Connect with us

EKONOMİ

Ekonomiden sorumlu Bakanların karnesi

2002’den bu yana 5 ekonomi 1 de hazine ve maliye bakanı görev yaptı. Bu bakanların Ekonomiye katkılarına yakından bakalım istedik.

Yayınlanma:

|

2002’den bu yana 5 ekonomi 1 de hazine ve maliye bakanı görev yaptı. Bu bakanların Ekonomiye katkılarına yakından bakalım istedik.

Türkiye Cumhuriyeti Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, 8 Kasım 2020 tarihinde kişisel Instagram hesabından yaptığı paylaşım ile Haziran 2018’den bu yana yürütmüş olduğu T.C. Hazine ve Maliye Bakanlığı görevinden sağlık sorunları sebebiyle istifa ettiğini kamuoyu ile paylaşmıştı. Hafta sonu yapılan bu açıklamanın ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu istifayı kabul edip etmeyeceği de oldukça merak konusuydu. Gün boyunca resmî makamlardaki sessizliğin ardından 9 Kasım akşam saatlerinde T.C. İletişim Başkanlığı tarafından yapılan açıklamada, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın yapmış olduğu görevden af talebinin Cumhurbaşkanı değerlendirmesi neticesinde kabul edildiği belirtildi. Bu gelişmeden birkaç saat sonra ise Resmî Gazete’de yayınlanan atama kararıyla T.C. Hazine ve Maliye Bakanlığı görevine eski Kalkınma Bakanı ve AK Parti Mersin Milletvekili Lütfi Elvan’ın getirildiği açıklandı.

Berat Albayrak’ın ekonomi yönetimi makroekonomik göstergelerdeki olumsuz değişimlerle oldukça fazla tartışma konusu olmuştu. Özellikle 2018 yılının 2. yarısında yabancı para birimlerinin TL’ye karşı oldukça değer kazanması ve buna karşı ekonomi yönetiminin faizleri düşük tutmadaki ısrarı ekonomistlerin eleştirilerinin ana hedefi olmuştu. Peki Berat Albayrak’ın ekonomi yönetimindeki 29 aylık performansı nasıl değerlendirilebilir? Doğruluk Payı Türkiye’deki makroekonomik göstergeleri Kasım 2002’den bu yana görev alan hazine ve maliye bakanı ve ekonomi bakanlarının dönemlerine göre inceledi.

2002’den Bu Yana Kaç Bakan Görev Yaptı?

Türkiye Cumhuriyeti’nde Ekonomi Bakanlığı görevi 1983 ile 2011 yılları arasında Ekonomi ve Hazineden Sorumlu Devlet Bakanı adıyla görev yapmaktaydı. 2011’de 61. Türkiye Hükümeti’nde kurulan Ekonomi Bakanlığı, önceki hükümetlerde bulunan Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın yerine kurulmuştur. 66. Türkiye Hükümeti’nin kurulmasıyla ise bu bakanlık yerini T.C. Ticaret Bakanlığı’na bırakmıştır. T.C. Hazine ve Maliye Bakanlığı ise 66. Türkiye Hükümet Sistemi’nde “Hazine Müsteşarlığı” ile “Maliye Bakanlığı” birleştirilerek 2018’de kurulmuştur.

AK Parti’nin iktidara geldiği Kasım 2002’den bu yana 5 ekonomi 1 de hazine ve maliye bakanı görev yaptı. Bu bakanlar ve görev süreleri aşağıdaki gibidir; 

  • Ali Babacan 18 Kasım 2002 – 29 Ağustos 2007, 
  • Mehmet Şimşek 29 Ağustos 2007 – 1 Mayıs 2009,
  • Ali Babacan 1 Mayıs 2009 – 6 Temmuz 2011, 
  • Mehmet Zafer Çağlayan 6 Temmuz 2011 – 25 Aralık 2013,
  • Nihat Zeybekçi 25 Aralık 2013 – 24 Kasım 2015, 
  • Mustafa Elitaş 24 Kasım 2015 – 24 Mayıs 2016,
  • Nihat Zeybekçi 24 Mayıs 2016 – 10 Temmuz 2018, 
  • Berat Albayrak 10 Temmuz 2018 – 9 Kasım 2020.

Gayrisafi Yurt İçi Hasıla 2002’den Bu Yana Nasıl Değişti?

Kasım 2002’de kabinede ekonomi ve hazineden sorumlu devlet bakanı görevini üstlenen şu anda ise DEVA Partisi Genel Başkanlığı görevini yürüten Ali Babacan’ın göreve geldiği dönemde Türkiye’de GSYH 238,4 milyar $ seviyesindeydi. Ali Babacan’ın görevi devrettiği 2007 yılında ise Türkiye’de milli gelir 2002 yılına göre 2,8 katına çıktı ve 675,8 milyar $’a yükseldi. Mehmet Şimşek’in görev aldığı 2008 yılında yine artış göstererek 764,3 milyar $ seviyesine çıkan milli hasıla, 2009’da yaşanan küresel kriz ile beraber Ali Babacan’ın tekrardan göreve geldiği 2009 yılında %4,8’lik düşüşle 644,6 seviyesine düştü. GSYH, bakanlığı Zafer Çağlayan’ın üstlendiği 2013 yılında ise en yüksek seviyesine çıktı. 2014 yılında Nihat Zeybekçi’nin döneminde 934’2 milyar $ olan milli hasıla yıllar içerisinde düşüş göstererek Berat Albayrak’ın göreve geldiği 2018 yılında 771,3, 2019 yılında ise 754,3 milyar $ seviyesine geriledi.

