EKONOMİ
SEKTÖRLERİN 2023 BEKLENTİSİ

Yayınlanma:
3 ay önce|
Yazan:
BankaVitrini
Geride kalan 11 ayda gerçekleştirilen 231 milyar dolarlık ihracatın yüzde 64’ünü gerçekleştiren 9 lokomotif sektör, önümüzdeki yılın ilk yarısının belirsizliklerle dolu olacağını, toparlanmanın ise ikinci yarıda gerçekleşeceğini belirtiyor. Küresel ekonomide en büyük riskleri Rusya-Ukrayna savaşı, enflasyonist baskı ve durgunluk olarak sıralayan sektör temsilcileri, yurtiçinde ise seçime bağlı olarak değişmekle birlikte belirsizlik ve kurun iki önemli sorun olarak karşılarında durduğunu iletti.
Rusya-Ukrayna Savaşı, ana pazarlardaki enflasyonist baskı ve durgunluk nedeniyle artış hızı yavaşlayan ihracatta, 2022 geride kalmak üzere. Ocak-kasım dönemi itibari ile 231 milyar dolara ulaşan ihracatın lokomotif sektörlerinde de bu yıl gerek sıralama gerekse yıl başında belirlenen hedeflerde gelişmelere bağlı olarak önemli değişiklikler yaşandı. Otomotiv sektörü liderlik koltuğunu kimya sektörüne bırakırken, Euro/dolar paritesinde yaşanan gerileme birçok sektörde karlılıkları negatif etkiledi. İç pazarda ise birçok sektör her ne kadar turizm sayesinde nefes alsa da genel itibari ile daralmaya sahne oldu. Şimdi sektörler hali hazırda devam eden sorunların önümüzdeki süreçte de devam edeceği 2023’e hazırlanıyor.
Türkiye’de kimyadan otomotive, hazır giyimden elektroniğe kadar Türkiye ihracatının yarıdan fazlasını gerçekleştiren 9 sektör, 2022 değerlendirmesi ve 2023 hedefleri ile ilgili EKONOMİ Gazetesi’ne değerlendirmelerde bulundu. Söz konusu sektörlerin temsilcileri, önümüzdeki yılın ilk yarısının belirsizlikler ile dolu olacağını belirtirken, ikinci yarıdan ise umutlu olduklarını dile getirdi. Küresel ekonomide en büyük riskleri Rusya-Ukrayna Savaşı, enflasyonist baskı ve durgunluk olarak sıralayan iş insanları, yurtiçinde ise belirsizlik ve kurun seviyesinin kendilerini zorlayacak önemli sorunlar olarak öne çıktığını anlattı. / İSTİHBARAT SERVİSİ
HAZIR GİYİM İÇİN İLK YARI SİSLİ OLACAK
Kasım itibari ile kimya, otomotiv ve çeliğin ardından en fazla ihracat gerçekleştiren 4. sektör olarak öne çıkan hazır giyim sektörünü bu yıl en fazla etkileyen faktörlerin başında paritede yaşanan kayıp geldi. 1 milyar dolardan fazla kayıp yaşanan sektörde hem iç hem de dış pazarda son aylarda pazarında kayıplar yaşandı. İstanbul Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (İHKİB) Başkanı Mustafa Gültepe, “Bu yılı en az 22-23 milyar dolar ihracatla kapatacağımızı öngörüyorduk. İlk yarı beklentilerimiz doğrultusunda geçti. Ancak navlun maliyetlerinin pandemi öncesi seviyelere gerilemesi ve firmalarımızın fiyat tutturmakta zorlanması nedeniyle salgında gelen siparişlerin bir kısmı Hindistan, Pakistan gibi ülkelere kaydı. Yılı 21 milyar dolar ihracatla tamamlayacağımızı öngörüyorum. Sektörümüz ihracatının büyük bölümünü AB ülkelerine yapıyor. Dolayısıyla Euro/dolar paritesindeki değişim ihracatımıza olumsuz yansıyor. Sektörümüzün parite kaynaklı kaybı 11 ayda 1,4 milyon dolara ulaştı. Parite geçen yılın ortalamalarında olsaydı bu yılı 23 milyar dolara yakın bir ihracatla tamamlayacaktık” dedi.
Hedef 23 milyar dolar ihracat
Aynı zamanda Türkiye ihracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı da olan Gültepe, 2023 hedefleri konusunda ise şu ifadeleri kullandı: “Biz hazır giyim ve konfeksiyon ihracatımızı her yıl en az yüzde 10 artırmayı hedefliyoruz. Ancak küresel ekonomiler 2023’e enerji krizi ve resesyon endişesi ile giriyor. Dolayısıyla önümüzdeki yılın özellikle ilk yarısı ihracatımız için zor geçecek. Hazır giyim ve konfeksiyon değişimlere en hızlı tepki veren sektörler arasında yer alıyor. Pazarlardaki daralmadan ilk etkilenen sektörler arasında yer alan hazır giyimin, yılın ikinci yarısında canlanma başladığında hızla toparlanacağını öngörüyorum. 2023 yılında en az 23 milyar dolarlık bir ihracata ulaşmayı arzu ediyoruz.”
Risklerin çoğu dış kaynaklı
Gültepe’ye göre 2023’ün özellikle ilk çeyreği sis bulutlarıyla geçecek. Risklerin ise daha çok dış kaynaklı olacağı öngörüsünü paylaşan Mustafa Gültepe, “Avrupa ve ABD başta olmak üzere önemli pazarlarımızda meydana gelebilecek daralma ve pazar küçülmeleri de bizi bekleyen diğer olası riskler arasında yer alıyor. İçeride ise başta enerji ve işçilik maliyetlerindeki artışa paralel olarak fiyat tutturmakta zorlanmamız, rekabetçiliğimize zarar veriyor. Diğer taraftan kurun mevcut seviyesi de ihracatçılarımıza yardımcı olmuyor. Kurların en az enflasyon oranında artması ihracatçılarımız açısından büyük önem taşıyor” şeklinde konuştu. Hazır giyim ile birlikte tekstil sektörünün iç pazar hacmi ise 40 milyar dolar seviyesinde seyrediyor. Bu yıl enflasyonist baskı ve gelir erozyonu nedeni ile iç pazarda da önemli oranda kayıp yaşandığı ifade ediliyor. Yapılan tahminlere göre, söz konusu kaybın yüzde 20’leri aştığı ifade ediliyor.
● GİYİM VE DERİ ÜRÜNLERİ PMI: 48,2
● KAPASİTE KULLANIM ORANI: YÜZDE 81,5
● 11 AYLIK İHRACAT: 19,5 MİLYAR DOLAR
● 2023 İHRACAT HEDEFİ: 23 MİLYAR DOLAR
KİMYA LİDERLİK KOLTUĞUNA OTURUYOR
Bu yıl başında belirlenen 30 milyar dolarlık ihracat hedefini 11 ayda aşan kimya sektörü, yıl sonunda 33 milyar doları da geride bırakarak en fazla ihracat gerçekleştiren sektörler arasında liderlik koltuğuna oturmaya hazırlanıyor. İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhracatçıları Birliği (İKMİB) Yönetim Kurulu Başkanı Adil Pelister, emtia fiyatları ve kilogram başına ihracat birim değerinde yaşanan artışın ihracatı pozitif etkilediğine dikkat çekerek, kilogram değerinin 2021 yılının aynı dönemine göre yüzde 29’luk artışla 0,91 dolardan 1,17 dolara yükseldiğini söyledi. Negatif tarafta ise parite kaybının yer aldığını aktaran Pelister, sektörün 11 aylık parite kaybının yaklaşık 2,2 milyar doları bulduğunu belirtti. Bir diğer önemli konunun kur olduğunu dile getiren Adil Pelister, söz konusu alanda istikrarın önemine dikkat çekti.
“İkinci yarıda toparlanma bekliyoruz”
Yüksek enflasyon, sıkılaşan mali koşullar ve savaşın ekonomik görünüm üzerinde baskı oluşturduğu ve talepte gerileme ile beraber büyümenin de yavaşladığı 2023’ün sektörü beklediğine değinen Adil Pelister, şöyle konuştu: “2023’ün ilk yarısı hem iç hem de dış pazar ile ilgili bir yavaşlama olabilir ancak yılın ikinci yarısının daha pozitif olacağına inanıyorum. Ülkemizin 2023 yılı ihracat hedefi Orta Vadeli Program’da 265 milyar dolar olarak belirlendi. Bu doğrultuda kimya sektör ihracatımızı da 35 milyar doların üzerine çıkarmak için gayret edeceğiz” dedi.
Resesyon stagflasyona dönüşebilir
2023’te küresel ekonominin yanı sıra Türkiye ekonomisini bekleyen riskler hakkında da konuşan Adil Pelister, şöyle devam etti: “Emtia fiyatları, Rusya- Ukrayna Savaşı, enerji sorunu, yüksek enflasyon baskısı, faizler, resesyon sinyalleri gibi olumsuz küresel gelişmeler elbette sektörümüzü etkiliyor. Bizi olumsuz etkileyebilecek tehditlerden biri resesyonun stagflasyona dönüşmesi bu noktada gerek ülkemizde gerek dünyada yatırımların hızla azalması bizim de buna ilişkin olarak üretim ve ihracatımızın azalması söz konusu olabilir. PMI ve kapasite kullanım verilerinde gerileme olduğunu görüyoruz. Üretimdeki bu gerileme ve talepteki düşüş ilerleyen aylarda ihracatımıza da yansıyabilir. Özellikle enerji maliyetleri sektörümüz açısından önemli bir sıkıntı oluşturuyor. Ayrıca en çok ihracat yaptığımız Avrupa Birliği’nde yaşanacak enerji ve ekonomi krizi bu yıl sonu yanı sıra gelecek yıl da bizim için risk oluşturuyor.”
● KİMYASAL, PLASTİK VE KAUÇUK ÜRÜNLER PMI: 47,4
● KAPASİTE KULLANIM ORANI: YÜZDE 66,9
● 11 AYLIK İHRACAT: 30,7 MİLYAR DOLAR
● 2023 HEDEF: 35 MİLYAR DOLAR
OTOMOTİV İÇİN BELİRSİZLİKLERLE DOLU BİR YIL OLACAK
Bu yıl sonu itibari ile ihracattaki liderlik koltuğunu kimya sektörüne bırakmaya hazırlanan otomotiv sektörü, ihracat ve üretimde yılı, beklentilerine paralel kapatacak. Otomotiv Sanayii Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Cengiz Eroldu, en son ekim ayında 1,04 – 1,10 milyon ihracat ve 1,38 – 1,47 milyon üretimle yılı kapatmaya yönelik öngörülerini paylaştıklarını hatırlatarak bugün itibariyle bakıldığında ise yılın kabaca beklentilerine paralel olarak 1 milyon adet ihracat ve 1,36 milyon adet üretim ile kapanacağını anlattı. Yılın geneline bakıldığında Avrupa pazarında yaşanan sorunların yanı sıra mikroçip darboğazının tedarik zincirini negatif etkilediğini dile getiren Eroldu, “Tüm bunlar devam ederken küresel enflasyon ile birlikte ihraç pazarlarında talep daralması yaşadık. Ukrayna-Rusya Savaşı enerji arzı ve güvenilirliği ile çeşitli hammadde bulunurluklarını olumsuz etkiledi. Belirttiğimiz üzere, yıl içinde tahminlerimizi değiştirmedik ve bugün geldiğimiz noktada yılı bu değerlere çok yakın bir şekilde kapatacağımızı görüyoruz” dedi.
Parite karlılığı vurdu
Birçok sektörü olduğu gibi otomotiv sektörünü de etkileyen bir diğer önemli negatif gelişme ise Euro/dolar paritesinde yaşanan gerileme oldu. Zira ihracatının büyük bir bölümünü Avrupa ülkelerine gerçekleştiren sektör, maliyette ise dolara bağımlı. Eroldu, “Genel olarak değerlendirdiğimizde paritenin bu sene olduğu gibi dalgalı bir yapıda seyretmesi sanayimizin karlılığını olumsuz etkilemekte” dedi. Peki sektörün 2023 beklentisi ne? Eroldu, bu konuda ise şu ifadeleri kullandı: “Otomotiv sanayii son üç yıldır daha önce hiç karşılaşmadığı boyutta ve çeşitlilikte gündem maddeleri ile mücadele ediyor. 2023 yılı öngörülmesi zor, belirsizliklerle dolu bir yıl olacak. Hem global hem de ihraç pazarlarımızdaki tahminlerin daha da netleşmesi ile birlikte 2023 yılı beklentilerimizi ocak ayında kamuoyu ile paylaşacağız.”
“Yatırım için istikrar sağlanmalı”
Eroldu’ya göre bir ülkenin yatırım çekiciliğinin arttırılması için finansal ve politik istikrar ortamı oldukça kritik. Otomotiv sanayi için ise tüm bunların yanı sıra iç pazarın sürdürülebilir büyümesi ve öngörülebilir olması da hem mevcut yatırımların korunması hem de yeni yatırımların ülkeye çekilmesi için önem arz ediyor. Eroldu, “Otomotiv yapısı gereği faaliyetlerini uzun dönemli planlar üzerine kurgulayan bir sanayi kolu. Bunun için de gereken koşulları tesis edecek politikaların hayata geçirilmesi önem taşıyor. Sanayimiz küresel iklim politikaları doğrultusunda şekillenen yeni yatırımlarını hayata geçirme sürecinde. Yeni projelerin ve yatırımların hayata geçmesi sürecinde istihdamın kademeli olarak artmasını öngörüyoruz” şeklinde konuştu.
● MOTORLU KARA VE DENİZ TAŞITLARI PMI: 52
● KAPASİTE KULLANIM ORANI: YÜZDE 68
● 11 AYLIK İHRACAT: 27,8 MİLYAR DOLAR
● 2023 İHRACAT HEDEFİ: BELİRLENMEDİ
TARIMDA ÜRETİMDEN UZAKLAŞILIYOR
Salgın ile birlikte önemi daha da artan tarım sektörü için 2022 oldukça zorlu geçen bir yıl oldu. Yüksek enflasyon, döviz kurlarındaki artışlar ve spekülatif stoklama davranışlarının da etkisiyle, tohum, ilaç, gübre, yem, enerji gibi girdi maliyetlerindeki artışların, tarımsal üretimi ve gıda ürünleri tüketimini olumsuz etkilediğini dile getiren TOBB Tarım Meclisi Başkanı Ülkü Karakuş, üreticinin yeterince kar elde edemediği, tüketicinin ise uygun fiyatlarla gıda ürünlerine erişemediği bir yılın geride kalmak üzere olduğunu vurguladı.
Üreticilerin zararı her yıl artıyor
Uzun yıllar ortalamasına bakıldığında üretimden uzaklaşıldığını dikkat çeken Karakuş, üreticilerin her geçen yıl daha fazla zarar ettiğini banka borçlarının da bunun bir göstergesi olduğunu anlattı. Karakuş, hayvansal üretim tarafında üreticilerin mağdur olduğunu belirterek, “1 milyondan fazla süt ineği kesime gönderildi. Bu durum süt fiyatlarını artmasına yol açtı. Beyaz et ve yumurta sektörlerinde de fiyatlarda sert dalgalanmalar oldu” dedi. Artan enflasyon nedeniyle tüketici talebinde de daralma yaşandığını söyleyen Karakuş, bunun hayvansal üretimi baskılar hale geldiğini belirtti.
“Yatırım ortamı iyileştirilmeli”
Tüm bu gelişmelere rağmen tarım sektörü 2022 Ocak-Kasım döneminde ihracatını bir önceki yılın aynı dönemine göre ihracatını yüzde 16,4 artırarak 390 milyar 839 milyon dolara çıkardı. Yeni yıl için beklentileri konusunda ise Karakuş, “En önemli ihracat pazarlarımızdan olan Avrupa ülkelerinde resesyon beklentisi, enerji krizi, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın seyri, hayvan hastalıkları, iklim değişikliği ve kuraklık gibi etkenler beklentilerimizi sınırlamakta. Gelecek ile ilgili plan yapmak kolay değil. Yatırım ortamının iyileştirilmesi için gerçekçi politikalara ve hedeflere ihtiyacımız var” dedi. Karakuş, önümüzdeki yıl iş dünyası için riskler ve avantajlar konusunda ise şu ifadeleri kullandı: “İş dünyamızı 2023’te etkileyecek en önemli olay seçimler olacak. Tarımsal desteklemelerde geleceğe yönelik kararlar alınmalı. Bizler, yerinden oynamış dengelerin 2023’ün ikinci yarısından itibaren yeniden yerine oturmasını bekliyoruz. Türkiye’nin bitkisel ve hayvansal ürünler açısından bir lojistik ve geçiş merkezi olacağını öngörüyoruz. Bu beklentimizin gerçekleşmesiyle 2023 hepimiz için hareketli ve ticari açıdan iyi fırsatların yakalanacağı bir yıl olacaktır. Ancak, iç piyasa fiyatlarının geriye çekilmesi amacıyla ihracat yasaklamalarının yapılması önemli fırsatları kaçırmamıza neden olacak. Bu nedenle gıda ürünlerinin ihracatının yasaklanmasını doğru bulmuyoruz.”
● GIDA ÜRÜNLERİ PMI: 47,7
● GIDA ÜRÜNLERİ KAPASİTE KULLANIM ORANI: 74,9
● 11 AYLIK İHRACAT: 30,8 MİLYAR DOLAR
● 2023 İHRACAT HEDEFİ: BELİRLENMEDİ
İKLİMLENDİRMEDE HEDEF DÜNYADAKİ PAYINI YÜZDE 1,5’E ÇIKARMAK
Bu yılın ocak-kasım döneminde 6,1 milyar dolarlık ihracata imza atan iklimlendirme sektörü, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 8,4 büyüme kaydetti. Isıtma sistem ve elemanları alt grubu haricinde tüm alt ürün gruplarda ihracatı artırdıklarını anlatan İklimlendirme Sanayi İhracatçıları Birliği (İSİB) Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Şanal, sektörün kilogram birim fiyatı da 4,6 dolardan 5,3 dolara çıktığı bilgisini verdi. 2022’de Avrupa ülkelerinin yanı sıra Orta Asya ülkeleri, Balkan ülkeleri, Afrika ve Güney Amerika ülkelerinde pazar paylarını artırdıklarını anlatan Şanal, yılın 6,8 milyar dolarlık ihracat ile kapanmasını beklediklerini söyledi.
“Dış ticaret fazlası vereceğiz”
