Connect with us

EKONOMİ

İktisat Politikalarında Değişim Zamanı

Yayınlanma:

|

1980 sonrası Türkiye bir geçiş dönemi olmadan dışa açıldı. Rahmetli Özal özelleştirmede İngiltere ile yarışıyordu. Bu günkü ekonomi yönetimi de 2003 yılından beri, devleti de dışlayarak, planlamayı kaldırarak adeta bir  küreselleşme  militanı oldu.

Biz ve bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin küreselleşme ile geldiğimiz son durak, ekonomik istikrarın bozulması, orta gelir tuzağı ve yoksullaşma oldu.

Dünyada ve özellikle gelişmekte olan ülkelerde iktisat politikalarında değişim şart oldu. Bu değişim;

1- Büyüme yerine kalkınma;

2- Devlet – piyasa optimum dengesinin kurulması.

Küreselleşme ile bütün ülkeler İktisadi kalkınmayı da rafa kaldırmıştı. Büyüme ön plandaydı.  Yalnızca büyüme politikaları ile toplumsal istikrarın sağlanamadığı ve toplumsal refahın sağlanamadığı anlaşıldı. Gelişmekte olan ülkelerde kalkınma politikaları uygulamak gereği ortaya çıktı.

Aslında; İktisadi kalkınma konusu 1950 sonrasında oldukça popülerdi. Çünkü İkinci Dünya Savaşı birçok ülkede ekonomik ve sosyal yapıyı tahrip etmişti. Gelir dağılımı bozulmuştu. Bu ülkelerde harp zenginleri ortaya çıkmış, halkın büyük çoğunluğu yoksul düşmüştü. Geliri artırmaya ve artan gelirin adil bölüşümüne ihtiyaç vardı. Yeni teknolojilere ve yeni yatırımlara ihtiyaç vardı.

Bu gün küreselleşme de gelişmekte olan ülkelerde ve özellikle bizim gibi sürekli cari açıkla büyüyen gelişmekte olan ülkelerde savaş sonuçları ile aynı etkiyi yaptı.

İktisadi kalkınma; bir ülkenin ekonomik, siyasi ve sosyal refahının geliştiği süreçtir. Gelişmiş ülkelerde bu süreç tamamlanmıştır. Bu nedenle İktisadi Kalkınmadan amaç gelişmekte olan ülkelerin kalkınmasıdır.

Ekonomik kalkınma, GSYH’ da büyümeyi de içine alan daha geniş bir kavramdır. Ekonomik büyüme yanında, toplumsal refah artışı yaratan, okullaşma oranı, kişi başına düşen, doktor ve öğretmen sayısının artması, çevre şartlarının iyileşmesi, teknolojik gelişmenin olması ve altyapı olarak demokrasinin gelişmesi ve insani değerlerin yükselmesi, fiziksel ve sosyal altyapının iyileşmesi, kalkınma göstergeleridir.

Kalkınma ile büyüme arasındaki temel fark, kalkınmanın aynı zamanda sosyal refah hedefli olmasıdır.

İktisadi Kalkınmayı büyümeden ayıran diğer bir önemli fark; gelişme sürecinde aynı zamanda sanayileşme gibi yapısal değişmenin olmasıdır. Ayrıca büyüme her zaman değil, bazı şartlar altında ülkelerin zenginleşmesine imkan vermektedir. Eğer cari açık ve dış borçlanma varsa, ülke net dış borç ödeme konumuna gelince, dış borç mürettebatının GSYH’ ya oranı büyüme oranından daha yüksek ise yoksullaşma başlar.

Dahası büyümeyi fazla abartmamak gerekir. Söz gelimi bir binanın yıkılması, servet kaybıdır. Buna karşılık, makine ve teçhizat kullanılması, işçi çalıştırılması nedeni ile yıkım sırasında katma değer yaratılır. Büyüme olur. 

Öte yandan; Nerede ve hangi şartlar altında olursa olsun, Ekonomide bir çıkmaz varsa, değişim kaçınılmaz olur. Demokrasilerde bu değişim ihtiyacı kendi dinamiğini yaratmak zorundadır.  Totaliter rejimlerde ise değişim yalnızca diktatörün sonu ile gerçekleşir. Zira diktatörler farklı politikaları kendileri için prestij kaybı olarak görürler. Narsizm körlüğü ve güç zehirlenmesi değişimi göremez ve kabul etmez.

