Connect with us

EKONOMİ

Korkut BORATAV: ‘Tek kutuplu dünya’ yok olurken…

Yayınlanma:

|

Donald Trump’un 2’nci ABD Başkanlığı, sadece ülkesinde değil, uluslararası ilişkilerde de bir dizi çalkantı yaratarak başladı. Çalkantıların ilk  boyutunu “ABD’de Trump-Musk Faşizmi” başlığı altında kuşbakışı gözden geçirmiştim (soL Haber 21 Şubat 2025).

Bu yazı, çalkantıların ikinci boyutu, dünya sisteminin ABD hegemonyasına dayanan “tek kutuplu niteliği” ile ilgilidir.

Trump, Başkan Yardımcısı J.D. Vance ve Elon Musk’tan oluşan yeni ABD yönetimi, Rusya ile anlaşarak Ukrayna savaşından çekilmeye ve Avrupalıları yalnız bırakmaya kalkıştı. İki NATO müttefikine (Kanada ve Danimarka’ya) karşı toprak talepleri ileri sürmekte; Filistinlilerin topluca tehciri sonrasında Gazze’yi bir turizm cennetine (“Doğu Akdeniz Rivierası’na) dönüştürerek işletmeyi önermektedir.

Bu arada DTÖ kurallarını ve mevcut ticaret anlaşmalarını çiğnemekte; ABD’nin dış açık verdiği ülkelere karşı gümrük tarifelerini yükselterek bir dizi ticaret savaşı başlatmaktadır. Bu uygulamalar, dünya sisteminin yerleşik dengelerini bozmakta, istikrarsızlığa yol açmaktadır.

Bu ortama ışık tutan bir Amerikalı iktisatçıya odaklanmak istedim.

James K. Galbraith: Kapitalist kutuplaşmanın erken tarihi

Sermaye, doğası gereği “vatansızdır”. Kapitalizm de bu nedenle siyasal sınırlar içinde kalamaz. Dışarı taştığı coğrafyalara kendi üretim/mülkiyet ilişkilerini taşır. Bu dönüşüm çoğu kere kapitalizmde geciken ülkeleri sömürgeleştirerek gerçekleşir. Kapitalist dünya sistemi de eşitsizliğe ve bağımlılığa dayalı bir kutuplaşma içererek oluşur.

Trump-sonrası ABD’yi de dikkate alarak kapitalist dünya sistemindeki kutuplaşma aşamalarını inceleyen anlamlı bir katkı1, Amerikalı iktisatçı J.K.Galbraith’ten geldi. İlk kutuplaşma üretim ilişkilerinde kapitalizme, üretim güçlerinde sanayileşmeye dayanır. Siyasal yapı imparatorluklar içerir. Bağımlılık, ham madde, girdi olarak “kaynak sağlayan çevre” ile bunları sanayide işleyen “merkez” arasında gerçekleşmiştir. Marksist yazında bu ikilinin “artık aktaran” / “artığa el koyan” kutuplar arasında ifade edildiğine; ekonomik yöntemlerin ayrıntıyla incelendiğine değinelim.

İmparatorluklar, kolektif hegemonyanın odağını oluşturur. Kendi aralarında sürekli çatışırlar. Osmanlı, Çin, İspanyol imparatorlukları gibi kapitalist sanayileşmede geride kalanlar çok-kutuplu sistemin bağımlı-alt blokuna kayar. Bu ayrımla Galbraith, siyasal bağımsızlık içinde yaşanan “yarı-sömürgeleri” kastetmektedir.

İki kutuplu dünyanın Altın Çağı

Galbraith’e göre, bu çok kutuplu aşama, hegemonik kutuplar arasında “Çevre’yi paylaşma” mücadelesinin ürünü olan iki Cihan Harbi’ni yaşadı; büyük buhranı, Sovyet devrimini ve faşizmi de içererek 1945’te iki kutuplu bir dünya sistemine dönüşerek son buldu. Bir kutup SSCB liderliğinde sosyalist bloku; diğer kutup ABD ve müttefiklerini içerir. IMF, DB,  DTÖ/GATT gibi çok taraflı kurumlar aracılığıyla yürütülür.