Dünya Bankası’nın son 18 yıldaki kişi başına düşen yıllık milli gelir verileri incelendiğinde, 2002 yılından 2014 yılına kadar 2009 haricinde sürekli bir artış söz konusu ve 2014 yılında Nihat Zeybekçi’nin ekonomi bakanı olduğu dönemde de kişi başına düşen milli gelir yıllık 12.096 $ ile en yüksek seviyede. Eski T.C Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın görev yaptığı 2019 yılında ise 9.042 $ ile son 10 yılın en düşük seviyesinde kişi başına düşen GSYH. 2020 yılında yaşanan pandemi, enflasyon ve TL’nin değer kaybı neticesinde bu göstergenin yıl sonunda 8.000 $ seviyelerine gerileyeceği de tahmin edilmekte.

TL Yabancı Para Birimleri Karşısında Son Yıllarda Değer Kaybediyor

Kasım 2002’den bu yana TL’nin yabancı para birimleri karşısındaki performansı incelendiğinde Ali Babacan’ın bakan olarak göreve geldiği gün 1 doların 1,37 TL olduğu, görevden ayrıldığı gün ise 1,33 TL olduğu görülmekte. Mehmet Şimşek’in döneminde ise $/TL 1,33 seviyesinden, 1,59 seviyesine yükselmiş. Ali Babacan’ın tekrar göreve geldiği dönemde TL’nin bir dönem dolar karşısında değer kazansa da Temmuz 2011’de $/TL 1,63 seviyesine çıkmış. Zafer Çağlayan’ın bakanlık görevden ayrıldığı dönem ise TL dolar karşısında %21,6 değer kaybederek 2,08 seviyesini görmüş.

Ardından Nihat Zeybekçi’nin bakanlık yaptığı ilk dönemde 2,08’den 2,87’ye çıkan dolar, 2. döneminde ise 2,99 seviyesinden 4,71 seviyesine yükseldi. Nihat Zeybekçi’nin bakanlık yaptığı ilk dönemde TL dolar karşısında %27,5, ikinci döneminde de %36,5’lik değer kaybı yaşadı. T.C. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak döneminde ise TL dolar karşısında %42,5 değer kaybetti ve $/TL 4,71’den 8,19’a yükseldi.

Kasım 2002’den bu yana aylık ortalama $/TL değerleri ise aşağıdaki şekilde:

TL’nin yabancı para birimlerden euroya göre de yıllar içerisindeki performansı dolara benzer fakat euro dolara göre daha da değerli bir para birimi olduğundan kurlar da daha yüksek seviyede. 2011 yılına kadar neredeyse aynı seviyede devam eden €/TL’de TL’nin performans düşüklüğü 2013 yılından sonra başlıyor. Kasım 2002’de 1,6 seviyelerinde seyreden €/TL Ali Babacan’ın bakan olduğu dönemde 1,79’a yükseldi. Ardından Mehmet Şimşek’in görev süresinde 2,23 seviyelerini gören €/TL, Ali Babacan’ın 2. Döneminde bir süre 1,9’a kadar geriledi fakat görev süresi dolduğu günlerde 2,34 TL seviyesindeydi. Zafer Çağlayan’ın görev süresinde Euro karşısında %17,6 değer kaybederek 2,84’e yükselen TL, Nihat Zeybekçi’nin ilk döneminde %7, ikinci döneminde ise %39,6 değer kaybederek 10 Temmuz 2018’de 5,53 TL seviyesine ulaştı. Eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın görev süresinde de Türk Lirası, euro karşısında %43,2 değer kaybetti ve 5,53 seviyesinden, 9,73 seviyesine yükseldi.

Kasım 2002’den bu yana aylık ortalama €/TL değerleri ise aşağıdaki şekilde:

002’den Bu Yana Enflasyon Oranları Nasıl Seyrediyor?

TÜİK’in açıklamış olduğu enflasyon oranları aylık bazda incelendiğinde Ali Babacan’ın ilk görev süresinde aylık enflasyon oranı ortalama %13,2, Mehmet Şimşek döneminde %9,4, Ali Babacan’ın 2. döneminde %6,8, Zafer Çağlayan’ın döneminde %8,1, Nihat Zeybekçi döneminde %8,2, Mustafa Elitaş döneminde %8, Nihat Zeybekçi’nin 2. döneminde %10,3, Berat Albayrak’ın döneminde ise enflasyon oranı aylık ortalama %15,4 seviyesindeydi.

