Connect with us

GÜNDEM

Korkut Boratav : Kriz yok; toplumsal bunalım var…

Yayınlanma:

|

Başlıktaki ifade, Türkiye ekonomisinin son beş yıldaki seyrini özetliyor; yakın geleceğine ilişki gerçekçi öngörüleri de içeriyor. 

“Kriz” ve “toplumsal bunalım” terimlerini açıklayalım; Türkiye bağlamında inceleyelim.   

Farklı “kriz” kavramları… 

Özellikle Türkiye yapısındaki (“yükselen”) ekonomiler için son kırk yılda yerleşen terminolojiyi kullanalım: Millî gelirde düşme, finansal sistemde çöküntüler ve yaygın dış borç temerrütleri bir arada, önemli boyutlarda gerçekleşirse kriz olarak adlandırılır. 

Biraz açmak gerekiyor. 

Millî gelirin (GSYH’nın), birbirini izleyen iki üç aylık dönemde düşmesi gerileme (“recession”)  diye adlandırılıyor. 

Gerilemenin sonraki aylarda sürmesine, ağırlaşmasına, genellikle ekonomik kriz diyoruz. 

Bankacılık sisteminde tıkanmalar, çöküntüler finansal kriz olarak adlandırılır. 

Yabancı sermaye hareketlerinde çıkışlarla bütünleşen, ağırlaşan dış finansman güçlükleri, ödemeler dengesi ve dış borç krizleri anlamına gelir. 

2017 sonrasında yaşanan, yaşanmayan krizler?

Bu anlamda 2017 sonu ile Ocak-Mart 2021 dönemleri arasında Türkiye ekonomisinin seyrine, önce gerileme ve ekonomik kriz ölçütleri açısından göz atalım.

Bu dönemde, GSYH’nın “gerileme” yaşadığı tek bir dönem var: Ekim-Aralık  2018 ile Ocak-Mart 2019 arasındaki dokuz aylık süre… Bu dokuz ayda millî gelir %2,3 oranında küçülmüştür

Türkiye ekonomisinin ekonomik kriz olarak bilinen yakın geçmişi ile karşılaştıralım: 2001-2002 ve 2008-2009 krizleri, iki takvim yılına yayılan on ikişer ayda gerçekleşti. Bu dönemlerde Türkiye millî geliri (aynı sırayla) %6,5 ve %7,2 oranlarda küçüldü. 

Bu açıdan ekonominin 2018-2019’da yaşadığı durumu, hem süre, hem de nicel boyutu bakımından bir ekonomik kriz olarak değil, sıradan bir gerileme olarak nitelendirebiliriz.

Öte yandan, 2017 sonrasında Türkiye’nin sürekli bir kriz ortamında yaşadığı da malumdur. Hangi tür kriz? Bu köşede de defalarca incelendi: Saray iktidarının seçim konjonktüründe izlediği ekonomik söylem ve sonrasına da taşınan politikalar, yabancı sermayeyi tedirgin etti; fon çıkışları üç döviz krizine yol açtı. 

Döviz krizleri, ödemeler dengesi krizlerinin ilk aşaması veya işareti olarak yorumlanabilir. Türkiye’de o eşik aşılmadı. Ekonomi yönetimi (Kasım 2020’de olduğu gibi) finans kapitalin talepleri doğrultusunda değiştirildi. Veya yeni ekonomi yönetimi (Ağustos 2018’de ve Mart 2021 sonrasındaki gibi) fiilen “hizaya geldi”. Son dört yılın   döviz krizleri de, ödemeler dengesi veya dış borç krizlerine dönüşmedi.

Dışsal etkiler de katkı yaptı. Uluslararası sermaye hareketlerinin olumlu ortamı belirleyicidir. Uluslararası finans kapitalin Batı ittifakının önemli bir bileşeni olan Türkiye’yi ayrıca “gözetmesi” de etkili oldu. 

