Connect with us

GÜNDEM

LİYAKATIN YENİ ADI : NETWORKING

LİYAKAT Sistemine güncel bakış açısı, yeni yaklaşımlar, geçersiz önyargılar

Yayınlanma:

|

Bir işe alım uzmanı Kemal Emirhan MENDİ LİYAKAT ve İŞE ALIMLARDA yeni Trendleri yazdı.

Liyakat konseptine bakıldığı zaman ilk aklımıza gelen doğal olarak “insanların çalıştığı zaman çalıştıkları işteki performanslarının baz alınması, kişilerin sosyal ve işe yönelik yetkinliklerinin değerlendirilerek dürüst bir değerlendirme sonucu iş yerindeki devamlılığının belirlenmesi” beklenir. Hatta bizzat T.C. Anayasası, “Her Türk, kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir. Hizmete alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemez” şeklinde bir ibareye sahiptir.
Bu durum incelendiğinde bizlerin aklına gelen ilk şey “gerek işe girerken gerekse çalışırken korkmamı gerektiren bir şey yok” şeklindedir.  Peki ya gerçekten öyle mi yoksa bu bizim yaşadığımız bir illüzyon mu?
Yurdum İnsan Kaynakları Nasıl İşler
Bu tanımlar ve düşüncelerimiz teoride hem İnsan Kaynakları Yönetimi açısından hem de Kamu Yönetimi açısından en temel yapı taşları arasında görülmektedir.  Ama pratikte ülkemiz şartları incelendiğinde en kurumsal sayılabilecek firmalarda bile “…. Kişisinin …’sının …’sı” şeklinde çalışan kişileri görüyoruz ve bu kişilere çalışma arkadaşlarınca rahatlıkla gözlemlendiği şekliyle “Performans Sistemleri bu kesime uygulanmıyor, ya da şeklen uygulanıyor”.
Yeni İşsizler Ordusu Ne Yapacak
Benim ve sizlerin birçok yeni mezun arkadaşımızdan her iş arayışı sürecinde duyduğumuz net bir söz var “Dayının veya Amcanın olması lazım”. Bu sözü eminim ki belki onlarca değilse yüzlerce kez duymuşuzdur.  Peki bu düşüncenin yerleşmesine yer vermek ne kadar doğru? Veya bu işsizler ordusunu oluşturan özellikle genç kesin niçin bu kadar umutsuz da iş arama gereği dahi duymuyor? Bu “iş aramama modunda” haklı yanları var; yok mu? Günümüzde yeni mezun arkadaşlarımızın hep akıllarındaki düşünceler böyle iken “İnsan Kaynakları Uzmanlarımız” ise baktıklarında kalifiye kişileri tercih ediyor. Biraz kendini geliştirmesi, biraz tecrübesinin olması, biraz ofis ortamlarını bilmeleri beklentiler dahilinde oluyor. Bu beklentileri yeni mezun arkadaşlarımızın da kendileri de düşünmeleri gerekli lakin üniversitelerimizde yapılan toplantılar veya paneller doğrultusunda sorulan “Peki mülakatlarda ne yapacağız?” sorularına cevaben yeterli cevap verebilmemiz de gerekli, unutmayalım ki İşsizler Ordusu kavramını da biz yarattık.
Networking
“Networking” oldukça önemli gördüğümüz bir kavram fakat birçok kişi bu tarz önemli görülebilecek kişilere dokunamayacak durumda ve yine de oldukça kendini geliştirmiş veya geliştirmeye açık insanlar. Bu kişilerin şans sahibi olmasının önünü kapatmamız hem bizzat kendi çalışma hayatımızda yanı başımızda işinde başarılı ve yetkin çalışma arkadaşlarıyla çalışmamıza, hem de gelecekte devamlılığımızı sağlayacak kişilerin geliştirilmesi açısından engel olan bir duruma sebep veren bir koşul yaratmaktadır. Elbette “İnsan tanımak hazinedir” diye düşünmemiz de gerekli zira hepimiz gün gelip belli başlı durumlarla karşılaşıyoruz ve bu durumlar karşısında çözüme fayda sağlayabilecek insanlar arıyoruz. Ancak bunu “Nepotizm” ile diğer deyiş ile “akraba-tanıdık kayırmacılıkla” karıştırmamamız gerekli.
Liyakata Uygun Davranan İşletme Ne Kazanır, Uymamanın Faturası Nedir?
