Connect with us

EKONOMİ

AB: Rus gazına tavan fiyatı tartışıyor. Putin: Kurdun kuyruğunu donduracağız!

Yayınlanma:

|

  • Rusya Devlet Başkanı Putin, dün ekonomik bir forumda yaptığı konuşmada, Rus enerji ihracatına Avrupa Birliği’nin (AB) fiyat tavanı getirilmesi hâlinde, Rusya’nın doğalgaz ve petrol arzını tamamen durduracağını açıkladı. AB ve Rusya arasındaki anlaşmazlık, AB ülkelerinin halihazırda ödedikleri astronomik doğalgaz faturalarını daha da artırabilir. AB, Rusya’nın Batı tarafından getirilen yaptırımlara karşılık enerji arzını silah olarak kullandığını belirtmiş, Rusya ise yaptırımların doğalgaz arzında sıkıntılara yol açtığını ifade etmişti.
  • AB’nin enerji bakanları yaklaşan enerji krizin çözmek için yarın olağanüstü bir toplantı yapacaklar. Avrupa Komisyonu Başkanı Leyen, Rus doğalgazına fiyat tavanı getirilmesi, buna ek olarak AB’nin yoğun saatlerde elektrik kullanımında zorunlu azaltıma gitmesi ve doğalgaz kullanmadan elektrik üreten şirketlerin gelirlerine tavan getirilmesi konusunda teklif sunacaklarını açıklamıştı.
  • Putin, tavan fiyat olması durumunda sözleşmelerin ‘yırtılabileceğini’ belirtirken, ünlü Rus peri masalı “The Sister-Fox and the Wolf”tan bazı cüretkar benzetmeler de yaparak “Yapacak tek bir şeyimiz kaldı: Ünlü Rus masalında olduğu gibi kurdun kuyruğunu dondurmaya mahkum edeceğiz” dedi.
  • Suudi Arabistan’dan sonra dünyanın en büyük ikinci petrol ihracatçısı ve dünyanın en büyük doğalgaz ihracatçısı olan Rusya’dan gelen arzın kesilmesi, küresel enerji piyasalarını alt üst edecek ve dünya ekonomisini daha da yüksek enerji fiyatlarıyla karşı karşıya bırakabileceğinden endişe ediyoruz. Avrupa genellikle gazının yaklaşık %40’ını ve petrolünün %30’unu Rusya’dan ithal ediyor. Putin, Ukrayna’ya 24 Şubat askeri operasyonunun emrini verdiğinden beri, ABD ve müttefiklerinin modern tarihin en ağır yaptırımlarıyla Rusya’ya ekonomik savaşa giriştiklerini ve bunun sonucunda bir enerji kriziyle karşı karşıya kalacaklarını söyledi. Putin ayrıca, Brüksel’in Rus gazının fiyatını sınırlandırma önerisiyle devam etmesi hâlinde, Ukrayna’nın Karadeniz üzerinden tahıl ihracatı için BM aracılığı ile varılan anlaşmayı da kısıtlamayı ön plana çıkardı.
  • Avrupa’da gösterge niteliğindeki TTF gaz fiyatları, hatırlanacağı üzere, Nord Stream’den gaz akışının durması ardından haftanın ilk iş günü 284 Eur/MWs seviyesine kadar yükselerek Cuma kapanışının %35 üzerine çıkması ardından, yarın düzenlenecek AB enerji bakanları toplantısı öncesinde dün yeniden Cuma kapanış seviyeleri olan 209 Eur/MWs seviyesine geriledi. Almanya’da ise 1 yıl ileriye yönelik elektrik fiyatlarının hafif bir gerileme ile 527 Eur/MWs seviyesinden işlem gördüğünü not edelim.