Saray iktidarı, bir anlamda bu olumlu dış etkenler üzerinden kumar oynadı; ekonominin “batırılmayacağı” varsayımından hareket etti.  TCMB ve devlet bankalarının izlediği ölçüsüz kredi genişlemesi sayesinde GSYH’daki gerileme ekonomik krize dönüşmedi.  Dahası, salgın koşullarında anlamlı bir büyüme ivmesi sürdürülebildi.  

IMF tutkunlarının “kriz kehanetleri” tutmadı, ama dış kırılganlıklar daha da ağırlaştı. Son beş yılda izlenen politikaların çok daha vahim bir maliyeti göz ardı edilemez: Türkiye, ağır ve kalıcı bir toplumsal bunalıma sürüklenmiş durumdadır. 

Türkiye’nin toplumsal bunalımı…

Mayıs 2021’de Türkiye’de toplumsal bunalımın ulaştığı nicel boyutları, DİSK-AR’ın Temmuz 2021 tarihli İstihdam ve İşsizlik Raporu’ndan aktaralım:

  • Dar tanımlı işsiz sayısı 4,4 milyon; oran %13,2
  • Geniş tanımlı işsiz sayısı 9,7 milyon; oran %27,2
  • 15-34 yaş grubu genç işsizlik oranı %34,7
  • 15-24 yaş grubu genç işsizlik oranı %42,4… 

Son üç gruptaki sayılar konjonktürel değildir; gelecek kuşaklara taşınacak kalıcı bozuklukları yansıtmaktadır. 

Bu durum 2020 korona salgını nedeniyle oluşmadı. Tam aksine Saray iktidarının salgına karşı uyguladığı yöntemler belirleyici katkı yaptı. 

Batı ülkeleri tümüyle, “yükselen ekonomiler”in çoğu, salgından etkilenen emekçi, yoksul nüfusu, bütçelerden büyük boyutlu nakit aktarımları ile destekledi. IMF’nin Haziran 2021 tarihli Türkiye Raporu ortaya koyuyor ki, Türkiye’de kamu dengeleri bu yöntemin kullanılmasına imkân vermekteydi; ama Saray iktidarı tarafından hemen hemen kullanılmadı: Bu tür bütçe aktarımlarının millî gelire oranı %1,9’la sınırlı kaldı. Benzer ülkelerin son sıralarında…  

Buna karşılık, aynı Rapor belirlemiştir ki, 2020’de likidite ve kredi akımlarının nicel boyutu bakımından Türkiye benzer ülkelerden dikkat çekici biçimde farklılaşmıştır. Bütçe kaynakları halktan esirgenmiş; finansal sistemin astronomik   kaynakları TCMB ve kamu bankalarının sürüklediği bir süreç sonunda şirketlere, bankalara aktarılmıştır. 

Bu uygulamaların bir sonucunu, Dünya Bankası’nın  Nisan 2021 tarihli Türkiye Raporu yayımlıyor. Rapor, alan araştırmalarından aktarıyor: Türkiye’de yoksulluk oranı 2019-2020 arasında iki puan (%10,2 → %12,2) artmıştır. 2012’den bu yana en yüksek oran… Yoksullaşma işçi sınıfında yoğunlaşmış; kadın, genç, 15-24 arası yaş grubunda yer alan, kayıt-dışı ve niteliksiz emekçiler özellikle etkilenmiştir1

Bunalımın bölüşüm bağlantısı…

Dikkat ediniz. Bu bulgular ekonominin benzer ülkelere göre çarpıcı boyutta büyüdüğü bir döneme aittir: Türkiye millî geliri 2020’de yüzde 1,8 oranında büyümüş; dünya ekonomisinin en üst sıralarında yer almıştır. 2021 Ocak-Mart döneminde de büyüme temposu yüksek (%7) seyretmiştir.

