Connect with us

EKONOMİ

Ekonomiden sorumlu Bakanların karnesi

2002’den bu yana 5 ekonomi 1 de hazine ve maliye bakanı görev yaptı. Bu bakanların Ekonomiye katkılarına yakından bakalım istedik.

Yayınlanma:

|

2002’den bu yana 5 ekonomi 1 de hazine ve maliye bakanı görev yaptı. Bu bakanların Ekonomiye katkılarına yakından bakalım istedik.

Türkiye Cumhuriyeti Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, 8 Kasım 2020 tarihinde kişisel Instagram hesabından yaptığı paylaşım ile Haziran 2018’den bu yana yürütmüş olduğu T.C. Hazine ve Maliye Bakanlığı görevinden sağlık sorunları sebebiyle istifa ettiğini kamuoyu ile paylaşmıştı. Hafta sonu yapılan bu açıklamanın ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu istifayı kabul edip etmeyeceği de oldukça merak konusuydu. Gün boyunca resmî makamlardaki sessizliğin ardından 9 Kasım akşam saatlerinde T.C. İletişim Başkanlığı tarafından yapılan açıklamada, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın yapmış olduğu görevden af talebinin Cumhurbaşkanı değerlendirmesi neticesinde kabul edildiği belirtildi. Bu gelişmeden birkaç saat sonra ise Resmî Gazete’de yayınlanan atama kararıyla T.C. Hazine ve Maliye Bakanlığı görevine eski Kalkınma Bakanı ve AK Parti Mersin Milletvekili Lütfi Elvan’ın getirildiği açıklandı.

Berat Albayrak’ın ekonomi yönetimi makroekonomik göstergelerdeki olumsuz değişimlerle oldukça fazla tartışma konusu olmuştu. Özellikle 2018 yılının 2. yarısında yabancı para birimlerinin TL’ye karşı oldukça değer kazanması ve buna karşı ekonomi yönetiminin faizleri düşük tutmadaki ısrarı ekonomistlerin eleştirilerinin ana hedefi olmuştu. Peki Berat Albayrak’ın ekonomi yönetimindeki 29 aylık performansı nasıl değerlendirilebilir? Doğruluk Payı Türkiye’deki makroekonomik göstergeleri Kasım 2002’den bu yana görev alan hazine ve maliye bakanı ve ekonomi bakanlarının dönemlerine göre inceledi.

2002’den Bu Yana Kaç Bakan Görev Yaptı?

Türkiye Cumhuriyeti’nde Ekonomi Bakanlığı görevi 1983 ile 2011 yılları arasında Ekonomi ve Hazineden Sorumlu Devlet Bakanı adıyla görev yapmaktaydı. 2011’de 61. Türkiye Hükümeti’nde kurulan Ekonomi Bakanlığı, önceki hükümetlerde bulunan Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın yerine kurulmuştur. 66. Türkiye Hükümeti’nin kurulmasıyla ise bu bakanlık yerini T.C. Ticaret Bakanlığı’na bırakmıştır. T.C. Hazine ve Maliye Bakanlığı ise 66. Türkiye Hükümet Sistemi’nde “Hazine Müsteşarlığı” ile “Maliye Bakanlığı” birleştirilerek 2018’de kurulmuştur.

AK Parti’nin iktidara geldiği Kasım 2002’den bu yana 5 ekonomi 1 de hazine ve maliye bakanı görev yaptı. Bu bakanlar ve görev süreleri aşağıdaki gibidir; 

  • Ali Babacan 18 Kasım 2002 – 29 Ağustos 2007, 
  • Mehmet Şimşek 29 Ağustos 2007 – 1 Mayıs 2009,
  • Ali Babacan 1 Mayıs 2009 – 6 Temmuz 2011, 
  • Mehmet Zafer Çağlayan 6 Temmuz 2011 – 25 Aralık 2013,
  • Nihat Zeybekçi 25 Aralık 2013 – 24 Kasım 2015, 
  • Mustafa Elitaş 24 Kasım 2015 – 24 Mayıs 2016,
  • Nihat Zeybekçi 24 Mayıs 2016 – 10 Temmuz 2018, 
  • Berat Albayrak 10 Temmuz 2018 – 9 Kasım 2020.

Gayrisafi Yurt İçi Hasıla 2002’den Bu Yana Nasıl Değişti?

Kasım 2002’de kabinede ekonomi ve hazineden sorumlu devlet bakanı görevini üstlenen şu anda ise DEVA Partisi Genel Başkanlığı görevini yürüten Ali Babacan’ın göreve geldiği dönemde Türkiye’de GSYH 238,4 milyar $ seviyesindeydi. Ali Babacan’ın görevi devrettiği 2007 yılında ise Türkiye’de milli gelir 2002 yılına göre 2,8 katına çıktı ve 675,8 milyar $’a yükseldi. Mehmet Şimşek’in görev aldığı 2008 yılında yine artış göstererek 764,3 milyar $ seviyesine çıkan milli hasıla, 2009’da yaşanan küresel kriz ile beraber Ali Babacan’ın tekrardan göreve geldiği 2009 yılında %4,8’lik düşüşle 644,6 seviyesine düştü. GSYH, bakanlığı Zafer Çağlayan’ın üstlendiği 2013 yılında ise en yüksek seviyesine çıktı. 2014 yılında Nihat Zeybekçi’nin döneminde 934’2 milyar $ olan milli hasıla yıllar içerisinde düşüş göstererek Berat Albayrak’ın göreve geldiği 2018 yılında 771,3, 2019 yılında ise 754,3 milyar $ seviyesine geriledi.