2023 seçimlerine giderken, Türkiye siyasi ve ekonomik anlamda kritik eşiktedir. 2003 yılından beri her alanda var olan günübirlik ve popülist Politikaların değişmesi gerekiyor.  Aksi halde Kriz derinleşecek ve maliyeti artacaktır.

Bir zamanlar gelişmiş ülke olarak kabul edilen Arjantin’de olduğu gibi Türkiye birikmiş kaynaklarını kaybedecek ve geri gidecektir. Aslında 2003 yılından 2022 yılı sonuna kadar geçen 20 yılda, Türkiye 670 milyar dolar cari açık vermiştir. Cari açık doğrudan kaynak ve servet kaybı demektir.

Türkiye bugün yaşadığı demokratik, hukuki, siyasi ve ekonomik sorunlardan kurtulmak zorundadır. Bu da değişimle olur ve eğer bir toplumda değişim şart olmuşsa, bunu kimse engelleyemez.

Prof. Dr. Esfender KORKMAZ –  www.esfenderkorkmaz.com

Okumaya devam et

BANKA ANALİZLERİ

S&P Türkiye’nin kredi notunu yükseltti

Yayınlanma:

|

Yazan:

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu S&P Türkiye’nin kredi notu görünümünü durağandan pozitife revize etti. S&P raporunda, politika yapıcıların aşırı ısınan ekonomiyi soğutmak konusunda ilerleme kaydettiği, Merkez Bankası’nın azalan net döviz rezervlerinin yavaşça artmaya başladığı ifade edildi.

Merkez Bankası’nın Haziran ayından beri politika faizini yüzde 31,5 artırdığı, bu durumun da yurt içi tasarruflarda dolarizasyonu azalttığı vurgulandı. S&P Eylül ayında Türkiye’nin kredi notunu “B” olarak teyit ederken, kredi notu görünümünü “negatif”ten “durağan”a çıkarmıştı.

Resim

Resim

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Enflasyonun ‘belini bükeceğiz’ #TCMB

Yayınlanma:

|

Yazan:

TCMB dün sonuçlanan olağan Kasım ayı Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında, 250 baz puan olan genel bekletinin de üzerinde bir adım atarak politika faizini %35 seviyesinden %40 seviyesine yükseltti. TCMB’nin enflasyonla mücadelede kararlılığını teyit eden dünkü toplantı ardından politika metnine serpiştirilen “parasal sıkılaştırma hızı yavaşlatılacak ve sıkılaştırma adımları kısa bir zaman diliminde tamamlanacaktır” ve “kurul, dezenflasyonun tesisi için gerekli parasal sıkılık düzeyine önemli ölçüde yaklaşıldığını değerlendirmiştir” ibareleri, TCMB’nin faiz artırımında sona yaklaştığını gösterdi.

Bu minvalde, TCMB’nin yılın son ayında düzenleyeceği olağan PPK toplantısında politika faizini 250 baz puan daha artırarak (%42,50) sıkılaştırma döngüsünün sonuçlandırılmasını bekliyoruz. Karar öncesi 28,85 seviyelerinde salınan USDTRY kuru ilk işlemlerde 28,50 seviyelerine varan ani bir düşüş kaydettikten sonra günü yine başladığı noktada tamamladı. İlk etapta %1 yükselen BIST100 ana endeksi, faiz artışlarının amacının ekonomiyi yavaşlatmak ve soğutmak olduğu idrak edilince günü %1 düşüşle tamamladı. Türkiye’nin yabancı indinde risklerini gösteren 5 yıl vadeli CDS risk primi önemli bir değişim göstermezken, 2 yıl vadeli gösterge tahvilin bileşik faizi yeniden %41 seviyesinin üzerine yükseldi.

Yabancı yatırımcının TL varlıklara olan ilgisini artırmak için ekonomi yönetiminin ne gerekiyorsa yapmaya devam ettiğini açık bir şekilde not etmek gerekiyor. Bu bağlamda, devlet iç borçlanma senetlerinin faizlerinin kısa vadede biraz daha yukarıya giderek dış kaynak girişini hızlandırmasını bekliyoruz. Yabancı yatırımcının Türkiye pozisyonunu artırmak için döviz getirip TL’ye dönmek suretiyle TL ve TL cinsi varlıklara talep göstermesi bekleniyor. Bunun 2024 yılında bir noktasında gerçekleşeceğini de düşünüyoruz. Buna rağmen, USDTRY kurunun 2023 yılını 29,50-30,00 bandında tamamlaması ardından Mart ayında düzenlenecek yerel seçimler sonrasında yönünü tekrar yukarıya çevirerek, genel kanının aksine, 2024 yılını psikolojik 40 seviyesinde tamamlayacağını öngörüyoruz. Yüksek faiz ortamında ise borsanın (ekonominin) zorlanacağının altını çizmek isteriz.

