EKONOMİ
Yeni Ekonomik Model: Sonu Belli Bir Macera

Yayınlanma:
3 yıl önce|
Yazan:
BankaVitrini
Kurdaki değer kaybı sektörel ihracat miktarlarında marjinal bazı avantajlar sağlasa da para biriminin uzun vadeli olarak değersizleşmesi ihracat kalitesini azaltarak üretim yapısını da olumsuz etkiliyor.
“Yeni Ekonomik Model” 2021 yılının Ekim ayından itibaren yüksek sesle dile getirilmeye başlanan ve günün şartlarına göre yetkililer tarafından tanımı sıkça değiştirilse de esasen üretim, ihracat, yatırım ve istihdam artışını hedefleyen, sıcak para olarak adlandırılan yurt dışından kısa/orta vadeli portföy girişlerini büyük ölçüde dışlayan, yerli üretimin özendirilmesini esas alan bir “model”. Çok güçlü varsayımlara dayanan bu modelin merkezinde uzun vadede cari işlemler hesabının kalıcı olarak fazla vermesi umudu var. Böylece sıcak paraya ihtiyaç azalacak ve döviz kuru kontrolünü sağlamak için sıkı para politikası uygulanmasına gerek kalmayacak; faizler düşecek, reel ekonomi desteklenecek, büyüme sağlanacak. Türk lirasının son dönemde olması gerekenden değerli olduğu, bir miktar değersizleşmesi gerektiği, bunun da ihracatı artırıp ithalatı azaltarak cari hesabı iyileştireceği vurgusu da modelin bir parçası gibi duruyor.1 Bir yandan da bunun “heterodoks” bir politika bileşimi olduğu iletişimi resmi olarak yapılıyor. Hatta bir ara “Çin modeli” olduğu bile söylendi. Yeni ekonomik modelin, içeriği itibarıyla ise planlama dönemi iktisadı ile katılım finansı sisteminin bir bileşimini andırdığını ve ortodoks para politikası araç ve söylemlerini tümüyle göz ardı ettiğini söylemek mümkün. Bu da “piyasa dostu” bir model olmadığını düşündürüyor. Söylemlere bakılırsa tüm makro değişkenlerin aynı anda devlet eliyle belirlenebileceği varsayılıyor. Ayrıca, modelin uygulama zamanlaması olarak tüm dünyada enflasyon sorununun belirginleştiği ve merkez bankalarının sıkılaştırıcı adımlar attığı bir dönemin seçilmesi arka plandaki stratejinin tutarlılığını da sorgulatıyor.
Özünde doğru amaçlarla yola çıkılan bir yaklaşım gibi olsa da (yazının yazıldığı 7 Ocak 2022 itibarıyla kamuoyuyla iletişimi yapılan haliyle) izlenmek istenen yol bakımından modelin başarı şansı iletişimi yapılmaya başlandığı tarihten itibaren ülke risk priminin (CDS) geldiği seviyelere bakılırsa pek yüksek görünmüyor. Bu yazı, söz konusu modelin başarı şansının düşük olmasının nedenlerine yer veriyor ve bazı önerilerde bulunuyor. İlk bölümde, yeni modelde makroekonomik büyüklüklerin makul bir sürede kabul edilebilir bir dengeye ulaşmasını, yani teknik ifadeyle “modelin kapatılmasını” engelleyen—hatta imkânsız kılan—hususların altı çiziliyor. İkinci bölüm, yeni modelin yol açacağı ve halihazırda ipuçları güçlü bir şekilde oluşan olası hasarın bir özetini yapıyor ve modelin amaçlarına neden ulaşamayacağını açıklıyor. Son olarak da Türkiye ekonomisini yeniden istikrara kavuşturmak için yapılması gerekenlere dair genel bir değerlendirme yapılıyor.
Yeni iktisadi çerçevenin en temel sorunu bir çıpasının olmaması. En basit tanımıyla “çıpa” bir ekonomik programın hedefini belirleyen temel değişkene ya da değişken setine verilen isim. Çıpalar ekonomi programlarının olmazsa olmazı; iktisadi birimlerin programa güven duymasını sağlayacak gerek ama yeter olmayan şart niteliğinde. İyi işleyen güvenilir bir çıpanın makroekonomik değişkenlerde kantitatif bir hedefi işaret etmesi şart. Örneğin; orta vadeli enflasyon hedefi ve bu hedefe erişilebilmesi için merkez bankasının Enflasyon Raporu tarzı bir iletişim aracı vasıtasıyla yol haritasını net bir şekilde çizmesi; bu yol haritasının arkasında ne pahasına olursa olsun durabileceğini iktisadi birimlere yüksek kredibiliteyle inandırması modern merkez bankacılığının uygulandığı ekonomilerde temel çıpayı oluşturuyor.
