Türkiye’nin en büyük 100 elektrik üreticisi açıklandı
ELEKTRİK SEKTÖRÜNÜN ANA REFERANS KAYNAĞI MW100 RAPORU AÇIKLANDI : Enerji Günlüğü ve Kearney tarafından bu yıl ikincisi hazırlanan “MW100 – Türkiye’nin En Büyük 100 Elektrik Üreticisi” araştırmasının sonuçları açıklandı. Türkiye’nin en büyük elektrik üreticisi 20.981 MWe’lik kurulu gücüyle EÜAŞ oldu. Özel sektörün en büyüğü ise ENKA…
Enerji alanında Türkiye’nin en etkili haber ve bilgi kaynağı Enerji Günlüğü ile uluslararası danışmanlık şirketi Kearney’in hazırladığı MW100 2021 – Türkiye’nin En Büyük Elektrik Üreticileri Raporu’nun ikincisi yayınlandı. Sektörün önde gelen aktörlerinin de katılımıyla yapılan çevrimiçi toplantıyla duyurulan MW100 2021 Raporu, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun (EPDK) 31 Aralık 2020 tarihli verilerinden hareketle hazırlandı.
Kamu şirketi EÜAŞ ilk sırada
MW100 2021 listesinin zirvesinde devlete ait Elektrik Üretim Anonim Şirketi (EÜAŞ) yer alıyor. MW100 araştırmasına göre EÜAŞ’a bağlı santrallerin 20.981 MWe’lik kurulu gücü bulunuyor. Bu kapasite, Türkiye’nin 95.890 MWe’lik toplam kurulu üretim kapasitesinin yüzde 22’sini oluşturuyor. Listenin ikinci sırasında ise 3.830 MWe’lik kurulu güce sahip ENKA bulunuyor.
Enerjisa’nın portföy dağılımı
Sabancı Holding ile Alman E.ON ortaklığı Enerjisa Üretim, MW100 Araştırması’nda 3.608 MWe’lik kurulu gücüyle en büyük üçüncü elektrik üreticisi konumunda yer alıyor. Enerjisa ilk üç arasında en dengeli kaynak dağılımına sahip oyuncu olarak dikkat çekiyor. MW100’e göre Enerjisa’nın üretim portföyünde 1.583 MWe’lik doğalgaz, 450 MWe’lik yerli kömür, 1.353 MWe’lik hidroelektrik, 211 MWe’lik de rüzgâr santrali var.
İlk 10 şirket değişmedi
MW100 araştırmasının dördüncü sırasında 2.818 MWe’lik kurulu gücüyle Eren Enerji, beşinci sırasında ise 2.737 MWe’lik kurulu gücüyle Çelikler Holding yer alıyor. Cengiz Enerji 2.715 MW ile altıncı, Limak Enerji 2.576 MW ile yedinci, Aydem Enerji 1.964 MW ile sekizinci, İÇDAŞ 1.669 MW ile dokuzuncu, Bilgin Enerji 1.577 MW ile 10’uncu sıradaki yerlerini korumayı başardılar. İlk 10 içinde kurulu gücünü en çok arttıran oyuncu unvanı da Limak Enerji’de.
(31.12.2020 itibarıyla kurulu toplam üretim kapasiteleri)
Enerji okuryazarlığını yükseltmek
Enerji Günlüğü Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Kara, MW100 Araştırma Raporu’na ilişkin değerlendirmesinde, Türkiye elektrik sektöründeki bilgi birikiminin giderek artıp derinleştiğini söyledi. “Tabii yine de, enerji okur yazarlığını arttıracak çalışmalara ihtiyaç var” diyen Kara şöyle devam etti:
“Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de enerji konusunda ihtiyaç duyulan farkındalık, sadece enerji fiyatlarıyla sınırlı kalmayıp, hayatın tüm alanlarını kapsayacak şekilde, sürdürülebilirlik yaklaşımıyla gelişmeli. Yani temiz çevre, iklim değişikliği, makro ekonomik dengeler ile enerji arasındaki ilişkiler gibi konulara da yeterli hassasiyetin gösterilmesini sağlayacak bir toplumsal algıya ihtiyaç var. Bu konuda hem enerji sektörü oyuncularına hem de medya sektörüne ciddi görevler düşüyor. Enerji Günlüğü olarak bu konuda işbirliklerine her zaman hazır olduk ve olacağız.”