TCMB PPK kararında kredi kartı azami faiz oranları ve üye işyeri azami komisyon oranlarında Aralık ayında değişiklik olmayacağı da açıklandı. Takdir edeceğiniz üzere, TCMB faiz artırdıkça kredi kartı faizleri de yukarı geliyor. Bunun da sadece ekonomik bir mesele olmadığını, konunun sosyal bir boyutu da olduğunu unutmamak hatta bir noktada siyasi bir cepheden de konuya yaklaşılması gerektiğini hatırlatalım. TCMB tarafından yayımlanan son verilerde, özellikle de gelir düzeyi daha düşük olan kişilerin kredi kartı kullanımında yüklenme, limit kullanımında ise ciddi bir artış olduğunu görüyoruz. Hatta, kredi kartının ödenmeyen ve faiz işleyen kısmında da ciddi bir artış var. TCMB’nin, özellikle seçim öncesi, kredi kartı azami faiz oranları noktasında konunun sosyal ve siyasi boyutunu da göz ardı etmediğini düşünüyoruz.

Her hafta Perşembe günü, TCMB ve BDDK’nın açıkladığı haftalık verileri dikkatle irediyoruz. Bu bağlamda, 17 Kasım ile biten haftada, TCMB’nin brüt döviz ve altın rezervleri 5,8 milyar dolar artarak 134,5 milyar dolar seviyesini ulaştı. Bu rakamın son 9 yılın zirvesi olduğunu not edelim. Bu etkili artışını içerisinde Hazine’nin sukuk ihracı önemli bir rol oynarken, TCMB’nin emanet dövizler (swap) ve kamunun dövizleri ayıklanmış bir şekilde net pozisyonunda iyileşme ise sadece 2 milyar düzeyinde sınırlı kaldı. Net rezervler: eksi 62 milyar dolar.

TCMB’nin enflasyonla mücadelede kararlılığını teyit eden dünkü hamlesi sonrasında reel faizi de pozitif alana taşıdığını not edelim. TCMB faizinin bileşiği %49 seviyesine denk gelirken, piyasa katılımcılar anketine göre 12 ay sonrası için beklenen enflasyonun %43,9 olduğunu not edelim. Buna rağmen yurtiçi yerleşiklerin döviz mevduatlarında anlamlı bir değişim göremedik hatta son haftalara bir miktar da olsa yükseliş görüyoruz! Büyük bir sorun olarak görülen Kur Korumalı Mevduat (KKM) hesaplarında ise erime ivme kaybetmeden devam ediyor. KKM’ye önerilen faiz oranının klasik TL mevduattan çok daha düşük olması nedeniyle 17 Kasım ile biten haftada KKM 71 milyar TL daha geriledi: stok rakamı 2,77 trilyon TL (70,9 milyar dolar).

Hollanda’da İslam ve göçmen karşıtı aşırı sağcı popülist lider Geert Wilders, beklenmedik bir seçim başarısına imza attı. Hatırlayacağınız üzere, Arjantin’de de hafta başında benzer bir sonuç alınmış; hatta geride bıraktığımız aylarda Almanya yerel seçimlerinde de benzer bir tablo görmüştük. Bu konuya daha sonra yine değineceğiz. Arjantin borsası Merval, seçim sonucu ardından neredeyse son 3 günde %50 değer kazanırken, kara borsada işlem gören Arjantin Pezosu ise dolar karşısında erimeye devam ettiğini not edelim.

Yurtdışı piyasalarda ise dün Şükran günü tatili sonrasında alışveriş çılgınlığına işaret eden Black Friday “Kara / Siyah Cuma” dinginliği yaşanıyor. Neden siyah dendiği konusunda pek çok farklı fikir olsa da, muhasebede kârların siyah ile yazıldığını not düşelim. Elbette, siyah cuma sonrasında iş yerlerinden gelecek alışveriş rakamları da ekonomik gidişat hakkında önemli ipuçları verecektir.

