Connect with us

Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz

Enflasyonist ortam nasıl bir politika getiriyor?

Yayınlanma:

|

Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ katıldığı EKOTÜRK TV’de Tuğba ÖZAY’ın sunduğu MAKRO EKONOMİ Programında güncel sorunlar yanında, önümüzdeki süreçte bizi bekleyen şartlar hakkında da ışık tutuyor.

Okumaya devam et

GÜNCEL

Demografik dönüşümün nedeni ekonomik faktörler mi?

Türkiye çocuk ölümlerini, uzun yıllar süren sağlık alanındaki yatırımlar ve takiplerle önemli ölçüde azalttı. Ancak artık sağlıklı bir nesil yetiştirmekten fazlası gerekli

Yayınlanma:

|

Demografik dönüşüm, yıllar itibariyle artan doğum oranları ile düşen ölüm oranlarından, düşen doğum oranları ile artan yaşam süresine doğru ya da tam tersi yönde değişim olarak tanımlanır. Bu dönüşümlerden biri 1960’lı yıllara kadar baby boom dönemiydi. Sonra da doğurganlık oranı Batı Avrupa’da 1970’li, Doğu Avrupa’da ise 1980’li yıllardan sonra gerileme sürecine girdi.

Son dönem demografik dönüşümün iki temel yansıması var: Her şeyden önce doğurganlık oranı giderek azalıyor. Bunun yanında tıp alanındaki ilerlemeler ve sosyo-ekonomik olanaklarla ölüm oranları gerileyerek, daha uzun yaşam beklentisi artıyor.

Türkiye demografik dönüşümün neresinde?

Nüfus dinamik bir yapı ve nüfus piramitlerini dönemler itibariyle karşılaştırarak bunu görebiliyoruz. Türkiye’nin 2000 yılına ait nüfus piramiti ile 2025 ve 2050 yıllarına ait nüfus piramiti projeksiyonları aşağıdaki görsellerde mevcut. İlk göze çarpan doğurganlık hızının düşmesi ve ortalama yaşam süresinin uzaması. Yaşlı nüfus artarken, ortanca yaş da yükseliyor.

Kaynak: World Life Expectancy.

Türkiye’de doğurganlık hızı 2001’de 2,38’di. 2012’de 2,11’e gerilemişti. Asıl gerileme 2022’de 1,63 ile oldu ve bir yıl sonra da 2023’te 1,51’e sert inişle ortaya çıktı.

Peki bu ne anlama geliyor? Nüfusun yenilenme düzeyi 2,10. Bu son rakamlar 2,10’un oldukça altında olduğu için de Türkiye’nin sıklıkla övündüğü “demografik fırsat penceresi”nin kapanması demek.

Oysaki 2014 yılında TÜİK’in yaptığı projeksiyonlara göre doğurganlık hızı 2025’te 1,97, 2050’de 1,8 olacaktı. Ama beklenen olmadı.

Türkiye’de 2023 yılı çocuk nüfus oranı yüzde 26 ile dünya çocuk nüfus ortalaması olan 29,8’in altında, AB ortalaması olan yüzde 17,8’in üstünde.

Ama bu bile genç nüfusta kaybın kaçınılmaz olduğunu gizlemez. Zaten doğurganlık hızı ne kadar hızlı düşerse genç nüfus o kadar hızlı azalacaktır.

Ayrıca tıp alanındaki ilerlemeler, bu alandaki tüm buluşlar yaşam beklentisindeki artışı sağlayacak ve yaşlı nüfusu da artıracaktır. Türkiye’de 2000 yılında 67,6 yıl olan doğuşta beklenen yaşam süresi, 2020-2022 döneminde 77,5’e yükseldi.

Yaşam beklentisindeki artış nüfusun yaşlanmasına hemen yol açmıyor. Yaşam beklentisindeki erken gelişmeler, çoğunlukla çocuk ölümlerindeki düşüşler ile bebeklerin ve çocukların sayısında ortaya çıkacak artışa dayalı. Böylelikle daha sağlıklı ve bakımlı nüfusun yaşam beklentisi artmış olur.

Türkiye çocuk ölümlerini, uzun yıllar süren sağlık alanındaki yatırımlar ve takiplerle önemli ölçüde azalttı. Ancak artık sağlıklı bir nesil yetiştirmekten fazlası gerekli.

Ebeveynlerin çocuklarının geleceğini planlamalarında hayalleri sınırsız.

