Connect with us

Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz

Enflasyonist ortam nasıl bir politika getiriyor?

Yayınlanma:

|

Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ katıldığı EKOTÜRK TV’de Tuğba ÖZAY’ın sunduğu MAKRO EKONOMİ Programında güncel sorunlar yanında, önümüzdeki süreçte bizi bekleyen şartlar hakkında da ışık tutuyor.

Okumaya devam et

GÜNCEL

Dış borçta faiz yükü anaparanın üç katı

Hazine’nin borç servisinde bazı aylarda anaparanın 3 katı kadar faiz ödediğine dikkat çeken Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz, borcun faizinin toplanan vergilerle ödendiğini söyledi.

Yayınlanma:

|

Hazine ve Maliye Bakanlığı, Hazine’nin mart, nisan, mayıs aylarını kapsayan finansman programını açıkladı. Buna göre Hazine bu üç ayda 159.8 milyar TL’si iç borç, 113.4 milyar TL’si de dış borç olmak üzere toplam 273.2 milyar TL borç geri ödemesi yapacak. Bu üç ayda borç servisinin yüzde 59’u faiz ödemelerinden, kalan yüzde 41’i anaparadan oluşacak. Borç ödeme projeksiyonunu SÖZCÜ’ye değerlendiren İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz, “Fakat 2023 yılında Hazine’nin toplam 1.1 trilyon TL’lik iç ve dış borç geri ödemesi gerçekleştirmesi öngörülüyor.

ÜLKE RİSKİ NASIL DÜŞER?

Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz

Bu yıl ek bütçe şaşırtıcı olmaz

Yüzde 9.5 faizle dış borç bulduk

Ülke risk priminin (CDS) 500 seviyelerinde olduğunu, dışarıdan borçlanmada ülke riskinin giderek arttığını belirten Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz, bu yılın ilk iki ayında Hazine’nin gerçekleştirdiği ihalelerde dolar cinsi yüzde 9.5 ile yurt dışından dış borç bulunduğuna dikkat çekti.

Mehtap Özcan ERTÜRK – SÖZCÜ

Okumaya devam et

Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz

KAPİTALİZMİN SERMAYE/FİNANSAL BİRİKİM REJİMİ VE KRİZ YARATICI MEKANİZMASI

Yayınlanma:

|

Kapitalist sistemde sermayenin amacı üretimden çok “kârlılığa” odaklanır. Kapitalizmin içinde bulunduğu kârlılık krizi, sermaye birikimi sürecini zaman içinde reelden finansala taşıdı. Çünkü kapitalistler, daralan kâr hacmi ile bir köşeye sıkışmak istemezler.

Günümüz koşullarında kapitalizmin en yüksek aşamasının küreselleşme olduğu kabul edilir. Kapitalizm küreselleştikçe, piyasa sisteminin özünde yer alan kriz yaratıcı mekanizma, tüm dünyaya yayılır. Önceleri uluslararası dolaşımda serbestliğini elde eden sermayenin yanında kriz de uluslararası dolaşıma çıkarak enerji krizi, petrol krizi şeklinde görülmeye başlandı. 1980’lere gelindiğinde üretime yönelik sermaye yatırımı ile finans piyasalarına yönelik finansal sermaye akımlarının önündeki engeller de kaldırılınca krizler küreselleşti.

KAPİTALİZMİN SERMAYE BİRİKİM REJİMİ VE KRİZ 

Tüm kapitalist üretim ilişkilerinin temeli ve sistemin yeniden üretilmesinin kaynağı, sermaye birikimidir. Kapitalist sistemin itici gücü sermaye birikiminin krizini aşma çabalarında referans alınan yaklaşım, krizlerin kapitalist sistemin doğasından kaynaklandığını ifade eden Marksist yaklaşımdır. Marx’a göre kapitalizm, kaosun vücut bulmuş halidir ve kendisi kriz demektir; insanlık tarihinde örneği olmayan derecede istikrarsızlık ve belirsizliği beraberinde getirmiştir.[1]

Sadece Marx değil Keynes de kapitalizmin kendi doğası nedeniyle istikrarsızlığını kabul eder. Minsky, Post Keynesyen Finansal İstikrarsızlık yaklaşımında, Keynes’in kapitalizmin kendi doğası nedeniyle istikrarsız ve çöküş eğilimli olduğu yolunda kuvvetli bir argümanı olduğunu savunmuştur. Minsky’e göre Keynes’in analizinde üstü kapalı olan görüş, kapitalist ekonominin temelde kusurlu olduğudur.[2]

