2021 yılından beri uygulanmakta olan yatırım, büyüme, istihdam ve ihracat temelli ekonomi modeli çerçevesinde kendi haline bırakılan enflasyon, beklendiği gibi baz etkisinin devreye girmesi ile aralık ayı için yıllık yüzde 64, 27 olarak açıklandı. Her ne kadar ekonomi yönetimi kasım ayından itibaren enflasyonda belirgin bir düşüş eğilimine girildiğini, yukarı yönlü ivmenin kırıldığını ve 2022 yılının Orta Vadeli Program hedefinin altında bir noktada kapatıldığını ifade etse de açıklanan rakamın gerçekleşme olasılığı çok düşük olan yüzde 5 enflasyon hedefinden çok uzak olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Buna rağmen 19 Ocak’taki Para Politikası Kurulu toplantısında politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranın yine yüzde 9 düzeyinde sabit tutulmasına karar verildi.
26 Ocak’ta yayımlanan toplantı özetinde MB, ülkeler arasında farklılaşan iktisadi görünüme bağlı olarak gelişmiş ülke merkez bankalarının para politikası adım ve iletişimlerindeki ayrışmanın devam ettiğine vurgu yaptı. Finansal piyasalarda artan belirsizliklere yönelik merkez bankaları tarafından geliştirilen yeni destekleyici uygulama ve araçlarla çözüm üretme gayretlerinin sürdüğü ayrıca finansal piyasaların, artan durgunluk risklerine karşı faiz artışı yapan merkez bankalarının faiz artırım döngülerini yakında sonlandıracağını beklentilerine yansıtmaya başladığı yönünde değerlendirmede bulundu. Aslında zaten 30 Aralık 2022’de yayımlanan 2023 Yılı Para Politikası Ve Liralaşma Stratejisi’nde liralaşmanın güçlendirileceği, mevduatta yüzde 60’lık liralaşma hedefinin olduğu, APİ kanalıyla fonlamanın payının kademeli bir şekilde artırılacağı, TL cinsinden sabit getirili menkul kıymet tesisinin sürdürüleceği, var olan swap anlaşmalarına ek olarak, diğer ülke merkez bankaları ile de swap anlaşmasının imzalanmasına yönelik görüşmelerin sürdürüleceği ve bankaların fonlama ve teminat kullanım imkânlarının liralaşma hedefleri doğrultusunda kalibre edileceği belirtildi.
Nitekim bu açıklamanın hemen ardından faktöring şirketlerine de TL cinsinden faktöring alacaklarına uyguladıkları faiz oranına göre menkul kıymet tesisi yükümlülüğü getirildi. Ayrıca yine liralaşma stratejisi bağlamında bankaların menkul kıymet tesis oranı da yüzde 5’ten yüzde 10’a yükseltti. Böylece bankaların yabancı para yükümlülüklerinin bilanço dışına çıkarılması sınırlanarak menkul kıymet uygulama oranları yeniden düzenlendi.15 Ocak’ da ise 3 aydan uzun vadeli TL mevduat için zorunlu karşılık oranları yüzde sıfır olarak belirlendi. Ayrıca, yurt dışından doğrudan temin edilen 6 aydan uzun vadeli yabancı para yükümlülüklerdeki artış için 2023 yılsonuna kadar zorunlu karşılık oranlarının yüzde sıfır olarak uygulanmasına karar verildi. Bu değişikliklerin tesisin 3 Şubat 2023 tarihinde başlayacak olan 20 Ocak 2023 hesaplama tarihinden itibaren geçerli olacağı belirtildi.
20 Ocak’da ise bankaların fazla döviz zorunlu karşılık tesisine faiz hamlesi geldi. Banka bilançolarının pozitif etkileneceği ve döviz girişinin de artacağı umuduyla bankaların yabancı para zorunlu karşılık yükümlülüğünün üzerindeki dövizi TCMB’ye park etmesi gerçekleştiğinde bu miktara yüzde 4,5 faiz ödemesinin söz konusu olacağı ve ödemenin TL cinsinden yapılacağı belirtildi.