Makroiktisat teorisinde kapsamlı bir model yazılırken en sonda “modeli kapatan” (yani modelin teorik bir çözümü olduğunu garanti altına alan) bazı koşullar ya da eşitlikler/eşitsizlikler olur. Güvenilir çıpalar ekonomi programlarına baz oluşturan modelleri “kapatan” yol gösterici unsurlardır. Modelin kapatılamaması birbirini besleyen sarmalların oluştuğu ve fiyatların patlayıcı karakter sergilediği, hiperenflasyon ve sürekli artan döviz kuruyla karakterize, makro değişkenlerin sabit dengeye öngörülebilir bir sürede ulaşamadığı yapılara neden olur. Yeni ekonomik modelde bu sonuçlar maalesef kaçınılmaz görünmekte. Fiyat istikrarının kendiliğinden sağlanacağı bir politika seti var olmadığı için hemen hemen her sektörde ve her mal/hizmet grubunda fiyat kontrolleri uygulanmaya çalışılsa da serbest piyasa şartlarında bunların günlük geçici çözüm sunma dışında başarılı olması da mümkün değil; kamu bütçesine verdiği devasa zararlar da göz ardı edilecek gibi değil. Fiyat kontrollerinin geçtiğimiz yıl devlet bütçesine maliyeti neredeyse Millî Eğitim Bakanlığı’nın bir yıllık bütçesine eşit. Bugün devlet eliyle baskılanan fiyatlar yarın katlanan maliyetler ve fiyat artışları olarak karşımıza çıkıyor. Hanehalkının satın alma gücündeki hızlı erimeyi azaltmaya yönelik politikalar (asgari ücret zamları, memur/emekli zamları, vergi indirimleri) bir yandan bütçe üzerindeki yükü arttırırken, diğer yandan talep, iş gücü maliyetleri ve parasal genişleme kanallarıyla enflasyonu ve endeksleme davranışını besliyor. Bu da bir ara gündeme gelen ve esasen ücretleri ve iç talebi baskılayıp, oluşacak artığı ihraç ederek büyümeyi öngören “Çin modeli”yle çelişiyor.
Yeni ekonomik modelin Türkiye ekonomisine vereceği hasarı ve ortaya koyduğu hedeflere neden ulaşamayacağını da bu çıpasızlık ve tutarsızlıklar net bir şekilde ima ediyor. Daha geniş bir perspektiften bakmak gerekirse, bir çıpanın olmaması ve yetkililerin çelişkili açıklamaları (örneğin; döviz kuru seviyesinin önemsenmediği ifadesinin hemen sonrasında kurların sığ piyasada yoğun müdahalelerle baskılanmaya çalışılması) iktisadi belirsizlikleri arttırıyor, öngörülebilirliği ortadan kaldırıyor ve güvensizlik ortamını beraberinde getiriyor. Reel kur endekslerinin geldiği seviyelere rağmen yabancı para cinsi mevduatlarda artışın devam etmesi bu güvensizliğe bir kanıt niteliğinde. Bu durum dolarizasyonu besleyerek enflasyonu bir yandan döviz kurlarındaki yükseliş kaynaklı arttırırken, diğer yandan enflasyon beklentilerinde bozulma kaynaklı olarak hiperenflasyon risklerini körüklüyor. Kur artışını baskılamak için ülke döviz rezervlerinin görülmemiş şekilde eritilmesi ve halkın döviz cinsi varlıklara yönelmesini engellemek için kur riskini devlete yükleyen kur korumalı araçlarla bütçe disiplinin bozulmasının bedelleri çok ağır olabilir. Merkez Bankası döviz rezervlerini yerine koymak için alışılmadık yollarla döviz toplamaya çalışıyor. Bu da normalde piyasada Türk lirasına çevrilecek döviz havuzunu daraltarak dolarizasyona katkı sağlıyor. Para politikasının kredibilitesinin ortadan kalkması enflasyondaki bozulmanın önüne geçecek politikaların devreye alınabileceğine dair umutları da azaltıyor. Sonunda da bekleyişlerde ilave bozulmalara yol açarak enflasyonist sarmal algısını güçlendiriyor. Türk lirası cinsinden enstrümanların vadeleri kısalıyor, yabancı payları bugüne kadar görülmemiş düzeyde geriliyor.
Öngörülebilirlik reel ekonomi açısından da çok önemli bir yere sahip. İstikrarlı büyümenin temel belirleyicilerinden olan yatırımların artmasını sağlayacak yolun düşük faizden ziyade öngörülebilirliğin artmasından ya da belirsizliklerin azalmasından geçtiği ilgili yazında net bir şekilde raporlanmış durumda (Bloom vd., 2007). Firmaların istihdam kararları da yatırımlar gibi belirsizliklerin arttığı dönemlerde durağanlaşıyor ve iş gücünden tasarruf etme eğilimleri ön plana çıkıyor (Altig vd., 2020). Bu durum kayıt dışılığı besliyor. İhracat artışının ise uluslararası ticaret literatüründe kur avantajından ziyade verimlilik ve yenilikçilikle yakın ilişki içinde olduğu gösteriliyor. Kurdaki değer kaybı sektörel ihracat miktarlarında marjinal bazı avantajlar sağlasa da para biriminin uzun vadeli olarak değersizleşmesi ihracat kalitesini azaltarak üretim yapısını da olumsuz etkiliyor. Yatırımlar, istihdam ve ihracat kalitesindeki bozulmanın bir sonucu olarak reel ekonomi kaynaklı bir ani duruş (ve dolayısıyla stagflasyon) ihtimali artıyor.
