Connect with us

EKONOMİ

Prof. Dr. Kozanoğlu: “Enflasyon Dört Nala! Enflasyon %70’e dayanacak”

Yayınlanma:

|

Temmuz ayı tüketici fiyat enflasyonu %9.49 olarak açıklandı. Böylelikle yıllık enflasyon %9.62 artışla %47.83’e kadar yükseldi. Üretici fiyatları da Temmuz’da %8.23 arttı. Ekonomistler, buna göre önümüzdeki aylarda tüketici fiyatlarındaki artış ivmesinin süreceğini belirtiyor. Altınbaş Üniversitesi İşletme Fakültesi Öğretim Üyesi, Ekonomist Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, Temmuz enflasyonu için ilginç bir tablo ortaya çıktığına değindi. “Kamuoyunda yaygın kanının, TUİK’in aylık bazda çift haneli bir enflasyon görünümü vermemek için veriyi tek haneye çektiği yönünde. Halbuki eğer %10 veya az üzeri bir oran açıklansaydı, ekonomi yönetiminde kadro değişimiyle birlikte artık daha gerekçi istatistikler paylaşıldığı şeklinde pozitif bir algı oluşabilirdi. %10 bir aylık artış yıllık enflasyonu %48.5’a çekecekti.” değerlendirmesini yaptı. Merkez Bankası’nın 2023 yılı enflasyon tahmini %58. Kozanoğlu’na göre buna rağmen Enflasyon Raporundaki tahmin grafiğinde 2024 başında enflasyonun %70 sınırına yaklaşması sonra düşmesi öngörülüyor. “Hesaplarımıza göre yılın geri kalan 5 ayında aylık enflasyonun %5.4 gerçekleşmesi yıllık enflasyonu %70’e taşıyacak ki, bu senaryo kuvvetle muhtemel.” dedi.

Enflasyon için sonbaharı işaret etti.

Kozanoğlu, Temmuz ayında fiyatları en az artan harcama gruplarının %2.67 ile eğitim, %3.19 ile giyim ve ayakkabı, %6.03 ile konut olduğunu belirtti. Her üç kalemde de mevsimsel fiyat ayarlamaları yapıldığını, özellikle okulların açıldığı Eylül ayında fiyat ayarlamaları yapıldığını hatırlatarak, sonbaharla birlikte enflasyonunu çıkışa geçeceğini söyledi. Seçim öncesi fiyatı sıfırlanan doğalgazın yine Merkez Bankası’na göre 2023 sonuna kadar enflasyonu yukarı çekeceğine işaret etti. %35 civarında sıçrayan sepet kurun da önümüzdeki aylarda da geçirgenlik etkisiyle enflasyona basınç yapacağını kaydetti. Asgari ücret artışının da enflasyon üzerindeki etkisi %2.7-4.1 aralığında hesaplandığını vurgulayarak, enflasyonun dört nala artmaya devam edeceğini tahmininde bulundu.

“Yazın sebze meyve ucuzlar efsanesi tarih oldu”

Kozanoğlu ayrıca, dar gelirli yurttaşların açıklanan enflasyon rakamlarının yüz yüze kaldıkları enflasyonu yansıtmadığını söylediklerine değindi. Çünkü gelirlerinin %35’ini gıdaya,%30’unu kiraya ayırdıklarını vurguladı. TUİK ve Merkez Bankası’nın resmi istatistiklerine göre, işlenmemiş gıda fiyatları aylık %9,51 artışla yılda %79,71 yükselmiş. Taze meyve-sebzede ise bu artış Temmuz’da %17,65 yıllık %76,53. Öyleyse yazın sebze meyve ucuzlar efsanesi de tarih olmuş. Yoksulların temel gıdası ekmek bile 1 ayda %14,40 fırlamış durumda.” dedi.

“İlaç fiyatlarındaki artış aylık %15,93”

Özellikle olgun yaştaki yurttaşlar için önem taşıyan ilaç fiyatlarındaki aylık %15,93’lük artışa dikkat çeken Kozanoğlu, ilaç zamlarının ay ortasında yapıldığı için önümüzdeki ay bu artışın %30’u bulacağını berlirtti. Kira artışları da Temmuz’da %7,67, yıllık %81,69. Ayrıca sıfırlanan doğal gaz fiyatları 2023 sonuna kadar usıl usul enflasyonu %2,38 yukarı taşıyacak.