Galbraith bu iki kutuplu dünyayı, “rekabetçi, nükleer risk de taşıdığı için tehlikeli, göreli olarak istikrarlı, bazı önemli özellikleri ile ilerici” olarak nitelendiriyor. Latin Amerika, Asya, Afrika’da güçlü bağımlılık ilişkilerinin süregeldiğini de vurguluyor.

Bu betimlemede Galbraith, 1945-1980 arasını içeren Altın Çağ’ın katkılarına haksızlık yapmaktadır. Bir kere dönem, II’nci Dünya Savaşı’nın galipleri arasında, ilerici özellikler taşıyan bir toplumsal uzlaşma sonunda inşa edilen Birleşmiş Milletler sistemi ile başladı; Güvenlik Konseyi dışında eşit üyeler içeren bu sistemin esneklikleri sayesinde fiilen üçüncü bir kutup da oluşturdu.

Bu dönemin belirleyici özelliği, dünya sistemi içinde siyasal sömürgeciliğin tarihe karışması oldu. Bağımsızlaşan yeni devletler, BM üyeliği içinde dünya siyasetine katıldılar. Çin, Hindistan, Yugoslavya, Mısır ve Endonezya’nın liderliği ile oluşan Bağlantısız Ülkeler bloku bu dönemde uluslararası siyasette belli bir ağrılık taşıdı. Aynı ülkelerin BM’de uluslararası ekonomik ilişkilere ilişkin önerilerini inşa ve müzakere eden 77’ler Grubu küçümsenmeyecek önem kazandı. BM sistemi içinde gelişmekte olan ülkelere özel ayrıcalıklar bu sayede tanımlandı; yerleşti.

Tek kutuplu dünya: Ekonomik bilanço

Galbraith, iki kutuplu dünya sisteminin 1989 sonrasında SSCB ve Doğu Avrupa’da komünist rejimlerin tarihe karışmasıyla son bulduğunu vurguluyor. Komünist Parti yönetimini koruyan Çin, bu çöküntünün dışında kaldı; dinamik, esnek stratejiler izleyerek bu dönemin “yükselen ekonomik gücü” oldu. Yeni dünya düzeni böylece. ABD hegemonyasında tek kutuplu bir sisteme dönüştü.

Galbraith’e göre tek kutuplu bu dönem içsel bir çelişki içermektedir. Hegemonik gücü sürdürme mekanizmaları, ABD’nin ekonomik olarak zayıflamasına da yol açmıştır. Hegemonyanın temel ekonomik aracı olan finansal altyapı, ABD dolarının güçlü, değerli olmasına dayanmaktaydı. Bu gereksinim ABD’nin ucuz ithalata bağımlılığını artırdı. “20’nci yüzyılın ortalarında Amerikan gücünün temelini oluşturan sanayi tabanı bu nedenle fiilen felce uğradı.”

Galbraith’e göre ABD hegemonyasına dayalı tek kutuplu bir dünya, artık sürdürülemez. Avrupa’nın durumu daha da kötüdür. BRICS ve Çin’in yükselen güçleri karşısında çok kutuplu bir dünyaya uyum gerekecektir. “Sanayideki gerileme, Amerikan işgücünün teknik yeteneklerini aşındırmıştır. Bugünkü istihdam, hizmet sektörüne alışmış çok sayıda profesyonel ile teknoloji ve finansta yer alan az sayıda seçkine dayanmaktadır.”

“Amerika’nın dramı, seçkinlerin dünyayı denetleyebilmek için güçlü dolara  dayalı finansal konumun zorunlu olduğu saplantısından kaynaklanıyor. Bu bayatlamış ideolojik tutumun terkedilmesi; finansta, teknolojide, sanayide, askerî alanda yer alan seçkinlerin, yeni ve daha gerçekçi bir kuşakla yer değiştirmesi gerekiyor.” 

“Yeni kadroların, ülkenin fiziksel ve insan gücünü yeniden yapılandırmaya çalışmaları ve bunu da ülkenin sosyal kazanımlarını parçalamadan gerçekleştirmeleri gerekiyor. İlk adım, çok kutuplu bir dünyanın ne anlama geldiğini ve nasıl sağlanabileceğini kavramak olacaktır.”