Sermaye birikiminin mantığı, kapitalist ekonomilerin merkezinde yer alır. Bu nedenle, sermaye birikim sürecinin incelenmesi, kapitalist gelişim dinamiklerinin incelenmesi için başlangıç noktasıdır. Birikim süreciyle ilgili temel kavram olan birikim rejimi, sermaye birikim sürecinin oldukça uzun bir dönem boyunca istikrarlı bir şekilde sürmesini sağlayacak şekilde toplumsal ürünün, tüketim ve birikim arasında paylaşılması olarak tanımlanır.[3]

Ancak kapitalist sistemler dönem dönem kâr hadlerinin düşmesiyle, istikrarlı sermaye birikim olanaklarını yitirirler. Ortaya çıkan kriz, bir yandan sistemin kendisini sürdürmesini, yeniden üretimini tehdit eder, diğer yandan da sistemde yapısal değişikliklere yol açarak sermaye birikiminin canlanmasının koşullarını yeniden yaratabilir.[4]

Görüldüğü üzere kapitalizm, doğası gereği zaman aralıkları ile kriz üretir; üretim-tüketim dengesizlikleri yaratır. İkinci Dünya savaşından sonra, soğuk savaşın getirdiği askeri harcamalar, zaman zaman bölgesel sıcak savaşlar, devletin sosyal harcamaları krizlerin boyutunu sınırlı tutmuş, 1929 düzeyinde bir kriz yaşanmasını engellemiştir. Ancak finans kapitalin giderek spekülatif bir sermaye haline gelmesi ve izlenen neo-liberal politikalar 2008 küresel krizinin boyutunu 1950 sonrası krizlerine göre büyütmüştür.[5] Devletin ekonomideki etkinliğinin azaltılmasını, “devletin küçülmesini” öneren neo-liberal politikalar, özelleştirmeler, krizin şiddetini arttıran diğer bir etmen olmuştur.

Neo-liberal iktisadın dayandığı temel kabuller çerçevesinde ve özellikle IMF ile Dünya Bankası’nın telkinleri doğrultusunda ülkeler birbiri ardına uygulamakta oldukları sermaye kontrollerini kaldırmaya başlamışlardır. Sermaye kontrollerinin kaldırılmasıyla birlikte finansal sermaye çok büyük bir akışkanlık ve bu akışkanlığın olanak sağladığı bir “cezalandırma yeteneği” kazanmıştır. Bu nedenle, alınan iktisadi kararların sermaye hareketlerini ne şekilde etkileyeceği, giderek kritik önem taşıyan bir husus haline gelmeye başlamıştır. Bu durumun çok önemli bir sonucu olarak hükümetler finansal sermayenin taleplerini, kitlelerin refahına ilişkin sorunları ve reel ekonomiyi göz ardı etme pahasına karşılama eğilimi içinde olmuşlardır.[6]

KAPİTALİZMİN (FİNANSAL) KÜRESELLEŞMESİ, FİNANSAL BİRİKİM REJİMİ VE KRİZ

Küreselleşme, piyasaların serbestçe işleyişinin önündeki tüm toplumsal ve siyasal engelleri, sermayenin yararına kaldırma projesi olarak tanımlanabilir.[7] Bu projenin en önemli adımlarından biri, bilgi teknolojisindeki ve finansal araçlardaki hızlı gelişim ve sermaye hareketlerinin serbestleşmesi, diğeri ise İkinci Dünya savaşından sonra birbiri ardına kurulan uluslararası finans kuruluşları ve onların aktiviteleridir.

Kapitalizmin bir dünya sistemi olması, bunalımı tüm olumsuzluklarıyla merkezden çevreye taşır. Merkez, fazla üretimi çevreye aktararak durgunluğu aşmaya çalışır, bu da ekonomisi zaten hassas dengelere oturan bu ülkeleri tam bir yıkıma sürükler. Örneğin çevre ülkeleri, düşük maliyetli üretim alanları haline gelirken, çevrede çalışanlar da ucuz emek sömürüsünün yoğun baskısı altında hızla yoksullaşır.[8] Onun içindir ki küreselleşme kapitalizmin en yüksek aşamasıdır.

Küreselleşme sürecinin ayrılmaz parçaları; serbest piyasa ekonomisi, serbest ticaret, serbest döviz kurları, finansal serbestleşme olup, neo-liberal politikaların en aktif aracı günümüzde finansal serbestleşmedir. O nedenle süreç finansal küreselleşme, yeni birikim rejimi de finansal sermaye birikim rejimi ya da finansal birikim rejimi olarak adlandırılabilir.

