Connect with us

GÜNDEM

İlter Turan : Yeni bir göç krizi mi?

Yayınlanma:

|

Geçtiğimiz hafta İstanbul Havalimanında ortada kalmış bir Afgan ailesinin resimleri, bir Afgan mülteci krizinin şekillenmekte olduğunu gözler önüne serdi. On altı kişilik Afgan aile, Türkiye’ye giriş vizesi ve devam edebilecekleri başka bir ülke olmadığı için, havalimanının transit bölgesine sıkışmış durumda. Amerikan ve NATO kuvvetlerinin çekilmesinin ardından hızla ilerleyen Taliban güçlerinin ülkenin önemli bir bölümünü ele geçirmesinin ardından, artık geri dönmeyi de reddediyorlar.

Afgan ailenin kendisini içinde bulduğu zor durum, Türkiye ve AB’yi yeniden bir çatışma çizgisine itecek bir buz dağının sadece ufacık bir ucu. Afganlar kitleler halinde ülkelerinden kaçıyorlar. Basında yer alan bilgilere göre günde 1000 civarında insan hududu geçiyor, Türkiye’ye giriyor. Durum, çoğu Suriye iç savaşından kaçan milyonlarca mültecinin bir Avrupa ülkesine ulaşmak ümidi ile Türkiye’ye girdiği 2015’i hatırlatıyor. Uzmanların uyarılarına rağmen, o tarihten sonra dünya bir sonraki mülteci dalgasını karşılamak için hiçbir hazırlık yapmadı. Sonuçta yük yine Türkiye gibi imkanları mahdut ülkelerin omuzlarında kaldı.

Türkiye neden mülteciler için cazip bir hedef teşkil ediyor?

Bunun birkaç sebebi var. İlkin, Asya’dan başlayıp, Türkiye üzerinden Batı Avrupa ülkelerine uzanan insan kaçakçılığı rotası bir hayli yerleşiklik kazanmış gözüküyor. Bangladeş, Pakistan ve Afganistan’dan gelen göçmenler uzun süredir burayı kullanıyorlar. İnsanlar kolaylıkla insan kaçakçılarına ulaşabiliyor, parasını ödedikleri zaman da bir şekilde Türkiye’ye giriş yapabileceklerinden oldukça emin oluyorlar. Buraya geldiklerinde ise kendilerine destek verecek, iş bulmalarına yardımcı olacak ve geçici olarak kalabilecekleri yer temin eden şebekeler oluşmuş durumda. Bunlara ilaveten, kendilerini Türkiye’den Batı’daki nihai hedefl erine sevk edecek insan kaçakçılığı ağlarıyla da burada bağlantı kuruyorlar.

Tabii, bu olayın bir tarafı. Bir de insancıllık tarafı var. Birçok başka alanda kusurları bulunabilirse de, Türkiye mültecilere elinden geldiği ölçüde insanca davranmaya çalışıyor. Bu da, mülteciler açısından Batı’ya Türkiye üzerinden gitmeyi daha güvenli bir girişime dönüştürüyor.

Pekiyi, bu olayın Türkiye açısından ne gibi sonuçları var?

Sayılar her gün artıyor. Sayılar yükseldikçe, ülkenin bu meydan okumayı başarıyla karşılama kabiliyeti de zayıfl amaktadır. Zaman içinde, pek de hoş olmayan biçimde tezahür edebilen göçmen karşıtı duygular Türkiye’de de gelişebilecektir. Artan mülteci sayısı daha şimdiden Türk toplumunun istikrarını sarsan bazı sonuçlar doğurmaya başlamıştır. Karşımızda cevaplanması gereken soru, Türkiye’nin bir yandan istikrarı, diğer yandan iyi hazırlanmış dahi olsa, bir göçmen politikası uygulayabilme kabiliyeti zayıfl arsa, bu durum mültecilerin gitmek istedikleri ülkeler açısından istenen bir durum olup olmayacağıdır?

Mülteciliği düzenleyen Birleşmiş Milletler Konvansiyonu çerçevesinde Türkiye coğrafi kısıtlamalara bağlı olup, sadece Avrupa’dan gelecek mültecileri kabul etmek mecburiyetindedir. Afganlar gibi Asya’dan gelen mültecilere geçici korunma sağlanmakla birlikte, bunların sonunda AB üyeleri dahil başka ülkelerde yerleştirilmesi öngörülmüştür. AB mülteci krizini yönetmek ve Türkiye’nin yükünü hafifl etmek için neler yapıyor?

