Connect with us

EKONOMİ

CHP AİLE DESTEK SİGORTASI’NI AÇIKLADI

Seçim sonrasında makroekonomik politikanın rayına sokulmasından daha da önemlisi, yoksulluğu adresleyen ve hızla sosyal desteklerle iyileşme sağlayacak bir programın öncelik olduğunu not etmek gerekiyor. Bu, ekonomi politikalarına sağlanacak güvenin de temel payandası olacaktır

Yayınlanma:

|

2018 ortalarından itibaren yaşanan ekonomik kriz ve kötü yönetim, Türkiye’de orta sınıfı yoksulluk derecesine indirirken, yoksulu da derin bir yoksulluğa itti. 2022 yılında hızlanmış haliyle, toplumun refahını eriten bir erozyonun 4 yıldır alttan alta devam ediyor olması bugün en büyük sorunumuz. Bugünün en temel sorunu da toplumun en kırılgan kesiminde derinleşen bir yoksulluk ve güvencesizlik.

Pandemi döneminde de görüldü ki; hane halkına doğrudan sosyal destekte en düşük olan ülkeler arasındaydı Türkiye.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, dün İstanbul’da gazeteci ve yazarlara “Aile Destekleri Sigortası’ ile ilgili açıklamalarda bulundu. İlk kez 2011’de seçim bildirgesiyle ilan edilen sisteme birçok yenilik içeren unsur eklenmiş.

Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin İLO’nun 9 sigorta dalını (uygulayacağını 1971 yılında taahhüt ettiğini belirterek, sadece Aile Destek Sigortası’nın hayata geçirilmediğini söylüyor.

Aile Destek Sigortası’nın özü, asgari ücretin altında geliri olan ya da hiç geliri olmayan haneleri kapsama alarak; hanenin özel durumuna bağlı olarak (hanede çocuk sayısı, eğitime katılım düzeyleri, yaşlı ve bakıma muhtaç kişi olup olmaması) haneye bir, “aile gelir desteği” olarak tanımlanan kamu mali desteği sağlanmasını içeriyor.

Kim belirleyecek? Bunun için istihdam edilecek “aile hekimi sayısı kadar”, 25 bine yakın sosyal hizmet uzmanı ve sosyolog ile ki tamamına yakını kadınlardan oluşturulacak, hanenin durumunun saptanması için hanelere gidecekler, nihai olarak da bir algoritma ile sosyal destek miktarı belirlenecek.

Destek ödemesi hanedeki kadının adına açılacak bir hesaba yatırılacak. Engelli ya da evde bakım desteği alıyorlarsa bu ödenekler kesilmeden aile gelir desteği de ilave edilecek. Bir kişi bile olsa hanedeki asgari ücret altında geliri olan herkes bu gelire hak kazanacak.

Bu gelir desteği, IMF’nin bile küresel krizde kendini değiştirip “tartışılmalı” dediği, “temel vatandaşlık geliri” aslında.

Anayasa’nın 60. maddesi “Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar” diyor.

CHP hedeflediği bu sistemle, sosyal korumaya alınmayanlar, geliri olmayanlar ile asgari ücretin altında geliri olanları, kurumsal ve hak temelli bir yapıyla güvenceye kavuşturmak istiyor.

Sosyal destek programlarını merkezi hale getirilme planı var CHP’nin. Böylece vatandaşın iktidardaki siyasi partinin il yöneticilerinin eline bakması, kaymakamlıkların kapısında (Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’ndan) yardım alabilmek için her seferinde dil dökmesi gerekmeyecek. İnsan onuruna yakışır, hak temelli bir program olarak hayata geçirilebilecek bir çerçeve oluşacak.

Bu programın tamamlayıcı ayağı ise kamu kesiminde işe alımlarda Aile Destekleri Sigortası kapsamındaki hanelerdeki kişilere pozitif ayrımcılık yapılarak öncelik verilmesi. Böylece, hem hanenin geliri yükseltilirken, diğer taraftan da bu hane kapsam dışına çıkacağından sosyal transfer kalemindeki kamu gideri azalacak. İşe girişte ‘torpil’ arayışı da.