Yurtdışı piyasalar yavaş yavaş sene sonu moduna geçerken, İsrail – Hamas savaşına bir ara verilmesi ardından rehin tutulan 13 İsrailli kadın ve çocuktan oluşan ilk grup serbest bırakıldı. OPEC+ üretici grubunun Afrikalı üyeleri Angola ve Nijerya, grubun gelecek yılın üretim politikasına ilişkin görüşmeleri ertelemek zorunda kalmasından bir gün sonra daha yüksek petrol üretimi hedeflediklerini söyledi. Brent cinsi ham petrolün varil fiyatı 81 dolar seviyelerinde zorlu toplantıdan çıkacak kararı beklerken, altının ons fiyatı 2bin dolar seviyesinin hemen kıyısında yatay bir seyir izliyor. Altında ilk etapta 2bin dolar üzerinde haftalık bir kapanış (teknik anlamda bir teyit) sonrasında ise (eğer gücü yeterse) 2 kez test edilen 2,070 dolar seviyesi yukarıda önemli bir direnç olarak görülüyor. Bitcoin zemin güçlendirme çalışmalarını 37,500 dolar seviyesinde devam ettirirken, doların yatay seyrettiğini de not edelim. Asya borsalarında bu sabah hafif de olsa artılar dikkatimizden kaçmadı. Herkese iyi bir hafta sonu diliyoruz.

TCMB brüt döviz ve altın rezervleri

TCMB’nin toplam brüt döviz ve altın rezervleri, 17 Kasım ile biten haftada 5,8 milyar dolar artarak 134,5 milyar dolar ile 9 yılın zirvesine ulaştı.

1700804058ce5f5d821a90951093cd090ba1eaa4f5_1_1200.jpg

TCMB net rezervleri

Brüt döviz ve altın rezervlerinde yaşanan etkili artışa rağmen, swap ve kamu dövizleri dışarı çıkınca baktığımız net pozisyon değişimi ise yaklaşık 2 milyar dolar ile sınırlı kaldı: stok rakam eksi 62 milyar dolar.

17008040584c7bbed1ada6bc14a50d168dad30b354_2_1200.jpg

KKM

KKM’de erime 17 Kasım haftasında 71 milyar TL ile devam ederken, yurtiçi yerleşiklerin döviz mevduatlarında soz haftalarda bir miktar artışını bile yaşandığını not edelim. TL KKM’lere ödenen faizin keskin bir şekilde düşmesi sonrası klasik TL mevduata geçişin ise devam ettiğini görüyoruz.

1700804059bdaa88bdfb83dfbc9a4c52cbcfd7965d_3_1200.jpg

İktisatbank

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Prof. Dr. BORATAV: 2024 ve sonrasında Türkiye-IMF senaryosu

Sermayenin tahakkümünü daha da ağırlaştıran bu ortam faşizme geçiş içinde yaşanmaktadır. Bileşkesini, ekonomiyi ve tümüyle üstyapıyı içeren kapsamlı bir çürüme olarak ifade edebiliriz.

Yayınlanma:

|

Yazan:

İktisat çevrelerinde yaygın bir tespit var: “IMF’siz bir IMF programı içindeyiz; ödünsüz uygulanması Mart 2024 seçimlerinden sonra başlayacak…”

Ekonomi yönetimini devralan ekip, bu programın ana çerçevesine vakıf olduğunu çeşitli vesilelerle açıkladı.  Kritik ipucu, ücretlere dönüktür. TCMB başkanı, ücret artışlarının enflasyonist etkisini bu yakınlarda vurguladı (Ekonomim, 6 Kasım 2023). Mehmet Şimşek “emekçilerin enflasyon farkı ödemelerine son verileceğini”, çapraşık bir Türkçe ile Orta Vadeli Program (OVP) içine (s.21) yerleştirdi.

IMF programına Mart 2024 seçimleri yüzünden “sızmış” ödünler, yeni ekonomi yönetimi tarafından da onaylandı. Nitekim OVP, neoliberal ilkelerle siyasal öncelikler arasında bir uzlaşma belgesi olarak hazırlandı. Özelliklerini bu köşede açıklamıştım (soL Haber, 15 Eylül 2023). Mesela 2023-2026 arasında kamu açıkları millî gelirin yüzde 4,8’i boyutunda daralacak. Millî gelirin büyümesi ise (ne hikmetse?), yüzde 5’e yükselecek.

Saray, Mart 2024 sonrasında dört yıllık seçimsiz bir iktidar dönemine kavuşacaktır. Cumhurbaşkanı, niyetini belli etti: Seçimsiz yıllarda anayasal engeller ayıklanacak; halk muhalefeti bastırılacaktır.  Bu “dikensiz gül bahçesi”, ödünsüz bir neoliberal programın ideal ortamıdır. Erdoğan, insan haklarının uluslararası finans kapital için önem taşımadığını biliyor. Program uygulanacak; dış kaynak akımları canlanacaktır.

