Connect with us

GÜNDEM

Büyürken nasıl fakirleşiyoruz?

Ekonomist Ali Ağaoğlu ve gazeteci Hakan Güldağ, Dünya Gazetesi’nde büyüme rakamlarına değindi. İkinci çeyrek büyüme hızının 21,7 oranında geldiğini kaydederek, bu yılın yüzde 8’in altında bir rakamla kapatılamayacağını belirten ikili, büyüme ile birlikte fakirleştiğimizi de dile getirdi.

Yayınlanma:

|

Güldağ: Bu haftanın en önemli gündem maddesi ikinci çeyrek büyüme performansıydı. Yüzde 21.7 ile beklentilere paralel geldi. İlk çeyrek de yüzde 7’den 7.2’ye revize edildi. Görünen o ki bu yıl büyüme yüzde 8’in altında olmayacak. Hatta bunu yüzde 10’a kadar çıkarmak da mümkün. Üçüncü çeyrekte yüzde 6’lık, dördüncü çeyrekte de yüzde 3-4 civarı bir büyüme gelirse, üstü bile olabilir. Ama ikinci çeyreğe bakarak durumu da ‘Türkiye böyle büyüme görmedi’ havasına sokmamak lazım. Çünkü burada baz etkisi çok önemli. Korona etkisi çok bariz. Benzer nedenlerle Peru dünya büyüme şampiyonu oldu. Çünkü geçen sene çok büyük bir daralma yaşamıştı. Keza virüste en sert dalgalardan birinin yaşandığı İngiltere bu kez büyümede dünya ikincisi oldu….

Ağaoğlu: Sıralamanın çok fazla bir önemi yok. Siz yüzde 20 daralsanız, yüzde 30 büyüyeceksiniz sıfıra gelseniz dahi. Biraz hesaplamaların cilvesi diyeyim. Yüzde 8-10 gibi büyümeler konuşuluyor ama ben yine orada tedbirli olma tarafındayım. Gerek Uzakdoğu’daki PMI’lar, gerek ABD’deki güven endeksleri… Bunlar üçüncü çeyrek için yeni büyüme rekorlarına işaret etmiyor. Bizi etkiler.

Güldağ: Beklentin nedir?

Ağaoğlu: İkinciye göre üçüncü çeyrekte sakinleşen bir büyüme hızı beklerim. Dördüncüde daha da az. Çünkü ne dünyada ne bizde geçen yılın dördüncü çeyreği kötü geçmemişti.

Güldağ: Geçen sene son çeyrekte yüzde 6 büyüdük. Üzerine koymak zor olacak ama imkansız değil. Tabii büyümenin kalitesi ve sürdürülebilirliği de önemli. Bu oranlarda büyümeyi sürdürmek mümkün olmaz önümüzdeki yıl…

Ağaoğlu: Sürdürülebilir değil o açıdan. Mesela tüketim harcamaları önemli. İhracatın payı da katkı sağlamış durumda. Ama bu katkılar aynı şekilde devam edecek mi? Önümüzdeki dönemde benzer düşüşler Avrupa bölgesinde de olacaktır. Fed’in artık parasal genişlemeye son verme kararına yakın olduğu yavaş yavaş piyasalarda kabul gören bir yargı.

Güldağ: Ancak şu da var ki. Bu yıl ikinci çeyreği istisnai bir dönem olan pandemi yılı 2020 yerine 2019 ve 2018 ile de karşılaştırsak da yine önemli bir büyüme görülüyor. 2019’a göre yüzde 9.1, 2018’e göre yüzde 7.4. Az değil. İSO’nun ağustos ayı PMI rakamı da geldi: 54.1. Son 7 ayın en yükseği. İhracat da rekorlarına devam ediyor. 6-8 haftalık siparişlere de bakınca o tarafta da olumsuz bir sinyal yok.

Ağaoğlu: Tabii ki, geçen senenin olumsuzluğunun üzerine bu sene normale dönmemiz bile önemli. Hepimize katkı sağlıyor. Sevinelim ama bunu büyük bir başarı olarak telakki etmemekte fayda var.