  • Hazır enerjiden söz etmişken, patlak veren yeni gelişmeler ve beliren resesyon kaygıları ardından brent cinsi ham petrolün varil fiyatı dün yaklaşık %5  düşüşle 88 dolara kadar gerileyerek Ocak ayı (savaş öncesi) seviyelerine indi. Son günlerde, OPEC+’nın arz kesintilerinin petrol fiyatlarını ‘kurtaramayabileceğini’ söyleyerek petrol cephesinde riski aşağı yönlü gördüğümüzü belirtmiş ve 92 dolar seviyesine azami dikkat edilmesi gerektiğini salık vermiştik. Dün yaşanan gelişmeler ardından Brent petrol 88 dolar seviyesine kadar gerileyerek önemli bir teknik kırılımı da gerçekleştirmek üzere olduğunu görüyoruz. Teknik mânâda haftalık kapanış seviyesinin de 92 doların altında olması durumunda, daha da aşağıda 78 dolar seviyesine kadar büyük bir alan olduğunun altını çizelim. Petrol fiyatlarının gerilemesi, Türkiye ve KKTC gibi net enerji ithalatçısı olan ülkeler açısından, hem enflasyonla savaş (!) hem de enerji faturasının azalacağından cari açık için önemli bir gelişme. Akaryakıt fiyatlarının da bu bağlamda gerilemesini bekliyoruz.
  • Rusya haberlerine karşın, küresel mali piyasalar, günlerdir devam eden sert satışlar ardından dün bir nebze de olsun günü soluklanarak tamamladı. ABD borsaları geceyi %2 civarında artışla tamamlarken, risk iştahı dendiğine akla gelen Nasdaq ve teknoloji hisseleri dün günün en iyi performans gösteren borsası olarak ön plana çıktı. Nasdaq’ın son iki haftada %13 gerilediği bir ortamda, yaşanan sert satışların ardından biraz da olsa tepki iyimserliğini olağan karşılamak gerekiyor.
  • Avrupa cephesinde baş gösteren enerji krizi ve buna paralel ekonomik büyüyememe sorununa rağmen bugün günün ikinci yarısında olağan bir şekilde toplanacak olan Avrupa Merkez Bankası’ndan %9,1 seviyesi ile multi yılların zirvesine yükselen enflasyonla mücadelesinde kararlılığını göstermek adına 50 veya 75 baz puan faiz artırımı bekleniyor. Takdir edileceği üzere, ekonomik büyümeye zarar verecek yükselen faiz hadleri ve beraberinde soğuk ve sert kış da düşünülürse, EUR’da hâlen daha risk aşağı yönlü görünüyor. Öte yandan, dün GBPUSD paritesi 1,1403 seviyesine kadar gerileyerek 1985 yılından bu yana en düşük seviyeyi test etti. İngiltere ekonomisinin stagflasyona girmiş olması, Sterlin için de daha da aşağı seviyelerin mümkün olduğunu bize gösteriyor. Aylardır pandemi döneminde test edilen 35 yılın dibine işaret ettiğimiz analizimiz gerçekleşti. Pekâlâ Sterlin aldık mı? Hâlen daha kenarda bekliyoruz.
  • Bunun nedenini ise dün bültenimizde ele almaya çalıştık. Aslında değer kaybeden Sterlin ve EUR’dan ziyade değer kazanan para birimi dolar. Daha da basit bir yaklaşımla, her şey dolar ile kote edildiğinden, kapanan her pozisyon ardından dolar talep edilmesi de doların elini hızla güçlendiriyor. Mesela, savaştan en uzak ve en az etkilenecek olan ülke ABD. İstihdam piyasası ise hâlen daha güçlü. Avrupa ve İngiltere’den çok daha hızlı faiz silahını çekti ve yakın bir zamanda FED’in politika faizini de %4 seviyesine getirebileceğini düşünüyoruz. Öte yandan, Çin ve Türkiye gibi ülkeler faiz indirimine gidiyor; Japonya ise faiz artıramıyor! Hâl