Connect with us

EKONOMİ

Taahhütünü yerine getiremeyen İhracatçıta ceza yağmaya başladı

İhracatçının yeni gündemi, 180 gün cezaları oldu. İhracat bedelinin 180 gün içinde Türkiye’ye getirilmesi yetmedi. Yasal süre içinde ihracat hesabını kapattırmayanlar vergi dairelerince, savcılıklara bildirildi. Mahkemeler cezaları kesmeye başladı. İhracatçı, posta yoluyla gelen tebligatların sürece olumsuz yansıdığını, yasal süre içinde parasını getirenlerin cezalarının geri alınmasını istiyor.

Yayınlanma:

|

İhracatçılar, gümrük beyannamesinin 180 gün içinde kapatılmasında “süreç” kurbanı oldu. İhracat bedellerinin 180 gün içinde ülkeye getirilmesi zorunluluğunu yerine getiren ancak bürokratik işlemleri sonuçlandıramamış yüzlerce ihracatçı firmaya ceza yağdı. Türkiye’nin en önemli sanayi şehirlerinden birinde aracı bankalar tarafından vergi dairelerine yapılan ihbar sayısı 20 bini aştı. Türkiye genelinde vergi dairelerinin Cumhuriyet Savcılıklarına intikal ettirdiği dosya sayısının 1 milyondan fazla olduğu öne sürülüyor. Türkiye’nin en gözde ihracatçılarına toplamda 2 milyon TL ile 10 milyon TL arasında cezalar geliyor.

İhracat bedellerinin yurda yasal süre içinde getirilmesini zorunlu kılan kanun, ekonomik değerin Türkiye’ye kazandırılmasını amaçlıyor. Ancak belirtilen süre içinde ihracat bedelini getirmesine rağmen birden çok banka ile çalışıp yasal süreci tamamlayamayan ihracatçı cezayla karşı karşıya kalıyor. Belirtilen süre içinde bedeli getiren ihracatçı, Hiç getirmeyenle aynı kefeye konmaktan yakınıyor. İhracatçılar yapılacak bir düzenlenme ile ‘iyi niyetli’ olanların yargı aşamasında olan bu davalarda ayırt edilmesini istiyor. İhracatçı tabir yerindeyse “sapla samanı karıştırmayalım” çağrısı yapıyor.

EKONOMİ’nin ulaştığı kaynaklar, konu ile ilgili Ticaret Bakanlığı’nın devreye girdiğini, Hazine ve Maliye Bakanlığı ile durumu istişare ettiğini ifade etti. Fakat henüz somut bir adım atılmadı. İhracatçı, rekabet ortamının keskinleştiği dönemde, ‘haksız yere kesildi’ dedikleri cezalara acil çözüm bekliyor.

Dava sürecine nasıl geliniyor?

Hatırlanacağı üzere Merkez Bankası’nca; Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karara İlişkin 2018-32/48 numaralı Tebliğ’in (İhracat Bedelleri Hakkında) 12’nci maddesinin birinci fıkrasına dayanılarak hazırlanan ve ihracat bedellerinin yurda getirilmesine ilişkin esasları düzenleyen İhracat Genelgesi yayınlanmıştı. Genelge uyarınca ihracat işlemlerine ilişkin bedellerin 180 gün içinde yurda getirilmesi ve sonrasında aracı banka tarafından İhracat Bedeli Kabul Belgesi (İBKB) veya Döviz Alım Belgesi (DAB) düzenlenmesi gerekiyor. Aynı süre içerisinde bu ihracat hesabının kapatılma işleminin tamamlanması isteniyor. Hesabın, 180 gün içerisinde kapatılmaması durumunda aracı banka ihracat bedelinin ne kadarının İBKB’ye bağlandığını, ne kadarının açık kaldığını vergi dairesine ihbar ediyor. Vergi Dairesi Müdürlüklerince hesabın kapatılması için ilgililere 90 gün süreli ihtarname gönderiliyor. Ancak bu ihtarname e-tebligat şeklinde gönderilemediği için aksaklıklar zincirine yeni bir halka daha ekleniyor. İhtarname süresi sonunda vergi daireleri belgesini hâlâ kapatmamış olanlar hakkında Cumhuriyet Savcılıklarına 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun uyarınca yasal işlem başlatılmasını teminen bildirimde bulunuyor.