Dünya Bankası’nın son 18 yıldaki kişi başına düşen yıllık milli gelir verileri incelendiğinde, 2002 yılından 2014 yılına kadar 2009 haricinde sürekli bir artış söz konusu ve 2014 yılında Nihat Zeybekçi’nin ekonomi bakanı olduğu dönemde de kişi başına düşen milli gelir yıllık 12.096 $ ile en yüksek seviyede. Eski T.C Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın görev yaptığı 2019 yılında ise 9.042 $ ile son 10 yılın en düşük seviyesinde kişi başına düşen GSYH. 2020 yılında yaşanan pandemi, enflasyon ve TL’nin değer kaybı neticesinde bu göstergenin yıl sonunda 8.000 $ seviyelerine gerileyeceği de tahmin edilmekte.

TL Yabancı Para Birimleri Karşısında Son Yıllarda Değer Kaybediyor

Kasım 2002’den bu yana TL’nin yabancı para birimleri karşısındaki performansı incelendiğinde Ali Babacan’ın bakan olarak göreve geldiği gün 1 doların 1,37 TL olduğu, görevden ayrıldığı gün ise 1,33 TL olduğu görülmekte. Mehmet Şimşek’in döneminde ise $/TL 1,33 seviyesinden, 1,59 seviyesine yükselmiş. Ali Babacan’ın tekrar göreve geldiği dönemde TL’nin bir dönem dolar karşısında değer kazansa da Temmuz 2011’de $/TL 1,63 seviyesine çıkmış. Zafer Çağlayan’ın bakanlık görevden ayrıldığı dönem ise TL dolar karşısında %21,6 değer kaybederek 2,08 seviyesini görmüş.

Ardından Nihat Zeybekçi’nin bakanlık yaptığı ilk dönemde 2,08’den 2,87’ye çıkan dolar, 2. döneminde ise 2,99 seviyesinden 4,71 seviyesine yükseldi. Nihat Zeybekçi’nin bakanlık yaptığı ilk dönemde TL dolar karşısında %27,5, ikinci döneminde de %36,5’lik değer kaybı yaşadı. T.C. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak döneminde ise TL dolar karşısında %42,5 değer kaybetti ve $/TL 4,71’den 8,19’a yükseldi.

Kasım 2002’den bu yana aylık ortalama $/TL değerleri ise aşağıdaki şekilde:

TL’nin yabancı para birimlerden euroya göre de yıllar içerisindeki performansı dolara benzer fakat euro dolara göre daha da değerli bir para birimi olduğundan kurlar da daha yüksek seviyede. 2011 yılına kadar neredeyse aynı seviyede devam eden €/TL’de TL’nin performans düşüklüğü 2013 yılından sonra başlıyor. Kasım 2002’de 1,6 seviyelerinde seyreden €/TL Ali Babacan’ın bakan olduğu dönemde 1,79’a yükseldi. Ardından Mehmet Şimşek’in görev süresinde 2,23 seviyelerini gören €/TL, Ali Babacan’ın 2. Döneminde bir süre 1,9’a kadar geriledi fakat görev süresi dolduğu günlerde 2,34 TL seviyesindeydi. Zafer Çağlayan’ın görev süresinde Euro karşısında %17,6 değer kaybederek 2,84’e yükselen TL, Nihat Zeybekçi’nin ilk döneminde %7, ikinci döneminde ise %39,6 değer kaybederek 10 Temmuz 2018’de 5,53 TL seviyesine ulaştı. Eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın görev süresinde de Türk Lirası, euro karşısında %43,2 değer kaybetti ve 5,53 seviyesinden, 9,73 seviyesine yükseldi.

Kasım 2002’den bu yana aylık ortalama €/TL değerleri ise aşağıdaki şekilde:

002’den Bu Yana Enflasyon Oranları Nasıl Seyrediyor?

TÜİK’in açıklamış olduğu enflasyon oranları aylık bazda incelendiğinde Ali Babacan’ın ilk görev süresinde aylık enflasyon oranı ortalama %13,2, Mehmet Şimşek döneminde %9,4, Ali Babacan’ın 2. döneminde %6,8, Zafer Çağlayan’ın döneminde %8,1, Nihat Zeybekçi döneminde %8,2, Mustafa Elitaş döneminde %8, Nihat Zeybekçi’nin 2. döneminde %10,3, Berat Albayrak’ın döneminde ise enflasyon oranı aylık ortalama %15,4 seviyesindeydi.

