Connect with us

GÜNCEL

Aşırı kutuplaşmış bir toplumda dayanışmayı yeniden inşa etmek

Deprem ve sel gibi felaketlerin kısa vadede aramızdaki kutuplaşmaları silikleştirerek bizi birleştirdiği noktada bu birlikteliğin daha uzun vadeli bir sürece yayılabilmesi için, kutuplaşmanın kökenine inmek ve uzun vadeli gerekli düzenlemeleri yapmak gerekmektedir. Bunları yapabilmek ve bir değişim sağlayabilmek için önemli bir tarihsel noktada duruyoruz.

Yayınlanma:

|

Türkiye çok uzunca bir süredir siyasal iktidarın bilinçli tercihiyle aşırı kutuplaşmış bir toplum mühendisliği çabasının öznesi olagelmiştir. Siyasal iktidarı hesap verebilirlikten uzaklaştıran ve hikmetinden sual olunmaz bir devasa (heyula) güç haline getiren kutuplaşmanın olumsuz sonuçlarını hem siyasal hayatta hem de gündelik hayatta hep birlikte deneyimliyoruz.

Aşırı kutuplaşmanın siyasal alandaki en belirgin yansımalarından biri farklı partiler arasındaki iş birliğini zorlaştıran ortamdır. İzmir depreminin ardından İzmir’de, Kahramanmaraş depreminin ardından İstanbul’da bakanlıklar ve valilikler tarafından düzenlenen afet koordinasyon ve planlama toplantılarına her iki kentin büyükşehir belediye başkanlarının davet edilmemiş olması bu durumun iki acı örneğidir. Son 21 yıldır iktidar ve muhalefet liderlerini aynı masa etrafında Türkiye’nin sorunlarını tartışırken gören yoktur sanırım. Bugün 21 yaşında olanların iktidar ve muhalefet liderlerinin bir araya gelmemesini, büyük afetler ve felaketler karşısında bile iş birliği içinde olmamalarını doğal bir durum olarak gördüklerini söylemek yanlış olmayacaktır. Çünkü böylesi bir ana hiç tanıklık etmediler.

Siyaseten aşırı kutuplaşmış toplumlarda siyasi partiler ve aktörler arasındaki anlaşmazlıkların bu derece keskinleşmesi etkin yönetişim mekanizmalarının kurulmasını engelleyecektir. Sonuçta ortaya çıkan durum sivil toplum alanında dahi gözlediğimiz kutuplaşmadır. İktidara yakın olan sivil toplum örgütleri ve/veya sivil toplum örgütü gibi davranan yapılar daha etkin ve karar alma mekanizmalarını etkileyebilme gücüne sahip iken muhalif olan sivil toplum yapılarının dışlanması söz konusudur.

Otoriter popülizmle taçlanan siyasal kutuplaşmanın bir başka sonucu, normal koşullarda seçim barajını aşamayacak aşırı uçlardaki marjinal partilerin iktidar üzerinde güç sahibi olacakları bir zeminin hazırlanmasıdır. İttifaklar içine dahil edilen, normal koşullarda seçmen tabanı %3’ü bulmayan, yani siyasal partilerle ilgili literatürde etkin parti niteliğine bile sahip olamayacak aşırı uçtaki marjinal partiler toplumdaki demokratik değerlerin ve kurumların zarar görmesine yol açabilecektir.

Toplumdaki bireyler arasında güven ve dayanışmanın azalmasına yol açan aşırı kutuplaşma, toplumsal bölünmelerin derinleşmesi sonucunu getirir. Güven ve dayanışma güçlü bir sivil toplumun temel yapıtaşı olan sosyal sermayenin kendisidir. Sosyal sermayenin zayıflaması toplumsal gruplar arasındaki dayanışma ağlarının zayıflaması demektir.  Son kertede birbirine güvenmeyen toplumsal gruplar arasındaki empati ve anlayışın azalması, toplumsal grupların birbirlerine karşı hoşgörüsüz ve düşmanca tavırlar almaları toplumsal/siyasal gruplar arasında siyasal şiddetin yaşanmasına ve toplumsal istikrarsızlığın artmasına neden olur.