2015’te olanları hatırlayacak olursak, Almanya ve İsveç dışında hiçbir ülke mülteci kabul etmek istemiyordu. Doğu Avrupalı AB üyeleri hemen hiç mülteci istemezken, diğerleri de büyük isteksizlik sergiliyorlardı. Bu durum, Libya’dan İtalya’ya gelen göçmenler olayında olduğu gibi, AB üyeleri arasında gerilimlere de sebep oldu. İtalya’ya komşu olan ülkeler, AB’nin kendi içindeki sınırların açıklığı ilkesini bir yana bırakarak, İtalya’ya sınırlarını kapatmaya kalkıştılar. Gözlediğimiz gerçek, AB’nin göçmen kabul etmekte giderek daha isteksiz bir tutuma yöneldiğidir. Hatta 2015’ten itibaren baktığımızda, AB’nin pek bir şey yapmadığını söylersek sanıyorum abartmış olmayız. Bazı fonların sağlanması öngörülmüş, bir kısım kaçak göçmenlerin yerleşmek için başvuru yapmış, statüsü “meşru” göçmenlerle mübadele edilmesi öngörülmüştür ama sistem iyi işlememektedir. Nitekim, birçok mülteci kanun dışı yollardan Türkiye’den Batı’ya geçmeye çalışmakta, AB’nin sınırlarını korumakla yükümlü kurumu Frontex elemanları tarafından insanlık dışı muamelelere tabi tutulmaktadır. Dışarıdan gelecek bir miktar işgücüne de ihtiyacı olan, yüksek maddi refaha sahip ve kendini insanlık değerlerinin koruyucusu olarak gören uluslararası bir birliğin bu büyük göç sorununu görmezden gelmekte ısrar etmesi gerçekten garip bir durum diye nitelendirilmek gerekir.

Bir yandan Afganistan’dan yeni bir göç dalgası, diğer yandan iklim değişikliği dolayısıyla çok sayıda yeni göç dalgasının oluşması beklenirken, kritik aşamaya varmakta olan bu sorunu Avrupa’nın görmezlikten gelmekteki ısrarının sebebi nedir?

Aslında büyük ölçüde hayalden ibaret olan bir “yaşam biçiminin” tehdit altında olduğuna ilişkin abartılı korkuların söz konusu olduğunu düşünüyorum. AB gibi birbirinden farklı çok sayıda ülkeyi bir araya getiren bir toplulukta son derece türdeş ulusal yaşam biçimleri olduğu şeklinde yaygınlaşan algı tam bir hayalden ibarettir. Böyle bir algı hiçbir dönemde geçerli olmadığı gibi, göçmenlerin buna tehdit oluşturduğu, hele rengi ya da dini farklı olanların daha da güçlü bir tehdit oluşturduğu önermesi tam bir hayal ürünüdür.

Bu söyledikleriniz daha çok aşırı sağın görüşleri değil mi?

Söylediklerimin artık sadece aşırı sağa ait görüşler olduğundan emin değilim. Avrupa kamuoylarında yaygın olarak paylaşılıyorlar. Bu görüşler muvacehesinde, Türkiye’nin Afganistan’dan kaynaklanacak bir mülteci krizinde AB’ye bir ortak olarak güvenmesi pek isabetli görünmüyor.

Okumaya devam et

Ali Coşkun

30 HAZİRAN: AY SONU UYARILARI

Yayınlanma:

|

Yazan:


Bugün ay sonu olup firmaların finansal sorumluluklarını eksiksiz yerine getirmesi gereken çok önemli bir gündür. Ayrıca yılın ikinci bilanço dönemidir.

Aşağıdaki hususlara azami dikkat edilmesi, firmanızın kredi notu ve bankalarla olan itibarınızın korunması açısından büyük önem taşımaktadır.

Bugüne özel firmaların yapması gerekenler;

1. Banka Borçlarının Kontrolü ve Ödemesi

Çalıştığınız tüm bankalarla sabah erkenden irtibata geçerek; kredi taksitleri, komisyonlar, BCH, KMH, Ek hesap, devre faizleri gibi ödenmesi gereken bir borç olup olmadığını mutlaka yazılı (e-posta) veya sözlü olarak teyit ediniz.