 

Cezalar nasıl kesiliyor?

1567 Sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun’un 3’üncü maddesinde bu kanun hükümlerine göre yapılmış bulunan genel ve düzenleyici işlemlerdeki yükümlülüklere aykırı hareket eden kişiler hakkında verilecek idari yaptırım cezalarına ilişkin düzenleme net olarak belirtiliyor. Maddenin ilgili kısmında şöyle deniyor:

“Bakanlar Kurulunun bu Kanun hükümlerine göre yapmış bulunduğu genel ve düzenleyici işlemlerdeki yükümlülüklere aykırı hareket eden kişi, 3 bin Türk Lirasından 25 bin Türk Lirasına kadar idarî para cezası ile cezalandırılır.”

Ayrıca;

“Her türlü mal, kıymet, hizmet ve sermaye ithal ve ihraç edenler veya bu işlere aracılık edenlerden bu işlemlerinden doğan alacaklarını 1’inci maddeye göre alınan kararlardaki hükümlere göre ve bu kararlarda tayin edilen süreler içinde yurda getirmeyenler, yurda getirmekle yükümlü oldukları kıymetlerin rayiç bedelinin yüzde beşi kadar idarî para cezasıyla cezalandırılırlar. İdarî para cezasına ilişkin karar kesinleşinceye kadar alacaklarını yurda getirenlere, 1’inci fıkra hükmüne göre idarî para cezası verilir. Ancak, verilecek idarî para cezası yurda getirilmesi gereken paranın yüzde 2,5’inden fazla olamaz”

ifadesine yer veriliyor.

Bu cezalar, her beyanname için uygulandığından rakamlar büyüyor. Cumhuriyet Savcılıkları, vergi dairelerince kendilerine intikal ettirilen ihracat dosyalarına bu hükümler çerçevesinde idari yaptırım cezalarını uyguluyor. Hem idari para cezası kesiliyor hem de yüzdelik olarak ihracat bedeli hiç getirilmemiş gibi cezalar kesiliyor.

Kentten kente farklılık gösterebiliyor

İhracatçılar bu dönemde, bedelleri tahsil etmelerine rağmen belgelendirme işlemlerini neden tamamlayamadıklarını şöyle anlatıyor:

“Pandemi döneminde yaşanan kapanmalar, yarı zamanlı ve uzaktan çalışma gibi nedeniyle yaşanan aksaklıklardan kaynaklı olarak ihracat bedelleri ilgili bankaya gelmesine rağmen İBKB’ye bağlanmadı. Özellikle bankalar ve firmaların bu dönemde dönüşümlü ve eksik personelle çalıştı. Ayrıca ihracatçı firmalar birden fazla ticari bankayla çalıştıkları için, ihracat bedelinin kısmen ya da tamamen aracı banka dışındaki bir bankaya geldiği durumlarda bildirim yükümlülüğü bulunan aracı banka ile bedelin geldiği banka arasındaki olası iletişim aksamaları da ihracatçı firmanın aleyhine sonuçlar doğurdu.”

İhracatçılar, Cumhuriyet Savcılıklarına sunulan İBKB’lerde açıkça ihracat bedelinin yurda süresi içerisinde gelip gelmediğine de dikkat çekiyor. Banka dekontunda bedelin geldiği tarih gözüküyor. Ancak ihracat hesabı sonradan kapatıldığı için Cumhuriyet Savcılıkları herhangi bir ayrım gözetmiyor ve ceza sürecini başlatıyor. Buna yapılan itirazın da İlgili Sulh Ceza Hakimliği’nce reddedilerek cezanın onaylandığı durumlar yaşanıyor. Hatta bu uygulama kentten kente de farklılık gösteriyor.