Popülizmle aşırı kutuplaşmanın el ele yürüdüğü toplumlarda siyasal iktidarlar genellikle uzun vadeli ve sürdürülebilir politikalar yerine kısa vadeli ve popülist politikalarla seçmenlerin desteklerini alma yoluna gidebilir. Seçmen tercihlerini kendi yanına çekebilmek için kullandıkları sosyal yardımlar ve kısa vadeli politikaların bizi getirdiği nokta deprem ve sel gibi felaketlere dirençsiz şehirler olduğunu çok acı bir tecrübeyle öğrenmiş bulunmaktayız.

Deprem bölgesinde gözlediğimiz yardımlaşma ve dayanışmanın Millet olarak kendi gücümüzle yeniden tanışmaya vesile olduğu kesin. Önemli olan bu ruhun ve anlayışın uzun süreli yaşatılması.

40 gün önce bizi derinden yaralayan Kahramanmaraş ve Hatay depremleri ile ardından gelen sel felaketinin içinde bulunduğumuz siyasal kutuplaşmayı yumuşatacak bazı deneyimleri beraberinde getirdiği kanaatindeyim. Depremin ardından İstanbul, Ankara ve İzmir Büyükşehir Belediyelerinin var güçleriyle depremzede yurttaşlara yardım için bölgeye ulaşması, TİP ve Saadet Partisi gibi partilerin kurduğu yardım çadırları, Akut, Ahbap Derneği, Babala TV gibi ve hepsinin adını burada sayamayacağım birçok sivil toplum örgütünün, yapılanmasının, gönüllü platformunun olağanüstü çabaları bizi ayrıştıran politika karşısında birleştiren bir gücün timsali oldular.

Yaşanan felaket karşısında aksiyon almakta geciken iktidar kanadı ve bazı uygulamaları nedeniyle toplumsal eleştirinin odağı olan AFAD ve Kızılay her şeyin iktidarın merceğinden gösterildiği gibi parlak olmadığını gözler önüne serdi. Deyim yerindeyse iktidarın altın varaklı süslemeleri ve söylemsel üstünlüğü deprem bölgesinde enkaza dönüştü.

Hepimiz yaşadığımız bu ortak acılar ve deneyimler üzerinden bizi ayıran kutuplaştıran siyasete inat bir araya gelerek yardımlaşma ve dayanışma gücümüzü ve sosyal sermayemizi ortaya koyduk. Farklı siyasi düşüncelerden, sivil yapılardan, partilerden gelenler ortak amaçlar etrafında birleşerek siyasi farklılıkların geçici olarak askıya alınmasıyla sonuçlandı. Hep birlikte anladık ki, biz birbirimizin düşmanı değiliz, dayanışma ve ihtiyaç ekseninde birbirine bağlı yurttaşlarız.

Üç büyük depremin ardından bölgeyi vuran sel felaketinin fiziksel, psikolojik, sosyal ve ekonomik etkileri devam ediyor. Enkazlardaki yaralı ve/veya hayatını kaybetmiş yurttaşlarımızın çıkarılmasını ve/veya çıkarılamamasını televizyonlardan ağlayarak izledik. Fiziksel olarak da psikolojik olarak da yaşadığımız travmayı kolay kolay atlatamayacağımız kesin. Depremin vurduğu kentlerin altyapıda aldığı hasarlar, yerel yönetimlerin altyapı konusunda kısa vadeli ve seçim sandığına endeksli popülist politikalarını da görünür kıldır.