Hacer Foggo’ya göre, çocukların beslenmesine sağlanacak destekle eğitime devam etmeleri, “yoksulluğu devralmadan” haneyi yoksulluktan bir üst lige çekip çıkaracak iş ve gelire kavuşmaları çok önemli.

Kılıçdaroğlu’nun verdiği bilgiye göre, halihazırda yılda 5 milyon 903 bin 515 hane düzenli ya da geçici olarak sosyal yardımlardan yararlanıyor. Kişi sayısı da 9 milyon 940 bin kişi.

CHP’nin web sitesinde de yayına alınan Aile Destekleri Sigortası algoritmasına göre, hak sahibi olan haneler kendi durumlarına uyan gelir desteğini hesaplayabilecekler. Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıklamasına göre, alınabilecek gelir desteğinin bugünkü değerlerle en düşük 1.100 TL, en yüksek 5.500 TL olması öngörülüyor.

Bu desteğin kamu bütçesine maliyetinin ise bütçe giderlerinin yüzde 11’ine kadar çıkabileceği kaydediliyor.

Mevcut bütçe ödeneklerine bakılırsa bütçe giderlerinin yüzde 6.7’si kadar bir “hane halkına transferler” kalemi ödeneği var. Bu da 189 milyar TL. Kılıçdaroğlu’nun söylediği gibi transferlerin bütçe giderlerinin yüzde 11’i olması halinde yaklaşık 283 milyar TL olacak. Aradaki yaklaşık 100 milyar liralık fark da Bu da bugünkü haliyle 8 ayda Merkez Bankası’na yaklaşık 100 milyar TL, bütçeye 75 milyar TL’lik gideri olan, yılsonuna kadar da 230 milyar TL’yi bulması beklenen KKM kur giderinin yarısından az.

Kılıçdaroğlu, Aile Destekleri Sigortası sisteminin istihdamda kayıt dışılığı da azaltacağını düşünüyor.

Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığı sonrası 2011’de ilan edilen sistem, geliştirilmiş ve daha iyi bir işlevsel mekanizmaya yerleştirilmiş.

Seçim sonrasında makroekonomik politikanın rayına sokulmasından daha da önemlisi yoksulluğu adresleyen ve hızla sosyal desteklerle iyileşme sağlayacak bir programın öncelik olduğunu not etmek gerekiyor. Bu, ekonomi politikalarına sağlanacak güvenin de temel payandası olacaktır.

Toplu konutta can alıcı nokta

Geçen hafta hükümet “Cumhuriyet tarihinin en büyük projesi” olarak 5 yılda 500 bin konut projesini duyurdu. Bununla 5 yılda, 500 bin sosyal konut, 250 bin konut amaçlı arsa, 50 bin iş yeri düşük gelir gruplarına üretilecek.

900 milyar TL olarak yatırım değeri hesaplanan bu projenin, ilk etabının 2 yılda; 250 bin sosyal konutu, 100 bin konut arsasını ve 10 bin iş yerini hak sahiplerinin kullanımına sunulmasının planlandığı açıklanıyordu.

Yani yılda ortalama 125 bin konut demek.

Peki Toplu Konut İdaresi (TOKİ) yılda kaç konut inşaatına başlamış, yılda kaç konutu hak sahiplerine teslim etmişti?

TOKİ’nin web sitesinde geçmişte yayımlanmış ama silinmiş verileri bir yerlerden bulduğunuzda (Toplu Konut üretim raporu) yıllık üretimin 2013-2017 arasında yıllık ortalama 45 bin olduğunu görüyoruz.

TOKİ Başkanı Ömer Bulut, TOKİHABER bülteninin Ağustos sayısında şöyle söylüyordu: “Son 3 yılda 213 bin konutu sosyal donatılarıyla şehirlerimize kazandırdık. Bugüne kadar 179 bin konutun dönüşümünü sağlayarak modern yerleşimler kurduk. 775 şantiyemizde 144 bin konut ve sosyal donatının inşasına hızla devam ediyoruz.”

Böylece son üç yılda yıllık ortalama 71 bin konut üretiminin tamamlandığı anlamına geliyor.