Çeşitli yaklaşımlar finansal birikim kavramını farklı açılardan ele alır. Minsky’nin öncülüğünde Post Keynesyen yaklaşım[9] Keynes’ten yola çıkarak “spekülasyon” kavramının tanımlanması ve etkileri temelinde açıklamalar getirir. Keynes’in istikrarsızlık nedeni olarak üzerinde durmuş olduğu “belirsizlik” kavramı, Minsky tarafından “finansal istikrarsızlık hipotezi” çerçevesinde geliştirilmiştir. Minsky, finansal krizleri rastlantısal olaylar olarak değil; sistemik olaylar olarak değerlendirir. Finansal istikrarsızlığın ve bağlantılı olarak finansal krizlerin, kapitalist ekonomiye “içsel” olduğunu, dolayısıyla İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaşanan yaklaşık yirmi yıllık “sakin” dönemin, aslında, bir “anomali” olduğunu ileri sürer.[10]

Finansal sermaye birikimi aynı zamanda, borçlanmada bir birikim süreci başlatır. Bu nedenle borçluluğun birikmesi, finansal sermaye birikim rejiminde borç verenlerin, bir başka deyişle finansal sermaye sahipleri diğer iktisadi aktörler üzerinde tahakkümü kurar. Buna, finansal sermayenin sınai sermayeye hakimiyeti, denir.[11] Onun içindir ki kapitalist sistem günümüzde sermaye birikimini sınai sermaye üzerinden değil, finansal sermaye üzerinden devam ettirir. Halihazırda finansal sermaye, yeni kârlılık alanları bulmak üzere sınai sermayeden daha hareketli ve hızlıdır. Ancak finansallaşmayla beraber iktisadi temellerden kopuk balonlar, reel üretimi amaçlayan sermaye birikimi yerine kısa vadeli rantlara yönelir ve istikrarsız ve kırılgan bir yapı ortaya çıkarır.

Minsky’ye göre istikrarsızlık, kapitalizmi mümkün kılan finansal kurumlardan kaynaklanır. Ona göre kapitalist sistemin canlılığı ve gücü için gerekli olan finansal sistem, yatırım patlamasıyla beslenen, denetimden çıkmış genişleme potansiyelini barındırır. Birikmiş finansal değişimler, finansal sistemi kırılgan hale getirir.[12]

Keynesyen sistemin ardından yeni dönemde yaşam bulan kapitalist sistemde sermayenin amacı üretimden çok “kârlılığa” odaklanır ve kapitalist sistemde kârın kaynağı bu noktada önemini yitirir. 1970’li yıllardan itibaren yaşanan, kapitalizmin içinde bulunduğu kârlılık krizi ile birlikte sermaye birikimi sürecinin finansallaşması olgusunun giderek yaygınlaşmasıdır.

Pek çok ülke deneyimi 1990’lı yıllarda göstermiştir ki; finansal kriz yaşayan ülkeler, finansal sistemlerinin gelişimi ve düzenlenmesi yeterli olmayan, ancak ekonomilerini finansal ve reel olarak dış rekabete açmış ülkelerdir. Sermaye hareketlerinin yaratacağı istikrarsızlık ve panik ortamından zararlı çıkmışlar, bu modelin işleyiş ve dinamizmine uyum sağlayamamışlardır.

Stiglitz (2004)[13] bu durumu tekne/deniz metaforu ile açıklar: Gelişmekte olan bir ülke, küçük tekneler gibidir. Sermaye piyasasını hızlı bir şekilde liberalleştirme, bu tekneleri daha gövdesindeki delikler kapatılmadan, kaptanına eğitim verilmeden, canyelekleri bordasına konulmadan fırtınalı bir denize yollamaya benzer. En iyi şartlar altında bile, büyükçe bir dalga, bu teknenin alabora olması için yeterlidir. Gelişmekte olan bir ülkenin finansal piyasalarının liberalleştirilmesinin doğuracağı sonuçlar da bundan farklı değildir.

Krizin nedenleri tartışılırken finans sektörünün tek başına kriz yaratıp yaratamayacağının da irdelenmesi gerekir. Finans sektörü aracı bir sektördür ve yarattığı katma değer de sınırlıdır. Aracı bir sektörün tek başına derin bir krizin ana nedeni olması hala tartışılmaktadır. Hakim görüş, finans sektörünün krizin tetikleyicisi olabileceği, krizi derinleştirebileceği mümkün görülmekle beraber, tek başına kriz yaratamayacağıdır.

Prof.Dr. Binhan Elif Yılmaz – 18.3.2023

[1] Roubini, Nouriel ve Stephen Mihm (2012); Kriz Ekonomisi, Dünya Ekonomisinin Çöküşü ve Geleceği, İstanbul, Pegasus Yayınları, s. 53.