Güldağ: Kendimizi dev aynasından da görmeyelim diyorsun. Bir de hepimize katkı sağlıyor meselesi şüpheli…

Ağaoğlu: Ne kastettin?

Güldağ: Vatandaşın böylesi bir büyümeden gelmesi beklenen refahı hissedememesini…

Ağaoğlu: O çok dile getiriliyor…

Güldağ: Dün bankada işim vardı. Güvenlik görevlisi tanıyor. Kapıyı açarken, ‘hocam maaşallah yüzde 21 büyümüşüz’ dedi. Bende ‘nokta 7’sini unutma’ dedim. Gülüştük.

Ağaoğlu: Vatandaş büyüme varsa bana niye yansımıyor diyor…

Güldağ: Fatih Özatay hocamız yazdı. Sonuçta Gayri Safi Yurtiçi Hasıla hepimizin gelirlerinin toplamı demek. Ücret gibi, kar gibi… İkinci çeyrekte ücretlilerin GSYH içindeki payı yüzde 32.9 oldu. Oysa ilk çeyrekte yüzde 35.5’ti. Hele 2019’daki payına bakarsan yüzde 36.7 idi. Türkiye büyüyor ama ücretlilerin payı azalıyor. Bence bu çok net biçimde anlatıyor büyürken fakirleşmeyi…

Ağaoğlu: Geçen gördüm. Ankara Sanayi Odası Başkanı Nurettin Özdebir, ‘Türkiye’de yoksullaştıran büyüme yaşıyor’ diyordu.

Güldağ: O da işin bir başka boyutu. 10 yıldır büyüme yaşandığı halde ihracat fiyatı düştüğü için, dış ticaret hadleri bozulduğu için daha fazla üretip, daha yüksek ihracat gerçekleştirmesine rağmen refahımızın artmadığına dikkat çekiyordu Nurettin Başkan.

Ağaoğlu: Ben de aynı fikirdeyim. Bir de şimdi belli sektörlerde, belli grupların, belli iş kollarının fazlasıyla faydalandığı bir durum oluştu. Belli sektörler öne çıkıyor. Oysa, 1960’lardan bu yana, ‘büyürsek refahı herkese yayarız’ diyen Anglosakson bir ekonomik görüşü var. Bu bir yere kadar doğruydu ama tıpkı orta gelir tuzağı gibi, artık bu büyümenin belli sektörlerle sağlanması durumu var. Birkaç sektör yüzde 25 büyüyüp, ekonomiyi yüzde 5 büyütüyorsa o sektörde bulunanlar bu işten nemalanıyorlar, geri kalan hiç kimse bu işten faydalanamıyor. Küçük bir kesimin elde ettiği kâr, büyük bir kesimin düşük gelire razı olduğu, gittikçe de enfl asyonla fakirleştikleri bir dönem. Kalkınmaya odaklamadığımız için büyüsek de bir anlamda fakirleşiyor, nette kalkınmıyoruz.

Güldağ: TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski de ‘kapsayıcı büyüme’ gereğine dikkati çekti geçen…

Ağaoğlu: Emek yoğun sektörlerde Türklerin yerine Suriyeli ve Afganları çalıştırarak, para kazanmaya çalıştığımız bir ortam da var.

Güldağ: Öbür yanda geçim maliyeti arttıkça, insanlar kredi kartı harcamalarına yükleniyor. Yıllıklandırmış bakarsan, son dört haftadaki kredi kartı harcamalarındaki artış yüzde 60’a denk geliyor. Bir de kısmen enfl asyon daha da artacak ben alacağımı şimdiden alayım hesabı da harcamaları artırıyor. Benim gördüğüm, insanların kafasında enfl asyon yüzde 30’da. ‘Senin enfl asyonun kaç’ diye sor bak, yüzde 30’dan aşağıya söyleyen pek çıkmayacak maalesef. Sanki ÜFE artı TÜFE, sonra böl ikiye, çıkan sonuç hakiki enflasyon diye bakılıyor. Harcaması artıyor ama borçlanarak. Borçlarınız arttığında da, refahı hissetmeniz zor oluyor. Fiyatlar artıp gelirlerin artmaması da aynı şekilde… Bu büyümeye işsizlikte de bir azalma görülmediği için, ‘oh çok şükür büyüdük’ diyemiyor rahatlıkla…