2002’den bu yana enflasyon oranı en yüksek olan aylar ise 2001 krizinin ardından AK Parti’nin iktidara geldiği ilk yıllara ait. Ali Babacan’ın görev yaptığı Kasım 2002 ile Ekim 2003 yılları arası enflasyonun en yüksek açıklandığı aylar. Onun ardından ise en önemli gündem maddelerinden olan enflasyonun en yüksek açıklandığı aylar Berat Albayrak’ın dönemine yani 2018 yıl sonuna ve 2019’un başındaki aylara ait. 2002 ve 2003 yılında %30 seviyelerinden ay ay düşüş gösteren enflasyon oranları hariç tutulduğunda, en yüksek açıklanan enflasyon oranı %25,24 ile Ekim 2018’e ait. En düşük enflasyon oranının açıklandığı aylar ise Ali Babacan’ın 2. Bakanlık dönemindeki 2011’in ilk 4 ayına ait. Son 216 ayda en düşük enflasyon %3,99 ile Şubat 2011’de Ali Babacan döneminde açıklandı.

İşsizlik Oranları ve İşsiz Sayısı Nasıl Değişti?

Dolar/TL, enflasyon, faiz oranları gibi birçok konunun yanı sıra Türkiye’nin gündeminin en ön sıralarında yer alan konuların başında işsizlik geliyor. Özellikle 2018 yılındaki döviz krizi ardından gelişen enflasyon ve işsizlik oranı artışlarından sonra 2020 yılında yaşanan küresel COVID-19 salgını da işsizlik oranlarını ve bu konu hakkındaki tartışmaları tetikledi. Son dönemlerde işsizlik oranlarıyla beraber hem siyasiler hem de bilim insanları tarafından konuşulan bir konu da geniş tanımlı işsizlikti. Biz de bu sebeple 2002’den bu yana bakanlık dönemlerine göre işsizlik verilerini geniş çaplı inceledik.

2002 yılından bu yana işsizlik oranının en yüksek olduğu aylar Ekonomi ve Hazineden Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’in görevde bulunduğu 2009’un ilk aylarına ve Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın görevde olduğu 2019’un ilk ayları. İşsizlik oranının en düşük seviyede olduğu aylar ise Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan dönemine, 2012’nin yaz aylarına ait.

Geniş tanımlı işsizlik iş aramayıp çalışmaya hazır olanlar ve mevsimlik çalışanların da işgücüne dahil edilmesiyle hesaplanan bir gösterge. TÜİK’in 2002’den bu yana açıkladığı işgücü istatistiklerle hesaplanan geniş tanımlı işsizliğin en yüksek seviyeye çıktığı aylar ise yaklaşık %25 ile Berat Albayrak’ın bakanlık görevini üstlendiği Nisan, Mayıs ve Haziran 2020’ye ait. Bu oranın bu kadar yükselmesinin en önemli sebepleri olarak da işgücüne dahil olmayan nüfusun oldukça o aylarda oldukça artış göstermesi ve COVID-19 salgını sebebiyle alınan önlemler gösterilebilir.

İşgücü istatistikleriyle beraber Türkiye’deki işsiz sayısı da bakanlar dönemine göre incelendiğinde, işsiz sayısının yıllar içerisinde nüfusla da bağlantılı olarak oldukça arttığı görülmekte. 2002 yılında yaklaşık 2,7 milyon olan toplam işsiz sayısı, 2009 başlarında 3,8 milyona yükseldi. Nisan 2018’de Nihat Zeybekçi döneminde 3,1 milyon seviyesine gerileyen toplam işsiz sayısı, Şubat 2019’da Berat Albayrak döneminde ise rekor seviyeye 4 milyon 730 bin kişiye ulaştı.

TÜİK’in veri yayınlamasını eleştiren ve işsiz kişi sayısının geniş tanımlı da açıklanması gerektiği konusu toplum arasında tartışma konularından birisiydi. TBMM’de de birçok milletvekili yapmış olduğu açıklamalarda geniş tanımlı işsizlikten söz ediyordu. Bununla birlikte geniş tanımlı işsiz sayısının farklı yöntemlerle hesaplayarak 10 milyon, hatta daha fazla olduğuna dair açıklamalar da çeşitli yayın organları tarafından paylaşılmıştı.

Kasım 2002’den bu yana geniş tanımlı işsiz sayısı incelendiğinde de bu sayının Berat Albayrak’ın görev süresinde rekor kırdığı görülmekte. Haziran 2020’de 8,8 milyon olarak hesaplanan geniş tanımlı işsiz sayısının en düşük hesaplandığı aylar ise 2007, 2008 ve 2012 yaz aylarına ait.