böyle olunca da, paranın fiyatı eğer faiz ise, faizin yükseldiği yere paranın yöneldiğini düşünürsek, satılan bitcoinden tutun altın ve gümüşe kadar sonrasında dolar talep edilmesi, doların rezerv para ve güvenli liman statüsüne bağlı olarak da değer kazanmasına neden oluyor. Bu minvalde, ekonomik sorunlar ile uğraşan Avrupa ve İngiltere para birimlerinin bu ortamda değer kazanmasını beklemiyoruz. Örneğin, dün agresif faiz artırımlarına devan eden Kanada’nın para birimi CAD, bu sene dolar karşısında sadece %4,7 değer kaybetti. Kanada merkez bankası, politika faizini dün %2,50’den %3,25’e yükselterek son 14 yılın zirvesine yükseltti. Öte yandan faiz indirimlerine devam eden Türk Lirası, dolar karşısında sene başına göre %40; EUR son 20 yılın, GBP son 37 yılın, JPY ise son 24 yılın en kötü performanslarını sergiliyor!
  • Son günlerde Türkiye cephesinde yaşanan bayram havasından söz ederek, Borsa İstanbul bankacılık endeksine atıfta bulunuyorduk. Dün sert alımlar ardından bankacılık hisseleri günü kâr satışlarının gölgesinde kırmızıda tamamladı. Bazı bankalarda kayıplar %5’lere ulaşsa da XBANK endeksi günü %2 kayıpla tamamladı. Tahvil cephesinde ise, TCMB’nin yüksek faizli ticari kredilere karşı getirmiş olduğu menkul kıymet tesis etme yükümlülüğü ile 5 ve 10 yıl vadeli gösterge tahvillerin bileşik getirileri sırası ile %12,19 ve %11,43 seviyelerinde ve TCMB’nin politika faizinin de altında işlem görmeye dün de devam etti. Ekonomik gerçekler ile bu fiyat davranışını tam olarak açıklayamasak da, ekonomi kitaplarında bu olgu finansal baskılama (financial repression) “piyasa mekanizmalarının enflasyon karşısında tepki vermesini önlemek ve borçlanmanın fiyatını ve tasarrufların getirisini düşük tutmaktır” olarak geçiyor.
  • ABD borsalarının geceyi tepki alımların ile %2 civarında yükseliş ile tamamlaması ardından bu sabah Pasifiğin diğer ucunda biraz kararsız bir seyir görülüyor. Gösterge endeks Tokyo borsası %2 yukarıda işlem görürken, diğer borsalarda hafif de olsa düşüşler görülüyor. İhracat odaklı Japonya ekonomisinin zayıf Yen’den fayda sağlayacağı umutlarının yanı sıra, yerel COVID-19 kısıtlamalarının kaldırılması tüketici ve işletme harcamalarını artırdığı için Japonya ekonomisinin ikinci çeyrekte başlangıçta bildirilenden daha fazla büyümesi de, hisse senetlerine alım getirdi.
  • Bugün gözler, yukarıda da belirttiğim üzere Avrupa Merkez Bankası (ECB) faiz toplantısında olacak. KKTC saati ile 15:15’te açıklanacak olan kararda 50 baz puan faiz artırımına kesin gözüyle bakılırken, 75 baz puan artırımının da ihtimali dâhilinde olduğunu düşünüyoruz. Faiz kararı kadar, akabinde mikrofon karşısına geçecek Başkan Lagarde’nin basın toplantısı ve vereceği ileriye dönük sinyaller de EUR’nun akıbetini belirleyecektir. Her hafta Perşembe günü olduğu üzere, ABD’de işsizlik maaşı başvuruları, içeride ise TCMB’nin para ve banka istatistikleri takip edilecektir.