10 yıllık bir aradan sonra yeniden başlatılmıştı

İhracat bedellerinin tahsili 89/14391 sayılı Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Kararda düzenlendi. Söz konusu karar gereğince 1989’dan 2008 yılına kadar ihracat bedellerinin yurda getirilmesi zorunlu tutulmuştu. 08 Şubat 2008 tarihinde anılan mevcut kararda yapılan değişiklik ile ihracat bedellerinin tasarrufu serbest bırakılmıştı. Söz konusu serbesti 4 Eylül 2018 tarihine kadar devam etmiş ve aynı Karar’ın Hazine ve Maliye Bakanlığı’na verdiği yetkiye dayanılarak, 4 Eylül 2018 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 2018-32/48 sayılı Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karara İlişkin Tebliğ (İhracat Bedelleri Hakkında) ile ihracat bedellerinin yurda getirilmesine ilişkin usul ve esasları düzenlenmişti. Diğer bir ifadeyle, yaklaşık 10 yıllık bir aradan sonra ihracatta kambiyo takibi tekrar başlatılmıştı.

e-tebligat uygulanamıyor postada gecikme sorun oluyor

180 gün ile ilgili ihtarname Vergi Usul Kanunu kapsamında bulunmadığından, bildirim e-tebligat yoluyla değil posta ile yapılıyor. Bu da gecikmelerin yaşanmasına yol açıyor. İşletmeler günümüz koşullarında tüm bildirimlerini e-tebligat olarak takip ettiği için bildirimler gözden kaçabiliyor. Hatta bu tebligatların birçoğu şirketlerin ilgili birimleri tarafından takip edilemiyor. İş dünyası sürelerin aşılmasında bu sorunun da etkin olduğunu öne sürüyorlar.

“İHRACAT YAPTIĞIMIZ İÇİN CEZA ALDIK MOTİVASYONUMUZ DÜŞTÜ”

EKONOMİ’ye konuşan ihracatçılar, özetle şunları söylüyor:

● Zaten büyük sıkıntılarla uğraşıyoruz. Bu durum bize ekstra yük oldu; daha kötüsü motivasyonumuz düştü. İhracat bedelini ülkemize getirmesek de aynı cezayı alacaktık. Kanunla amaçlanan hedef aslında sağlanıyor, devletimizin gelir kaybı olup olmadığı dikkate alınmadan, işin özü değil usulü dikkate alınıyor. Bu yaklaşımın ihracat hamlemize katkı sağlamayacağı aşikar.

● Yapılacak basit bir düzenleme ile iyi niyetli ihracatçıların bu şekilde ölçüsüz ve insafsızca cezalandırılmayacağı net bir ayrımın kolaylıkla yapılabileceği ve yargı aşamasında olan bu davalarda da bu durumun mahkemelerce dikkate alınabileceği kanaatindeyiz.

● 1567 Sayılı Kanunda yer alan ceza rakamlarına bakıp olayın küçük boyutlu olduğunu düşünmeyelim. Bugün Anadolu’nun yalnızca bir ilinde aracı bankalarca vergi dairelerine yapılan ihbar sayısı 20 bini, vergi dairelerince Cumhuriyet Savcılıklarına intikal ettirilen dosya sayısı 5 ise bini aşmış durumda. Tüm ülkede dosya sayısının 1 milyonu aştığını tahmin etmek güç değil.

● Zor şartlarda çalışmasını sürdürmeye çabalarken bu şekilde cezalarla muhatap olması ihracatçının hevesini kırıyor ve enerjisini düşürüyor. Özellikle de ihracat bedelini yurda getirdiği halde belgelerin geç tamamlanması ve hesabın geç kapatılması nedeniyle cezaya maruz kalan ihracatçının “ben niye bu bedeli yurda getirdim ki” diye kendisine sormasını yadırgamamak gerekir. İhracat bedelini yurda hiç getirmeyenle getirip usule takılanlar arısında fark olması gerektiğini, “sapla samanın karışmaması” gerektiğini düşünüyoruz.

● Yetkililerce yeni bir düzenleme yapılarak ihracat bedelini süresinde getirdiği halde hesabı geç kapatan firmalara uygulanan cezaların affedilmesi, ihracat hesabının kapatılması için ek süre verilmesi ve ihracat bedellerinin yurda getirilmesiyle ilgili düzenlemelerin esnetilerek ihracatçının önünün açılması doğru bir uygulama olacaktır.