“Enflasyon ne zaman hız keser?”

Merkez Bankası enflasyon tahmini %58 ile politika faizi %17.5’u karşılaştıran Kozanoğlu, “Basit hesapla reel faizin-40.5 olacağını bulabiliriz. Biraz ayrıntılı bir hesap ise bizi, yılın kalan 5 ayı ve %33 enflasyon beklenen 2024’ün ilk 7 ayı göz önüne alınacak olursa %43.5 beklenen enflasyon ve -%26 reel faize götürüyor.” açıklamasını yaptı. Enflasyonun hız kesmesinin ise ancak kredi kartlarında ve bireysel kredilerde sıkılaşmanın etkisini göstermesiyle olanaklı olduğunu ifade etti. Bunun da talebin düşmesi, geliri harcamalarına yetmeyen ister istemez borçlanmaya baş vuran dar gelirlilerin daha da yoksullaşması ve işsizliğin artması demek olduğunu söyledi. Böyle bir durumun ise ülkeyi durgunluk içerisinde enflasyon yani “stagflasyon” senaryosuna götüreceğini öngördü.

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

S&P’den ikinci not artışı geldi

Yayınlanma:

|

Yazan:

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu S&P Türkiye’nin kredi notunu bir kademe artırarak B+’dan BB-‘ye yükseltti, görünüm pozitiften durağana çekildi. S&P, böylece bu yıl ikinci kez not artırımına gitti.

Açıklamada TCMB’nin sıkı duruşunun Türk yetkililerin lirayı istikrara kavuşturmasını, enflasyonu düşürmesini, rezervleri yeniden inşa etmesini ve finansal sistemde dolarizasyonun azalmasını sağladığı belirtildi.

Açıklamada, görünümün yetkililerin halen yüksek olan enflasyonu düşürme, çalışanların ücret beklentilerini yönetme ve Türk ekonomisini yeniden dengeleme konusundaki iddialı planlarına yönelik gelecek 12 aydaki dengeli riskleri yansıtacak şekilde durağan olduğu kaydedildi.

Ücret anlaşmasının bu iki uç nokta arasında belirleneceğinin varsayıldığı aktarılan açıklamada, ancak yüzde 30dan yüksek herhangi bir artış oranının enflasyonla mücadele sürecini uzatacağı kaydedildi.

Açıklamada, ülkede 2028’e kadar planlı herhangi bir seçim olmaması nedeniyle, kademeli mali ve gelir politikası sıkılaştırması yoluyla talebi ve enflasyonu baskılamak için alan olabileceği belirtildi.

Türkiye’nin makroekonomi politikalarındaki değişimin ardından, Fitch Ratings, Moodys ve S&P , ülkenin uzun vadeli yabancı para cinsinden kredi notunu yükseltmişti. S&P Mayısta kredi notunu bir kademe artırırken Fitch Türkiye’nin notunu Eylül ayında “BB-“ye, Moody’s de Temmuz ayında iki kademe artışla “B3″ten “B1″e yükseltti.

Resim

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Ali Çoşkun yazdı: Firmalar çalıştığı bankaları iyi seçmeli

Yayınlanma:

|

Yazan:

Banka isimleri vermeksizin bir konuda bilgi vermek istiyorum. Firmanın kredibilitesi yüksek olsun. Firmanın portföyünde olmayan yeni bir banka ziyaret ettiğinde firma yetkililerinden şu ifadeleri çok duyuyoruz. ”Çalıştığım bankalar yeterli yeni bankaya ihtiyacımız yoktur.” Ancak firmanın portföyündeki bankalara baktığımızda birbirine benzeyen ve aynı ürünleri sunan bankalardan oluştuğunu görüyoruz.

Yatırım yaparken “yumurtaların aynı sepete koyulmaması” noktasında herkes hem fikir ise ( Bir ara hangi enstrümanlara yatırım yapmalıyız konusunda düşüncelerimi paylaşacağım.) bu durum bankalar içinde geçerlidir.