[2] Ibid., s. 57.

[3] Taymaz, Erol (1993); “Kriz ve Teknoloji”, Toplum ve Bilim Dergisi, 46-61, Bahar 1993, s. 18.

[4] Arın, Tülay (2013); Kriz, Devlet, İktisat ve Sosyal Güvenlik Politikaları, Seçilmiş Yazılar, İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, s. 5.

[5] Akgüç, Öztin (2009); “Kriz Nedeni ve Çıkış Yolları”, Muhasebe ve Finansman Dergisi, 42, s. 8.

[6] Erdoğdu, M. M. (2010); “Neo-liberal İktisatta Sonun Başlangıcı ve Keynezyen İktisadın Reenkarnasyonu”, Ed. by. H. Kapucu, M. Aydın, İ. Şiriner, F. Morady ve Ü. Çetin, Politik İktisat ve Adam Smith, İstanbul, Yön Yayınları, 2010, ss. 332-333.

[7] Yıldızoğlu, Ergin (2008); Emperyalizm ve Siyasal İslam Arasındaki Fark, İstanbul, Siyah Beyaz, s. 157.

[8] Öngen, Tülin (2003); Küresel Kapitalizm ve Sermayenin Yeni Hegemonya Stratejileri, Petrol-İş Yayınları, http://arsiv.petrol-is.org.tr/yayinlar/yillik/2003_yillik/01_sermaye/govde.htm

[9] bkz. Minsky, Hyman P. (1984); Can “It” Happen Again? Essays on Instability and Finance, New York, M.E. Sharpe Inc.

[10] Minsky, Hyman P. (1984); ss. 62-63’den aktaran Arıkboğa, Aysel (2008); Birikim Sürecinde Bölüşüm Dinamikleri: 1970 Sonrası İçin Karşılaştırmalı Bir Analiz ve Türkiye Örneği, T.C. İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Maliye Anabilim Dalı, Basılmamış Doktora Tezi, s. 39.

[11] İnsel, Ahmet (2001); “Mali Sermaye Birikimi Rejimi,” Birikim, Sayı: 145, s. 11.

[12] Roubini ve Mihm, op.cit., s. 57.

[13] Stiglitz, Joseph E. (2004); Küreselleşme, Büyük Hayal Kırıklığı, İstanbul, 3. Baskı, Plan B Yayıncılık, s. 39.

Okumaya devam et

GÜNCEL

17 AĞUSTOS DEPREMİNİN “EK VERGİLERİ” 6 ŞUBAT DEPREMLERİNDE KARŞIMIZA ÇIKAR MI?

Yayınlanma:

|

Ülkemizde yaşanan 17 Ağustos 1999 ve 6 Şubat Kahramanmaraş depremlerinin insani ve ekonomik felakete dönüşmüş olması, sadece doğa olayının tahribatı olarak yorumlanamaz. Çünkü yerleşim yerlerinin saptanmasından konut, işyeri, otel, kamu kurumu ve okul olarak kullanılan binaların inşaat koşullarına baktığımızda, söz konusu doğa olayının temel nedeninin belirli bir ekonomik, toplumsal zihniyet ve dünya görüşü olduğunu görürüz. 17 Ağustos 1999 depreminin üzerinden 24 yıl geçmesine rağmen 6 Şubat depremleri de yine ve yeniden “deprem değil, bina öldürür” ifadesini maalesef doğrulayan felaketlerdendir.

Can kaybının yanında yerleşimde ve üretim merkezlerinde büyük kayıplara yol açan afetlerin devlete maliyeti ve genel bütçe yükü en çok merak edilen konuların başında geliyor. Ekonomik ve nüfus yerleşimi açılarından son derece önemli illerimizi kapsayan bölgenin kısa sürede yaralarının sarılamayacağı belli ve afetlerin kamu maliyesi alanında yansıması, farklı kanallardan gerçekleşir. Hem vergi terkini yoluyla kamu geliri azalışı hem de altyapı tesislerinin inşası, geçici ve kalıcı mesken temini vb. yükümlülükler nedeniyle kamu harcaması artışı bir aradadır. Böyle afetlerde gerek kamu gelirlerinde gerekse kamu harcamalarında ilk anda ani değişimler görüldüğü gibi, uzun dönemli değişmelerin görülmesi de kaçınılmazdır.