O zaman sorgulayalım: IMF’siz bir IMF programının ödünsüz uygulanması, Türkiye için ne tür bir ekonomik   senaryo öngörmektedir? Yanıtı, doğrudan IMF’den arayalım.

IMF’nin Türkiye belgeleri

IMF’nin Türkiye ekonomisi üzerindeki iki belgesini, 21 Nisan ve 13 Ekim 2023 tarihlerinde Sol Haber’de yayımlanan iki yazıda inceledim. İlk yazı, IMF’nin Nisan 2023 veri bankasında yer alan Türkiye öngörülerini gözden geçiriyordu. İkinci yazı ise Eylül sonunda Türkiye’ye gelen IMF uzmanlarının yayımladığı basın duyurusu tartışıyordu.

Ekim 2023’te IMF/WEO veri bankasındaki istatistikler tümüyle güncelleştirildi. Türkiye ekonomisinin 2023-2028 dönemine ilişkin önemli öngörülerini (son dört yılın ortalamaları ile) aşağıdaki tabloya alıyorum.

Türkiye ekonomisi 2023-2028, IMF öngörüleri (yüzdeler)

 

Bilinenleri hatırlatalım: Kapitalist dünya sisteminin üst-örgütlerinden biri IMF’dir; neoliberal doktrini inşa eden ve hayata geçiren kurumlardan biridir. Yönetiminde ABD’nin ‘ağırlığı vardır; ülkelere ilişkin her kritik kararda ağırlığını kullanır. IMF’nin uzmanlığı ekonomi alanındadır. “Neoliberal yapısal uyum politikaları” sınıflar-arası bölüşüm ilişkilerinde tarafsız değildir. Ana sözleşmesi ise IMF’yi güncel siyasetin dışında tutar.

Bu biçimsel kısıtlamanın yanıltıcı olduğu IMF-ülke ilişkilerinde ortaya çıkar. Örneğin 1980’de ve 2002’de Türkiye’deki iktidar değişikliklerinde IMF programlarının belirleyici rol oynadığına yakından tanık olduk.

Bu Ekim’de IMF’nin güncelleşmiş Türkiye öngörüleri bu nedenle büyük önem taşıyor. Kapsamlı bir ekonomik dönüşüm tasarlandığını belirleyebiliyoruz. Saray iktidarı son yedi yılda “yerli ve millî sermayeyi sınırsız ihya ederek” güçlenmiştir. IMF öngörülerinde içerilen senaryo, sermayenin tahakkümünü bu kez yeniden uluslararası ortama ve 2028’e taşımaktadır.

Kısaca deşifre edelim.

Temel değişim: Finans kapital desteğinde durgunlaşma

IMF, 2023-2028 döneminde Türkiye ekonomisinin durgunlaşarak kendine özgü bir istikrara ulaşacağını beklemektedir.

Temel varsayım, geçmiş yedi yılda neoliberal ilkeleri çiğnemiş olan “aykırı” politikalardan geleneksel reçeteye dönüştür.     “Sağduyulu bir ekonomiye geçiş”, parasal ve malî disiplin yöntemleriyle gerçekleşecektir. IMF öngörülerinde sadece kamu maliyesi için nicel göstergeler veriliyor. Bunları yukarıdaki tabloya almadım. Özetle 2023 sonrasında kamu açığı/millî gelir oranı 2,8 puan gerileyecek; bu ayarlama büyük ölçüde kamu harcamaları (2,3 puan) daralarak gerçekleşecektir.

Parasal ve malî disiplin, 2016-2022’de gerçekleşen yüzde 4,3’lük büyüme temposunu yüzde 3,2’lik bir patikaya yerleştirecektir (Tablo, satır 1).

İstikrar göstergeleri, “Türkiye’ye özgü”dür.  Enflasyon çok ılımlı bir tempoyla biraz hafiflemekte, dönem sonunda bile yüksek oranlarda kalmaktadır: 2025-28 TÜFE ortalaması yüzde 20’yi aşmaktadır (Tablo, satır 3).

Buna rağmen IMF, Türkiye ekonomisinin dış kaynak sıkıntılarıyla karşılaşacağını düşünmüyor. Göstergeleri tabloda yer alıyor: Cari işlem açığı ortalaması yüzde 3 civarındadır (satır 5). Dönem boyunca dolar kurundaki artış, TÜFE’nin gerisinde seyrediyor (satır 3 ve 4). Yani, TL reel olarak değerleniyor, dolar ucuzluyor. Bu nedenle de dolarlı GSYH, reel büyüme ortalamalarını aşmaktadır (satır 1 ve 2).