2002’den bu yana enflasyon oranı en yüksek olan aylar ise 2001 krizinin ardından AK Parti’nin iktidara geldiği ilk yıllara ait. Ali Babacan’ın görev yaptığı Kasım 2002 ile Ekim 2003 yılları arası enflasyonun en yüksek açıklandığı aylar. Onun ardından ise en önemli gündem maddelerinden olan enflasyonun en yüksek açıklandığı aylar Berat Albayrak’ın dönemine yani 2018 yıl sonuna ve 2019’un başındaki aylara ait. 2002 ve 2003 yılında %30 seviyelerinden ay ay düşüş gösteren enflasyon oranları hariç tutulduğunda, en yüksek açıklanan enflasyon oranı %25,24 ile Ekim 2018’e ait. En düşük enflasyon oranının açıklandığı aylar ise Ali Babacan’ın 2. Bakanlık dönemindeki 2011’in ilk 4 ayına ait. Son 216 ayda en düşük enflasyon %3,99 ile Şubat 2011’de Ali Babacan döneminde açıklandı.

İşsizlik Oranları ve İşsiz Sayısı Nasıl Değişti?

Dolar/TL, enflasyon, faiz oranları gibi birçok konunun yanı sıra Türkiye’nin gündeminin en ön sıralarında yer alan konuların başında işsizlik geliyor. Özellikle 2018 yılındaki döviz krizi ardından gelişen enflasyon ve işsizlik oranı artışlarından sonra 2020 yılında yaşanan küresel COVID-19 salgını da işsizlik oranlarını ve bu konu hakkındaki tartışmaları tetikledi. Son dönemlerde işsizlik oranlarıyla beraber hem siyasiler hem de bilim insanları tarafından konuşulan bir konu da geniş tanımlı işsizlikti. Biz de bu sebeple 2002’den bu yana bakanlık dönemlerine göre işsizlik verilerini geniş çaplı inceledik.

2002 yılından bu yana işsizlik oranının en yüksek olduğu aylar Ekonomi ve Hazineden Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’in görevde bulunduğu 2009’un ilk aylarına ve Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın görevde olduğu 2019’un ilk ayları. İşsizlik oranının en düşük seviyede olduğu aylar ise Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan dönemine, 2012’nin yaz aylarına ait.

Geniş tanımlı işsizlik iş aramayıp çalışmaya hazır olanlar ve mevsimlik çalışanların da işgücüne dahil edilmesiyle hesaplanan bir gösterge. TÜİK’in 2002’den bu yana açıkladığı işgücü istatistiklerle hesaplanan geniş tanımlı işsizliğin en yüksek seviyeye çıktığı aylar ise yaklaşık %25 ile Berat Albayrak’ın bakanlık görevini üstlendiği Nisan, Mayıs ve Haziran 2020’ye ait. Bu oranın bu kadar yükselmesinin en önemli sebepleri olarak da işgücüne dahil olmayan nüfusun oldukça o aylarda oldukça artış göstermesi ve COVID-19 salgını sebebiyle alınan önlemler gösterilebilir.

İşgücü istatistikleriyle beraber Türkiye’deki işsiz sayısı da bakanlar dönemine göre incelendiğinde, işsiz sayısının yıllar içerisinde nüfusla da bağlantılı olarak oldukça arttığı görülmekte. 2002 yılında yaklaşık 2,7 milyon olan toplam işsiz sayısı, 2009 başlarında 3,8 milyona yükseldi. Nisan 2018’de Nihat Zeybekçi döneminde 3,1 milyon seviyesine gerileyen toplam işsiz sayısı, Şubat 2019’da Berat Albayrak döneminde ise rekor seviyeye 4 milyon 730 bin kişiye ulaştı.

TÜİK’in veri yayınlamasını eleştiren ve işsiz kişi sayısının geniş tanımlı da açıklanması gerektiği konusu toplum arasında tartışma konularından birisiydi. TBMM’de de birçok milletvekili yapmış olduğu açıklamalarda geniş tanımlı işsizlikten söz ediyordu. Bununla birlikte geniş tanımlı işsiz sayısının farklı yöntemlerle hesaplayarak 10 milyon, hatta daha fazla olduğuna dair açıklamalar da çeşitli yayın organları tarafından paylaşılmıştı.

Kasım 2002’den bu yana geniş tanımlı işsiz sayısı incelendiğinde de bu sayının Berat Albayrak’ın görev süresinde rekor kırdığı görülmekte. Haziran 2020’de 8,8 milyon olarak hesaplanan geniş tanımlı işsiz sayısının en düşük hesaplandığı aylar ise 2007, 2008 ve 2012 yaz aylarına ait.

Ekonomiden sorumlu bakanların görev sürelerince bazı makroekonomik göstergelerin dönemsel ortalaması da aşağıdaki tablodaki gibidir:

Yazı kaynağı : www.doğrulukpayi.com

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

“Mevcut para politikaları sürdürülemez, değişmeli”

Yabancı finans kuruluşları ve uzmanlar seçim sonrası Türkiye’ye ilişkin değerlendirmelerinde ekonomide yaşanan sorunların ortodoks politikalara dönülmemesi halinde ağırlaşacağı görüşünü paylaşıyor. Ortak kanı mevcut politikaların “sürdürülemez” olduğu ve değişmesi gerektiği.