Ekonomiden sorumlu bakanların görev sürelerince bazı makroekonomik göstergelerin dönemsel ortalaması da aşağıdaki tablodaki gibidir:

Yazı kaynağı : www.doğrulukpayi.com

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof. Dr. Işın Çelebi’ye göre enflasyonla mücadelede başarı kriterleri: “Kalıcı olmalı ve istihdam yaratmalı”

Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Işın Çelebi’ye göre enflasyonla mücadelede başarı kriterleri: “Kalıcı olmalı ve istihdam yaratmalı”

Yayınlanma:

|

Yazan:

Ekonomi yönetimi hem Maliye Bakanı Mehmet Şimşek hem de Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan Amerika’da temaslarda bulunuyor. MB Başkanı, enflasyonun hem aylık hem de yıllık bazda 2024’ün 2. yarısından itibaren düşmesinin beklendiğini belirtti. Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Işın Çelebi yaptığı değerlendirmede enflasyonla mücadelenin başarılı olmasını temenni ettiğini belirterek, başarı kriterlerini açıkladı. Çelebi’ye göre başarı öncelikle kalıcı olmaktan geçiyor. İkincisi de istihdam yaratan bir başarı olmalı. FED’in enflasyonla mücadele programında en önemli göstergelerden birinin, istihdam yaratma olduğuna değinen Işın Çelebi, “Türkiye’de de istihdam yaratma kriterini enflasyonla mücadele programının yanına koymak gerekiyor. Üretim, istihdam demek zaten. Üretim, üretkenlik ve verimliliği sağlamak gerekiyor. Bu anlamda cari denge, cari açık vermekten ziyade, bu cari açığı nasıl finanse ettiğiniz ve bu finansmanı nerelerde kullandığımız önemli.” açıklamasını yaptı. Büyüme, üretkenlik ve verimliliğin döviz arzıyla ve yabancı sermaye girişiyle takviye edileceğini belirten Çelebi, Türkiye’nin yabancı sermaye girişini hızlandırması gerektiğine dikkat çekti. “Bunun için Türkiye’nin mutlaka hukuk altyapısını, yabancı sermaye ve dünyaya güvence verecek şekilde uluslararası hukuka uygun hale getirmeli. Bunu belirtmek benim vatandaşlık görevim. Bugün bu anayasa değişikliği tartışmaların başladığı bir dönemde bunu söylemeyi bir görev addediyorum.” dedi.

Işın Çelebi, buna ek olarak Türkiye’nin mutlaka gri listeden çıkması gerektiğine değinerek, Avrupa Birliği tam üyelik yolunda ısrarla ve kararlılıkla yürümenin önemine işaret etti. Çelebi, “Şimdi Avrupa Birliği üst yönetimi, Türkiye’yi sadece iş birliği yapılacak bir ülke konumuna oturtmaya çalışıyor. Bunu aşmak ve tam üyelik yolunda da ısrarcı olmak lazım. 2005 ile 2010 arasında Türkiye’ye yabancı kaynak girişinin en yoğun olduğu dönemde, yıllık 20-25 milyar dolarlık döviz girişi ve yabancı sermayenin girişinin olduğu, direkt yatırımların yapıldığı dönemler de Türkiye’de enflasyonun %10’a düşmesini sağladı. Bundan örnek alarak, yabancı sermaye girişini mutlaka sağlamak zorunda. Bu da ancak Uluslararası hukuka uyumlu ve Avrupa Birliği tam üyelik yolunda adımlar atmakla gerçekleşebilir.” hatırlatmalarında bulundu.

“Toplam vergi gelirlerinin %68’i de dolaylı vergilerden”

Altınbaş Üniversitesinden Prof. Dr. Işın Çelebi, Türkiye’deki vergi adaletsizliğine değindiği konuşmasında, Türkiye’nin parasal politikalarını maliye politikalarıyla yani bütçe politikalarıyla desteklenmesini tavsiye etti. “Sadece para politikasıyla faizi, kuru sabitleyerek, ücretleri sabitleyerek enflasyonla mücadele programını tek başına yürütemeyiz. Bunu bütçe politikalarıyla ve maliye politikalarıyla bütünleştirmemiz lazım. Vergi konusu çok önemli. Türkiye gördüğüm kadarıyla gelir üzerinden vergi alan bir ülke. Vergi politikamızı, dolaylı vergilerle uyguluyoruz. Toplam vergi gelirlerinin %68’i de dolaylı vergilerden yani akaryakıttan aldığımız vergi, sigaradan aldığımız vergidir. Vergi adaletini bozan ve düşük gelir gruplarının vergi yükü altında ezilmesine yol açan bir sisteme sahibiz. Oysa biz vergiyi hem tabana yaymalıyız hem vergi oranlarını düşürerek geniş kitlelere vergi tabanını yayıp vergi alabilecek hale getirmeliyiz.” önerisinde bulundu.