Varsa bu borçlar gün içinde acilen ödenmelidir.

Para transferi gerçekleştirilmiş olsa dahi saat 17.00’den önce banka hesapları kontrol edilmeli, sistemin bu borçları otomatik tahsil edip etmediği bizzat teyit edilmelidir. Sistemsel gecikmeler yaşanabilmektedir.

2. DBS Komisyonları (Doğrudan Borçlandırma Sistemi)

Bazı bankalarda DBS komisyonları manuel olarak tahsil edilmektedir.

Bu nedenle yalnızca para transferi yapmak yeterli olmayabilir.

İlgili komisyonların tahsil edilip edilmediği saat 17.00’den önce mutlaka kontrol edilmelidir.

3. Takas Çek Ödemeleri

Bugün bankalarda yoğunluk yaşanabileceğinden, takas çek ödemeleri son dakikaya bırakılmamalıdır.

Sistemsel problemler ya da personel hataları nedeniyle çek takası gecikebilir.

Takas saatinin 1 dakika geçilmesi bile çeklerin karşılıksız yazılmasına neden olabilir.

4. KMH (Kredili Mevduat Hesabı) Eksi Bakiyeler

KMH hesapları eksi bakiyede ise mutlaka artıya geçirilmelidir.

Bazı bankalarda bu hesapların sadece dışardan EFT ile kapatılması gerekmektedir.

Hesaptaki mevcut bakiye ile kapatılan durumlarda bile Merkez Bankası’na gecikme bildirimi yapılabilmektedir.

Her ay gecikmeli tahakkuk ödemeleri, firmanın Kredi Notunu olumsuz etkiler.

3.500 TL’lik bir tahakkuk kaydı dahi bazı firmaların kredi kullanamamasına neden olmuştur.

Bazen bu tür ödenmeyen borçların nedenini firmalara sorduğumuzda “ banka bize bilgi vermedi “ şeklinde bildirimler alıyoruz.

Bankaların bu tür borçlar ile ilgili olarak firmalara bildirim zorunluluğu bulunmamaktadır.

Ancak bu tür borçları mesela takasta çeki olduğunu firmalara yazılı veya sözlü olarak bildiren banka şubeleri de bulunmaktadır.

5. Merkez Bankası Memzuç Kayıtları

Bugün yapılmayan her ödeme, 30.06.2025 tarihli gecikmiş tahakkuk, temerrüt veya ödenmemiş kredi taksidi olarak Merkez Bankası kayıtlarına geçebilir.

Bu durum firmanızın finansal itibarını ve rating notunu ciddi şekilde düşürebilir.

Sonuç olarak; Ay sonu işlemleri ihmal edilmemeli, tüm banka hareketleri mesai bitiminden önce birebir takip edilmelidir.

Küçük görünen meblağlar uzun vadede büyük sorunlara yol açabilir.

Finansal disiplini sürdüren firmalar, güçlü banka ilişkileri ve yüksek rating ile her zaman bir adım öndedir.

Ay sonunda yapılan bir ihmal güvenilirliği sarsabilir.

Firmaların bugünü sorunsuz bir şekilde geçirmelerini diliyorum.

Okumaya devam et

GÜNCEL

Tüzel Kişilerde Mutlak Butlan

Yayınlanma:

|

Yazan:

Tüzel Kişilerde Mutlak Butlan: Şirket, Dernek, Vakıf ve Siyasi Partiler Açısından Hukuki Geçersizlik

Hukuk düzeninde bazı işlemler, baştan itibaren geçersiz sayılır. Bu tür işlemler “mutlak butlan” (yokluk) kavramı ile açıklanır. Türk hukuk sisteminde; şirketler, dernekler, vakıflar ve siyasi partiler gibi tüzel kişiler açısından da bu geçersizlik ciddi sonuçlar doğurur.

Mutlak Butlan Nedir?

Mutlak butlan; hukuka, kamu düzenine, ahlaka veya emredici şekil kurallarına aykırı bir hukuki işlemin başlangıçtan itibaren hükümsüz olması halidir. Bu işlemler sanki hiç yapılmamış gibi değerlendirilir. Mutlak butlan hâlinde:

  • Herkes geçersizliği ileri sürebilir.