Nasıl mümkün oluyor?  Tek açıklama, dış kaynak akımlarının cari işlem açıklarını fazlasıyla aşmasıdır. IMF, parasal daralmayı temsil eden TCMB politika faizlerinin yüksek enflasyonun da üstüne yerleşeceğini bekliyor; ama nicel öngörü yapmıyor. Döviz kurunu aşan TL faizleri, spekülatif finans kapitalin “arbitraj getirileri” için ideal ortamdır. Tabloya almadığım öngörülere göre altı yılda 240 milyar dolar cari işlem açığı “fazlasıyla” karşılanacaktır. Yabancı sermaye girişleri rezervleri de besleyerek TL’yi değerlendirecektir.

Bu öngörüler, dış ekonomik bağımlılığın devamı anlamındadır. AKP’nin 2003-2007 Lale Devri’ne benzetmeyiniz, çünkü ithalat bağımlılığı bu kez durgunlaşan bir ekonomi içinde gerçekleşecektir.

Durgunlaşmanın toplumsal maliyeti

AKP iktidarının “aykırı” politikalarını içeren 2015-2022 ile IMF’nin 2024-2028 dönem öngörüleri arasında büyüme temposu (%4,3→%3,2) 1,1 puan yavaşlayacaktır (Tablo, satır 1). Toplumsal yansıması nasıl olacak?

Türkiye, 2023 dönemecine emek karşıtı çok ağır bir bölüşüm şoku yaşayarak girdi; göstergelerini defalarca ve ayrıntılarıyla açıkladık. IMF, sınıfsal bölüşüm göstergeleri ile ilgilenmez. Öngörülerinde sadece dar tanımlı işsizlik göstergesi (Tablo, son satır) yer alıyor: Son beş yılda 0,3 puanlık “ılımlı” bir artış bekleniyor.

AKP’nin Türkiye’ye “armağan” ettiği toplumsal bunalımın açık göstergelerinden biri olan “geniş tanımlı işsizlik”, TÜİK tarafından “atıl işgücü oranı” başlığı altında derlenmektedir. 2015 sonrasındaki yüzde 4,3’lük büyüme, atıl işgücü yüzdesini altı puan civarında sıçratmıştır. Ocak-Eylül 2023 ortalaması %22,8’dir.

Önümüzdeki beş yılda yüzde 3,2’ye yönelen bir durgunlaşma eğiliminin Türkiye’yi sürükleyeceği toplumsal tabloyu kurgulayın: Geniş işsizlik oranının faal nüfusun dörtte birini aşması beklenir. IMF, boşta gezen gençlerin, diplomalı işsizlerin daha da yığılacağı bir Türkiye mi tasarlamaktadır?

Bir ‘çürüme’ senaryosu

Daha da vahimi var: IMF senaryosu yüzde 40’lık bir enflasyonun süregeleceğini öngörüyor. Uluslararası sermayeye açılan Türkiye, bu sayede “yerli ve millî sermaye” için bir “teselli ödülü” sunuyor. Açıklayalım:

Yeni ekonomi yönetimi, yükselen enflasyonda ücretleri sorumlu tutmaktadır. Bu iddia yanlıştır. Türkiye’de ücret payını eriten etkenlerin başında enflasyonun hızlanması geliyor. Son yılların enflasyonunda kâr marjlarındaki artışların katkısı belirlendi; bulgular yayımlanacaktır. 2028’e kadar yüzde 40’ın üzerinde seyredeceği öngörülen enflasyon, emekçi saflarındaki derin yoksullaşmayı daha da yaygınlaştıracaktır.

Sermayenin tahakkümünü daha da ağırlaştıran bu ortam faşizme geçiş içinde yaşanmaktadır. Bileşkesini, ekonomiyi ve tümüyle üstyapıyı içeren kapsamlı bir çürüme olarak ifade edebiliriz. Türkiye’nin bu geleceğe mahkumiyeti kabul edilebilir mi?

Ağır tarihsel sorumluluk Türkiye’nin sosyalist, devrimci akımlarına, örgütlerine, partilerine düşmektedir. Birlikte direnme yöntemlerini keşfederek hak etmeleri gerekecektir.

Prof. Dr. Korkut BORATAV – SOL.ORG.TR

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKAVİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.