Arka arkaya yaşadığımız felaketlerin ortak toplumsal bilincimizi bizi ayrıştıran ve kutuplaştıran politikalara “artık dur” diyeceğimiz bir noktaya taşıyıp taşımayacağını önümüzdeki günlerde hep birlikte göreceğiz. Korku ve endişe içindeyiz. Gelecekte İstanbul’u ve Kuzey Anadolu Fay hattı üzerindeki illeri etkileyecek bir felaketin yaşanması endişesini taşıyoruz. Bir gecede insanların yaşamlarının nasıl yıkıldığını görmenin psikolojik yükü içinde şimdi toplum olarak bir karar verme sürecindeyiz.

Deprem bölgesinde gözlediğimiz yardımlaşma ve dayanışmanın Millet olarak kendi gücümüzle yeniden tanışmaya vesile olduğu kesin. Önemli olan bu ruhun ve anlayışın uzun süreli yaşatılması.

Önümüzdeki seçimlerde iktidara gelecek lider ve/veya partilerin önündeki en önemli gündem maddeleri evlerini, şehirlerini, yuvalarını terk etmek zorunda kalan, yerlerinden olanların ihtiyaçlarına çözümler aramaktır. Öte yandan bu türden felaketler sonrasında gelecek üretim kaybı, işsizlik ve ekonomik durgunluk gibi sorunlardan çıkış yollarının bugünden üretilmesi gerekmektedir. Bir başka ifadeyle topyekûn yeniden yapılanma süreci olacaktır.

Toplumların yaşadığı felaketlerin kesin bir şekilde yaşanan siyasal/toplumsal kutuplaşmaları azaltacağını ileri sürmek çok mümkün değildir. Dünya tarihi felaketlerin toplumsal kutuplaşmaları azalttığı ve arttırdığı örneklerle doludur.

Toplumların yaşadığı büyük felaketlerin siyasal kutuplaşmaları azalttığına dair birkaç iyi örnek bulunmaktadır. Bunlardan ilki Türkiye’nin zorlu Kurtuluş Savaşı mücadelesinin ardından yeni bir devlet olarak ortaya çıkışı ve halkın tek yürek olarak bir araya gelmesidir. Hazinesi boşaltılmış bir halkın sıfır noktasından başlayarak verdiği mücadele iyi bir liderle neler yapabileceğimizin bir örneği olarak geçmişimizde durmaktadır. İkincisi olarak, deprem örneğinde Japonya’da 2011 yılında meydana gelen 9 büyüklüğündeki deprem ve tsunamiye değinebiliriz. Ülkenin kuzeydoğusunda meydana gelen deprem Japon halkının dayanışma ve birliktelik duygusunu pekiştirirken, farklı siyasal görüşlere sahip insanların ortak bir amaç etrafında birleşerek, afet sonrası toplumsal iyileşme sürecine katkı sağladığını gördük.

Felaketlerin toplumdaki siyasal kutuplaşmaları azaltamadığı hatta derinleştirdiği örnekler yok mu? Bu örneklerden biri ne yazık ki yine bizden. Yaşadığımız 1999 depremi bizi büyük bir yıkımla karşı karşıya bırakmıştı. Ancak afet sonrası toplumsal yardımlaşma ve birlik duygusu yaşadığımız siyasal kutuplaşmayı azaltmada yeterli olmadı ve felaket sonrası dönemde siyasi bölünmeler derinleşti. 1999 depreminden sonra iktidara gelen AKP iktidarının 21 yıllık süreci yine bir deprem felaketine denk gelmiş bulunuyor. Bu süreçte zaten keskin kutuplaşma içindeki toplumda iplerin gerilmesi ortak geleceğimiz açısından birçok sorunun habercisi gibi durmakta. Bizim bu noktada daha fazla gerilmeye değil, birleşmeye ve uzlaşmaya ihtiyacımız bulunmakta.