Sektör olarak önümüzdeki dönemde en önemli hedeflerinden birinin dünya pazarından yüzde 1,5’luk pay almak olduğunu anlatan Şanal, “Bu sene her türlü handikapa rağmen yüzde 93,5’luk bir ithalatı ihracatı karşılama oranına ulaştık. Dünya’dan aldığımız pay ise sektör olarak yüzde 1,37 oldu. Türk iklimlendirme sektörü, split klimadaki üretim kapasitesi ile Avrupa pazar lideri, radyatör ve havlupan ihracatında ise dünya lideri konumunda. Kombi, havalandırma ekipmanları ve esnek hava kanalları üretiminde dünyanın üretim üssü olma yolunda emin adımlarla devam ediyoruz. Soğutma, tesisat, yalıtım gibi diğer ürün gruplarında da benzer başarıları yakalamayı ve dünya sıralamasında ilk 10’a girmeyi hedefliyoruz” dedi. Şanal, 2023’te bir diğer hedeflerinin de dış ticaret fazlası veren sektör haline gelmek olduğunu dile getirdi.
11 AYLIK İHRACAT: 6,1 MİLYAR DOLAR
YIL SONU İHRACAT HEDEFİ: 6,8 MİLYAR DOLAR
2023 HEDEF: BELİRLENMEDİ
TEKSTİL SEKTÖRÜNDE ATIL YATIRIM RİSKİ
Tekstil sektörü iyi başladığı 2022’yi, yılın ilerleyen döneminde başta pamuk ipliği olmak üzere ithalat baskısı altında geçirdi. Rusya-Ukrayna Savaşı, ana pazarlardaki enflasyonist baskı ve parite kaybı nedeniyle ilk yarıdan sonra negatif döneme giren sektör, ocak-kasım arasında 12 milyar dolar ihracat gerçekleştirdi. Bu nedenle 2022 için belirlenen 15 milyar dolarlık ihracat hedefini 2023’e taşıdıklarına dikkat çeken İstanbul Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği (İTHİB) Başkanı Ahmet Öksüz, “2022 kasım ayında tekstil ürünleri imalatında yüzde 70,4 değerinde gerçekleşen kapasite kullanım oranında, 2021 yılının kasım ayına göre yüzde 13,9 gerileme kaydedildi. 2021’den bu yana sektörümüz 3 milyar doların üzerinde yatırım kararı aldı. Ancak özellikle son dönemde artan ithalat baskısı sadece fabrikalarımızın âtıl kalmasına sebebiyet vermiyor; aynı zamanda istihdam ve yatırım kararlarımızı doğrudan etkiliyor. Sektörümüz ilk defa dış ticaret açığı vermeye başladı. Sektörümüze ilişkin ilave koruma mekanizmaları hayata geçirilmezse istihdamımızdaki artış seyri, maalesef yerini gerilemeye bırakacak; sektörümüzün aldığı yatırım kararları ise beklemeye alınacak” şeklinde konuştu.
Kapasite kullanım oranları geriliyor
Öksüz, 2023 hedef ve beklentileri konusunda ise şu ifadeleri kullandı: “Küresel ekonomide yaşanan duraksamanın ve ekonomik belirsizliklerin 2023 yılında da devam edeceğini ön görüyoruz. Özellikle Uzakdoğu Asya ülkelerinden ya da menşe sapması ile ülkemize gelen ithalat baskısı üretim dengelerimizi en fazla olumsuz etkileyen hususların başında geliyor. Kapasite kullanım oranlarımız artan ithalat sebebiyle düşüş eğilimine devam ediyor. Haksız ithalat artışına karşı Ticaret Bakanlığımız ile sürekli koordinasyon içerisindeyiz. Bu çerçevede ilave önlem mekanizmaları en önemli beklentilerimiz arasında yer alıyor” dedi.
Türkiye pahalı kalmaya başladı
Öksüz’e göre salgın bir yandan da lojistik avantajı ve güçlü üretim alt yapısı sebebiyle tekstil Türkiye tekstil sektörü için büyük avantaj sağladı. Özellikle pandemi döneminde küresel ölçekte tüm tedarik zincirinde kırılmalar yaşanırken; Türkiye’nin güçlü üretime devam ettiğini anlatan Ahmet Öksüz, “Küresel gelişmeler ekseninde tekstil sektörümüzde ortaya çıkan en belirgin risklerden biri ise şüphesiz emtia fiyatlarındaki hızlı yükseliş oldu. İhracatçılar için her zaman en önemli hususların başında döviz kurlarındaki istikrar gelmektedir. Ancak yüksek kur üzerinden fiyatlanan, ithal edilen hammadde fiyatları; artan enerji ve işçilik giderleri sebebiyle Türkiye rakiplerine karşı pahalı kalmaya başlamıştı. Söz konusu gelişmeler sebebiyle tekstil işletmeleri rekabetçi kur avantajını kaybetmeye başladı” ifadelerini kullandı.
● TEKSTİL SEKTÖRÜ PMI: 40,7
● KAPASİTE KULLANIM ORANI: YÜZDE 70,4
● 11 AYLIK İHRACAT: 12 MİLYAR DOLAR
● 2023 İHRACAT HEDEFİ: 15 MİLYAR DOLAR
ELEKTRONİK : NİTELİKLİ ELEMAN AÇIĞI YÜZDE 40’I AŞTI
Salgın döneminde elektronik sektörüne tüketici talebi beklenenin üzerinde arttı. Gelişme sonrası bozulan arz talep dengesi, tedarik zincirinde aksamalara yol açtı. Bunlara kur, kredilere erişimde yaşanan zorluklar gibi gelişmeler de eklenince sektör 2022’de hedeflerinin gerisinde bir performans sergiledi. Türk Elektronik Sanayicileri Derneği (TESİD) Yönetim Kurulu Başkanı Yaman Tunaoğlu, özellikle parite ve kurdaki hareketlere dikkat çekti. Tunaoğlu, “Kurun yüksek olması ihracatın yüksek olacağı anlamına gelmiyor. TL giderlerdeki enflasyona bağlı artış, kredilere erişimlerde yaşanan zorluklar ve erişildiği zaman da diğer ülkelerle kıyaslandığında çok yüksek kalan faiz giderleri, yurt dışı satışı zorlaştırıyor” dedi. Tunaoğlu, 2023’e ilişkin beklentilerinin çok iyimser olmadığını anlattı.
Seçim sonrası kırılganlık azalacak
Sektör, 2022’nin Ocak-Kasım döneminde geçen yılın aynı dönemine göre ihracatını yüzde 6,7 artırarak 13 milyar 704 milyon dolara çıkardı. Ancak en büyük ihracat pazarlarından AB, enerji ve enflasyon ile mücadele ederken ABD’de benzer şekilde enflasyon sorunu öne çıkıyor. İhracat pazarların içinde bulunduğu bu durumun ciddi fırsatlar da barındırdığını anlatan Tunaoğlu, içeride ise seçim sonrasında kur ve fiyat istikrarının sağlanması ve ekonominin kırılganlığının azalmasının, yerli ve yabancı sermayenin yatırımlarını artırmasını sağlayacağını anlattı.
Avrupa’ya eleman göçü var
Tunaoğlu, “Yatırım ortamı güvenilirlik, öngörülebilirlik ve süreklilik nitelikleri ile güç kazanır. Tedarik ve teşvik konularında iyileştirici, hukuki konularda güven veren düzenlemeler yapılmalıdır” dedi. Sektörün istihdam ilgili de sorun yaşadığına değinen Tunaoğlu, tüm dünyada ciddi bir yetişmiş eleman açığının baş gösterdiğine dikkat çekerek, “Açık oranı Avrupa’da yüzde 60. Yani 100 kişilik ihtiyacın sadece 40’ı karşılanabiliyor. Türkiye’de de genç nüfusa rağmen bu oran yüzde 40 düzeylerinde. 2030 yılında dünyada 84 milyon yetişmiş insan kaynağı açığı olacağı araştırmalarda öngörülüyor. Özellikle Avrupa Birliği’nin bu açığı kapatmak üzere kullandığı yöntem, iyi yetişmiş Türk mühendislerini kendi ülkelerinde veya uzaktan çalışma modeli ile göç etmelerine gerek kalmadan istihdam etmek. Genç yeteneklerimiz için bir ortam yaratmamız şart” diye konuştu. Öte yandan önümüzdeki dönem üretimin gelişmekte ülkelere kayacağını anlatan Tunaoğlu, “Türkiye önemli bir relokasyon merkezi olarak öne çıkabilir. Ülkemiz için, önümüzdeki 3-5 yılın gelecek yüzyılımızı şekillendireceği kabulü ile hareket etmemiz gerektiğini vurgulamak isterim” dedi.
● ELEKTRİK ELEKTRONİK PMI: 45,6
● ELEKTRİKLİ TEÇHİZAT İMALATI KAPASİTE KULLANIM ORANI: YÜZDE 74,5
● 11 AYLIK İHRACAT: 13,7 MİLYAR DOLAR
● 2023 İHRACAT HEDEFİ: BELİRLENMEDİ
MOBİLYA: ORGANİZE SANAYİ İHTİYACI VAR
Yıl başında 6 milyar dolar olarak belirlenen ihracat hedefini 5 milyar dolara indiren mobilya sektöründe iç pazarda ise durağan bir dönem yaşanıyor. Mobilya Sanayi İşadamları Derneği (MOBSAD) Başkanı Nuri Gürcan, büyümenin ihracat tarafında yüzde 20 civarında gerçekleşeceğini belirterek, hali hazırda Rusya pazarını değerlendirdiklerini, Suudi Arabistan pazarıyla da temaslarının arttığını anlattı. Gelişmeler sektörün istatistiklerine de yansıyor. Örneğin sene başında yüzde 76,3 olan kapasite kullanım oranları yüzde 76 seviyelerine gerilemiş durumda. Peki sektörü, 2023 yılında neler bekliyor? Gürcan, 2023’de ihracatın 6 milyar dolar olmasını beklediklerini belirterek, “İç pazar için bir görüşte bulunmak açısından şu an erken. Çünkü asgari ücretin artmasıyla birlikte enflasyona nasıl bir etki izleyeceğini bilmiyoruz. Mobilya elzem bir ürün olmadığı için talep öteleniyor. Baktığınız zaman cirolarımız yüksek ama satış adetlerimiz az. Bir de seçim süreci var. İç pazarı biraz daha yaşayıp göreceğiz” dedi.
Yeni yatırım alanında ihtiyaç var
Yatırım için ise iş dünyasının bekle gör dönemine girdiğini dile getiren Nuri Gürcan, şöyle devam etti: “Önümüzde bir seçim süreci bulunuyor. Aynı zamanda finansmana erişim sorunu da yatırım ortamındaki şartları belirleyecektir. Ancak bizim burada asıl ihtiyacımız olan mobilya organize sanayiler. Öte yandan paritenin durumu, Avrupa’daki resesyon süreci, ülkemizdeki seçim süreci, Çin’de pandeminin ne boyutta olacağı gibi konular sektörümüze yön verecektir. Buna rağmen kapasite kullanımımız yüksek. Bu yüzden yeni üretim alanlarına ihtiyacımız bulunuyor. Ancak sektörümüzde ciddi bir ölçek problemi var. Bu yüzden ölçek sorunu çözülüp OSB’lere yoğunlaşmamız gerekiyor.”
10 milyar dolarlık ihracat potansiyeli var
Bir diğer önemli konunun da kilogram başına ihracatın artmasını olduğunu belirten Gürcan, “Zaten bu markalaşmayla paralellik gösteren bir konu. Şu anda kilogram başına 3 dolarlık bir ihracatımız bulunuyor. ABD pazarında örneğin bu 6 dolarlara kadar çıkıyor. MOBSAD üyelerinin her biri ise minimumda kilogram başına 10 dolarlık ihracata imza atıyorlar. Türkiye’nin ikinci yüzyılında hepimiz elimizi taşın altına koyup her zamankinden daha fazlasını yapmak zorundayız. Sektörümüz ilerleyen dönemde 10 milyar dolarlık ihracat gücüne sahip olarak dünyanın en büyük 5 mobilya üreticisi ülkesinden biri konumuna gelecektir” dedi.
● AĞAÇ VE KAĞIT ÜRÜNLERİ PMI: 46,9
● MOBİLYA SEKTÖRÜ KAPASİTE KULLANIM ORANI: YÜZDE 76,3
● 11 AYLIK İHRACAT: 4,4 MİLYAR DOLAR
● 2023 HEDEF: 6 MİLYAR DOLAR
GAYRİMENKUL: YATIRIM FONLARINA VE ARSALARA TALEP ARTACAK
Türkiye’de gayrimenkul sektörü gerek artan maliyetler gerekse yüksek emlak fiyatları nedeniyle bu yıl geçen yıla oranla daha zayıf bir görünüm sergiledi. TÜİK tarafından açıklanan son rakamlara göre konut satışları Ocak-Kasım döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 1,0 artışla 1 milyon 277 bin 659 olarak gerçekleşti. Arsa olarak bakıldığında ise arsanın toplam satış içindeki payı yüzde 5’ten yüzde 10’a çıktı. Şimdi gayrimenkul sektörü 2022 yılını enflasyonun arttığı, uluslararası tedarik zincirinin bozulduğu, inşaat maliyetlerinin yükseldiği, konut kira ve satış fiyatlarında ciddi yükselişlerin yaşandığı, satışların gerek adet gerekse fiyat artış bazında yavaşlamaya başladığı bir şekilde uğurlamaya hazırlanıyor. Gayrimenkul Yatırımcıları Derneği (GYODER) Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Kalyoncu, 2022’de aynı zamanda paylaşımlı ofis talebinin arttığı bir yıl olduğuna dikkat çekerek, diğer gelişmeleri ise şöyle sıraladı: “Gayrimenkul sermaye piyasası araçlarına talebin arttığı, yeni GYO ve GYF’lerin kurulduğu, ‘İlk Evim, İlk İşyerim’ projesiyle Cumhuriyet tarihinin en büyük sosyal konut projesinin hayata geçirildiği, konuta erişilebilirliğin en önemli konu başlığı olduğu bir dönem olarak yaşadık.”
Fonlara ve arsalara ilgi artacak
Önümüzdeki yıl enflasyonda baz etkisiyle düşüş yaşanacağına dikkat çeken Kalyoncu, ancak artan jeopolitik riskler, devam eden Rusya-Ukrayna savaşı ve yaklaşan seçimler dikkate alındığında ise tedbirli olmaya devam edilmesi gerektiğini anlattı. Bu sene sektöre ilginin devam etmesini beklediklerini dile getiren Kalyoncu, “Alım gücü- satış fiyatı dengesizliği ile artan inşaat maliyetleri ve satış fiyatları, sektörün önündeki en temel risk olarak karşımıza çıkıyor. Bu bağlamda daha küçük birikimlerle gayrimenkul yatırım fonlarına ve arsalara olan talep artacaktır” şeklinde konuştu.
Alt ve orta gelirliye konut projesi geliştirilmeli
Kalyoncu’ya göre ticari gayrimenkullerde fonksiyonel değişim ve gelişim bir zorunluluk olarak duruyor. Benzer şekilde paylaşımlı ofis ve e-ticarete bağlı olarak lojistik ihtiyacının da artarak devam edeceğini anlatan Mehmet Kalyoncu, konut özelinde, mevcut ortamda arz ve talep tarafındaki dengesizliğe bağlı olarak fiyatların yukarı yönlü eğilim gösterdiğine dikkat çekti. Öte yandan talep tarafında ise özellikle son dönemlerde canlılık yaşandığını belirten Kalyoncu, “Alt ve orta gelir grubunun konut sahibi olmasını kolaylaştırıcı “İlk Evim, İlk İşyerim” projesi gibi uygulamaların ortaya konulmasına ihtiyaç var. GYODER erişilebilir konut modeli ile bu amaca hizmet etmeyi hedefliyoruz” dedi.
MAKİNECİLER, 2023’E 27 MİLYAR DOLARLIK İHRACAT HEDEFİ KOYDU
Makine sektörü, 2021 kesinleşmiş TÜİK rakamlarına göre 51 bin 62 işletme ve 441 bin 719 doğrudan istihdam ile 376 milyar TL ciro karşılığında 92 milyar TL katma değer ile ülke ekonomisine katkı sağlayan sektörlerin başında yer alıyor. 2022 ilk on ayında 20 milyar dolarlık ihracat yapıldığını dile getiren Makine İmalat Sanayi Dernekleri Federasyonu (MAKFED) Başkanı Adnan Dalgakıran, “2023 için 27 milyar dolar olarak koyduğumuz ihracat hedefine yaklaşacağımızı görüyoruz. MAKFED’in üyesi olduğu Avrupa Makine Konfederasyonu verilerine göre ihracatımızın yüzde 60’ını yaptığımız Avrupa’da, enflasyonla mücadelenin bir etkisi olarak beklenen resesyon ile 2023’te sektörde istihdam korunurken, ciro ve yatırımlarda yüzde 5’lik bir küçülme öngörülüyor” dedi. Bununla birlikte, enerji krizi nedeniyle Avrupa ülkelerindeki tedbirlerin, başta enerji yoğun sektörler olmak üzere çalıştıkları müşterilerine etkisi olabileceğini anlatan Dalgakıran, “Ancak, başta Almanya’ya olmak üzere ilan edilen devlet desteklerinin ve diğer alternatif enerji kaynaklarına yönelimin hedef pazarlarımızın sabit sermaye yatırımlarındaki durumu, en az kayıpla sürdürmesini umuyoruz. Dolayısıyla, 2023’te de ihracat artış eğilimimizi korumak temel amacımız olacak. Bunun için Avrupa dışındaki diğer stratejik pazarlara verdiğimiz özel önem artarak devam edecek” açıklamalarında bulundu.
Üretimde artış sürüyor
Sektör ile ilgili verilerde de görece pozitif bir görünüm söz konusu. İSO PMI endeksi verilerine göre makine ve metal ürün imalatçılarının üretimi, Temmuz’daki yavaşlamanın ardından Ağustos ayında toparlanarak son üç ayda ikinci kez artış kaydetti. Söz konusu artış yeni siparişlerde devam eden yavaşlamaya rağmen gerçekleşti ve istihdamın ivme kazanmasına bağlı olarak artan kapasiteden kaynaklandı. Üretim artışı ve yeni siparişlerdeki yavaşlama, nihai ürün stoklarının üç ayda ilk kez artmasına yol aç tı. Ancak satın alma faaliyetlerindeki yavaşlamaya paralel olarak girdi stokları düşüş gösterdi.
PMI: 50,7
KAPASİTE KULLANIM ORANI: YÜZDE 76,4
2022 10 AYLIK İHRACAT: 20 MİLYAR DOLAR
2023 HEDEF: 27 MİLYAR DOLAR
ekonomim
İlginizi Çekebilir
EKONOMİ
TCMB, MALİYE BAKANLIĞI VE REEL PİYASADA SORUNLAR YUMAĞI
Erol TAŞDELEN, Sosyal sorumluluk gereği misyon edindiği Reel Piyasa sorunlarını ısrarla yazmaya devam ediyor. Maliye Bakanlığı ve TCMB’nin aldığı kararların reel piyasalarda yaşattığı ortamın resmini çekiyor. Okuyun göreceksiniz…