Ülkemizde 4 tür bankacılık vardır:

1. Kamu

2. Özel

3. Katılım

4. Yatırım Bankaları

Firmaların kredi büyüklüğüne göre portföyünde mutlaka ilk 3 bankadan bulunmalıdır. Yatırım Bankaları özellikli krediler verdiğinden bu konuya girmiyorum.

Hiç bir zaman “iyi banka-kötü banka” ayrımı yoktur. Bu kavramları oluşturan bankanın unvanları değil çalıştığınız Şubenin özellikle Müdürü ve Müşteri Temsilcisi’dir. En çok beğendiğiniz ve yoğun olarak çalıştığınız bir bankanın şube personeli değiştiğinde bir anda en kötü bankaya dönüşebildiği gibi, hiç sevmediğiniz bir bankanın şubesi zamanla en iyi bankanız olabilir. Burada önemli olan firmanıza sunulan ürünlerin ve hizmetin kalitesi yani firmanızın o bankadan sağladığı menfaattir.

Kamu Bankaları son yıllarda inanılmaz bir performans göstermektedir. Eskiden müşteri ziyareti nedir pek bilinmez, firmalar dosyalarını kendi elleriyle şubeye götürürdü. Şimdi ise çoğu özel bankayı geçen bir müşteri memnuniyeti yaklaşımıyla çalışıyorlar. Yüksek kredi limiti, oranları, komisyonları KGF ve özellikli diğer kredilerde ciddi avantajları olabiliyor. Mevcut kredi limiti dışında bazen ilave kredi limitleri de açabiliyorlar.

Şu anki ekonomik kriz ortamında bazı özel bankalar kredileri durdururken yada kredi limitlerinizi bloke ederken kamu bankalarının personelleri sahada yeni müşteri arayışındalar. Sürekli yeni veya mevcut firma ziyaretindeler. Bazı özel bankalar ise aktif çalıştıkları müşterileri bile ziyaret etmekten uzaklar. Bir kredi talebi gelir diye. Yada sadece piyasa bilgisi amaçlı ziyaretler yapılmaktadır.

Bir özel banka ile uzun yıllardır çalışıyorsunuz, ipoteklerinizi, müşteri çeklerinizi vermişsiniz, çalıştığınız sektör banka üst yönetimi tarafından bir anda kara listeye alındığında sektör riski nedeniyle tüm kredi limitlerinizi durdurabiliyor. Bir anda 1 kuruş kredi alamıyorsunuz. Ya da öde-kullan seçeneğini sunuyorlar. Kapattığınız kredinin mesela %80’i kadar yeni kredi. İstisnalar hariç kamu bankalarında genel olarak böyle bir yaklaşım göremezsiniz. Özellikle şu an ki gibi kriz dönemlerinde rahat uyumak istiyorsanız portföyünüzde kamu bankaları mutlaka yer almalıdır.

Kamu bankaları hakkında yazdıklarıma olumsuz yorumlar gelebilir. Bunlar benim şahsi gözlemlerim ve kamu bankaları ile olan yakın çalışmalarımın bir sonucudur.

Kredili çalıştığını bankada daha dikkatli olun!

Ülkemizde geçmiş yıllarda piyasa, sektörel, bankacılık ve küresel risk kaynaklı krizler yaşanmıştır. Her kriz döneminde bankaların yaklaşımları farklı olmuştur.

Firmalar için bankacılık açısından en önemli risklerin başında vadesi gelmeyen kredilerin erken geri çağrılmasıdır. 2008 yılında Tekstil sektöründe bugünkü krize benzer bir sıkıntı yaşanmış, piyasa yapıcı bankalar içerisindeki 2 büyük özel banka, bu sektördeki bazı firmalara kullandırdığı kredileri geri çağırmış ve pek çok firmanın batmasına sebep olmuştur. Sonraki yıllarda da bu tür olaylar yaşanmış, bunun önüne geçmek için bazı yasal düzenlemeler yapılmış ancak bankaların genel kredi sözleşmeleri (GKS) hükümleri çerçevesinde bu sorun kesin olarak çözülememiştir. Rotatif, BCH türü krediler her zaman erken çağırılabilir. Spot veya taksitli krediler için bir dönem çağırılamaz denilmesine rağmen bunu yapan özel bankaların olduğunu zamanla gördük.

