Connect with us

EKONOMİ

BAĞIMLILIK TEORİSİ NEDİR? TÜRKİYE’YE ETKİSİ NE OLMUŞTUR?

Yayınlanma:

|

Bağımlılık Teorisi, özellikle 1960’lı ve 1970’li yıllarda Latin Amerika’daki düşünürler tarafından geliştirilmiş, küresel eşitsizlikleri açıklamaya çalışan bir kalkınma kuramıdır. Bu teoriye göre, az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerin geri kalmışlığı, kendi iç dinamiklerinden çok, gelişmiş ülkelerle olan ekonomik, siyasi ve ticari ilişkilerinden kaynaklanır.

Temel Varsayımlar:

  • Dünya ekonomisi merkez (core) ve çevre (periphery) ülkelerden oluşur.

  • Merkez ülkeler (ABD, Avrupa gibi) sanayileşmiş, zengin ve egemen ülkelerdir.

  • Çevre ülkeler (Latin Amerika, Afrika, Asya’nın bazı bölgeleri) ise hammadde ve ucuz işgücü sağlayan, bağımlı konumdaki ülkelerdir.

  • Merkez ülkeler, çevre ülkelerin kalkınmasını engelleyecek şekilde ticaret ve yatırım ilişkilerini sürdürür.

  • Bu sistem, kapitalist dünya sisteminin yapısal bir sonucu olarak süreklilik kazanır.

Öne Çıkan İsimler:

  • Andre Gunder Frank

  • Raúl Prebisch

  • Fernando Henrique Cardoso (daha sonra Brezilya Cumhurbaşkanı oldu)

  • Immanuel Wallerstein (Bağımlılık Teorisi’ne yakın olan Dünya Sistemi Teorisi’ni geliştirmiştir.)

Eleştiriler:

  • Bazı iktisatçılar, bu teorinin çevre ülkelerin kendi iç sorunlarını göz ardı ettiğini savunur.

  • Güney Kore, Tayvan gibi ülkelerin kalkınması, bağımlılık teorisine karşı örnek olarak gösterilir.

Özetle:

Bağımlılık Teorisi, gelişmekte olan ülkelerin kalkınamamasının nedenini, dışa bağımlı ekonomik ilişkilerde arar. Kapitalist sistemin eşitsiz işleyişine dikkat çeker ve merkez-çevre ilişkilerinin yeniden düzenlenmesi gerektiğini savunur.

Teoriyi Türkiye açısında değerlendirelim

Bağımlılık Teorisi’ni Türkiye açısından değerlendirdiğimizde, hem tarihsel süreçte hem de günümüzde bazı yönlerden teoriyle örtüşen noktalar görülebilir. Türkiye, konumu gereği yarı çevre (semi-periphery) olarak da tanımlanabilecek bir yerde durur; yani ne tam anlamıyla merkez, ne de tamamen çevre ülkesidir.

1. Tarihsel Perspektif:

Osmanlı’nın Son Dönemi:

    1. yüzyılda Osmanlı, özellikle Avrupa sermayesine ve borçlanmaya bağımlı hale geldi.

  • Düyun-u Umumiye (1881) gibi yapılar, bağımlılığın kurumsal halini temsil eder.

Cumhuriyet’in İlk Dönemi:

  • 1930’lu yıllarda uygulanan devletçilik politikaları, bağımlılığı azaltma çabasıydı.

  • Ancak II. Dünya Savaşı sonrası Türkiye, Marshall Planı ile birlikte Batı blokuna entegre oldu ve yeniden bağımlılık ilişkilerine girdi.

2. Ekonomik Bağımlılık:

a) İthalata Bağımlı Sanayi:

  • Türkiye’de birçok sanayi kolu, ara malı ve teknoloji ithalatına bağımlı.

  • Özellikle otomotiv, elektronik ve ilaç sektörlerinde dışa bağımlılık yüksek.

b) Dış Borç ve Finansal Bağımlılık:

  • 2000’li yıllardan itibaren Türkiye, yüksek oranda kısa vadeli dış borç ile büyüdü.

  • Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları ve IMF gibi kurumların etkisi, bağımlılık teorisinin güncel uzantıları olarak değerlendirilebilir.

3. Ticaret Yapısı:

  • Türkiye’nin ihracatında katma değeri düşük ürünler (tekstil, gıda, vs.) ağırlıklı.

  • Buna karşılık ithalatında yüksek teknolojili ürünler ve enerji başrolde.

  • Bu durum, klasik merkez-çevre ilişkisinin bir yansımasıdır: çevre hammadde satar, merkez teknoloji.

4. Çokuluslu Şirketler ve Teknoloji Transferi:

  • Türkiye’de faaliyet gösteren birçok çokuluslu şirket, kârın büyük kısmını yurt dışına transfer eder.

  • Yerli girişimlerin teknoloji üretiminde rekabet etmesi zorlaşır.

5. Entelektüel ve Kültürel Bağımlılık:

  • Medya, kültür, eğitim sistemlerinde Batı etkisi güçlü.

  • Modernleşme, “Batılılaşma” ile özdeşleşmiş durumda. Bu da kültürel bağımlılığın bir göstergesi olarak yorumlanabilir.

Türkiye Ne Yapabilir? (Bağımlılıktan Çıkış Alternatifleri):

  1. Yüksek teknolojiye yatırım

  2. Ar-Ge destekli üretim modelleri

  3. Bölgesel ekonomik işbirlikleri (örneğin Türk Devletleri Teşkilatı)

  4. Yerel kaynakların etkin kullanımı

  5. Küresel değer zincirinde yukarı çıkma stratejileri

Bağımlılık Teorisi, Türkiye’nin özellikle dış ticaret, finans, teknoloji ve kültür alanlarında yaşadığı yapısal sorunları anlamada açıklayıcı bir çerçeve sunabilir. Ancak Türkiye’nin jeopolitik avantajı, üretim kapasitesi ve stratejik aklı, bu bağımlılıkları dönüştürme potansiyeline de sahip olduğunu gösteriyor.

Türkiye Finans Sektörü Bağımlılık Teorisi Açısından Analiz

Yabancı Sermaye Bağımlılığı

  • Türkiye, özellikle 2000’li yıllardan itibaren doğrudan yabancı yatırımlar ve portföy yatırımları aracılığıyla büyük miktarda dış finansman çekti.

  • Bankacılık sektörü dahil olmak üzere birçok finansal kurumda yabancı ortaklıklar dikkat çekti (örneğin: Garanti BBVA, QNB, Denizbank, ING, HSBC, Burgan Bank).

  • Bu yatırımlar, kısa vadede sermaye girişleri sağlasa da, uzun vadede kâr transferi yoluyla kaynak kaybına neden oluyor.

Bağımlılık Teorisi’ne göre, çevre ülkeler bu şekilde merkez ülkelere finansal bağımlılık geliştirir.

Dış Borç ve Kredi Derecelendirme Kuruluşları Etkisi

  • Türkiye’nin özel ve kamu sektörü, yüksek miktarda dış borç taşımakta.

  • Küresel kredi derecelendirme kuruluşlarının (Moody’s, S&P, Fitch) değerlendirmeleri, Türkiye piyasalarında doğrudan etkili.

  • Bu kuruluşların merkez ülkelerde bulunması, karar süreçlerinde merkez çıkarlarının önceliklendirildiği eleştirilerine neden olur.

Finansal Döngü ve Sıcak Para Girişi

  • Türkiye, uzun yıllardır cari açık finansmanını sıcak para girişleriyle çözmeye çalışıyor.

  • Bu durum, ülke ekonomisini kısa vadeli yatırımcıların kararlarına bağımlı hale getiriyor.

  • Yani, dış yatırımcıların faiz politikası veya risk algısı değiştiğinde Türkiye ekonomisi hızla kırılganlaşıyor.

Merkez Bankası Bağımsızlığı Tartışmaları

  • Merkez Bankası’nın bağımsızlığına yönelik müdahaleler, Türkiye’nin finansal sisteminin uluslararası güvenilirliğini etkiliyor.