Günümüzdeki “Liyakat” anlayışının düzeltilmesi hepimizin elinde, bu “zaten olmaz” algısının düzeltilmesi bizim için bir prensip ve çalışma koşulu haline gelmeli ki ülkemize ve çalışma sektörlerimize ilerleyen zamanlarda dönüp baktığımızda “Yaptığımız iş emin ellerde” diyebilelim. Şu anda verime sahip olan firmalardaki aktif iş gücümüz ilerleyen zamanlarda farklı pozisyonlara uygun hale geldiğinde ya da emekli olduğunda devamlılık sağlayabilmemiz o işletmede uygun yetkinliklere, motivasyona ve yaşam koşullarına sahip kişiler doğrultusunda mümkün olabilir ancak rotamızı düzeltmediğimiz takdirde ilerleyen zamanlarda gördüğümüz sadece “yaptığı işe uzak ancak maaşıyla mutlu, çarklar dönsün yeter” düşüncesi ile hareket eden insanlar olacaktır. Ve bunun sonunda elimizde sadece kabuk niteliğinde firmalar olacaktır ki bu firmalar da gelişen sektörler çerçevesinde -gelişime kapalı olduğundan- her kabuk gibi bir gün çatlayacaktır.
Liyakat Uygulanmayan İnsanların Yetkinliği Olan İnsanlar Üzerinde Etkisi Nedir
Liyakat kavramına uymayan insanlar çevresinde gerek sosyal gerek ise performans açısından birçok etkiye sahiptir. Etrafında gerçekten işine dört elle sarılmış olan kişiler bu kişileri gördüğünde “Ben neden kendime yükleneyim ki?” sorusunu sormaya başlayacaktır. Bu sorular çıkmaya başladığında parmakla gösterme durumları da yaşanacaktır. Ancak bu durum sadece aynı konumdaki kişileri değil yöneticilerini de etkileyecektir. Zira yöneticiler çifte standart yapmak zorunda hissedecek ve etik bir ikilemde kalacaktır. Bu tarz ikilemler çalışanlar arasında hem yöneticinin otoritesini sarsacak hem de çalışanların şirkete olan bağlılıklarını azaltacaktır. Unutulmamalıdır ki motivasyon sadece para ile değil kişilerin orada kendilerini önemli hissetmesi, yaşadıklarının göz önüne alınması gibi durumlara da bağlıdır. Şirket içindeki durumların haricinde şirket dışında sosyal görüşmelerimizde de bu kişilere özel durumlara sebep olunmalı gibi bir algı yaşanmaktadır. Bunun gibi durumlar “arkadaş çevresinde mutlaka o kişi de olmalı ya da arkadaş çevremizde olmazsa şirket içinde de onunla ters düşebilirim” düşüncesine sebep olabilmektedir.
İşe Uygun Olmayan İnsanları Kazanmanın Maliyeti Nedir?
Açıkça görülmektedir ki “liyakata uymadan, iyilik  olsun” diye işe aldığımız kişiler çok çeşitli olumsuz sonuçlara davetiye çıkarmaktadır. Lakin böyle olmak zorunda değil tabi ki. Bu kişiler mutlaka liyakat kuralları çerçevesinde değerlendirilmeli ve uygunluğunun performans değerleme sistemleri dahilinde gün ışığına çıkarılması gereklidir. Kişinin “güçlü ve geliştirmeye açık yönleri” belirlenmeli ve bu doğrultuda gelişimi Planlanmalı. Günümüzde birçok firma hem dışarıya dönük yaptığı işe alımlarında hem de kendi dahilindeki personellerinde çeşitli eğitim ve geliştirme uygulamaları sağlamaktadır. Bu tarz uygulamalar bahsettiğimiz liyakat uygulanmamış kişilere daha yoğun bir şekilde uygulanarak biran önce pozisyonuna uygun hatta daha ileriye taşıyacak bir biçimde geliştirilmelidir. Elbet bu uygulamalar her şirketin planlama ve bütçesini etkilemektedir. Ancak bu uygulamaların pozitif etkisine baktığımızda personelinin gelişimine destek veren firmalar: sektörel gelişmelere / değişime çok daha kolay adapte olacak, eğitimler takım çalışmasını destekler nitelikte olduğundan ve değerli hissetme duygusunu pekiştirdiğinden, çalışanları da işlerinde çok daha yetkin ve işletmelerine çok daha bağlı hale geleceklerdir.
Kemal Emirhan MENDİ
İşe Alım Uzmanı