Enflasyonist ortam ilk etapta akla gelmeyen ancak toplum için büyük önem taşıyan farklı değişkenleri de ciddi manada olumsuz olarak etkiliyor. Örneğin, yüksek enflasyon genç yetişkinlerin tasarruf eğilimlerini azaltıyor, onları ailelerinin maddi imkanlarına daha bağımlı hale getiriyor. Bu durum “nesiller arası hareketlilik” dediğimiz bir önceki neslin bir sonraki neslin sosyoekonomik statüsünü belirlediği iktisadi olgu üzerinde de etkili. Yüksek enflasyon nesiller arası hareketliliği azaltıyor ve genç neslin statüsünün ebeveynin sosyoekonomik statüsüyle yüksek ilinti içinde olmasına neden oluyor. Bir başka deyişle, fakir aile çocuklarının fakir kalma ihtimali enflasyonist ortamda yükseliyor. Bu da iktisadi eşitsizlikleri derinleştiriyor, toplumsal çatışmalara zemin hazırlayarak uzun vadeli siyasi sonuçları da beraberinde getiriyor. Ayrıca, gençlerin umutlarını azaltarak beyin göçünü, yani nitelikli gençlerin geleceklerini yurt dışında araması eğilimini arttırıyor. Tasarruf sahiplerinin toplumun genelinden toplanan vergi gelirleriyle kur riskinden korunması toplumda adalet ve eşitlik algısını bozuyor.
Hal böyleyken TCMB politika faizinin daha fazla indirilmesine yönelik siyasi tercihler/ baskılar halkın satın alma gücü üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallanmaya devam ediyor. Başta gelişmiş ülke merkez bankaları olmak üzere merkez bankalarının tüm dünyada pandemi kaynaklı enflasyon risklerine politika faizlerini güçlü şekilde artırmak ve para politikalarını sıkılaştırmak suretiyle reaksiyon göstermesi karşısında TCMB’nin faiz indirimlerine devam edeceği sinyali vermesi Türk lirasını bütünüyle savunmasız hale getiriyor. Politika kredibilitesinin ortadan kalkması uluslararası derecelendirme kuruluşlarının kredi notlarımızı daha da indirmesine, halihazırda çok yüksek olan ülke risk primlerimizin daha da artmasına neden olabilir; bu da borç sürdürülebilirliğimizin ciddi anlamda sorgulanmasına yol açabilir. Son dönemde borç stoku içinde dövize endeksli ve değişken faizli araçların payının ciddi oranda artması bu endişeleri pekiştiriyor. Enflasyon rakamlarının güvenilirliğini zedeleyici yöntemsel değişiklikler ve rakamların tutarlılığına dair endişelerin toplumda yüksek sesle dile getirilmeye başlanması Arjantin ve Yunanistan örneklerini bize hatırlatmalı.
Politika faizinin rasyonel olmayan (ya da deneysel) bir anlayışla düşük tutulması Hazine’nin kısa ve uzun vadeli borçlanma faizlerini arttırıyor, borçlanma maliyetlerini yükselterek kötü para politikasının faturasını halka çıkartıyor. Kamu bankaları eliyle başta inşaat sektörüne olmak üzere seçici olarak düşük faizli kredi sağlanması ve özel bankalara faiz baskısı yapılması bankacılık sektöründe riskleri ve kamu bankalarında görev zararlarını arttırıyor, sektörü 2001 Krizi benzeri kırılganlıklara açık hale getiriyor. İlk düğmenin yanlış iliklenmesi, yani politika faizinin yanlış yerde belirlenmesi, politika faizinin parasal aktarımda işlevsiz hale gelmesine neden oluyor. Bu da bankacılık sektöründe faiz oranlarının birbirinden uzaklaşmasına, kredi ve mevduat faizlerinin aşırı yükselmesine, bankaların faiz oranlarını belirlerken önünü görememesine ve faizlerde ikili (dual) piyasalar oluşmasına yol açıyor. Finansman ihtiyacı içindeki iktisadi birimler kaçınılmaz olarak bu durumdan zarar görüyor. Ayrıca, bir yandan İstanbul Finans Merkezi gibi uluslararası sermaye için bir cazibe merkezi yaratma hedefi varken, diğer yandan yabancı portföy yatırımını “sıcak para” yaftası yapıştırarak dışlayan bir kapalı finans sistemi çelişkiler yumağının ilave bir halkasını oluşturuyor.
Olası hasar listesini uzatmak mümkün.
Peki ne yapmak gerekiyor? Esasen ilk etapta yapılması gereken son derece basit. (1) Çıkarılacak bir yasayla (Cumhurbaşkanlığı kararnamesi değil, TBMM’de tüm siyasi partilerin oybirliğiyle güçlü bir şekilde onaylayacağı bir kanunla) Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası bağımsızlığını yeniden tesis etmek. (2) Yurt içi ve yurt dışında itibarı yüksek liyakatli bir ekonomi yönetimi oluşturmak. (3) TCMB’nin sadece fiyat istikrarı odaklı olarak işini düzgün ve güvenilir bir şekilde yapması için önünü açmak. (4) Ekonomi yönetimindeki kurumların para ve maliye politikalarını eşgüdüm içerisinde kullanarak enflasyon sorunundan ülkemizi kurtarmalarını sağlayacak politikaları desteklemek. (5) Ana makroekonomik programı kapsayıcı kılmak; siyasi söylem ve propagandalardan arındırmak. Eğer bunlar yapılırsa makroekonomik istikrar yeniden sağlanacak, ülkemiz yurt içi ve yurt dışı yatırımcılar için yeniden bir cazibe merkezi olacak, enflasyon düşecek, sürdürülebilir büyüme sağlanacak ve halkın alım gücü ve refahı yükselecek. Rusya gibi otoriter bir yönetim sisteminin olduğu bir ülkede bile çok temiz ortodoks merkez bankacılığı yapılması ve ciddi yaptırımlara ilave olarak pandemi kaynaklı risklere rağmen bu sayede makroekonomik istikrarın sürdürülmesi akılcılık ve otoriterliğin birbirinden farklı şeyler olduğunu da bize gösteriyor.