  • Teoride merkez bankalarının bağımsız olması, sermaye sahipleri için güven verici bir faktördür.

  • Ancak bağımlılık teorisine göre bu sistem, çevre ülkelerde ekonomik politikaları uluslararası sermayeye uygun hale getirmek için tasarlanır.

Küresel Finans Sistemiyle Entegrasyonun Sonuçları

  • Türkiye, SWIFT sistemi, BIS (Bank for International Settlements) ve IMF-Dünya Bankası yapıları ile tam entegredir.

  • Bu yapılar, karar alma süreçlerinde merkez ülkelerin ağırlığını hissettirir.

  • Türkiye’nin ekonomik kriz süreçlerinde IMF’ye başvurması, bağımlılık ilişkilerinin kurumsallaşmış bir örneğidir (2001 krizi, 1999 anlaşması gibi).

Fintech, Dijitalleşme ve Yeni Bağımlılıklar

  • Türkiye’de son yıllarda fintech sektörü büyürken, kullanılan teknolojilerin çoğu yabancı patentlere dayanmakta.

  • Bulut sistemleri, ödeme altyapıları ve dijital veri güvenliği gibi alanlarda batılı teknoloji firmalarına bağımlılık artıyor.

Bağımlılık Teorisi ışığında Türkiye’nin finans sektörü:

  • Sermaye hareketleri,

  • borçlanma yapısı,

  • teknolojik altyapı,

  • ve kurumsal bağlar açısından ciddi ölçüde dışa bağımlı konumdadır.

Bu yapı, Türkiye’nin kendi ekonomik kararlarını tam bağımsız şekilde alma kapasitesini sınırlayabilir. Ancak bu durum mutlak değildir; yerli finansal teknolojiler, bölgesel işbirlikleri, alternatif finansman kaynakları (İslami finans, Çin, Körfez sermayesi gibi) ile bu bağımlılık azaltılabilir.

Okumaya devam et
Yorum Yazın

Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

EKONOMİ

ASO Başkanı Ardıç: Dayanacak gücümüz kalmadı, yatırımı bırak üretim yapamıyoruz

Ankara Sanayi Odası Başkanı Seyit Ardıç, “Dayanacak gücümüz kalmadı, yüzde 60’ın üstünde faizle yatırımı bırak üretim yapamıyoruz. Sanayiciler yüksek enflasyonun yarattığı çoklu tahribatla ayakta kalmaya çalışıyor. Son 1 ayda yaşanan gelişmeler enflasyon beklentilerini olumsuz etkiledi. Güven algısına zarar verecek gelişmelerin uzağında durmalıyız” dedi.

Yayınlanma:

|

Yazan:

Ankara Sanayi Odası’nın (ASO) Meslek Komiteleri Ortak Toplantısı, Muğla’nın Sarıgerme ilçesinde yapıldı. Toplantının açılışında konuşan ASO Başkanı Seyit Ardıç, küresel gelişmeler ve ekonomiye ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Trump’ın yarın ne açıklayacağı konusunda kimsenin bir öngörüde bulunamadığını belirten Seyit Ardıç, dünya ticaretinin çoklu belirsizliklerin olduğu yeni bir döneme girdiğini bildirdi.

Küreselleşmenin yerini farklı kutuplaşmaların aldığını belirten Ardıç, dış ticarette yakın ve dost ülkelerin öne çıkacağını aktardı.

Avrupa ve Çin’e uygulanan yüksek tarifelerin yüzde 10 vergiye tabi Türkiye için avantaj teşkil edebileceğini söyleyen Ardıç, bu avantajın kullanılması için yapılması gerekenler olduğuna değindi.

“Yatırımcılar için uygun iklimi tesis etmeliyiz”

Gündemin ilk sırasında dünya ekonomisinden daha fazla pay alınması ve sürdürülebilir büyümeye odaklanılmasını öneren Seyit Ardıç, “Ekonomide güven algısına zarar verecek her türlü gelişmenin uzağında kalmalıyız, yatırımcılar için uygun iklimi tesis etmeliyiz” dedi.