Bakan Murat Kurum’un kampanyanın ilanında yaptığı konuşmada, 2016’da 750 bininci konutun teslim edildiğini, 2021’de ise 1 milyonuncu konutun teslim edildiğini söylemesine dayanarak, son 5 yılda 250 bin konutun yani yıllık 50 bin konutun teslim edildiğini anlıyoruz.

Bu yüzden 2 yılda 250 bin konut teslimi iddialı bir hedef. Bu da her şeyin ‘tıkır takır’ çalışacağı varsayımı ile. Oysa biliniyor ki öngörülemez bir inşaat maliyet artışı ile müteahhitler ihalelere girmekten kaçınıyor. Ayrıca İstanbul’un en kalburüstü semtlerinde yürütülen kentsel dönüşüm faaliyetlerinde bile işi yarım bırakan müteahhit öykülerinin geçmişi son 3 yıla uzanıyor.

Son ilan edilen projede en düşük dilimde yer alan konutların aylık taksitlerinin şöyle olacağı duyuruldu: 608 bin lira fiyata sahip 2 artı 1 konutlara, aylık 2 bin 280 liradan başlayan taksitlerle ve 240 ay vadeyle sahip olabilecekler. Bunların yüzde 10’arlık peşinatını da unutmamak gerekiyor.

Asgari ücret ve etrafında ücret alan tek kişilik bir hanenin bu kampanyaya katılması olanaksız.

Varsayımı asgari ücret ve etrafında ücret alan iki kişinin gelirinin olduğu hanelerde, bu kampanyaya katılmak için hem peşinat, hem 2 bin 280 TL taksit ödenecek hem de mevcut hanenin kirası ödenecek demektir. Aylık akışta, en iyi ihtimalle bir asgari ücret gidecek demektir. İki kişi ve varsa çocukları ile ebeveynleri tek asgari ücretle geçinmeleri mümkün mü?

Katılımın 2 milyon başvuruya ulaştığı ifade ediliyor.

En kritik soru

Burada temel soru; ‘düşük gelir’ dilimindeki hanelerin hem taksit hem kira ödemeye ne kadar süre dayanabilecekleridir? 2019’da başlanan ve hâlâ inşaatı bile başlamamış konutlar olduğuna göre, temel sorun budur.

TOKİ şeffaf olsa ve yılda kaç konut inşaatına başladığını, kaç konut tamamladığını, kaç konutu teslim ettiğini paylaşsa bu bize epey ışık tutacaktı.

Peki yoksul ve dar gelirlilere böyle bir konut projesi desteklenmez mi? Desteklenir. Bunun da yapıcı ve zorlayıcı unsurlarla desteklenmesi gerekir.

Muhalefet açısından en doğru noktayı öne çıkararak, can alıcı çözümü sergileyenler arasında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu var.

Kılıçdaroğlu sosyal konutların yaygınlaşmasını canı gönülden istediğini vurgulayarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sesleniyordu: “Sana inanalım istiyorsan bu işe müteahhitlerin girmesi için hazineden gelir güvencesi ver. Beşli çeteleri semirttin, asıl fakir fukaranın konutu için garanti ver. Vermezsen, sen de biliyorsun ki bu proje bitmeyecek.”

İşte en kritik nokta burası; sosyal konutların hızlı bir şekilde zamanında bitirilmesi. Müteahhitlere işe girişebilecek bir plan sunulması ve ipe un sermemesi. Yakın geçmişte 30-50 bin arası bir konut teslimatı yapabilen TOKİ’nin en temel sorununun da müteahhitlerin son yıkıcı enflasyon dalgasında maliyet şoku ile karşılaşması oldu.

Sermayeleri eriyen müteahhitlerin işlerini zamanında yetiştirmesi mümkün mü? Aylık TOKİ taksiti ödeyen dar gelirlilerin uzayan inşaat ve teslimat süresi boyunca hem TOKİ taksiti hem de kira ödemeye güçleri yetmesi mümkün mü?

Kılıçdaroğlu en can alıcı yeri yakalayarak yapıcı bir öneri getiriyor.