>Brent

Brent cinsi ham petrolün varil fiyatı dün yaklaşık %5 düşüşle 88 dolara kadar gerileyerek Ocak ayı (savaş öncesi) seviyelerine indi. Son günlerde, OPEC+’nın arz kesintilerinin petrol fiyatlarını ‘kurtaramayabileceğini’ söyleyerek petrol cephesinde riski aşağı yönlü gördüğümüzü belirtmiş ve 92 dolar seviyesine azami dikkat edilmesi gerektiğini salık vermiştik. Dün yaşanan gelişmeler ardından Brent petrol 88 dolar seviyesine kadar gerileyerek önemli bir teknik kırılımı da gerçekleştirmek üzere olduğunu görüyoruz. Teknik mânâda haftalık kapanış seviyesinin de 92 doların altında olması durumunda, daha da aşağıda 78 dolar seviyesine kadar büyük bir alan olduğunu not edelim.

1662611037bbef9fffc0025413eb5e563ba41d679c_1_1200.jpg

İKTİSATBANK

Okumaya devam et

EKONOMİ

TİM, Global Ekonomideki Talep ve Riskleri Takip Edecek

Türkiye’de bir ilk olan İhracat Pazar Monitörü içinde iki endeksin yer aldığını bildiren TİM Başkanı Mustafa Gültepe, İhracat Talep Endeksi ile pazarlardaki talebi, Pazar Dayanıklılık Endeksi ile de riskleri önceden görme imkânı bulacaklarını söyledi.

Yayınlanma:

|

Yazan:

Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM), önemli pazarlarda talebi yaratan koşulları ve riskleri artık İhracat Pazar Monitörü’nden (İPM) takip edecek. İlk sayısı yayımlanan İPM’ye göre ocak ayında İhracat Talep Endeksi yüzde bir artışla 101 puana yükseldi.

TİM Başkanı Mustafa Gültepe, yaptığı açıklamada Türkiye ekonomisinin itici gücü olan ihracatın seyrini belirleyebilme noktasında TİM’in hayata geçirdiği İhracat Pazar Monitörü’nün çok önemli bir misyon üstleneceğini vurguladı. Cumhuriyetin ikinci yüz yılına Türkiye’yi ihracatta ilk 10 ülke arasına çıkarma hedefi ile başladıklarını ve stratejilerini bu hedefe göre kurguladıklarını belirten Gültepe, şöyle devam etti:

“27 sektörümüzde, 61 birliğimizle ve 150 bine yakın ihracatçımızla dünyada adım atmadığımız ülke ya da bölge bulunmuyor. Türkiye’nin üretim gücünü, ürünlerimizin kalitesini tanıtmak için küresel ölçekteki sektörel fuarları, ticaret ve alım heyetlerini fırsata dönüştürüyoruz. Bütün bu çalışmaların yanı sıra pazarlarımızdaki tüm gelişmeleri hesaba katmamız gerekiyor.

TİM-İPM ALANINDA İLK VE TEK ENDEKS

İlkini  yayımladığımız TİM-İPM ile artık pazarlarımızdaki talep koşullarını ve siyasi-iktisadi risk konjonktürünü kolayca takip edebileceğiz. TİM-İPM, ülkemizde sektörel bazda talep ve risk koşullarını ölçen ilk ve tek endeks olma özelliğini taşıyor. Aylık olarak kamuoyu ile paylaşacağımız TİM-İPM içinde İhracat Talep Endeksi ve Pazar Dayanıklılık Endeksi yer alıyor. İhracat Talep Endeksi ile pazarlarımızdaki talebin hem genel durumunu hem de sektör ve ülke özelinde tabloyu görebileceğiz.

Pazar Dayanıklılık Endeksi ile de pazarlarımızda risklerin genel durumunun yanında sektör ve ülke bazında gidişatı takip edebileceğiz. Ocak ayı rakamlarına baktığımızda İhracat Talep Endeksi önceki aya göre yüzde 1 artış, önceki yılın aynı ayına göre yüzde 0,4 düşüşle 101 oldu. Bu rakam bize ihracat pazarlarımızdaki talep koşullarının iyileşmeye devam ettiğini gösteriyor. Pazar Dayanıklılık Endeksi ise Ocak ayında bir önceki aya göre yüzde 0,6 artarken bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 0,7 düşüşle 99,7 seviyesinde gerçekleşti. Bu verilerin ışığında pazarlarımızdaki risk koşullarının da iyileşme eğiliminde olduğunu söyleyebiliriz.”

Mustafa Gültepe, TİM-İPM kapsamındaki iki endeks sayesinde ihracatçı firmaların pazarlardaki riskleri ve talepleri çok daha daha kolay anlamlandırarak önceden pozisyon alma imkânı bulacaklarını sözlerine ekledi.

NOT: Şubat 2024 sayısı itibari ile TİM İhracat Pazar Monitörü her ayın son pazartesi günü yayınlanacaktır.