İtalya’dan, Suudi Arabistan’a kadar uzanan coğrafyada en büyük sanayi üssünün Türkiye olduğunu dile getiren Ardıç, gelişen altyapı ile birlikte ülkemizin yeni üretim üslerinden birisi olma potansiyeli bulunduğunu belirtti.

Potansiyelin iyi kullanılabilmesi için reel sektöre daha fazla ağırlık verilmesini isteyen Ardıç, “Yüksek teknoloji ve katma değerli üretime yoğunlaşmalı, beşerî sermayemizi çok daha verimli kullanmalıyız. Küresel üretim üssü olma hedefi doğrultusunda sektörel ve tematik önceliklendirme yapmalıyız” diye konuştu.

Tarifeler sonrası değişen tedarik zincirinde hangi ülkeye ve sektörlerde yoğunlaşılması gerektiğini ortaya koyan planlar yapılması gerektiğini dile getiren Ardıç, Ankara’da; savunma sanayi, makine, müteahhitlik, medikal ve bilişim gibi sektörlerin ön plana çıkabileceğini aktardı.

Enflasyon görünümünün yavaş da olsa iyileşmeye devam ettiğini bildiren Ardıç, son bir ayda yurt içinde yaşanan gelişmelerin beklentileri olumsuz etkilediğini kaydetti.

“Maalesef yine başa döndük”

Nisan’daki 250 baz puanlık indirim ile politika faizinin yüzde 40’lara ineceğini beklediklerini hatırlatan Seyit Ardıç, “Bugün geldiğimiz nokta gecelik borç verme faizinin yüzde 49 çıkmasıyla, aslında faizlerde 9 puanlık bir artışı ile karşı karşıya kaldık” değerlendirmesinde bulundu.

Dezenflasyon programının 22 aydır devam ettiğini söyleyen Ardıç, sanayicilerin hem yüksek enflasyon hem de bunun yarattığı çoklu tahribatla ayakta kalmaya çalıştığını, tüm umutlarının enflasyonda iyileşmeyle birlikte faizin de makul seviyeye gelmesi olduğunu anlattı ve “Maalesef yine başa döndük” diye konuştu.

Enflasyonla mücadelede kontrolün kaybedilmemesi gerektiğinin altını çizen Ardıç, “Ama artık dayanacak gücümüz de kalmadı. Yüzde 60’ların üzerine çıkan bir kredi maliyeti ile sanayicinin, bırakın yatırım yapmayı, üretimine devam edebilmesi bile mümkün değildir” şeklinde konuştu.

Okumaya devam et

EKONOMİ

Türkiye’de enflasyon niçin düşmüyor?

Yayınlanma:

|

Yazan:


Türkiye’de Enflasyonun Düşmemesinin Temel Nedenleri:

  1. Para Politikası Geçişkenliği Gecikiyor

    • 2021-2023 arasında çok gevşek para politikası uygulandı.

    • Faizler aşırı düşük tutuldu.

    • O dönem verilen aşırı kredi genişlemesi ve bütçe harcamaları hâlâ enflasyonu yukarı itiyor.

    • 2024’te faizler artırılsa da etkisi gecikmeli görülüyor (en az 12-18 ay sürer).

  2. Maliyet Enflasyonu Çok Yüksek

    • Döviz kuru arttıkça ithalat maliyetleri artıyor.

    • Enerji (doğalgaz, petrol), gıda (buğday, yağ) ve ara mal fiyatları zaten çok yükseldi.

    • Üretim maliyetleri patlayınca fiyatlara yansıyor.

  3. Enflasyon Beklentileri Bozulmuş

    • Şirketler, vatandaşlar ve piyasalar “zaten fiyatlar artacak” diye düşünüyor.

    • Bu da otomatik zam davranışı oluşturuyor (ücretlere, ürünlere, kiralara).