Bakalım, kiraların bu projeyle düşeceği propagandasına girişen Ankara ne yapacak?

Şu hali ile sadece ‘umut satan’ ve milyonlarca dar gelirlinin sadece sınırlı sayıda başvuru sahibine ne kadar sürede teslim edileceği belli olmayan bir başlangıç var hali hazırda.

UĞUR GÜRSES – T24

Okumaya devam et

EKONOMİ

TİM, Global Ekonomideki Talep ve Riskleri Takip Edecek

Türkiye’de bir ilk olan İhracat Pazar Monitörü içinde iki endeksin yer aldığını bildiren TİM Başkanı Mustafa Gültepe, İhracat Talep Endeksi ile pazarlardaki talebi, Pazar Dayanıklılık Endeksi ile de riskleri önceden görme imkânı bulacaklarını söyledi.

Yayınlanma:

|

Yazan:

Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM), önemli pazarlarda talebi yaratan koşulları ve riskleri artık İhracat Pazar Monitörü’nden (İPM) takip edecek. İlk sayısı yayımlanan İPM’ye göre ocak ayında İhracat Talep Endeksi yüzde bir artışla 101 puana yükseldi.

TİM Başkanı Mustafa Gültepe, yaptığı açıklamada Türkiye ekonomisinin itici gücü olan ihracatın seyrini belirleyebilme noktasında TİM’in hayata geçirdiği İhracat Pazar Monitörü’nün çok önemli bir misyon üstleneceğini vurguladı. Cumhuriyetin ikinci yüz yılına Türkiye’yi ihracatta ilk 10 ülke arasına çıkarma hedefi ile başladıklarını ve stratejilerini bu hedefe göre kurguladıklarını belirten Gültepe, şöyle devam etti:

“27 sektörümüzde, 61 birliğimizle ve 150 bine yakın ihracatçımızla dünyada adım atmadığımız ülke ya da bölge bulunmuyor. Türkiye’nin üretim gücünü, ürünlerimizin kalitesini tanıtmak için küresel ölçekteki sektörel fuarları, ticaret ve alım heyetlerini fırsata dönüştürüyoruz. Bütün bu çalışmaların yanı sıra pazarlarımızdaki tüm gelişmeleri hesaba katmamız gerekiyor.

TİM-İPM ALANINDA İLK VE TEK ENDEKS

İlkini  yayımladığımız TİM-İPM ile artık pazarlarımızdaki talep koşullarını ve siyasi-iktisadi risk konjonktürünü kolayca takip edebileceğiz. TİM-İPM, ülkemizde sektörel bazda talep ve risk koşullarını ölçen ilk ve tek endeks olma özelliğini taşıyor. Aylık olarak kamuoyu ile paylaşacağımız TİM-İPM içinde İhracat Talep Endeksi ve Pazar Dayanıklılık Endeksi yer alıyor. İhracat Talep Endeksi ile pazarlarımızdaki talebin hem genel durumunu hem de sektör ve ülke özelinde tabloyu görebileceğiz.

Pazar Dayanıklılık Endeksi ile de pazarlarımızda risklerin genel durumunun yanında sektör ve ülke bazında gidişatı takip edebileceğiz. Ocak ayı rakamlarına baktığımızda İhracat Talep Endeksi önceki aya göre yüzde 1 artış, önceki yılın aynı ayına göre yüzde 0,4 düşüşle 101 oldu. Bu rakam bize ihracat pazarlarımızdaki talep koşullarının iyileşmeye devam ettiğini gösteriyor. Pazar Dayanıklılık Endeksi ise Ocak ayında bir önceki aya göre yüzde 0,6 artarken bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 0,7 düşüşle 99,7 seviyesinde gerçekleşti. Bu verilerin ışığında pazarlarımızdaki risk koşullarının da iyileşme eğiliminde olduğunu söyleyebiliriz.”

Mustafa Gültepe, TİM-İPM kapsamındaki iki endeks sayesinde ihracatçı firmaların pazarlardaki riskleri ve talepleri çok daha daha kolay anlamlandırarak önceden pozisyon alma imkânı bulacaklarını sözlerine ekledi.

