Connect with us

EKONOMİ

Gri liste kararının şifreleri: ‘Sermaye girişlerini daha da azaltabilir’

Türkiye’nin Mali Eylem Görev Gücü tarafından kara paranın aklanması ve terörizmin finansmanını engellemede başarılı olamadığı için ‘gri listeye’ alınması tartışmaları da beraberinde getirdi. Sozcu.com.tr, FATF’nin yapısını, gri listenin anlamını ve Türkiye’ye ne tür zararları dokunabileceğini araştırdı. Uzmanlara göre, “Bu karar sermaye akımlarını azaltabilir ya da engelleyebilir.” Sözcü’den Sekan Üstün ve Gamze Bal gri Liste üzerine yayınladıkları haber şu şekilde oldu.

Yayınlanma:

|

Türkiye, Mali Eylem Görev Gücü (FATF) tarafından kara paranın aklanması ve terörizmin finansmanını engellemede başarılı olamadığı için ‘gri liste’ye alındı. Paris’te dün gerçekleştirilen toplantılarının ardından açıklama yapan FATF, Türkiye’yi kara para aklama ve terörizmin finansmanı ile mücadele konusunda ‘yeterince çaba göstermeyen’ ülkelerin bulunduğu ‘gri liste’ye aldı.

Türkiye’nin, FATF tarafından kara paranın aklanması ve terörizmin finansmanını engellemede başarılı olamadığı için ‘gri liste’ye alınması, sermaye girişlerini daha da azaltacağı yönündeki endişeleri artırdı.

FATF NEDİR?

Kara para aklama ve terörün finansmanı ile mücadele için kurulan FATF’de aralarında Türkiye’nin de olduğu toplam 39 üye ülke bulunuyor.

Türkiye’nin, 24 Eylül 1991 tarihinde FATF’e üye olduğu kuruluş, üye ülkeleri kara para aklama ve terörün finansmanının önlenmesi konusunda gösterdiği gelişmeler bakımından periyodik olarak değerlendiriyor.

GRİ LİSTE NEDİR, KİMLER BULUNUYOR?

FATF’nin gri listesi, kara para aklama ve terörizmin finansmanıyla mücadeledeki stratejik eksiklikleri olan ülkeleri kamuya açık bir şekilde açıklandığı bir liste.

G7 gelişmiş ekonomiler grubu tarafından küresel finansal sistemi korumak için kurulan FATF, Türkiye’nin yanında Mali ve Ürdün’ü de gri listeye aldı. Ayrıca Afrika ülkeleri Botsvana ve Mauritius son toplantıda listeden çıkartıldı.

Son toplantıda listeye alınan 3 ülkenin yanında gri listede, Arnavutluk, Barbados, Burkina Faso, Kamboçya, Cayman Adaları, Haiti, Jamaika, Malta, Fas, Myanmar, Nikaragua, Pakistan, Panama, Filipinler, Senegal, Güney Sudan, Suriye, Uganda, Yemen ve Zimbabve bulunuyor.

IMF RAPORU: SERMAYE GİRİŞLERİNDE AZALMA OLUYOR

IMF’nin konu ile ilgili 2021 Mayıs ayında yayımladığı bir rapora göre, gri listede olan ülkelerdeki sermaye girişlerinde büyük bir azalma meydana geliyor.

Yapılan çalışmaya göre, bir ülke gri listeye alındığında sermaye girişleri o ülkenin gayrı safi yurtiçi hasılasının (GSYH) ortalama yüzde 7,6’sı kadar azalıyor. Araştırmaya göre gri listeye alınan ülkelere giren sıcak para akışında da azalma meydana geliyor. Hesaplamalara göre, sıcak para girişindeki azalma o ülkenin GSYH’sının yüzde 3’ü oranında gerçekleşiyor.

“YATIRIMDA BİR BAŞKA ENGEL”

Londra merkezli BlueBay Asset Management isimli finans kuruluşunun stratejisti Timothy Ash, konu ile ilgili bilgi notunda, FATF gri listesinin “Türkiye’ye yatırım yapmanın bir başka engeli” olduğunu söyledi.