İkinci örnek 2010 Haiti depremidir. Haiti’de meydana gelen depremin yarattığı felaketin ardından, uluslararası yardımların koordinasyonu ve ülkenin toparlanma sürecindeki yolsuzluklar siyasal kutuplaşmayı derinleştirecek yönde etki yapmıştı. Haiti örneğinde kutuplaşmaların keskinleşmesinde felaket sonrası yetersiz müdahale, yolsuzluklar etkili olmuştu.

Bölge insanı kadar, bölgenin dışındaki Türkiye’nin geri kalanında yaşayanlar da artık 6 Şubat öncesindeki insanlar değiller.

Aşırı kutuplaşmış toplumlarda iktidarın kullandığı medya manipülasyonu yerine medya özgürlüğü ve sorumluluğu ilkesinin yerleştirilmesi önemlidir. Medya organlarının farklı siyasal görüşlere ve ideolojilere yer vermeleri, haber verirken az-çok tarafsız ve dengeli bir yayın politikası izlemeleri kutuplaşmaların azaltılmasında etkili olacaktır.

Hepimiz değiştik.

Değerlerimiz, önceliklerimiz ve beklentilerimiz değişti.

Bu değişimin özünde, aşırı kutuplaşmış bir toplumda dayanışmayı yeniden inşa etmemize katkıda bulunacak birlik, beraberlik, uzlaşma, müzakere gibi değerleri taşıdığını düşünüyorum.

Felaketlerin birleştirici gücü toplumda dayanışma ve birlik duygularının yeniden güçlenmesine katkı sağlayabilir veya sağlamayabilir. Ancak uzun vadede kutuplaşmayı tamamen ortadan kaldırmak için ortak acılar yaşamış olmamız tek başına yeterli olmayabilir. Hali hazırda yakaladığımız değişim rüzgarını yanımıza alarak bu kutuplaşmanın kök nedenlerine inmek ve bu nedenleri ortadan kaldırmak için daha geniş kapsamlı, sürdürülebilir çözümleri birlikte üretmemiz gerekiyor.

Nedir bu çözümler?

İletişim eksikliğinin yerine iletişim ve diyalogun getirilmesi. Bir araya gelmeyen, bir araya gelmekten kaçınan toplulukların ve kişilerin birbirlerinin düşünceleri, inançları, ideolojileri hakkındaki önyargıların ortadan kaldırılması için daha fazla bir araya gelmelerinin sağlanması. Bu amaçla kapsayıcı siyasal kültürel çerçevenin liderler ve partiler tarafından oluşturulması.

Kutuplaşmayı körükleyen toplumsal eşitsizliklerin azaltılması. Toplumda sosyo-ekonomik tabakalar arasındaki mesafenin açılması, sınıfsal uçurumun artması kutuplaşmaları derinleştirecektir. Bu nedenle eşitsizlikleri ortadan kaldıracak sosyal ve ekonomik reformların yapılması, yoksullukla mücadele edilmesi, sosyal refah programlarının geliştirilmesi gerekir.

Ülkemizdeki kutuplaşmanın büyük ölçüde kimlik siyaseti üzerinden inşa edildiğini düşündüğümüzde, belirli etnik-dinsel-mezhepsel-dilsel kimliklere dayalı olan kutuplaşmanın ortadan kaldırılması için, kimlik politikaları yerine evrensel politikaların konulması önerilir. Siyasal liderlerin ve partilerin insanların kimliklerine bağlı olmaksızın toplumun genel refahına ve ihtiyaçlarına yönelik politikalar oluşturması beklenir.

Aşırı kutuplaşmış toplumlarda iktidarın kullandığı medya manipülasyonu yerine medya özgürlüğü ve sorumluluğu ilkesinin yerleştirilmesi önemlidir. Medya organlarının farklı siyasal görüşlere ve ideolojilere yer vermeleri, haber verirken az-çok tarafsız ve dengeli bir yayın politikası izlemeleri kutuplaşmaların azaltılmasında etkili olacaktır.