Görüldüğü üzere her ne kadar hem 2023 yılı para politikası stratejisinde, hem de enflasyon raporunda fiyat istikrarını sağlama ve sürdürmeye yönelik tüm araçların en etkin şekilde kullanılacağı vurgulansa da aynı zamanda enflasyon raporunda yüksek fiyat artışları için bir zemin kalmadığı açıklaması geldi.
26 Ocak Perşembe günü de ticari hayatta liralaşmanın desteklenmesi amacıyla firmaların yurt dışı kaynaklı dövizlerinin TL’ye dönüşümüne destek sağlanması kararı geldi. Bu bağlamda yapılan açıklamaya göre, şirketler yurda getirdikleri yurt dışı kaynaklı dövizlerinin en az yüzde 40’ını TCMB’ye sattıktan sonra getirilen dövizin kalan kısmını kur korumalı dönüşüm hesabında değerlendirebilecek ve verdikleri taahhüt karşılığında Türk lirasına çevrilen tutarın yüzde 2’si kadar döviz dönüşüm desteği alabilecek. TCMB’ye satışı yapılacak dövizlerin ve Türk lirası vadeli mevduat ve katılma hesaplarına dönüştürülecek dövizlerin yurt dışı kaynaklı olduğunun tespiti bankalarca yapılacak.
Tüm bunlara ek olarak perşembe günü ayrıca TCMB taraflı KKM’de faiz üst sınırının kaldırılması kararı duyuruldu. Buna göre MB, kur korumalı mevduat ürünü için getirilen politika faizinin en fazla 3 puan üzerinde faiz uygulamasına son verdi. Bu kararla son dönemde gerilemeye başlayan KKM hesaplarının yeniden cazibe kazanması beklenirken bankaların mevduat faizi yarışının da bu alana kayması ümit ediliyor. KKM hesapları için bankalar şu an yüzde 9 olan politika faizinin 3 puan üzerinde yani yüzde 12 seviyesinde faiz verebiliyordu. Bu da yüzde 30’u aşan TL mevduat faizine göre oldukça düşük bir seviyede kalmıştı. Ancak faiz üst sınırının kaldırılması kararı bankaları da zorlayacak. Zira KKM faizini artırmaları bankaların maliyetini artıracak. Bu maliyetin kredi faizlerinin yükseltilmesi ile karşılanması durumunda ise tahvil tutma zorunluluklarında artış olacak.
Görüldüğü üzere her ne kadar hem 2023 yılı para politikası stratejisinde, hem de enflasyon raporunda fiyat istikrarını sağlama ve sürdürmeye yönelik tüm araçların en etkin şekilde kullanılacağı vurgulansa da aynı zamanda enflasyon raporunda yüksek fiyat artışları için bir zemin kalmadığı açıklaması geldi. Bu bağlamda aslında tüm bu kararların fiyat istikrarından öte doları tutmak ve liralaşma stratejisine yönelik politikalar bazında makro ihtiyati tedbirler ve regülasyonların uygulamada daha fazla yer bulduğunu ve bulacağını gösteriyor.
Ancak dövizden dönen ve kurun yatay seyri nedeniyle KKM’de aradığını bulamayan mevduat sahiplerinin dövize yönelmemesi ve kur artışından duyulan endişe nedeniyle dövizi baskılamak için atılan bu faiz adımları liralaşma uğruna aslında örtülü bir faiz artışı olarak söylem ve eylem çelişkisini ortaya koyuyor. Hal böyle iken yani farklı kanallardan faiz artışı yapılırken MB’nin yüksek enflasyon pahasına politika faizini neden bu kadar indirdiği sorusunu yanıtlaması gerekiyor. Burada hala amacın yatırımları artırmak olduğunu söylemek de hiçbir anlam ifade etmiyor. Zira faiz getirisinin vergilendirilmediği ve krediye erişimin oldukça sınırlandığı bir ekonomik ortamda yatırım artışını beklemek büyük bir hata. Ayrıca KKM faiz oranlarında yatırımcıları cezbedecek bir artış olmaması halinde alınan bu son kararların etkisinin minimum düzeyde kalma ihtimali de göz ardı edilmemeli.
Serap DURUSOY-politikyol.com