Ancak Financial Times’ın konu ile ilgili yazısında, Türkiye’den son dönemde önemli ölçüde yabancı sermaye çıkışı gerçekleştiği için gri listenin etkisinin sınırlı olacağı belirtildi.

Kararın haksız olduğunu değerlendiren Hazine ve Maliye Bakanlığı ise Türkiye’nin gri listeye alınmasının “hak edilmeyen bir sonuç ortaya çıkardığını” belirtti.

BAKANLIK HAKSIZ BULDU

Bakanlığın açıklamasında “Mali Eylem Görev Gücü (Financial Action Task Force-FATF) raporunda ülkemizin gri listeye alınması hak edilmeyen bir sonuç ortaya çıkarmıştır. Bundan sonraki süreçte, FATF ve ilgili tüm kurumlarla işbirliği içerisinde gerekli adımlar atılmaya devam edilecek ve ülkemizin hak etmediği bu listeden en kısa sürede çıkması sağlanacaktır” denildi.

Bakanlık, FATF tarafından hazırlanan raporun dikkate alınarak 27 Aralık 2020 tarihinde “Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun”u çıkardığını ve bu kanunla önemli bir adımın atıldığını belirtti.

TÜRKİYE NE ÖNLEM ALDI?

Türkiye ise 2020’de “Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun” çıkardı.

Bu kanunla birlikte Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin kitle imha silahlarının  finansmanının önlenmesine yönelik yaptırım kararlarının uygulanmasına ilişkin usul ve esasları düzenlendi. Ancak yasa Türkiye’de yoğun tartışmalara ve muhalefetin itirazlarına sebep oldu.

Yasa, BMGK’nın kararlarına konu; kişi veya kuruluşların veya bunlar tarafından kontrol edilen kişi veya kuruluşların Türkiye’de bulunan malvarlığının dondurulmasını öngörüyor.

Ayrıca kanunla birlikte Denetim ve İş Birliği Komisyonu kuruldu. Yine kişi kuruluşların izinsiz yardım toplaması da yasaklandı. Ayrıca kanun terör suçları, uyuşturucu suçları ve malvarlığı aklama suçlarında haklarında soruşturma başlatılan kişiler ve görev yaptığı kurulların içişleri bakanı tarafından görevden alınabilmesinin önünü açtı.

Yasa çıktığında tartışmalara da neden oldu. 600’den fazla dernek, STK ve vakıf  “Örgütlenme özgürlüğünü kısıtlayan bu düzenlemeyi istemiyoruz” açıklaması yapmıştı. Muhalefet partileri de yasaya anayasaya aykırı olduğu ve örgütlenme özgürlüğünü kısıtladığı gerekçesiyle itiraz etmişti.

FATF DÜZENLEMEYİ YETERSİZ BULDU

Ancak FATF, Türkiye’nin çıkardığı bu yasayı yetrsiz buldu. Başkan Marcus Pleyer, özellikle bankalar, altın ticareti yapanlar ve emlak sektörü gibi yüksek riskli grupların denetim” gibi Türkiye ile ilgili ciddi sorunların devam ettiğini söyledi. Pleyer ayrıca insan hakları gruplarının ve kar amacı gütmeyen kuruluşların endişelerinin farkında olduğunu söyledi.

Pleyer Türkiye’nin “STK’lara gerçek bir risk temelli yaklaşım uygulaması ve yetkililerin bağış toplama gibi meşru faaliyetleri kesintiye uğratmamasını veya caydırmamasını sağlaması gerektiğini” söyledi.

‘UYARI YAPILMIŞTI, NEDEN ŞARTLAR SAĞLANMADI?’

Konuyu Sozcu.com.tr’ye değerlendiren Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Burak Arzova, “Fon akımlarının bir ülkeyi tercih ederken kendi iç tüzüklerinde, gri listeye gitmeme şartı olabilir. Bu da Türkiye’ye gelecek sermaye akımlarını azaltabilir ya da engelleyebilir” dedi.

Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın bu konuda çalışıldığını ve hangi şartları yerine getirdiğini dün yaptığı açıklama ile kamuoyuna duyurduğunu anımsatan Arzova, “Ancak burada önemli olan hangi şartların yerine getirilmediği ve aradan geçen yaklaşık 2 yıllık sürede neden yerine getirilmediği sorusu olmalı” diye konuştu.

“Fon akımlarının bir ülkeyi tercih ederken kendi iç tüzüklerinde, gri listeye gitmeme şartı olabilir” diyen Prof. Dr. Arzova, “Bu da Türkiye’ye gelecek sermaye akımlarını azaltabilir ya da engelleyebilir. Gri listeye girmek nispeten kolayken, çıkmak için önemli çaba göstermek gerekiyor” değerlendirmesinde bulundu.

‘ANLAŞMA YAPILAN ÜLKELERE BAKINCA SÜRPRİZ DEĞİL’

Ondokuz Mayıs Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Bölüm Başkanı Doç. Dr. Murat Batı ise gri listeye alınmanın anlamını ‘finansal açıdan denetlenmesi artan ülkeler sınıfına girme’ olarak açıkladı.

“Ülkemize gelen fonların (paranın) ‘ne ölçüde ve hangi amaçla kullanımı’ bu sorunu doğurdu” diyen Batı, “Gelen fonların kullanımının daha etkin denetimi, bunların Türkiye üzerinden çıkışı ve vergi mevzuatı ile vergilendirme politikalarının bu kriterlere uygun ve etkin hale getirilmemesi ülkeyi gri listeye taşıdı” diye konuştu.

Bu noktada gerek harcama gerekse vergi mevzuatının uluslararası kriterler kapsamında da ele alınıp reforme edilmesinin elzem olduğuna vurgu yapan Doç. Dr. Batı, şöyle devam etti:

“Özellikle son dönemlerde adı sanı pek bilinmeyen Afrika ve Ortadoğu ülkeleriyle sıklıkla yaptığımız mali anlaşmalara baktığımızda bu sonucu sürpriz olmaktan çıkaracaktır.”

‘MÜLTECİ AKINI RİSKLERİ ARTIRDI’

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz, söz konusu kararların bağlayıcılığının en önemli unsurunun ‘ülkenin itibarı’ olduğuna vurgu yaptı.

“FTAF’de 2019’daki son Karşılıklı Değerlendirme Raporuna göre Türkiye’nin FATF’nin 40 tavsiyesinin yaklaşık yarısıyla Büyük ölçüde Uyumlu olarak kabul edilmişti” diyen Prof. Dr. Yılmaz, “Ancak son yıllarda yaşanan mülteci akınının yasa dışı finansman risklerini arttırdığı düşünülüyor” diye konuştu.

Yılmaz, “Tüm finansal kurumların ve devlet otoritesinin terörün finansmanında suistimal edilmemesi ve risklerle karşılaşmaması için, kara para aklamanın önlenmesine yönelik tedbirlerin yanı sıra terörün finansmanının önlenmesine yönelik de risk temelli yaklaşımlar uygulaması gerekir” ifadelerine yer verdi.

“ÜLKENİN İTİBARI İLE İLGİLİ”

Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz’ın verdiği bilgiye göre, Türkiye’de 2006’da kamuoyunda Karapara Kanunu olarak da bilinen 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun çıktı. Ardından kanun kapsamı yönetmelikler ile 2008, 2011, 2012 yıllarında genişletildi.

Türkiye’nin FTAF’ye dahil olduğundan bu yana diğer taraf ülkeler gibi takip sürecinde olduğunu söyleyen Yılmaz, şöyle devam etti:

“Bu takip süreci masa başı incelemedir. FATF, tespit edilen eksiklikleri iki yılda bir yapılan güncelleme ve düzenli izleme ile takip eder. Terörizmin finansmanı ve kara paranın aklanmasıyla mücadelenin çerçevesini güçlendirmek için gerekli adımları atıp atmadığımız izlenmektedir. Bu mücadelede aldığımız tedbirler, yasal düzenlemelere uyum ve denetime ilişkin raporlamalar yapıyoruz. Bu raporların bağlayıcılığının en önemli unsuru, ülkenin itibarıdır.”

