Connect with us

EKONOMİ

İnsani ihtiyacı olmadığı halde ürün aldırmak için yapılan Pazarlama Katakullileri

Yayınlanma:

|

Şüphesiz ki herkesin fazla ihtiyacı olmadığı halde aldığı bir sürü şey var. Bunların bir çoğu tesadüf değil tabii ki.

Hayatımız dediğimiz şey bir kararlar bütünüdür

Şu an bu yazıyı okuduğunuz yer, nasıl bir cihazdan okuduğunuz, okurken üzerinize giydiğiniz kıyafetler ve hatta bu yazıyı okumak istemeniz gibi tüm aşamalar daha önce aldığınız kararların sonucudur.

Karar psikolojik bir süreçtir ve algı yönetimi alanına girer. insanların çoğunluğu verdikleri kararları “kendi özgür iradeleriyle” aldıklarına inansalar da aslında bu kararları “dış psikolojik telkinler” yoluyla verirler.

Ekonomiler düzgünken ve insanların ceplerinde harcayacakları bol bol para varken firmalar nedense tüketicilerin kararlarını yönlendirmeye pek önem vermezler ancak işler terse gittiği ve payınıza düşen pasta dilimi ufaldığı zaman her kırıntının bir değeri olur.

Bugün sizlerle tüketici davranışlarının psikolojik araçlarla nasıl yönlendirildiğinin 5 yolunu paylaşacağım. eğer ticaretle uğraşıyorsanız buradaki araçlar ürünlerinizi daha iyi pazarlayabilme imkanı verebilir, tüketici olarak bu yazıyı okuyorsanız ihtiyacınız olmayan ürünlerin size nasıl satın aldırıldığı konusunda bir fikriniz olacaktır.

1) Duyguların kullanılması

İnsanlarda farklı duygular uyandırabilen mesajlar mantıklarına hitap eden mesajlardan daha etkilidir. aldığınız cep telefonunun teknik özellikleriyle dolu reklamın sizin etkileme oranı, duygularınıza hitap eden bir reklam veya marka imajına göre daha zayıftır. mesela bilgisayar satıyorsanız teknik özellikleri müşterinize anlatmakla çok vakit kaybetmeden bu bilgisayarın onun hayatında ne gibi olumlu farklar üreteceğini anlatın. bazen belli bir markaya sahip olmanın vereceği “seçkinlik” duygusu o markanın teknik özelliklerinden daha etkili olabilir. insanlar ekmek alırken bile onun besin değerlerine bakarak karar vermezler taze ekmeği lezzetli bir omlete banıp yemenin verdiği “zevk” duygusu kararlarında daha ağır basar. her ne satıyorsanız insanlarda hangi duyguları uyandırmak istediğinize yoğunlaşın. eğer tüketicisiyseniz o an size satılmak istenen ürün hangi duygunuzu kullanıyor bunun farkına varın. farkına vardığınız anda mantığınız devreye girer.

2) Eksikliklerin kabul edilmesi

İnsanlar bir şeyler satın alırken sürekli “aldatılma korkusu” yaşarlar. bu sebeple “aşırı mükemmel” olarak sunulan ürün ve hizmetler şüphe çeker çünkü yaşamın gerçeklerine aykırıdır. küçük bir otel sahibiyseniz otelinizi beş yıldızlı ultra hizmetler veriyormuş gibi sunmaya çalışmayın. bu hem insanlarda şüphe uyandıracaktır hem de beklentiyi yükselttiğiniz için beklediklerini bulamayan müşteriyi size düşman hale getirecektir. örneğin ufak ve şirin odalarınız varsa (belki odalarımız saray odası değildir ama uzun zamandır görmediğiniz bir dostunuzun sıcak evinde misafir olmuş duygusunu yaşatabileceğimizi söyleyebiliriz. lüks arıyorsanız otelimiz sizin için doğru yer değil ancak samimi ve sıcak bir deneyim yaşamak istiyorsanız sizi bekliyoruz). türü bir yaklaşım hem müşterinin takdirini kazanarak size güven duymasını sağlayacak hem de beklentileri gerçek tutarak ilerde olumsuz duygular yaşamasını engelleyecektir. eğer tüketiciyseniz gerçekten olmaması gereken temel eksikliklerin size “samimiyet” duygusu adı altında kabul ettirilip ettirilmediğini de iyi analiz edin.

