Connect with us

EKONOMİ

LNG yatırımları: Milyarlar boşa mı harcanıyor?

Avrupa, Rus doğalgazını telafi için sıvılaştırılmış doğalgaza (LNG) bel bağladı. Milyarlarca euroluk altyapı yatırımı gerektiren LNG hem vergi mükellefleri hem de çevre açısından doğru seçim mi?

Yayınlanma:

|

AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasının hemen sonrasında, 5 Mart’ta yaptığı açıklamada, Rusya’nın doğal gaz vanalarını kapatabileceğini, AB’nin fosil enerji kaynaklarına bağımlılıktan kurtulmak zorunda olduğunu belirtmiş, AB üyesi İspanya’yı, yenilenebilir enerji ve sıvılaştırılmış doğal gazda (LNG) öncü rol oynadığına işaret ederek örnek göstermişti.

Ancak sorun şu: Sıvılaştırılmış doğal gaz da fosil bir gaz. Yer altından çıkarılıyor, gazı çıkarmada başta ABD’de olmak üzere kırma-parçalama (fracking) işlemi uygulanıyor ve sonuçta LNG de yandığında havaya karbondioksit salarak çevreye zarar veriyor. Bunları AB Komisyonu Başkanı da biliyor. Ama buna rağmen LNG ile yenilenebilir enerji konularını birbirine karıştırmaya devam ediyor.

İklim konusunda anlatılan masallar hem ökolojik hem de mali açıdan Avrupa’ya pahalıya mal olabilir. AB iklim krizini daha da derinleştirmek istemiyorsa, milyarlarca euro yatırılan LNG altyapısı kısa süre içinde boşa çıkabilir.

Ursula von der Leyen
Ursula von der LeyenFotoğraf: Yves Herman/REUTERS

LNG ile birlikte maliyetler de artıyor

Avrupa İstatistik Dairesi Eurostat’ın verilerine göre Avrupa’nın en büyük doğal gaz tüketicisi Almanya. Almanya’yı İtalya, Hollanda, Slovakya ve Fransa izliyor. Rus doğal gazını telafi etmek için alternatif arayışındaki başlıca ülkeler de bunlar.

Kimya ve enerji alanında danışmanlık hizmetleri sunan ICIS şirketinin doğal gaz analisti Paula Di Mattia Peraire, Ukrayna savaşının başlangıcından bu yana Avrupa’ya LNG ihracatının yüzde 58 arttığına işaret ediyor. Başta Almanya, Yunanistan ve İtalya olmak üzere İrlanda, Fransa, Hollanda ve Polonya’da kıyılardaki alt yapının geliştirildiğini belirten Peraire, “Avrupa’da şu an LNG’ye büyük yatırımlar yapılıyor. Bu projelerin hepsinin hayata geçirilebilmesi durumunda, ki 2024 sonuna kadar 15 yeni projeden bahsediyoruz, yeniden gazlaştırma kapasitesi yılda 70 milyar metreküp artmış olacak” diyor.

Kamu yatırımlarının büyük bölümü şu an kıyılardaki terminallere akıyor. Soğutulan sıvı gaz bu terminallere naklediliyor ve yeniden gaz haline gelebilmesi için ısıtılarak şebekelere dağıtılıyor. Şu an Kuzey Denizi ve Baltık Denizinde Avrupa’nın doğal gaz ihtiyacını karşılamaya yetecek miktarda terminal bulunmuyor.

Yunanistan'da bir LNG terminali
Yunanistan’da bir LNG terminaliFotoğraf: Costas Baltas/REUTERS

Gemiler ve dağıtım şebekesi sıkıntısı

Ancak terminallerin yanı sıra gaz ithalatında sıkıntı yaşanan iki alan daha var. Rusya’nın boru hatlarıyla aktarılan doğal gazının telafi edilebilmesi için diğer kaynaklardan gazın denizden tankerlerle Avrupa’ya taşınması gerekiyor. LNG tankerleri 175 bin metreküpe varan miktarlarda sıvılaştırılmış gaz taşıyabiliyor. Boru hatlarından gelen daha az yoğunluklu doğal gazda ise bu miktar 90 milyon metreküp. Dolayısıyla yılda Avrupa’ya taşınan 167 milyar metreküplük Rus doğal gazını telafi edebilmek için bin 800 gemi gerekiyor. Bu da günde beş gemiye denk geliyor.