Okumaya devam et

EKONOMİ

HÜRMÜZ BOĞAZI KAPANIRSA NE OLUR?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Dünya enerji güvenliğinin kalbinde yer alan Hürmüz Boğazı, küresel ticaretin ve petrol taşımacılığının en kritik geçitlerinden biridir. Ancak bu boğazın geçici dahi olsa kapanması, sadece bölgeyi değil, tüm dünya ekonomisini derinden etkileyebilecek bir kriz senaryosudur. Bu yazıda, Hürmüz Boğazı’nın önemi ve kapanmasının olası sonuçları detaylı bir şekilde incelenmektedir.

HÜRMÜZ BOĞAZI’NIN STRATEJİK ÖNEMİ

Hürmüz Boğazı, İran ile Umman arasında yer alır ve Basra Körfezi’ni Umman Denizi’ne bağlar.
Bu dar geçit, dünyanın en büyük petrol üreticilerinden olan Suudi Arabistan, Irak, Kuveyt, İran, BAE ve Katar’ın deniz yoluyla petrol ve doğalgaz ihracatında tek çıkış kapısı niteliğindedir.

  • Günlük yaklaşık 17-20 milyon varil petrol bu boğazdan taşınmaktadır.

  • Bu miktar, küresel petrol ticaretinin yaklaşık %20’sine denk gelir.

  • Ayrıca Katar’ın sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ihracatının da büyük bölümü bu yoldan geçer.

ENERJİ VE EKONOMİK SONUÇLARI

1. Petrol Fiyatlarında Şok Artış

Hürmüz Boğazı’nın kapanması, arz şokuna yol açar.

  • Petrol fiyatları birkaç gün içinde 150-200 dolar/varil seviyelerine çıkabilir.

  • Enerji ithalatçısı ülkelerde enflasyonist baskılar oluşur.

  • Üretim maliyetleri artar, ekonomiler yavaşlar, stagflasyon riski doğar.

2. Küresel Tedarik Zincirinin Bozulması

  • Asya, Avrupa ve ABD’ye enerji taşıyan petrol tankerleri seferlerini durdurmak zorunda kalır.

  • Enerjiye bağımlı endüstriler (otomotiv, plastik, gübre vb.) ağır darbe alır.

  • Alternatif boru hatları kapasite olarak yetersizdir.

JEOPOLİTİK VE ASKERİ SONUÇLARI

1. ABD-İran Gerilimi Zirveye Çıkar

İran’ın boğazı kapatma tehdidi veya fiilî kapatma girişimi, ABD ve müttefiklerinin askerî karşılık verme ihtimalini doğurur.
Bölgedeki ABD Donanması’nın varlığı bu senaryo için hazırdır.

2. İsrail, Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri Tetikte Olur

İran’ın bu hamlesi bölge ülkeleri tarafından ulusal güvenlik tehdidi olarak değerlendirilir.
Silahlanma hızlanır, bölgesel çatışma riski artar.

3. Askerî Müdahale ve Savaş Riski

Deniz yolunun açık tutulması için ABD önderliğinde çok uluslu bir askerî müdahale gündeme gelebilir.
Bu durum petrol bölgelerinde bombalamalara, deniz trafiğinin askıya alınmasına neden olabilir.

Irak Dışişleri Bakanı'ndan “Hürmüz Boğazı kapanırsa küresel enerji  piyasasında kriz çıkar” uyarısı

ALTERNATİF ENERJİ ROTALARI VAR MI?

  • Suudi Arabistan ve BAE, bazı petrolünü Hürmüz dışındaki boru hatlarıyla taşıyabilir.
    Ancak bu yolların kapasitesi sınırlı ve tüm ihracatı karşılamaktan uzaktır.

