Connect with us

GÜNCEL

Yes, Chef!” ile Yönetmek: Bir Diziden Alınan Liderlik Dersleri

Yayınlanma:

|

The Bear” dizisi yalnızca mutfakta değil, işletme yönetiminin en karmaşık noktalarında da bize çok şey söylüyor.

Bu yazımda; liderlik, örgütsel sessizlik, kişisel gelişim ve fine dining gibi kavramları bu olağanüstü dizinin sahneleri üzerinden yeniden okudum.
Mutfakta pişen sadece yemek değil; dönüşen kültürler, büyüyen insanlar ve yeniden yazılan yönetim tarifleri…

‘‘The Bear’ Üzerinden İşletme Yönetimi: Mutfakta Pişen Liderlik ve Örgütsel Sessizlikle Mücadele”

Bazı diziler yalnızca hikâye anlatmaz; hayatın karmaşık sistemlerini bir mikroskop altına yatırır. “The Bear”, bu tür yapımların en parlak örneklerinden biri. Chicago’da bir sandviç dükkânının kalıntıları üzerinde yükselmeye çalışan bir ekip… geçmişin yüküyle, geleceğin hayaliyle ve şimdinin kaosuyla baş etmeye çalışan insanlar… Ama aslında her şeyin özünde bir soru saklı: Bir işletmeyi gerçekten ne işler hâle getirir?
Carmy’nin mükemmeliyetçiliği, Richie’nin içsel dönüşümü, Sydney’in vizyoner tutumu ve Marcus’un sessiz gelişimi sadece bir restoranın değil; herhangi bir organizasyonun iç dinamiklerini sorgulatıyor. Bu yazıda; liderlik, örgütsel sessizlik, dayanışma kültürü, kişisel gelişim, eğitimin yatırımlara dönüşü ve elbette gastronomiyle iç içe geçmiş işletme zorluklarını birlikte analiz edeceğiz. Bir mutfak dolusu dersle başlayalım…

Küçük Düşünmek Büyümek İçindir: Stratejik Sadelik ve Odaklanma 

The Bear’ın ilk sezonunda Richie’nin dile getirdiği bir ifade hafızalara kazınır: “Bence daha küçük hedefler koymamız gerekiyor. Daha küçük düşünmeliyiz.” İlk bakışta bu söylem, başarısızlığın bahanesi gibi algılanabilir. Oysa burada yatan fikir, aslında yalın yönetim ve odaklanma stratejisinin temelidir.
Dizinin kaotik ilk dönemlerinde, ekip her alana yetişmeye çalışırken verimsizleşir. Fazlalıklar, iş süreçlerini yavaşlatır; her gün yangın söndürme modunda geçen operasyonlar sürdürülebilirliği tehdit eder. Richie’nin küçük hedefler konusundaki sezgisel tepkisi, aslında büyük resmin küçük parçalarla şekillendiğini kavrayan bir içgörüye dayanır.
Geleneksel işletmecilikte “büyümek” genellikle hacimle, daha büyük alanlarla, daha çok masayla ölçülür. Oysa “The Bear” farklı bir yolu önerir:

Menü sadeleşir
Masa sayısı azalır
Fiyatlar artar ama deneyim derinleşir
Ekip küçülür ama bağ kuvvetlenir

Bu dönüşüm, minimalizmin stratejik bir araç olarak kullanılabileceğini gösterir.
İhtişamdan değil, derinlikten gelen bir başarıdır bu.

Günümüz iş dünyasında da benzer bir dönüşüm yaşanıyor:

Start-up kültürü, yalın yapılarla büyük firmalara kafa tutuyor
“Az ama öz” ekiplerle inovasyon üretiliyor
Odaklanmış değer önerileri, geniş ürün yelpazelerinden daha etkili olabiliyor

Carmy, Richie ve Sydney arasındaki dinamik, bu stratejik yön değişiminin zihinlerde nasıl yankı bulduğunu ortaya koyar. Artık amaç sadece hayatta kalmak değil; az ile çok yapabilmek.