Deniz Taşımacılığı Ekonomisi ve Lojistik Enstitüsü verilerine göre bunun için 160 yeni tankere ihtiyaç var. Tankerlerin tanesinin 220 milyon dolara mal olduğu düşünüldüğünde bu da 35 milyar dolarlık yatırım anlamına geliyor.

Bir başka nokta, nakliyat rotasının değişmesi. Şimdiye kadar doğudan batı yönüne taşınan LNG gelecekte İspanya, Fransa ve Hollanda’dan Orta ve Doğu Avrupa’ya nakledilecek. Gaz hatlarının genelde tek yönlü olması nedeniyle geri akış sadece kısıtlı olarak mümkün.

Enerji uzmanı: Hiçbir anlamı yok!

Tüm bu gerçekler, AB’nin iklim koruma hedefleriyle tam bir tezat oluşturuyor. AB, 2050 yılına kadar karbon emisyonlarını sıfırlamayı hedefliyor. Almanya’da ise hedef 2045. AB, yaktığı LNG miktarını artırdıkça karbondioksit emisyonları da yükselecek.

Avrupa Enerji Araştırmaları İttifakından (EERA) enerji uzmanı Ganna Gladkykh, “Uluslararası Enerji Ajansı bile fosil enerji kaynaklarına yatırımların derhal durdurulması gerektiğini, iklim hedeflerine sadece bu şekilde ulaşılabileceğini söylüyor. Buna rağmen AB milyarlarca euroyu doğal gaz altyapısına yatırıyor. LNG’ye yatırım yapmanın hiçbir anlamı yok. Hele hele Avrupa için” diye konuşuyor.

LNG’nin yerini hidrojen alacak

Sorunun çözümü için iklim dostu yöntemlerle üretilen gazlara bel bağlanıyor. Fosil doğal gaz yerine birkaç yıl içinde amonyak ve özellikle de sıvı hidrojen üretimi planlanıyor. LNG için kurulan ve başka hiçbir işe yaramayan tankerler, terminaller ve transit bağlantıların ancak bu şekilde kullanılabileceği belirtiliyor, en azından öyle umuluyor.

Hidrojen üretiminin yaygınlaştırılması hedefleniyor.
Hidrojen üretiminin yaygınlaştırılması hedefleniyor.Fotoğraf: imago images

Ancak enerji uzmanı Gladkykh böyle olacağından şüpheli. “Siyasetçiler kamuoyundaki endişeleri gidermek için hidrojen altyapısının hazır olduğunu söylüyor. Karar alıcılar, ‘Fosil LNG’ye yatırım yapıyoruz ama bu yatırımlar boşa gitmeyecek. Daha çevre dostu olan hidrojen teknolojisine geçtiğimizde kullanılacak’ hikayesini anlatıyorlar” diyor.

Potsdam merkezli Transformatif Sürdürülebilirlik Araştırmaları Enstitüsü (IASS) araştırma grubu direktörü Rainer Qiutzow da, “Ancak geçişin nasıl olacağı açıklığa kavuşturulmuş değil. Hidrojen henüz taşınmaya başlanmadı. Bunun için alaşımlara ve hidromateryallere ihtiyaç var. Çünkü hidrojen daha patlayıcı, dolayısıyla daha tehlikelidir. Hidrojene geçiş için belirgin ek yatırımlar gerekecektir” diye konuşuyor.

Uluslararası Yenilenebilir Enerjiler Ajansı, bir LNG tesisinde pompa, ventil, araç ve güvenlik sistemlerinin değiştirilmesi için gerekli ek masrafın, tesis maliyetinin yüzde 20’sine varabileceği tahmininde bulunuyor. Dikkat çekilen bir başka nokta, LNG eksi 160 dereceye kadar soğutulurken hidrojende 100 derece daha ek soğutmaya ihtiyaç duyulacak olması. Ajans, mevcut LNG tankerleri ve terminallerinin bu iş için kullanılamayacağını belirtiyor.