“Finans sektöründeki muafiyetler ve istisnalar azaltılmalı”

Finans sektöründe büyük muafiyetler ve istisnalara dikkat çeken Çelebi, bunların mutlaka azaltılması gerektiğini kaydetti. “Vergi gelirlerini arttırmanın bir diğer yolu da kayıt dışı ekonomiyi, vergi sisteminin içine almak” diyen Çelebi’ye göre, vergi oranlarını düşürerek, vergide devrim yapılmalı. Tüm vergi sistemini ele alarak, biraz hafifletmeli. İşe düşük gelir gruplarına yük olan dolaylı vergileri azaltarak, %68’den %50’ye indirmeyi hedef alarak başlanmalı. Bu tür bir vergi reformuna Türkiye’nin acil ihtiyacı olduğunu ileri süren Çelebi, “Harcamalar üzerinden değil, gelir üzerinden vergi alacağımız bir sistem olmalı. Tabanı genişletebilmek ve adaleti sağlayabilmek önemli.é diye konuştu.

Işın Çelebi, ilk 3 aylık bütçe açığının 513 milyar liraya ulaşmasını da değerlendirerek, “Bütçe açığının, 2024 yılında 2,2 milyar TL’nin üzerinde olacağı öngörüldü. Şu anda mart sonu itibariyle 513 milyar TL’lik bir açık oluştu. Gördüğüm kadarıyla yıl sonu itibariyle 2 milyar TL’lik bütçe açığı programa uygun halde gidiyor. Bu noktada vergi gelirlerini arttırıcı reformlar yapılırsa, bütçe açığının hedeflenen doğrultuda gerçekleşeceğini düşünüyorum. Bunu da önemli buluyorum.” diye konuştu.

“Büyümeden vazgeçilebilir ama gelir dağılımı adaletli olmalı”

Cari açığın aylık 3,3, yıllık olarak da 31,8 olduğunu hatırlatan Çelebi, “Bu, geçen yıla göre yıllık bazda bir daralmanın sonucu. Ekonomiyi daraltarak, büyümenin %3’ün altına düştüğü bir durum gözüküyor. O bakımdan büyümeden vazgeçebiliriz. Ama gelir dağılımının adaletli olması ön planda olmalı. Yani büyümeden vazgeçtik, daraltıyoruz ekonomiyi. Oysa bir ekonomi, cari açık verdiği zaman dışarıdan kaynak temin etmeli. Çünkü ekonomik büyüme, dış kaynakla sağlanır, iç tasarrufla değil. Bu kadar cari açıktan korkmamak lazım. Eğer ihracatın ithalatı karşılama oranını da yüzde 80’lerin üzerine çıkarabilirseniz, bu cari açık problemini karşılayabilirsiniz.” önerilerinde bulundu. Çelebi, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın 2023 Şubat ile 2024 Şubat dönemine dair açıkladığı listeye baktığınızda, ihracatta yaklaşık 400 milyon dolarlık bir artış olduğuna dikkat çekti. Buna karşılık ithalattaki daralmanın da Türkiye’nin büyümesinin durmasından kaynakladığını işaret etti. Bunun bir tercih meselesi olduğunu belirten Çelebi, sözlerini şöyle tamamladı; “Benim kişisel kanaatim, Türkiye % 3’ün altında bir büyüme çizgisine sahip olmamalı. Türkiye’nin döviz arzını arttıracak politikalardan vazgeçmemeli. Şimdi kurun enflasyona etkisinin, %50 olduğunu söyleyen bir görüş var. Bunun matematiksel modeli yanlış. Buna %100 karşıyayız ve katılmıyoruz. Bir iktisatçı ve matematikçi mantığıyla söylüyorum. Bunun enflasyona etkisi % 50 değil, % 10-15 gibidir. Kuru serbest piyasalara bırakmak lazım. Bu açıdan Merkez Bankası politikalarını gözden geçirmesi gerektiği kanaatindeyim.”

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof. Dr. BORATAV: Yerel seçim sonuçlarını değerlendirdi

Prof. Dr. Korkut BORATAV, BİRGÜN gazetesine 31 Mart yerel seçimlerini değelendiren bri röportaj yaptı: Mevcut reçete durgunlaşma ve küçülme içeriyor. Erdoğan’ın temsil ettiği Saray iktidarı, bu reçeteyi içeren dört yıl boyunca sabretmeyi becerebilecek mi?

Yayınlanma:

|

Yazan:

AKP’nin yenilgisinde yüksek enflasyon nedeniyle toplumdaki yoksullaşma etkili oldu mu? Olduysa uzun süredir artan yoksulluk ve hayat pahalılığı ülkenin gündemindeyken sizce neden 14 Mayıs seçimlerinde değil de şimdi etkili oldu?

Mayıs 2023 ve Mart 2024 seçimlerinin sınıfsal dökümünün karşılaştırılması henüz yapılmadı. Ama, on aylık süre içinde AKP galibiyetinin yenilgiye dönüşmesinde halk sınıflarında yoksullaşmayı sürdüren ekonomik etkenlerin belirleyici olduğu söylenebilir. Temel farkın yoksullaşma olgusunda değil, bu olgunun algılanmasında olduğunu düşünüyorum.