Daha iyi bakım, daha iyi eğitim, daha iyi sosyal olanaklar ve daha fazlasını vermek ister. Ama sınırı belirleyen ailenin maddi olanakları ve o olanakları yaratan ekonomik koşullar. Temelde de o ekonomik koşulların ortaya çıkmasına yol açan ekonomik ve siyasi kararlar. Son beş yıldır bir türlü düşmeyen enflasyon, istihdam olanaklarındaki ve geleceğe yönelik olumsuz bekleyişler nüfus artış hızının düşmesinde büyük rol oynuyor.

Çocuğun topluma en iyi şekilde kazandırılmasında eğitim, sağlık fiyatları giderek artıyor. Haziran 2024 enflasyon oranı yüzde 71,6 ama eğitim TÜFE yüzde 107 ve sağlık TÜFE de yüzde 78,5. Aile bütçeleri bu oranlar karşısında çok zorlanıyor.

Ailelerin eğitim seviyesi de artık daha yüksek, normal olarak bu konularda talepkârlar, hizmetin niceliğine değil niteliğine daha çok önem veriliyor. Talepler konusunda ailelerin sosyal etkileşimi de yüksek.

Kadın da istihdamda yer alıyor ama bir kısmı hayat pahalılığı nedeniyle çocuk sahibi olmak yerine çalışma hayatına devam etmek durumunda. Ayrıca yüksek enflasyon ücretlilerin gelirlerini sürekli eritti. Kadın ve erkeğin ücretleri geçimleri zor karşılayacak hale geldikçe, çocuk sahibi olmak ikinci plana atılmaya başlandı.

Çocuk bakımı Türkiye’de oldukça maliyetli. Özellikle kadın bu konuda yalnız kalıyor. Çalışma hayatından uzaklaşıp çocuk bakmaya başladığında ise aile bütçesi sarsılıyor. Sadece temel çocuk bakımı değil, daha iyi eğitim, sosyal olanak talebi aile bütçesi içinde büyük yer tutmaya başladı.

Türkiye’de nüfusun üçte ikisi yoğun kent olarak tanımlanan yerlerde yaşıyor. Yaşam maliyetlerindeki artış kentlerde daha fazla hissediliyor. Öncelikle kiralarda fahiş artış var. İki yıl devam kira artışında yüzde 25’lik tavan uygulaması da kentlerdeki kiraların yükselişini engellemedi. Ayrıca yüksek enflasyon ortamında ulaşım, lojistik maliyetleri pek çok zorunlu ürünün fiyatını manşet enflasyonun üzerine taşıyor.

Ülkemizde refah devleti ekseninde yapılan harcamalardan olan eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi sosyal refah harcamalarının bütçedeki payı, diğer ülkelerle karşılaştırıldığında oldukça düşük. Bu durum ülkemizde insanların temel gereksinimlerinin karşılanmasında ve riskleri bertaraf etmede devletin önemli bir aktör olmadığını ve sosyal refah karakterinin zayıf olduğunu gösteriyor.

Oysaki kamuda eğitim, sağlık ücretsizdir, çünkü eğitimin finansmanı bütçeden karşılanır, bütçeyi de yüzde 85-90 oranında vergiler finanse eder. Eğitim, sağlık, sosyal refaha yönelik olarak hem vergi ödeyip hem de özel sektörün fahiş fiyatlarıyla karşılaşmak karşısında çocuk sahibi olmak konusundaki kararın başka ne olması beklenirdi ki.

Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ- T24

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof. Dr. YILMAZ: Mali alan yaratılmalı, ama nasıl?

Bugün “mali alan”dan bahsediyor ve alanın büyümesi için sınırları tartışıyorsak, ekonomik istikrar, büyüme, bölüşümde adalet açısından zorlayıcı bir noktadayız demektir

Yayınlanma:

|

Mali alan, kamu harcamalarının rasyonalizasyonu, vergi gelirlerinin artırılması, etkin kamu borç yönetimi ve dış finansman olanaklarıyla finansman sorunu yaşanmadan maliye politikasının hedeflerine ulaşılmasında bir fırsattır.

Bu alan doğru değerlendirildiğinde gelir, harcama ve borç yönetiminde gerçekleştirilecek reformlar sayesinde daha sağlam bir mali yapı ile enflasyonla mücadele ve ekonomik büyüme amaçlarına ek bir kaynak yaratılabilir.