Siyasal kutuplaşmanın kök nedenleriyle mücadele etmemizi sağlayacak bir başka konu eğitimdir. Eğitim sisteminin insanların farklı siyasal düşünceleri anlamalarına ve toplumsal birlikteliği arttırmalarına yardımcı olacak şekilde yeniden tasarlanması gerekir. Eğitim sürecinde her düzeydeki öğrencinin eleştirel düşünme, empati ve iletişim becerileri açısından geliştirilmesi siyasal kutuplaşmanın gelecekte azaltılmasına katkı sağlayacaktır.

Sonuç olarak deprem ve sel gibi felaketlerin kısa vadede aramızdaki kutuplaşmaları silikleştirerek bizi birleştirdiği noktada bu birlikteliğin daha uzun vadeli bir sürece yayılabilmesi için, kutuplaşmanın kökenine inmek ve uzun vadeli gerekli düzenlemeleri yapmak gerekmektedir. Bunları yapabilmek ve bir değişim sağlayabilmek için önemli bir tarihsel noktada duruyoruz.

Gülgün Erdoğan Tosun

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

BANKA KİRALIK KASA ÜCRETLERİ 20 BİN LİRAYI GEÇTİ

Yayınlanma:

|

Son yıllarda banaklardaki kiralık kasalara olan talep patlamasını bankalar fırsata çevirdi. Kiralık kasalar Bankalar için ciddi ücret ve komisyon geliri sağlarken  alınan depozitoları bazı bankaların vadesizde blokeli tutması ise müşterilerin tepki ve şikaytelerine neden oluyor.

TCMB ve BDDK’nın bu alanda düzenleme, denetleme yapmaması bankaların elini serbest bırakırken çoğu bankada boş kiralık kasaların kalmaması da kira ücretlerin fahiş düzeye ulaşmasına neden oldu.

Bazı bankalar yıllık ücretleri 20 bin Lirayı geçerken; müşterilerin rabet ettiği küçük kasa kiraları dahi 2-9 bin TL arasında değiştiği görüldü. Bankalar arasındaki kira ücret farkını açılmasında TCMB’nin bu alanda düzenleme yapmaması neden oldu. İŞBANK ve YAPI KREDİ Bankaları kiralık kasa ücretlerinde en fazla tarife ile ön plana çıkmış durumda. Kamu ile Katılım Bankaları özel bankalara göre daha makul kira ücret talep ettiği görüldü.

Kiralamadan önce mutlaka araştırın, pazarlık yapın

Bankalar arasında kiralık kasa ücret farkının fazla olması müşterileri banka banka dolaşıp fiyat almaya yönlendirirken, özellikle İstanbul gibi metropollerde bankalardaki boş kiralık kasa olmaması da vatandaşı çaresiz bankaların insiyatifine bırakmış durumda. Diğer taraftan özellikle banka ürünlerini kullandığınız banka ile kira ücretlerinde pazarlık yapılması faydalı olacaktır. Zira bazı bankalar müşterilerini kaybetmemek için ücretlerde indirim veya hiç almama yöntemini veya depozito almama yönünde ayrıcalıklar uygulayabiliyor. Depozitonun döviz veya vadeli hesapta tutulması ileriye yönelik maddi kaybı da önlerken, bazı bankaların depozitoyu vadesizde TL olarak tutması müşterilerin tepkisine neden oluyor.

Anahtar kaybolur is ene oluyor?

Kiralık kasalar biri bankada biri de müşteride olmak üzere çift anahtar ile açılabiliyor. Kasa anahtarı müşteri kaybetmesi halinde, çilingir ve kilit değişim için depozito almayı tercih ediyor. Diğer taraftankiralık kasa sahibinin vefat etmesi halinde noter huzurnda mirasciların gözetiminde kasalar açılarak çıkan varlıklar tutanağa geçirilip, mahkeme kararı ile hak sahiplerine veriliyor.