25 baz puan faiz indirmenin bir anlamı olmaz

Güldağ: Merkez Bankası’nın eylül kararı kritik demiştik. Bakıyorum piyasada ama 25 baz puan ama 50 baz puan indirim gelebilir beklentileri öne çıkmaya başladı…

Ağaoğlu: Bana göre bir değişiklik yapılmasına gerek yok. Bu faize bir süre daha katlanılması gerekli. Henüz daha enflasyon beklentilerinde majör bir iyileşme olmadan faizlerde indirime gitmenin bir anlamı olmayacaktır.

Güldağ: Neden? Eğer enfl asyon önümüzdeki dönemde düşüşe geçecekse… Kurlar da da gerileme var şu sıralar…

Ağaoğlu: Şu anda dolar/TL kurunda bir gerileme var. Piyasa katılımcılarının ‘Yılın geri kalanında faiz inmeyecekse, boşu boşuna dolarda uzun pozisyon taşımanın bir alemi yok. Hem taşıma maliyeti yüksek hem de fırsat kaçırıyoruz’ diyerek yavaş yavaş pozisyonlarını azalttıklarını o nedenle kurda hafif bir gerileme olduğunu düşünüyorum.

Güldağ: Paritenin etkisi de var tabii…

Ağaoğlu: Kesinlikle. Gelişen ülke para birimlerine bir tür iltifat dönemindeyiz yine. Biz de faydalanıyoruz. Hem de TL’nin yatırım cazibesini koruması nedeniyle de… En azından yabancılar gözüyle, bunun da etkisi var.

Güldağ: Faiz indirilirse ne beklersin?

Ağaoğlu: Mesela 25 baz puana indirdiğimiz zaman attığımız taşın kurbağaya ulaşması bile zor. Ne işe yarayacak sorusunu sormak lazım her zaman.

Güldağ: Fiyat istikrarı mücadelesine yarar mı getirir zarar mı?

Ağaoğlu: Şu sırada bir indirim, korkarım zarar getirir, Merkez Bankası açısından bakıyorum. 25 puanlık bir faiz indirimi olsa ne olur, olmasa ne olur. Faiz indirimlerini majör hareketlerle yapmakta fayda var diye düşünüyorum. Şu anda da 150, 200, 300 baz puanlık gibi majör hareketler yapacak bir ortamda bulunduğumuzu düşünmüyorum. O yüzden de 25’lik bir indirimin hiçbir anlamı yok. Bir de üstelik, ‘istendi de onun için yapıldı’ denilecek. Mührü teslim ettiğimizin garantisi olur.

1.1850 seviyesi kritik, sepet kurda çıkış bize yarar

Ağaoğlu: Parite ile ilgili hatırlarsan 1.1740’ın altına inerse sert hareketler bekliyoruz demiştik. 1.615’lere indi. Ama orası da yine arızi kaldı, 1,1740’ın üzerine geri döndü. Özellikle 1.1850 seviyesi önemli. Ara bir trendin denk geldiği bir seviye. 1.1850’nin üzerinde tutunursa, bu sefer 1.20’leri tekrar test edecek bir parite görebiliriz diye düşünüyorum. Hatta ben yılı 1.2300-1.2350 seviyelerinde, yani yıla başladığımız seviyelerde kapatacağız diye düşünüyorum. Parite yukarı çıkınca sepet kur da yukarı çıkacak. Bu Türkiye’nin lehine olacak bir şey. Çünkü ihracatımız için avantajlı bir durum. Tek başına doların yükselmesi bize bir şey ifade etmiyor ama parite destekli sepet kurun yükselmesi bizim için faydalı bir şey.