GÜNCEL

Türkiye’nin Kafkaesk Manzarasında Genç Olmak

“Suçum, Umut Etmekti”

Yayınlanma:

|

Yazan:

“Bir sabah, genç bir birey hiçbir neden belirtilmeden susturulduğunu fark etti.”
Kafka’nın Davası, Josef K.’nın bilinmeyen bir suçlamayla sürüklendiği karanlık bir sistemin hikâyesiydi. Bugünse Türkiye’de binlerce genç, kendi adalet arayışında görünmez duvarlara çarpıyor. Tek fark: Buradaki suçlama çoğu zaman “bir şey istemek” kadar belirsiz, ceza ise “hiçbir şey elde edememek” kadar sessiz.

Kafkaesk Hukuksuzluk
Türkiye’de hukuk artık adaletin değil, itaati garanti altına almanın aracı. Mahkeme salonları gerçeğin değil, niyetin sorgulandığı sahnelere dönüşmüş durumda. Tıpkı Dava’daki gibi, kimse neyle suçlandığını tam olarak bilmiyor ama süreç başlıyor. Ve başlarsa da durmuyor. Gençler yargılanmasa da yorgun düşüyor; çünkü herkes bir gün “sıra bana gelir mi?” kaygısıyla yaşamaya başlıyor.

Ekonomik Çöküşün Sessizliği
Üniversite diploması, artık bir umut değil; çoğu zaman boş bir cüzdanın eki. Bir kuşak, mesleksizlikle, işsizlikle ve çaresizlikle cezalandırılıyor. Diplomalı ama üretime katılamayan, eğitimli ama geleceği çizilemeyen yüz binlerce genç, sanki “gelecek inşa etme” suçu işlemiş gibi toplum dışına itiliyor. Ebeveynlerine yük olmamak için geçici işlerde boğuluyor, göç fikrini içinden sesli telaffuz ediyor.

Sosyal Medyanın Sahte Tesellisi
Gerçek mutsuzlukların üzerine filtre çekiliyor. Instagram’da kariyer yapıyor gibi gözüken birçok genç, aslında annesinin evinde sabaha
kadar iş ilanı kovalıyor. LinkedIn’de “network” peşinde koşarken özgeçmişinin son satırına yeni bir şey yazamamanın ağırlığıyla eziliyor. Gerçek başarıların sesi duyulmuyor çünkü sistem “gösteriyi” ödüllendiriyor.

Serhat CAN

Okumaya devam et

GÜNCEL

Yapay Zekâ Beyninizi Sessizce Ele Geçiriyor Olabilir!

Yayınlanma:

|

Yazan:

Yapay Zekânın Beyne Zararları: Fark Edilmeyen Tehditler

Yapay zekâ (YZ), hayatımızın her alanına entegre olmaya devam ederken, insan psikolojisi ve beyin sağlığı üzerindeki etkileri giderek daha fazla sorgulanıyor. Doğrudan fiziksel bir tehdit oluşturmamakla birlikte, YZ’nin dolaylı yollarla beyin fonksiyonlarını olumsuz etkileyebileceği düşünülüyor. Özellikle yoğun dijital etkileşim, bireyin bilişsel işleyişini ve psikolojik dengesini tehdit edebiliyor.

1. Aşırı Ekran Kullanımı ve Dijital Bağımlılık

YZ destekli sosyal medya, video uygulamaları ve içerik algoritmaları kullanıcıları ekran başında daha uzun süre tutmak üzere tasarlanıyor. Bu durum, dikkat dağınıklığı, uyarıcıya bağımlılık, hatta dopamin sisteminin bozulması gibi sonuçlar doğurabiliyor. Bilimsel araştırmalar, uzun süreli dijital maruziyetin beynin karar alma, öğrenme ve hafıza merkezlerini olumsuz etkileyebileceğini ortaya koyuyor.

2. Karar Verme Yetisinin Zayıflaması

Yapay zekâdan sürekli destek alınması, bireyin kendi karar verme mekanizmasını kullanma sıklığını azaltıyor. Bu durum zamanla bilişsel atalete (tembelliğe) yol açabiliyor. Kendi düşünme süreçlerini devre dışı bırakma eğilimi, uzun vadede analitik düşünme becerilerinin zayıflamasına neden olabilir.