Örgütsel Sessizlik ve İletişimin Gücü: Mutfağın Konuşmayan Kahramanları

Başarının arkasında çoğu zaman yüksek sesle dile getirilmeyen bir şey saklıdır: sessizlik. “The Bear”ın ilk sezonu, tam da bu kavramın ne kadar tehlikeli olabileceğini gösterir. Mutfakta herkes kendi işini yapar, ama kimse duygularını ifade etmez. Endişeler, stres, fikirler — hepsi içe gömülüdür. Bu durum yalnızca çalışanların psikolojisini değil, işletmenin performansını da tehdit eder.

Örgütsel sessizlik, çalışanların fikirlerini, sorunlarını ve önerilerini dile getirmemesi hâlidir.

Sebepleri arasında:

Misilleme korkusu
Liderin otoriter yapısı
“Zaten bir şey değişmez”; algısı
Güvensizlik ortamı

Mutfakta bu sessizlik en çok Carmy’nin yönetim tarzında ortaya çıkar. Teknik olarak usta olsa da, duygu yönetimi ve iletişimde zorlandığı için çalışanlar onunla açıkça konuşamaz.
Fakat bu atmosfer, Sydney gibi bir karakterin gelişiyle değişmeye başlar. O, sorular sorar, öneriler getirir, tartışır — ve bu, ekibin yavaş yavaş ses bulmasını sağlar.

Liderlik burada devreye girer:

Psikolojik güvenlik, ekibin “yanlış yaparsam dışlanmam” diyebildiği bir iklimdir.
Açık iletişim, inovasyonun ve öğrenmenin temelidir.
Bir ekip ancak birbirinin sesi olduğunda gerçek anlamda birlikte çalışabilir.

Sydney’in mutfağa getirdiği bu yeni ses, Carmy’nin dönüşümünü de tetikler. Artık direktif vermek yerine, dinlemek ve tartışmak zorundadır. Bu dönüşüm, tüm organizasyonlarda yaşanabilecek bir kırılma anıdır: sessizlikten diyaloğa geçiş.

Lider Eleştirilebilir mi? Evet, Edilmelidir: Güçlü Olmanın Kırılgan Yolu

“The Bear”da Carmy, mutfağa lider olarak geldiğinde herkesin gözü onda, ama kimse ona geribildirim vermiyor. Neden? Çünkü çok iyi. Çünkü “yıldız şef”. Çünkü “o bilir.” İşte tehlike tam burada başlar.

Yüksek beceri, sorgulanamazlık getirdiğinde, ekip sadece takip eder ama gelişemez.
Mutfakta sıkışmış enerjiler birikir, patlamaya hazır bir baskı oluşturur. Carmy’nin iletişimsiz, içe dönük liderlik tarzı, bu baskıyı iyice artırır. Ama bir liderin her şeyi bilmesi gerekmez — dinlemesi ve gelişmeye açık olması yeterlidir.
Sydney gibi karakterler Carmy’ye karşı çıktığında—tatlı bir tabakta değil, fikirlerde çarpışma yaşandığında—mutfak önce sarsılır, sonra nefes almaya başlar. Eleştiriye açık lider:

Carmy’nin yolculuğu, yetkinlikle liderliğin farklı şeyler olduğunu kabul etmesiyle şekillenir. Mutfağı “benim mutfağım” değil, “bizim mutfağımız” yapmaya başladığında gerçek liderliğe adım atar.

Lider:

Ekibiyle birlikte büyür
Güven oluşturur
Sessizliği iletişime çevirir
Egosunu değil, vizyonunu merkeze alır
Carmy’nin yolculuğu, yetkinlikle liderliğin farklı şeyler olduğunu kabul etmesiyle şekillenir. Mutfağı “benim mutfağım” değil, “bizim mutfağımız” yapmaya başladığında gerçek liderliğe adım atar.
Lider Eleştirilebilir mi? Evet, Edilmelidir: Güçlü Olmanın Kırılgan Yolu
“The Bear”da Carmy mutfağa lider olarak geldiğinde herkesin gözü onda, ama kimse ona geri bildirim vermeye cesaret edemez. Çünkü “o bilir.” Çünkü “o şef.” Ama yetkinlik, sorgulanamazlık getirdiğinde, organizasyonlar öğrenmeyi bırakır.
Bu sessizlik duvarını asıl yıkanlardan biri ise şaşırtıcı bir şekilde Tina olur. Sessiz, sadık, geleneksel çalışan imajından çıkar; deneyiminin getirdiği haklılıkla Carmy’ye ses yükseltir. Son sezonda bir noktada, tüm baskı altında patlar ve şöyle der (ve burada argo tonu dikkat çekicidir):
“Ain’t nobody tryna get ‘round your moody ass anymore, Chef. Fix it.”

Bu söz sadece bireysel bir patlama değildir; örgütsel sessizliğin kırıldığı andır. Tina, yıllarca baskıya, değişime ve kontrolcü liderliğe sessiz kalan ekibin kolektif sesidir artık.

Carmy, bu eleştiriyi duymak zorunda kalır. Bir lider olarak dönüşümü de tam burada başlar:

Artık sadece teknik olarak iyi olmak yetmez
Ekip dinlemiyorsa, liderlik yok demektir
Geri bildirim, mutfağın en değerli malzemesidir

Bu an, “The Bear” dizisinin en insani, en öğretici sahnelerinden biridir. Sessiz çalışanların da söz hakkı olduğunu, liderliğin sadece yön vermek değil, yön bulmak için de kulak vermek olduğunu gösterir.

İş Yeteneği ≠ Liderlik: Ustalıktan Vizyonerliğe Zor Bir Geçiş

Carmy, mutfağa geldiğinde herkes onun “usta” olduğunu bilir. Teknik becerileri olağanüstüdür — bıçak hâkimiyeti, tarif kompozisyonları, ürün seçimi… Ancak işler liderliğe gelince her şey değişir.

İş yeteneği; belirli bir alandaki ustalığı temsil eder.
Liderlik ise insanları yönlendirme, ilham verme ve karar anlarında onların yanında durabilme sanatıdır.

“The Bear” tam da bu farkın ete kemiğe büründüğü bir anlatıdır:

Carmy, teknik olarak mutfağın en iyisidir ama ekip dağınıktır
Kriz anlarında yalnızlaşır çünkü iletişimi zayıftır
Karar vermektense kaçmayı tercih eder (örnek: son sezon finalinde ansızın
kaybolması)
Yetkin ama kırılgandır; liderlik yalnızca teknikle değil, duygusal dayanıklılıkla da inşa
edilir

Sydney burada ilginç bir kontrast oluşturur:

O da teknik olarak iyidir ama asıl farkı insanlarla kurduğu bağdadır
Empati kurar, iletişim geliştirir, hata yapmaktan korkmaz
Otorite arayan değil, güven inşa eden bir liderlik modeli sunar

Bu ayrım, günümüz iş dünyasında da son derece geçerlidir:

Harika bir mühendis, kötü bir takım lideri olabilir
Muhteşem bir tasarımcı, berbat bir yöneticidir belki
Çünkü liderlik; yeteneği yönetmek değil, insanı yönetmekle başlar

Dizide Carmy’nin bu farkı yavaş yavaş fark etmesi (ve Tina gibi çalışanların ona bunu gösterebilmesi) aslında iş dünyası için müthiş bir metafor taşır:

“Lider olmak, en iyisi olmak değil; en iyileri birlikte tutabilmektir.”

En İyi Yaptığımız Şeye Odaklanmak: Kişisel Yatırımların Lezzetli Geri Dönüşü Marcus dizinin ilk sezonlarında geri planda kalan, sessiz ama dikkatli bir karakterdir.
Dikkatini mutfağın ayrıntılarına ve özellikle tatlılara verir. Ama onu farklı kılan, sahip olduğu potansiyelin farkında biri tarafından görülmesidir.
Carmy ve Sydney, Marcus’un yeteneğini keşfeder ve ona yatırım yaparlar. Onu Kopenhag’a eğitime gönderirler. Bu, sadece bir mutfak eğitimi değil; bir çalışana duyulan güvenin ve vizyonun göstergesidir.