Ayrıca mali alan bir anda ortaya çıkabilecek pandemi, deprem ve de ekonomi politikalarında kararsızlıklar, hatalı kararlar sonucunda yaşadığımız krizlere de hazırlıklı olunmasını sağlar.

Gündemden düşmeyen CDS, ülkelerin risklerinin en önemli belirleyicisi ama bu risk priminin diğer ekonomik belirleyicilerin yanında mali alana da dayandırıldığını belirtmekte fayda var. Aizenman v.d. (2013, 2010)’nin CDS’nin temel olarak geçmiş ve şimdiki mali alana göre değil, gelecekteki mali alana göre belirlendiği şeklindeki yorumları oldukça dikkat çekicidir.

Mali alanı görselleştirelim:

Bir ülkenin istikrar, büyüme gibi hedeflerine ulaşırken gerekli mali araç ve kaynakları gösteren, dört köşeli bir elmasa benzeyen “Mali alan elması” görseli aşağıda mevcut. Bu elmasın alanı, o ülkenin sahip olduğu mali alanı belirtiyor.

Kaynaklar toplamda dört tane: (a) Dış kaynak girişi, yardımlar ve dış borçlar (b) vergi idaresinin iyileştirilmesi veya vergi politikası reformları yoluyla gelirlerde artış (c) iç ve dış borçlanma yoluyla açık finansmanı (d) harcamaların yeniden önceliklendirilmesi ve verimliliğinin artırılması (Roy v.d. 2007: 33-34).

Mali alan elması

Kaynak: Roy v.d.: 2007.

Mali alan elmasındaki bu araçlardan/kaynaklardan hangisi daha yoğun olarak elde ediliyorsa, mali alan elmasının dört köşesi eşit olmaz ve o araç/kaynak yönüne doğru genişlediği görülür.

Şimdi Türkiye için bu alanın ne yöne doğru genişleyeceğine bakalım:

Mali alan görüldüğü gibi hem bütçe kaynaklarının nasıl kullanıldığını hem de gelecekteki mali durumunu etkileyebilecek faktörleri içeriyor. Acaba maliye politikasının öncelikli harcamaları finanse etmek ve enflasyonla mücadele etmek için ihtiyacı olan vergi, dış finansman, etkin borç yönetimi gibi kaynakları sağlama yeteneği var mı?

Öncelikle geçen haftadan bu yana kamuda tasarruf tedbirlerini konuşuyoruz. Kamu harcamalarının etkin ve verimli kullanımıyla bir yandan mali disiplinin sağlanması diğer yandan kamu talebinin düşmesiyle enflasyonla mücadele edilmesi hedefleniyor. Buna göre mali alan elmasının sol tarafa doğru büyümesi beklenebilir. Karar alıcıların da bu alanı kullanma hedefi olduğu belli. Ancak son tasarruf genelgesi 2001 yılındaki genelgeden çok farklı değil. Denetim, izleme, yaptırım açılarından farklılaşıyor, yoksa tasarruf edilecek kalemler hâlâ çok sınırlı. (Şu yazımda açıkladım.) Zaten bakanlıkça yapılan açıklamaya göre sadece 100 milyar TL’lik bir tasarruf hedefleniyor ki, 11 trilyon TL’yi aşan bütçenin yüzde 1’i bile değil.

Vergi cephesinde de atılan ve atılacak adımlar var ama mali alan elmasının sağ tarafına doğru gidilecek yer kalmadı. Çünkü geçtiğimiz yılın ilk dört ayında 1 trilyon TL’lik vergi gelirine karşılık, bu yıl aynı dönemde 2,2 trilyon TL’lik vergi geliri elde edildi. Vergi yükü her açıdan ağırlaştı. Dolaylı vergilerin vergi sistemindeki hakimiyeti, vergi adaletsizliğini artırıyor. Şimdi de vergi oranları artırılmadan, istisna ve muafiyetlerin daraltılmasıyla vergi yükünün artışını bekliyoruz. Oran artışının 2023 yaz döneminde nasıl bir maliyet enflasyonu yarattığını da unutmadık. Bu araçla elde edilecek pek bir mali alan kalmıyor gibi, kayıt dışılığın üzerine gidilmezse.

Potansiyel mali alan, doğru ve etkin borç yönetimi üzerinden olabilir mi, ona bakalım: Yani elmasın alt tarafına. 2024’te bütçe açığının milli gelire oranının yüzde 5’in altına düşürülmesi hedefleniyor. Harcama kısıcı ve gelir artırıcı taraftan bahsettik ama bütçenin bir de borç faizlerine ayırdığı ve giderek artan bir kısmı var ki, işte bu yapı bütçe esnekliğinin kaybedildiğini gösteriyor.