Şu anda benzer bir süreçten geçiyoruz. Ancak son 2-3 yıldır yaşadığımız bu kriz geçmişte yaşanılan krizlere (1994, 1998, 2001, 2008) hiç benzememektedir. Geçmiş krizlerden çıkılması hızlı olmuş ve piyasalarda bu kadar durgunluk yaşanmamıştır. Bugün ise yurt içi ve yurt dışı kaynaklı sıkıntılar (yüksek faiz ve yüksek enflasyon, maliyet artışları, talep yetersizliği, düşük karlılık, ihracatçılar için düşük kur, resesyon, stagflasyon, navlun krizi, savaş vb) nedeniyle oldukça uzun sürmüştür. Yüksek kredi faizlerinin yanı sıra krediye erişim noktasında getirilen yasal kısıtlamalar %80-90 kredi ile faaliyetlerini sürdüren firmaların sıkıntı yaşamalarına neden olmuştur. Geçmiş yıllara göre konkordato alan, iflas eden, çekleri yazılan, kredi taksitleri geciken firma sayısında ciddi artışlar söz konusudur. Daha önce belli sektörlerde yaşanılan bu olumsuzluklar neredeyse tüm sektörlere yansımış durumdadır. Geçmişte firmalar için 3-5 adet olan riskli unsurlar bugün çok daha artmıştır. Firmalarımızın %99’nun aile şirketi olduğu, kurumsallaşmanın ve risk yönetiminin oldukça düşük olduğu bir ortamda firmalar bu kadar riskleri tek başlarına nasıl yönetebilirler?

Bu kadar zor şartlar altında firmalar hayatta kalmaya çalışırken bankaların firmalar aleyhine tek taraflı alacağı kararlar piyasaları daha da büyük sıkıntılara sokmaktadır. Piyasadaki bu olumsuzlukların en az 1 yıl daha devam etmesi beklenmektedir. Dolayısıyla herkes taşın altına elini koymalıdır.

Firmaların yapması gereken çalıştıkları bankalara dikkat etmeleri, gerektiği şekilde iletişimlerini sürdürmeleri, çalıştığı bankalar içerisinde kamu bankaları yok ise mutlaka katmalıdırlar. Firmalar iyi niyetli oldukça bankalar gerekeni yapacaklardır. Her banka en azından verdiği ana parayı geri almak ister. Bunun içinde öde-kullan, yapılandırma dahil her türlü firma lehine seçenekleri sunacaklardır.

Ali ÇOŞKUNMali Analist, Emekli Banka Müdürü, Finans Danışmanı, Konkordato Komiseri

Okumaya devam et

EKONOMİ

TEPAV: İşletmelerde Verimlilik sorunu var

Yayınlanma:

|

Yazan:

Müflis bezirgan nasıl eski defterleri karıştırırsa, verimsiz işletme sahibi de döviz kuru bugün şöyle olsaydı ben şimdi nasıl kâr ederdim diye hülyaya dalar. Nedir? Birincisi, hadise özel sektörün tamamını ilgilendirmez. İkincisi, Türkiye’de verimli çalışan işletmeler de vardır. Üçüncüsü, bu istikrar programı sürecinde her şirketin çaresi aynı değildir. Şeytan ayrıntıda gizlidir.

“Bir saattir konuşuyoruz, hiç döviz kuru demediniz”

Bundan kısa bir süre önce, İstanbul’da bir toplantıda, bir hazır giyim firmasının sahibi ile sahnede sohbet ediyoruz. Program böyle. Daha önceden hiçbir tanışıklığımız yok. Sahneye çıkmadan bir kahve içtik yalnızca, birbirimizin sesine alışalım diye.