Oyların dağılımındaki değişimlerle ilgili bazı genel tespitler yapmakla başlayalım. Trakya’dan Adana’ya uzanan kıyı şeridinde, Güney-Doğu Anadolu’da, ayrıca Eskişehir ve Ankara’da Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan azınlıkta kalmıştı. Yerel seçimlerde Saray iktidarının azınlığa düştüğü coğrafyaya Karadeniz’den, İç-Ege’den ve Orta Anadolu’dan iller de eklendi.

On ay içinde yapılan iki seçime katılım oranı 5,7 puan geriledi. Bu gerilemenin partilere yansıması büyük ölçüde Saray’a dönük seçmen desteğinin erimesi biçiminde gerçekleşti. Bu tespit, 2019 ve 2024 yerel seçimleri karşılaştırıldığında somut olarak ortaya çıkıyor. Beş yılda AKP oyları 4,3 milyon azalmıştır. Kısmen 2024 seçimine katılmayarak; dörtte üçü de CHP’ye yönelerek…

Mayıs 2023 seçimi yapıldığında Türkiye’nin tüm emekçi katmanları, son yıllara damgasını vuran, enflasyonun hızlandırdığı ağır bir bölüşüm şokundan geçmekteydi. Bu şok, kentli nüfusun örgütsüz emekçi katmanlarında gelir düzeylerinin de erimesine yol açmış; mutlak yoksullaşma boyutuna ulaşmıştı. Bu vahim olgunun sorumluluğu açıkça iktidara düşmekteydi.

Bu olgu ve iktidarın sorumluluğu algılanmadıkça oylara yansıyamaz. Yoksullaşma ekonomi büyürken, istihdam artarken gerçekleşti; algılanması da bu yüzden güçleşti. Ama, algılanmayı frenleyen temel etken, bence, toplumun en yoksul katmanlarında tutucu-İslamcı ideolojinin hegemonyası olmuştur. Bu hegemonya başta eğitim sistemi olmak üzere devlet aygıtlarının, kamu kaynaklarınca beslenen İslamcı sermayenin, medyanın, cemaat-tarikat, AKP örgütlerinin 20 yıllık birikimli etkileri ile sağlanmıştı.

Mayıs 2023 ile Mart 2024 arasında değişen nedir? Olgular (özellikle enflasyon) ideolojik yanılsamayı aşındıracak boyuta ulaşmış olabilir. Mansur Yavaş, Ekrem İmamoğlu gibi karizmatik yerel liderler önem kazandı; öne çıktı; “sahte, içi boş ideolojik söylemlerin kullanım tarihinin geçtiğini” açığa çıkardılar. CHP’de yönetim kadrosunun yenilenmesi de ayrıca etkili oldu.

4 yıllık seçimsiz dönemde AKP iktidarının ekonomide ve siyasal anlamda atacağı adımlar bekliyor. Anayasa tartışmaları yeniden gündeme gelir mi? Bu anlamda iktidarın alanı daraldı mı?

SHP’yi ilk parti konumuna getiren 1989 yerel seçim sonuçları, Turgut Özal dönemine son veren kritik aşamayı başlatmıştı. 2024 seçim sonuçları, Erdoğan dönemi için de benzer bir dönüm noktası olabilir.

Ekonomide ve siyasette iktidarın hareket alanı daralmıştır. İktidar, kısa vadeli iktisat politikalarında Mehmet Şimşek’in temsil ettiği reçeteye mahkûmdur. Bu yenilgi ortamında Saray’ın (özellikle Erdoğan’ın adaylığını mümkün kılan) bir anayasa değişikliği için siyasal enerji toparlaması mümkün görülmüyor.

Seçimsiz geçireceği dönemde gelir dağılımındaki bozulmaya ilişkin beklentileriniz nedir?

Mehmet Şimşek geleneksel neoliberal reçeteyi uyguluyor; enflasyona daraltıcı politikalarla son vermeyi öngörüyor. Temel araçlardan biri, emek gelirlerinin bastırılmasıdır. Şimşek de ekonomi yönetimini devraldığı günden bugüne “gelirler politikasını” ısrarla vurgulamaktadır.

Bugünkü ekonomik ortam, 1990’lı yılların yüksek enflasyonuna benzemektedir. 1998 sonrasında kapsamlı bir IMF programı o enflasyona son verdi. Ekonomiyi iki yıl (1990 ve 2001’de) küçülterek ve AKP’yi iktidara getiren bir toplumsal bunalım yaratarak…

Şimşek’in programı da benzer bir senaryoyu içeriyor: Ücretler, emekli gelirleri enflasyonun gerisinde seyredecek; parasal daralma ve eşitsizlikleri artıran bir malî disiplin iç talebi çökertecek; ekonomi küçülecektir. Emek payının gerilemesine istihdam kayıplarının yaratacağı ilave yoksullaşma eklenecektir. 2002’de IMF programları içinde iktidar değişikliğine yol açan ekonomik, toplumsal ortamın bir benzeri tekrar oluşacaktır.