İç ve dış borç faiz ödemelerinin GSYH içindeki payı yüzde 4’ü geçti. Özellikle iç borç faiz ödemelerindeki artış, sıkı para politikası sonucu DİBS’lerin ortalama yıllık bileşik faizinde yükseliş ile devam ediyor. Bu durum Hazine’nin faiz yükünü de etkiledi. DİBS’lerde değişken faizlilerin payı yükselirken, sabit faizlilerinki azalıyor. Döviz cinsi DİBS ve kira sertifikası ihracı devam ediyor.

2024 ilk çeyrekte iç borç stoku 4,5 trilyon TL’yi aştı. Bu stok hem faiz hem de döviz kuru riskini içinde barındırıyor.

Son olarak elmasın üst tarafında dış finansman imkanları var. Onun için de sıcak para ön planda tutuluyor. Mali alanın, hem krizlere karşı yaratacağı önlem hem de CDS’yi düşürerek uluslararası piyasalardan elde edeceği finansal kaynakların çeşitlenmesi olasılığı birlikte değerlendirildiğinde, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için ne kadar önemli olduğu görülebilir.

Ülkeye sıcak paranın girişi için ortam uzun zamandır hazırlanıyor, TL değerlenirken kur stabil. Uluslararası finans kuruluşlarının raporlarına göre de carry trade için Türkiye işaret ediliyor. Bu durumda mali alan elmasının üst tarafına doğru gidilecek yer var ama söz konusu dış finansman özellikle sıcak para çıkışının kriz yaratıcı sonuçlarını 1994 ve 2001 krizlerinde yaşadığımızı unutmayalım. O nedenle bu konuda çekinceler var ki, bu ayrı bir yazının konusu.

Anlaşılıyor ki mali alan içinde maliye politikası araçlarının keskin uçları varBugün “mali alan”dan bahsediyor ve alanın büyümesi için sınırları tartışıyorsak, ekonomik istikrar, büyüme, bölüşümde adalet açısından zorlayıcı bir noktadayız demektir. O nedenle politika adımlarında belirlilik, politik ve kurumsal açıdan tutarlılık hiç olmadığı kadar önemli.

Prof.Dr. Binhan Elif YILMAZ-T24


Yararlanılan kaynaklar:

Aizenman, J., Jinjarak, Y. (2010). “De facto fiscal space and fiscal stimulus: definition and assessment. National Bureau of Economic Research. No. w16539.

Aizenman, J., Hutchison, M., Jinjarak, J. (2013). What is the risk of european sovereign debt defaults? fiscal space, cds spreads and market pricing of risk. Journal of International

Money and Finance. 34 (2013): 37-59.

Roy, R., A. Heuty, Letouzé, E. (2007). Fiscal space for what? analytical issues from a human development perspective. Presentation at the G-20 Workshop on Fiscal Policy, Istanbul, 30 June to 2 July.

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof.Dr. YILMAZ: Kamuda tasarruf başlar mı?

2023 ilk üç ayda taşıt giderleri 1,2 milyar TL iken, 2023 yılını yaklaşık 10 milyar TL ile kapatmış durumda. Taşıt kiralama ve alım giderleri 2023 ilk çeyrekten sonra seçim ile beraber hızla artmış, doğal olarak tamir, bakım, onarım giderleri de katlanmıştır

Yayınlanma:

|

Kamu bütçesi aracılığıyla kaynakların çeşitli kamu hizmetlerine tahsisi sağlanır. Peki mevcut kaynakların bir hizmetten diğerine tahsis edilmesine hangi “temel”de karar verilir?

Gelişmiş ekonomiler için sorunun cevabı oldukça basit. Bütçe kaynakları sosyal refahı artırmaya, beşeri sermayeye, çevreye yatırıma daha çok aktarılır. Türkiye’nin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ekonomilerde, gelişmiş ekonomilerdekine benzer kamu harcamaları genelde arka planda kalır. Çünkü gelişmiş ülkeler ligine çıkmak için altyapı, üstyapı yatırımlarına önem ve öncelik vermek gerekir ve bütçeden buralara kaynak aktarımı devam eder.