Yayınlanma:
16 saat önce|
22/03/2023Yazan:
Erol Taşdelen
TCMB ile Hazine ve Maliye Bakanlığı başta Reel Piyasalar ile ilgili Teşhis ve tespitleri yanlış koyunca; yanlış tedavilerin yeni reel piyasada yeni hastalıkların ortaya çıkmasına şaşırmamak lazım! FAİZ BÜTÜN KÖTÜLÜKLERİN ANASIDIR gibi iddialı bir ana ilke belirlersen otomatikman TCMB elindeki FAİZ silahını da almış oluyorsun! Üstelik bunu FAİZ üzerine kurulu Kan kokusunu önceden alan Köpekbalıkların bulunduğu ortamda, Kapitalist Sistem’de yapıyorsunuz! Anında karşılığını alırsınız! Aldık da! Son aylarda dikkat edim TCMB’nin faiz kararı merak edilmiyor, tartışılmıyor bile! Herkes gardını almış durumda!
Bazı şeyler yaşayarak öğrenilir. Reel Piyasa da yaşayarak öğreniyor!
O zaman başlayalım; ekonomi kurmayları ne kararlar aldı; beklenti neydi; Reel Piyasada ne etkisi oldu. Naçizane gözlemlerimizi paylaşalım:
Damat Bakan olarak bilinen eski maliye bakanımız Berat Albayrak üç kamu Bankası Genel Müdürünü de yanına alarak Anadolu’da turlara başlamıştı. İş Dünyasına mesaj netti. Birincisi, “Kamu Kurumları ortak hareket ediyor”; ikincisi Bakan beyin ileride karar alıcı ana unsur kendisi olacağı, mesajı vererek siyasi kariyerini sağlamlaştırmaktı. Ne zaman ki COVİD-19 süreci başladı; hızlı başlayan bu turlar da son buldu! Sonrası malum; istifasını merkez medya iki gün haber dahi yapamadı! Bankacılık Sektörünü takip eden biri olarak hakkını da vermek gerekir, o dönemde doğru şeyler de yapıldı. “Bankaların uyduruk isimler ile aldığı binlerde çeşit ücret ve komisyonların sadeleştirilmesi; 51 adete indirilmesi ve üst ücret/komisyon limit tarifenin belirlenmesi” bunlardan biri. Sonra bankalar yaratıcılığını kullanarak dolaylı yollardan yeni yöntemler bulsa da firmaların ve vatandaşın cebinden o dönemde milyonlarca liranın çıkması engellendi. Bu katkıdır!
Faiz düşmeye başladı ama yeni sorunları ortaya çıktı
TCMB ve Maliye Bakanlığının ortak söylemi ile dünya ülkelerinin tersine Faize savaş açılınca, Türkiye uluslararası alanda da ayrışmaya başladı. Dünya Mersin’e, biz tersine uygulaması! Bir defa son yıllarda Yabancı Sıcak paraya savaş açılmış, başta Borsa olmak üzere yabancı payı yarı yarıya düşürülmüştü. 2019 yılında Bankalar ciddi kredi daralmasına giderek para istiflemeye başladı. Bankalar ilk uyanan oldu! O dönemde yazmıştım; 2019’da Dolar bazında bankalardaki Mevduat 50,9 milyar USD artarken, Krediler sadece ve sadece 1 milyar USD artmıştı! 2019 kırılma yılıydı!
Peki FAİZ ile savaşta aldığımız kararlar, Reel Piyasada nelere neden oldu : Başlayalım!
“Faiz neden enflasyon sonuç” söylemi ile özetlenen dönemde; Faizin düşmesi Faiz üzerinden Paradan Para kazanmak için Piyasada olan para simsarlarının hoşuna gitmez ve o ortamı terk etmeye başlar. Tabi gelirlerini koruyarak! Son yıllarda dikkat edin 2000 krizi öncesi gibi Parlatılan Borsada yerliler arabasını, evini satıp; bankadan kredi çekerek, Borsa’ya koşarken; %70’lere yaklaşan Yabancıların payı %30’ların altına düştü. Üstelik kalan yabancıların çoğu bıyıklı yabancılar. Bizimkilerin parası yani!
FAİZ cephesinde bunlar yaşanırken; diğer bir ana cephe de DÖVİZ üzerinden oldu. TCMB’nin buradaki TEŞHİSİ de “Ticari Firmalara Kredi veriyoruz, onlar da gidip döviz alıyor; Dövize Talebi durduramıyoruz” teşhisi koyup çözüm olarak da “Ticari Kredilerde sert fren yapmalı” çözümünü ortaya koyunca yaralı Reel Piyasa bir de teşhisten ve çözümden darbe yedi! Bu teşhis doğru muydu! Kesinlikle yanlış! Yanlışlığı anlatmak için yazdığım yazı sayısını unuttum! Zaten yanlış olduğunu zaman da gösterdi. Dövize talebi kısacağız sözde bankalar Döviz Kredisi veriyor TL Kredi vermiyor, çelişkiye bakar mısın! Bu yanlıştan bugün için dönüldü mü: HAYIR! Peki örnekleyelim; bu teşhisin sonucu uygulanan tedavide neler yapıldı Reel Piyasada ne etkisi oldu bakalım.
Merkez Bankası Başkanı Kavcıoğlu’nun İSO ziyaretini hatırlayın, hani şu sanayicilere; “firmaların 24 Şubat’tan haziran ayına kadar 55 milyar dolar bankacılık kesiminden kredi kullandığını belirterek; Başkanımdan da rica ediyorum, lütfen açıklayın. Bu dövizleri bozsunlar. Bir kısmını da bozsalar kur başka bir yere gelir” dedi. Bu cümle yetmedi ortam gerilince; MB Başkanı, “faizler %20’lerde yüksek değil, kullanmayın; siz de stokçuluk yapıyorsunuz” çıkışını yaptığı toplantı gergin ortamda bitti. Tepkiler üzerine TCMB Başkanı iki gün sonra, “yanlış anlaşıldı öyle demek istemedim” demek zorunda kaldı. Tepkiler normaldi çünkü; TCMB Başkanının, “krediler %20’lerde” dediği günlerde bankalardaki Ticari kredi faizleri %40’lardaydı”. Üstelik hiçbir sanayici “stokta beklesin, satılmasın” diye imalat yapmaz! Üstelik; Sanayicinin stoklarının artması “stokçuluk” değil malların satılmamasındandı!
Faiz düşürmek için yaptırımlar devreye girdi
Merkez Bankası kendi dediği %20’lere kredi faizlerini düşürmek için iki formülü uygulamaya koydu. Birincisi; kredilerde karşılıkları artırdı, kredi faiz ortalamasının üzerinde kredi faiz veren bankalara karşılıkları artırdı; ikincisi; verilen krediler için Bankalara orta uzun vadeli Tahvil alma zorunluluğu getirdi. Sonuç mu? Krediler durdu tabi. Faiz denildiği gibi %20 daha sonra bunun da altına düşmesine rağmen Ticari banka kredileri bıçak gibi kesildi. Bazı ekonomistler “öyle diyorsun ama banka verileri Ticari kredilerin arttığını söylüyor” dese de bunların kaçırdığı bir şey vardı, ben üst segment yani cirosu 250 milyon ve çalışan sayısı 250’i aşan Ticari firmalardan bahsediyorum, Kurumsal Firmaları; yaptırımlar da bu gruba geldi. Üstelik arttı dediği krediler içinde firmalara KKM yapmaları için verilen Nakit Karşılıklı Reel Sektöre girmeyen krediler de var! Ticari Kredilere fren için yaptırımlar zincirleme geldi; Yok TL kredi verilecek firma “Net İhracatçı” olacaksın (ihracatı ithalattan %10 fazla olacak); yok Bağımsız denetin Raporunuz olacak (ki 20-25 bin TL olan Rapor ücretleri anında 250-300 bine çıktı), yok sadece fatura karşılığı krediler kullandırılacak (ki bu uygulama ile tüm sektör sessiz sedasız KATILIM BANKASI formatına sokuldu). Tabi koşullar ağırlaşınca Ticari Firmalarda patinaj da başladı. Piyasalardaki nakit akışın yapısı da değişti! Para bulamayan firma malını peşin satmak dışında ne yapacak ki!
TİCARİ KREDİ YASAKLARI YENİ SORUNLAR DOĞURDU!
Yazıyı uzatmamak için özetin özetini yapacağım. Ama sorunlar tahmin ötesi büyük! Ticari Kredilerdeki ağırlaştırılan koşullar sonucu ne mi oldu. En basiti Piyasada Vadeli satışlar durdu! Bazı ürünlerde aynı gün bile fiyat değişir oldu. Önünü geremeyen sanayici nasıl yatırım yapsın. Reel Piyasalarda ciddi likidite sıkışıklığı başladı, haberiniz olsun! Kredi politikası değişmez ise; nakit sıkışıklık artarak devam eder! Katılım Bankası formatına dönüştürülen Bankacılık sektöründe; bunu kurgulayanlar aşağıdaki sorunun cevabını da vermeli:
Ticari Şirketler Fatura karşılığı dışında kredi kullanamıyor: Şirketlerin Kısa vadeli kredi borçları 2023 Ocak sonu itibarıyla %116,5 artarak 3 triyon 447 milyar TL‘ye yükseldi. Toplam Kredilerin %44’ü Kısa vadeli hale geldi. Orta Uzun vadeli borçları ise %30,5 artarak 4,4 trilyon TL’ye yükseldi. Kısaca Firmalar bir yıl içinde ödeyecekleri para tekrar ediyorum 3 trilyon 447 milyar TL. Hangi ekonomi kurmayı bu borcun kredi kullanmadan ödeyeceğini öngördü, aklına ve bilgisine şaşarım. TCMB bunun cevabını vermeli! TCMB uzmanları kredi, leasing, akreditif kredisi ödemesi için bankaların kredi vermesini engellediğine göre bunun özkaynaklardan veya yapılan ticaretten ödeneceğini öngörmüş demek ki. TCMB’nin Reel Piyasa takibi bu kadar işte! Piyasada çarklar ani durur derken temel gözlemlerimden biri de buydu benim! Bunu görmek için uzun analizler bile gerekmiyor; iki sanayiciyi dinleseniz sonucu çıkarırsınız.
Bu krediler kredi kullanmadan: Ö-DEN-MEZ! Ö-DE-NE-MEZ!
Tablo : ekonomim.com, Şebnem TURHAN’dan alınmıştır.
Son 1 yıldır bankalarda 6 aydan uzun kredi fiili olarak açılmadı, bu ortamda bankalar da haklı! 2023’de 4 büyük özel bankadan İŞBANK dışında 3’ünde krediler fiili olarak durmuş durumda farkında mısınız? Kredilere karşılık, kredi vadesi buyunca %25-30 vadesiz isteyen bankalara TCMB sadece uyarı ile geçti, ortada kesilmiş ceza yok! İŞBANK dışında kredilere karşılık vadesiz %25-30 vadesiz isteyen banka nerede ise kalmadı!
Deprem Bölgesi çekleri nasıl ödenecek?
Deprem sonrası TCMB, Maliye Bakanlığı ve BDDK’nın çözmesi gereken bir sorun daha ortaya çıktı. Depremin etkilendiği 11 il aylık ortalama 30 milyar TL çek ödemesi yapıyordu. Önceden de yazdım, bu çeklerin deprem sonrası ödenmeye devam etmesi çok zor. İplik üretiminin nerde ise yarısının yapıldığı Kahramanmaraş gibi illerde üstelik sanayi ciddi zarar gördü. Reel Piyasadan uzak olanlar 30 milyar TL çek ne ki diyebilir. İyi de ödenmeyen bu çekler domino etkisi ile reel piyasaya kat ve kat zarar verir. Altı ay çek yazılmasını yasaklamak ile bu iş çözülmez. Benim önerim KGF Kaynakların önemli bir kısmı bu çeklerin ödenmesinde kullanılsın!
TCMB’nin LİRALAŞMA STRATEJİSİ yeni sorunlar doğurdu
Reel Piyasada diğer sorunlar yumağı da TCMB’nin LİRALAŞMA STRATEJİSİ sonucu ortaya konulan uygulamalardan oluştu. Bunu da bazı örnekler ile özettin özeti yapalım:
- TCMB Döviz talebini daraltmak için daha sonra adını “Liralaşma Stratejisi” verdiği uygulamaları seri şekilde yürürlüğe koydu. İlk önemli adımı hatırlanacağı gibi Kur Korumalı Mevduat -KKM uygulaması ile atılmıştı. Kısaca önce vatandaşa sonra firmalara “yeter ki döviz alma ben sana yüksek gelir sağlayacağım” dendi. Üstelik bu ödeme milletin vergi gelirlerinden HAZİNE aracılığı ile karşılandı. Son bir yılda Hazine KKM için 94,7 milyar TL ödedi iyi mi! Zenginden alıp fakire vermesi gereken Devlet, resmen fakirden alıp Zengine verdi! Sorumluluğu da Vebali de karar alıcılara! Hazine’nin ödediği TL’den KKM yapanlara; Dövizden KKM Yapanların maliyetine TCMB ödeme yaptı! Vatandaşın cebinden çıkan paraya bakar mısın!
- Döviz çeklerin döviz olarak ödenmesi yasaklandı: Dövize talebi kısmak gerekçesi ile “Dövizli sözleşme yapabilirsiniz, dövizli çek yazabilirsiniz ama bankalar bunu TL ödeyecek” dendi. Döviz ödeyenlere çek başına ciddi de cezalar geldi ama “sorumluluk da, ceza da müşteride” diye bu çekleri hala Döviz ödeyen bankalar var iyi mi. Üstelik Kamu bankaları da var bunu yapan! Tam Türk işi! Hadi Döviz ödemeyi yasakladınız 10 ay oldu hala bu çeklerde hangi kur uygulanacağı belli değil, TCMB onu bile belirlemedi! Bunda ne var diyenlerin aklına şaşar, Reel Piyasa bilgilerini sorgularım. Birincisi; Kimya, Plastik, Tekstil, Seramik, İnşaat gibi ana sektörlerde fiyatlama döviz üzerinden yapılıyor. İnadına değil, girdiler İthal olduğu için! İkincisi; Türkiye genelinde Döviz çeklerinde aynı kur uygulanmadığı için TL ödenen bu çeklerde firmalar arası kur farkı oluştu milyonlarca hesap muhasebe kayıtlarında test durumda şu an firmalarda! Firmalar ortada bir neden yokken bu kur farkından dolayı davalık olmaya başladı! Aynı sorun Faturalarda döviz kuru belirtilmemesi ve kur bilgisi dahi yasaklanması ile de ortaya çıkmış durumda. Benim önerim madem yasak koydunuz, o zaman; “bu çeklere ya TCMB’nin bir gün önceki kapanış kuru; ya da ödeme günüdeki açılış kuru uygulanır” deseydiniz de tüm ülkede bu çeklerde tek kur olsaydı!
- Firmaların Yabancı Para varlıkları Aktif Büyülük ya da Ciro’dan büyük olanın %5’ini geçene TL kredi yok, yasaklandı: TCMB bu yasak ile başta koyduğu “Ticari firmalar kredi kullanıp döviz alıyor” tezine uygun gibi dursa da bu da doğru tespit değil. Bir defa 250 milyon TL büyüklüğü olan firma ile milyarlarca lira büyüklüğe sahip firmaları bir torbaya koymuş oldu. Firmalardaki mevsimsellik nakit ihtiyacını göz ardı etmiş oldu. Toplam İthalatın %80’ni hammadde iken firmalara “döviz alma” demenin mantığı ne? O zaman kalkıp “ithalatı-ihracatı olmayan firma döviz alamaz” deseydiniz! TCMB ve Maliye Bakanlığı Ağustos ayında önündeki kışın çok yumuşak geçeceğinin, kar yağmayacağının, yolların kapanmayacağının yazılı garantisini verebilir mi? Firmaların çoğu kış şartlarını düşünerek fazladan stok hammadde tutar bu da ek ithalat ve döviz talebi demek. %5 Yabancı Para yasağı koyarken bu durumu, mevsimsellik durumunu düşündünüz mü? Reel Piyasada çoğu firmanın Döviz pozisyonu almak spekülatif değil yaptığı işin gereğidir. Yoksa hiçbir sanayici spekülatif döviz almaz! İlla ki az sayıda da olsa vardır; onun da kolayı var. İhtiyacı için döviz alan firmalar zaten bu dövizi 3-4 ayda kullanır. Bu süreden fazla dövizi elinde tutan firmaya ek vergi koyun o zaman! %5 yasak ile tüm firmaları, özellikle sanayiciyi spekülatif döviz alıp satan konumuna koyup, aynı torbanın içine attınız biline! Bari, İSO ilk 500, ilk 1000 firmayı bu tür yaptırımlar dışında tutsaydınız!
Sorunlar çok, yazılacak çok şey var. Ama yukarıda verdiğim örnekler bile “Reel Piyasayı nasıl kitlendiğini” anlamak için yeterli diye düşünüyorum. Piyasa ekonomisi çoktan bitti. Kontrollü Ekonomi Modeli uygulanıyor! Sürdürülebilir olması da çok zor! Maliye Bakanlığı ve TCMB uzmanlardan ricam Piyasada olunuz; ülkedeki sanayi kuruluşları aynı zamanda milli servet olduğunu unutmayınız.
Bir söz de Ticaret ve Sanayi Odası ve OSB Başkanlarına; sorunları dillendirilmeyince çözülmüş olmuyor. Ülkede; hep aynı başkanlar konuşuyor. Üyelerinizin hakkını koruyunuz ve sorunları cesurca paylaşınız; yoksa oturduğunuz koltuk size “nüfuz sağlayın, siyah plakalar kullanın” diye verilmedi. Üyelerinize yardımcı olmaları için Odalarınızda Finans Danışmanlık birimleri kurmakla işe başlayın derim. Bankalar karşısında üyeleriniz çok korumasız unutmayın.
Erol TAŞDELEN – Ekonomist, Bankacılık Uzmanı www.bankavitrini.com
MERAKLISIAN EK MAKALELER:
DEPREM BÖLGESİ ÇEK PANİĞİ, AYLIK 30 MİLYAR LİRALIK ÇEKLER NASIL ÖDENECEK? – BankaVitrini
KAHRAMANMARAŞ DEPREMİNİN BANKACILIK SEKTÖRÜNE ETKİLERİ – BankaVitrini
BANKACILIK SEKTÖRÜ KATILIM BANKASI FORMATINA DÖNÜŞTÜ, PİYASALAR KİLİT – BankaVitrini
TİCARİ YASAKLAR FİRMALARI ‘ŞAK’ DİYE DURDURABİLİR – BankaVitrini
BANKALARDA KOBİ DIŞI TİCARİ KREDİLER NİÇİN DURDU? – BankaVitrini
BANKALAR 50 BİN USD ÜSTÜ YURTDIŞI TRANSFERLERDE BELGE İSTEYECEK – BankaVitrini
DÖVİZ MEVDUAT BANKALARIN KABUSU OLDU – BankaVitrini
TİCARİ KREDİLERDE FATURA KAOSU – BankaVitrini
MERKEZ BANKASI BANKALARI 4 KONUDA NİÇİN UYARDI? – BankaVitrini
YANLIŞ KARARLAR YATIRIMCIYI VURDU – BankaVitrini
BANKALARDA ‘KREDİ BLOKELİ KREDİ’ DÖNEMİ BAŞLADI – BankaVitrini
SANAYİCİ BANKALAR KARŞISINDA SAVUNMASIZ BIRAKILDI – BankaVitrini
EKONOMİ
AKP ekonomideki enkazı kaldırabilir mi?
Cari açıkta rekor ve enflasyon beklentilerinin kötüleşmesi, hükümetin ekonomide yeni yol haritası çizebileceği söylentilerini artırdı. Uzmanlar, DW Türkçe’ye seçime kadar ekonomideki muhtemel gelişmeleri değerlendirdi.