Bu bölüm bize birkaç kritik işletme dersi sunar:

Odaklanmak, parlamanın ilk adımıdır
Marcus tatlılara odaklandığında, ortaya çıkarabildiği yaratıcılık herkesin ilgisini çeker.

Yatırım sadece makinelere değil, insanlara yapılmalıdır
Onu yurtdışına göndermek, eğitimle beraber moral ve sorumluluk duygusu da yükler.

Kişisel gelişim, organizasyonel gelişimin kaldıraç noktasıdır
Marcus’un dönüşümü, mutfakta yeni bir kalite standardı yaratır.

Sessiz çalışanlar büyük sürprizler yaratabilir
Görünmez kahramanlara yapılan yatırım, sürpriz başarılarla geri döner.

Bu noktada dizideki fine dining dönüşümünün de temel taşlarından biri haline gelir Marcus’un performansı. Kalite standardı yükselirken ekip içi güven de büyür. Bu da bize işletme dünyasının gizli malzemesini hatırlatır:

İnsan sermayesi, uzun vadeli başarının en tatlı tarifidir.

Fine Dining: Rüya mı, Kabus mu? İşletmesel Sınavların En Zoru

Fine dining restoranları estetik, emek ve yaratıcılığın zirvesidir — fakat bu kadar yüksek standart, aynı zamanda yüksek risk demektir. “The Bear”da da Carmy ve Sydney, yemek sanatını en üst düzeye taşımaya çalışırken; finansal stres, operasyonel karmaşa ve takım dengeleriyle boğuşurlar.

İşte neden bu iş modeli zor:

Düşük Kâr Marjı: Yüksek kalite ürünler, nitelikli iş gücü ve şık sunum; maliyetleri fırlatır ama fiyatları sınırsız artırmak da müşteri sayısını düşürür.
Öngörülemez Talep: “Deneyim” odaklı hizmet vermek her zaman sürdürülebilir müşteri hacmi yaratmaz.
Operasyonel Yoğunluk: Her tabak başlı başına bir “performans”tır. Bu da hata marjını sıfıra çeker.
Ekip Baskısı: Yaratıcılık isteyen menülerle, zaman baskısı altındaki servis çatışır.
Sanat vs Sürdürülebilirlik: Bir noktada hayal edilen menü ile karşılanabilir maliyet arasında ölüm kalım savaşı başlar.

The Bear’ın son sezonu, bu çatışmanın adeta anatomisi gibidir:

Sydney’in yaratıcı tutkusu ile Carmy’nin mükemmeliyetçi kontrolü çarpışır.
Richie, müşteri deneyimiyle restoranın ruhunu yakalamaya çalışırken; arka mutfakta tabaklar değil, sinirler kırılır.
Fine dining rüyası; stratejik netlik, sürdürülebilir menü planlaması ve psikolojik olarak sağlam ekip olmadan kolayca kabusa dönüşür.

İşletme Dersi:

Sanatçılık bir restoran açmak için gerekliyse de yeterli değildir. Bir fine dining işletmesinin başarılı olması için:

Operasyonel liderlik
Finansal denge becerisi
Personel motivasyonu
Net marka vaadi

bir arada çalışmalıdır.

Sonuç: ‘Yes, Chef’ Dedirten Bir Yönetim Dersi

“The Bear” sadece yemek pişirmekle ilgili bir dizi değil; aynı zamanda bir işletmenin kalbini, ruhunu ve çelişkilerini gözler önüne seren bir yönetim anlatısıdır. Mutfakta geçen bu hikâye, iş dünyasına dair şu yalın ama güçlü mesajı verir:

Bir organizasyonu ayakta tutan şey yalnızca teknik beceri değil, birlikte konuşabilen, güvenebilen ve dönüşebilen insanlardır.