17 Ağustos depreminde bölgede meydana gelen ciddi boyutlardaki tahribatın ve zararın giderilerek hayatın mümkün olan en kısa sürede normale dönüştürülmesi amacıyla, karşı karşıya bulunulan gelir ihtiyacının en sağlıklı kaynağının kuşkusuz vergi olması nedeniyle Deprem Vergisi Tasarısı hazırlanmış, depremde zarar gören vatandaşların, getirilen yükümlülüklerin kapsamı dışında bırakılması prensibi benimsenmiştir. Bu Tasarıyla;

– 1998 yılında beyan edilen gelir veya kurumlar vergisi matrahları ile bu yılda elde edilen ve belli miktarın üzerindeki ücretler, bina, arsa ve araziler, motorlu taşıtlar, cep telefonları üzerinden bir defalık ek vergi ödenmesi öngörülmüştür. Ayrıca bankalar tarafından verilen çekler Değerli Kâğıtlar Kanunu kapsamına alınmıştır.

4481 sayılı kanun[1] ile ekonomik istikrarın sağlanmasına yönelik program kapsamına ek kaynak yaratılmak üzere olağanüstü-geçici vergiler ihdas edilmiş, bu kanun kamuoyunda Deprem Vergisi Kanunu olarak hafızalarda yerini almıştır. Anılan kanun ile vergi gelirleri arttırılmaya çalışılırken, kamu borçlanma gereğinin düşürülmesi, buradan hareketle de iç borçlanma faizleri üzerinde olumlu bir etki yaratılması amaçlanmıştır. Mükelleflere ek vergi yükü getiren bu düzenlemenin, ekonomik ve mali etkileri yönünden çeşitli eleştiri ve tartışmaları yapılırken, bir de hukuki yönden geriye dönük vergileme yapıldığı yönünden eleştiriler dile getirilmiştir.

1998 yılı kazanç ve iratlarını yıllık beyanname ile beyan eden gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri, yine 1998 yılı ticari ve mesleki kazançları götürü usulde tespit edilen gelir vergisi mükellefleri ile bu kanunun yayınlandığı tarihte ücret geliri elde eden ve 1998 yılında elde ettikleri ücretlerinin vergi matrahı toplamı 12 milyar TL’yi (TL’den 6 sıfır atılmadan önceki tutar) lirayı aşan ücretliler, matrahları üzerinden %5 oranında Ek Gelir Vergisi ile Ek Kurumlar Vergisi mükellefiyeti altına girmişlerdir. Yine 4481 sayılı Kanun ile Emlak Vergisi mükellefleri ile MTV mükellefleri de 1999 yılı emlak vergisi matrahları ile 1999 yılı için tahakkuk ettirilen MTV tutarı kadar bir defaya mahsus olmak üzere Ek Emlak ve Ek MTV vergisine tabi kılınmışlardır. Ek olarak 4481 sayılı Kanuna göre, 31.12.2000 tarihine kadar uygulanmak üzere de, her nevi cep telefonu işletmeleri tarafından verilen tesis, devir, nakil ve haberleşme hizmetleri, Bolu, Kocaeli, Sakarya ve Yalova illerinin merkez ve ilçelerindeki abonelere verilecek hizmetler hariç, %25 oranında Özel İletişim Vergisine tabi kılınmıştır. Tüm bunların yanında meydana gelen depremlerin maddi zararlarını telafiye yönelik aynı kanunda Özel İşlem Vergisi ile Faiz Vergisi de uygulama alanına dahil edilmiştir.

4481 sayılı Kanun kapsamındaki ek vergi gelirlerinin uygulamadaki ilk 2000 yılı ilk 4 aylık sonuca göre vergi gelirlerine oranı %13 olmuş, bir başka deyişle ek vergiler Nisan 2000 itibariyle normal vergi gelirlerini %13 oranında arttırmıştır. Buna göre bu vergi tiplerinin vergi gelirlerine katkısına bakarsak; Ek Gelir Vergisinin binde 3, Ek Kurumlar Vergisinin binde 7, Faiz Vergisinin %8,5, Özel İletişim ve Özel İşlem Vergilerinin de %1’er civarında katkıları olmuştur (Tablo 1).

Tablo 1. 17 AĞUSTOS 1999 DEPREMİ EK VERGİLER TAHSİLATI

(BİN TL) (TL’den 6 sıfır atılmadan önceki durum)

Ocak 2000 Şubat 2000 Mart 2000 Nisan 2000 Toplam
EK GELİR 7.765 8.151 9.200 7.113 32.229
EK KURUMLAR 9.752 14.152 21.091 10.670 55.665
FAİZ VERGİSİ 158.580 115.991 141.990 258.558 675.119
EK MTV 8.514 4.956 20.948 12.974 47.392
EK EMLAK VERGİSİ 25.294 5.915 2.273 15.994 49.476
ÖZEL İLETİŞİM VERGİSİ 14.892 16.869 29.350 27.953 89.064
ÖZEL İŞLEM VERGİSİ 10.139 23.321 17.072 15.019 65.551
1.014.496
Kaynak: İlgili Yıllar Kamu Hesapları Bültenleri

Vergi gelirleri, 2000 yılında 1999 yılının aynı dönemine göre Ocak ayı için %121,2, Şubat ayı için %229,5, Mart ayı için %159,8 ve Nisan ayı için de %80,9 artış göstermiştir. Ocak-Nisan toplamında vergi gelirleri geçen yılın aynı dönemine göre %141,3 oranında artış göstermiştir.