Şirketini nasıl kurduğunu ve yönettiğini, şirket içi ARGE birimini nasıl kurduğunu, verimliliği ve katma değeri artırmaya gösterdiği özeni, yurt dışında alanındaki gelişmeleri iş dünyası destek örgütlerinin toplantıları ile nasıl yakından takip ettiğini, yapay zeka ile çeşitlenen yeni teknolojileri, yeşil ve dijital dönüşüm sürecinin olası etkilerini konuşurken bize ayrılan bir saatlik sürenin bitmek üzere olduğunu görünce, “Zamanımız bitmek üzere ama doğrusu benim merak ettiğim bir husus var” dedim. “Bir hazır giyim firmanız var, yaklaşık bir saattir konuşuyoruz ve siz hiç “döviz kuru” demediniz, liranın değerlenmesinden bahsetmediniz. Neden?”

Doğrusu ya, yokluğu ile dikkatimi çekmişti bu kez döviz kuru meselesi. Bir kere bile “biz tabii bu durumda, Mısır’a gidiyoruz” filan da demedi. Tam tersine yanlış hatırlamıyorsam galiba Erzurum’a yapmayı planladığı yeni yatırımı anlattı uzun uzun. Dikkatimi çekmişti doğrusu. Başarılı bir iş insanı, hazır giyimde üstelik ve hiç kur dememişti.

“Biz” dedi “teknolojik altyapımızı sürekli iyileştiriyoruz, verimliliğe önem veriyoruz, kurun istikrarlı olması, kurda büyük hareketler olmaması yeterli”

Doğrusu ya, bu sohbet hiç aklımdan çıkmadı. Özellikle o sohbetten beridir, “Verimsiz işletme sahibi döviz kuru hesabı yapar” diyorum. Bir nevi, “ben aynen böyle kalayım, hiç değişmeyeyim, siz hepiniz bana uyuverin işte” demek bu. Ben dünyaya uyacağıma, dünya bana uyuversin, bir nevi.

Tahayyül şöyle: İhraç ettiğiniz mallar karşısında kazandığınız Amerikan doları ile maliyetlerinizi karşılaştırıyorsunuz. Hayal öyle çeşit, çeşit. “Kur şu kadar olsa, hepsini öderdim. Kur bu kadar olsa bütün maliyeti karşılar yüzde 5’te kâr ederdim. Hele hele kur şuraya çıkarsa, kârım yüzde 15’e bile çıkardı” diye eğleniyorsunuz. Ne yapmıyorsunuz, o maliyeti azaltmak için kendi şirketinizde neye el atmak gerektiği konusuna hiç girmiyorsunuz.

Halbuki hadise ortada. Bugüne nasıl geldiğimizi hiç unutmayalım. Tamamen ideolojik ve elbette “tamamen duygusal” bir sebeple kimseyi dinlemeyip “Faiz inecek dertler bitecek” deyip, kuru patlattılar. Arada merkezin döviz rezervini de yediler. Tedbir alıyoruz diye ortaya KKM (Kur Korumalı Mevduat)’yi bir tür bubi tuzağı misali yerleştirdiler.  Türk lirası hızla değer kaybetti Amerikan doları karşısında. Kur patlayınca her zaman olduğu gibi enflasyon hortladı, geçim sıkıntısı etrafı sardı. Millet derin bir yoksunluk duygusu ile baş başa kaldı.

Şimdi enflasyon sorununu bir daha çözmek ve geçim sıkıntısı sorununu hale yola koymak için, Haziran 2023’ten beri Mehmet Şimşek ile yeni bir yoldayız. Bu yol ne kadar sürer? 2028’den önce bu misyon bitmez. Yıkmanın ne kadar kolay, yapmanın ne kadar zor olduğunu uygulamalı bir biçimde öğreniyoruz. Tuzakları tek tek halletmek gerekiyor.

2028’e kadar kafamıza kazınacak bu hüküm: “Yıkmak kolay, yapmak zordur.” Bugün çektikleriniz işte bundan. Mehmet Şimşek’ten değil ondan önceki yıkım ekibinin insafsız icraatından.