Hidrojenin rüzgâr ya da güneş enerjisinden üretilmesi gerekiyor. Avrupa’nın ihtiyacını karşılayabilecek miktarda güneş ve rüzgâr enerjisi kıtada üretilemediğinden başka yerlerde üretilerek Avrupa’ya taşınması gerekecek.

Enerji uzmanı Gladkykh, tüm bu faktörler göz önüne alındığında LNG’ye yapılan yatırımın çok abartılı olduğu görüşünde. IASS uzmanı Quitzow da, anlamı olmayan altyapıya yatırım yapmanın iklim hedeflerine ulaşmada yarattığı riske işaret ediyor ve “Terminaller ve tesisler bir kez inşa edildi mi, büyük yatırımlar yapılmış olduğu için vazgeçmek de zor olacaktır” uyarısında bulunuyor.

İspanya'nın Bilbao kentinde bir LNG terminali
İspanya’nın Bilbao kentinde bir LNG terminaliFotoğraf: Javier Larrea/imago images

Çevre için boru hatları mı LNG mi daha zararlı?

İklim değişikliğinden kaynaklı zararlar şimdiden artıyor. Rus gazı gibi geleneksel doğal gazın çıkarılmasında havaya LNG’ye göre daha az karbondioksit salınıyor. Çünkü Katar ya da ABD’den gelen LNG’nin önce taşınabilir hale getirilmesi için sıvılaştırılması, bunun için yüksek basınç altında yoğunlaştırılıp, sonra yeniden gazlaştırılması gerekiyor. Tüm bu işlemler, gazdan gelecek enerjinin yüzde 8 ila yüzde 25’inin kompresörlere harcanması anlamına geliyor.

Gazı taşıyan gemilerle deniz trafiğindeki artış ve mesafe arttıkça iklim bilançosuna olumsuz etkisi de cabası. Örneğin Avustralya’dan taşınacak gaz, Cezayir’den gelecek gaza göre iklim ve taşıma maliyeti açısından beş kat daha pahalıya mal oluyor.

BM Genel Sekreteri Guterres: Aptalca bir yatırım

AB’nin yeni LNG tesislerinin geleceği de tartışmalı. Avrupa’nın önde gelen düşünce kuruluşlarından Agora Enerji Dönüşümü ve E3G’nin hazırladığı iki ayrı rapor, Avrupa’nın bir ila dört yıl içinde doğal gaz ihtiyacını azaltabileceğini ve Rusya’dan bağımsız hale gelebileceğini ortaya koyuyor. Buna göre enerji ihtiyacının yüzde 25’i Avrupa Komisyonunun yeşil dönüşüm planlarının hayata geçirilmesiyle, yüzde 45’lik bölümü ısı pompaları, yalıtım ve yeşil enerjilerin geliştirilmesiyle karşılanabilecek. Araştırmacılar, bu durumda ihtiyacın sadece üçte birlik bölümünün diğer ülkelerden ithal edilmesi gerekeceğine, söz konusu 50 milyar metreküplük gaz için de mevcut altyapının yeterli olacağına işaret ediyor.

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres de araştırmacılarla aynı görüşte. Guterres, Economist Sürdürülebilirlik Zirvesinde yaptığı konuşmada fosil enerjiyi “ölü yatırım” diye nitelendirmiş, ülkelerin kömür ve diğer fosil yakıtlardan çıkışı hızlandırması gerektiğini belirterek “Yapılacak diğer her şey çılgınlıktır. Fosil enerjilere bağımlılık, karşılıklı yıkımı güvenceye almaktır” demişti.

DW

Okumaya devam et

BANKA ANALİZLERİ

S&P Türkiye’nin kredi notunu yükseltti

Yayınlanma:

|

Yazan:

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu S&P Türkiye’nin kredi notu görünümünü durağandan pozitife revize etti. S&P raporunda, politika yapıcıların aşırı ısınan ekonomiyi soğutmak konusunda ilerleme kaydettiği, Merkez Bankası’nın azalan net döviz rezervlerinin yavaşça artmaya başladığı ifade edildi.