TİM İhracat Pazar Monitörü’ne buradan ulaşabilirsiniz.

 

TİM – Türkiye İhracatçılar Meclisi – TİM İhracat Pazar Monitörü (tim.org.tr)

tim_ihracat_pazar_monitörü_2024_subat TİMREPORT_229

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof. Dr. YILMAZ: Serveti vergile(yeme)mek

Dev çok uluslu şirketlerin vergilendirilmesiyle ilgili bir yazı dizisi hazırlamıştım. Uluslararası sermayenin daha fazla vergi dışı kalmasına göz yumulmaması için küresel asgari kurumlar vergisi çalışmaları hızlanmış durumda. Bir yandan da toplum vicdanında sermayenin vergilendirilerek aklanması gerek.

Yayınlanma:

|

Tüm dünyada mali, ekonomik ve çevresel adaletsizlikler artarak devam ediyor. Küreselde pandemi sonrasındaki yeni servetin yaklaşık üçte ikisini en zengin yüzde 1’lik kesim elinde tutmaya başladı. Yoksulluk sona ermiyor, artıyor. Emek enflasyon altında ezilirken büyümeden aldığı pay sınırlı. Oxfam’ın araştırmasına göre dünyadaki en büyük şirketlerin sadece yüzde 1’inden daha azı çalışanlarına “yaşanabilir” bir ücret ödüyor. Diğer yüzde 99’unun böyle bir kaygısı var mı acaba?

Ama küreselde vergi reformları sermayeyle, dev çok uluslu şirketlerle ilgili yapılmaya çalışılıyor. Madem süreç başladı, bundan sonra zenginler için de devamı gelse iyi olur. Zaten en zenginlerin arkasında, kârın ortaklarına aktarıldığı ve genellikle beklenti üstü (!) kâr elde eden bu dev şirketler var. Üstüne vergi teşvikleri, indirimleri ile önemli bir kazanç alanına sahipler.

Sonra bu zenginler çeşitli yollarla nüfuz da elde edebiliyor. Bu nüfuz arttıkça ihalelerden medyaya kadar pek çok köşe başı tutulabiliyor.

Çünkü sadece servet değil, nüfuz da birikir. Servet, sahibine gelir sağlarken ve gelecekteki işsizlik, hastalık risklerine karşı güven verirken, sosyal mevki, ün, kudret, ekonomik bağımsızlık sağlayarak özel bir ödeme gücünü temsil eder.

Vergide adaleti sağlamak için ödeme gücüne göre vergileme gerekli, servet de ödeme gücünün göstergesi olduğuna göre vergilendirilmesi doğal bir sonuç olarak karşımıza çıkıyor.

Zaten servet vergilerinin amacı, fırsat eşitsizlikleri dolayısıyla toplumdaki bireyler arasında oluşan gelir ve servet dağılımındaki dengesizlikleri en aza indirmek değil mi? O nedenle serveti olan ile olmayanı bu vergiyle birbirinden ayırmak gerekiyor. Emlak vergisi bir emlaka sahip olan ile olmayanı, ya da motorlu taşıtlar vergisi ona sahip olan (sahip olabilme gücüne sahip olan) ile olmayanı birbirinden ayırabiliyor örneğin. Ancak gelir ve servet dağılımında adaletsizliği en az indirecek servet vergisinde servetin tanımında sorun yaşıyoruz. Çünkü ülkemizde devlet hâlâ somut, gözle görülen servet unsurlarını vergilemeye çalışıyor.

Türkiye’de servet vergileri dört adet; Emlak Vergisi (EV), Değerli Konut Vergisi (DKV), Motorlu Taşıtlar Vergisi (MTV) ve Veraset ve İntikal Vergisi (VİV). Bu vergilerin konuları gayrimenkul (EV ve DKV), motorlu taşıt (MTV) ve servetin ölüm ya da yaşayanlar arası karşılıksız intikaline (VİV) dayanıyor.