Şimdi yıkılanı yoluna koymak için bugün yapılanın eksikleri elbette var ama enflasyonu patlatan döviz kurunun istikrarı bugün başarı için birinci derecede önemli. Not edeyim, aklınızda kalsın. Kızacaksanız, ortada fol yok, yumurta yokken, bizi bugünlere getiren akıl dışı kararlara yol açanlara, müsaade edenlere kızın.

Türk sanayiinin bir verimlilik meselesi var

Ama doğrusu ya, son dönemde Türk sanayiinin bir de verimlilik meselesi hakikaten var. Aşağıdaki grafik çalışan başına katma değerin Amerikan doları cinsinden büyüme hızını 2003-2017 ile 2017-2022 dönemleri için karşılaştırıyor. Türkiye’ye benzer üst orta gelir grubundaki ülkelerde 2003-2017 döneminde yüzde 4,25 artan sanayi verimliliği, 2017-2022 döneminde yüzde 2,47 artıyor. Verimlilik artışında genel bir yavaşlama var akranlarımızla karşılaştırdığımızda.

Ama doğrusu ya, Türkiye’nin performansı dünya ortalamasının hayli gerisinde kalıyor 2017-2022 döneminde. Türk sanayiinde verimlilik artışı 2003-2017 döneminde yüzde 3,25. Bizim gibi ülkelerin az gerisinde ancak makul. Ama 2017-2022 döneminde bize bir şeyler oluyor. Türk sanayiinde verimlilik artışı değil, yüzde 0,35 verimlilik kaybı ortaya çıkıyor.

Aynı eğilim hizmetlerde yok. Orada dünya ortalamasının üzerinde bir performans söz konusu. İşte üzerine odaklanmamız gereken husus sanırım bu. Neden firmalarımız böyle? Hizmetler iyi ama sanayi kötü?

Bu hadise pandemi sonrası bir Güney Doğu Asya ülkesine benzer ihracat performansımızın yeniden sorgulanmasını da gerekli kılıyor. Kurda hızlı değer kaybı nedeniyle, hızla fiyat kırarak ihracatı artıran firmalarımız, kurda hızlı değer kaybı dönemi bitince zora giriyor sanki. Kurla gelen kurla gidiyor, işin bereketinin kaçtığını hep birlikte görüyoruz.

Şekil 1. Çalışan başına USD cinsinden sabit fiyatlarla katma değerin yıllık bileşik büyüme hızı, %

Kaynak: Dünya Bankası, ILO, TEPAV Hesaplamaları

Şirketler kesimindeki çok renkliliği dikkate almayan sihirli tek tip bir çözüm yok.

Şimdi artık sanayideki bu verimlilik kaybı hadisesine daha yakından bakmak gerekiyor. Grafikteki hesap, ortada tek bir firma türü olduğu varsayımına dayalı, ortalama eğilimi gösteriyor. Halbuki ortalama hadisenin çok renkliliğini anlamamızı zorlaştırıyor. Türkiye’de tek bir özel sektör yok. Tek bir firma türü yok. İrili ufaklı birçok firma var.

Bir yanda başlangıçta örnek verdiğim hazır giyim firması sahibi gibi olgun şirketler var. Onlar zaten kendi finansmanlarını yurt dışından temin ediyor, kendi işlerini kendileri görüyor, burada düzenlemeler maliyeti artırıyorsa faaliyetlerini başka ülkelere bile aktarabiliyorlar. Olgun, görece, Türkiye çapında, büyük firmalar, bir nevi.

Bunun dışında, KOBİ’ler var, küçük ve orta ölçekli işletmeler. Bir de mikro işletmeler var. Onlar iyice yerel. Bunların ihracat yapanları, başka firmaların tedarik zincirleri içinde yer alıyorlar. Bazıları hiç ihracatla uğraşmıyor.

Bir de bunların dışında ülkede kurulan birçok “start-up” var. Bunlar teknoloji alanında faaliyet gösteren, yatırım alan, umut vaat eden yeni kurulan işletmeler.  Çok renkli dediğim bu işte. Politika tasarlarken işte bu çok renkliliği de dikkate almak gerekiyor. Verimlilik deyince ortalama bir şirketin verimliliğine değil, her bir şirket türünün performansına ayrı ayrı bakmakta fayda var.