Sürdürülebilirlik odaklı enerji yönetimi
Kearney Türkiye Yönetici Ortağı Onur Okutur da, MW100 2021 Raporu’nu değerlendirirken Türkiye elektrik sektörünün salgın şartları altında bile toplam kapasitesini yüzde 5 arttırarak finansal ve teknik sağlamlığını bir kez daha dünyaya gösterdiğini söyledi. Okutur, “Türkiye elektrik sektöründeki kapasite artışının yüzde 95’i yenilenebilir kaynaklarıyla gerçekleşti. Böylece bu kaynakların toplam kapasitedeki payı yüzde 51,5’e yükseldi. Türkiye 2020’de yüzde 43’lük yenilenebilir enerji üretim payı ile dünyadaki pek çok gelişmiş ekonomiyi geçti ve bu doğrultuda çevre ve sürdürülebilirlik odaklı bir enerji yönetimi uyguladığını bir kez daha göstermiş oldu” dedi.
MW100 Türkiye’nin yüzde 83’ü
Elektrik üreticilerinin 31 Aralık 2020 tarihi itibarıyla sahip oldukları kurulu güçlerine göre yapılan “MW100, Türkiye’nin En Büyük 100 Elektrik Üreticisi Araştırması”nda yer alan şirketlerin toplam kurulu gücü 79.420 MWe’ye ulaşıyor. Bu kapasite, MW100 şirketlerinin Türkiye’nin toplam kurulu üretim kapasitesinin yüzde 83’ünü oluşturuyor.
Hidroelektrik en büyük kaynak
MW100 şirketlerinin kurulu güçlerinin kaynak bazında dağılımı incelendiğinde doğalgaz ile hidroelektriğin son yıllarda olduğu gibi önde olduğu görülüyor. Bu iki kaynaktan hidroelektrikte 26.439 MWe, doğal gazda ise 23.561 MWe kurulu üretim kapasitesi bulunuyor. Hidroelektrik ve doğal gazı, 19.510 MWe’lik kurulu güçle kömür izliyor. MW100 şirketlerinin yerli kömürde 12.241 MWe, ithal kömürde ise 7.192 MWe’lik kurulu kapasiteleri bulunuyor. Son yıllarda büyük yatırım yapılan ve hızla büyüyen yenilenebilir enerji kaynağı rüzgar ise 7.417 MWe’lik kurulu kapasite ile kömürün arkasında yer alıyor.
Bu yıl 9 yeni şirket girdi
MW100 listesine bu sene 9 yeni şirket dahil oldu. Yeni katılan şirketlerin tümü yenilenebilir enerji kaynaklarındaki güçlü portföyleriyle dikkat çekiyor. Yeni katılan şirketlerin yüzde 80’inin sadece yenilebilir enerji kaynaklarında yatırımları bulunuyor. 2020 yılında hidroelektrik santrallerine yaptığı yatırımlarla dikkat çeken Energo-Pro listeye 60. sıradan girdi.
Toplam kurulu güç yüzde 5 arttı
MW100 2021 raporuna göre Türkiye’nin elektrik üretimi kurulu gücü 2020 yılında salgın önlemlerine rağmen yaklaşık yüzde 5’lik artışla 96 bin megavat (MW) seviyesine dayandı. Yıllık elektrik tüketimi ise Nisan-Mayıs aylarındaki sert düşüşe rağmen toplamda 2019’a göre artış gösterdi ve 305 milyar kilovatsaati aştı. Jeotermal, güneş ve rüzgâr enerjisinin toplam elektrik üretimindeki payı, devlet teşvikleriyle artan kurulu güç kapasitenin de etkisiyle bir sene içinde yüzde 13’ten yüzde 15 seviyesine yükseldi. Rapora göre hidroelektrik santrallerin payı 2020 yılına kıyasla gerilerken, bu düşüşte özellikle Ekim-Aralık ayları arasında yaşanan kuraklık etkili oldu.
Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması gibi olağanüstü bir siyasi gelişme, Türkiye ekonomisi ve piyasaları üzerinde kısa ve orta vadede önemli etkiler yaratabilir. Bu tür bir gelişmenin piyasalara etkisi, hem iç siyasi tansiyon hem de dış yatırımcıların algısı açısından değerlendirilmelidir.
Olası etkileri şöyle özetleyebiliriz:
📉 1. Borsa İstanbul (BIST) Üzerindeki Etkiler
Negatif Etki Beklenir: Özellikle banka ve holding hisselerinde sert satışlar görülebilir.
Yatırımcı Güveni Sarsılabilir: Siyasi belirsizlik, yerli ve yabancı yatırımcının risk algısını yükseltir.
Yabancı Çıkışı Hızlanabilir: Zaten sınırlı olan yabancı yatırımcı oranı daha da azalabilir.
💵 2. Döviz Kurları (USD/TRY, EUR/TRY)
Kur Şokları Görülebilir: Politik risk primi artar, bu da dövize yönelimi artırır.