  • Katar LNG’si içinse alternatif güzergâh neredeyse yoktur.

TÜRKİYE’YE ETKİSİ NE OLUR?

  • Türkiye enerji ithalatının büyük kısmını bu bölgelerden sağlamaktadır.

  • Fiyatlar arttığında Türkiye’nin enerji faturası büyür → cari açık artar.

  • Bu durum TL üzerinde baskı oluşturur, enflasyon hızlanır.

Hürmüz Boğazı’nın kapanması, sadece bölgesel değil, küresel bir kriz anlamına gelir. Petrol ve gaz piyasasında arz şoku yaratır, küresel ekonomiyi durma noktasına getirebilir. Jeopolitik gerilimlerin zirveye çıktığı bir ortamda bu boğazın güvenliği, dünya düzeni açısından kırılma noktasıdır.

www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Limonlar Kredi Aldığında: Asimetrik Bilginin Finansal Sistemdeki Yankısı

Yayınlanma:

|

Yazan:

Bankaların kredi sistemlerinde giderek daha sık karşılaştığımız bir tablo var: Gerçek kredi değerliliği taşımayan birey veya işletmelere, sistemsel boşluklar nedeniyle kredi limitleri açılıyor. Kredi puanı iyi görünüyor, limit mevcut—ama geri ödeme kabiliyeti yok. Neye benziyor, biliyor musunuz? George Akerlof’un 1970’te yazdığı kendisine Nobel iktisat ödülü aldıran “limon piyasası”na.

Asimetrik Bilgi Sorunu:

Akerlof’un teorisinde, alıcı ve satıcı arasındaki bilgi dengesizliği nedeniyle kaliteli ürünler (iyi arabalar) piyasadan çekilir, yerine “limonlar” (kötü arabalar) kalır. Bugünün kredi sisteminde ise:

  • Banka, müşterinin gerçek riskini göremiyor (ya da görmek istemiyor).
  • Müşteri, sistemin sunduğu limitlere ulaşıyor, kredi kullanıyor.
  • Böylece finansal piyasada “limon” krediler çoğalıyor: riskli, sürdürülemez, görünürde aktif.

Sonuç Ne Olur?

  • Gerçek değerliliğe sahip kullanıcılar daha pahalı krediye ulaşır.
  • Sistem, kendi içindeki çürüklüğü fark edemez.
  • Uzun vadede bu asimetrik bilgi, toplu bir güven krizine dönüşür. Tıpkı Akerlof’un uyardığı gibi…
  • Finansal sistemler gelişiyor, algoritmalar daha sofistike hale geliyor—ama hâlâ “insanı” göremeyen modellerle çalışıyoruz. Kredi vermek sadece matematik değil; güvenin, bağlamın ve davranışsal içgörünün birleşimidir.
  • “Kredi sadece bir limit değil, bir güven oyudur.”

Kredi sistemleri giderek daha sofistike hale geliyor. Algoritmalar, puanlama sistemleri, dijitalleştirilmiş değerlendirme modelleri… Peki ama hâlâ “insanı” göremeyen bu sistemler gerçekten güvenli mi?

George Akerlof, 1970’te “limon piyasası” teorisini ortaya attığında otomobil piyasasını örnek gösteriyordu. Bugün ise aynı teoriyi bizzat kredi piyasasının içinde yaşıyoruz: asimetrik bilgi, yani tarafların eşit derecede bilgi sahibi olmaması, sistemi yavaş yavaş çürütüyor.

Gözlemlerimden İki Sessiz Hikâye

Firma kârlı göründü, konkordatoya girdi. Bir yıl önce denetimini yaptığım bir firmayla denetim sırasında yaşadığımız bir anlaşmazlık yüzünden yollarımız ayrılmıştı. Geçtiğimiz günlerde konkordato ilan ettiklerini öğrendim. İlginçtir: Banka kredileri denetim sonrası son bir yılda ciddi oranda artmıştı. Bilanço ise temizdi—görünürde. Ama içini bilen biri olarak şunu söylemeliyim: stoklar şişirilmişti. Sayım tutanakları arasındaki fark 3 milyon dolar kadardı.