Ancak, ülkemizde makroekonomik istikrarı uzun vadeli sürdürülebilir kılmak için gerekli olan tek şey TCMB bağımsızlığı ve bağımsız para politikası değil. Yapısı bozulan kurumları yeniden inşa etmek ve kurala bağlı karar alma süreçlerini tesis etmek de şart. Yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğünün yeniden sağlanması, demokratik kurumların yeniden inşası, TBMM’nin dengeleyici ve denetleyici rolünün güçlendirilmesi, bürokraside liyakatin yeniden tesis edilmesi, eğitim sisteminin kalite odaklı reformu, üniversitelerin konsolidasyonu, akademik kalitenin güçlendirilmesi, ARGE/ yenilikçilik/fikri mülkiyet hakları sistemlerine yatırım yapılması, milli istatistiklere güvenin güçlendirilmesi, serbest piyasa koşullarının iyileştirilmesi, tarımsal verimliliğin arttırılması gibi birincil reform alanlarında ilave adımların atılması en önemli hususlar.
Özetlemek gerekirse, yeni ekonomik program mevcut haliyle kısa vadede TL’nin değersizleşmesiyle ihracatı bir miktar arttırıyormuş gibi görünse de orta-uzun vadede sürdürülebilir bir program olmaktan bir hayli uzak. İhracattaki fiyat avantajının önemli bir bölümünün enflasyondaki belirgin artışla şimdiden ortadan kalktığını söylemek yanlış olmaz (İSO, Aralık 2021). Ayrıca, bozulan enflasyon beklentileri ve yüksek dolarizasyon ithalatı 2021 Kasım ve Aralık aylarındaki gibi ciddi oranda arttırabiliyor. Böyle bir ortamda, iktisadi faaliyetin normal seyrettiği durumda cari açıkta kalıcı bir azalma mümkün olmayabilir. Enflasyon beklentileri bozulmaya devam ettikçe cari hesap ancak iktisadi faaliyetin ciddi şekilde daraldığı bir ortamda dengeye ulaşabilir ya da fazla verebilir. Bu da büyüme amacıyla yola çıkan bir programın ekonomiyi küçülterek hüsranla sonuçlanabileceğine, yani modelin hazin bir şekilde kapatılmasına işaret ediyor. Uygulamadan sorumlu bürokratik kadro ise daha şimdiden epey kredibilite erozyonuna uğramış durumda ve bu, yeni bir ekonomi programı için kabul edilemez bir durum. Bir makroekonomik programın toplumun tüm kesimlerini ikna etmekten uzak bir şekilde siyasi mesajlara dayalı olarak başarıya ulaşması ise görülmüş şey değil. İddiasının tam aksine programın üretim, ihracat, yatırım ve istihdamı olumsuz etkileme ihtimali oldukça yüksek. Hiperenflasyon halihazırda oluşmaya başlamış durumda. Programın ülke ekonomisinde oluşturacağı kalıcı hasarları ortadan kaldırmak için yeni neslin bedeller ödeyeceği neredeyse kesin gibi. Program inatla sürdürülmeye çalışıldıkça bu hasarlar o kadar büyüyebilir ki gelecekte 12 haneli bir IMF stand-by anlaşmasına mecbur kalınması bile gündeme gelebilir. Halbuki sadece basiretli merkez bankacılığı uygulayarak gençlerimizin sırtına ilave yük bindirmek yerine onların yüklerini hafifletip önlerini açabilirdik. Pandemi döneminde basiretli para politikası uygulayan kendi ligimizdeki ülkeler ile ülkemiz arasında açılan refah farkını kapamak için yeni neslin çok daha fazla çalışması gerekecek. Gençlerimiz eski kuşağı ve onların siyasi mirasını pek de iyi anmayacaklar…
Son Not
- Bu tanımın, bu satırların yazarının yetkililerin söylemlerinden çıkardığı bir sonuç olduğunun altını çizmek gerekiyor; zira söz konusu modele dair resmi bir tanımlama ve içerik mevcut değil.
Semih TÜMEN – Eski TCMB Başkan Yard.
Kaynakça
Altig, D., J. M. Barrero, N. Bloom, S. J. Davis, B. Meyer ve N. Parker (2020). “Surveying business uncertainty.” Journal of Econometrics, yayımlanma aşamasında.
Bloom, N., S. Bond ve J. Van Reenen (2007). “Uncertainty and investment dynamics.” Review of Economic Studies, 74, 391-415.
İstanbul Sanayi Odası Türkiye PMI İmalat Sanayi Rapor, Aralık 2021.
İlginizi Çekebilir
ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA
“Nasıl Yatırım Yapılır?” – Kitap Özeti