Merkez Bankası Baskı Altında Kalır: Döviz talebindeki ani artışa müdahale gerektirebilir.
📈 3. Faiz ve Tahvil Piyasaları
Faizler Yükselebilir: Risk algısı arttıkça TL cinsi varlıklardan çıkış olur, bu da faizlerde yükselişe yol açar.
Tahvil Satışları Artar: Devlet tahvillerine olan güven azalabilir.
🌍 4. CDS (Kredi Risk Primi) ve Dış Yatırımcı Algısı
CDS Yükselir: Türkiye’nin risk primi artar, bu da borçlanma maliyetlerini artırır.
Yatırım Notları ve Raporlar Değişebilir: Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları bu gelişmeyi raporlarında olumsuz değerlendirebilir.
🏦 5. Bankacılık ve Finans Sektörü
Kredilerde Yavaşlama: Artan belirsizlik nedeniyle kredi taleplerinde azalma görülebilir.
Bankaların Risk Algısı Artar: Özellikle yerli özel bankalar temkinli davranmaya başlar.
🔍 6. Orta Vadeli Etkiler
Ekonomik Reformlar Gölge Altında Kalır: Siyasi tartışmalar ekonomi gündeminin önüne geçer.
Seçim Güvenliği ve Demokratik Görünüm Tartışılır: Bu durum Türkiye’nin “yatırım yapılabilir ülke” imajını zedeler.
İmamoğlu gibi kamuoyunda güçlü desteği olan bir siyasi figürün tutuklanması, sadece ekonomik değil sosyal ve toplumsal tansiyonu da yükseltebilir. Bu da piyasaların kırılganlığını artırır.
BANKACILIK FİNANS SEKTÖRÜNÜ NASIL ETKİLER
Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması, bankacılık ve finans sektörü, siyasi belirsizlik nedeniyle doğrudan ve dolaylı birçok etkiye maruz kalabilir. Bu tür siyasi şoklar, özellikle sermaye hareketlerinin serbest olduğu, dışa açık ve kırılgan ekonomilerde bankacılık sektörü üzerinde hızlı ve ciddi baskılar yaratabilir.
Aşağıda, bu gelişmenin bankacılık ve finans sektörüne olası etkilerini başlıklar halinde detaylandırmak gerekirse:
🏦 1. Bankalara Güven ve Mevduat Davranışı
TL Mevduatlarda Çıkış Olabilir: Siyasi belirsizlik, vatandaşın dövize yönelmesine neden olabilir.
Kur Korumalı Mevduatlarda (KKM) Artış: Kur şoklarına karşı bireyler KKM’ye yönelebilir.
Bankaların Fonlama Maliyetleri Artar: CDS primindeki artışla yurt dışı borçlanmalar pahalı hale gelir.
Swap Kanalları Daralabilir: Merkez Bankası swap ihtiyacını artırabilir.
Yurt dışı borç çevirme oranlarında düşüş olabilir.
🔍 5. BDDK ve TCMB Üzerindeki Baskı
Yeni düzenleme ve müdahaleler gündeme gelebilir.
Piyasa istikrarı için geçici tedbirler alınabilir (örneğin likidite enjeksiyonu, döviz satışı).
Sermaye kontrolleri ya da TL likidite kısıtlamaları speküle edilebilir.
🌐 6. Yabancı Yatırımcı İlgisi
Bankacılık sektörü doğrudan yabancı yatırımcıların radarında olduğundan ilk çıkışlar burada yaşanır.
Sendikasyon kredilerine erişim zorlaşır.
Türkiye’nin “hukuk devleti” imajının zedelenmesi, uzun vadeli finansal istikrarı tehdit eder.
⚠️ 7. Reel Sektörün Bankalara Yansıması
Firmalar döviz kurlarındaki artış nedeniyle zor duruma düşerse, bankaların tahsilât riski yükselir.
Takipteki krediler oranı (NPL) artabilir.
Bankalar daha muhafazakâr davranarak kredi musluklarını kısabilir.
SONUÇ:
Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması gibi siyasi bir kriz, bankacılık sektöründe güven, kredi akışı, yabancı ilgisi ve fonlama kaynakları üzerinde ciddi baskı yaratır. İlk şok dalgası özellikle borsa ve kur tarafında hissedilirken, orta vadede aktif kalitesi, kârlılık ve büyüme gibi temel göstergeleri de zayıflatır.
• Bankaların likiditesi azalır: Bankalar bu senetlere yatırım yaptığında, ellerindeki fazla nakdi TCMB’ye park etmiş olur. Bu da piyasadaki toplam likiditenin azalmasına neden olur.