Seçim sonrası ekonomi yönetiminden gelen ilk açıklamalarda mevcut ekonomik reçetenin uygulanmasına devam edileceği yönünde. Büyük yenilgi yaşamış iktidar durgunluk ve ekonomide küçülmeyi göze alabilir mi?

Mevcut reçete durgunlaşma ve küçülme içeriyor. Erdoğan’ın temsil ettiği Saray iktidarı, bu reçeteyi içeren dört yıl boyunca sabretmeyi becerebilecek mi? Yerel seçim sonuçlarının yarattığı ortam, yeniden aday olmasına imkân veren bir anayasa değişikliğini gündem-dışına taşımıştır.

2015 sonrasında Saray, “ne pahasına olursa olsun büyümeye” öncelik verdi; şirketlere dönük bir kredi pompalaması ile neoliberal istikrar ilkelerini çiğnedi. Uluslararası finans kapital bu sapkınlığı “cezalandırmadı”; dış kredi akımlarını sürdürdü. Ekonomi bu sayede büyüdü; ama ağır bir bölüşüm şoku yaratarak… Önceki politikalara dönüşe izin verilmeyeceğini uluslararası finans çevreleri bugün açıkça vurgulamaktadır. Dış kaynak akımlarının tıkanması onların elindedir; bir ödemeler dengesi ve dış borç krizi anlamına gelir.

Bu uyarılar nasıl bir gelecek öneriyor? Şimşek programı sonunda enflasyon son bulacaktır; ama 2002’deki Ecevit koalisyonunu iktidardan uzaklaştıran ekonomik ortamın (toplumsal bunalımın) bir benzerini yeniden yaratarak…

En geç 2028’de “yeni”, yani AKP’yi içermeyen bir iktidar, ekonomiyi onarmaya başlayacaktır. Bu tür bir “onarma”nın ekonomik çerçevesi IMF’nin Türkiye için orta dönemli öngörülerinde yer alıyor: “Ilımlı” (yüzde 3 civarına yerleşen) bir büyüme temposunun sağlayacağı istikrar senaryosu tasarlanıyor… İşsizlik, cari işlem açıkları, enflasyon oranları da istikrar içinde (“ılımlı”) seyredecek; dış kaynak girişleri bu ortamın sürdürülmesini mümkün kılacaktır. Şimşek programının bitiminde oluşan toplumsal bunalım ortamını sürekli kılan bir durgunlaşma… Türkiye’nin 2028 ve sonrası için bu ekonomik ortam önerilmektedir…

Büyük bir zafer elde eden muhalefetin en büyük vaadi sosyal yardımlar oldu. Türkiye artık sosyal yardıma bağımlı bir ülke mi oluyor? Bu durumun bir tehlikesi var mıdır?

İktidarın makro-ekonomik politikalarının sistematik olarak emek-karşıtı olduğu bir ortamda muhalif yerel yönetimler telafi edici sosyal yardımlara öncelik vermek zorundadır. Sorudaki tespit, bu zorunluluktan kaynaklanıyor.

Öte yandan, bugünkü ortamı yaratmakta olan neoliberal/Şimşek programına karşı iktidara adaylığı üstlenmiş olan CHP’nin, yerel yönetimlerin dışında tüm Türkiye için tasarlayacağı alternatif önem taşıyor. Yukarıda betimlediğim neoliberal durgunlaşma modeline teslimiyet olasılığı gündemdedir. Bu yönelişin dış siyasette ABD yörüngesine sürüklenmeyi içeren bir seçenekle bütünleşmesi söz konusu olabilir.

Sol, sosyalist, devrimci, Cumhuriyetçi iktisatçılar, sosyal bilimciler, uzmanlar, emekli diplomat ve subaylar Türkiye’nin bu ikili teslimiyet cenderesine sürüklenmesine karşı dinamik alternatifleri tartışmak, oluşturmak durumundadır. İktidara aday olan CHP tabanında, örgütlerinde, bugünkü yönetimi içinde de aynı arayış vardır. Bunların eşgüdümü, mümkünse birleştirilmesi önemlidir.

Türkiye, çeyrek yüzyıla yaklaşan gri/karanlık bir dönemden geçti. Karanlığa kökten itiraz, Haziran 2013’te Gezi kalkışması ile ortaya çıktı; güncel siyasete taşınamadı. Sahipsiz kaldı.

2019 ve Mart 2024 yerel seçimleri, bu itirazın canlı devamıdır; hayatiyetinin sürdüğünü göstermiştir. Bir anlamda “geçici bir adres olarak, adeta kendiliğinden” CHP’ye yönelmiştir. CHP’nin bu yönelişi hak etmesi, özümsemesi büyük önem taşıyor. Sadece CHP’nin değil, tüm Cumhuriyetçi Sol’un sorunudur. Elbirliğiyle katkılar gereklidir.

Okumaya devam et

EKONOMİ

Mart ayı bütçe görünümü

Bütçe gelir ve giderlerinin her kalemi incelenmeyi hak ediyor ama gelen son verilerden biri, bir dönem bütçe giderleri arasında yer alan oldukça tartışmalı KKM kur farklarını hatırlattı. İşte o veri TCMB 2023 zararı ile ilgili.