3. Yaratıcılığın Azalması

YZ araçları, yazı yazma, görsel üretme ve içerik tasarlama gibi birçok alanda kullanıcıyı destekliyor. Ancak bu destek zamanla insan beyninin yaratıcı merkezlerini yeterince çalıştırmama riskini de doğurur. Rutinleşmiş ve hazır içeriklerle çalışan beyin, yeni fikirler üretme konusunda daha az zorlanır ve zamanla yaratıcılık kabiliyetini köreltebilir.

4. Bilgi Tembelliği

“Nasıl olsa yapay zekâdan öğrenirim” düşüncesiyle hareket eden bireyler, öğrenme motivasyonlarını kaybedebilir. Bu, özellikle öğrenciler ve genç kullanıcılar için tehlikeli bir zihinsel konfor alanı oluşturur. Uzun vadede bilgiye ulaşma becerisi gelişir, fakat bilgiyi işleme ve içselleştirme becerisi geriler.

5. Stres ve Kaygı

YZ’nin iş gücünü tehdit etmesi, sosyal medyada tetiklediği karşılaştırma kültürü ve gelecekteki bilinmezlikler, bireylerde kaygı ve stres düzeylerini artırabilir. Özellikle genç nesilde “yerini yapay zekâya kaptırma korkusu” giderek yaygınlaşmaktadır.

Araç mı, Tehdit mi?

Yapay zekâ, doğru kullanıldığında bireyin bilişsel yetilerini destekleyebilir. Ancak aşırı bağımlılık, pasif kullanım alışkanlıkları ve yaratıcılıktan uzaklaşma, beynin uzun vadeli sağlığı için tehdit oluşturabilir. Bu nedenle, YZ ile olan ilişkimizi bilinçli, sınırlı ve dengeleyici şekilde kurmak hayati önem taşır.

Okumaya devam et

GÜNCEL

ABD İran’ı vursa da, piyasalarda panik havası yok!

Yayınlanma:

|

Yazan:

ABD Başkanı Trump, hafta sonu İran’daki nükleer tesislere düzenlenen büyük çaplı hava saldırılarının ardından, “rejim değişikliği” fikrini kamuoyuna taşıdı. Trump, sosyal medya paylaşımında “Eğer mevcut rejim İran’ı yeniden büyük yapamıyorsa, neden bir rejim değişikliği olmasın?” diyerek tartışmaları alevlendirdi. Ancak Savunma Bakanı Pete Hegseth ve Başkan Yardımcısı JD Vance gibi üst düzey yetkililer, operasyonun rejim değişikliğine yönelik olmadığını vurguladı. “Geceyarısı Çekici Operasyonu” adı verilen saldırı kapsamında, İran’ın üç kritik nükleer sahası hedef alındı. Genelkurmay Başkanı Caine, operasyonun Fordow dâhil olmak üzere tüm hedeflerde çok ağır hasar yarattığını söyledi.

İran ise saldırılara İsrail’e yönelik füze saldırılarıyla karşılık verdi, ancak henüz ABD üslerini ya da Hürmüz Boğazı’nı hedef almadı. ABD yönetimi bölgedeki askerî varlığını artırarak olası misillemelere karşı önlem aldı. ABD’de Savunma ve Dışişleri Bakanları operasyonun açık uçlu olmadığını, ancak İran karşılık verirse başka hedeflerin vurulabileceğini açıkladı. ABD’nin doğrudan askerî müdahaleye girmemeyi tercih eden dış politika çizgisi, Trump’ın bu ani kararıyla ciddi bir kırılma yaşadı. Trump, kendi sosyal medya hesabından yaptığı ilk açıklamada, operasyonun başarılı bir şekilde gerçekleştiği belirtirken, aynı mesajda bundan sonra ‘barış’ zamanı ifadesi kullansa da bunun nasıl mümkün olacağı kafalarda soru işareti yarattı.