• Mevduat faizleri yükselebilir: Bankalar, TCMB’nin çektiği likiditeyi yerine koymak için mevduat faizlerini artırabilir.
2. Faiz ve Kredi Piyasaları
• Kredi faizleri yükselebilir: Piyasadaki para azaldığı için bankalar kredi vermekte daha temkinli davranabilir ve kredi faizlerini artırabilir.
• Ters repo alternatifi olarak görülebilir: Bankalar için TCMB’nin sunduğu faiz oranı, ters repo piyasasında oluşan faizlerle rekabet edebilir ve piyasada faizlerin yönü üzerinde etkili olabilir.
3. Döviz Kuru Üzerindeki Etkiler
• TL güçlenebilir: Piyasadaki TL miktarı azaldığı için döviz talebi düşebilir ve TL’nin değer kazanmasına yol açabilir. Ancak bu etki, yabancı yatırımcı girişleri ve diğer makroekonomik faktörlere bağlı olarak değişebilir.
4. Borsa Üzerindeki Etkiler
• BIST’te satış baskısı olabilir: Eğer likidite azalır ve faizler yükselirse, yatırımcılar borsadan çıkarak daha güvenli ve getirisi yüksek enstrümanlara (örneğin TCMB’nin ihraç ettiği likidite senetlerine) yönelebilir.
5. Enflasyon Üzerindeki Etkiler
• Enflasyonist baskılar azalabilir: Parasal sıkılaştırma devam ettiği için talep tarafında bir daralma olabilir. Bu da enflasyonu düşürmeye yardımcı olabilir.
Genel Değerlendirecek olursak;
Bu adım, TCMB’nin sıkı para politikasına devam ettiğinin bir işareti. Eğer likidite etkili bir şekilde çekilirse:
✔ TL’nin değeri korunabilir veya güçlenebilir.
✔ Enflasyon baskısı azalabilir.
✔ Kredi faizleri yükselerek ekonomik aktivite bir miktar yavaşlayabilir.
Ancak, piyasaların tepkisi birçok faktöre bağlı olarak değişebilir. Özellikle yabancı yatırımcı ilgisi, küresel piyasalardaki gelişmeler ve TCMB’nin faiz politikası belirleyici olacaktır.
KUR RİSKİ ortadan kalktı mı yoksa kısa bir ara mı verdik ?
Bilindiği üzere döviz açığı, şirketlerin döviz cinsinden ve dövize endeksli borçları ile döviz cinsinden veya dövize endeksli alacakları arasındaki farkı ifade eder. Haliyle döviz açığı taşımak demek de kur riski taşımak anlamına gelir.
Şirketlerin kullanmış olduğu toplam kredileri içindeki döviz cinsinden kredilerinin payına bakıldığında, Büyük şirketlerin toplam kredilerinin % 64’ünün, KOBİ’lerin ise % 18’inin döviz cinsinden olduğu görülüyor.
İhracatın yapabilmenin giderek zorlaştığı da göz önüne alındığında, gerek küresel siyasi ve ekonomik belirsizliklerin (ticaret savaşları, kotalar, ek vergiler, kur savaşları) ulusal ekonomilerde yaratacağı finansal risklerden, gerekse ülkemizin kendi dinamikleri çerçevesinde oluşabilecek finansal risklerden korunmak amacıyla, şirketlerin vadeli işlem yapma felsefesine dayanan türev ürün (forward, opsiyon, swap vb.) kullanımına daha da önem vermeleri faydalı olacaktır.
Bilindiği üzere döviz açığı, şirketlerin döviz cinsinden ve dövize endeksli borçları ile döviz cinsinden veya dövize endeksli alacakları arasındaki farkı ifade eder. Haliyle döviz açığı taşımak demek de kur riski taşımak anlamına gelir.
Şirketlerin kullanmış olduğu toplam kredileri içindeki döviz cinsinden kredilerinin payına bakıldığında, Büyük şirketlerin toplam kredilerinin % 64’ünün, KOBİ’lerin ise % 18’inin döviz cinsinden olduğu görülüyor.
İhracatın yapabilmenin giderek zorlaştığı da göz önüne alındığında, gerek küresel siyasi ve ekonomik belirsizliklerin (ticaret savaşları, kotalar, ek vergiler, kur savaşları) ulusal ekonomilerde yaratacağı finansal risklerden, gerekse ülkemizin kendi dinamikleri çerçevesinde oluşabilecek finansal risklerden korunmak amacıyla, şirketlerin vadeli işlem yapma felsefesine dayanan türev ürün (forward, opsiyon, swap vb.) kullanımına daha da önem vermeleri faydalı olacaktır.