Yayınlanma:
1 gün önce|
21/03/2023Yazan:
BankaVitrini
Türkiye’de seçimlere 55 gün kala, ekonomide temel göstergeler giderek bozuluyor. Enflasyondaki beklenen düşüş sağlanamazken cari açık ve bütçe açığı tarihi rekorlar kırıyor. Ekonomide yakın vadedeki beklentilerin kötüleşmesi, hükümetin ekonomide yeni yol haritası çizebileceği söylentilerini artırdı.
Ancak DW Türkçe’ye konuşan uzmanlara göre, hükümetin seçime kadar ekonomideki enkazı kaldırması mümkün değil.
Enflasyon beklentisi bozuluyor
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 2022 yılını yüzde 64,27’lik enflasyonla kapatan Türkiye’de enflasyonun 2023 yılında baz etkisi ile düşmesi bekleniyordu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 12 Aralık tarihinde yaptığı açıklamada, “Herkes hesabını 2023’te yüzde 20’ler seviyesinde enflasyona göre yapsın” sözleri ile enflasyonun yıl sonuna kadar yüzde 20’ler seviyesine ineceğini vurgulamıştı. Ancak yılın ilk iki ayında enflasyonda beklenen gerileme gerçekleşmedi. Şubat ayında tüketici enflasyonu yüzde 3,15 artarken yıllık enflasyon yüzde 55,2 oldu.
DW Türkçe’ye konuşan ekonomistlere göre, gıda fiyatları ve inşaat maliyetlerindeki artışlar nedeniyleönümüzdeki aylarda da enflasyon yüksek seyretmeye devam edecek.
Enflasyon dinamiklerinde genel bir canlılık yaşanmaya başladığını ifade eden Piri Reis Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu, “Hem talep tarafında negatif faiz ortamının getirdiği, hem de gıda başta olmak üzere sektörel etkilerden kaynaklanan riskler var. Bir de tabi maalesef hem deprem hem de kuraklık ve iklim koşulları gıda tarafını olumsuz etkiledi” diyor. Prof. Aslanoğlu, ekonominin 14 Mayıs seçimlerine yüzde 50 enflasyon ve rekor cari açıkla gireceğini kaydediyor.