Merkez Bankası’nın Haziran ayından beri politika faizini yüzde 31,5 artırdığı, bu durumun da yurt içi tasarruflarda dolarizasyonu azalttığı vurgulandı. S&P Eylül ayında Türkiye’nin kredi notunu “B” olarak teyit ederken, kredi notu görünümünü “negatif”ten “durağan”a çıkarmıştı.

Resim

Resim

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Enflasyonun ‘belini bükeceğiz’ #TCMB

Yayınlanma:

|

Yazan:

TCMB dün sonuçlanan olağan Kasım ayı Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında, 250 baz puan olan genel bekletinin de üzerinde bir adım atarak politika faizini %35 seviyesinden %40 seviyesine yükseltti. TCMB’nin enflasyonla mücadelede kararlılığını teyit eden dünkü toplantı ardından politika metnine serpiştirilen “parasal sıkılaştırma hızı yavaşlatılacak ve sıkılaştırma adımları kısa bir zaman diliminde tamamlanacaktır” ve “kurul, dezenflasyonun tesisi için gerekli parasal sıkılık düzeyine önemli ölçüde yaklaşıldığını değerlendirmiştir” ibareleri, TCMB’nin faiz artırımında sona yaklaştığını gösterdi.

Bu minvalde, TCMB’nin yılın son ayında düzenleyeceği olağan PPK toplantısında politika faizini 250 baz puan daha artırarak (%42,50) sıkılaştırma döngüsünün sonuçlandırılmasını bekliyoruz. Karar öncesi 28,85 seviyelerinde salınan USDTRY kuru ilk işlemlerde 28,50 seviyelerine varan ani bir düşüş kaydettikten sonra günü yine başladığı noktada tamamladı. İlk etapta %1 yükselen BIST100 ana endeksi, faiz artışlarının amacının ekonomiyi yavaşlatmak ve soğutmak olduğu idrak edilince günü %1 düşüşle tamamladı. Türkiye’nin yabancı indinde risklerini gösteren 5 yıl vadeli CDS risk primi önemli bir değişim göstermezken, 2 yıl vadeli gösterge tahvilin bileşik faizi yeniden %41 seviyesinin üzerine yükseldi.

Yabancı yatırımcının TL varlıklara olan ilgisini artırmak için ekonomi yönetiminin ne gerekiyorsa yapmaya devam ettiğini açık bir şekilde not etmek gerekiyor. Bu bağlamda, devlet iç borçlanma senetlerinin faizlerinin kısa vadede biraz daha yukarıya giderek dış kaynak girişini hızlandırmasını bekliyoruz. Yabancı yatırımcının Türkiye pozisyonunu artırmak için döviz getirip TL’ye dönmek suretiyle TL ve TL cinsi varlıklara talep göstermesi bekleniyor. Bunun 2024 yılında bir noktasında gerçekleşeceğini de düşünüyoruz. Buna rağmen, USDTRY kurunun 2023 yılını 29,50-30,00 bandında tamamlaması ardından Mart ayında düzenlenecek yerel seçimler sonrasında yönünü tekrar yukarıya çevirerek, genel kanının aksine, 2024 yılını psikolojik 40 seviyesinde tamamlayacağını öngörüyoruz. Yüksek faiz ortamında ise borsanın (ekonominin) zorlanacağının altını çizmek isteriz.

TCMB PPK kararında kredi kartı azami faiz oranları ve üye işyeri azami komisyon oranlarında Aralık ayında değişiklik olmayacağı da açıklandı. Takdir edeceğiniz üzere, TCMB faiz artırdıkça kredi kartı faizleri de yukarı geliyor. Bunun da sadece ekonomik bir mesele olmadığını, konunun sosyal bir boyutu da olduğunu unutmamak hatta bir noktada siyasi bir cepheden de konuya yaklaşılması gerektiğini hatırlatalım. TCMB tarafından yayımlanan son verilerde, özellikle de gelir düzeyi daha düşük olan kişilerin kredi kartı kullanımında yüklenme, limit kullanımında ise ciddi bir artış olduğunu görüyoruz. Hatta, kredi kartının ödenmeyen ve faiz işleyen kısmında da ciddi bir artış var. TCMB’nin, özellikle seçim öncesi, kredi kartı azami faiz oranları noktasında konunun sosyal ve siyasi boyutunu da göz ardı etmediğini düşünüyoruz.