Büyüme koşullarında anketlerin belirlediği boyutta yoksullaşma nasıl mümkün oldu? Tek bir açıklama var: Gelir dağılımının son iki yılda çarpıcı boyutta emekçi sınıfların aleyhine dönüşmesi… Bu olgunun sadece bir bölümünü GSYH verilerinden izleyebiliyoruz: 2019-2020 arasında toplam ücretlerin millî gelirdeki payı 1,9 puan (%31,3 → %29,4) gerilemiştir. Üstelik bu gerileme Ocak-Mart 2020/2021 arasında hızlanarak devam etmiş; bu iki tarih arasında 3,6 puana çıkmıştır. 

Ücret payında bu kadar kısa dönemde, bu boyutta aşınmanın tarihsel benzerine rastlamak güçtür. Ücret gelirleri içindeki eşitsizliğin de yoksul, korunmasız katmanlar aleyhine seyrettiği açıktır. Gelir dağılımında emekçilerin aleyhine “sıçrama” boyutuna ulaşan bir aktarımın hangi çevrelere, hangi boyutlarda intikal ettiğini bugün sadece kurgulayabiliyoruz. Ayrıntılı nicel dökümü ileride elbette yapılacaktır. 

Günlük gözlemlerde algıladığımız yoksulluk, korumasızlık, gençlerin, özellikle diplomalıların umutsuzluğa ulaşan işsizliği, bu bunalımın yansımalarıdır. Ortada iktidar tarafından yaratılmış insanî bir trajedi vardır. Türkiye’nin toplumsal bunalımı budur. 

IMF, Türkiye için 2026’ya kadar ortalama yüzde 3,2’lik büyüme temposu öngörüyor. Uluslararası ekonomik ortamda çalkantılar içermeyen; Türkiye ekonomisinin bugünkü yapısını koruyan, istikrarlı bir gelecek…  

Bu tür bir gelecek senaryosunun, bugünkü toplumsal bunalımı gidermesi bir yana, hafifletmesi bile söz konusu değildir.  

Kalıcı çözümü sorguluyorsanız, “tek yol devrim…” 

Bu yazı sol.org.tr sitesinden alınmıştır

  • 1.Bu bulguları 7 Mayıs ve 18 Haziran’da Sol Haber’de yayımlanan iki yazıda tartışmış; değerlendirmiştim.

Okumaya devam et

GÜNCEL

Ateşkes rüzgârı, petrolü devirdi, dolar geriledi, FED’e fırsat doğdu!

Yayınlanma:

|

Yazan:

İsrail ve İran arasında 12 gün süren çatışmaların ardından ABD Başkanı Trump, iki tarafın ateşkes konusunda anlaştığını duyurdu. Trump, süreci doğrudan İsrail Başbakanı Netanyahu ile yaptığı telefon görüşmesiyle yönettiğini ve İran’ın da Katar Başbakanı aracılığıyla ikna edildiğini belirtti. Ancak İran Dışişleri Bakanı, İsrail’in saldırılarını durdurmaması hâlinde ateşkesi kabul etmeyeceklerini açıkladı. İsrail ordusu da ateşkese rağmen İran’dan yeni füze saldırıları tespit ettiklerini bildirdi. Bölgede tam anlamıyla bir sükûnet sağlanamasa da, piyasaların tepkisinin ise dünden bu yana olumsuz olmadığını zaten belirtmiştik.

İran’ın misilleme olarak ABD’nin Katar ve Irak’taki tesislerine yönelik dün akşam saatlerinde yapmış olduğu saldırı pratikte korkulanın aksine piyasalarda ciddi anlamda bir rahatlatma yarattı. Kulağa tuhaf gelse de, İran’ın üç nükleer tesisine yönelik saldırıda reaktörlerin özellikle hedef alınmadığı, İran’ın da cevabını çok zayıf kalması piyasalarda ciddi bir rahatlama yarattı. Artık Hürmüz boğazını bilmeyen kalmadığına göre ve dünyanın petrol arzının neredeyse dörtte birinin geçtiği kanalın da kapatılmayacağı anlaşılınca, azalan arz endişelerine paralel petrol fiyatları adeta çöktü. Şöyle ki, haftanın ilk işlem saatlerinde haber etkisi ve panik ile 81,40 dolar seviyesine kadar yükselen brent cinsi ham petrolün varil fiyatı bu sabah 69 dolarlı seviyelere kadar gerileyerek neredeyse %10 düştü.