Altının 1815-1835 arasında önemli dirençleri var

Güldağ: Altında da ufak ufak bir hareket var. Orayla ilgili ne düşünüyorsun? Piyasadan gelen bir sinyal var mı?

Ağaoğlu: Altın gümüşe göre daha hızlı hareket etti son günlerde. Gümüş teknikleri itibariyle çok geride kaldı. Beni biraz şaşırttı açıkçası. Çünkü Amerikan tahvillerinin getirileri düşerken neden buraya bir alım gelmiyor? Buna karşın kripto tarafı biraz daha önde gitti. Altın ve gümüş diğerlerine göre geriden geliyorlar. Kripto paralar da kendi içinde ayrışmaya başladı. Bunların hepsini derleyip, toplayıp, bir araya getirdiğimde bu kripto meselesi anlaşılan o ki majör bir trend değişikliği getirebilir. Şöyle ki, değerli metallerle kriptolar arasında gidip gelen yatırımcılar artık daha uzun süre kriptolarda kalıp daha az altın ve gümüşle ilgileniyor olabilirler. Çünkü her ikisinde de bir gerileme oldu. O gerilemeden sonra majör bir toparlanma henüz daha yok. Evet, altında 1915’lere kadar bir hareket ihtimali var. Çok da kritik seviyelere yakınız yine 1815-1835 arasında önemli dirençleri var altının. Oraya geldik, tam ortasındayız, daha geçmek için yeni bir güce ihtiyaç var ama 1690’lara sert satışın geldiği günlerdeki toparlanması zor oldu kendi açısından. O satış bölgesine dönme çabası var. Altın yavaş yavaş dönüyor ama gümüş hayli geride kaldı. O çünkü 25’lerden 23’lere düştü, 23’lerden 24’lere çıktı. 25,40’ın üzerine çıkması lazım ki majör bir hareket başlasın. O da birazcık erkenmiş gibi görünüyor. Biraz prematüre bir durum var orada. Altın ve gümüş öncelikle şu Fed’in kararını görecek, daha sonra bir karar verecekler diye düşünüyorum.

Dolarda 8’in altı zor görünüyor

Güldağ: Kurda yeniden bir geri düşüş izliyoruz. 8,25’lere kadar çekilme gördük. 7,80’leri görürüz diyenler var. Geçen yıl sonu beklentini paylaşmıştın ama kısa vadede kurda 8’in altını bekler misin?

Ağaoğlu: Hayır beklemiyorum. Benim kurda tahminim 8,3250’ydi. 8,2650 ikinci durağım. Ama majör destek seviyesi 8,0750’lerde. Ben bu seviyelerin altına inmesini beklemiyorum, inerse çok kısa süreli bir deneme olur. Buradan önemli bir alım geleceğini düşünürüm. Ertelenmiş talepler ve gelecek endişesi yeniden ortaya çıkacaktır. Çünkü kur düşüşünde dikkat etmekte fayda var; DTH çok fazla bozulmuş değil. Az miktarda yurtdışından gelen borsaya bir miktar alım geliyor. Tahvil tarafı değilse de swap tarafında bir giriş var. Bunlar majör büyük girişler değiller ama görece olarak küçük bir döviz piyasamız olduğu için oradaki girişler, alıcılar biraz çekilince kurları aşağı indiren bir etki gösteriyor.

Güldağ: Majör destek dediğin 8,0750 seviyesinin altı zor diyorsun yani…

Ağaoğlu: Bu desteğin altını pek beklemem. Kurda 7,80, 7,60, 6,50 seviyeleri de söylenebilir ama onların olabilmesi için majör bir trend değişikliği gerekiyor. Bunun için de politikaların değişmesi lazım. Onların da yakın zamanda olmayacağını düşünmüyorum. Politika değişimi olmadan ben bir değişiklik beklemiyorum, olursa arızi olurlar. Hatta biraz da problem yaratır, enerji biriktirirler. Kurun belli bir patikada olması bizim için hayırlıdır. O yüzden çok sert düşüşler de bize çok fazla fayda sağlamıyor.