Cari açık ve bütçe açığında rekor: Ortodoks politikalara dönülecek mi?
AKP iktidarının Eylül 2021’de faiz indirimlerine başlayarak duyurduğu Yeni Ekonomi Modeli’nde yüksek kur ve düşük faiz ile ekonomide “cari fazla” verilmesi hedefleniyordu. Ancak 2022 yılında cari işlemler dengesi 48,8 milyar dolar açık verirken Ocak 2023’te ise 9,8 milyar dolarlık açıkla cari açığın hesaplanmaya başlandığı Aralık 1984’ten bu yana en yüksek seviye görüldü.
Hükümetin bütçe açıkları da son aylarda tarihi rekorlar kırıyor. Merkezi yönetim bütçe dengesinde ocak ayında 32,2 milyar TL olarak gerçekleşen açık, deprem felaketinin yaşandığı Şubat ayında vergi gelirlerindeki düşüşle birlikte 170,6 milyar TL’ye yükseldi. Böylelikle yılın ilk iki ayındaki bütçe açığı 200 milyar TL’yi aştı. Bu, 2006’dan beri açıklanan cari açık verisindeki en yüksek değer olarak kayıtlara geçti.
Prof. Erhan Aslanoğlu, bütçe açığının seçim nedeni ile büyüyeceğinin tahminler dahilinde olduğunu ancak deprem felaketi ile birlikte ilk iki ayda 200 milyar TL’lik bütçe açığının tüm yıl için hedeflen açığın üçte birine ulaştığını söylüyor.
Ekonomide bu gelişmeler yaşanırken son günlerde Ankara kulislerinde mevcut ekonomi modelinin terk edilebileceği ve yeniden ortodoks politikalara geri dönüş söylentileri gündemde. Hatta Temmuz 2018’de Hazine ve Maliye Bakanlığı’nı Berat Albayrak’a devreden Mehmet Şimşek’in yeniden ekonominin başına geçebileceği de konuşulanlar arasında.
Yiğit Bulut iddiaları yalanladı
Ancak Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Politikaları Kurulu Üyesi Yiğit Bulut , 17 Mart’ta Twitter hesabından bir açıklama yaparak ekonomide ortodoks politikalara dönüleceği söylentilerini sert bir dille yalanladı.
Bulut, açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
“Amerika’daki gelişmeler ve tartışmalar Ortodoks neo liberal modellerin çöktüğünü ortaya koyarken, faiz yükseltmenin bir araç olmadığı kanıtlanırken, SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZIN ORTAYA KOYDUĞU MODELİN ‘eskiye dönüş amacıyla’ terk edileceğini iddia etmek külliyen yalan, manipülasyona yönelik bir adım ve kötü niyettir!”
Seçime kadar ekonomide düzelme olur mu?
Seçime kadar ekonomi politikalarında köklü bir değişiklik beklentisi pek olası görülmüyor. Uzmanlara göre, ekonomi politikalarında değişim için adım atılsa bile, seçime kadarki süreçte başarı sağlamak için yeterli zaman yok.
Peki özellikle 6 Şubat’taki deprem felaketi sonrasında, AKP’nin mevcut politikaları ekonomideki enkazı kaldırmaya yetecek mi?
“Mehmet Şimşek gelse de düzelmez”
DW Türkçe’ye konuşan Koç Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kamil Yılmaz, bu soruya “Ben kesinlikle yetmeyeceğini düşünüyorum” yanıtını veriyor.
AKP kadroları içerisinde ekonomiyi doğru yönetecek kadroların kalmadığını öne süren Prof. Yılmaz, Mehmet Şimşek’in ekonominin başına geçeceği iddialarını ise şöyle değerlendiriyor:
“Bence Mehmet Şimşek’in adı kullanılacak. Sonra Mehmet Şimşek zaten gelse de piyasaları ikna edemeyecek. Çünkü bir kişi ile bitecek iş değil artık. İçeride iş yapacak, bu işleri kotaracak insan kalmamış durumda. Güven erozyonu artık kurumlarda had safhaya ulaşmış durumda. Var olan enkazı kaldırmak AK Parti’nin yöntemi ile mümkün değil.”
6 Şubat’ta Kahramanmaraş merkezli gerçekleşen ve 11 ili etkileyen deprem felaketi de ekonomi üzerindeki riskleri artırmış durumda. Depremin yaralarını sarmak için gerek kamu gerekse özel sektörün yapması gereken harcamalar, Türkiye’nin dış borç yükünü ciddi oranda büyütecek.
Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın dün yayınladığı deprem raporunda, felaketin Türkiye ekonomisi üzerindeki toplam yükünün yaklaşık 2 trilyon TL, yani 103,6 milyar dolar düzeyinde olduğu tahmin edildi. Bu büyüklüğün 2023 yılı milli gelirinin yaklaşık yüzde 9’una ulaşabileceği değerlendirmesi yapıldı.
Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM) de geçtiğimiz günlerde yayınladığı “6 Şubat 2023 Kahramanmaraş Depremlerinin Ekonomik Etkisi” başlıklı araştırmasında, depremlerin toplam maliyetinin 77 ila 105 milyar dolar aralığında gerçekleşeceğini ortaya koydu. Araştırmada, GSYH’ye oran olarak yüzde 8,6 ila 11,6 arasında olacağını tahmin ettikleri ekonomik faturanın yüzde 80’ene yakın bölümünün devlet tarafından karşılanacağına da dikkat çekildi.
“Bu risk primi ile dışarıdan para bulmak zor”
Prof. Dr. Kamil Yılmaz, hükümetin bu zararı karşılayabilmek için seçim döneminde doğrudan veya dolaylı vergileri artırma yoluna gidemeyeceğini dile getiriyor.
Yalnızca 2023 için yaklaşık 54 milyar dolarlık bir kaynak ihtiyacı olduğuna işaret eden Yılmaz, “Kamunun bu borçlanmayı sadece içeriden sağlaması mümkün değil. Dışarıdan da borçlanması gerekiyor. Ama dışarıdan da 10-20 milyar dolar borçlanmanın, bu CDS’lerle, bu risk pirimi ile o kadar kolay değil” diye konuşuyor.