Ek vergilerin yıllık sonuçları ise Tablo 2’den görülebilir.

Tablo 2. BÜTÇE GELİRLERİ TAHSİLATI
(1998-2003) (BİN TL) (TL’den 6 sıfır atılmadan önceki durum)
 
1998
1999
2000
2001
2002
2003
KONSOLİDE BÜTÇE GELİRLERİ TOPLAMI
11.811.065
18.933.065
33.440.143
51.542.970
75.592.324
100.250.427
 –  GENEL BÜTÇE TOPLAMI
11.635.611
18.657.677
33.040.903
50.890.481
74.603.699
98.558.733
 –  VERGİ GELİRLERİ TOPLAMI
9.228.596
14.802.280
26.503.698
39.735.928
59.631.868
84.316.169
 –  GELİR VERGİSİ
3.481.752
4.936.551
6.212.977
11.579.424
13.717.660
17.063.761
 –  KURUMLAR VERGİSİ
748.383
1.549.525
2.356.787
3.675.665
5.575.495
8.645.345
 –  EK GELİR VERGİSİ
                        –
21.370
95.619
                         –
                         –
                          –
 –  FAİZ VERGİSİ
                        –
5
1.640.655
382.209
41.372
                          –
 –  EK KURUMLAR VERGİSİ
                        –
29.952
197.278
                         –
                         –
                          –
 –  MOTORLU TASITLAR VERGİSİ
65.867
126.201
201.157
398.868
695.937
1.206.187
 –  EK MOTORLU TAŞITLAR VERGİSİ
                        –
41.497
67.829
                         –
                         –
808.438
 –  EK EMLAK VERGİSİ
                        –
2
64.549
                         –
                         –
                          –
 – DAHİLDE ALINAN KDV
1.589.060
2.433.262
4.487.808
7.289.543
11.542.749
15.389.547
 – EK VERGİ
70.046
144.526
532.528
820.346
                         –
                          –
 – TAŞIT ALIM VERGİSİ
128.180
204.200
429.580
302.900
                         –
                          –
 – ÖZEL TÜKETİM VERGİSİ
                        –
                        –
                           –
                         –
13.648.790
22.299.243
 – AKARYAKIT TÜKETİM VERGİSİ
1.069.631
2.247.996
3.268.774
5.658.541
                         –
                          –
 – BSMV
315.098
466.063
858.154
1.511.207
984.568
1.159.763
 – DAMGA VERGİSİ
240.718
355.690
704.478
833.885
1.313.556
1.707.181
 – HARÇLAR
193.038
249.672
453.728
750.670
1.142.279
1.591.034
 – ÖZEL İLETİŞİM VERGİSİ
                        –
5
415.872
592.072
852.250
1.048.050
 – ÖZEL İŞLEM VERGİSİ
                        –
7.964
212.863
344.031
579.798
722.925
 – DIŞ TİCARETTEN ALINAN VERGİLER
1.317.351
1.976.954
4.289.401
5.551.053
9.487.175
12.578.666
 – BEDELLİ ASKERLİK ÖZEL GELİRİ
                        –
                        –
282.283
                         –
10.000
                          –
GAYRİ SAFİ YURTİÇİ HASILA
71.944.700
107.374.258
171.494.210
247.266.207
362.109.648
472.171.775
Kaynak: HMB, gib.gov.tr, muhasebat.gov.tr

17 Ağustos depremi vergi gelirlerinde tahribat ortaya çıkarmıştır. Vergi gelirlerinin GSYH içindeki payı 1998’de %21 iken 1999 yılında %13,8’e inmiş, 2000 yılında %15,5 olmuştur. Bu azalışta hem ekonomik kayıpların hem de vergi terkininin etkisi büyüktür.

1998 yılında Gelir Vergisinin gelirinin vergi gelirleri içindeki payı %38 iken 1999’da %33,3’e ve 2000’de %23,4’e gerilemiştir. Ek Gelir Vergisinin vergi gelirleri içindeki payı 1999’da 21,3 milyon TL ile binde 1, 2000 yılında 95,6 milyon TL ile de binde 4 olarak gerçekleşmiştir.