Yayınlanma:
3 saat önce|
25/06/2025Yazan:
BankaVitrini
Kitap Künyesi
-
Kitap Adı: Nasıl Yatırım Yapılır?
-
Alt Başlık: Kişisel Yatırımın Cesur ve Yeni Dünyasına Yolculuk
-
Yazarlar:
-
Peter Stanyer
-
Masood Javaid
-
Stephen Satchell
-
-
Çevirmen: S. Cem Çiloğlu
-
Yayınevi: The Economist Books / Türkçe baskı: Epsilon yayınevi
-
Dil: Türkçe (Orijinal dil: İngilizce)
-
Kapsam: Yatırımın temellerinden başlayarak kişisel finans, portföy yönetimi, risk dağılımı ve yeni nesil yatırım araçlarına kadar geniş bir perspektif sunar.
-
Hedef Kitle: Yatırıma yeni başlayacak bireyler, kişisel finansına yön vermek isteyenler ve stratejik portföy oluşturmak isteyen yatırımcılar.
İçerik Özeti
-
Yatırımın Temel İlkeleri
-
Risk ve Getiri Dengesi
-
Portföy Teorisi
-
Fon Seçimi ve Dağılımı
-
Alternatif Yatırım Araçları (ETF’ler, tahviller, emtialar, kripto varlıklar)
-
Yatırım Psikolojisi ve Karar Alma Süreçleri
-
Güncel Piyasa Gelişmeleri ve Etkileri
“Nasıl Yatırım Yapılır?” – Kitap Özeti
1. Yatırımın Temelleri
Kitap, yatırımın amacını net şekilde tanımlayarak başlar: paranın zaman içindeki değerini korumak ve artırmak. Yatırımcılar için temel kavramlar olan risk, getiri, zaman ufku, likidite gibi konular ele alınır.
📌 Ana fikir: Her yatırım bir risk içerir; önemli olan bu riski bilinçli şekilde yönetebilmektir.
2. Portföy Oluşturma ve Risk Dağılımı (Diversifikasyon)
Yazarlar, yatırımcılara tüm yumurtaları aynı sepete koymamaları gerektiğini anlatır. Portföy oluştururken farklı varlık türleri arasında dağılım yapmanın önemi vurgulanır: hisse senetleri, tahviller, nakit, emtialar, alternatif yatırımlar gibi.
📌 Ana fikir: Sağlam bir yatırım stratejisi; çeşitlendirme, maliyet bilinci ve hedefe uygunlukla mümkündür.
3. Varlık Sınıfları ve Araçlar
Bu bölümde yatırım yapılabilecek başlıca varlıklar detaylı şekilde anlatılır:
-
Hisse senetleri: Uzun vadede büyüme sağlayan ama dalgalı ürünlerdir.
-
Tahviller: Daha düşük riskli, ama sınırlı getirili.
-
Nakit ve mevduat: Güvenli ama enflasyona karşı kırılgan.
-
Alternatif yatırım araçları: Gayrimenkul, hedge fonları, özel sermaye ve son zamanlarda kripto varlıklar gibi yeni trendler.
📌 Ana fikir: Her varlık sınıfının risk-profili farklıdır ve yatırımcının hedeflerine göre seçilmelidir.
4. Zaman ve Psikoloji Faktörü
Yatırımcıların en büyük düşmanlarından biri kendileridir. Korku, açgözlülük, sürü psikolojisi gibi duygusal faktörlerin yatırım kararlarını nasıl etkilediği anlatılır. Piyasa zamanlamasının zor olduğu, uzun vadeli düşünmenin önemi vurgulanır.
📌 Ana fikir: Duygusal kararlar yerine disiplinli bir yatırım stratejisi başarı getirir.
5. Yatırım Stratejileri ve Yaklaşımlar
Pasif ve aktif yatırım farkı, endeks fonlarının avantajları, değer ve büyüme yatırımcılığı gibi farklı yatırım stratejileri açıklanır. Ayrıca, yaşa ve gelir seviyesine göre yatırım stratejileri örneklenir.
📌 Ana fikir: Herkesin yatırım stratejisi kişisel durumuna, hedeflerine ve risk toleransına uygun olmalıdır.
6. Geleceğe Hazırlık ve Yeni Trendler
Kitabın son bölümleri geleceğin yatırım dünyasına odaklanır. ESG (çevresel, sosyal ve yönetişim kriterleri), yapay zeka destekli algoritmalar, robo-danışmanlar, fintech’ler gibi konular ele alınır.
📌 Ana fikir: Yatırım dünyası hızla değişiyor; bilgiye açık ve adapte olabilen yatırımcılar öne çıkacak.
Genel Değerlendirme
Bu kitap, yatırım dünyasına giriş yapmak isteyenler için bilimsel temellere dayalı, pratik ve anlaşılır bir kılavuzdur. Hem yeni başlayanlar hem de stratejisini geliştirmek isteyen yatırımcılar için değerli bilgiler sunar.