Geriye tek çare olarak Merkez Bankası’nın para basmasının kaldığını dile getiren Yılmaz, bu durumun da zaten yüksek seyreden enflasyonu daha da yukarılara taşıyacağı uyarısında bulunuyor.
Enflasyon ve kur beklentisi yükseliyor
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın Mart ayına ilişkin piyasa katılımcıları anketinde, Şubat ayının ardından Mart ayında da enflasyon beklentileri yükseldi.
Ankette 12 ay sonrası enflasyon beklentisi yüzde 30,75’ten yüzde 31,63’e yükselirken, 24 ay sonrası TÜFE beklentisi ise aynı anket dönemlerinde sırasıyla yüzde 18,11 ve yüzde 17,91 olarak gerçekleşti. Ankete göre yıl sonu dolar/TL beklentisi de 22,84 TL’den 22,91 TL’ye çıktı.
Bununla birlikte TCMB verilerine göre, 2023 Ocak sonu itibarıyla 1 yıl veya daha az kalmış dış borç da 196 milyar dolara yükselerek rekor serisini dördüncü aya taşıdı. Ocak sonu itibarıyla, kısa vadeli dış borç stoku, 2022 yıl sonuna göre yüzde 3,5 oranında artışla 152,8 milyar dolar olarak gerçekleşti.
“Seçim sonrası farklı bir tablo olabilir”
Ekonomideki beklentiler kötüleşirken, seçime çok az bir süre kala hükümetin ekonomi politikalarında herhangi bir değişim beklemediğini belirten Piri Reis Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu, şu görüşleri dile getiriyor:
“Seçime iki aydan neredeyse az bir süre kalmışken, böyle bir adım olacağını zannetmiyorum. Zaten para politikasında atılacak her adımın etkisi en az 3 ay sonra ortaya çıkar. Seçime kadar mevcut yapı sürdürülmeye çalışılacaktır. Maksimum büyüme odaklı bir politika çerçevesi olacak diye düşünüyorum. Ama seçim sonrası kim kazanırsa kazansın, farklı bir tablo olabilir.”
Aram Ekin DURAN-DW
BORSA
Sermaye piyasası ve borsa: AKP dönemi ve sonrası