Kurumlar Vergisinin gelirinin vergi gelirleri içindeki payı 1999’da %10,5’den 2000 yılında %8,9’a gerilemiştir. Ek Kurumlar Vergisinden 1999’da 30 milyon TL gelir elde edilmiş ve vergi gelirleri içindeki payı binde 2 olmuştur. 2000 yılında Ek Kurumlar vergisi ile elde edilen gelir 197 milyon TL’ye ulaşmış ve vergi gelirlerinin içindeki payı binde 7’ye yükselmiştir.

4481 sayılı Kanun ile ilk kez yürürlüğe giren Faiz Vergisi 2000 yılında 1.641 milyon TL ile vergi gelirlerinin %6,2’si kadar oldukça yüksek bir vergi hasılatının elde edilmesini sağlamıştır. Bu hasılatın en önemli nedeni, enflasyon oranının üzerindeki faiz oranıdır. 1999 yılı enflasyonu %68,8 iken faiz oranı %80’in üzerindeydi. 2000 yılı yıllık enflasyonu %39 iken 2000 yılı politika faizi 6. ayda %51, 11. ayda ise %98’e ulaşmıştır. Bu şartlarda da Faiz Vergisi ile 2001 yılında 382,3 milyon TL ile o yılki vergi gelirinin %1’ine eşit vergi geliri elde edilmiştir.

Ekonomik büyümeyi sekteye uğratan ve gelir dağılımının bozulmasına neden olan ekonomik krizler ya da afetler yaşandığında biz maliyecilerin sıklıkla dile getirdiği ama uygulanması çok güç olan Servet Vergileri, 17 Ağustos 1999 depreminin ardından kısmen uygulama alanı bulmuştur. O yıl Motorlu Taşıtlar Vergisi ödeyenler Ek Motorlu Taşıtlar Vergisi, Emlak Vergisi ödeyenler de Ek Emlak Vergisi ödeyerek depremin maliyetine ve gelir ve servet dağılımını bir noktaya kadar iyileştirmeye katkı sağlamaya çalışmıştır. Ek Motorlu Taşıtlar Vergisi gelirinin 1999 ve 2000 yılları bütçesine katkısı vergi gelirlerinin binde 3’ü kadar olurken, Ek Emlak Vergisi ile de 2020’de 64,5 milyon TL elde edilerek bütçeye katkısı vergi gelirlerinin binde 2’si kadar olmuştur.

4481 sayılı Kanun ile ilk kez yürürlüğe giren ve geçici olarak uygulanması gerekirken günümüze kadar gelen Özel İletişim Vergisinin 2000 yılı geliri 416 milyon TL ile o yılki vergi gelirlerinin %1,6’sına, 2001 yılında 592,1 milyon TL ile %1,5’ine, 2002’de 852,3 milyon TL ile %1,5’ine ve 2003’de 1.048 milyon TL ile o yılki vergi gelirlerinin %1,4’ine ulaşmıştır. 4481 sayılı Kanun ile bir başka vergi olan Özel İşlem Vergisi de ilk kez yürürlüğe girmiş, uzun yıllar vergi sisteminde kalmıştır. Bu verginin gelirleri de 1999 yılında toplam vergi gelirlerinin binde 1’i iken 2000’de binde 8, 2002’de binde 9 ve 2003’de ise %1’i kadar hasılat getirmiştir.

Sonuç olarak 4481 sayılı Kanun ile ihdas edilen vergi gelirlerinin 1999 yılı tahsilatı toplamı 100,8 milyon TL’ye, 2000 yılı tahsilatı ise 2.695 milyon TL’ye ulaşmıştır. Bu ek vergilerin gelirleri 1999 yılındaki vergi gelirlerinin binde 1’i bile değilken, 2000 yılı vergi gelirlerinin %10,2’sini oluşturmuştur. Ayrıca söz konusu ek vergiler 2000 yılında o yılın GSYH’sinin de %1,57’sine eşit bir vergi geliri oluşturmuştur.

6 Şubat depremlerinin yaralarının sarılmasında bütçeye ek gelir sağlaması açısından, 1999 yılındaki 4481 sayılı Kanun ile getirilen Ek Vergiler yeniden yürürlüğe girse, bütçeye ne kadar ek gelir elde edilir?