HANDAN SEMA CEYLAN – Ekonomim

Okumaya devam et

EKONOMİ

“Kamuda tasarruf”un arkasında yatan gerçek

Yayınlanma:

|

Şimşek’in olmayan programının “kamuda tasarruf” kısmı bu hafta açıklandı. Orta Vadeli Plan gibi bu paket de genel olarak dilek ve temennilerden müteşekkil gözüküyor olsa da kamuda tasarruf paketinin ve genel olarak kamuda tasarruf söyleminin arkasında yatanlara bir göz atıp önümüzdeki dönemde bizi nelerin beklediğine bakmakta fayda var.

1. Kamuda tasarrufla enflasyonun ilgisi ne?

Faiz artışları ve ücretlerin baskılanması gibi kamu harcamalarının azaltılması da yüksek enflasyon oranlarının aşağı çekilmesi için gerekli bir adım olarak sunuluyor. Ancak kamu harcamalarında yapılacak bu tasarrufun enflasyonu hangi kanaldan ve ne kadar düşürmesinin beklendiğine dair somut bir plan ya da açıklama tabii ki sunulmadı.

Standart iktisat teorisine göre, eğer bir ekonomide toplam talep toplam arzın üzerinde seyrediyorsa, bu ekonomide önce girdi fiyatları ardından da mal ve hizmet fiyatları yükselişe geçer. Bu modelin temel varsayımı, ekonominin halihazırda tam istihdamda olduğu ve kapasite kullanım oranının da daha fazla artırılamayacak kadar yüksek olduğudur.

Bu temel varsayım altında kısa vadede üretim artırılamayacağından ötürü, fiyatlardaki artış eğilimini durdurmak için talebin kısılması önerilir. Yüksek faizler, talebi kısmanın bir yöntemidir. Yüksek faizler, krediyi pahalı hale getirerek krediyle yapılan tüketim ve yatırım harcamalarını azaltabilir. Aynı zamanda, bugün tasarruf yapıp yarın daha fazla tüketme imkanı sunarak gelirlerin bir kısmının harcanmamasını sağlayarak da talebi sınırlayabilir. Ekonomideki toplam talebin toplam arzla uyumlu hale gelmesiyle de fiyatların artış eğilimi kontrol altına alınabilir.

Kamu harcamalarını azaltmanın da benzer bir mantığı vardır. Kamu harcamalarını azaltmak, toplam talebi düşüreceğinden ekonomideki “aşırı talebin” dizginlenmesine yardımcı olur ve dolayısıyla da enflasyonu düşürücü bir etkide bulunabilir.

Ekonominin tam istihdamda olmadığı (yani işsizliğin yüksek olduğu) ve şirketlerin üretim kapasitelerinin tamamını kullanmadığı koşullarda “aşırı talep” kaynaklı bir enflasyondan söz etmek mümkün değildir. İthal girdi ve özellikle de ithal enerji kullanımının yüksek olduğu bir ekonomide döviz kurlarının hızla artmasıyla tetiklenen ve yüksek kâr marjlarının sürüklediği bir enflasyondan söz ediyorsak bu basit ilişkinin çalışmayacağı açıktır. Hele ki enflasyon beklentileri kalıcılaşmış, gelir ve varlık eşitsizlikleri artmışken.

En azından kamu harcamalarının ithalat yaratan kısmı azaltılıyor olsaydı Türkiye ekonomisi için döviz açığını azaltacağı için dolaylı olarak enflasyon üzerinde negatif etkide bulunabileceğini söyleyebilirdik. Ancak bu olmadığı gibi kamunun döviz (ve altın) cinsinden iç ve dış borçlanmasına dair bile herhangi bir unsur görünmüyor tasarruf paketinde.

Yüksek faiz, ücretlerin baskılanması ve kamu harcamalarının azaltılması politikalarını enflasyonun düşürülmesi adına savunan iktisatçıların bir düşünce tembelliği içerisinde olduğu söylenebilir. Ancak mesele bununla sınırlı da değil. Çünkü bu politikaların hem ideolojik bir yanı hem de değer üretimi ve bölüşümü ilişkilerine doğrudan ve dolaylı müdahale eden yanları mevcut.