Güldağ: Peki o hayırlı diye ifade ettiğin kurdaki istikrar açısından sepet kurdaki gelişmeler de biraz önemli oluyor. Dolayısıyla parite tarafına da bir bakmamız lazım.

Dünya Gazetesi yazının tamamına buradan ulaşabilirsiniz

Okumaya devam et

BANKA ANALİZLERİ

QNB Finansbank Emekli Promosyonunu artırdı

Maaş Promosyon kampanyaları hızlanırken; QNB Finansbank Kmau Bankalarına alternatif olacak şekilde yeni bir Emekli Maaş Promosyon Kampanyası başlattı…

Yayınlanma:

|

Yazan:

Emekli Müşterilerimize Sunulan Ayrıcalıklar

  • 12.000 TL ‘ye varan nakit promosyon ve CardFinans Emekli kredi kartından yıllık 1.200 TL indirim olmak üzere toplamda  13.200 TL’ye varan emeklilik ödülü !
  • Emeklilikte Yaşa Takılanlar’a özel kredi QNB Finansbank’ta! Emeklilere özel avantajlı oranlardan yararlanmak ve detaylı bilgi için tıklayınız.
  • Yurtiçi diğer tüm banka ATM’lerinden Para Çekme, Para Yatırma veya Bakiye Sorgulama işlemlerini toplamda ayda iki defa ücretsiz gerçekleştirebilirler. (günlük para çekme – yatırma limitleri dahilinde)
  • Bireysel İnternet Şube ve QNB Mobil’den yapılacak EFT saatlerinde ve TL havale işlemlerinde işlem ücreti muafiyeti ( haftasonu ve resmi tatil günleri dışında 09:00-16:00 saatleri arasında)
  • QNB Finansbank şubelerinde yapacağınız işlemlerde sıra önceliği
  • Emekli Bankacılığı müşterilerimize özel 0850 222 11 00 numaralı QNB Finansbank Emekli Bankacılığı Hattı’ndan faydalanma imkanı
  • CardFinans Emekli kredi kartına sahip olunması durumunda; ilk yıl, yıllık üyelik ücreti tahsil edilmemektedir. Bu bir yılın sonunda, CardFinans Emekli kredi kartına bağlı ve düzenli ödenen en az bir otomatik fatura ödeme talimatı olduğu ve bu talimatların düzenli ödendiği sürece, bu kredi kartı için yıllık üyelik ücreti alınmamaya devam edecektir.
  • Emekli maaşını Bankamızdan alan CardFinans Emekli kredi kartı sahipleri, market ve eczane harcamalarında yılda 1200 TL’ye varan indirimlerden faydalanabilir. Detaylı bilgi için tıklayınız.

Okumaya devam et

EKONOMİ

TİM, Global Ekonomideki Talep ve Riskleri Takip Edecek

Türkiye’de bir ilk olan İhracat Pazar Monitörü içinde iki endeksin yer aldığını bildiren TİM Başkanı Mustafa Gültepe, İhracat Talep Endeksi ile pazarlardaki talebi, Pazar Dayanıklılık Endeksi ile de riskleri önceden görme imkânı bulacaklarını söyledi.

Yayınlanma:

|

Yazan:

Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM), önemli pazarlarda talebi yaratan koşulları ve riskleri artık İhracat Pazar Monitörü’nden (İPM) takip edecek. İlk sayısı yayımlanan İPM’ye göre ocak ayında İhracat Talep Endeksi yüzde bir artışla 101 puana yükseldi.