Carmy’nin travmatik mükemmeliyetçiliği, Sydney’in vizyoner liderliği, Marcus’un gelişim serüveni, Richie’nin dönüşümü, Tina’nın ses bulması — her biri farklı yönetim kavramlarını bedenleştirir:

Sessizliği kırmak
Liderliği paylaşmak
Yeteneği geliştirmek
Kültür yaratmak
İşletmeler bazen bir fine dining mutfağı gibidir: her şey mükemmel görünmeli ama arkada krizler kaynar. Bu yazının da gösterdiği gibi, çözüm bazen daha küçük düşünmekte, bazen bir çalışana güvenmekte, bazen de bir lidere “kendine gel” diyebilmektedir.

Son söz?

Bir organizasyonun en değerli menüsü, birlikte pişirilen kültürdür.
Ve evet, en iyi işletmelerde sık duyulan bir şey vardır:“Yes, Chef.”

Serhat CAN

Okumaya devam et
Yorum Yazın

Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

GÜNCEL

Ortak Olurken Dikkat Edilmesi Gereken 7 Kritik Nokta

Yayınlanma:

|

İş hayatında ortaklık, başarıyı hızlandırabileceği gibi bir yanlış adımda telafisi zor sonuçlar da doğurabilir. Aşağıdaki 7 madde, iş ortağı seçerken nelere dikkat edilmesi gerektiğini sade ve etkili biçimde özetliyor:

✅ 1) Gelir Dengesi: “Biri parayı koyar, diğeri çalışır” modeli risklidir

Başlangıçta kabul edilebilir görünen bu düzen, zamanla sorun yaratır. Parasal katkısı olmayan ortak, zaman içinde diğer ortak üzerinde baskı unsuru haline gelir. Bu nedenle eşit ya da denk katkılar, sürdürülebilir bir ortaklık için şarttır.

❌ 2) Aile ve Akraba ile Ortaklık Zorlar

Eş, dost, akraba ile kurulan ortaklıklarda duygusal bağlar, profesyonel kararların önüne geçer. İşte yaşanan bir sorun, aileye sıçrar. Bu tür ortaklıklar en çok sorun yaşanan ilişki biçimlerindendir.

🔁 3) Farklı Yönleriyle Tamamlayıcı Ortaklar Seçin

Bir ortağın zayıf yönlerini diğerinin kapatması gerekir. İki ortağın da aynı meziyetlere sahip olması verimsizlik yaratır. Biri analitikse diğeri yaratıcı, biri hızlıysa diğeri temkinli olmalı. Farklılıklar, işin dengesini sağlar.

📝 4) Her Şey Yazılı Olsun

Söz uçar, yazı kalır. Detaylar yazıya dökülmediğinde yanlış anlamalar ve sınır ihlalleri başlar. Tüm görev tanımları, yetki alanları ve gelir paylaşımı mutlaka yazılı olarak kayıt altına alınmalıdır.

🧩 5) İş Bölümü Şart

Herkes her işe karışırsa sistem tıkanır. Ortaklar, yetkin oldukları alanda görev almalı ve gerektiğinde geri çekilmeyi bilmelidir. Bu sayede liderlik çatışmalarının önüne geçilir.

🚫 6) Üçüncü Kişilere Kapalı Sistem Kurun

Ortaklığa dışarıdan gelen yorumlar (özellikle eş, dost, aile) yapının kimyasını bozar. Ortaklık içindeki kararlara dış etki kabul edilmemeli; bu konu daha en baştan netleştirilmelidir.

🔍 7) Referans Kontrolü Yapın

Ortağınızı, eşinizden fazla göreceksiniz! Bu yüzden geçmişine, iş yapış tarzına, etik anlayışına dair bilgi toplayın. Önceki ortaklıklarını inceleyin, güvenilir kaynaklara danışın.

Ortaklık, sadece iş değil, hayat kalitenizi de etkiler

Yanlış ortak, işi batırır. Doğru ortak, sizi zirveye taşır. Bu yüzden adım atmadan önce düşünün, analiz edin, konuşun, yazıya dökün. Ortaklığınızı iş gibi değil, stratejik bir evlilik gibi yönetin.