ABD Başkanı Trump, İsrail ve İran’ın ateşkeste anlaştığını duyurması, küresel piyasalarda ilave olumlu bir hava estirdi. Yeni gün başlangıcında risk iştahını arttığını görüyoruz. Eski sükseli günlerinin hatrına, son günlerde biraz da olsun güvenli liman edası ile toparlanmaya çalışan dolar (DXY) bu sabah artan risk iştahının da yardımı ile 98 seviyesinin diplerine kadar geriledi. Bir başka açıdan bakarsak, dolar, 1986’dan bu yana en kötü ilk yarı performansına doğru emin adımlarla ilerlerken, herkes koşar adım dolardan (Trump etkisi ile) uzaklaşmaya çalışıyor. Diğer bir taraftan, jeopolitik risklerin azalması ve enerji fiyatlarında yaşanan geri çekilmenin de FED’in elini rahatlatarak faiz indirimlerinin önüne açacağı beklentisi güçleniyor. Japonya ve Avrupa gibi enerji ithalatçısı ülkelerin para birimleri olan YEN ve EUR da düşen petrol fiyatlarından destek buldu. Durum böyle olunca, EURUSD paritesi 1,16 seviyesinin üzerine yükselerek son dönemin zirvesini bir kez daha test ederken, dün bir ara 148 seviyelerine kadar giden USDJPY paritesi de bu sabah düşük 145 seviyelerine kadar geriledi.

Altının ons fiyatı risk-on moduna paralel 3,350 dolar seviyesine hafif de olsa gerilerken, gümüş 36 dolar seviyelerinin üzerinde kalmaya devam etti. Risk iştahını azalması ile hafta sonu 98bin dolar seviyesine kadar gerileyen ve son altı haftanın dibini test eden bitcoin yeniden 106bin dolar seviyesini dayandı. Büyük resmi tekrar hatırlamak gerekirse, günlük iniş çıkışların ötesinde, altın, gümüş ve bitcoin için, fiat para sistemine yönelik endişelerin arttığı bir ekosistemde, her anlamlı geri çekilmenin alım fırsatı yaratacağını düşünmeye devam ettiğimizin altını bir kez daha çizmek istiyoruz.

ABD borsaları geceyi %1 civarında yükselişle tamamlarken, bu sabah Pasifik’in diğer ucunda borsalar sert bir şekilde yükseldi. Kore borsası %3’e yakın yükselişle başı çekerken, Hong Kong borsası %2, gösterge endeks Tokyo ve Çin borsaları ise %1 yükseliş kaydetti. Borsa İstanbul’un da bugün güne yükselişle başlayacağını düşünüyoruz. Genel hatları ile, net enerji ithalatçısı olan Türkiye’nin 65 dolar seviyelerine kadar gerileyen petrol fiyatları ile olumlu ayrıştığı, savaş günlerinde ise tam tersi etki ile olumsuz ayrışması ardından bugün yeniden olumlu bir seyir izlemeye başlayacağını düşünüyoruz. Kafamızda deli sorular bile dolaşmaya başladı. Öyle ki, jeopolitik risklerin tırmanmasının gölgesinde geçen hafta faiz indirimini istemese de pas geçen TCMB’nin, belki de 45 gün beklemeden erken bir PPK toplantısı ile faiz indirimine soyunabileceğini düşünüyoruz. Bu minvalde, Türk tahvillerinin de bugün iyimser bir seyir izleyeceğini düşünüyoruz. Faiz ile ters korelasyona sahip hisse senetlerine de, özellikle lokomotif görevi üstlenen bankacılık hisselerine alıcı gözle bakmak gerekebilir! TCMB’nin likidite politikasına paralel TLREF 46,44 seviyesinde ve %46 olan politika faizinin biraz üzerinde dünkü günü bitirirken, AOFM ise %46’da kalmaya devam etti. CDS risk primi bu sabah 310 baz puan seviyesinde….