2. Kamu bütçesi ve vergiler: Yeniden bölüşüm

Kamunun topladığı vergiler ve yaptığı harcamalar, en basit ifadesiyle, ekonomide üretilen toplam değerin bir kısmını yeniden dağıtma işlevine sahiptir. Bu anlamda da hem vergilerin kimden ve ne kadar toplandığı hem de harcamaların hangi alanlara yapıldığı bir toplumun önceliklerini ve o toplumdaki güç dengelerini doğrudan yansıtır.

Dolayısıyla vergilendirme ve harcama kalemlerinde yapılan her değişiklik de aslında öncelikle yeniden bölüşüm ilişkilerine yapılan bir müdahaledir. Ancak, müdahale genellikle sadece yeniden bölüşüm ilişkileriyle kalmaz, doğrudan üretim ve bölüşüm ilişkilerini de etkileyecek ve değiştirecek unsurlar içerebilir.

3. “Kamuda tasarruf”un esas amacı

Kamu harcamalarının kısılması, eğitim ve sağlık gibi kamu hizmetlerinin birçoğunun özel sektöre devredilmesi ve kamu varlıklarının özelleştirilmesi 1980’lerden bu yana IMF ve Dünya Bankası programlarının asli bir unsuru olarak karşımıza çıkıyor.

Şimşek’in bu hafta açıkladığı programın da bu bağlamda 3 ana amacı olduğu söylenebilir:

1. Dış sermayeye daha fazla kaynak ayırmak: Daha önce “Şimşek “programı”nın aritmetiği”nde yazdığım gibi içerideki talebi azaltacak her adım dış sermayeye yapılacak ödemeler için ayrılabilecek kısmı yükseltmeye yaramaktadır. Çalışanların ve emeklilerin reel gelirlerini düşürmek, onlara yönelik kamu harcamalarını kısmak, onlardan daha fazla vergi almak ve onların borçlanmasını zorlaştırıp daha pahalı hale getirmek bu kesimin elindeki harcanabilir geliri düşürmek suretiyle milli gelirden bu kesime ayrılan payın düşük tutulması, dış sermayeye yapılacak ödemeler için ayrılan kısmı artırır. Kemer sıkma politikalarını uluslararası finans için önemli kılan nedenlerin başında bu gelir. Dış sermayeye, bize döviz getirirseniz size yüksek faiz ve kâr payı ödemesi yapacağız ve bu ödemeleri yapabilmek için de kendi çalışanlarımızın boğazından kısacağız mesajı verilir. (1)

2. Krizi fırsata çevirmek: Çalışanların örgütsüz, güçsüz ve dağınık olduğu koşullarda “kamuda tasarruf” ya da “kemer sıkma” politikalarıyla sermayenin çıkarına adımların önü açılır. Ücretleri ve emekli aylıklarını düşürmek, esnek ve güvencesiz çalışmayı yaymak, kamunun sağlaması gereken temel hizmetleri giderek daha fazla özel sektöre devretmek, sosyal yardımları ve kamu hizmetlerini azaltarak çalışanları daha düşük ücretlerde çalışmaya mecbur etmek, kamuya ait varlıkları ucuza özel sektöre devretmek “kamuda tasarruf” paketinin ilerleyen dönemdeki versiyonlarından bekleyebileceğimiz gelişmelerdir. Bu haliyle de Şimşek ve “programı”nın sermayenin tüm kesimlerinin desteğini alması şaşırtıcı değildir. (2)

3. İdeoloji ve algı: Oğuz Oyan’ın oldukça yerinde tespitiyle “yoksullaşan halkın en büyük özveriyi yapması beklenirken iktidarın kamu harcamalarında da bir takım sözde tasarrufları zorunlu oldu. Dolayısıyla bu paket, programın psikolojik ve ideolojik zemininin hazırlanması, geniş halk kesimlerinin kendi aleyhlerine çalışacak bir programa razı edilebilmesi açısından da farz oldu”. (3) Açıklanan tasarruf paketi de “işte iktidar da üzerine düşeni yapıyor” algısının oluşturulması için şimdiden kullanılmaya başlandı bile.