ABD hegemonyasının kanlı bilançosu

Galbraith, bu tespitleri ile tek kutuplu dünya sisteminin ABD ve Batı ekonomilerindeki ekonomik sonuçlarını ve alternatiflerini özetliyor. Bunlardan hemen önce, (adeta parantez içinde) önemli bir vurgulama daha yapıyor: Tek kutuplu dünyanın yol açtığı ekonomik sorunlara karşı ABD’nin ürettiği “ekonomi dışı” çözüm yöntemine işaret ediyor: ABD’nin askerî gücü, ekonomik gücün erimesini telafi etmek için kullanılmış; bir anlamda ekonomik zafiyeti ikame etmiştir: “Afganistan, Irak, Orta Doğu   savaşları, hayalî bir güç göstergesi olarak kullanıldı; ama gerçek hayatta bunların karşılığı yoktur. Bu zafiyet şimdi Ukrayna’da kaynak zenginliğini [hedeflemekte]; sınaî ve askerî bir dünya gücü olarak öne çıkan Rusya’ya karşı sınanmaktadır.”

Bu vurgulama, Amerikalı iktisatçının tek kutuplu dünyaya karşı temel karşıtlığının nedenini de örtülü olarak içeriyor. Bu dönemde “askerî gücün” nasıl öne çıktığını hatırlatarak Galbraith’in olası gerekçesini de açıklayabiliriz:

20’nci yüzyılın sonunda ABD liderliğinde NATO’nun ve Avrupalı müttefiklerinin eski Yugoslavya’da başlattıkları askerî müdahale, 21’nci yüzyıl başında farklı bir coğrafyada “teröre karşı savaşa” dönüştü. Sonraki çeyrek yüzyıl içinde Orta Doğu ve Afganistan’da kanlı rejim değiştirme operasyonlarını içerdi; bugünlerde Filistin’e ve yeniden Suriye’ye ulaştı; hâlâ son bulmadı. Balkanlarda başlayan savaşların son aşaması da Ukrayna’da Rusya’ya karşı sürdürülmektedir; askerî bir yenilgiyle noktalanmak üzeredir.

İnsanî bilançosu, milyonları aşan ölümlerdir. Savaş mağdurlarına neoliberal şokların Afrika’da, Latin Amerika’da yarattığı ekonomik mağdurlar katılmakta; çoğalarak göçmenlere dönüşmekte; Türkiye’den, Akdeniz’den Batı Avrupa’ya; Meksika sınırından ABD’ye akmaktadır. Batı toplumlarındaki ekonomik ve ciddi siyasal sonuçlarını gözlüyoruz.

Niyeti ne olursa olsun Trump, bu ortamın kaynağı olan ABD hegemonyasını baltalamaya başladı. Sonuçlarının bugünden daha kötü olması beklenemez.

  • 1 James K. Galbraith, “Is Europe still a model for BRICS in the new multipolar world?”, vox euro, 23.II.2025

Okumaya devam et
Yorum Yazın

Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

EKONOMİ

ASO Başkanı Ardıç: Dayanacak gücümüz kalmadı, yatırımı bırak üretim yapamıyoruz

Ankara Sanayi Odası Başkanı Seyit Ardıç, “Dayanacak gücümüz kalmadı, yüzde 60’ın üstünde faizle yatırımı bırak üretim yapamıyoruz. Sanayiciler yüksek enflasyonun yarattığı çoklu tahribatla ayakta kalmaya çalışıyor. Son 1 ayda yaşanan gelişmeler enflasyon beklentilerini olumsuz etkiledi. Güven algısına zarar verecek gelişmelerin uzağında durmalıyız” dedi.

Yayınlanma:

|

Yazan:

Ankara Sanayi Odası’nın (ASO) Meslek Komiteleri Ortak Toplantısı, Muğla’nın Sarıgerme ilçesinde yapıldı. Toplantının açılışında konuşan ASO Başkanı Seyit Ardıç, küresel gelişmeler ve ekonomiye ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Trump’ın yarın ne açıklayacağı konusunda kimsenin bir öngörüde bulunamadığını belirten Seyit Ardıç, dünya ticaretinin çoklu belirsizliklerin olduğu yeni bir döneme girdiğini bildirdi.

Küreselleşmenin yerini farklı kutuplaşmaların aldığını belirten Ardıç, dış ticarette yakın ve dost ülkelerin öne çıkacağını aktardı.