3) Rakibinizi tanımlama

Her ürün için her insanın zihninde önceden yerleşmiş bir şablon vardır. örneğin iyi bir ürün nasıl olmalıdır ve hangi ihtiyacımızı karşılar fikri zaten insanların kafasında yerleşmiştir. mesela bir besin maddesi üretiyorsunuz ve insanların kafasında o besin maddesi hakkında “doğal olması gerektiği” fikri var. siz ürününüzün mesajını “doğal lezzet” olarak konumlandırdığınız zaman hem kendi ürününüzün lezzetinin doğal olduğunu söylemiş oluyorsunuz hem de rakiplerinizin ürünlerininin “doğal olmadığı” algısı üretiyorsunuz. tabi burada başka bir psikolojik faktör daha vardır. “doğal lezzet” dediğiniz zaman aslında ürünün kendisinin doğal olduğu iddiasında olmadığınız sadece lezzetinin “doğal lezzet tadı verdiğini” söylüyorsunuz ki yapay bir üründe doğru aromalar kullanılarak “doğal” lezzet hissi verilebilir.

4) Seçkinlik hissi üretme

İnsanların en temel ihtiyaçlarından birisi kendisini önemli ve değerli hissetmektir. yani karnı doymuş ve güvenlik ihtiyacını karşılamış bir insan “tamam o zaman benim her şeyim var” demez. önemli ve saygı duyulan bir insan da olmak ister. bu sebeple her ne satıyorsanız insanlarda “özel olma” hissini uyandırabilmeniz akıllıca olacaktır. örneğin bir hizmet veriyorsanız “özel ve ayrıcalıklı deneyim” mesajını ne kadar iyi kullanabilirseniz insanların size ilgisi o oranda artacaktır. ancak dikkat edin, insanlara gerçekten de “özel” bir hizmet sunamazsanız olumlu etki size hemen olumsuz şekilde dönecektir ve bugün elinde ınternet olan insanlar size bunun bedelini fazlasıyla ödetecektir. bu yüzden “özel deneyim yaşayacaksınız” mesajını kullanırken dikkatli olun ve hurda yolcu otobüsünün üstüne “lüks otobüs” yazanların düştüğü komik duruma düşmeyin.

5) Korku, belirsizlik ve şüphe uyandırma

Korku, belirsizlik ve şüphe insanların aklını durduran ve kolay yönlendirilmelerini sağlayan duygusal faktörlerdir. bu son derece etkin bir yöntemdir ama insanların aklını kullanmalarını etkileyeceği için doğru ve ahlaki amaçlarla kullanılmalıdır. örneğin güvenlik ve dayanıklılık oranı yüksek bir otomobil markasıysanız “kendiniz ve sevdiklerinizin güvenliği için bizim markamızı tercih edin” türünden bir mesajı kullanmanızda sorun yoktur. ancak standart ve doğru dürüst uv zararlı güneş ışığından koruma faktörleri olmayan bir gözlük camını “gözlerinizi korumak ve dünyayı görmeye devam edebilmek için bizim markamızı tercih” edin konulu bir mesajla insanlara sunmanız, pratik açıdan size fayda sağlasa da ahlaki açıdan yanlış olacak ve uzun vadede markanızın hatta iş hayatınızın sonu olacaktır.

Sizi korku, belirsizlik ve şüphe duygularıyla yönlendirmeye çalışan bir odağın farkına varırsanız mutlaka durun ve derince düşünün. size bahsettiği tehditler ve üretmeye çalıştığı korku gerçek mi yoksa kötü niyetli bir abartı mı?