  4. Kamu Zamları ve Vergi Artışları

    • Elektrik, doğalgaz, akaryakıt gibi temel ürünlerde devlet zam yapıyor.

    • Dolaylı vergiler (KDV, ÖTV) artırılıyor.

    • Bu da direkt mal ve hizmet fiyatlarını artırıyor.

  5. Ücret-Fiyat Sarmalı

    • Asgari ücret, memur maaşı artışları çok yüksek yapıldı.

    • İşverenler bu artışı fiyatlara yansıttı.

    • Bu da yeni bir enflasyon dalgası yarattı.

  6. Kur Korumalı Mevduatın Yan Etkileri

    • KKM sistemi için devlet sürekli bütçeden kaynak aktardı.

    • Bu da piyasaya fazla TL sürülmesine yol açtı, talep canlı kaldı.

  7. Talep Hâlâ Canlı

    • İnsanlar ileride fiyatların daha da artacağını düşündüğü için erken alım yapıyor.

    • Ev, araba, beyaz eşya gibi harcamalar öne çekiliyor.

    • Talep canlı kalınca fiyatlar da düşmüyor.

  8. Güven Sorunu ve Dolarizasyon

    • İnsanlar TL’ye güvenmediği için tasarruflarını döviz, altın ve arsa gibi araçlara kaydırıyor.

    • TL kullanım oranı düştükçe fiyat istikrarı da zorlaşıyor.

Kısaca:

Enflasyon Türkiye’de hem geçmiş politikaların etkisiyle hem de şu anki yapısal kırılganlıklar yüzünden bir türlü düşmüyor.
Para politikasının etkisi çok gecikmeli olduğu için en az 2025 ortalarına kadar ciddi bir düşüş beklenmesi zor.

Okumaya devam et

EKONOMİ

KÜRESEL EKONOMİDE DURGUNLUK ENDİŞESİ ARTTI

Yayınlanma:

|

Yazan:

2025 yılında küresel ekonomide bir durgunluk (resesyon) riski ciddi şekilde artmış durumda. Uluslararası kuruluşlar ve önde gelen ekonomistler, özellikle ABD’nin uyguladığı yüksek gümrük tarifeleri ve artan ticaret savaşları nedeniyle küresel büyüme tahminlerini aşağı yönlü revize ettiler.

Küresel Ekonomik Görünüm

  • IMF, 2025 küresel büyüme tahminini %3,3’ten %2,8’e düşürdü. Bu düşüşün ana nedenleri arasında ABD’nin uyguladığı yüksek gümrük tarifeleri ve artan ticaret savaşları gösteriliyor.

  • Dünya Bankası, küresel büyümenin 2025-26 döneminde %2,7 seviyesinde kalacağını öngörüyor. Ancak bu düşük büyüme oranının sürdürülebilir kalkınma için yetersiz olabileceği belirtiliyor.

ABD ve Ticaret Politikalarının Etkisi

  • ABD Başkanı Donald Trump’ın 2 Nisan 2025’te duyurduğu “Liberation Day” kapsamında uygulamaya koyduğu yüksek gümrük tarifeleri, küresel ticaret savaşlarını tetikledi. Bu durum, ABD ve dünya genelinde ekonomik belirsizlikleri artırdı.

  • IMF, bu politikaların küresel ekonomik büyümeyi olumsuz etkilediğini ve 2025 için büyüme tahminlerini düşürdüğünü belirtti.

Türkiye’ye Etkisi

  • Türkiye ekonomisi, küresel ticaret gerilimlerinden ve ekonomik yavaşlamadan etkilenebilir. Özellikle ihracat pazarlarındaki daralma ve döviz kurlarındaki dalgalanmalar, Türkiye’nin ekonomik performansını olumsuz etkileyebilir.

2025 yılında küresel ekonomide bir durgunluk riski artmış durumda. Özellikle ABD’nin ticaret politikaları ve küresel ticaret gerilimleri, ekonomik büyüme üzerinde baskı oluşturuyor. Bu gelişmeler, Türkiye dahil olmak üzere birçok ülkenin ekonomisini etkileyebilir.

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.