Mustafa AKPINAR

Okumaya devam et

GÜNCEL

Coldplay Konserinde “Kiss Cam” Skandalı: CEO fena yakalandı

Yayınlanma:

|

Yazan:

Coldplay’ın Boston Gillette Stadyumu’ndaki konserinde, eğlenceli bir gelenek olan “kiss cam” (öpücük kamerası) beklenmedik bir skandala sahne oldu. Kameralar, sahnede binlerce seyircinin arasından geçerken, dev ekranda şaşırtıcı bir çift belirdi:

  • Andy Byron – 1 milyar dolarlık yazılım şirketi Astronomer’ın CEO’su

  • Kristin Cabot – Aynı şirketin İnsan Kaynakları Müdürü

Kameraya yakalanan bu iki üst düzey yöneticinin sahnede öpüşmekten kaçınması ve sonrasında yaşadıkları panik, sosyal medyada hızla yayıldı ve olay çığ gibi büyüdü.

Olayın Detayları:

  • Andy Byron, LinkedIn profiline göre evli ve iki çocuk babası. Eşi Megan Kerrigan ile New York’ta yaşıyor.

  • Kristin Cabot’nun medeni hali hakkında kamuya açık bir bilgi yok.

Konserde yaşanan bu an, izleyiciler tarafından telefonlara kaydedilip sosyal medyada yayıldı. Görüntüler kısa sürede viral oldu ve özellikle iş dünyasında etik tartışmaları alevlendirdi.

Bu Skandal Neyi Gösteriyor?

  1. Kurumsal Etik Sorunu:
    Aynı şirkette CEO ile İK Müdürü arasındaki potansiyel ilişki, güç dengesizliği ve profesyonellik açısından büyük bir etik sorun teşkil ediyor.

  2. Liderlik Güvenilirliği:
    Evli bir CEO’nun kamuoyunda bu şekilde görüntülenmesi, şirketin kamu itibarı ve çalışan güveni açısından yıpratıcı olabilir.

  3. Sosyal Medya ve Mahremiyet:
    Her anın kameraya alınabildiği bir çağda, kamuya açık davranışların sonuçları tahmin edilenden büyük olabilir.

  4. Kültürel Kodlar ve “Kiss Cam” Tartışması:
    Eğlenceli bir gelenek olan “kiss cam”in, insanların rızası olmadan özel anları kamusal hale getirmesi de eleştirilen yönlerden biri haline geldi.

Şirketten Henüz Resmî Bir Açıklama Gelmedi

Astronomer şirketi, konuyla ilgili henüz bir açıklamada bulunmadı. Ancak yaşananların şirketin kurumsal iç denetim süreçleri ve İK politikaları açısından ciddi sonuçlara yol açabileceği öngörülüyor.

Sadece Magazin Değil, Bir Yönetim Krizi

Bu olay, özel hayatın kamuya taşındığında nasıl bir krize dönüşebileceğini ve liderlerin davranışlarının şirket kültürüne etkisini net bir şekilde ortaya koyuyor. Andy Byron ve Kristin Cabot’nun nasıl bir yol izleyeceği, hem şirketin geleceği hem de kamuoyu tepkisi açısından merakla bekleniyor.

Okumaya devam et

GÜNCEL

Batarya Depolamalı GES’te Son Durum: Maliyet Durağan, Engeller Artıyor

Yayınlanma:

|

Yazan:

Solar3GW tarafından her 6 ayda bir yayınlanan Batarya Depolamalı Güneş Enerji Santrali (DGES) analizinin güncel sonuçları açıklandı. Son veriler, teknolojik gelişmelerin sağladığı sınırlı iyileşmelere rağmen, sektörün yapısal ve mevzuatsal sorunlar nedeniyle yatırımcı açısından hala birçok engelle karşı karşıya olduğunu ortaya koyuyor.