4. Bu daha başlangıç

Aslına bakarsanız, göreve geldikten neredeyse bir sene sonra “kamuda tasarruf” paketini açıklayan Şimşek’in çalışmaya yeni başladığını söyleyebiliriz. Ücretlerin bastırılması, emeklilerin açlığa mahkum edilmesi, kamu çalışanlarının servislerinin, lojmanlarının ellerinden alınması gibi adımların hiçbiri enflasyonu tek haneli rakamlara indirecek adımlar değil.

Enflasyon, TL’nin reel değerlenmesi ve baz etkisiyle biraz inmeye başladığında “program”ın çalıştığı öne sürülecek ve enflasyonu daha fazla indirip ekonomiyi istikrara kavuşturmak için geniş kitlelerden daha fazla fedakarlık istenmekle de kalınmayacak kamunun elinde kalan varlıklar, araziler vs. yerli ve uluslararası sermayeye ucuza devredilecek. Nihayetinde Şimşek ve ekibinin bu konuda 2000’lerden oldukça fazla deneyimi var. Bu paketteki “değerli lojman ve sosyal tesisler”in sermayeye satılması maddesi bunun ilk adımı olarak görülebilir. (4) Benzer şekilde, Varlık Fonu adı altında tamamen denetim dışına çıkarılmış kamu varlıklarının akıbetinin ne olacağını da önümüzdeki dönem bize gösterecek.

5. Sonuç yerine

Esas amaç gerçekten kamuda tasarruf olsaydı yapılacak şeyler belliydi. Örneğin, “Şimşek sadece İstanbul Havalimanı’nın bir yıllık kirasını Cengiz ve Kalyon’dan alabilse, açıkladığı ‘tasarruf paketinin’ hedeflediği rakamın neredeyse yarısı kadar kaynağı bütçeye koyabilirdi.” (5) Ya da şirketlerden toplanmayan, affedilen vergiler, şirketlere tanınan çeşitli muafiyetler ve verilen teşvikler, bütçede artan faiz ödemeleri, kamu-özel işbirliği adı altında sermayenin belli kesimlerine aktarılan kaynaklar, askeri maceralar için harcanan paralar, iktidar sahiplerinin çoklu maaşları, astronomik huzur hakları vs. vs.

Ancak, yine Oyan’ın tespitiyle, kamuda gerçek bir tasarrufun ucu “sermayeye ve yolsuzluk ekonomisine dokunacağı için yasak alandır. Her durumda Şimşek’in boyunu ve meşrebini aşar.” (3)

Bu şekilde değerlendirildiğinde “kamuda tasarruf”un Şimşek “programı”nın iki hedefiyle de gayet uyumlu olduğu görülmekte. Tekrar hatırlatmak gerekirse bu iki hedef, Türkiye ekonomisinin kronik döviz açığı sorununu bir süreliğine de olsa gidermek ve Nebati programının emeğe saldırısının sonuçlarını kalıcılaştırıp daha öteye götürmek olarak belirlenmiş durumda.

Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, karşı karşıya bulunduğumuz program, nihayetinde, ülke kaynaklarının bir avuç finansal spekülatöre aktarılması ve ülkenin ücretli çalışanlar ve emekliler için bir cehenneme çevrilmesi programıdır.

Özgür Orhangaziozgurorhangazi.com

Notlar:

(1) Şimşek “program”nın aritmetiği

(2) https://www.gazeteduvar.com.tr/is-dunyasindan-kamuda-tasarruf-paketine-destek-haber-1691071

(3) https://haber.sol.org.tr/yazar/tasarruf-mu-dediniz-393343

(4) Özelleştirme İdaresi’nin Urla’daki taşınmaz ihalesi için hazırladığı reklam filmi, belki de önümüzdeki dönemde göreceklerimizin bir fragmanı olabilir: https://twitter.com/bahadir_ozgr/status/1790043345818968518

(5) https://www.gazeteduvar.com.tr/simsek-once-kalyon-ve-cengizden-milyar-euroluk-kirayi-alsin-makale-1691043

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

GARANTİ BBVA TÜRKİYE RAPORU

Yayınlanma:

|

Yazan:

TCMB ihtiyaç duyulduğu sürece sıkılığın korunacağı, yeni mali tedbirler ise politika bileşiminin daha koordineli olacağına işaret etmektedir. Politikaların gecikmeli etkisi göz önüne alındığında, hala sağlam olan tüketimi kontrol altına almak için ek makro ihtiyati önlemlere ihtiyaç duyulacağına inanıyoruz.