Her hafta Perşembe günü, TCMB ve BDDK’nın açıkladığı haftalık verileri dikkatle irediyoruz. Bu bağlamda, 17 Kasım ile biten haftada, TCMB’nin brüt döviz ve altın rezervleri 5,8 milyar dolar artarak 134,5 milyar dolar seviyesini ulaştı. Bu rakamın son 9 yılın zirvesi olduğunu not edelim. Bu etkili artışını içerisinde Hazine’nin sukuk ihracı önemli bir rol oynarken, TCMB’nin emanet dövizler (swap) ve kamunun dövizleri ayıklanmış bir şekilde net pozisyonunda iyileşme ise sadece 2 milyar düzeyinde sınırlı kaldı. Net rezervler: eksi 62 milyar dolar.

TCMB’nin enflasyonla mücadelede kararlılığını teyit eden dünkü hamlesi sonrasında reel faizi de pozitif alana taşıdığını not edelim. TCMB faizinin bileşiği %49 seviyesine denk gelirken, piyasa katılımcılar anketine göre 12 ay sonrası için beklenen enflasyonun %43,9 olduğunu not edelim. Buna rağmen yurtiçi yerleşiklerin döviz mevduatlarında anlamlı bir değişim göremedik hatta son haftalara bir miktar da olsa yükseliş görüyoruz! Büyük bir sorun olarak görülen Kur Korumalı Mevduat (KKM) hesaplarında ise erime ivme kaybetmeden devam ediyor. KKM’ye önerilen faiz oranının klasik TL mevduattan çok daha düşük olması nedeniyle 17 Kasım ile biten haftada KKM 71 milyar TL daha geriledi: stok rakamı 2,77 trilyon TL (70,9 milyar dolar).

Hollanda’da İslam ve göçmen karşıtı aşırı sağcı popülist lider Geert Wilders, beklenmedik bir seçim başarısına imza attı. Hatırlayacağınız üzere, Arjantin’de de hafta başında benzer bir sonuç alınmış; hatta geride bıraktığımız aylarda Almanya yerel seçimlerinde de benzer bir tablo görmüştük. Bu konuya daha sonra yine değineceğiz. Arjantin borsası Merval, seçim sonucu ardından neredeyse son 3 günde %50 değer kazanırken, kara borsada işlem gören Arjantin Pezosu ise dolar karşısında erimeye devam ettiğini not edelim.

Yurtdışı piyasalarda ise dün Şükran günü tatili sonrasında alışveriş çılgınlığına işaret eden Black Friday “Kara / Siyah Cuma” dinginliği yaşanıyor. Neden siyah dendiği konusunda pek çok farklı fikir olsa da, muhasebede kârların siyah ile yazıldığını not düşelim. Elbette, siyah cuma sonrasında iş yerlerinden gelecek alışveriş rakamları da ekonomik gidişat hakkında önemli ipuçları verecektir.

Yurtdışı piyasalar yavaş yavaş sene sonu moduna geçerken, İsrail – Hamas savaşına bir ara verilmesi ardından rehin tutulan 13 İsrailli kadın ve çocuktan oluşan ilk grup serbest bırakıldı. OPEC+ üretici grubunun Afrikalı üyeleri Angola ve Nijerya, grubun gelecek yılın üretim politikasına ilişkin görüşmeleri ertelemek zorunda kalmasından bir gün sonra daha yüksek petrol üretimi hedeflediklerini söyledi. Brent cinsi ham petrolün varil fiyatı 81 dolar seviyelerinde zorlu toplantıdan çıkacak kararı beklerken, altının ons fiyatı 2bin dolar seviyesinin hemen kıyısında yatay bir seyir izliyor. Altında ilk etapta 2bin dolar üzerinde haftalık bir kapanış (teknik anlamda bir teyit) sonrasında ise (eğer gücü yeterse) 2 kez test edilen 2,070 dolar seviyesi yukarıda önemli bir direnç olarak görülüyor. Bitcoin zemin güçlendirme çalışmalarını 37,500 dolar seviyesinde devam ettirirken, doların yatay seyrettiğini de not edelim. Asya borsalarında bu sabah hafif de olsa artılar dikkatimizden kaçmadı. Herkese iyi bir hafta sonu diliyoruz.