NOT: Şubat 2024 sayısı itibari ile TİM İhracat Pazar Monitörü her ayın son pazartesi günü yayınlanacaktır.

TİM İhracat Pazar Monitörü’ne buradan ulaşabilirsiniz.

 

TİM – Türkiye İhracatçılar Meclisi – TİM İhracat Pazar Monitörü (tim.org.tr)

tim_ihracat_pazar_monitörü_2024_subat TİMREPORT_229

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof. Dr. YILMAZ: Serveti vergile(yeme)mek

Dev çok uluslu şirketlerin vergilendirilmesiyle ilgili bir yazı dizisi hazırlamıştım. Uluslararası sermayenin daha fazla vergi dışı kalmasına göz yumulmaması için küresel asgari kurumlar vergisi çalışmaları hızlanmış durumda. Bir yandan da toplum vicdanında sermayenin vergilendirilerek aklanması gerek.

Yayınlanma:

|

Tüm dünyada mali, ekonomik ve çevresel adaletsizlikler artarak devam ediyor. Küreselde pandemi sonrasındaki yeni servetin yaklaşık üçte ikisini en zengin yüzde 1’lik kesim elinde tutmaya başladı. Yoksulluk sona ermiyor, artıyor. Emek enflasyon altında ezilirken büyümeden aldığı pay sınırlı. Oxfam’ın araştırmasına göre dünyadaki en büyük şirketlerin sadece yüzde 1’inden daha azı çalışanlarına “yaşanabilir” bir ücret ödüyor. Diğer yüzde 99’unun böyle bir kaygısı var mı acaba?

Ama küreselde vergi reformları sermayeyle, dev çok uluslu şirketlerle ilgili yapılmaya çalışılıyor. Madem süreç başladı, bundan sonra zenginler için de devamı gelse iyi olur. Zaten en zenginlerin arkasında, kârın ortaklarına aktarıldığı ve genellikle beklenti üstü (!) kâr elde eden bu dev şirketler var. Üstüne vergi teşvikleri, indirimleri ile önemli bir kazanç alanına sahipler.

Sonra bu zenginler çeşitli yollarla nüfuz da elde edebiliyor. Bu nüfuz arttıkça ihalelerden medyaya kadar pek çok köşe başı tutulabiliyor.

Çünkü sadece servet değil, nüfuz da birikir. Servet, sahibine gelir sağlarken ve gelecekteki işsizlik, hastalık risklerine karşı güven verirken, sosyal mevki, ün, kudret, ekonomik bağımsızlık sağlayarak özel bir ödeme gücünü temsil eder.

Vergide adaleti sağlamak için ödeme gücüne göre vergileme gerekli, servet de ödeme gücünün göstergesi olduğuna göre vergilendirilmesi doğal bir sonuç olarak karşımıza çıkıyor.

Zaten servet vergilerinin amacı, fırsat eşitsizlikleri dolayısıyla toplumdaki bireyler arasında oluşan gelir ve servet dağılımındaki dengesizlikleri en aza indirmek değil mi? O nedenle serveti olan ile olmayanı bu vergiyle birbirinden ayırmak gerekiyor. Emlak vergisi bir emlaka sahip olan ile olmayanı, ya da motorlu taşıtlar vergisi ona sahip olan (sahip olabilme gücüne sahip olan) ile olmayanı birbirinden ayırabiliyor örneğin. Ancak gelir ve servet dağılımında adaletsizliği en az indirecek servet vergisinde servetin tanımında sorun yaşıyoruz. Çünkü ülkemizde devlet hâlâ somut, gözle görülen servet unsurlarını vergilemeye çalışıyor.

Türkiye’de servet vergileri dört adet; Emlak Vergisi (EV), Değerli Konut Vergisi (DKV), Motorlu Taşıtlar Vergisi (MTV) ve Veraset ve İntikal Vergisi (VİV). Bu vergilerin konuları gayrimenkul (EV ve DKV), motorlu taşıt (MTV) ve servetin ölüm ya da yaşayanlar arası karşılıksız intikaline (VİV) dayanıyor.

