenleyeceği Finans Zirvesi 2025 ile Türkiye’nin önde gelen finans aktörlerini bir araya getirecek.

Üniversiteden yapılan açıklamaya göre, ‘Belirsizlik Çağında Finansal Dönüşüm’ temasıyla düzenlenecek zirve, para politikası, bankacılık, yatırım dinamikleri, finansal teknolojiler ve dijital dönüşüm gibi başlıklarda çok sayıda üst düzey ismi buluşturacak.

Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüs’te yer alan Albert Long Hall’de iki gün boyunca sürecek zirve, Türkiye’nin finansal geleceğini şekillendirmeyi hedefleyen politikaların, uluslararası gelişmeler ışığında değerlendirileceği stratejik bir platform niteliği taşıyor.

Zirvenin ilk gününde, Türkiye ekonomisinin mevcut durumu, para politikaları, küresel sermaye akışları, bankacılık ve finansal teknolojiler gibi konular ele alınacak. İkinci gününde ise Türkiye sanayi ve enerji sektörlerinin değişen küresel finansal mimari çerçevesinde dönüşümü, iş dünyasının belirsizlik ortamında dayanıklılığı ve yatırım fonları başlıkları öne çıkacak.

Boğaziçi Üniversitesi, ulusal ve uluslararası medya organlarının yoğun ilgisiyle takip edilecek zirveyle bilgi üretiminde öncü rolünü sürdürüyor. Finans Zirvesi 2025, üniversitenin akademik, kamusal ve sektörel gündeme yön verme kapasitesinin de önemli bir göstergesi olacak. Akademisyenler, karar vericiler ve özel sektör temsilcileri, iki gün sürecek bu buluşma kapsamında ortak akıl üretme, stratejik fikir paylaşımı ve çok yönlü işbirlikleri geliştirme fırsatı bulacak.

Cumhurbaşkanlığı Yatırım ve Finans Ofisi, Sermaye Piyasası Kurulu, Merkez Bankası ve Türkiye Varlık Fonu gibi kurumların üst düzey temsilcileri, Türkiye’nin küresel finans sistemindeki yeri ve hedeflenen konumu üzerine sunumlar gerçekleştirecek.

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.