Oysa servet tanımına, her türlü taşınır taşınmaz mallar ile para ve alacaklar dahildir ve zaten servet kişinin beli bir anda sahip olduğu ekonomik değerlerin tümüdür. Her birinin fiyatı vardır ve mübadeleye de elverişlidir.

Ancak Türkiye’de servetin tanımı oldukça dar. Bir çok ülkede mevduat vb de servet olarak tanımlanıyor. Bizdeki tanım eksikliği vergide adalet arayışını tetikleyen ana unsurlardan biri. Servet vergilerinin sık sık gündeme gelmesi, yeni bir servet vergisine umut bağlanması hem mevcut kamu giderlerinin dağılımından ve israfından, hem de vergilerin gelir/servetin adil dağılımındaki rolünden hoşnut olunmadığını gösteriyor.

Uygulamadaki servet vergilerinin gelir ve servet dağılımı üzerindeki etkisi, tüm servet unsurlarının hangi gelir grupları arasında dağıldığı ile ilgili. İşte aslında toplum vicdanını rahatsız eden nokta da burası.

Servet edinimiyle artan nüfuz, üretim faktörü sahipliklerinde giderek derinleşen adaletsizlikler ekonomi politikalarının etkisiyle de büyüdü. Düşük faiz politikasıyla uygulanırken kredi çekerek döviz ve altına yönelenler tasarruf ve servet sahibi oldular. Aynı dönemde düşük gelir düzeyindekiler, yoksullar bu politikanın sonucunda ortaya çıkan enflasyonun altında ezildi. Üstelik yaşanan dolarizasyon sonucu kur yükselişinin önüne geçilmesi için yaratılan KKM’nin getirisinden bile gelir vergisi alınmadı. O nedenle hem vergide adaletsizliğin göstergesi dolaylı vergilerin vergi sistemindeki hakimiyeti, hem de böyle bir zenginleşme ve kâr akımının da tetiklediği enflasyonla devam ediyoruz.

Mevcut servet vergilerine ek yeni bir servet vergisi ihdas edilmesi kıymetli meslektaşım Prof.Dr. Murat Batı’nın dünkü yazısında açıkladığı gibi Anayasa’nın 2. (sosyal hukuk devleti), 10. (eşitlik), 13. (ölçülülük) ve 35. (mülkiyet hakkının ihlali) maddelerine aykırılık teşkil edecek. Ayrıca yeni servet vergisi vergi sistemine dahil olsa da bu vergilerin gelirlerinin örneğin deprem harcamalarına, sosyal transferlere vb tahsis edilmesi 5018 sayılı KMYKK m.13/g’ye göre mümkün değil. Bu durumda gerçekleşmeyecek olan; bir Robin Hood vergisi gibi zenginden alıp yoksula vermek.

Yeni servet vergisine kadar öncelikle gelir ve kurumlar vergisinde reform ile işe başlanmalı. Gelir-Kurumlar Vergisi beyannamelerinde görülmeyen ve servetin oluşumuna katkı sağlayan gelir kayıt ve kontrol altına alınabilir. Servet vergisi ile gelir getirmediğinden dolayı Gelir-Kurumlar vergisiyle kavranamayan servet unsurları kavranabilir.

Aslında Veraset ve İntikal Vergisi uygulaması, karar alıcılara yol gösterici niteliğe sahip. Bu vergiler “birbirini telafi eden”, “takip ve kontrol eden vergiler“dir. Şöyle ki Veraset ve İntikal Vergisi, içinde iki vergiyi barındırıyor. İlki veraset sonucu ortaya çıkan ikincisi yaşayanlar arası gerçekleştirilen servetin karşılıksız intikali, vergilendirmeye yönelik. Veraset vergileri yalnız başına uygulandığı durumda servetin intikali yaşayanlar arasında bağış yoluyla gerçekleştirilebilir. Bunun için yaşayanlar arası bağış yoluyla gerçekleştirilen karşılıksız intikaller de bu vergi kapsamındadır.