Yayınlanma:

|

Yazan:

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 3. kez Cumhurbaşkanı olarak seçilmesinin ardından küresel piyasalarda Türkiye’ye ilişkin seçim belirsizliği geride kalmış olsa da, uzmanların genel yorumu yeni hükümetin ortodoks olmayan para politikalarını terk edip sürdürülebilir bir politika patikasına dönmesi gerektiği yönünde.

Dolar/TL’de seçim sonuçları sonrası yeni tarihi rekorların görülmesi bir çok ekonomi yayınında detaylı şekilde analiz edilirken, aralarında JPMorgan, Morgan Stanley, Capital Economics, Barclays gibi kurumların ve Mohamed El-Erian ve Paul McNamara gibi uzmanların olduğu yabancı kurum ve uzmanlar yüksek enflasyona rağmen devam eden düşük faiz politikası terk edilmediği durumda kurun daha da yükselebileceğine ve mali zorlukların artabileceğine dikkat çekiyor.

BARCLAYS

“Faizlere ve kura kademeli ayar gerekiyor”

Barclays Ekonomisti Ercan Ergüzel yayımladığı araştırma notunda faizlere ve kura kademeli bir ayar yapılması gerektiğini şöyle yazıyor: “Kur korumalı mevduatın bütçe maliyeti göz önüne alındığında, yetkililerin bu yılın geri kalanında dövizde kademeli bir ayarlamayı tercih etmesi daha olası. Faizlerde hızlı bir düzeltme, bazı kesimler (kredi kartı ve KOBİ borçlanması gibi) üzerinde güçlü bir baskı oluşturur” dedi. Notta cari açığın da Kasım 2023’ten itibaren kötüleşmeye başlaması, aylık dış finansman ihtiyacının son çeyrekte 12,3 milyar dolara çıkacağı öngörülüyor. Mehmet Şimşek gibi bir ismin maliye bakanı olması ise Barclays’e göre ortodoks politikalara dönüş sinyali olarak görülür.

CAPITAL ECONOMICS:

“Merkez Bankası bağımsızlığı ve faiz artışı yetmez”

Banka 2. tur öncesinde yayınladığı müşteri notunda Türkiye ekonomisi ve finans piyasaları için ‘hesap günü yaklaşıyor’ uyarısı yapmış, ekonomiyi tekrar yoluna sokma görevinin zorlu olacağını vurgulamıştı: “Enflasyon o kadar çıpasız, makro dengesizlikler o kadar derin ki, sadece merkez bankasını bağımsızlaştırmak ve faizleri artırmak yetmeyecek. Uzun bir dönem çok sıkı para ve maliye politikalarının uygulanması gerekecek. Bunun da ekonomik bir bedeli oluyor ve henüz bu acı reçetenin uygulanması isteniyor mu belli değil.” Kuruluş Erdoğan’ın kazanması durumunda “faiz oranlarının çok düşük düzeylerde devam edeceği, kurda ve faizde kısıtlayıcı önlemlerin süreceği ve yüksek enflasyonun da devam edeceği” öngörüsünü paylaşmış “Sorun, bu politika miksinin sürdürülemez oluşunda. Türkiye rekabetçi gücünü kaybediyor ve özel sermayeyi çekmekte zorlanıyor. Politika yapıcılar lirayı yönetmek için bankacılık sistemini zorluyor” demişti. “Erdoğan’ın ekonomik politikalarını ılımlı hale getirmesini beklemiyoruz” değerlendirmesi yapan Capital Economics ekonomistleri “Lira üzerindeki baskıyı biraz azaltıp değer kaybının hızını yavaşlatmaya çalışacaklarını düşünüyoruz. Ancak kaçınılmaz şekilde ağır bir kur krizi daha büyük bir riske dönüşüyor. Bu da bankacılık sektöründeki baskıları artırıp, hükümetin mali pozisyonunu da zedeliyor. Yetkililer muhtemelen (daha da katı) sermaye kontrolleriyle tepki verebilir” diyor.

MOHAMED EL-ERIAN:

“Kısıtlı rezervle kısa vadede en zorlu konu kur”

Ünlü ekonomist Mohamed El-Erian ise pazartesi günü yaptığı değerlendirmede “kurdaki yeni rekorun sınırlı döviz kaynaklarıyla müdahaleler yapmaya eğilimli para otoritelerinin kısa vadede en zorlu görevine dikkat çektiğini, en önemli uzun vadeli önceliğin ise daha istikrarlı ekonomik ve fi nansal bir denge sağlamak ve korumak olduğunu” yazdı. El-Erian önceki gün de “ekonomistler ve piyasa katılımcıları sadece (tarihi dipteki) kur ve (net nagatifte olan) döviz rezervlerini değil, Kapalı Çarşı’daki paralel kuru ve dolarizasyonu da izlediğine” dikkat çekmişti.