Oysa servet tanımına, her türlü taşınır taşınmaz mallar ile para ve alacaklar dahildir ve zaten servet kişinin beli bir anda sahip olduğu ekonomik değerlerin tümüdür. Her birinin fiyatı vardır ve mübadeleye de elverişlidir.

Ancak Türkiye’de servetin tanımı oldukça dar. Bir çok ülkede mevduat vb de servet olarak tanımlanıyor. Bizdeki tanım eksikliği vergide adalet arayışını tetikleyen ana unsurlardan biri. Servet vergilerinin sık sık gündeme gelmesi, yeni bir servet vergisine umut bağlanması hem mevcut kamu giderlerinin dağılımından ve israfından, hem de vergilerin gelir/servetin adil dağılımındaki rolünden hoşnut olunmadığını gösteriyor.

Uygulamadaki servet vergilerinin gelir ve servet dağılımı üzerindeki etkisi, tüm servet unsurlarının hangi gelir grupları arasında dağıldığı ile ilgili. İşte aslında toplum vicdanını rahatsız eden nokta da burası.

Servet edinimiyle artan nüfuz, üretim faktörü sahipliklerinde giderek derinleşen adaletsizlikler ekonomi politikalarının etkisiyle de büyüdü. Düşük faiz politikasıyla uygulanırken kredi çekerek döviz ve altına yönelenler tasarruf ve servet sahibi oldular. Aynı dönemde düşük gelir düzeyindekiler, yoksullar bu politikanın sonucunda ortaya çıkan enflasyonun altında ezildi. Üstelik yaşanan dolarizasyon sonucu kur yükselişinin önüne geçilmesi için yaratılan KKM’nin getirisinden bile gelir vergisi alınmadı. O nedenle hem vergide adaletsizliğin göstergesi dolaylı vergilerin vergi sistemindeki hakimiyeti, hem de böyle bir zenginleşme ve kâr akımının da tetiklediği enflasyonla devam ediyoruz.

Mevcut servet vergilerine ek yeni bir servet vergisi ihdas edilmesi kıymetli meslektaşım Prof.Dr. Murat Batı’nın dünkü yazısında açıkladığı gibi Anayasa’nın 2. (sosyal hukuk devleti), 10. (eşitlik), 13. (ölçülülük) ve 35. (mülkiyet hakkının ihlali) maddelerine aykırılık teşkil edecek. Ayrıca yeni servet vergisi vergi sistemine dahil olsa da bu vergilerin gelirlerinin örneğin deprem harcamalarına, sosyal transferlere vb tahsis edilmesi 5018 sayılı KMYKK m.13/g’ye göre mümkün değil. Bu durumda gerçekleşmeyecek olan; bir Robin Hood vergisi gibi zenginden alıp yoksula vermek.

Yeni servet vergisine kadar öncelikle gelir ve kurumlar vergisinde reform ile işe başlanmalı. Gelir-Kurumlar Vergisi beyannamelerinde görülmeyen ve servetin oluşumuna katkı sağlayan gelir kayıt ve kontrol altına alınabilir. Servet vergisi ile gelir getirmediğinden dolayı Gelir-Kurumlar vergisiyle kavranamayan servet unsurları kavranabilir.

Aslında Veraset ve İntikal Vergisi uygulaması, karar alıcılara yol gösterici niteliğe sahip. Bu vergiler “birbirini telafi eden”, “takip ve kontrol eden vergiler“dir. Şöyle ki Veraset ve İntikal Vergisi, içinde iki vergiyi barındırıyor. İlki veraset sonucu ortaya çıkan ikincisi yaşayanlar arası gerçekleştirilen servetin karşılıksız intikali, vergilendirmeye yönelik. Veraset vergileri yalnız başına uygulandığı durumda servetin intikali yaşayanlar arasında bağış yoluyla gerçekleştirilebilir. Bunun için yaşayanlar arası bağış yoluyla gerçekleştirilen karşılıksız intikaller de bu vergi kapsamındadır.