Dünya enerji güvenliğinin kalbinde yer alan Hürmüz Boğazı, küresel ticaretin ve petrol taşımacılığının en kritik geçitlerinden biridir. Ancak bu boğazın geçici dahi olsa kapanması, sadece bölgeyi değil, tüm dünya ekonomisini derinden etkileyebilecek bir kriz senaryosudur. Bu yazıda, Hürmüz Boğazı’nın önemi ve kapanmasının olası sonuçları detaylı bir şekilde incelenmektedir.
HÜRMÜZ BOĞAZI’NIN STRATEJİK ÖNEMİ
Hürmüz Boğazı, İran ile Umman arasında yer alır ve Basra Körfezi’ni Umman Denizi’ne bağlar.
Bu dar geçit, dünyanın en büyük petrol üreticilerinden olan Suudi Arabistan, Irak, Kuveyt, İran, BAE ve Katar’ın deniz yoluyla petrol ve doğalgaz ihracatında tek çıkış kapısı niteliğindedir.
-
Günlük yaklaşık 17-20 milyon varil petrol bu boğazdan taşınmaktadır.
-
Bu miktar, küresel petrol ticaretinin yaklaşık %20’sine denk gelir.
-
Ayrıca Katar’ın sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ihracatının da büyük bölümü bu yoldan geçer.
ENERJİ VE EKONOMİK SONUÇLARI
1. Petrol Fiyatlarında Şok Artış
Hürmüz Boğazı’nın kapanması, arz şokuna yol açar.
-
Petrol fiyatları birkaç gün içinde 150-200 dolar/varil seviyelerine çıkabilir.
-
Enerji ithalatçısı ülkelerde enflasyonist baskılar oluşur.
-
Üretim maliyetleri artar, ekonomiler yavaşlar, stagflasyon riski doğar.
2. Küresel Tedarik Zincirinin Bozulması
-
Asya, Avrupa ve ABD’ye enerji taşıyan petrol tankerleri seferlerini durdurmak zorunda kalır.
-
Enerjiye bağımlı endüstriler (otomotiv, plastik, gübre vb.) ağır darbe alır.
-
Alternatif boru hatları kapasite olarak yetersizdir.
JEOPOLİTİK VE ASKERİ SONUÇLARI
1. ABD-İran Gerilimi Zirveye Çıkar
İran’ın boğazı kapatma tehdidi veya fiilî kapatma girişimi, ABD ve müttefiklerinin askerî karşılık verme ihtimalini doğurur.
Bölgedeki ABD Donanması’nın varlığı bu senaryo için hazırdır.
2. İsrail, Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri Tetikte Olur
İran’ın bu hamlesi bölge ülkeleri tarafından ulusal güvenlik tehdidi olarak değerlendirilir.
Silahlanma hızlanır, bölgesel çatışma riski artar.
3. Askerî Müdahale ve Savaş Riski
Deniz yolunun açık tutulması için ABD önderliğinde çok uluslu bir askerî müdahale gündeme gelebilir.
Bu durum petrol bölgelerinde bombalamalara, deniz trafiğinin askıya alınmasına neden olabilir.
ALTERNATİF ENERJİ ROTALARI VAR MI?
-
Suudi Arabistan ve BAE, bazı petrolünü Hürmüz dışındaki boru hatlarıyla taşıyabilir.
Ancak bu yolların kapasitesi sınırlı ve tüm ihracatı karşılamaktan uzaktır. -
Katar LNG’si içinse alternatif güzergâh neredeyse yoktur.
TÜRKİYE’YE ETKİSİ NE OLUR?
-
Türkiye enerji ithalatının büyük kısmını bu bölgelerden sağlamaktadır.
-
Fiyatlar arttığında Türkiye’nin enerji faturası büyür → cari açık artar.
-
Bu durum TL üzerinde baskı oluşturur, enflasyon hızlanır.
Hürmüz Boğazı’nın kapanması, sadece bölgesel değil, küresel bir kriz anlamına gelir. Petrol ve gaz piyasasında arz şoku yaratır, küresel ekonomiyi durma noktasına getirebilir. Jeopolitik gerilimlerin zirveye çıktığı bir ortamda bu boğazın güvenliği, dünya düzeni açısından kırılma noktasıdır.
BANKA HABERLERİ
Limonlar Kredi Aldığında: Asimetrik Bilginin Finansal Sistemdeki Yankısı