Avrupa ve Çin’e uygulanan yüksek tarifelerin yüzde 10 vergiye tabi Türkiye için avantaj teşkil edebileceğini söyleyen Ardıç, bu avantajın kullanılması için yapılması gerekenler olduğuna değindi.

“Yatırımcılar için uygun iklimi tesis etmeliyiz”

Gündemin ilk sırasında dünya ekonomisinden daha fazla pay alınması ve sürdürülebilir büyümeye odaklanılmasını öneren Seyit Ardıç, “Ekonomide güven algısına zarar verecek her türlü gelişmenin uzağında kalmalıyız, yatırımcılar için uygun iklimi tesis etmeliyiz” dedi.

İtalya’dan, Suudi Arabistan’a kadar uzanan coğrafyada en büyük sanayi üssünün Türkiye olduğunu dile getiren Ardıç, gelişen altyapı ile birlikte ülkemizin yeni üretim üslerinden birisi olma potansiyeli bulunduğunu belirtti.

Potansiyelin iyi kullanılabilmesi için reel sektöre daha fazla ağırlık verilmesini isteyen Ardıç, “Yüksek teknoloji ve katma değerli üretime yoğunlaşmalı, beşerî sermayemizi çok daha verimli kullanmalıyız. Küresel üretim üssü olma hedefi doğrultusunda sektörel ve tematik önceliklendirme yapmalıyız” diye konuştu.

Tarifeler sonrası değişen tedarik zincirinde hangi ülkeye ve sektörlerde yoğunlaşılması gerektiğini ortaya koyan planlar yapılması gerektiğini dile getiren Ardıç, Ankara’da; savunma sanayi, makine, müteahhitlik, medikal ve bilişim gibi sektörlerin ön plana çıkabileceğini aktardı.

Enflasyon görünümünün yavaş da olsa iyileşmeye devam ettiğini bildiren Ardıç, son bir ayda yurt içinde yaşanan gelişmelerin beklentileri olumsuz etkilediğini kaydetti.

“Maalesef yine başa döndük”

Nisan’daki 250 baz puanlık indirim ile politika faizinin yüzde 40’lara ineceğini beklediklerini hatırlatan Seyit Ardıç, “Bugün geldiğimiz nokta gecelik borç verme faizinin yüzde 49 çıkmasıyla, aslında faizlerde 9 puanlık bir artışı ile karşı karşıya kaldık” değerlendirmesinde bulundu.

Dezenflasyon programının 22 aydır devam ettiğini söyleyen Ardıç, sanayicilerin hem yüksek enflasyon hem de bunun yarattığı çoklu tahribatla ayakta kalmaya çalıştığını, tüm umutlarının enflasyonda iyileşmeyle birlikte faizin de makul seviyeye gelmesi olduğunu anlattı ve “Maalesef yine başa döndük” diye konuştu.

Enflasyonla mücadelede kontrolün kaybedilmemesi gerektiğinin altını çizen Ardıç, “Ama artık dayanacak gücümüz de kalmadı. Yüzde 60’ların üzerine çıkan bir kredi maliyeti ile sanayicinin, bırakın yatırım yapmayı, üretimine devam edebilmesi bile mümkün değildir” şeklinde konuştu.

Okumaya devam et

EKONOMİ

Türkiye’de enflasyon niçin düşmüyor?

Yayınlanma:

|

Yazan:


Türkiye’de Enflasyonun Düşmemesinin Temel Nedenleri:

  1. Para Politikası Geçişkenliği Gecikiyor

    • 2021-2023 arasında çok gevşek para politikası uygulandı.

    • Faizler aşırı düşük tutuldu.

    • O dönem verilen aşırı kredi genişlemesi ve bütçe harcamaları hâlâ enflasyonu yukarı itiyor.

    • 2024’te faizler artırılsa da etkisi gecikmeli görülüyor (en az 12-18 ay sürer).

  2. Maliyet Enflasyonu Çok Yüksek

    • Döviz kuru arttıkça ithalat maliyetleri artıyor.

    • Enerji (doğalgaz, petrol), gıda (buğday, yağ) ve ara mal fiyatları zaten çok yükseldi.

    • Üretim maliyetleri patlayınca fiyatlara yansıyor.

  3. Enflasyon Beklentileri Bozulmuş

    • Şirketler, vatandaşlar ve piyasalar “zaten fiyatlar artacak” diye düşünüyor.