OECD çalışmaları bize Türkiye’de Avrupa’daki muadillerinin rekabet gücüne sahip olgun firmalarla, verimsiz KOBİ’lerin birlikte aynı ortamda faaliyet gösterdiklerini ortaya koymuştu geçmişte. Şimdi bu farklı firma tiplerinin ülkenin neresinde ne iş yaptıklarını ve ne kadar verimli çalıştıklarını haritalamak gerekiyor doğrusu. Ondan sonra hem ulusal düzeyde hem de yerel kalkınma programı çerçevesinde ne yapılması gerektiğine, politika önerilerine bakmak mümkün olabilir.

Yıkmak kolay, yapmak vakit alır demiştim. Bu çerçevede, yapısal reform tasarlamak öyle şıpın işi halledilebilecek bir iş değil doğrusu. Öncelikle farklılıkların farkına varmak gerekiyor.

Aynı mesela deprem sonrasında olduğu gibi. 1999 Gölcük depremi öncelikle olgun şirketlerimizin yoğun olduğu bir bölgeyi vurmuştu. Kurtarma çalışmalarından sonraki toparlanma sürecine şirketlerimiz kendi problemlerini kendileri çözebildiler.

Ama Kahramanmaraş daha çok KOBİ’lerin, Adıyaman mikro işletmelerin yoğun olduğu bölgelerdi. Kurtarma çalışmalarından toparlanma hızına bölgenin şirket tipi nedeniyle hadise Gölcük gibi olmadı.

Bugün “dün yediğimiz hurmalar” nedeniyle katlanmak zorunda kaldığımız enflasyonla mücadele ve toparlanma sürecinde de şirketlerimiz için tek tip çözüm yok. Kur nedeniyle ihracatta rekabet gücünü kaybetme ihtimali ile karşılaşan firmalara nasıl bir geçici destek sağlayabileceğimizi düşünebiliriz. Ama bu arada Türk sanayiinin verimlilik sorununu, yeşil dönüşüm sürecinde nasıl ele alacağımıza da bakmak durumundayız. İklim değişikliği ile ürün standartları değişirken, bu değişime uyum sağlamak için şirketlere sağlanacak desteklerin verimlilik üzerindeki etkisini süreci tasarlarken şimdiden düşünmek son derece önemli olacak.

Yoksa bakın rakamlar ortada. Amerikan doları cinsinden cari milli gelire göre ülkelerin ekonomilerini büyüklük sırasına koysak, 2022’de Türkiye dünyanın on dokuzuncu (19) büyük ekonomisi.  Ürün ve Pazar çeşitliliğinde neredeyse bir numara. Ama gelin görün ki, Dünya Bankası(*) hesaplamalarına göre ileri teknolojili ihracatın toplam ihracata oranında aynı yıl Türkiye’nin dünya sıralamasındaki yeri elli yedincilik (57). 19 nere 57 nere?

Şekil 2. Yüksek teknoloji ihracatının toplam ihracat içerisindeki payı, %, 2022


Kaynak: Dünya Bankası, TEPAV hesaplamaları, TEPAV görselleştirmeleri

Not: İhracat verileri Dünya Bankası tarafından SITC rev.4 sınıflandırmasına göre hesaplanmıştır.

Tüm Türkiye, Ankara’nın performansını yakalasa, ileri teknolojili ihracatın toplam ihracat içindeki payı TÜİK hesabındaki Türkiye ortalaması gibi yüzde 2,7(**) değil de Ankara gibi yüzde 13 olsa Türkiye Meksika, Macaristan gibi ilk onda yer alabilirdi mesela.

Çok işimiz var çok. Ama unutmayın, yapmak asla yıkmak kadar kolay değildir. Zaman ister, düşünmek gerektirir.

********************

(*)Dış ticaret verileri Dünya Bankası tarafından SITC rev.4 sınıflandırılması kullanılarak hesaplanmıştır.

(**)Dış ticaret verileri TÜİK tarafından SITC rev.3 sınıflandırılması kullanılarak hesaplanmıştır.

Güven Sak-Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV)

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.