TCMB brüt döviz ve altın rezervleri

TCMB’nin toplam brüt döviz ve altın rezervleri, 17 Kasım ile biten haftada 5,8 milyar dolar artarak 134,5 milyar dolar ile 9 yılın zirvesine ulaştı.

1700804058ce5f5d821a90951093cd090ba1eaa4f5_1_1200.jpg

TCMB net rezervleri

Brüt döviz ve altın rezervlerinde yaşanan etkili artışa rağmen, swap ve kamu dövizleri dışarı çıkınca baktığımız net pozisyon değişimi ise yaklaşık 2 milyar dolar ile sınırlı kaldı: stok rakam eksi 62 milyar dolar.

17008040584c7bbed1ada6bc14a50d168dad30b354_2_1200.jpg

KKM

KKM’de erime 17 Kasım haftasında 71 milyar TL ile devam ederken, yurtiçi yerleşiklerin döviz mevduatlarında soz haftalarda bir miktar artışını bile yaşandığını not edelim. TL KKM’lere ödenen faizin keskin bir şekilde düşmesi sonrası klasik TL mevduata geçişin ise devam ettiğini görüyoruz.

1700804059bdaa88bdfb83dfbc9a4c52cbcfd7965d_3_1200.jpg

İktisatbank

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Prof. Dr. BORATAV: 2024 ve sonrasında Türkiye-IMF senaryosu

Sermayenin tahakkümünü daha da ağırlaştıran bu ortam faşizme geçiş içinde yaşanmaktadır. Bileşkesini, ekonomiyi ve tümüyle üstyapıyı içeren kapsamlı bir çürüme olarak ifade edebiliriz.

Yayınlanma:

|

Yazan:

İktisat çevrelerinde yaygın bir tespit var: “IMF’siz bir IMF programı içindeyiz; ödünsüz uygulanması Mart 2024 seçimlerinden sonra başlayacak…”

Ekonomi yönetimini devralan ekip, bu programın ana çerçevesine vakıf olduğunu çeşitli vesilelerle açıkladı.  Kritik ipucu, ücretlere dönüktür. TCMB başkanı, ücret artışlarının enflasyonist etkisini bu yakınlarda vurguladı (Ekonomim, 6 Kasım 2023). Mehmet Şimşek “emekçilerin enflasyon farkı ödemelerine son verileceğini”, çapraşık bir Türkçe ile Orta Vadeli Program (OVP) içine (s.21) yerleştirdi.

IMF programına Mart 2024 seçimleri yüzünden “sızmış” ödünler, yeni ekonomi yönetimi tarafından da onaylandı. Nitekim OVP, neoliberal ilkelerle siyasal öncelikler arasında bir uzlaşma belgesi olarak hazırlandı. Özelliklerini bu köşede açıklamıştım (soL Haber, 15 Eylül 2023). Mesela 2023-2026 arasında kamu açıkları millî gelirin yüzde 4,8’i boyutunda daralacak. Millî gelirin büyümesi ise (ne hikmetse?), yüzde 5’e yükselecek.

Saray, Mart 2024 sonrasında dört yıllık seçimsiz bir iktidar dönemine kavuşacaktır. Cumhurbaşkanı, niyetini belli etti: Seçimsiz yıllarda anayasal engeller ayıklanacak; halk muhalefeti bastırılacaktır.  Bu “dikensiz gül bahçesi”, ödünsüz bir neoliberal programın ideal ortamıdır. Erdoğan, insan haklarının uluslararası finans kapital için önem taşımadığını biliyor. Program uygulanacak; dış kaynak akımları canlanacaktır.

O zaman sorgulayalım: IMF’siz bir IMF programının ödünsüz uygulanması, Türkiye için ne tür bir ekonomik   senaryo öngörmektedir? Yanıtı, doğrudan IMF’den arayalım.