Önemli noktalar

  • TCMB, yılın ikinci enflasyon raporunda 2024 yılı ara enflasyon hedefini 2 puan yukarı yönlü revize ederek yüzde 38’e yükseltmiş, öngörülen aralığın üst sınırını değiştirmeyerek yüzde 42’de tutmuştur. Yılın ilk dört ayında enflasyonun beklenenden 4 puan daha güçlü gelmesi, Mart ayındaki ilave sıkılaştırma ile sapmayı telafi edemeyecekleri için bu revizyonu yapmalarına neden oldu.
  • TCMB, sıkılaştırmanın talep koşulları ve enflasyon beklentileri ve dolayısıyla enflasyon eğilimi üzerindeki gecikmeli etkilerini gözlemlemek istemektedir. Enflasyon eğiliminde belirgin bir bozulma olması durumunda ilave sıkılaştırma uygulanacağının sinyallerini vermeye devam etmektedirler.
  • İç talep, yüksek enflasyon beklentileri, servet etkileri ve kredi kartı harcamalarının kullanılabilirliği ile desteklenmeye devam etmektedir. Parasal aktarım mekanizmasını güçlendirmek amacıyla mevcut düzenlemeleri gevşetmek için sürdürülebilir bir yol başlatmak için finansal koşulların daha uzun süre sıkı tutulmasına ihtiyaç duyulacaktır.
  • En son açıklanan mali paket, 2024’te GSYİH’nın %0,2-0,3’ü civarında tasarruf anlamına geliyor. Önümüzdeki dönemde yeni tedbirler de alınacak ve bunların birçoğu orta vadede etkili olacaktır.
  • Enflasyon eğilimi, daha koordineli bir politika bileşimi ile yıl sonu enflasyonunun TCMB tahmin aralığının üst sınırı olan %42’nin altına düşecek bir düzeye yükselmesi durumunda, 4Ç24’te çok kademeli adımlarla gevşemeye başlamak için sınırlı bir alan olabilir. Ancak, gecikmeli mali etkiler ve perakendeci harcamaları üzerindeki makro ihtiyati politikalar, daha erken bir kesinti döngüsü olasılığını azaltıyor.

Raporun tam hali için:

https://www.bbvaresearch.com/wp-content/uploads/2024/05/Policy-Pulse_what-to-think-about-policy-mix_May24.pdf

Raporun tamamını okumak için buraya tıklayın

Policy-Pulse_what-to-think-about-policy-mix_May24

 

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Yabancılar Türkiye’ye Neden Yatırım Yapıyor

Yayınlanma:

|

Yazan:

Aralık 2023 itibariyle Türkiye’de doğrudan yabancı yatırım stoku 264 milyar dolara ulaştı. Toplam yabancı firma sayısı da 88 bin seviyelerine erişti. En fazla yatırım yapan ülkeler arasında Hollanda, Almanya, ABD, Fransa, Azerbaycan ve Katar gibi aktörler bulunuyor. Son dönemde atılan adımlarla birlikte yabancı yatırımcı meselesi tekrar ön plana çıkıyor. Özellikle yerel seçimler sonrası yabancıların Türkiye ilgisinin arttığı görülüyor. Uluslararası kuruluşların kredi not artırımlarına eşlik eden yabancı yatırımlar daha çok Avrupa ülkelerinden geliyor. Seçimlerden sonraki beş hafta incelendiğinde 6 milyar doları aşan bir miktarın swap, borsa ve devlet tahvilleri aracılıyla Türkiye’ye geldiği anlaşılıyor. Bu finansal girişe 1 Nisan-5 Mayıs arasında yerleşiklerin 7,84 milyar dolarlık dövizden TL’ye geçişi eşlik ediyor.