MORGAN STANLEY:

“Politika değişmezse, kur yıl sonuna 28’i görebilir”

ABD’li bankanın seçim günü yayınlanan TL analizinde “düşük faiz politikasına bağlı kalmaya devam edilmesi halinde TL’nin dolar karşısında yüzde 29 daha değer kaybetmesi ve dolar/TL kurunun yıl sonuna 28 düzeyini görebileceği” öngörüsü paylaşılıyor. Notta politikanın yönü değişmez ise, kurun 26 seviyesine beklenenden çok daha kısa sürede çıkabileceği ve yıl sonuna 28’i görebileceği belirtiliyor. Notta ayrıca yüksek dış fi nansman ihtiyacının devam ettiği, politika çerçevesi değişmedikçe küresel şoklara karşı hassasiyetin artacağı belirtiliyor.

PAUL MCNAMARA:

“KKM’den sorunsuz çıkış imkansız”

Ünlü yatırım bankacısı ve varlık yönetimi şirketi GAM’da gelişen ülke borçları direktörü olarak görev yapan Paul McNamara ise “TL yapay şekilde bu düzeyde tutuluyor” diyerek, aralarında KKM’nin de bulunduğu bazı önlemlerini sermaye kontrollerine benzetiyor. McNamara KKM’de biriken mevduatın 121 milyar dolara ulaştığına dikkat çekerek “Tüm bunlardan güzel ve sorunsuz şekilde çıkabilmek temelde imkansız” diyor.

JPMORGAN:

“Ortodoks politikalara dönülmezse kur 30’u görür”    

ABD’li yatırım bankası JPMorgan ise 1. turdan da önce yayınladığı müşteri notunda “Net bir şekilde ortodoks politikalara geri dönülmediği sürece dolar/TL’nin 30 düzeyine kadar yükselebileceği” öngörüsünü paylaşmıştı.

% 36

YIL SONU POLİTİKA FAİZİ TAHMİNİ

12 MİLYAR DOLAR

KASIM 2023 -ŞUBAT 2024 DIŞ FİNANSMAN İHTİYACI ÖNGÖRÜSÜ

Hilal SARI- Ekonomim

Okumaya devam et

EKONOMİ

Planlı ve plansız yıllarda Türkiye ekonomisinin büyüme başarımı

Yayınlanma:

|

Yazan:

İkinci Dünya Savaşı ile başlayan ancak esas olarak 1950 sonrasında gündeme gelecek olan planlı kalkınma sayesinde birçok azgelişmiş ülke kalkınmada önemli gelişmeler sağladı. Azgelişmiş ülkelerde uluslararası Keynesciliğin bir sonucu olarak uygulanan planlamaya ve ithal ikamesine dayalı kalkınma stratejisinden çok önce, Türkiye 1930’lu yıllarda kalkınmacı devletin uyguladığı planlı sanayileşme yoluyla sanayide önemli gelişmeler gerçekleştirdi. 1929 büyük bunalımının etkisiyle gündeme gelen ve dünyada ilk planlama deneyimlerinden biri olması açısından “özgün” bir yönü bulunan 1930-39 dönemindeki sanayileşme deneyimi, İkinci Dünya Savaşı’nın başlaması ile birlikte sona erdi.

1930-1939 döneminden sonra, Cumhuriyet tarihinin en temel ikinci sanayileşme deneyimi 1963-79 döneminde planlamaya ve ithal ikamesine dayalı sanayileşme stratejisi sayesinde gerçekleştirildi. Planlı dönemde sanayide sağlanan gelişmeler, Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı ile daha da derinleştirilmek istendi. Ancak, Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı da tıpkı 1946 İvedili Sanayi Planı gibi tasfiye edilerek uygulanamadı.

Türkiye, Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı’nın tasfiye edilmesi sonucunda uygulamaya konan 24 Ocak İstikrar Programı ile birlikte, sanayileşme hedefinden vazgeçerek uluslararası işbölümünün öngördüğü düşük teknoloji yoğunluklu, harc-ı alem sektörler (tekstil, gıda vs.) temelinde küresel katma değer zincirine eklemlendi.

Erken sanayisizleşme sorunu, ekonominin ithalata bağımlılığını artırdı

Türkiye ve diğer birçok azgelişmiş ülke; 1980’li yıllardan itibaren uygulamaya konan plansız, programsız, piyasa fundamentalizmine dayalı neoliberal düzenleme rejimi altında üretim yapısını dönüştüremedi, neyi ucuza üretiyorsa o sektörlere uzmanlaşmayı sürdürdü ve ortaya düşük profilli bir üretim ve ihracat yapısı çıktı. Finansal birikim dayalı politikalar sonucunda başta imalat sanayi olmak üzere üretken sektörlerin ulusal katma değer payları düştü ya da durgunluğa sürüklenerek dinamizmlerini kaybetti. Sanayide derinleşme sağlanamadan, özellikle imalat sanayiinde yaşanan sorunlar ve hizmetler sektörünün zaten şişkin olan ulusal gelir payının daha da yükselmesi sonucunda erken sanayisizleşme sorunu gündeme geldi. Sanayiinin öncü sektör olma niteliğinin aşınması ve hizmetlerin öne çıkması, kalıcı ve tempolu büyümeyi engellerken, istihdam ve verimlilik artışlarında da sorunlara neden oldu. Planlamanın iktisat politikalarından tümüyle dışlanması sonucunda kaynaklar esas olarak kısa erimli ve yüksek kâr getiren üretken olmayan sektörlerde yoğunlaştı. Türkiye sanayileşmede ve yüksek teknoloji üretiminde tökezledi. İmalat sanayiinde yüksek teknoloji yoğunluklu sektörlerin üretim payı yüzde 3,1 ile sınırlı kalırken, düşük teknoloji yoğunluklu sektörlerin payı yüzde 35 oranında gerçekleşti. Üretimde ve ihracatta yurt içi katma değer oranları aşındı, ekonominin ithalata bağımlılığı arttı.