Yayınlanma:
1 gün önce|
21/03/2023Yazan:
BankaVitrini
SPvB’nın “sürdürülebilir” bir gelişme patikasına girmesi için ülkenin makro siyasi ve ekonomik ortamının istikrara kavuşması, öngörülebilirliğin mümkün olması ve hukuk sisteminin bağımsız ve hızlı bir şekilde işlemesi en gerekli ön şartlar.
CHP Genel Başkanı ve Millet İttifakı Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, Kahramanmaraş Depreminden hemen sonra SPK önünde bir açıklama yapmış, depremin ilk günlerinde Borsa’nın açık kalması ve hisse senedi fiyatlarının keskin düşüşünden dolayı zarar eden depremzedeleri kastederek “zarar eden, soyulan bütün depremzedelere paralarının iade edilmesi gerektiğini” vurgulamış, “Yeter artık. Bu ülkede herkes soyulacak mı? Herkes soyulduğu zaman seyirci mi kalacağız? Seyirci kalmayacağız. Burada bulunmamın temel nedeni bu!” ifadesini kullanmıştı.
Kılıçdaroğlu son birkaç yıl süresince Türk sermaye piyasalarında yaşanan çeşitli usulsüzlük, manipülasyon ve küçük yatırımcıları zarara uğratan uygulamalar gibi konuları gündeme taşıyan birçok açıklama yaptı. Kasım 2022’de sosyal medya hesabından yaptığı bir başka açıklamada ise “Doları baskılamak için gece saatlerinde kamu bankaları birbirine Dolar-TL al sat yapıyorlar. Şimdi benzer bir hareketi borsada da görüyoruz. Belli aracı kurumlar üzerinden bazı şirketlerin değerini bilerek şişiriyorlar. Bu işledikleri suçların hesabı sorulacak. Sonra ’emir geldi, yaptım’ demek yok. Benden söylemesi” demişti.
Görüldüğü üzere, Sermaye Piyasası ve Borsa (SPvB) son yıllarda, daha önceki dönemlerde olmadığı kadar Türk siyasi yaşamının da gündemine girdi ve özellikle muhalefet partilerinin odağında oldu. Bunun bir nedeni AKP iktidarının son yıllarında iyice artan usulsüz ve manipülatif uygulamalar ise diğer önemli bir neden gittikçe çoğalan sayıları nedeniyle sermaye piyasası yatırımcılarının artık toplumda belirli bir ağırlığa sahip olmaları oldu. Buradan yola çıkarak, artık ekonomi politikaları oluşturulurken ve uygulanırken SPvB’nın da eskisinden çok daha belirgin bir şekilde dikkate alınması gerektiğinin altını çizmek yanlış olmayacak.
SPvB, bankacılık sistemini tamamlayan bir yatırım/finansman sistemidir. Bu iki finansal alt-sistem her ekonominin vazgeçilmez unsurları olup sundukları her biri değişik ihtiyaçlara cevap veren finansal araçlarla ekonominin çarklarını döndürürler. Sağlıklı bir ekonomide bu iki ana yatırım ve finansman mekanizmasının da bulunması, farklı araç ve hizmetler sunması ve en önemlisi bunların kurallara uygun, şeffaf ve etkin bir şekilde işlemesi beklenir.
Finansal piyasalar risk ve getiri üzerine kurulmuş, hızlı hareket eden, bu nedenle de duyarlılıkları son derece yüksek piyasalardır. Ayrıca, bu piyasalar tasarruf açığı olan Türkiye gibi ülkeler için daha da büyük öneme sahiptir çünkü kıt olan tasarrufların daha rasyonel ve etkin bir finansal sistem içerisinde artırılması ve en etkin şekilde ekonominin ihtiyaçlarına sunulması gerekir.
AKP’nin son beş senesinde halka arzlarda siyasi amaçlarla zaman zaman piyasa normlarının dışına çıkılarak piyasaya çıkmaması gereken yapıdaki nispeten küçük şirketlere halka arz imkânı verildi. Bunların bir kısmı daha sonra battı ve küçük yatırımcılar zarara uğratıldı.
AKP ve SPVB
AKP’nin iktidardaki ilk 10 yılı aslında SPvB’nın gelişmesi için gerekli makro ekonomik ortamı fazlasıyla sunmuştu. AKP iktidara geldiğinde ekonomide 2001 krizi sonrası yapısal reformlar yapılarak ve İMF programı devreye alınarak istikrar sağlanmış, AB adaylığı ile oldukça olumlu bir siyasi ortam oluşmuştu.
Küresel likiditedeki olağanüstü artış da Türkiye lehine çalışıyordu. Ancak, bir yandan AKP’nin daha önemli önceliklerinin söz konusu olması, diğer yandan yurt dışından sağlanan ucuz ve uzun vadeli finansmanın cazibesi SPvB’nın ciddi bir biçimde AKP gündemine girmesini 2012’ye kadar erteledi.
2012 sonlarına doğru yeni bir Sermaye Piyasası Kanunu çıkarılarak SPvB için çeşitli reformlar ve hedefler açıklandı. İlgili başka alanlarda da bazı yenilikler yapıldı. Bu kapsamda üç önemli adım atıldı.∗ Borsa İstanbul Projesi, İstanbul Finans Merkezi ve BES reformu. Borsa İstanbul Projesi, ilk aşamada İMKB ile İstanbul Altın Borsası’nın birleştirilmesiyle başlayıp, bir süre sonra İzmir’de faaliyet gösteren Vadeli İşlemler ve Opsiyon Borsası’nın da bu oluşuma katılması ve Borsa İstanbul bünyesinde enerji piyasasıyla ilgili mali araçların işlem göreceği bir piyasanın kurulmasıyla yaşama geçirildi.
Böylece bütün finansal borsaların ve piyasaların aynı çatı altında faaliyet göstereceği bir yapı kuruldu. Aynı dönemde İstanbul Finans Merkezi projesi büyük bir tantanayla kamuoyuna sunuldu, ayrıca Bireysel Emeklilik Sisteminde (BES) önemli değişiklikler yapıldı.
Beklendiği üzere bir gayrimenkul geliştirme projesinden öteye gidemeyen İstanbul Finans Merkezi bir kenara bırakılırsa bu dönemin en önemli ve SPvB’ya uzun vadede en önemli katkıyı sağlayacak yeniliği getirilen yeni BES düzenlemesi oldu. Bu değişiklikle BES kapsamı genişletildi ve yüzde 25’lik Devlet katkısı (bu katkı daha sonra yüzde 30’a çıktı) yaşama geçirildi. Bu sayede yıllardır eksikliği hissedilen yerli kurumsal yatırımcı unsuru BES fonları kanalıyla Türk finansal sistemine girmiş oldu.
Bu düzenlemeleri izleyen, AKP’nin tek adam rejimine doğru kuvvetli adımlarla ilerlediği yaklaşık 5 yıllık dönemde sık sık SPvB ile ilgili kurumların üst yönetiminde görevden almalar ve yeni atamalar görüldü ama SPvB’ya yönelik hiçbir ciddi adım atılmadı. Ayrıca bu dönemde yavaş yavaş büyüyen BES fonları dışında piyasalarda önemli bir gelişme de yaşanmadı. Dolayısıyla, sermaye piyasasının finansal sistem içerisindeki payı da büyük ölçüde sabit kaldı.
Halkın neden hâlâ ülkenin kısıtlı döviz rezerviyle ithal edilen altına bu kadar yüklü tutarlarda yatırım yaptığını sorgularken bütün bu güven kırıcı politika, söylem ve eylemleri anımsamak gerekiyor.
Özellikle 2018 yılından itibaren rejimin değişerek Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilmesiyle birlikte ekonomide “kötü yönetim” kalıcı hâle gelip dengeler bozulurken finans sektörü de bundan fazlasıyla nasibini aldı. Burada bankacılıkla ilgili sorunlara girmeyip SPvB üzerinde duracağım. Bu dönemde AKP’nin SPvB’ya ilişkin yanlışları şu alanlarda yoğunlaştı:
- Genel olarak her alanda ve kurumda yaşanan ve Kahramanmaraş Depremiyle birlikte zirveye çıkıp çok daha görünür hâle gelen liyakatsiz, beceriksiz ve itaat etmekten başka hiçbir özelliği olmayan kişilerin kurumların üst yönetimine getirilmesi olgusu SPvB için de geçerli oldu. Atamalarda kurumların veya piyasanın iyi yetişmiş nitelikli elemanlarına değil eş, dost ve partili kişilere öncelik verilerek nepotizmin en uç örnekleri sergilendi. (Bu konuda geçen yıl yazdığım “Savrulan Kurumlar ve SPK” başlıklı yazımı okumanızı tavsiye ederim).
- Halka arzlarda siyasi amaçlarla zaman zaman piyasa normlarının dışına çıkılarak piyasaya çıkmaması gereken yapıdaki nispeten küçük şirketlere halka arz imkânı verildi. Bunların bir kısmı daha sonra battı ve küçük yatırımcılar zarara uğratıldı. Ayrıca siyasi motifle veya bireysel çıkar karşılığı bazı şirketlerin halka arzda bulunduğuna dair iddialar ortaya atıldı.
- Değişik zamanlarda ve farklı yollarla hükümet üyeleri fiyat oluşumuna müdahale edecek şekilde söylemler veya eylemlerle Borsada adil ve şeffaf fiyat oluşumunu bozdu. Son olarak deprem sırasında Borsa’nın kapatılmasını takip eden dönemde Varlık Fonu’nun devreye sokularak 1 milyar dolar gibi bir kaynakla piyasanın destekleneceğine dair söylemler ve kamu aracı kurumları kanalıyla yapılan alımlar piyasaya güveni daha da bozdu.
- SPvB’daki bazı üst düzey yöneticilerin yolsuzluklara bulaştığına dair ciddi iddialar ortaya atıldı. Usulsüzlük, yolsuzluk veya piyasa bozucu eylemlerle ilgili birçok olayın üzerine gidilmedi. Borsa’da manipülasyon konusu birçok kez gündeme geldi, özellikle fiyatların yükselmesi yönündeki manipülasyonlar görmezden gelinerek adeta desteklendi. Bu konularla ilgili muhalefetin verdiği önergeler TBMM’de her defasında reddedildi.
Yapılan bu ciddi hatalar ve usulsüzlükler yanı sıra izlenen yanlış ekonomi politikaları ve perde arkasından örtülü bir şekilde alınan ve ekonomik mantığa uymayan birçok karar aslında bu piyasaların uzun vadede yerli ve yabancı yatırımcılar nezdinde güvenirliğini son derece olumsuz etkiledi.
Türk tahvil ve hisse senetlerine büyük tutarlarda yatırım yapan yabancı portföy yatırımcıları neredeyse tamamen piyasadan çıktı. Faizlerin düşürülmeye başlandığı Eylül 2021’den itibaren Borsa’daki bakiyeli hisse senedi yatırımcı sayısının 2.41 milyondan 4.07 milyona çıkması bile hükümetin cari ekonomik koşullarda başka seçeneği kalmamış olan yatırımcılara “manipülatif” bir şekilde borsayı işaret etmesi sayesinde gerçekleşti.
Kazanırken herkesi mutlu eden ama bir şekilde yükseliş trendinin tersine dönüp zararların oluşacağı süreçte birçok yatırımcının canını yakabilecek bu tür yönlendirmelerin etkisi maalesef uzun yıllar boyunca finansal piyasalarda tepkiyle anımsanacak ve piyasaların gelişimini olumsuz etkileyecek. Özetle, “güven, etkinlik ve şeffaflık” ilkeleri üzerine inşa edilmiş sermaye piyasalarında AKP’nin özellikle son beş yılında ciddi bir tahribat oluştu.
SPvB ile ilgili kurumların üst yönetimine işinin ehli, liyakatli ve tecrübeli insanları getirmek ve onlara varolan kurumsal kapasiteyi gereğince işlevsel hâle getirme imkânını vermek atılacak ilk ve en önemli adım olacak.
TAHRİBAT NASIL GİDERİLECEK?
Bir iktidar değişikliği durumunda yapılması gerekenler aslında çok basit ama atılacak adımların bozulan itibar ve sarsılan güveni geri getirmesinin zaman alacağı kesin. Halkın neden hâlâ ülkenin kısıtlı döviz rezerviyle ithal edilen altına bu kadar yüklü tutarlarda yatırım yaptığını sorgularken bütün bu güven kırıcı politika, söylem ve eylemleri anımsamak gerekiyor. Biriken bu hataların ülkeye uzun vadede faturası maalesef çok ağır oluyor. Hele sürekli olarak tasarruf ve finansman açığı yaşayan Türk ekonomisi için bu maliyet çok daha büyük!
SPvB cephesinde kurumsal olarak, yani mevzuat, teknik altyapı ve insan kapasitesi anlamında oldukça gelişmiş bir altyapı ve tecrübe var. SPvB ile ilgili kurumların üst yönetimine işinin ehli, liyakatli ve tecrübeli insanları getirmek ve onlara varolan kurumsal kapasiteyi gereğince işlevsel hâle getirme imkânını vermek atılacak ilk ve en önemli adım olacak. Bu kurumlar, piyasalar için gerekli teknik ve idari adımları yeri ve zamanı geldiğinde atma yeteneğine sahip, son derece dinamik ve donanımlı bir insan gücüne sahip durumda.
İkinci önemli nokta, piyasalarda tekrar güven tesis etmek ve uzaklaşmış olan yabancı yatırımcıları geri getirebilmek için devletin ve hükümetin SPvB’da hiçbir şekilde taraf olmaması, belirli bir yönde işaret vermemesi ve sadece sağlıklı işleyen piyasalara odaklanması gerekiyor. Bunun yolu kurallara uymaktan, şeffaflıktan ve hesap verebilirlikten geçiyor.
SPvB’da fiyatlar ve oranlar, kendi ekonomik mantığı içerisinde ekonomik ve siyasi gelişmelerin etkisi ve ihracatçı şirketlerin performansıyla oluşur. Kamu düzenleyicilerinin bunun dışında bir güdüyle bu piyasalara müdahale görüntüsü verebilecek en ufak bir söylem ve eylemden kaçınması zorunlu.
Üçüncü nokta dijital teknolojideki gelişmelerle ilgili. Finans sektörü, teknolojideki olağanüstü hızlı ilerlemenin ilk yansıdığı sektörlerden birisi. Finansal teknoloji (fintech) firmaları finansal ürün ve hizmetlerin çok geniş kitlelere ulaştırılmasının yollarını açıyorlar. Bu ve benzeri teknolojik gelişmeler yakından izlenerek SPvB’nın yeni vizyonunun teknolojiye açık ve kapsayıcı bir bakış açısıyla oluşturulması önemli fırsatlar yaratacak.
Dördüncü olarak, sermaye piyasalarının genel olarak girişimciliği, özel olarak kadın girişimciliğini, inovasyonu ve yeşil dönüşümü finansal olarak destekleyecek düzenleme, araç ve teşviklere bir an önce kavuşturulması, olanların geliştirilmesi ve etkin olarak toplumun kullanımına sunulması mutlak bir gereklilik. Özellikle yeşil dönüşümün finansmanı önümüzdeki dönemin en hayati konularından birisi olacak.
Son olarak, SPvB’nın “sürdürülebilir” bir gelişme patikasına girmesi için ülkenin makro siyasi ve ekonomik ortamının istikrara kavuşması, öngörülebilirliğin mümkün olması ve hukuk sisteminin bağımsız ve hızlı bir şekilde işlemesi en gerekli ön şartlar. Bu “olmazsa olmaz” koşullar zaten Türkiye’nin özlediğimiz gibi bir ülke olmasının da ön şartları.
AKP ile artık bunun sağlanamayacağı son beş yılda net bir şekilde ortaya çıkmış durumda. Bunları yapamadığımız takdirde SPvB yalnızca daha çok para kazanmayı amaçlayan ve manipülatif işlemleri içselleştirmiş şirket sahipleri ile yatırımcıların at koşturduğu bir arena olarak kalacak. Özetle, Türkiye’nin ve SPvB’nın kaderleri ortak, dolayısıyla çıkış yolları da aynı!
∗ Akyüz, A ve S. Soydemir (2016), Sermaye Piyasası ve Borsa: Ekonomik Analiz, Kurumsal ve Yasal Yapı, Tarihçe ve Tanıklıklar, 2. Baskı, Scala Yayıncılık, ss.544-549
Abdullah AKYÜZ – politikyol
KATEGORİLER
- ALTIN – DÖVİZ – KRIPTO PARA (410)
- BANKA ANALİZLERİ (119)
- BANKA HABERLERİ (1.853)
- BASINDA BİZ (48)
- BORSA (183)
- CEO PERFORMANSLARI (24)
- EKONOMİ (2.389)
- GÜNCEL (461)
- GÜNDEM (2.343)
- RÖPORTAJLAR (29)
- SİGORTA (78)
- ŞİRKETLER (881)
- SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK (172)
- VİDEO Vitrini (19)
- YAZARLAR (573)
- Abbas Karakaya (42)
- Arif Öztan (7)
- Erden Armağan Er (40)
- Erol Taşdelen (329)
- Gizem Taşdelen (4)
- Gülbeyaz Gergün (35)
- Kemal Emirhan Mendi (1)
- Murat Şenol (22)
- Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz (57)
- Tuncer Dede (7)
- Uğur Durak (33)