İkinci olarak da eğer tehdit gerçekse bile size satılmaya çalışılan ürün veya hizmet gerçekten etkili bir koruma sağlayacak mı?

Korktuğunuz her an, aklınızı kullanmanız gereken en önemli zaman dilimidir.

ekşisözlük

Okumaya devam et

EKONOMİ

HÜRMÜZ BOĞAZI KAPANIRSA NE OLUR?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Dünya enerji güvenliğinin kalbinde yer alan Hürmüz Boğazı, küresel ticaretin ve petrol taşımacılığının en kritik geçitlerinden biridir. Ancak bu boğazın geçici dahi olsa kapanması, sadece bölgeyi değil, tüm dünya ekonomisini derinden etkileyebilecek bir kriz senaryosudur. Bu yazıda, Hürmüz Boğazı’nın önemi ve kapanmasının olası sonuçları detaylı bir şekilde incelenmektedir.

HÜRMÜZ BOĞAZI’NIN STRATEJİK ÖNEMİ

Hürmüz Boğazı, İran ile Umman arasında yer alır ve Basra Körfezi’ni Umman Denizi’ne bağlar.
Bu dar geçit, dünyanın en büyük petrol üreticilerinden olan Suudi Arabistan, Irak, Kuveyt, İran, BAE ve Katar’ın deniz yoluyla petrol ve doğalgaz ihracatında tek çıkış kapısı niteliğindedir.

  • Günlük yaklaşık 17-20 milyon varil petrol bu boğazdan taşınmaktadır.

  • Bu miktar, küresel petrol ticaretinin yaklaşık %20’sine denk gelir.

  • Ayrıca Katar’ın sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ihracatının da büyük bölümü bu yoldan geçer.

ENERJİ VE EKONOMİK SONUÇLARI

1. Petrol Fiyatlarında Şok Artış

Hürmüz Boğazı’nın kapanması, arz şokuna yol açar.

  • Petrol fiyatları birkaç gün içinde 150-200 dolar/varil seviyelerine çıkabilir.

  • Enerji ithalatçısı ülkelerde enflasyonist baskılar oluşur.

  • Üretim maliyetleri artar, ekonomiler yavaşlar, stagflasyon riski doğar.

2. Küresel Tedarik Zincirinin Bozulması

  • Asya, Avrupa ve ABD’ye enerji taşıyan petrol tankerleri seferlerini durdurmak zorunda kalır.

  • Enerjiye bağımlı endüstriler (otomotiv, plastik, gübre vb.) ağır darbe alır.

  • Alternatif boru hatları kapasite olarak yetersizdir.

JEOPOLİTİK VE ASKERİ SONUÇLARI

1. ABD-İran Gerilimi Zirveye Çıkar

İran’ın boğazı kapatma tehdidi veya fiilî kapatma girişimi, ABD ve müttefiklerinin askerî karşılık verme ihtimalini doğurur.
Bölgedeki ABD Donanması’nın varlığı bu senaryo için hazırdır.

2. İsrail, Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri Tetikte Olur

İran’ın bu hamlesi bölge ülkeleri tarafından ulusal güvenlik tehdidi olarak değerlendirilir.
Silahlanma hızlanır, bölgesel çatışma riski artar.

3. Askerî Müdahale ve Savaş Riski

Deniz yolunun açık tutulması için ABD önderliğinde çok uluslu bir askerî müdahale gündeme gelebilir.
Bu durum petrol bölgelerinde bombalamalara, deniz trafiğinin askıya alınmasına neden olabilir.

Irak Dışişleri Bakanı'ndan “Hürmüz Boğazı kapanırsa küresel enerji  piyasasında kriz çıkar” uyarısı

ALTERNATİF ENERJİ ROTALARI VAR MI?

  • Suudi Arabistan ve BAE, bazı petrolünü Hürmüz dışındaki boru hatlarıyla taşıyabilir.
    Ancak bu yolların kapasitesi sınırlı ve tüm ihracatı karşılamaktan uzaktır.

  • Katar LNG’si içinse alternatif güzergâh neredeyse yoktur.