6 Şubat Kahramanmaraş depremlerinin yaşandığı dönem, hem Türkiye ekonomisinin gevşek para politikasının uygulamasıyla yüksek enflasyon, rekor dış ticaret açığı gibi bozulan makroekonomik göstergelere sahip olduğu, hem de genel seçimlerin çok yaklaştığı bir dönemdir. Bir yandan asgari ücret zammı, EYT, vergi affı gibi seçim ekonomisi uygulamaları diğer yandan genişlemeci maliye politikası, depremin yaralarını sarmada halktan Ek Vergiler yoluyla fedakârlık isteyen düzenlemelerle çelişecektir.

Yine de ek vergiler gündeme gelirse, bütçeye ne kadar katkı sağlayabilir diye 1999 ve 2000’deki uygulama sonuçlarından tahminde bulunabilirim:

  • 2000 yılında ek vergiler 2000 yılı vergi gelirlerinin %10,2’sini oluşturmuştu. Dolayısıyla bu yıl yüksek enflasyonun etkisiyle vergi gelirleri beklentinin üzerinde gerçekleşip 2,3 trilyon TL’yi aştığından, ek vergilerin hasılatını 2,3 trilyon TL’nin %10,2’si, yani 240 milyar TL civarında tahmin etmekteyim (vergi terkini yapılan bölgelerdeki mükellefler muaf olmak kaydıyla). Yaklaşık 240 milyar TL’lik vergi gelirinin ek vergilere dağılımı da şu şekilde olabilecektir:
  • 2000 yılında Ek Gelir Vergisi hasılatı, o yılki Gelir Vergisi hasılatının %1,54’ü olmuştu. 2022 yılı Gelir Vergisi hasılatı 356,4 milyar TL olup %1,54’ü 5,5 milyar TL’lik Ek Gelir Vergisi hasılatı
  • 2000 yılında Ek Kurumlar Vergisi hasılatı, o yılki Kurumlar Vergisi hasılatının %8,4’ü olmuştu. 2022 yılı Kurumlar Vergisi hasılatı 507,5 milyar TL olup %81,4’ü 42,6 milyar TL’lik Ek Kurumlar Vergisi hasılatı
  • 2000 yılında Ek MTV hasılatı, o yılki MTV hasılatının %33,5’i olarak gerçekleşmişti. 2022 yılı MTV hasılatı 356,4 milyar TL olup %33,5’i olan 8 milyar TL’lik Ek MTV hasılatı beklenebilir.
  • 4481 sayılı Kanun ile hayatımıza giren ve bir daha çıkmayan Özel İletişim Vergisinin vergi gelirleri içindeki payı ilk yıllardaki yüksekliğini korumadığı gibi, daha önce uygulandığından yeniden olağanüstü gelir kalemleri arasında yeniden yer almayacaktır. Dolayısıyla Ek Vergi düzenlemesi yapılırsa, 1999’daki Özel İletişim Vergisi ya da Özel İşlem Vergisi yerine ilk kez hayata geçecek bir yeni vergi yaratılması söz konusu olabilir.
  • 4481 sayılı Kanun ile vergi sistemine giren ve geçici olarak uygulanan bir başka vergi de Faiz Vergisi Bu vergi de yeni yapılacak ek vergi düzenlemesinde yeniden gündeme gelmeyecektir. 1999, 2000 yıllarında enflasyon oranı üzerinde bir patikada belirlenen faiz oranları nedeniyle Faiz Vergisi oldukça yüksek randıman sağlamıştı. Oysa 2021 Eylül ayından bu yana enflasyonun en önemli nedeni olarak kabul edilen gevşek para politikası ile (bu yazıyı yazdığım gün TCMB politika faizini 50 bps indirerek %8,5 yaptı) politika faizi ve enflasyon oranı arasında 50’lere varan negatif reel faiz söz konusu olduğundan, böyle bir vergiden randıman sağlanamayacaktır.

Yine de 1999’da mükelleflere ek vergi yükü getiren 4481 sayılı Kanun ile 6 Şubat depremlerinin maliyetini karşılamak için Ek Vergiler getirilirse, bu vergiler 2022 yılı matrahlarına uygulanacağından ekonomik ve mali etkileri yönünden çokça tartışılacak ve özellikle hukuki yönden geriye dönük vergileme yapılacağı için eleştirilecektir.

Prof.Dr. Binhan Elif YILMAZ

23.2.2023

[1] 26.11.1999 tarih ve 4481 sayılı “17.8.1999 ve 12.11.1999 Tarihlerinde Marmara Bölgesi ve Civarında Meydana Gelen Depremin Yol Açtığı Ekonomik Kayıpları Gidermek Amacıyla Bazı Mükellefiyetler İhdası ve Bazı Vergi Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”. 26.11.1999 tarih ve 23888 mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.

Okumaya devam et

KATEGORİLER

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www paravitrini com © "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKAVİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 - Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.