Yayınlanma:

|

Mart ayı merkezi yönetim bütçe gerçekleşmeleri açıklandı. Genel görünüm, bütçe gelir ve giderlerinde uyumdan uzaklaşıldığına, mali disiplinin sağlanabilmesindeki zorluklara işaret ediyor.

Öncelikle mali disiplin açısından iki temel göstergeye bakalım: İlki bütçe açığı. Mart ayı bütçe açığı şubat ayına göre yüzde 36 oranında artarak 209 milyar TL’ye ulaştı. Üç aylık kümülatif bütçe açığı ise 513,5 milyar TL oldu. Oysa 2023’ün aynı ayında bütçe açığı 47,2 milyar TL idi.

Mali disiplinin diğer göstergesi de faiz dışı denge. Bütçe açığından iç ve dış borç faiz giderleri düşüldüğünde denge ya da fazla elde ediliyorsa, borçluluğun yarattığı faiz ödemeleri bütçe üzerinde baskı yaratmıyor demektir. Tersi durumda, yani faiz dışı açık varsa borç düzeyine ve faiz yüküne bakmak gerekir.

En son 2017 yılında faiz dışı fazla elde edilmişti. Faiz dışı açık geçen yıl 1,3 trilyon TL’yi aşmış ve bütçe tahmininin iki katı olarak gerçekleşmişti. 2024 yılı bütçe tahmininde de faiz dışı açık 1,4 trilyon TL.

Ama sadece bir ayda bütçedeki borç faiz giderleri yüzde 37 oranında artış gösterdi. Öte yandan brüt dış borç stoku 500 milyar dolara ulaşırken, iç borç stoku son bir yılda 1 trilyon TL daha artarak 4 trilyon TL’yi aştı.

2024 mart ayından itibaren iç ve dış borç faiz ödeme projeksiyonunu gösteren aşağıdaki grafikleri incelerseniz, bu yılki bütçe tahmininin oldukça üzerinde bir faiz dışı açıkla karşılaşmak şaşırtıcı olmayacaktır.

Bütçe gelir ve giderlerinin her kalemi incelenmeyi hak ediyor ama gelen son verilerden biri, bir dönem bütçe giderleri arasında yer alan oldukça tartışmalı KKM kur farklarını hatırlattı.

İşte o veri TCMB 2023 zararı ile ilgili. 2021’de 57,5, 2022’de 72 milyar TL kâr açıklayan TCMB, 2023 yılını 818,2 milyar TL zararla kapattı.

2023 ağustos ayına kadar TL’den KKM’ye dönenlerin kur farkları bütçeden ödenirken, dövizden KKM’ye dönenlerinki TCMB tarafından karşılandı. TL’den dönen mevduata 2022 mart-2023 temmuz arasında kur farkları bütçeden ödendi, en son temmuz 2023 itibariyle bütçeden 34,5 milyar TL’lik ödeme yapıldı.

Sonra Ağustos 2023’te TL’den dönen KKM’nin ödemelerini TCMB üstlendi. Çünkü genel seçimler bitmiş ve TL’de değer kaybı başlamıştı. Dolar/TL genel seçimler öncesinde (13 mayıs) 15,5 TL’den, iki ay sonra (13 temmuz) 26 TL’nin üzerine çıkmıştı.

OVP’ye göre bütçe açığının GSYH’ye oranı zaten deprem harcamaları öngörülerek yüzde 6,4 olarak yüksek programlanmıştı. Ancak bütçe bu kur artışı karşısında KKM’nin yükünü daha fazla taşıyamayacaktı.

TCMB de o esnada genel seçimler sonrasında artık sıkı para politikasına geçmişti. Politika faizini kademeli olarak arttırıyor, ardından mevduat faizi de arttıkça TL’ye güven tesis edilmesini bekliyordu. Bu ortamda KKM hesapları hızla çözülecekti. Para ikamesi son bulacaktı.

Ancak 2021 aralık ayı sonunda kur riskine karşı kendisine güvence arayanlar için bir finansal araç olan KKM, ulaştığı hacimle ve çözülme sürecindeki zorluklarla gündemde kaldı. Enflasyon da düşmedi, para ikamesi devam etti. Ekonomiye güven oluşmadıkça döviz KKM’ler varlığını devam ettirdi. Şimdi izlerini en son TCMB zararında görebiliriz. Bu zararda KKM kur farkının kaç milyar TL olduğu kadar, ekonomiye olan güvensizlik ve gelir dağılımında adaletsizliğin boyutu ve izleri de önem taşıyor.

Mart ayı bütçe açığını görünce insanın aklına geliyor. Peki TL’den ya da dövizden dönen KKM kur farkları bütçeden ödenseydi ne olurdu?

MB, Kamu Borç Yönetimi Raporu, Mart, 2024

Prof.Dr. Binhan Elif YILMAZ-T24

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.