TÜRKİYE’YE ETKİSİ NE OLUR?

  • Türkiye enerji ithalatının büyük kısmını bu bölgelerden sağlamaktadır.

  • Fiyatlar arttığında Türkiye’nin enerji faturası büyür → cari açık artar.

  • Bu durum TL üzerinde baskı oluşturur, enflasyon hızlanır.

Hürmüz Boğazı’nın kapanması, sadece bölgesel değil, küresel bir kriz anlamına gelir. Petrol ve gaz piyasasında arz şoku yaratır, küresel ekonomiyi durma noktasına getirebilir. Jeopolitik gerilimlerin zirveye çıktığı bir ortamda bu boğazın güvenliği, dünya düzeni açısından kırılma noktasıdır.

www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Limonlar Kredi Aldığında: Asimetrik Bilginin Finansal Sistemdeki Yankısı

Yayınlanma:

|

Yazan:

Bankaların kredi sistemlerinde giderek daha sık karşılaştığımız bir tablo var: Gerçek kredi değerliliği taşımayan birey veya işletmelere, sistemsel boşluklar nedeniyle kredi limitleri açılıyor. Kredi puanı iyi görünüyor, limit mevcut—ama geri ödeme kabiliyeti yok. Neye benziyor, biliyor musunuz? George Akerlof’un 1970’te yazdığı kendisine Nobel iktisat ödülü aldıran “limon piyasası”na.

Asimetrik Bilgi Sorunu:

Akerlof’un teorisinde, alıcı ve satıcı arasındaki bilgi dengesizliği nedeniyle kaliteli ürünler (iyi arabalar) piyasadan çekilir, yerine “limonlar” (kötü arabalar) kalır. Bugünün kredi sisteminde ise:

  • Banka, müşterinin gerçek riskini göremiyor (ya da görmek istemiyor).
  • Müşteri, sistemin sunduğu limitlere ulaşıyor, kredi kullanıyor.
  • Böylece finansal piyasada “limon” krediler çoğalıyor: riskli, sürdürülemez, görünürde aktif.

Sonuç Ne Olur?

  • Gerçek değerliliğe sahip kullanıcılar daha pahalı krediye ulaşır.
  • Sistem, kendi içindeki çürüklüğü fark edemez.
  • Uzun vadede bu asimetrik bilgi, toplu bir güven krizine dönüşür. Tıpkı Akerlof’un uyardığı gibi…
  • Finansal sistemler gelişiyor, algoritmalar daha sofistike hale geliyor—ama hâlâ “insanı” göremeyen modellerle çalışıyoruz. Kredi vermek sadece matematik değil; güvenin, bağlamın ve davranışsal içgörünün birleşimidir.
  • “Kredi sadece bir limit değil, bir güven oyudur.”

Kredi sistemleri giderek daha sofistike hale geliyor. Algoritmalar, puanlama sistemleri, dijitalleştirilmiş değerlendirme modelleri… Peki ama hâlâ “insanı” göremeyen bu sistemler gerçekten güvenli mi?

George Akerlof, 1970’te “limon piyasası” teorisini ortaya attığında otomobil piyasasını örnek gösteriyordu. Bugün ise aynı teoriyi bizzat kredi piyasasının içinde yaşıyoruz: asimetrik bilgi, yani tarafların eşit derecede bilgi sahibi olmaması, sistemi yavaş yavaş çürütüyor.

Gözlemlerimden İki Sessiz Hikâye

Firma kârlı göründü, konkordatoya girdi. Bir yıl önce denetimini yaptığım bir firmayla denetim sırasında yaşadığımız bir anlaşmazlık yüzünden yollarımız ayrılmıştı. Geçtiğimiz günlerde konkordato ilan ettiklerini öğrendim. İlginçtir: Banka kredileri denetim sonrası son bir yılda ciddi oranda artmıştı. Bilanço ise temizdi—görünürde. Ama içini bilen biri olarak şunu söylemeliyim: stoklar şişirilmişti. Sayım tutanakları arasındaki fark 3 milyon dolar kadardı.