Stoklar yalansa, bilanço da yalandır. En kolay oynanan kalem de budur çünkü. “Stoklarda 3 milyon dolarlık yapay bir değerleme vardı—bu, bilanço üzerinde kar gibi görünse de gerçekte zarardı.” Bankalar ne yaptı? Kağıt üstündeki görüntüye bakıp kredi verdiler. Mali analizlerin yapamadığı tek şey stok denetimidir, stoklarda ne yazıyorsa kabul edilir. Şu sorularla meşgul olduklarını da hiç zannetmiyorum: Stok sayım tutanak raporu mevcut stoklarla karşılaştırıldı mı? Stok sayım tutanağını kim hazırlamış? Bağımsız denetim mi yoksa şirket personeli mi? Firma son yıllarda matrah artırmış mı? Tedarikçi bakiye hareketleri stok değer hareketleriyle uyumlu mu? Stoklarda dikkat çekici bir durum var mı? Hammadde stoğu mamül stoğundan fazla mı? Şirket ERP sisteminden stok değerleme raporu alındı mı? Sorular çoğaltılabilir.

Çalışanlarına maaşlarını ödemeyen firma, kredi kullanıyor.

Geçenlerde eski bir öğrencim aradı: Çalıştığı firma 3 aydır maaş ödemiyormuş ama aynı zamanda bankalardan kredi kullanmaya devam ediyormuş. Hatta patronunun yeni bir konut satın aldığını duymuş. Bana sorduğu soruya gelirsek: “İş davası açarsam banka hesaplarına bloke konulur mu?

Banka sistemleri SGK kayıtlarını kontrol etse, firmanın 3 aydır sigorta ödemediğini görecekti. Ama görmedi. Çünkü sistem, sadece rakama ve geçmiş skora bakıyor—insan hikâyesine değil.

Sonuç: Algoritmalar Belki Zekidir, Ama Kördür

Bugünün kredi algoritmaları geçmiş veriye dayanır, davranışı anlamaz, öyküyü okumaz. Böylece sistem, Akerlof’un tarif ettiği gibi, limonlarla doluyor: Gerçekte riskli olan ama kâğıt üstünde sorunsuz gözüken kredilerle. Sonuç? Gerçekten sağlıklı, krediye erişimi hak eden işletmeler bu gölgelerin altında kalıyor.

Serhat CAN

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof. Dr. YILMAZ: Bütçe açıkları dizginlenebilir mi?

Bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak

Yayınlanma:

|

Mayıs ayına ait merkezi yönetim bütçe gerçekleşmelerine göre bütçe fazlası 235,2 milyar TL, kümülatif (Ocak-Mayıs) bütçe açığı da 650,3 milyar TL oldu. Mayıs ayı bütçe fazlası, giderlerdeki önemli bir azalış kaynaklı değil, tersine kurumlar vergisi hasılatının beklendiği gibi mayıs ayında vergi gelirlerini beslemesiyle gerçekleşti.

Rakamla ifade etmek gerekirse; nisan ayına göre mayıs ayında bütçe giderlerinde 43 milyar TL’lik azalışa karşılık bütçe gelirleri 368 milyar TL arttı. Bu artışın hemen hemen tamamı kurumlar vergisi hasılatı kaynaklı.

Önce vergi hasılatındaki değişime bakalım, ardından bütçe giderlerinde azalış olmuş mu, ona bakarız:

Kurumlar vergisi yıllık beyana tabi bir vergi. Aynı zamanda cari vergilendirme döneminin kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere, GVK’da belirtilen esaslara göre ve cari dönemin kurumlar vergisi oranında geçici vergi ödenir. Ocak – Şubat – Mart geçici vergi dönemi beyanname verilme ve ödeme günü 17 mayıs’tı. Ayrıca Gelir İdaresi Başkanlığı, 30 Nisan’a kadar verilecek kurumlar vergisi beyannameleri ve bunlara tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerini 5 Mayıs’a kadar uzattı.