ABD’nin savaşa dâhil olması ve İran’ın her türlü cevabı vereceğini açıklaması ile dün tansiyon tüm gün yüksek seyretti. Kararın piyasa yansıması bizim öncelikli ilgi alanımız olsa da, madalyonun diğer tarafına da bakmamız gerekiyor. Şöyle ki, ABD’nin İran’daki nükleer tesisleri vurması, sadece Ortadoğu’da değil, dünyada da büyük sonuçlar doğurabileceğini düşünüyoruz. Trump’ın operasyonun başarısına vurgu yapan X mesajında da belirttiği gibi İran masaya oturacak mı (barış) yoksa karşılık mı verecek? Şayet ABD, İran’ın nükleer faaliyetlerini durdurur ve uzun sürecek bir savaşa girmeden sonuc elde ederse, ABD’nin ‘gücü’ yeniden dünya çapında kabul görecek. Lâkin savaş uzarsa ve İran’da düzen bozulur ya da hükûmet düşerse, zaten oldukça karışık olan bölgenin daha da karışabileceğini, dünyanın ise ABD’yi sorumlu tutabileceğini göz ardı etmemek gerekiyor.

Bu gelişmeler, yalnızca ABD’yi değil; dolaylı yoldan Çin’i, hatta Rusya ve Avrupa’yı da doğrudan etkiliyor. Günlerdir bültenlerimizde vurguladığımız üzere, ABD ile Çin arasındaki jeostratejik rekabet derinleşirken, İran’ın petrol ihracatının %90’ının Çin’e yönelmiş olması, Washington’ın bu hamlesinin yalnızca Tahran’ı değil, aynı zamanda Pekin’i de hedef aldığına işaret ediyor. ABD, İran üzerinden Çin’in enerji tedarik zincirini zorlayarak rakibini zayıflatmayı amaçlıyor. İran’da hükûmet değişirse, Çin bölgede önemli bir müttefikini kaybedebilir. Avrupa pahalı petrol ve olası mülteci akını yüzünden süreçten zarar görebileceğini, Rusya’nın ise İan’a sattığı silahlardan ve iş birliğinden mahrum kalacağını ama artan petrol gelirlerinden fayda sağlayacağını düşünüyoruz.

Günlerdir bültenimizde kaleme aldığımız üzere, büyük resmi kaçırmamak gerekiyor. ABD, Ortadoğu taşeronu veya karakolu İsrail ile bölgeyi kendisi ve ABD çıkarları için istikrara getirmeye çalışıyor. Süreç ilk önce Hamas ile başladı, Hizbullah ile devam etti. İran’ın Suriye’deki etkisi ortadan kaldırıldı, Suriye, Lübnan ve Irak gibi ülkelerdeki güç boşlukları ile birlikte geniş açıdan düşünürsek bir sonraki hedefin İran olduğunu ve muhtemelen on yıllardır baskı ve yaptırım altında kalan İran’ı muhalefetin de desteği ile devirmek isteyeceklerini düşünüyoruz. Bu arada cereyan eden gelişmelerin Türkiye’yi direkt olarak ilgilendirdiğini de göz ardı etmeyelim. Terörün bitirilmesi noktasında gösterilen çabanın arka planında Ortadoğu’da cereyan eden yeniden yapılanmanın yer aldığının altını çizmek gerekiyor. Bu yeni tablonun şimdilik enerji fiyatları ve güvenlik politikaları üzerinden Türkiye’ye olumsuz etkisi ön planda olsa da, İran’ın etkisinin zayıflaması, Türkiye’nin diplomatik ve jeopolitik manevra alanını genişletebilir.

PKK’nın silah bırakması ve terörün aniden son bulması süreci, bu büyük stratejik dönüşümün parçası olarak değerlendirilmelidir. Son 47 yılda terörle mücadeleye ayrılan kaynağın ekonomik kayıplar ve fırsat maliyetinin 1,8 trilyon dolar olarak hesaplandığını Bakan Şimşek’in sunumda bizzat duydum. Böyle bir kaynağın kalkınma ve büyüme için kullanılmasının ne kadar büyük bir enerji yaratacağını sesli bir şekilde düşünün… Ortadoğu’da yeni bir fotoğraf var ve buna uyum sağlamak gerekiyor!

Gelelim yaşananların piyasa yansımasına… Peşinen piyasalarda panik havasının olmadığını hatta abartılı bir tepkinin de olmadığını not edelim. Piyasaların korku endeksi VIX 20 seviyesinde yatay ve sakin bir seyir izliyor. Asya cephesinde gösterge endeks Tokyo borsası ve ABD borsalarının vadeli işlemleri sadece %0,3 civarında geriledi. Brent cinsi ham petrol, Cuma gününü 77 dolar seviyesinden tamamlaması ardından açılışta 81 dolar seviyesine kadar yükselerek yılın en yükseğini test etse de 78 dolar seviyesine geri çekildi.