Türkiye de servet vergileri, servet üzerinden ve servet transferinden alınıyor. Ayrıca servet vergileri servet artışından da alınır. Serveti oluşturan unsurda sahibinin hiçbir kişisel emeği olmadan meydana gelen artışlar vergilendirilir. Almanya’da Birinci Dünya Savaşı’ndaki servet artış vergisi uygulaması var, hatta olağanüstü servet vergisi olarak da bilinir. Oysa Türkiye’de bu kapsamda Gayrimenkul Kıymet Artışı Vergisi uygunladı. Servet unsurlarından sadece biri olan gayrimenkulün değerindeki artışı vergilemek için yürürlükteydi. Hatta uygulanırken olağanüstü bir durum da yoktu. Ancak o vergi neoklasik ekonomi politikalarının vergi sistemini değiştiren, sermayeyi daha hafif vergileyen özelliği sonucu 1985 yılında kaldırıldı.

Dostoyevski’nin dediği gibi; “parasız düşünür, ama paralı iki misli düşünür”.

Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ-T24

Okumaya devam et

EKONOMİ

Türkiye’nin sınai haklar haritası çıktı!

Türk Patent ve Marka Kurumu 2023 yılına ait sınai haklar verilerini açıkladı. Verileri değerlendiren Destek Patent Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Yamankaradeniz; “Yabancı başvuru ve tescil sayılarındaki yükseliş dikkate değer. İller bazında her zamanki gibi şampiyon İstanbul olurken; Bayburt, Ardahan, Erzincan ve Bitlis illerimize ilişkin veriler, Sınai Haklar hakkındaki bilinçlendirilme çalışmalarının arttırılması gerektiğini gösteriyor. Bu veriler ışığında, ülkemizdeki bazı bölgelerin sınai haklar yönünden gelişmesi için yerel yönetimlerin ve kamu idarecilerinin daha fazla katkı koyması gerektiği görülmektedir” dedi.

Yayınlanma:

|

Yazan:

Yerli yabancı toplam patent başvurularında %3,64’ lük artış!

2023 yılında Türk Patent ve Marka Kurumuna yerli ve yabancı 16.433 patent, 3.400 faydalı model, 183.149 marka ve 58.076 tasarım olmak üzere üzere toplam 261.058 başvuru yapıldı. Destek Patent Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Yamankaradeniz; “Ülke ekonomisindeki ticari aktörlerimiz artık marka, patent, tasarım, faydalı model tescili gibi kavramların önemini daha iyi kavradı ve buna göre hareket ediyor. Vekil firma olarak yıllar içinde gösterdiğimiz çaba neticesinde bu farkındalığı oluşturmayı başardığımızı görüyoruz. TÜRKPATENT verilerine göre 2023 yılında yerli yabancı toplam patent başvurularında %3,64’ lük yaşandı. Dünya genelinde her geçen gün ihracat fırsatlarının, markalara, AR-GE’ye yapılan yatırımların artması şirketlerin daha inovatif ve öncü olmalarını zorunlu kılıyor. Bu da aslında hem ülkemizde hem dünyada sektörümüzdeki pazarın büyüdüğünü kanıtlıyor” dedi.

Uluslararası patent başvurularında %25 artış!

“TÜRKPATENT’in açıkladığı güncel verilere göre Türkiye’de faaliyet gösteren yerli firmalar 2023 yılında 155’i PCT (uluslararası patent başvurusu), 234’ü EPC (Avrupa patent başvurusu) olmak üzere toplam 389 uluslararası patent başvurusu yaptı. 2022 yılında başvuru sayısı toplam 312 idi. Buna göre 2023 yılı başvuruları yaklaşık yüzde 25 (dörtte bir) oranında bir artış gösterdi. Bu da Türkiye’de yükselen fikri ve sınai haklar bilincinin küresel ölçekte yansımasını gösteriyor.”

Patent başvurularının zirvesinde yine İstanbul yer alıyor

TÜRKPATENT’ e göre geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi İstanbul tüm başvurularda ilk sırada. Patent başvurularında 3.526, başvuru ile ilk sırada yer alan İstanbul’u yine büyükşehirler takip ediyor. Patent başvurularında ikinci sırada 1.327 başvuru ile Ankara, üçüncü sırada 509 başvuru ile Bursa, dördüncü sırada 429 başvuru ile İzmir ve beşinci sırada 415 başvuru ile Kocaeli yer alırken; Hakkari, Sinop ve Kilis, sadece 1’er patent başvurusuyla listenin en sonlarında yer alan illerimiz oldu. Bayburt ise 2023 yılında hiç patent başvurusu yapılmayan tek il olarak dikkat çekiyor.