IMF’nin Türkiye belgeleri

IMF’nin Türkiye ekonomisi üzerindeki iki belgesini, 21 Nisan ve 13 Ekim 2023 tarihlerinde Sol Haber’de yayımlanan iki yazıda inceledim. İlk yazı, IMF’nin Nisan 2023 veri bankasında yer alan Türkiye öngörülerini gözden geçiriyordu. İkinci yazı ise Eylül sonunda Türkiye’ye gelen IMF uzmanlarının yayımladığı basın duyurusu tartışıyordu.

Ekim 2023’te IMF/WEO veri bankasındaki istatistikler tümüyle güncelleştirildi. Türkiye ekonomisinin 2023-2028 dönemine ilişkin önemli öngörülerini (son dört yılın ortalamaları ile) aşağıdaki tabloya alıyorum.

Türkiye ekonomisi 2023-2028, IMF öngörüleri (yüzdeler)

 

Bilinenleri hatırlatalım: Kapitalist dünya sisteminin üst-örgütlerinden biri IMF’dir; neoliberal doktrini inşa eden ve hayata geçiren kurumlardan biridir. Yönetiminde ABD’nin ‘ağırlığı vardır; ülkelere ilişkin her kritik kararda ağırlığını kullanır. IMF’nin uzmanlığı ekonomi alanındadır. “Neoliberal yapısal uyum politikaları” sınıflar-arası bölüşüm ilişkilerinde tarafsız değildir. Ana sözleşmesi ise IMF’yi güncel siyasetin dışında tutar.

Bu biçimsel kısıtlamanın yanıltıcı olduğu IMF-ülke ilişkilerinde ortaya çıkar. Örneğin 1980’de ve 2002’de Türkiye’deki iktidar değişikliklerinde IMF programlarının belirleyici rol oynadığına yakından tanık olduk.

Bu Ekim’de IMF’nin güncelleşmiş Türkiye öngörüleri bu nedenle büyük önem taşıyor. Kapsamlı bir ekonomik dönüşüm tasarlandığını belirleyebiliyoruz. Saray iktidarı son yedi yılda “yerli ve millî sermayeyi sınırsız ihya ederek” güçlenmiştir. IMF öngörülerinde içerilen senaryo, sermayenin tahakkümünü bu kez yeniden uluslararası ortama ve 2028’e taşımaktadır.

Kısaca deşifre edelim.

Temel değişim: Finans kapital desteğinde durgunlaşma

IMF, 2023-2028 döneminde Türkiye ekonomisinin durgunlaşarak kendine özgü bir istikrara ulaşacağını beklemektedir.

Temel varsayım, geçmiş yedi yılda neoliberal ilkeleri çiğnemiş olan “aykırı” politikalardan geleneksel reçeteye dönüştür.     “Sağduyulu bir ekonomiye geçiş”, parasal ve malî disiplin yöntemleriyle gerçekleşecektir. IMF öngörülerinde sadece kamu maliyesi için nicel göstergeler veriliyor. Bunları yukarıdaki tabloya almadım. Özetle 2023 sonrasında kamu açığı/millî gelir oranı 2,8 puan gerileyecek; bu ayarlama büyük ölçüde kamu harcamaları (2,3 puan) daralarak gerçekleşecektir.

Parasal ve malî disiplin, 2016-2022’de gerçekleşen yüzde 4,3’lük büyüme temposunu yüzde 3,2’lik bir patikaya yerleştirecektir (Tablo, satır 1).

İstikrar göstergeleri, “Türkiye’ye özgü”dür.  Enflasyon çok ılımlı bir tempoyla biraz hafiflemekte, dönem sonunda bile yüksek oranlarda kalmaktadır: 2025-28 TÜFE ortalaması yüzde 20’yi aşmaktadır (Tablo, satır 3).

Buna rağmen IMF, Türkiye ekonomisinin dış kaynak sıkıntılarıyla karşılaşacağını düşünmüyor. Göstergeleri tabloda yer alıyor: Cari işlem açığı ortalaması yüzde 3 civarındadır (satır 5). Dönem boyunca dolar kurundaki artış, TÜFE’nin gerisinde seyrediyor (satır 3 ve 4). Yani, TL reel olarak değerleniyor, dolar ucuzluyor. Bu nedenle de dolarlı GSYH, reel büyüme ortalamalarını aşmaktadır (satır 1 ve 2).