TİM Başkanı Mustafa Gültepe, yaptığı açıklamada Türkiye ekonomisinin itici gücü olan ihracatın seyrini belirleyebilme noktasında TİM’in hayata geçirdiği İhracat Pazar Monitörü’nün çok önemli bir misyon üstleneceğini vurguladı. Cumhuriyetin ikinci yüz yılına Türkiye’yi ihracatta ilk 10 ülke arasına çıkarma hedefi ile başladıklarını ve stratejilerini bu hedefe göre kurguladıklarını belirten Gültepe, şöyle devam etti:

“27 sektörümüzde, 61 birliğimizle ve 150 bine yakın ihracatçımızla dünyada adım atmadığımız ülke ya da bölge bulunmuyor. Türkiye’nin üretim gücünü, ürünlerimizin kalitesini tanıtmak için küresel ölçekteki sektörel fuarları, ticaret ve alım heyetlerini fırsata dönüştürüyoruz. Bütün bu çalışmaların yanı sıra pazarlarımızdaki tüm gelişmeleri hesaba katmamız gerekiyor.

TİM-İPM ALANINDA İLK VE TEK ENDEKS

İlkini  yayımladığımız TİM-İPM ile artık pazarlarımızdaki talep koşullarını ve siyasi-iktisadi risk konjonktürünü kolayca takip edebileceğiz. TİM-İPM, ülkemizde sektörel bazda talep ve risk koşullarını ölçen ilk ve tek endeks olma özelliğini taşıyor. Aylık olarak kamuoyu ile paylaşacağımız TİM-İPM içinde İhracat Talep Endeksi ve Pazar Dayanıklılık Endeksi yer alıyor. İhracat Talep Endeksi ile pazarlarımızdaki talebin hem genel durumunu hem de sektör ve ülke özelinde tabloyu görebileceğiz.

Pazar Dayanıklılık Endeksi ile de pazarlarımızda risklerin genel durumunun yanında sektör ve ülke bazında gidişatı takip edebileceğiz. Ocak ayı rakamlarına baktığımızda İhracat Talep Endeksi önceki aya göre yüzde 1 artış, önceki yılın aynı ayına göre yüzde 0,4 düşüşle 101 oldu. Bu rakam bize ihracat pazarlarımızdaki talep koşullarının iyileşmeye devam ettiğini gösteriyor. Pazar Dayanıklılık Endeksi ise Ocak ayında bir önceki aya göre yüzde 0,6 artarken bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 0,7 düşüşle 99,7 seviyesinde gerçekleşti. Bu verilerin ışığında pazarlarımızdaki risk koşullarının da iyileşme eğiliminde olduğunu söyleyebiliriz.”

Mustafa Gültepe, TİM-İPM kapsamındaki iki endeks sayesinde ihracatçı firmaların pazarlardaki riskleri ve talepleri çok daha daha kolay anlamlandırarak önceden pozisyon alma imkânı bulacaklarını sözlerine ekledi.

NOT: Şubat 2024 sayısı itibari ile TİM İhracat Pazar Monitörü her ayın son pazartesi günü yayınlanacaktır.

TİM İhracat Pazar Monitörü’ne buradan ulaşabilirsiniz.

 

TİM – Türkiye İhracatçılar Meclisi – TİM İhracat Pazar Monitörü (tim.org.tr)

tim_ihracat_pazar_monitörü_2024_subat TİMREPORT_229

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof. Dr. YILMAZ: Serveti vergile(yeme)mek

Dev çok uluslu şirketlerin vergilendirilmesiyle ilgili bir yazı dizisi hazırlamıştım. Uluslararası sermayenin daha fazla vergi dışı kalmasına göz yumulmaması için küresel asgari kurumlar vergisi çalışmaları hızlanmış durumda. Bir yandan da toplum vicdanında sermayenin vergilendirilerek aklanması gerek.