Doğrudan yabancı yatırım beklentisinin aylık 1,5 milyar dolar olduğu göz önüne alındığında dört aylık süreçte 5 milyar dolarlık doğrudan yabancı yatırımın geldiği söylenebilir. Yaşanılan döviz girişine eşlik eden diğer bir süreçte Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının (TCMB) döviz rezervi birikim politikası yer alıyor. Son iki haftada 17 milyar dolarlık rezerv arışı seçimler sonrası 20 milyar doları aşmış gibi duruyor. Yabancı yatırımların bir diğer etkisi de enflasyon beklentilerinin iyileşmesinde görülüyor. TCMB’nin beklenti anketlerinde Ocak-Mayıs ayları içerisinde 12 aylık enflasyon beklentisi yüzde 45’lerden yüzde 35’lere kadar geriledi. Yılın sonuna doğru yıl sonu enflasyon beklentisi yüzde 10’lar düzeyine kadar düşebilir. Bir çıktı olarak Türkiye’ye gelen yabancı yatırımlar enflasyonla mücadeleyi daha kolay hale getiriyor ve istihdam, üretim gibi alanlara pozitif katkı sunuyor.

Son yıllarda Türkiye’ye hangi ülkeler en fazla yatırım yaptı diye bakıldığında Hollanda’nın açık ara önde olduğu görülüyor. Hollanda’yı İngiltere, ABD, İsviçre ve Almanya izliyor. 2019-2023 döneminde 32 milyar dolarlık doğrudan yabancı yatırım çeken Türkiye’nin en fazla yurt dışı yatırımı Hollanda’da yer alıyor. İngiltere ile de benzer bir ikili ilişkinin olduğunu söylemek mümkün. 25 milyar doları aşan dış ticaret hacmine bir o kadar ikili yatırım hacmi eşlik ediyor. Diğer yatırım yapan ülkelerle de benzer ilişkilerin olduğu görülüyor. Ocak-Nisan 2024 döneminde de benzer aktörlerin Türkiye’ye yatırım yaptığı ve dış ticaretle bağlantılı şekilde hareket ettiği anlaşılıyor.

S&P, Citibank ve JP Morgan gibi uluslararası finans kuruluşların olumlu açıklamaları ve Türkiye’nin kredi notunu yukarıya taşımaları yabancı yatırımcı ilgisini hem miktar hem de fiziki olarak artırıyor. Diğer bölgelere kıyasla Avrupa ülkeleri önde gelen yatırımcılar olarak öne çıkıyorlar. Fakat Türkiye’nin denge politikası göz önüne alındığında Çin, Japonya ve Güney Kore gibi ülkelerden yatırımların artması muhtemel. Son yıllarda Batı Asya ülkeleri Katar, BAE, Suudi Arabistan ve Kuveyt gibi aktörlerle yapılan yatırım anlaşmaları bu açıdan değerlendirilebilir. Özellikle Türkiye’nin imalat sanayi üretimi mevcut ülkeleri Türkiye’ye yatırıma yönlendiriyor. Genel olarak enerji ihraç eden Batı Asya ülkeleri kendi yerli sanayilerini tecrübe ve teknoloji transferiyle kuvvetlendirmek istiyor. Türk Savunma Sanayinin son yıllarda elde ettiği saha başarıları da (Irak, Ukrayna, Azerbaycan, Libya, Etiyopya ve Doğu Akdeniz) Türk sanayisine olan ilgiyi teşvik ediyor. Dünyanın en büyük 12. silah ihracatçısı haline gelen Türkiye’nin ilerleyen dönemlerde daha fazla yatırım çekmesi muhtemel.

Özellikle Türkiye’nin Araştırma ve Geliştirmeye (AR-GE) aktardığı ortalama yıllık 10 milyar dolar Türk sanayisini daha modern hale getirdi. 2003-2023 döneminde 166 milyar dolarlık AR-GE yatırımı Türk sanayi firmalarını teknoloji merkezli dönüştürdü ve dünyayla daha entegre yaptı. Dünyanın en büyük 13. sanayisini inşa eden ve 80 binden fazla üretim tesisiyle ürün çeşitliliğine sahip Türkiye’nin potansiyel taşıdığı ve daha fazla yatırımcı çekmesi beklenebilir. Sonuç itibariyle Ocak-Nisan 2024 dönemi mevcut potansiyel ve yatırım ivmesinin önemli bir göstergesi olarak okunabilir.

Deniz İSTİKBAL-WorldofTürkiye

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.