Türkiye de servet vergileri, servet üzerinden ve servet transferinden alınıyor. Ayrıca servet vergileri servet artışından da alınır. Serveti oluşturan unsurda sahibinin hiçbir kişisel emeği olmadan meydana gelen artışlar vergilendirilir. Almanya’da Birinci Dünya Savaşı’ndaki servet artış vergisi uygulaması var, hatta olağanüstü servet vergisi olarak da bilinir. Oysa Türkiye’de bu kapsamda Gayrimenkul Kıymet Artışı Vergisi uygunladı. Servet unsurlarından sadece biri olan gayrimenkulün değerindeki artışı vergilemek için yürürlükteydi. Hatta uygulanırken olağanüstü bir durum da yoktu. Ancak o vergi neoklasik ekonomi politikalarının vergi sistemini değiştiren, sermayeyi daha hafif vergileyen özelliği sonucu 1985 yılında kaldırıldı.

Dostoyevski’nin dediği gibi; “parasız düşünür, ama paralı iki misli düşünür”.

Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ-T24

Okumaya devam et

EKONOMİ

Türkiye’nin sınai haklar haritası çıktı!

Türk Patent ve Marka Kurumu 2023 yılına ait sınai haklar verilerini açıkladı. Verileri değerlendiren Destek Patent Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Yamankaradeniz; “Yabancı başvuru ve tescil sayılarındaki yükseliş dikkate değer. İller bazında her zamanki gibi şampiyon İstanbul olurken; Bayburt, Ardahan, Erzincan ve Bitlis illerimize ilişkin veriler, Sınai Haklar hakkındaki bilinçlendirilme çalışmalarının arttırılması gerektiğini gösteriyor. Bu veriler ışığında, ülkemizdeki bazı bölgelerin sınai haklar yönünden gelişmesi için yerel yönetimlerin ve kamu idarecilerinin daha fazla katkı koyması gerektiği görülmektedir” dedi.

Yayınlanma:

|

Yazan:

Yerli yabancı toplam patent başvurularında %3,64’ lük artış!

2023 yılında Türk Patent ve Marka Kurumuna yerli ve yabancı 16.433 patent, 3.400 faydalı model, 183.149 marka ve 58.076 tasarım olmak üzere üzere toplam 261.058 başvuru yapıldı. Destek Patent Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Yamankaradeniz; “Ülke ekonomisindeki ticari aktörlerimiz artık marka, patent, tasarım, faydalı model tescili gibi kavramların önemini daha iyi kavradı ve buna göre hareket ediyor. Vekil firma olarak yıllar içinde gösterdiğimiz çaba neticesinde bu farkındalığı oluşturmayı başardığımızı görüyoruz. TÜRKPATENT verilerine göre 2023 yılında yerli yabancı toplam patent başvurularında %3,64’ lük yaşandı. Dünya genelinde her geçen gün ihracat fırsatlarının, markalara, AR-GE’ye yapılan yatırımların artması şirketlerin daha inovatif ve öncü olmalarını zorunlu kılıyor. Bu da aslında hem ülkemizde hem dünyada sektörümüzdeki pazarın büyüdüğünü kanıtlıyor” dedi.

Uluslararası patent başvurularında %25 artış!

“TÜRKPATENT’in açıkladığı güncel verilere göre Türkiye’de faaliyet gösteren yerli firmalar 2023 yılında 155’i PCT (uluslararası patent başvurusu), 234’ü EPC (Avrupa patent başvurusu) olmak üzere toplam 389 uluslararası patent başvurusu yaptı. 2022 yılında başvuru sayısı toplam 312 idi. Buna göre 2023 yılı başvuruları yaklaşık yüzde 25 (dörtte bir) oranında bir artış gösterdi. Bu da Türkiye’de yükselen fikri ve sınai haklar bilincinin küresel ölçekte yansımasını gösteriyor.”

Patent başvurularının zirvesinde yine İstanbul yer alıyor

TÜRKPATENT’ e göre geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi İstanbul tüm başvurularda ilk sırada. Patent başvurularında 3.526, başvuru ile ilk sırada yer alan İstanbul’u yine büyükşehirler takip ediyor. Patent başvurularında ikinci sırada 1.327 başvuru ile Ankara, üçüncü sırada 509 başvuru ile Bursa, dördüncü sırada 429 başvuru ile İzmir ve beşinci sırada 415 başvuru ile Kocaeli yer alırken; Hakkari, Sinop ve Kilis, sadece 1’er patent başvurusuyla listenin en sonlarında yer alan illerimiz oldu. Bayburt ise 2023 yılında hiç patent başvurusu yapılmayan tek il olarak dikkat çekiyor.