Marka başvurularında İstanbul liderliğini sürdürüyor

Marka başvurularının illere göre dağılımına baktığımızda ise; 71801 başvuru yapan İstanbul’u 14.368 marka başvurusuyla Ankara, 11.378 başvuruyla İzmir, 7.412 başvuruyla Bursa ve 6.179 başvuruyla Antalya izliyor. Ardahan ise 15 başvuruyla son sırada yer alıyor.

Tasarım başvurularında ise bir önceki yılın verilerine göre sıralamalarını ilerleten iller Kayseri ve Antep

Tasarım başvurularında ise 20623 başvuru ile İstanbul başı çekerken; Bursa 4.650 başvuru ile ikinci, Ankara 3.709 başvuru ile üçüncü, Kayseri 3.464 başvuru ile dördüncü, Gaziantep ise 2.754 başvuru ile beşinci sırada yer aldı. Erzincan ise 2023 yılında hiç tasarım başvurusu yapılmayan tek il oldu.

Faydalı modelin dikkat çekeni ise Konya

Faydalı model başvurularında 931 başvuru ile İstanbul başı çekiyor; 403 başvuruyla Ankara, 262 başvuruyla Bursa ve 246 başvuruyla İzmir izlerken, Konya’nın 174 başvuruyla beşinci sıraya yerleşmesi dikkate değer bir unsur oldu. Bitlis ve Ardahan ise 2023 yılında hiç faydalı model başvurusu yapılmayan iller olarak listenin son sıralarına yerleşti.

Yerli patent ve faydalı modelde en çok başvuru yapılan alan: Motorlu Kara Taşıtı

TÜRKPATENT NACE kodu verilerine göre 2023 yılında yerel patent ve faydalı model başvurularında motorlu kara taşıtı, römork ve yarı römork imalatı, büro makineleri ve bilgisayar imalatı, mobilya imalatı; başka yerde sınıflandırılmamış diğer imalatlar, tıbbi ve cerrahi teçhizat ile ortepedik araçların imalatı ve eczacılık ürünlerinin, tıbbi kimyasalların ve botanik ürünlerinin imalatı ilk beş sırada yer alıyor. Yurt dışından Türkiye’ye gelen yabancı patent ve faydalı model başvurularında ise; eczacılık ürünlerinin, tıbbi kimyasalların ve botanik ürünlerinin imalatı, diğer özel amaçlı makinelerin imalatı, ana kimyasal maddelerin imalatı, tıbbi ve cerrahi teçhizat ile ortepedik araçların imalatı ve genel amaçlı diğer makinelerin imalatı yer alıyor.

İhracatta yenilikçi atılımlar için katma değerli ürünlerle markalaşma şart!

Marka, patent ve tasarım sayılarının ülkemiz sanayisinin gelmiş olduğu gelişmişlik düzeyi ile doğru orantılı olmadığını belirten Yamankaradeniz; “daha fazla katma değerli ürün üretimi, daha yüksek teknolojili üretim anlamına gelmektedir. Bu nedenle, bu yenilikleri patentle veya faydalı model başvuruları ile koruma altına almak ve değer oluşturmak, ülkemizi ve firmalarımızı zenginleştirir. Böylece, ihracaattaki tonaj rakamları aynı kalsa bile birim fiyatı artacağından yapılan toplam ihracaat rakamımızda artış olacaktır. Bu da cari açığın daha az oluşması ve enflasyon rakamlarının aşağıya doğru gelmesine olumlu katkı sağlayacaktır. Dolayısıyla, bu yeni teknolojilerle dünya pazarlarına açılan markalarımızın Türk malı dolaşım miktarının artması, uluslararası markalaşmanın çok olumlu yansımaları olacaktır” dedi.

 

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKAVİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.