Nasıl mümkün oluyor?  Tek açıklama, dış kaynak akımlarının cari işlem açıklarını fazlasıyla aşmasıdır. IMF, parasal daralmayı temsil eden TCMB politika faizlerinin yüksek enflasyonun da üstüne yerleşeceğini bekliyor; ama nicel öngörü yapmıyor. Döviz kurunu aşan TL faizleri, spekülatif finans kapitalin “arbitraj getirileri” için ideal ortamdır. Tabloya almadığım öngörülere göre altı yılda 240 milyar dolar cari işlem açığı “fazlasıyla” karşılanacaktır. Yabancı sermaye girişleri rezervleri de besleyerek TL’yi değerlendirecektir.

Bu öngörüler, dış ekonomik bağımlılığın devamı anlamındadır. AKP’nin 2003-2007 Lale Devri’ne benzetmeyiniz, çünkü ithalat bağımlılığı bu kez durgunlaşan bir ekonomi içinde gerçekleşecektir.

Durgunlaşmanın toplumsal maliyeti

AKP iktidarının “aykırı” politikalarını içeren 2015-2022 ile IMF’nin 2024-2028 dönem öngörüleri arasında büyüme temposu (%4,3→%3,2) 1,1 puan yavaşlayacaktır (Tablo, satır 1). Toplumsal yansıması nasıl olacak?

Türkiye, 2023 dönemecine emek karşıtı çok ağır bir bölüşüm şoku yaşayarak girdi; göstergelerini defalarca ve ayrıntılarıyla açıkladık. IMF, sınıfsal bölüşüm göstergeleri ile ilgilenmez. Öngörülerinde sadece dar tanımlı işsizlik göstergesi (Tablo, son satır) yer alıyor: Son beş yılda 0,3 puanlık “ılımlı” bir artış bekleniyor.

AKP’nin Türkiye’ye “armağan” ettiği toplumsal bunalımın açık göstergelerinden biri olan “geniş tanımlı işsizlik”, TÜİK tarafından “atıl işgücü oranı” başlığı altında derlenmektedir. 2015 sonrasındaki yüzde 4,3’lük büyüme, atıl işgücü yüzdesini altı puan civarında sıçratmıştır. Ocak-Eylül 2023 ortalaması %22,8’dir.

Önümüzdeki beş yılda yüzde 3,2’ye yönelen bir durgunlaşma eğiliminin Türkiye’yi sürükleyeceği toplumsal tabloyu kurgulayın: Geniş işsizlik oranının faal nüfusun dörtte birini aşması beklenir. IMF, boşta gezen gençlerin, diplomalı işsizlerin daha da yığılacağı bir Türkiye mi tasarlamaktadır?

Bir ‘çürüme’ senaryosu

Daha da vahimi var: IMF senaryosu yüzde 40’lık bir enflasyonun süregeleceğini öngörüyor. Uluslararası sermayeye açılan Türkiye, bu sayede “yerli ve millî sermaye” için bir “teselli ödülü” sunuyor. Açıklayalım:

Yeni ekonomi yönetimi, yükselen enflasyonda ücretleri sorumlu tutmaktadır. Bu iddia yanlıştır. Türkiye’de ücret payını eriten etkenlerin başında enflasyonun hızlanması geliyor. Son yılların enflasyonunda kâr marjlarındaki artışların katkısı belirlendi; bulgular yayımlanacaktır. 2028’e kadar yüzde 40’ın üzerinde seyredeceği öngörülen enflasyon, emekçi saflarındaki derin yoksullaşmayı daha da yaygınlaştıracaktır.

Sermayenin tahakkümünü daha da ağırlaştıran bu ortam faşizme geçiş içinde yaşanmaktadır. Bileşkesini, ekonomiyi ve tümüyle üstyapıyı içeren kapsamlı bir çürüme olarak ifade edebiliriz. Türkiye’nin bu geleceğe mahkumiyeti kabul edilebilir mi?

Ağır tarihsel sorumluluk Türkiye’nin sosyalist, devrimci akımlarına, örgütlerine, partilerine düşmektedir. Birlikte direnme yöntemlerini keşfederek hak etmeleri gerekecektir.

Prof. Dr. Korkut BORATAV – SOL.ORG.TR

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKAVİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.