Stoklar yalansa, bilanço da yalandır. En kolay oynanan kalem de budur çünkü. “Stoklarda 3 milyon dolarlık yapay bir değerleme vardı—bu, bilanço üzerinde kar gibi görünse de gerçekte zarardı.” Bankalar ne yaptı? Kağıt üstündeki görüntüye bakıp kredi verdiler. Mali analizlerin yapamadığı tek şey stok denetimidir, stoklarda ne yazıyorsa kabul edilir. Şu sorularla meşgul olduklarını da hiç zannetmiyorum: Stok sayım tutanak raporu mevcut stoklarla karşılaştırıldı mı? Stok sayım tutanağını kim hazırlamış? Bağımsız denetim mi yoksa şirket personeli mi? Firma son yıllarda matrah artırmış mı? Tedarikçi bakiye hareketleri stok değer hareketleriyle uyumlu mu? Stoklarda dikkat çekici bir durum var mı? Hammadde stoğu mamül stoğundan fazla mı? Şirket ERP sisteminden stok değerleme raporu alındı mı? Sorular çoğaltılabilir.

Çalışanlarına maaşlarını ödemeyen firma, kredi kullanıyor.

Geçenlerde eski bir öğrencim aradı: Çalıştığı firma 3 aydır maaş ödemiyormuş ama aynı zamanda bankalardan kredi kullanmaya devam ediyormuş. Hatta patronunun yeni bir konut satın aldığını duymuş. Bana sorduğu soruya gelirsek: “İş davası açarsam banka hesaplarına bloke konulur mu?

Banka sistemleri SGK kayıtlarını kontrol etse, firmanın 3 aydır sigorta ödemediğini görecekti. Ama görmedi. Çünkü sistem, sadece rakama ve geçmiş skora bakıyor—insan hikâyesine değil.

Sonuç: Algoritmalar Belki Zekidir, Ama Kördür

Bugünün kredi algoritmaları geçmiş veriye dayanır, davranışı anlamaz, öyküyü okumaz. Böylece sistem, Akerlof’un tarif ettiği gibi, limonlarla doluyor: Gerçekte riskli olan ama kâğıt üstünde sorunsuz gözüken kredilerle. Sonuç? Gerçekten sağlıklı, krediye erişimi hak eden işletmeler bu gölgelerin altında kalıyor.

Serhat CAN

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof. Dr. YILMAZ: Bütçe açıkları dizginlenebilir mi?

Bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak

Yayınlanma:

|

Mayıs ayına ait merkezi yönetim bütçe gerçekleşmelerine göre bütçe fazlası 235,2 milyar TL, kümülatif (Ocak-Mayıs) bütçe açığı da 650,3 milyar TL oldu. Mayıs ayı bütçe fazlası, giderlerdeki önemli bir azalış kaynaklı değil, tersine kurumlar vergisi hasılatının beklendiği gibi mayıs ayında vergi gelirlerini beslemesiyle gerçekleşti.

Rakamla ifade etmek gerekirse; nisan ayına göre mayıs ayında bütçe giderlerinde 43 milyar TL’lik azalışa karşılık bütçe gelirleri 368 milyar TL arttı. Bu artışın hemen hemen tamamı kurumlar vergisi hasılatı kaynaklı.

Önce vergi hasılatındaki değişime bakalım, ardından bütçe giderlerinde azalış olmuş mu, ona bakarız:

Kurumlar vergisi yıllık beyana tabi bir vergi. Aynı zamanda cari vergilendirme döneminin kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere, GVK’da belirtilen esaslara göre ve cari dönemin kurumlar vergisi oranında geçici vergi ödenir. Ocak – Şubat – Mart geçici vergi dönemi beyanname verilme ve ödeme günü 17 mayıs’tı. Ayrıca Gelir İdaresi Başkanlığı, 30 Nisan’a kadar verilecek kurumlar vergisi beyannameleri ve bunlara tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerini 5 Mayıs’a kadar uzattı.