AKTİF BÜLTEN

Goldman Sachs/Waldron: Küçük bankalar daha sıkı düzenleme, denetim için hazırlanmalılar

TCMB, MALİYE BAKANLIĞI VE REEL PİYASADA SORUNLAR YUMAĞI

Dış borçta faiz yükü anaparanın üç katı

2022 YILI SONU İTİBARİYLE BANKA ÖZEL SANDIKLARINDAKİ SON DURUM

Balıkesir merkezli uluslararası dolandırıcılık operasyonu: 103 gözaltı

GÜNLÜK BÜLTEN

AKP ekonomideki enkazı kaldırabilir mi?

Albaraka Türk’ten emeklilere 10 Bin TL promosyon

AFAD’ın evrak bölümünde şüpheli yangın

Kriz korkuları hafifledi derken, ABD’de First Republic Bank hisseleri %50 düştü

Sermaye piyasası ve borsa: AKP dönemi ve sonrası

DEPREM BÖLGESİ İÇİN ÇEK DÜZENLEMESİ BEKLENİYOR

EYT’LİLERE QNB FİNANSBANK’TAN ÖZEL MAAŞ PROMOSYONU

2022 YILI SONU İTİBARİYLE BANKA ÖZEL SANDIKLARINDAKİ SON DURUM

BANKA ŞUBELERİNDE İSYAN VAR!

Prof. Dr. Mustafa Erdik, 2010 Şili depremi 9.2 büyüklüğündeydi, 500 kişi öldü, sebebi…

MOBBİNGÇİLER KAZANDI: BANKA SEKTÖRÜNDEKİ EFE DEMİR HAYATTAN KOPTU

YAPI KREDİ EFE DEMİR AÇIKLAMASI YAYINLADI

DEPREM BÖLGESİ ÇEK PANİĞİ, AYLIK 30 MİLYAR LİRALIK ÇEKLER NASIL ÖDENECEK?

Yıllardır satılamayan bankaya tekstil firması talip oldu!

BANKACILAR PROMOSYONDA KENDİ SÖKÜKLERİNİ DİKEMİYOR!

Müşterilerin hesabından 6 milyon TL çeken bankacı gözaltına alındı

“Banka kasasındaki altın ve paralarımız” çalındı iddiası
- Pezo mu peso mu? Survivor'da Bir pezo ne kadar? Peso nerenin parası? 100 peso kaç TL? 1000 peso kaç TL? 21/03/2023
- Son dakika: Süper Loto çekilişi sonuçları belli oldu! 21 Mart 2023 Süper Loto bilet sorgulama ekranı! 21/03/2023
- ABD borsası Fed öncesinde yükselişle açıldı 21/03/2023
- Yellen: Küçük bankaları korumaya hazırız 21/03/2023
- Bitcoin yükselince yeniden gündeme geldi: Kripto para bankacılıktan daha mı güvenli? 21/03/2023
- Ukrayna 15,6 milyar dolarlık finansman paketi için IMF ile anlaştı 22/03/2023
- Asya borsaları Fed öncesi yükselişte 22/03/2023
- Ekonomi ve siyaset gündemi - 22 Mart 2023 22/03/2023
- Resmi Gazete'de bugün (22.03.2023) 21/03/2023
- Almanya Çin'e ihracat kısıtlamalarını değerlendiriyor 21/03/2023
- Lübnan lirası dolar karşısında tarihi seviyeye geriledi 21/03/2023
ALTIN – DÖVİZ
KRIPTO PARA PİYASASI
BORSA
Popüler
-
GÜNDEM2 sene önce
Sedat Peker’in bahsettiği otel: Günlüğü 106 bin TL
-
BANKA HABERLERİ2 sene önce
HSBC terbiyesizliği : “Sabancı alana “AKBANK bedava”
-
BANKA HABERLERİ2 sene önce
AKBANK çöktü : Dijital Bankacılık sorumlusu GMY CİVELEK ortada yok!
-
BANKA ANALİZLERİ7 ay önce
YILIN İLK YARISINDA İŞBANK RAKİPSİZ LİDER AKBANK SONUNCU SIRADAN KURTULAMIYOR
-
BANKA HABERLERİ2 sene önce
AKBANK : Tekaüt Sandığı Vakfı (Sandık) SGK devri için hazırlıklar tamam
-
GÜNCEL2 ay önce
Eskişehir’de zimmetine 9 milyon lira geçiren banka müdürü tutuklandı
-
BANKA HABERLERİ7 ay önce
AKBANK ÖZEL FİRMAYA 22.000 LİRA MAAŞ PROMOSYONU VERDİ
-
BANKA HABERLERİ2 sene önce
AKBANK krizinin perde arkası
-
BANKA HABERLERİ1 sene önce
Çocuğuna 35 bin liralık mont giydiren bankacı kim?
-
GÜNDEM2 sene önce
FİNANSEVİM : BDDK’nın tasfiyesini istediği 21 şirket içindeyiz, itirazımız var