Yayınlanma:
4 gün önce|
21/06/2025Yazan:
Serhat Can
Bankaların kredi sistemlerinde giderek daha sık karşılaştığımız bir tablo var: Gerçek kredi değerliliği taşımayan birey veya işletmelere, sistemsel boşluklar nedeniyle kredi limitleri açılıyor. Kredi puanı iyi görünüyor, limit mevcut—ama geri ödeme kabiliyeti yok. Neye benziyor, biliyor musunuz? George Akerlof’un 1970’te yazdığı kendisine Nobel iktisat ödülü aldıran “limon piyasası”na.
Asimetrik Bilgi Sorunu:
Akerlof’un teorisinde, alıcı ve satıcı arasındaki bilgi dengesizliği nedeniyle kaliteli ürünler (iyi arabalar) piyasadan çekilir, yerine “limonlar” (kötü arabalar) kalır. Bugünün kredi sisteminde ise:
- Banka, müşterinin gerçek riskini göremiyor (ya da görmek istemiyor).
- Müşteri, sistemin sunduğu limitlere ulaşıyor, kredi kullanıyor.
- Böylece finansal piyasada “limon” krediler çoğalıyor: riskli, sürdürülemez, görünürde aktif.
Sonuç Ne Olur?
- Gerçek değerliliğe sahip kullanıcılar daha pahalı krediye ulaşır.
- Sistem, kendi içindeki çürüklüğü fark edemez.
- Uzun vadede bu asimetrik bilgi, toplu bir güven krizine dönüşür. Tıpkı Akerlof’un uyardığı gibi…
- Finansal sistemler gelişiyor, algoritmalar daha sofistike hale geliyor—ama hâlâ “insanı” göremeyen modellerle çalışıyoruz. Kredi vermek sadece matematik değil; güvenin, bağlamın ve davranışsal içgörünün birleşimidir.
- “Kredi sadece bir limit değil, bir güven oyudur.”
Kredi sistemleri giderek daha sofistike hale geliyor. Algoritmalar, puanlama sistemleri, dijitalleştirilmiş değerlendirme modelleri… Peki ama hâlâ “insanı” göremeyen bu sistemler gerçekten güvenli mi?
George Akerlof, 1970’te “limon piyasası” teorisini ortaya attığında otomobil piyasasını örnek gösteriyordu. Bugün ise aynı teoriyi bizzat kredi piyasasının içinde yaşıyoruz: asimetrik bilgi, yani tarafların eşit derecede bilgi sahibi olmaması, sistemi yavaş yavaş çürütüyor.
Gözlemlerimden İki Sessiz Hikâye
Firma kârlı göründü, konkordatoya girdi. Bir yıl önce denetimini yaptığım bir firmayla denetim sırasında yaşadığımız bir anlaşmazlık yüzünden yollarımız ayrılmıştı. Geçtiğimiz günlerde konkordato ilan ettiklerini öğrendim. İlginçtir: Banka kredileri denetim sonrası son bir yılda ciddi oranda artmıştı. Bilanço ise temizdi—görünürde. Ama içini bilen biri olarak şunu söylemeliyim: stoklar şişirilmişti. Sayım tutanakları arasındaki fark 3 milyon dolar kadardı.
Stoklar yalansa, bilanço da yalandır. En kolay oynanan kalem de budur çünkü. “Stoklarda 3 milyon dolarlık yapay bir değerleme vardı—bu, bilanço üzerinde kar gibi görünse de gerçekte zarardı.” Bankalar ne yaptı? Kağıt üstündeki görüntüye bakıp kredi verdiler. Mali analizlerin yapamadığı tek şey stok denetimidir, stoklarda ne yazıyorsa kabul edilir. Şu sorularla meşgul olduklarını da hiç zannetmiyorum: Stok sayım tutanak raporu mevcut stoklarla karşılaştırıldı mı? Stok sayım tutanağını kim hazırlamış? Bağımsız denetim mi yoksa şirket personeli mi? Firma son yıllarda matrah artırmış mı? Tedarikçi bakiye hareketleri stok değer hareketleriyle uyumlu mu? Stoklarda dikkat çekici bir durum var mı? Hammadde stoğu mamül stoğundan fazla mı? Şirket ERP sisteminden stok değerleme raporu alındı mı? Sorular çoğaltılabilir.
Çalışanlarına maaşlarını ödemeyen firma, kredi kullanıyor.
Geçenlerde eski bir öğrencim aradı: Çalıştığı firma 3 aydır maaş ödemiyormuş ama aynı zamanda bankalardan kredi kullanmaya devam ediyormuş. Hatta patronunun yeni bir konut satın aldığını duymuş. Bana sorduğu soruya gelirsek: “İş davası açarsam banka hesaplarına bloke konulur mu?
Banka sistemleri SGK kayıtlarını kontrol etse, firmanın 3 aydır sigorta ödemediğini görecekti. Ama görmedi. Çünkü sistem, sadece rakama ve geçmiş skora bakıyor—insan hikâyesine değil.
Sonuç: Algoritmalar Belki Zekidir, Ama Kördür
Bugünün kredi algoritmaları geçmiş veriye dayanır, davranışı anlamaz, öyküyü okumaz. Böylece sistem, Akerlof’un tarif ettiği gibi, limonlarla doluyor: Gerçekte riskli olan ama kâğıt üstünde sorunsuz gözüken kredilerle. Sonuç? Gerçekten sağlıklı, krediye erişimi hak eden işletmeler bu gölgelerin altında kalıyor.
Serhat CAN
FARK YARATANLAR
FARK YARATANLAR
KATEGORİ
- ALTIN – DÖVİZ – KRIPTO PARA (848)
- BANKA ANALİZLERİ (139)
- BANKA HABERLERİ (3.144)
- BASINDA BİZ (60)
- BORSA (453)
- CEO PERFORMANSLARI (36)
- EKONOMİ (2.853)
- GÜNCEL (3.232)
- GÜNDEM (3.198)
- RÖPORTAJLAR (48)
- SİGORTA (133)
- ŞİRKETLER (2.250)
- SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK (475)
- VİDEO Vitrini (19)
- YAZARLAR (1.058)
- Ali Coşkun (24)
- Arif Öztan (7)
- Ayşe Muzaffer Sunguroğlu (7)
- ChatGPT (26)
- Dr. Abbas Karakaya (65)
- Erden Armağan Er (45)
- Erol Taşdelen (569)
- Gizem Taşdelen (7)
- Gülbeyaz Gergün (63)
- Kemal Emirhan Mendi (1)
- Murat Şenol (26)
- Mustafa Akpınar (41)
- Onur ÇELİK (35)
- Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz (80)
- Serhat Can (8)
- Süleyman Çembertaş (16)
- Tungay Dere (18)
- Uğur Durak (33)
- Zuhal KARABULUT (5)
YAZARLAR