Ortadoğu’da gerginliğin hızla sona ermesini olumlu karşılayan piyasaların dikkati şimdi iki hafta içinde sona erecek olan küresel gümrük tarifesi müzakerelerine çevrildi. Yukarıda da değindiğim üzere, FED Başkan Yardımcısı Bowman’ın, istihdam piyasasındaki risklere dikkat çekerek Waller’ın ardından faiz indiriminin yaklaştığına işaret etmesi, gözlerin bugün Kongre’de konuşma yapacak olan FED Başkanı Powell’a çevrilmesine neden oldu. Bugün menüde ayrıca ECB Başkanı Lagarde’nin de konuşmasının bulunduğunu not edelim. Bu gelişmeler cereyan ederken, ABD 10 yıllık tahvil faizi dün %4,30 seviyesinin altını test ederek son yedi haftanın dibini gördü!

NATO Zirvesi bugün Lahey’de başlıyor. NATO Genel Sekreteri Mark Rutte (Hollanda eski başbakanı), görevdeki ilk zirvesinde ittifakı bir arada tutma sınavı verirken, savunma harcamalarının GSYH’nin %5’ine çıkarılması hedefi zirveye damgasını vurdu. ABD Başkanı Trump’ın güçlü baskısıyla şekillenen bu hedef, Avrupa ülkeleri için ciddi bütçe artışları anlamına gelirken, İspanya son dakikada bu taahhüde açıkça itiraz ederek istisna aldı. Rutte, krizi tırmandırmadan yönetmeye çalışsa da, zirve Trump’ın agresif tutumu ve Avrupalı liderlerle olası sürtüşmeleri nedeniyle tartışmalı geçmeye aday.

Emre Değirmencioğlu

Okumaya devam et

GÜNCEL

Türkiye’nin Kafkaesk Manzarasında Genç Olmak

“Suçum, Umut Etmekti”

Yayınlanma:

|

Yazan:

“Bir sabah, genç bir birey hiçbir neden belirtilmeden susturulduğunu fark etti.”
Kafka’nın Davası, Josef K.’nın bilinmeyen bir suçlamayla sürüklendiği karanlık bir sistemin hikâyesiydi. Bugünse Türkiye’de binlerce genç, kendi adalet arayışında görünmez duvarlara çarpıyor. Tek fark: Buradaki suçlama çoğu zaman “bir şey istemek” kadar belirsiz, ceza ise “hiçbir şey elde edememek” kadar sessiz.

Kafkaesk Hukuksuzluk
Türkiye’de hukuk artık adaletin değil, itaati garanti altına almanın aracı. Mahkeme salonları gerçeğin değil, niyetin sorgulandığı sahnelere dönüşmüş durumda. Tıpkı Dava’daki gibi, kimse neyle suçlandığını tam olarak bilmiyor ama süreç başlıyor. Ve başlarsa da durmuyor. Gençler yargılanmasa da yorgun düşüyor; çünkü herkes bir gün “sıra bana gelir mi?” kaygısıyla yaşamaya başlıyor.

Ekonomik Çöküşün Sessizliği
Üniversite diploması, artık bir umut değil; çoğu zaman boş bir cüzdanın eki. Bir kuşak, mesleksizlikle, işsizlikle ve çaresizlikle cezalandırılıyor. Diplomalı ama üretime katılamayan, eğitimli ama geleceği çizilemeyen yüz binlerce genç, sanki “gelecek inşa etme” suçu işlemiş gibi toplum dışına itiliyor. Ebeveynlerine yük olmamak için geçici işlerde boğuluyor, göç fikrini içinden sesli telaffuz ediyor.