Kiralık Kasalar niçin tercih ediliyor

Son yıllada Dolarizasyon ve Piyasalardaki Güvenin kaybolması Kiralık Kasalara olan talebi artırırken; kiralık kasalarda ciddi döviz ve Altın biriktiğini tahmin temek zor değil. Zira, son yıllarda yaşanan su baskınlarından olumsuz etkilenen banka kasalarının noter huzurunda açılmasında kasalardan döviz ve altın çıktığı tespit edilmişti. Diğer taraftan, son yıllarda Ukrayna, Rusya savaşı ile gelen yabancı vatandaşlar yanında gurbetçi olarak yurt dışında çalışan Türk Vatandaşlarının da kiralık kasalara olan talep arttığı gözlemlendi.

Dikkat Sigorta kapsamında değil 

Özellike döviz ve altın gibi varlıklar kiralık kasalara konurken bu kasaların hısrızlık, yangın gibi olumsuzlukta banka sigorta kapsamında olmadığı bilinmesi gerekiyor. Son Kahramanmaraş merkezli depremde çoğu bankanın kiralık kasaları hasar görülürken bazı kasalara ulaşılamamış vatandaş maddi kayıplar yaşanmıştı.

Erol TAŞDELEN – Ekonomist

Okumaya devam et

GÜNCEL

İş görüşmelerinde nezaketsizlik yayınlaşıyor: ‘Job ghosting’ sorunu

Yayınlanma:

|

Yazan:

Job ghosting günümüzde işe alım süreçlerinde çok yaygın, hatta neredeyse beklenir hâle geldi.

Ghosting nedir?

İngilizcede hayalet anlamına gelen ghost kelimesinden türeyen terim, herhangi bir açık uyarı veya gerekçe olmaksızın bir kişiyle tüm iletişimi ve teması beklenmedik bir şekilde sona erdirme ve daha sonra söz konusu kişinin iletişim kurma girişimlerini görmezden gelme olarak nitelendiriliyor.
Job ghosting ise: Şirketlerin adaylara işe alım sürecinin devam etmeyeceğini söylemek yerine adayın artık pozisyon için değerlendirilmediğini anlaması umuduyla tüm iletişimi aniden kesmesi anlamına geliyor.
Neden? Çevrimiçi iş ilanlarının ve kolay başvuru butonunun yaygınlaşmasıyla birlikte şirketlerin gelen kutusu özgeçmişlerle dolup taştığından herkese yanıt vermeye yetişmek zorlaşıyor. Ancak özellikle mülakat aşamasına gelmiş adaylara onlarla devam edilmeyeceğini haber vermek yerleşmiş bir beklenti.

Ne olursa olsun: Job ghosting, kuruluşun çalışanlarına saygı göstermeyen zararlı bir şirket kültürüne sahip olduğunun bir işareti.
Mülakat için çokça zaman, çokça çaba harcandığından ve süreçte ilerledikçe sonuçla ilgili beklentiler arttığından geri bildirim paylaşmaktan kaçınma tercihi adaylar için kafa karıştırıcı ve cesaret kırıcıdır. Daha da kötüsü, aday herhangi bir yapıcı eleştiri olmadığında neyi yanlış yaptığını ve bir sonraki fırsat için mülakat becerilerini nasıl geliştireceğini bilemez.

İşin diğer tarafı
Son dönemde şirketler de işe alım sürecinin ortasında aniden yok olan adaylardan şikayetçi. İş ilanlarına başvuran adaylar çağrıldıkları görüşmelere haber vermeden gitmeyebiliyor.

Hatta: Pozitif bir mülakat sürecinin sonunda işe başlayan adayların 2-3 gün sonra haber vermeden işten ayrıldığı vakalar bile görülüyor.
Hürriyet’ten Emre Eser’in job ghosting terimini başka bir yönden ele aldığı haberinde söz konusu çalışan adayları “hayalet işçiler” olarak tanımlanıyor. Sektör temsilcileri, “Söz verilen görüşmelere gelinmiyor. İlk gün öğle yemeğine çıkıp dönülmüyor. İş verenin telefonları dahi engelleniyor. Hayalet işçilerle başımız dertte. Aradığımız elemana ulaşamıyoruz” ifadelerini kullanıyor.