“Nasıl Yatırım Yapılır?” – Kitap Özeti

KÜÇÜKLERE/BÜYÜKLERE YAZ OKUMALARI-II

Ateşkesle petrol geriledi. Faiz indirim umuduyla Türk piyasaları canlandı

Veri Okumayan Yönetici, Karanlıkta Yürür

Piyasa Beklemiyordu! Bitcoin Neden Patlama Yaşadı?

Finans Koltuğundan CEO Masasına

Hazine’den Kripto Para ile Suç Gelirlerine Sıkı Denetim Geliyor

UŞAK’ın en köklü Market Zinciri EGEŞOK Konkordato aldı

Dolandırıcılık Davasında Şok Rapor: Banka Kusurlu!

DENİZBANK: Bir GMY istifası daha!

Yerel Halk Neden Maden İşletmeciliğine Karşı Çıkıyor?

İsrail İran’a Neden Saldırdı?

Onur Çelik yazdı: İFLAS RİSKİ

Papara’dan açıklama: Özür diledi
- Akaryakıtta indirim bekleniyor 25/06/2025
- Son dakika: Süper Loto çekilişi sonuçları belli oldu! 24 Haziran 2025 Salı akşamı Süper Loto bilet sonucu sorgulama ekranı! 24/06/2025
- Kentsel Dönüşüm Başkanlığı'ndan yatırımcıya fırsat 24/06/2025
- Trump'ın hedefi olmuştu! Fed Başkanı Powell'dan "faiz kararı" açıklaması 24/06/2025
- Maliye’den kripto varlıklara yakın takip 24/06/2025
- SON DAKİKA | Borsa günü yükselişle tamamladı 24/06/2025
- ASGARİ ÜCRET ZAMMI SON DAKİKA: Asgari ücrete ara zam gelecek mi? Asgari ücret ara zammı ne kadar olacak? 24/06/2025
- İş Grubu Ateş Çelik’e ortak oluyor 25/06/2025
- Trump’ın politikalarıyla mali açıkta 11 trilyon dolarlık düşüş öngörülüyor 25/06/2025
- Hakan Aran: Temmuz'da 350 baz puanlık faiz indirimi bekliyorum 25/06/2025
- İSO Başkanı Bahçıvan: Yeşil dönüşüm farkındalığı hız kazanmalı 25/06/2025
- ABD mortgage başvurularında artış 25/06/2025
- AB'den sanayiye indirimli elektrik sunma hazırlığı 25/06/2025
- NATO üyeleri savunma harcamalarına yüzde 5'lik hedefte anlaştı 25/06/2025
ALTIN – DÖVİZ
BORSA
KRIPTO PARA PİYASASI
Popüler
-
GÜNDEM4 yıl önce
Sedat Peker’in bahsettiği otel: Günlüğü 106 bin TL
-
GÜNCEL2 yıl önce
Zara Ve Mango’ya Üretim Yapın Tekstil Devi Konkordato Talep Etti
-
BANKA HABERLERİ2 yıl önce
TCMB Başkanı için ismi geçen GAYE ERKAN First Republic Bank’tan ayrılma süreci
-
BANKA HABERLERİ4 yıl önce
AKBANK çöktü : Dijital Bankacılık sorumlusu GMY CİVELEK ortada yok!
-
BANKA HABERLERİ4 yıl önce
HSBC terbiyesizliği : “Sabancı alana “AKBANK bedava”
-
BANKA ANALİZLERİ3 yıl önce
YILIN İLK YARISINDA İŞBANK RAKİPSİZ LİDER AKBANK SONUNCU SIRADAN KURTULAMIYOR
-
GÜNDEM2 yıl önce
Bankacılığı bırakıp eskortluk yapmaya başladı: Haftalık kazancı dudak uçuklattı