Sosyal Medyanın Sahte Tesellisi
Gerçek mutsuzlukların üzerine filtre çekiliyor. Instagram’da kariyer yapıyor gibi gözüken birçok genç, aslında annesinin evinde sabaha
kadar iş ilanı kovalıyor. LinkedIn’de “network” peşinde koşarken özgeçmişinin son satırına yeni bir şey yazamamanın ağırlığıyla eziliyor. Gerçek başarıların sesi duyulmuyor çünkü sistem “gösteriyi” ödüllendiriyor.

Serhat CAN

Okumaya devam et

GÜNCEL

Yapay Zekâ Beyninizi Sessizce Ele Geçiriyor Olabilir!

Yayınlanma:

|

Yazan:

Yapay Zekânın Beyne Zararları: Fark Edilmeyen Tehditler

Yapay zekâ (YZ), hayatımızın her alanına entegre olmaya devam ederken, insan psikolojisi ve beyin sağlığı üzerindeki etkileri giderek daha fazla sorgulanıyor. Doğrudan fiziksel bir tehdit oluşturmamakla birlikte, YZ’nin dolaylı yollarla beyin fonksiyonlarını olumsuz etkileyebileceği düşünülüyor. Özellikle yoğun dijital etkileşim, bireyin bilişsel işleyişini ve psikolojik dengesini tehdit edebiliyor.

1. Aşırı Ekran Kullanımı ve Dijital Bağımlılık

YZ destekli sosyal medya, video uygulamaları ve içerik algoritmaları kullanıcıları ekran başında daha uzun süre tutmak üzere tasarlanıyor. Bu durum, dikkat dağınıklığı, uyarıcıya bağımlılık, hatta dopamin sisteminin bozulması gibi sonuçlar doğurabiliyor. Bilimsel araştırmalar, uzun süreli dijital maruziyetin beynin karar alma, öğrenme ve hafıza merkezlerini olumsuz etkileyebileceğini ortaya koyuyor.

2. Karar Verme Yetisinin Zayıflaması

Yapay zekâdan sürekli destek alınması, bireyin kendi karar verme mekanizmasını kullanma sıklığını azaltıyor. Bu durum zamanla bilişsel atalete (tembelliğe) yol açabiliyor. Kendi düşünme süreçlerini devre dışı bırakma eğilimi, uzun vadede analitik düşünme becerilerinin zayıflamasına neden olabilir.

3. Yaratıcılığın Azalması

YZ araçları, yazı yazma, görsel üretme ve içerik tasarlama gibi birçok alanda kullanıcıyı destekliyor. Ancak bu destek zamanla insan beyninin yaratıcı merkezlerini yeterince çalıştırmama riskini de doğurur. Rutinleşmiş ve hazır içeriklerle çalışan beyin, yeni fikirler üretme konusunda daha az zorlanır ve zamanla yaratıcılık kabiliyetini köreltebilir.

4. Bilgi Tembelliği

“Nasıl olsa yapay zekâdan öğrenirim” düşüncesiyle hareket eden bireyler, öğrenme motivasyonlarını kaybedebilir. Bu, özellikle öğrenciler ve genç kullanıcılar için tehlikeli bir zihinsel konfor alanı oluşturur. Uzun vadede bilgiye ulaşma becerisi gelişir, fakat bilgiyi işleme ve içselleştirme becerisi geriler.

5. Stres ve Kaygı

YZ’nin iş gücünü tehdit etmesi, sosyal medyada tetiklediği karşılaştırma kültürü ve gelecekteki bilinmezlikler, bireylerde kaygı ve stres düzeylerini artırabilir. Özellikle genç nesilde “yerini yapay zekâya kaptırma korkusu” giderek yaygınlaşmaktadır.

Araç mı, Tehdit mi?

Yapay zekâ, doğru kullanıldığında bireyin bilişsel yetilerini destekleyebilir. Ancak aşırı bağımlılık, pasif kullanım alışkanlıkları ve yaratıcılıktan uzaklaşma, beynin uzun vadeli sağlığı için tehdit oluşturabilir. Bu nedenle, YZ ile olan ilişkimizi bilinçli, sınırlı ve dengeleyici şekilde kurmak hayati önem taşır.

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.