    • Bu da otomatik zam davranışı oluşturuyor (ücretlere, ürünlere, kiralara).

  4. Kamu Zamları ve Vergi Artışları

    • Elektrik, doğalgaz, akaryakıt gibi temel ürünlerde devlet zam yapıyor.

    • Dolaylı vergiler (KDV, ÖTV) artırılıyor.

    • Bu da direkt mal ve hizmet fiyatlarını artırıyor.

  5. Ücret-Fiyat Sarmalı

    • Asgari ücret, memur maaşı artışları çok yüksek yapıldı.

    • İşverenler bu artışı fiyatlara yansıttı.

    • Bu da yeni bir enflasyon dalgası yarattı.

  6. Kur Korumalı Mevduatın Yan Etkileri

    • KKM sistemi için devlet sürekli bütçeden kaynak aktardı.

    • Bu da piyasaya fazla TL sürülmesine yol açtı, talep canlı kaldı.

  7. Talep Hâlâ Canlı

    • İnsanlar ileride fiyatların daha da artacağını düşündüğü için erken alım yapıyor.

    • Ev, araba, beyaz eşya gibi harcamalar öne çekiliyor.

    • Talep canlı kalınca fiyatlar da düşmüyor.

  8. Güven Sorunu ve Dolarizasyon

    • İnsanlar TL’ye güvenmediği için tasarruflarını döviz, altın ve arsa gibi araçlara kaydırıyor.

    • TL kullanım oranı düştükçe fiyat istikrarı da zorlaşıyor.

Kısaca:

Enflasyon Türkiye’de hem geçmiş politikaların etkisiyle hem de şu anki yapısal kırılganlıklar yüzünden bir türlü düşmüyor.
Para politikasının etkisi çok gecikmeli olduğu için en az 2025 ortalarına kadar ciddi bir düşüş beklenmesi zor.

Okumaya devam et

EKONOMİ

KÜRESEL EKONOMİDE DURGUNLUK ENDİŞESİ ARTTI

Yayınlanma:

|

Yazan:

2025 yılında küresel ekonomide bir durgunluk (resesyon) riski ciddi şekilde artmış durumda. Uluslararası kuruluşlar ve önde gelen ekonomistler, özellikle ABD’nin uyguladığı yüksek gümrük tarifeleri ve artan ticaret savaşları nedeniyle küresel büyüme tahminlerini aşağı yönlü revize ettiler.

Küresel Ekonomik Görünüm

  • IMF, 2025 küresel büyüme tahminini %3,3’ten %2,8’e düşürdü. Bu düşüşün ana nedenleri arasında ABD’nin uyguladığı yüksek gümrük tarifeleri ve artan ticaret savaşları gösteriliyor.

  • Dünya Bankası, küresel büyümenin 2025-26 döneminde %2,7 seviyesinde kalacağını öngörüyor. Ancak bu düşük büyüme oranının sürdürülebilir kalkınma için yetersiz olabileceği belirtiliyor.

ABD ve Ticaret Politikalarının Etkisi

  • ABD Başkanı Donald Trump’ın 2 Nisan 2025’te duyurduğu “Liberation Day” kapsamında uygulamaya koyduğu yüksek gümrük tarifeleri, küresel ticaret savaşlarını tetikledi. Bu durum, ABD ve dünya genelinde ekonomik belirsizlikleri artırdı.

  • IMF, bu politikaların küresel ekonomik büyümeyi olumsuz etkilediğini ve 2025 için büyüme tahminlerini düşürdüğünü belirtti.

Türkiye’ye Etkisi

  • Türkiye ekonomisi, küresel ticaret gerilimlerinden ve ekonomik yavaşlamadan etkilenebilir. Özellikle ihracat pazarlarındaki daralma ve döviz kurlarındaki dalgalanmalar, Türkiye’nin ekonomik performansını olumsuz etkileyebilir.

2025 yılında küresel ekonomide bir durgunluk riski artmış durumda. Özellikle ABD’nin ticaret politikaları ve küresel ticaret gerilimleri, ekonomik büyüme üzerinde baskı oluşturuyor. Bu gelişmeler, Türkiye dahil olmak üzere birçok ülkenin ekonomisini etkileyebilir.

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.