Yayınlanma:

|

Tüm dünyada mali, ekonomik ve çevresel adaletsizlikler artarak devam ediyor. Küreselde pandemi sonrasındaki yeni servetin yaklaşık üçte ikisini en zengin yüzde 1’lik kesim elinde tutmaya başladı. Yoksulluk sona ermiyor, artıyor. Emek enflasyon altında ezilirken büyümeden aldığı pay sınırlı. Oxfam’ın araştırmasına göre dünyadaki en büyük şirketlerin sadece yüzde 1’inden daha azı çalışanlarına “yaşanabilir” bir ücret ödüyor. Diğer yüzde 99’unun böyle bir kaygısı var mı acaba?

Ama küreselde vergi reformları sermayeyle, dev çok uluslu şirketlerle ilgili yapılmaya çalışılıyor. Madem süreç başladı, bundan sonra zenginler için de devamı gelse iyi olur. Zaten en zenginlerin arkasında, kârın ortaklarına aktarıldığı ve genellikle beklenti üstü (!) kâr elde eden bu dev şirketler var. Üstüne vergi teşvikleri, indirimleri ile önemli bir kazanç alanına sahipler.

Sonra bu zenginler çeşitli yollarla nüfuz da elde edebiliyor. Bu nüfuz arttıkça ihalelerden medyaya kadar pek çok köşe başı tutulabiliyor.

Çünkü sadece servet değil, nüfuz da birikir. Servet, sahibine gelir sağlarken ve gelecekteki işsizlik, hastalık risklerine karşı güven verirken, sosyal mevki, ün, kudret, ekonomik bağımsızlık sağlayarak özel bir ödeme gücünü temsil eder.

Vergide adaleti sağlamak için ödeme gücüne göre vergileme gerekli, servet de ödeme gücünün göstergesi olduğuna göre vergilendirilmesi doğal bir sonuç olarak karşımıza çıkıyor.

Zaten servet vergilerinin amacı, fırsat eşitsizlikleri dolayısıyla toplumdaki bireyler arasında oluşan gelir ve servet dağılımındaki dengesizlikleri en aza indirmek değil mi? O nedenle serveti olan ile olmayanı bu vergiyle birbirinden ayırmak gerekiyor. Emlak vergisi bir emlaka sahip olan ile olmayanı, ya da motorlu taşıtlar vergisi ona sahip olan (sahip olabilme gücüne sahip olan) ile olmayanı birbirinden ayırabiliyor örneğin. Ancak gelir ve servet dağılımında adaletsizliği en az indirecek servet vergisinde servetin tanımında sorun yaşıyoruz. Çünkü ülkemizde devlet hâlâ somut, gözle görülen servet unsurlarını vergilemeye çalışıyor.

Türkiye’de servet vergileri dört adet; Emlak Vergisi (EV), Değerli Konut Vergisi (DKV), Motorlu Taşıtlar Vergisi (MTV) ve Veraset ve İntikal Vergisi (VİV). Bu vergilerin konuları gayrimenkul (EV ve DKV), motorlu taşıt (MTV) ve servetin ölüm ya da yaşayanlar arası karşılıksız intikaline (VİV) dayanıyor.

Oysa servet tanımına, her türlü taşınır taşınmaz mallar ile para ve alacaklar dahildir ve zaten servet kişinin beli bir anda sahip olduğu ekonomik değerlerin tümüdür. Her birinin fiyatı vardır ve mübadeleye de elverişlidir.

Ancak Türkiye’de servetin tanımı oldukça dar. Bir çok ülkede mevduat vb de servet olarak tanımlanıyor. Bizdeki tanım eksikliği vergide adalet arayışını tetikleyen ana unsurlardan biri. Servet vergilerinin sık sık gündeme gelmesi, yeni bir servet vergisine umut bağlanması hem mevcut kamu giderlerinin dağılımından ve israfından, hem de vergilerin gelir/servetin adil dağılımındaki rolünden hoşnut olunmadığını gösteriyor.

Uygulamadaki servet vergilerinin gelir ve servet dağılımı üzerindeki etkisi, tüm servet unsurlarının hangi gelir grupları arasında dağıldığı ile ilgili. İşte aslında toplum vicdanını rahatsız eden nokta da burası.