⚙️ Teknik ve Finansal Göstergeler: Kazanım Sınırlı, Risk Sürüyor

Yeni analizde 10 MWe kapasiteli ve 1 saatlik batarya depolamalı bir GES projesi baz alınmıştır. Sistemin bazı önemli göstergeleri şöyle:

  • Kurulu Güç: 10 MWe

  • Batarya Kapasitesi: 10,75 MWh

  • Yıllık Üretim: 22,9 GWh

  • Yıllık Gelir: 1,1 milyon USD

  • Yatırım Tutarı: 7,7 milyon USD

  • Geri Dönüş Süresi (ROI): 6,9 yıl

  • İç Karlılık Oranı (IRR): %13,9

  • Elektrik Satış Fiyatı: 60 USD/MWh

Bu rakamlar, bir önceki 6 aylık döneme kıyasla iç karlılıkta ve geri dönüş süresinde ciddi bir değişiklik olmadığını göstermektedir.

🔋 Batarya Maliyetlerinde Düşüş Sınırlı Kaldı

Batarya maliyetleri önceki rapora göre küçük bir oranda gerilemiş olsa da, GES tarafındaki yatırım maliyetlerinde anlamlı bir düşüş sağlanamamıştır. Özellikle panel ithalatına yönelik kısıtlamaların etkisiyle, yerli üretim panellerde fiyat geri çekilmesi yaşanmamış, bu da kurulum maliyetlerinin sabit kalmasına neden olmuştur.

🧾 Elektrik Fiyatlarında Devlet Müdahalesi Devam Ediyor

Devletin elektrik fiyatlarına yönelik müdahaleci yaklaşımını sürdürmesi, piyasa bazlı fiyatlandırma yapısını sınırlamakta ve yatırımcının gelir beklentilerini baskılamaktadır. Bu durum, IRR ve ROI göstergelerinin sabit kalmasının başlıca nedenlerinden biri olarak öne çıkmaktadır.

🏗️ Lisans ve İzin Süreçleri: Daha Pahalı, Daha Zor

Sektör için en dikkat çekici gelişme, lisanslama bedellerindeki artış olmuştur. Yıl başında 250 bin USD seviyelerinde olan lisanslama maliyeti bugün 350 bin USD’ye ulaşmıştır. Bu sadece maliyetleri artırmakla kalmamış, izin süreçlerini de ciddi şekilde yavaşlatmıştır.

Solar3GW, 29 Ocak 2025 tarihli analizinde belirttiği bu sorunların halen geçerli olduğunu ve çözüm konusunda ilerleme kaydedilmediğini vurgulamaktadır.

⚖️ Torba Yasa Tasarısı ve Zeytinlikler Endişesi

Torba yasa tasarısı kapsamında GES ve RES izin süreçlerinin hızlandırılması hedeflense de, bu düzenlemelerin zeytinlik alanlarıyla ilgili maden kanunu değişiklikleriyle bir arada getirilmesi, kamuoyunda tepkiye yol açmıştır. Yerel halkın direnci ve belirsizlikler, projelerin sosyal lisans alma sürecini de zorlaştırmaktadır.

Solar3GW’nin önerisi nettir:

“RES ve GES izin süreçlerini kolaylaştıran düzenlemeler, maden kanunundaki tartışmalı değişikliklerden ayrılmalı ve ayrı yasalaşmalıdır.”

📌 Değerlendirme

Türkiye’nin enerji dönüşümünde önemli rol oynaması beklenen batarya depolamalı GES yatırımları, teknik olarak olgunlaşmasına rağmen, ekonomik ve hukuki açıdan halen belirsizlik taşımaktadır. Maliyetlerin düşmediği, elektrik fiyatlarının baskılandığı ve izin süreçlerinin karmaşıklaştığı bu ortamda, yatırımcıların temkinli davranması anlaşılabilir bir durumdur.

Mevzuat tarafında netlik sağlanmadıkça ve yatırım ortamı iyileştirilmedikçe, Türkiye’nin DGES potansiyelinden tam anlamıyla yararlanması mümkün görünmemektedir.


Kaynak: Solar3GW Temmuz 2025 DGES Analizi

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.