  • Mahkemeler re’sen (kendiliğinden) dikkate alır.

  • Zamanaşımı söz konusu değildir.

  • Hukuki sonuç doğurmaz.

1. Şirketlerde Mutlak Butlan

Ticaret hayatında şirketler üzerinden gerçekleştirilen bazı işlemler, hukuki şekil şartlarına ve kanuni kurallara aykırıysa mutlak butlan gündeme gelir.

Örnekler:

  • Geçersiz Kuruluş: Asgari sermaye şartını taşımayan bir anonim şirketin kurulması.

  • Kanuna Aykırı Amaç: Yasa dışı işler (örneğin kaçakçılık) için kurulan şirketler.

  • Şekil Eksikliği: Genel kurul toplantısı, zorunlu çağrı ve nisap şartları olmadan yapılırsa alınan kararlar geçersizdir.

2. Derneklerde Mutlak Butlan

Dernekler Kanunu’na göre, bir derneğin hem kuruluş hem de faaliyet süreçlerinde kamu düzeni ve yasalara uygunluk esastır. Aksi hâlde mutlak butlan söz konusu olur.

Örnekler:

  • Kanunsuz Kuruluş: Dernek tüzüğü, yürürlükteki yasalara aykırıysa (örneğin yasadışı örgüt propagandası içeriyorsa).

  • Geçersiz Genel Kurul: Üyelerin haberi olmadan yapılan toplantıda alınan kararlar hükümsüzdür.

  • Amaç Ahlaka Aykırı: Toplumda nefret, ayrımcılık, ırkçılık gibi ahlaka aykırı fikirleri yayan dernekler geçersiz sayılır.

3. Vakıflarda Mutlak Butlan

Vakıflar, kuruluşlarında sıkı şekil şartlarına tabidir. Bu şartlara uyulmaması hâlinde vakıf tüzel kişiliği oluşmaz.

Örnekler:

  • Resmî Senet Eksikliği: Noter huzurunda düzenlenmeyen vakıf senedi geçersizdir.

  • Mal Varlığı Devri Yoksa: Kurucu tarafından belirtilen taşınmazın vakfa devri yapılmamışsa kuruluş yok hükmündedir.

  • Kamu Düzenine Aykırı Amaç: Terör finansmanı veya ayrımcı amaç güden vakıflar geçersizdir.

4. Siyasi Partilerde Mutlak Butlan

Siyasi partiler, Anayasa’ya ve Siyasi Partiler Kanunu’na uygun olarak faaliyet yürütmek zorundadır. Anayasa Mahkemesi, bu konuda nihai denetim merciidir.

Örnekler:

  • Anayasa’ya Aykırılık: Laiklik, insan hakları, devletin bütünlüğü gibi ilkelere aykırı partiler kapatılır ve işlemleri mutlak butlanla geçersiz sayılır.

  • Usulsüz Kurultay: Parti tüzüğüne aykırı yapılan seçimler geçersizdir.

  • Tüzük ve Program İhlalleri: Toplumsal barışa tehdit oluşturan ifadeler taşıyan programlar yok hükmündedir.

Tüzel Kişilerde Hukuki Ciddiyet Şart

Mutlak butlan, yalnızca bireysel sözleşmelerde değil; kurumların varlığını ve işlemlerini de doğrudan etkileyen bir hükümsüzlük türüdür. Şirketler, dernekler, vakıflar ve siyasi partiler; kuruluş ve faaliyet süreçlerinde şekil, içerik ve amaç yönünden hukuka uygun davranmadıklarında, yaptıkları işlemler geçersiz sayılır. Bu durum, hem kamu düzeninin korunması hem de hukuki güvenliğin sağlanması açısından kritik öneme sahiptir.

Okumaya devam et

Erol Taşdelen

ZENGİNLİK İLLÜZYONU: Gerçek Zenginlik mi, Borçla Alınmış Bir Hayal mi?

Yayınlanma:

|

Günümüzde birçok birey, şirket ve hatta ülke; sahip olduğundan çok daha fazla zenginmiş gibi davranıyor. Lüks arabalar, büyük evler, gösterişli tatiller ve sosyal medyada sergilenen “refah dolu” hayatlar… Ancak tüm bu görüntülerin arkasında çoğu zaman borçla finanse edilen bir tüketim yatıyor.