Servet edinimiyle artan nüfuz, üretim faktörü sahipliklerinde giderek derinleşen adaletsizlikler ekonomi politikalarının etkisiyle de büyüdü. Düşük faiz politikasıyla uygulanırken kredi çekerek döviz ve altına yönelenler tasarruf ve servet sahibi oldular. Aynı dönemde düşük gelir düzeyindekiler, yoksullar bu politikanın sonucunda ortaya çıkan enflasyonun altında ezildi. Üstelik yaşanan dolarizasyon sonucu kur yükselişinin önüne geçilmesi için yaratılan KKM’nin getirisinden bile gelir vergisi alınmadı. O nedenle hem vergide adaletsizliğin göstergesi dolaylı vergilerin vergi sistemindeki hakimiyeti, hem de böyle bir zenginleşme ve kâr akımının da tetiklediği enflasyonla devam ediyoruz.

Mevcut servet vergilerine ek yeni bir servet vergisi ihdas edilmesi kıymetli meslektaşım Prof.Dr. Murat Batı’nın dünkü yazısında açıkladığı gibi Anayasa’nın 2. (sosyal hukuk devleti), 10. (eşitlik), 13. (ölçülülük) ve 35. (mülkiyet hakkının ihlali) maddelerine aykırılık teşkil edecek. Ayrıca yeni servet vergisi vergi sistemine dahil olsa da bu vergilerin gelirlerinin örneğin deprem harcamalarına, sosyal transferlere vb tahsis edilmesi 5018 sayılı KMYKK m.13/g’ye göre mümkün değil. Bu durumda gerçekleşmeyecek olan; bir Robin Hood vergisi gibi zenginden alıp yoksula vermek.

Yeni servet vergisine kadar öncelikle gelir ve kurumlar vergisinde reform ile işe başlanmalı. Gelir-Kurumlar Vergisi beyannamelerinde görülmeyen ve servetin oluşumuna katkı sağlayan gelir kayıt ve kontrol altına alınabilir. Servet vergisi ile gelir getirmediğinden dolayı Gelir-Kurumlar vergisiyle kavranamayan servet unsurları kavranabilir.

Aslında Veraset ve İntikal Vergisi uygulaması, karar alıcılara yol gösterici niteliğe sahip. Bu vergiler “birbirini telafi eden”, “takip ve kontrol eden vergiler“dir. Şöyle ki Veraset ve İntikal Vergisi, içinde iki vergiyi barındırıyor. İlki veraset sonucu ortaya çıkan ikincisi yaşayanlar arası gerçekleştirilen servetin karşılıksız intikali, vergilendirmeye yönelik. Veraset vergileri yalnız başına uygulandığı durumda servetin intikali yaşayanlar arasında bağış yoluyla gerçekleştirilebilir. Bunun için yaşayanlar arası bağış yoluyla gerçekleştirilen karşılıksız intikaller de bu vergi kapsamındadır.

Türkiye de servet vergileri, servet üzerinden ve servet transferinden alınıyor. Ayrıca servet vergileri servet artışından da alınır. Serveti oluşturan unsurda sahibinin hiçbir kişisel emeği olmadan meydana gelen artışlar vergilendirilir. Almanya’da Birinci Dünya Savaşı’ndaki servet artış vergisi uygulaması var, hatta olağanüstü servet vergisi olarak da bilinir. Oysa Türkiye’de bu kapsamda Gayrimenkul Kıymet Artışı Vergisi uygunladı. Servet unsurlarından sadece biri olan gayrimenkulün değerindeki artışı vergilemek için yürürlükteydi. Hatta uygulanırken olağanüstü bir durum da yoktu. Ancak o vergi neoklasik ekonomi politikalarının vergi sistemini değiştiren, sermayeyi daha hafif vergileyen özelliği sonucu 1985 yılında kaldırıldı.

Dostoyevski’nin dediği gibi; “parasız düşünür, ama paralı iki misli düşünür”.

Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ-T24

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKAVİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.