Planlı yıllarda sanayiinin ve GSYH’nın büyüme hızları daha yüksek

Türkiye ekonomisinde 1924 ile 2022 yılları arasındaki 98 yılın sadece 27 yılında planlı, programlı bir kalkınma stratejisi izlendi. Geriye kalan 71 yılda plansız, programsız, uluslararası işbölümünün öngördüğü sektörlere dayalı bir strateji izlendi. Başka bir deyişe, planlı kalkınma yıllarının 98 yıl içindeki payı yüzde 27,6 ile sınırlı kaldı.

Peki, planlı kalkınma yılları mı ya da plansız, programsız, “serbest piyasa” yılları mı daha başarılı? Şekil planlı kalkınma yıllarının özellikle sanayide son derece başarılı olduğunu göstermekte. Sanayide planlı yıllarda sağlanan yüzde 9,5 oranındaki yıllık ortalama büyüme hızının gerek Cumhuriyet dönemi ortalamasından (yüzde 6,5), gerek plansız yıllardan (yüzde 5,4) yüksek gerçekleştiğini göstermekte. Şekil aynı zamanda planlı yıllardaki GSYH’nın yıllık ortalama büyüme hızının da (yüzde 5,5 ile) Cumhuriyet ortalamasından (yüzde 5,1) ve plansız yıllardan (yüzde 4,9) daha başarılı olduğunu ortaya koyuyor.

Planlı yıllarda sanayi 4 yıl küçülürken, plansız yıllarda 15 yıl küçüldü

Sanayi sektörü planlı, programlı yıllarda dört yıl küçülürken (1935’de yüzde 0,1; 1936’da yüzde 3,4, 1970’de yüzde 0,5 ve 1979’da yüzde 5,0), dış şoklara duyarlı, dışa açık, plansız yıllarda 15 kez küçüldü. Bu 15 yılın altı yılı neoliberal düzenleme rejimi (1980-2022) altında gerçekleşti. GSYH ise planlı yıllarda 3 yıl küçülürken, plansız, serbest piyasa yıllarında tam 13 kez küçüldü. Plansız yılların neoliberal düzenleme aşamasında, GSYH ve sanayide yaşanan küçülmede 1989’da gündeme gelen ve her türlü sermaye hareketlerini serbestleştiren 32 Sayılı Karar sonrasında yaşanan krizlerin etkisini özellikle belirtmek gerekir.

Planlı yıllarda sanayide ve GSYH ’da yaşanan aşınmanın yıllık ortalama büyüme hızları plansız yıllara göre düşük kaldı. Buna göre planlı yıllarda sanayide yaşanan daralmanın yıllık ortalama büyüme hızı eksi yüzde 2,3 ile sınırlı kalırken, plansız yıllarda eksi yüzde 5,8 gibi görece yüksek bir oranda gerçekleşti.  Benzer bir bulgu ekonominin bütününü temsil eden GSYH için de geçerlidir. Planlı yıllarda GSYH’daki aşınma yıllık ortalama yüzde 4,8 oranında tespit edilirken, plansız yıllarda yüzde 6,8 oranında gerçekleşmiştir. Planlı yıllarda GSYH’daki en yüksek aşınmayı temsil eden 1932 yılındaki yüzde10,6 oranındaki aşınma sanayiden değil tarımda yaşanan yüzde 28,8 gibi yüksek orandaki daralmadan kaynaklanmıştır. 1932’de sanayiinin büyüme hızı yüzde 17,8 gibi son derece yüksek bir oranda gerçekleşmiştir.

Kısaca her türlü sermaye hareketinin liberalizasyonu ile birlikte krizler daha sık gündeme gelmektedir. 1989 yılını izleyen 1994, 1999, 2001 ve 2009 krizleri bu türden krizlerdir. Sermaye girişlerinin yoğunlaştığı yıllarda ulusal para değerlenmekte (döviz ucuzlamakta), bunun sonucunda yaşanan bir dizi gelişme sonucunda (dış ticaret açıklarının neden olduğu cari açık başta olmak üzere) ekonomide kırılganlıklar artmaktadır. Ekonomide artan kırılganlıkların tetiklediği ani sermaye çıkışları giderek artan krizlerle sonuçlanmaktadır.