Marka başvurularında İstanbul liderliğini sürdürüyor

Marka başvurularının illere göre dağılımına baktığımızda ise; 71801 başvuru yapan İstanbul’u 14.368 marka başvurusuyla Ankara, 11.378 başvuruyla İzmir, 7.412 başvuruyla Bursa ve 6.179 başvuruyla Antalya izliyor. Ardahan ise 15 başvuruyla son sırada yer alıyor.

Tasarım başvurularında ise bir önceki yılın verilerine göre sıralamalarını ilerleten iller Kayseri ve Antep

Tasarım başvurularında ise 20623 başvuru ile İstanbul başı çekerken; Bursa 4.650 başvuru ile ikinci, Ankara 3.709 başvuru ile üçüncü, Kayseri 3.464 başvuru ile dördüncü, Gaziantep ise 2.754 başvuru ile beşinci sırada yer aldı. Erzincan ise 2023 yılında hiç tasarım başvurusu yapılmayan tek il oldu.

Faydalı modelin dikkat çekeni ise Konya

Faydalı model başvurularında 931 başvuru ile İstanbul başı çekiyor; 403 başvuruyla Ankara, 262 başvuruyla Bursa ve 246 başvuruyla İzmir izlerken, Konya’nın 174 başvuruyla beşinci sıraya yerleşmesi dikkate değer bir unsur oldu. Bitlis ve Ardahan ise 2023 yılında hiç faydalı model başvurusu yapılmayan iller olarak listenin son sıralarına yerleşti.

Yerli patent ve faydalı modelde en çok başvuru yapılan alan: Motorlu Kara Taşıtı

TÜRKPATENT NACE kodu verilerine göre 2023 yılında yerel patent ve faydalı model başvurularında motorlu kara taşıtı, römork ve yarı römork imalatı, büro makineleri ve bilgisayar imalatı, mobilya imalatı; başka yerde sınıflandırılmamış diğer imalatlar, tıbbi ve cerrahi teçhizat ile ortepedik araçların imalatı ve eczacılık ürünlerinin, tıbbi kimyasalların ve botanik ürünlerinin imalatı ilk beş sırada yer alıyor. Yurt dışından Türkiye’ye gelen yabancı patent ve faydalı model başvurularında ise; eczacılık ürünlerinin, tıbbi kimyasalların ve botanik ürünlerinin imalatı, diğer özel amaçlı makinelerin imalatı, ana kimyasal maddelerin imalatı, tıbbi ve cerrahi teçhizat ile ortepedik araçların imalatı ve genel amaçlı diğer makinelerin imalatı yer alıyor.

İhracatta yenilikçi atılımlar için katma değerli ürünlerle markalaşma şart!

Marka, patent ve tasarım sayılarının ülkemiz sanayisinin gelmiş olduğu gelişmişlik düzeyi ile doğru orantılı olmadığını belirten Yamankaradeniz; “daha fazla katma değerli ürün üretimi, daha yüksek teknolojili üretim anlamına gelmektedir. Bu nedenle, bu yenilikleri patentle veya faydalı model başvuruları ile koruma altına almak ve değer oluşturmak, ülkemizi ve firmalarımızı zenginleştirir. Böylece, ihracaattaki tonaj rakamları aynı kalsa bile birim fiyatı artacağından yapılan toplam ihracaat rakamımızda artış olacaktır. Bu da cari açığın daha az oluşması ve enflasyon rakamlarının aşağıya doğru gelmesine olumlu katkı sağlayacaktır. Dolayısıyla, bu yeni teknolojilerle dünya pazarlarına açılan markalarımızın Türk malı dolaşım miktarının artması, uluslararası markalaşmanın çok olumlu yansımaları olacaktır” dedi.

 

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKAVİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.