Birleşmiş Markalar Derneği Başkanı Sinan Öncel konuya dair şu yorumları yapıyor:

“Adaylar, iş arama süreçlerinde en az 8-10 yere başvuruyor. Kimilerini sonradan görmezden geliyor. Burada bir nezaket sorunu var. İnsan kaynakları günde 7-8 görüşme için plan yapıyor ama bunların yarısı görüşmeye gelmiyor. CV gönderiyorlar, sonrasında defalarca arıyorlar. Görüşmeye çağırdığımızda ise neden bile bildirmeden gelmiyorlar. Yani bize önce love bombing, ardından da job ghosting yapıyorlar. Araya aracı sokan çok sayıda aday da görüşmeye gelmiyor. Biz de bunlara şaşırıyoruz.”

24 Saatte İş platformunun kurucusu Mert Yıldız hayalet işçi sorununun Türkiye’de en çok yeme-içme, perakende, lojistik ve güzellik sektörlerinde hissedildiğini söylüyor ve ekliyor: “Uygun adayı işe başlatamayan her işletmenin aylık ciroda %14 kadar kayıp yaşadığını tespit ettik.”

Okumaya devam et

BANKA ANALİZLERİ

QNB Finansbank Emekli Promosyonunu artırdı

Maaş Promosyon kampanyaları hızlanırken; QNB Finansbank Kmau Bankalarına alternatif olacak şekilde yeni bir Emekli Maaş Promosyon Kampanyası başlattı…

Yayınlanma:

|

Yazan:

Emekli Müşterilerimize Sunulan Ayrıcalıklar

  • 12.000 TL ‘ye varan nakit promosyon ve CardFinans Emekli kredi kartından yıllık 1.200 TL indirim olmak üzere toplamda  13.200 TL’ye varan emeklilik ödülü !
  • Emeklilikte Yaşa Takılanlar’a özel kredi QNB Finansbank’ta! Emeklilere özel avantajlı oranlardan yararlanmak ve detaylı bilgi için tıklayınız.
  • Yurtiçi diğer tüm banka ATM’lerinden Para Çekme, Para Yatırma veya Bakiye Sorgulama işlemlerini toplamda ayda iki defa ücretsiz gerçekleştirebilirler. (günlük para çekme – yatırma limitleri dahilinde)
  • Bireysel İnternet Şube ve QNB Mobil’den yapılacak EFT saatlerinde ve TL havale işlemlerinde işlem ücreti muafiyeti ( haftasonu ve resmi tatil günleri dışında 09:00-16:00 saatleri arasında)
  • QNB Finansbank şubelerinde yapacağınız işlemlerde sıra önceliği
  • Emekli Bankacılığı müşterilerimize özel 0850 222 11 00 numaralı QNB Finansbank Emekli Bankacılığı Hattı’ndan faydalanma imkanı
  • CardFinans Emekli kredi kartına sahip olunması durumunda; ilk yıl, yıllık üyelik ücreti tahsil edilmemektedir. Bu bir yılın sonunda, CardFinans Emekli kredi kartına bağlı ve düzenli ödenen en az bir otomatik fatura ödeme talimatı olduğu ve bu talimatların düzenli ödendiği sürece, bu kredi kartı için yıllık üyelik ücreti alınmamaya devam edecektir.
  • Emekli maaşını Bankamızdan alan CardFinans Emekli kredi kartı sahipleri, market ve eczane harcamalarında yılda 1200 TL’ye varan indirimlerden faydalanabilir. Detaylı bilgi için tıklayınız.

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKAVİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.