Böylelikle nisan ayında 29,7 milyar olan kurumlar vergisi tahsilatı da mayıs ayında 470,1 milyar TL’ye yükseldi. Hatta mayıs ayında kurumlar vergisi hasılatı vergi gelirleri içindeki payı yüzde 39,4’e ulaştı ki bu oran KDV gibi dolaylı bir verginin payından da yüksekti. Sonuçta bu hasılat bütçede bir rahatlama yarattı.

Mayıs ayında kurumlar vergisi tahsilatı bütçenin imdadına yetişmiş oldu ama yukarıda anlattığım gibi “geçici vergi dönemiydi, geldi ve geçti”.

Bütçenin gelir tarafını temmuz ayında gelir vergisi ikinci taksiti ile ağustos ve kasım aylarında geçici vergi taksitleri bir miktar rahatlatabilir. Ancak aylık olarak artmaya devam eden enflasyon, sıkı para politikasıyla kredi imkanları kısıtlanan firmalar ve artan konkordatolar, hedeflenen vergi gelirlerinden uzaklaşılmasına neden olacak ana faktörler. Ayrıca bütçenin gelir tarafının, borç faizleriyle büyüyen bütçenin gider tarafını telafi etmesi zor görünüyor. O nedenle bütçe açığını dizginlemek hiç de kolay olmayacak.

Bütçe giderlerine şimdi kamuda tasarruf üzerinden bakalım:

Tüm kamu kurumlarının kendi bütçelerindeki kaynaklardan yapacakları harcamalar için tasarruf tedbirlerine uymaları uzun zamandır merakla bekleniyor.

Aşağıdaki hazırladığım tablo, geçen yıl ve bu yılın mayıs aylarında tasarruf tedbirleri kapsamında yapılan harcamaları karşılaştırıyor:

Tabloda görüldüğü gibi bir yıl içinde taşıt alım giderleri yaklaşık 2 katına çıkmışHaberleşme ve enerji giderleri de enflasyon oranına yakın bir artış göstermiş. Kırtasiye-baskı giderleri ile temsil-tanıtma giderlerinde ise bir yılda kısmen frene basılmış gibi.

Ancak temsil-tanıtma giderleri bu yılın ilk dört ayında ortalama 65 milyon TL civarındayken, mayıs ayında birden yaklaşık beş katına (316 milyon TL) çıkmış. Yine de bu haliyle geçen yılın mayıs ayındaki 418 milyon TL’nin oldukça altında kalıyor. Umarım ülkemiz en iyi şekilde temsil ediliyordur. 2024’te bu alanda daha fazla gider yapılıyordu, yoksa geçen yıl daha mı iyi temsil ediliyordu?

Bütçe giderlerinde sorunlu kalem: borç faiz giderleri:

Borç faiz giderleri bütçede büyümeye devam ediyor. Özellikle iç borçlanmanın maliyeti bütçeye yansıyor.

Mayıs ayında borç faiz giderleri 111,2 milyar TL, kümülatif olarak 835,8 milyar TL’ye ulaştı. Dahası Haziran ayında yaklaşık 240 milyar TL’lik borç faiz gideri gerçekleştirilecek.

2025 yılı bütçesi için borç faiz giderlerinin bütçe giderlerine oranının yüzde 13,2 ve vergi gelirlerine oranının da yüzde 17,5 olması hedeflenmişti. Bugünkü görünümde borç faiz giderleri/bütçe giderleri oranı yüzde 15,7 ve borç faiz giderleri/vergi gelirleri oranı da yüzde 20,9’a yükselmiş durumda. Bu göstergeler ile bütçe hedeflerinden uzaklaşıldığı anlaşılıyor.

Bütçe açıklarını kontrol altında tutmak, pek çok alanda katkı sağlayacak. Öncelikle devletten beklenen görevlerin ve kamu hizmetlerinin hem kalitesinin artmasına hem de zamanında sunulmasına katkı sağlayacak.

Aksine bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak.

Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ – T24

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.