Bu duruma ekonomi literatüründe “Zenginlik İllüzyonu” adı veriliyor. Yani kişi ya da kurumlar gerçek zenginlik yerine, borçla veya geçici gelirlerle sürdürülen bir refah algısı içinde yaşıyorlar.

BİREYSEL DÜZEYDE ZENGİNLİK İLLÜZYONU

Nasıl oluşur?

  • Kredi kartıyla yapılan lüks harcamalar

  • Taksitle alınan araba, ev, tatil vb.

  • Sosyal medyada sergilenen “lüks yaşam” gösterileri

Gerçek: Sahip olunan varlık değil, borçla finanse edilmiş bir tüketimdir.

Kredi kartıyla alınan pahalı telefonlar, taksitle gidilen lüks tatiller ve gösteriş için yapılan harcamalar… Tüm bu tüketim örnekleri, zenginlik illüzyonunun bireysel düzeydeki tezahürüdür. Kişi, aslında gelecek gelirini bugünden harcamakta, ama kendini “zengin” hissetmektedir.

ŞİRKETLERDE ZENGİNLİK İLLÜZYONU

Nasıl oluşur?

  • Sürekli borçlanarak yapılan yatırımlar

  • Gerçekleşmemiş kârlar üzerinden yapılan büyüme planları

  • Finansal tablolarda şişirilmiş varlıklar

Gerçek: Firmanın nakit akışı sorunlu olabilir, ancak dışarıdan “büyüyen ve zenginleşen şirket” algısı yaratılır.

Bazı firmalar; sürekli kredi kullanarak yatırım yapmakta, borçla büyümektedir. Finansal tablolarda görülen “kâr” çoğu zaman nakit akışıyla desteklenmeyen hayali bir kârdır. Böyle firmalar dışarıdan güçlü görünse de içeride ciddi risk taşır.

DEVLETLERDE ZENGİNLİK İLLÜZYONU

Nasıl oluşur?

  • Aşırı borçlanmayla finanse edilen büyük altyapı projeleri

  • Yapay şekilde düşük faizle genişleyen ekonomi

  • Kısa vadeli döviz girişleriyle büyüyen cari açık

Gerçek: Ekonominin temelleri zayıftır ama halk kendini refah içinde hisseder. Bu, genellikle krizle sonuçlanır (örneğin 2001 Türkiye krizi, 2008 ABD mortgage krizi).

Makroekonomik düzeyde, bazı devletler büyük projeler yaparak vatandaşlarına “refah” algısı yaratır. Ancak bu projelerin finansmanı borçla sağlanıyorsa ve üretim-tasarruf dengesi bozulmuşsa, bu durum sadece geçici bir illüzyondur. Ekonomik kriz kaçınılmaz hale gelir.

Zenginlik İllüzyonunun Nedenleri

  • Tüketim kültürü ve reklamlar

  • Sosyal medya ve gösteriş toplumu

  • Finansal okuryazarlık eksikliği

  • Yatırım yerine tüketimin teşvik edilmesi

  • Kısa vadeli politikalar

ZENGİNLİK İLLÜZYONUNUN SONUÇLARI VE ZARARLARI

  • Gerçek olmayan refah, tasarrufları azaltır.

  • Aşırı borçlanma ekonomiyi kırılgan hale getirir.

  • Kriz anlarında bu illüzyon bir anda dağılır.

  • Sosyal huzursuzluk ve gelir adaletsizliği artar.

GÖSTERİŞ DEĞİL GERÇEK ZENGİNLİK

Gerçek zenginlik; üretim, tasarruf ve sürdürülebilir gelir artışıyla mümkündür. Tüketim ve borçla sürdürülen bir yaşam tarzı, sadece zenginlik illüzyonu yaratır. Bu yanılsamadan kurtulmak için finansal bilinçlenme ve sadeleşme şarttır. Zenginlik illüzyonu, finansal gerçeklerden kopmuş bir algı oyunudur. Ekonomide sürdürülebilir refah; gerçek gelir artışı, üretim gücü ve tasarruf ile olur, borç ve gösterişle değil.

Erol TAŞDELEN-Ekonomist

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.