Yatırımcılar, İran’ın nasıl bir karşılık vereceğini merak ederken, küresel ekonomik büyüme ve enflasyon üzerindeki risklerin daha bir ön planda olduğunu görüyoruz. Gözler hâliyle Hürmüz Boğazı’na çevrildi. Boğazın deniz trafiğini tamamen kapatılması beklenmese de, günde yaklaşık 20 milyon varil petrolün geçtiği boğaz, dünya petrol arzının beşte birini taşıyor; kapatmayı bırakın trafiğin aksaması bile petrol fiyatları üzerinde yukarı yönlü baskı yaratabilir. İran Meclisi boğazın kapatılması yönünde adım atsa da, son karar, ülkenin Ulusal Güvenlik Konseyi’ne ait olduğunu ve pratikte zor olacağı iddia ediliyor. Petrol ve doğal gaz fiyatlarının yukarıya gitmeye devam etmesi, yukarıda da değindiğim üzere, Türkiye ve KKTC gibi net enerji ithalatçısı ülkelerin enflasyonla savaş ve cari açık faturalarını kabartacağı gibi, ihraç eden ülkelerin de ekmeğine hâliyle yağ sürecektir!

Trump’ın devreye aldığı tarife savaşları, ABD’nin cari açığını azaltmak adına zayıf dolar talep etmesi ve FED başkanı üzerinde tam saha pres uygulayarak faiz indirim talebi hâliyle böyle zamanların bir numaralı güvenli limanı olarak ön plana çıkan doların göreceli olarak zayıf bir seyir izlemesine neden oluyor. Bir diğer güvenli liman olan altın ise geride bıraktığımız hafta 3,450 dolar seviyesini test etmesi ardından ilk işlemlerde 3,400 dolar seviyesini denese de, bültenimizi yazdığımız sabah erken vakitlerde 3,360 dolar seviyesine geri çekildi. Gümüşün ons fiyatı da benzer bir şekilde 36 dolar seviyesine gerilerken, geçen hafta 110bin dolara dayanan bitcoin ilk nazarda 99bin dolar seviyesine kadar gerilemesi ardından psikolojik seviyede denge buldu. Kağıt para sisteminin sorgulandığı bir ekosistemde, jeopolitik risklerin geride kalması durumunda, altın, gümüş ve bitcoin gibi enstrümanlara yönelik talebin yeniden canlanacağını düşünüyoruz. Pariteler cephesinde ise, doların hafif de olsa değer kazandığını görüyoruz. EURUSD 1,15 seviyesinin aşağısına sarkarken, dolar YEN karşısında 147 seviyesine yaklaştı.

Türkiye cephesinde ise hafta sonu TCMB’den makro ihtiyati çerçeve kapsamında bazı adımlar daha atıldığını gördük. KKM’den çıkışı destekleyen adımların jeopolitik risklerin zirve yaptığı bir dönemde piyasa tarafından pek de önemsenmeyeceğini düşünüyoruz. Bir süredir Haziran ayının ikinci yarısının siyaseten zor geçeceğine işaret etmiştik. Bu kapsamda da Kabine revizyonu ve 30 Haziran tarihinde CHP kararı (kurultaya yönelik mutlak butlan) ön plana çıkmıştı. Artan jeopolitik risklerin iç siyasette bazı adımların atılması zor hâle getirdiği kanaatindeyiz. USDTRY kuru ilk işlemlerde 39,70 seviyesinden eşleşerek haftayı karşıladığını da not edelim. CDS risk primi 311 baz puan seviyesinde ve geride bıraktığımız haftaya nazaran hafif de olsa gerilediğini görüyoruz. Küresel borsaların seyrine bakarsak, Türk hisse senetlerinin de bugün satış baskısına boyun eğmeyeceğini düşünüyoruz.

FED’in Temmuz ayında faiz indirme ihtimali düşük görünürken, Başkan Powell’ın bu hafta Kongre’de İran saldırısı ve Trump’ın tarifeleri gibi konularda zor sorularla karşılaşması bekleniyor. Ortadoğu krizi, bu hafta Lahey’de yapılacak NATO zirvesinde de gündemin üst sıralarında yer alacaktır. Makro cephede ise PMI verilerini takip edeceğiz.

Emre Değirmencioğlu

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.