Türkiye’nin 1924-2022 arasındaki yıllık ortalama yüzde 5,1 oranındaki büyüme oranı dünya ekonomisinde aynı dönemde gerçekleşen ortalama büyüme oranı dikkate alındığında “orta” düzeyde bir başarım anlamına gelir. Başka bir ifadeyle, Türkiye ekonomisinde 1924-2022 döneminde gerçekleşen ortalama büyüme hızı Türkiye’nin gelişmiş ülkeler ile kalkınma açığını kapatacak (onlara yakınsayacak) bir büyüme oranını temsil etmemektedir. Yakınsamayı engelleyen en temel ögelerin başında planlı bir sanayileşme stratejisinin uygulanmaması gelmektedir.

Sonuç olarak, 20. yüzyılda kalkınma sürecinde başarılı olmuş ülke deneyimleri incelendiğinde, kısa zamanda sanayileşerek az gelişmişlik sorununu aşmak isteyen, sanayileşmeye geç katılan bir ülkenin salt piyasa sinyallerine dayalı kaynak tahsis süreci ile bu hedefi gerçekleştirmesi gerçekçi değildir. Piyasa esas olarak kısa erimli ve yüksek kâr getiren, üretken olmayan sektörler lehine yatırım tercihlerini yaptığı ölçüde yapısal değişmede ve sanayileşmede başarısız olur. Ülke deneyimleri incelendiğinde kaynak tahsis sürecinde piyasa ve planlamanın senkronize olduğu bir model daha başarılı olmaktadır. Büyük ölçekli işletmelerin planlama yaptığı bir dünyada, Türkiye’nin planlamayı iktisat politikalarından tümüyle çıkarmış olması büyük bir çelişkidir.

Bayram Ali Eşiyol – Ekonomim

Okumaya devam et

EKONOMİ

Avrupa Gürcistan arasında Dünyanın En Uzun Enerji Kablosu döşeniyor?

Dünya bir enerji arzı kriziyle mücadele ederken, Gürcistan Doğu ve Batı’yı birbirine bağlayan önemli bir enerji merkezi olarak ortaya çıkıyor ve önemli hidroelektrik potansiyeline rağmen temiz enerji sunuyor

Yayınlanma:

|

Yazan:

Enerji uzmanları Nisan ayında Karadeniz kıyı kasabası Anaklia‘da Gürcü yetkililerle bir araya geldikler ve tarihi bir projenin rotasını haritalamaya başladılar: dünyanın en uzun denizaltı elektrik kablosu.

Anaklia’dan Romanya kıyılarına kadar 1.100 kilometre boyunca uzanan kablo, 1.000-1.500 MW kapasiteli Güney Kafkasya’nın elektrik şebekesini Avrupa’ya bağlayacak. Bu cesur girişim, Gürcistan’ı yenilenebilir enerjinin önemli bir ihracatçısı haline getirirken, Avrupa ile bağlarını güçlendirecek ve güvenilir bir transit ülke olarak itibarını güçlendirecektir.

Kablo planı, Gürcistan, Azerbaycan, Macaristan ve Romanya liderlerinin yeşil enerji iletimi konusunda stratejik bir ortaklık imzaladığı Aralık 2022’de Bükreş’te açıklandı. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, “iddialı projeyi” ve Avrupa’nın enerji güvenliğini güçlendirme potansiyelini hemen müjdeledi.

“Karadeniz’in iki kıyısı hiç bu kadar yakın olmamıştı” diye tweetledi. “Karadeniz elektrik kablosu, fırsatlarla dolu yeni bir iletim yolu. Gürcistan’ı elektrik piyasamıza entegre edebilir ve Batı Balkanlar’daki komşularımıza, Moldova’ya ve tabii ki Ukrayna’ya elektrik getirebilir. Bunu gerçeğe dönüştürmek için birlikte çalışalım.”

 

Gürcü kökenli bir iletim şebekesi

Denizaltı kablosu Gürcü bir konsepttir. Projenin kilit yerlerini belirlemek için, İtalyan mühendislik şirketi CESI’den Gürcü yetkililer ve danışmanlar, kablonun Gürcistan’ın enerji sistemine bağlanacağı Jvari 500 kV elektrik santraline iç kısımlara gitti. “Transit istasyonlarının rotasını ve yerini zaten seçtik” diyor CESI Mühendislik Danışmanlığı Direktörü Stefano Malgarotti.

Avrupa ve Asya’nın kesiştiği noktada yer alan Gürcistan, petrol ve gaz için bir transit ülke olarak önemli bir rol oynamaktadır. Gürcistan Devlet Elektrosistemi’nin (GSE) yönetim kurulu üyesi Zviad Gachechiladze, ülkenin bol miktarda temiz enerji arzını ihraç etmek için büyük umutları olduğunu söylüyor.

Şubat ayında Enerji Haftası Karadeniz 2023’te “Sadece geçip gitmekle kalmayıp bizim olan bir şeye sahip olmak istedik” dedi. Planın yatırımcılar için cazip olduğundan emin. “Paydaşlar daha yüksek kapasite için bastırıyor ve AB’nin daha yeşil ve ucuz enerjiye ihtiyacı var” dedi.