Aslında ana akım iktisat anlayışına göre devletin yatırım yapmasına da gerek yoktur, hatta var olanlar özelleştirilmelidir. O nedenle kamu yatırımlarının bütçedeki payı minimuma iner. Fakat yine de devlet varlığını yollar, köprüler, havalimanları olarak göstermeye çalışır ki o zaman da etrafımıza baktığımızda gördüğümüz gibi kamu-özel işbirliği projeleri artar.

Yüksek enflasyon ve onu devam ettiren tüm faktörlerle mücadelede her zaman söylediğimiz gibi para politikasının yanında onunla koordineli bir şekilde maliye politikası da yer almalı. Dolayısıyla sıkı para politikasının yanında maliye politikası da sıkılaşmalı.

Bu sıkılık geçtiğimiz yıl temmuz ve ağustos aylarında vergi artışlarıyla denendi. Ancak enflasyonu besleyen bir sonuç ortaya çıktı.

Gelir dağılımının bozulduğu, orta direğin neredeyse kaybolduğu bir toplumda daha fazla vergi yüküne katlanılmasındansa, kamunun harcamalarına bir set çekmesi gerekiyordu.

Şimdi kamuda tasarruf paketiyle resmî taşıtların ve taşınmazların edinilmesi ve kiralanması, haberleşme giderleri, personel görevlendirmeleri, kırtasiye ve demirbaş alımları, temsil, tören, tanıtım, enerji alımları vb giderlerinde tasarruf yapılması bekleniyor. Aslında genel seçim sonrasında Bakan Mehmet Şimşek Tasarruf Genelgesini imzalayarak kamu kuruluşlarını tedbirlere uymakla talimatlandırmıştı.

Peki tasarrufa başlayacak olan kamu, ne zaman ve kadar harcamacı olmuştu?

Kamu, seçim ekonomisi uygulayarak harcamacı yapısını 2023 genel 2024 yerel seçimlerinde sürdürdü. Ayrıca 2022 ve 2023 yıllarında ek bütçe çıkarıldı. 2023 ek bütçesi cari bütçenin yüzde 25’i kadardı. 2024 bütçesi de 2023 bütçesinin neredeyse iki katı olarak bütçeleştirildi. Bir başka deyişle harcanacak “çok para” vardı.

Aşağıdaki tabloda bir karşılaştırma yaptım. Henüz 2024 ilk çeyrek bütçe gerçekleşmeleri açıklandığı için 2024 ilk çeyrek bütçe verilerini 2023 ilk çeyrek ile karşılaştırdım. Ayrıca 2023 bütçe kullanımı nasıl başlamıştı ve genel seçimler sonrası nasıl bitti, görmek açısından da 2023’ün tamamını tabloya ekledim.

Kamuda tasarruf ile adeta özdeşleşen taşıtlarla ilgili giderlerin neden azaltılması gerektiği tabloda açıkça görülüyor. 2023 ilk üç ayda taşıt giderleri 1,2 milyar TL iken, 2023 yılını yaklaşık 10 milyar TL ile kapatmış durumda. Taşıt kiralama ve alım giderleri 2023 ilk çeyrekten sonra seçim ile beraber hızla artmış, doğal olarak tamir, bakım, onarım giderleri de katlanmıştır.

Haberleşme giderleri 2023 ilk çeyrekte 931 milyon TL iken sadece 9 ayda yaklaşık 8 milyar TL artmış. 2024 ilk çeyrekte de 2 milyarın üstüne çıkmış. Kamunun kırtasiye, baskı giderleri de aynı şekilde 2023 ilk üç aydaki 750 milyon TL düzeyinden 16,5 milyar TL’ye kadar çıkmış.

Yine temsil, tanıtma, ağırlama, organizasyon giderleri de bir başka itibar göstergesi gibi, 2023 ilk çeyrekte sadece 131 milyon TL iken 1,9 milyar TL’ye kadar yükselmiş. 2024 ilk çeyrekte de 1 milyar TL’ye yaklaşmış.

Sonuçta tasarrufa gidilmesi beklenen tablodaki giderler 2023 ilk çeyrekte 5,5 milyar TL ama bu yıl ilk çeyrekte zaten 34,7 milyar TL harcanmış.

Bugün “kamuda tasarruf tedbirleri” kapsamında tüm bu kamu giderlerinin kısılması gerektiği açıklanırken, bir yıl içinde böyle fahiş tutarlara ulaşmasının nedenlerinin de açıklanması gerekmez mi?

Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ-T24

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.