Böylelikle nisan ayında 29,7 milyar olan kurumlar vergisi tahsilatı da mayıs ayında 470,1 milyar TL’ye yükseldi. Hatta mayıs ayında kurumlar vergisi hasılatı vergi gelirleri içindeki payı yüzde 39,4’e ulaştı ki bu oran KDV gibi dolaylı bir verginin payından da yüksekti. Sonuçta bu hasılat bütçede bir rahatlama yarattı.

Mayıs ayında kurumlar vergisi tahsilatı bütçenin imdadına yetişmiş oldu ama yukarıda anlattığım gibi “geçici vergi dönemiydi, geldi ve geçti”.

Bütçenin gelir tarafını temmuz ayında gelir vergisi ikinci taksiti ile ağustos ve kasım aylarında geçici vergi taksitleri bir miktar rahatlatabilir. Ancak aylık olarak artmaya devam eden enflasyon, sıkı para politikasıyla kredi imkanları kısıtlanan firmalar ve artan konkordatolar, hedeflenen vergi gelirlerinden uzaklaşılmasına neden olacak ana faktörler. Ayrıca bütçenin gelir tarafının, borç faizleriyle büyüyen bütçenin gider tarafını telafi etmesi zor görünüyor. O nedenle bütçe açığını dizginlemek hiç de kolay olmayacak.

Bütçe giderlerine şimdi kamuda tasarruf üzerinden bakalım:

Tüm kamu kurumlarının kendi bütçelerindeki kaynaklardan yapacakları harcamalar için tasarruf tedbirlerine uymaları uzun zamandır merakla bekleniyor.

Aşağıdaki hazırladığım tablo, geçen yıl ve bu yılın mayıs aylarında tasarruf tedbirleri kapsamında yapılan harcamaları karşılaştırıyor:

Tabloda görüldüğü gibi bir yıl içinde taşıt alım giderleri yaklaşık 2 katına çıkmışHaberleşme ve enerji giderleri de enflasyon oranına yakın bir artış göstermiş. Kırtasiye-baskı giderleri ile temsil-tanıtma giderlerinde ise bir yılda kısmen frene basılmış gibi.

Ancak temsil-tanıtma giderleri bu yılın ilk dört ayında ortalama 65 milyon TL civarındayken, mayıs ayında birden yaklaşık beş katına (316 milyon TL) çıkmış. Yine de bu haliyle geçen yılın mayıs ayındaki 418 milyon TL’nin oldukça altında kalıyor. Umarım ülkemiz en iyi şekilde temsil ediliyordur. 2024’te bu alanda daha fazla gider yapılıyordu, yoksa geçen yıl daha mı iyi temsil ediliyordu?

Bütçe giderlerinde sorunlu kalem: borç faiz giderleri:

Borç faiz giderleri bütçede büyümeye devam ediyor. Özellikle iç borçlanmanın maliyeti bütçeye yansıyor.

Mayıs ayında borç faiz giderleri 111,2 milyar TL, kümülatif olarak 835,8 milyar TL’ye ulaştı. Dahası Haziran ayında yaklaşık 240 milyar TL’lik borç faiz gideri gerçekleştirilecek.

2025 yılı bütçesi için borç faiz giderlerinin bütçe giderlerine oranının yüzde 13,2 ve vergi gelirlerine oranının da yüzde 17,5 olması hedeflenmişti. Bugünkü görünümde borç faiz giderleri/bütçe giderleri oranı yüzde 15,7 ve borç faiz giderleri/vergi gelirleri oranı da yüzde 20,9’a yükselmiş durumda. Bu göstergeler ile bütçe hedeflerinden uzaklaşıldığı anlaşılıyor.

Bütçe açıklarını kontrol altında tutmak, pek çok alanda katkı sağlayacak. Öncelikle devletten beklenen görevlerin ve kamu hizmetlerinin hem kalitesinin artmasına hem de zamanında sunulmasına katkı sağlayacak.

Aksine bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak.

Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ – T24

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.