“Projeyi finanse etmek isteyen bağışçılarımız var”

Gürcistan’ın temiz enerji hedefleri, geliştirilmekte olan 202 yenilenebilir projeden açıkça anlaşılmaktadır: 153 hidroelektrik santrali, 18 rüzgar enerjisi tesisi ve 31 güneş enerjisi santrali. Gürcistan, temiz enerji gelişiminin “aktif bir aşamasında” ve Ekonomi ve Sürdürülebilir Kalkınma Bakan Yardımcısı Romeo Mikautadze’ye göre, kullanılmayan “devasa” potansiyele sahip.

Ocak ayında Abu Dabi’deki Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı Meclisi’nde konuşan Mikautadze, Gürcistan’ın 10 yıllık enerji ağı geliştirme planında ve toptan satış pazarında rekabeti teşvik etme planlarında özetlendi. “Rekabetçi bir piyasa, komşularımızla sınır ötesi ticaret fırsatlarının verimli bir şekilde kullanılmasını ve sektörün yabancı katılımcılar ve yatırımcılar da dahil olmak üzere rekabetçi güçlere açılmasını kolaylaştıracaktır” dedi.

Denizaltı kablosu, Gürcistan’ın yeşil enerji arzının yanı sıra komşu Azerbaycan’daki rüzgar çiftlikleri tarafından üretilen enerjiden yararlanan bu planın önemli bir parçasıdır. Gürcistan’ın yenilenebilir enerji kaynaklarının sadece% 30’u şu anda kullanılıyorsa, kablo projesi sektörün potansiyelini ortaya çıkarabilir.

Orta yol bulmak

Gürcistan’ın temiz enerji üretimini ve ihracatını artırma çabası, Avrupa ile Asya arasındaki Orta Koridor’a büyük ilgi duyulan bir zamanda geliyor – çatışma, enerji kıtlığı ve yaptırımların diğer tedarik yollarını bozduğu günümüzde giderek daha önemli bir ticaret kapısı. Gürcistan Dışişleri Bakanı Ilia Darchiashvili, Gürcistan’ın bu Avrasya kanalı aracılığıyla “güvenli, istikrarlı ve zamanında” kargo ve enerji sağlamasının değerini vurguladı ve denizaltı kablo projesinin Gürcistan’a “yeni Avrupa amacı” verdiğini söyledi.

Projenin zorlukları, Gürcistan’ın hırsının bir göstergesidir. Karadeniz’in 2.250 metreye ulaşabilen derinliği, bunun dünyanın en derin denizaltı elektrik kablosu olacağı anlamına geliyor. Bu ara bağlantı projesi aynı zamanda geniş bant veri kapasitesini ve hızını artıracak, bağlantıyı geliştirecek ve Gürcistan’ın genişleyen BT sektörünün büyümesini destekleyecek bir optik fiber kablo (OFC) içerecektir.

Gürcistan Başbakanı İrakli Garibashvili, 27 Aralık’taki yıllık yıl sonu konuşmasında, enerjinin ülke için temel bir öncelik olduğunu belirtti. Gürcistan’ın sadece kendi ihtiyaçlarını karşılamakla kalmayıp aynı zamanda büyük bir temiz enerji ihracatçısı olmayı hedeflediği için önümüzdeki üç yıl içinde enerji projelerine “yaklaşık 3 milyar dolar” yatırım yapılmasını bekliyor. “Rüzgar, güneş ve hidroelektrik santralleri gibi yeni nesil tesisler inşa etmemiz gerekiyor, böylece AB’deki elektrik payımızı satabiliriz, bu da ülkemize yüz milyonlarca dolar gelir getirecek” dedi.

Özellikle, BAE merkezli bir yenilenebilir enerji şirketi olan Masdar’ın yatırımıyla doğu Gürcistan’da 96 MW’lık bir güneş enerjisi tesisi geliştiriliyor ve batı Terjola ve Tkibuli’de rüzgar enerjisi santralleri planlanıyor. Gürcistan’da 20.000’den fazla nehir var ve bunların 300’ü hidroelektrik üretimi için fırsatlar sunuyor.

Şubat ayında Garibashvili, Münih Güvenlik Konferansı’nda von der Leyen ile bir araya geldi ve Karadeniz denizaltı elektrik kablosunun önemini tartıştılar. Başbakan ayrıca, enerji zengini Gürcistan’ın Avrupa Birliği aday statüsü için kimlik bilgilerinin altını çizdi.

Garibashvili, “Enerji sektörüne ek yatırım çekmemiz gerekiyor” diyor. “Hızı hızlandırmalı ve Gürcistan’da küçük, orta veya büyük olsun, mümkün olduğunca çok sayıda [hidroelektrik santrali] inşa etmeliyiz.”

İster hızlı akan nehirlerden yararlanarak ister elektriği denizin çok altına taşıyarak olsun, Gürcistan’ın eski ulusu enerjisini dünyaya getiriyor.

bloomberg

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

ABONELIK

Popüler

www paravitrini com © "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKAVİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 - Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.


Notice: date_default_timezone_set(): Timezone ID 'UTC+3' is invalid in /home/maviatlas/public_html/wp-content/plugins/notice-bar-old/inc/frontend/front-notice-bar.php on line 27