Connect with us

EKONOMİ

Prof. Dr. Boratav : Sermayenin kotrolündeki Kredi genişlemesi işsizliği ve yoksulluğu artırır!

Kredi genişlemesinde bölüşüm, istihdam, sermayenin denetimindedir. Son yıllarda Türkiye’de olduğu gibi emek-karşıtı bölüşüme yol açar; işsizliği, yoksulluğu artırabilir.

Yayınlanma:

|

7 Ocak 2022’de bu köşede, “IMF’den Dersler: Arjantin” başlıklı bir yazım yayımlandı. Yazı, şu tespitle son buluyordu: “IMF tekin değildir. Emperyalizmin siyasal önceliklerini pervasızca üstlenebilmekte; ‘tiksindirici’ olabilen kredileri iktidarları alaşağı veya ihya etmekte kullanılabilmektedir. Uzak duralım.

O tarihte IMF ile Arjantin’deki sol-Peronist Fernandez hükümeti arasında süregelen kredi müzakerelerini, öncesi ile birlikte gözden geçiriyordum.

Ocak sonunda, IMF ile Arjantin arasındaki müzakereler anlaşma ile sonuçlandı. Önceki yazımın “devamı” da gerekiyor. Anlaşmanın öncesini özetleyerek, hatırlatarak başlayalım. 

Baştan-aşağı ‘kirli’ bir IMF kredisi… 

Arjantin hükümetinin IMF’ye 45 milyar dolarlık borcu vardı. Ocak 2022’deki anlaşma bu borcun nasıl ödeneceğini belirledi.

Bu borcun kaynağı, ABD dostu, neoliberal Macri hükümetine IMF’nin 2018-19’da açtığı 57 milyar dolarlık bir kredidir. 

Arjantin’de 13 yıllık sol-Peronist hükümetler dönemi 2015 sonunda son buldu. Başkanlık seçimini sağcı Mauricio Macri kazandı.   

Macri yönetimi sermaye hareketleri denetimine son verdi.  Arjantin, finans çevrelerinin gözdesi oldu; artan bütçe açıkları dış borçlanmayla karşılandı. 2018’de sermaye kaçışı ve enflasyon hızlandı; döviz rezervleri tükendi ve finansal kriz gündeme geldi. 

IMF yardıma geldi. Tarihi boyunca tek bir ülkeye verilen en yüksek krediyi 2018-2019’da Arjantin’e verdi: 57 milyar dolar…Ülkenin IMF kotasını 12 misli aştığı için usulsüzdür. 

IMF Yürütme Kurulu’nun Avrupalı üyeleri, yerleşik ölçütleri aşan bu astronomik krediye muhalifti. ABD’nin Macri lehindeki siyasal önceliği ağır bastı; kredi onaylandı (Washington Post, 31 Şubat 2022). 

Bu istisnaî kredinin dayandığı 2018-19 stand-by programı, daha sonra IMF içinde bir değerlendirme (“evaluation”) raporu ile incelendi.  Rapor, “uygun” bir üslupla programı eleştirdi. Belirtti ki, IMF programı “Macri hükümetinin istekleri doğrultusunda tasarlanmıştır.” 

Açıkça siyasal öncelikli, “kirli, hatta tiksindirici” bir kredi anlaşması söz konusudur. Program da beklenen sonuçları vermedi; ekonomi iki yıl üst üste küçüldü.  2019 seçimlerini Macri kaybetti, başkanlığı sol-Peronist Alberto Fernandez kazandı. 

Ödeme yükü, yeni ve solcu iktidara…

Yeni başkan   Fernandez, 2020’de Arjantin dış borçlarının özel alacaklıları ile anlaştı. Borçlar yeniden yapılandırıldı. Bu başarılı adım, korona salgını öncesinde ekonomiyi canlandırdı. Arjantin salgına karşı hızlı, etkili tepki gösteren Latin Amerika ülkelerinin başında yer aldı. 

57 milyar dolarlık IMF kredi toplamının 45 milyarı iki yılda “buharlaşmış”; Arjantin burjuvazisi tarafından ülke dışına kaçırılmıştı. Tuhaftır ki IMF’ye borç bakiyesi de 45 milyar dolardır ve geri ödemeler 2022’de başlayacaktır. Ödenmezse, özel alacaklılarla yapılan borç anlaşması çöker; Arjantin iflas eder. 

İki yıl boyunca Arjantin hükümeti, IMF ile 45 milyar dolarlık borçların ödenme koşulları üzerinde pazarlık etti. IMF, neoliberal programda ısrar etti: 45 milyar, kamu maliyesinde kemer sıkma yoluyla yaratılacak bir bütçe fazlası ile ödenecektir. Arjantin, kemer sıkma önlemlerini reddetti. Tam aksine, genişleyici maliye politikaları izlemekte ısrar etti. Bu seçenek büyümeyi kamçılayacak; artan millî gelir sayesinde borç yükü göreli olarak hafifleyecektir.

Fernandez Eylül 2021’de Birleşmiş Genel Kurulu’nda   IMF’nin Macri yönetimine açtığı kredileri “zehirli ve ölçüsüz” olarak nitelendirdi. IMF belgelerinde bütçe açıkları saygınlık kazanırken Arjantin’e yapılan haksızlığa dikkat çekti. Sonunda, “2018-19’da IMF’nin, önceki hükümete kesinlikle siyasal bir kredi verdiğini; Arjantin’in bu borçları büyüyerek ödemesine imkân vermeyen bir anlaşmayı imzalamayacağını” ilan etti (Telesur, 18 Ocak 2022). 

IMF razı olmak zorunda kaldı. 28 Ocak 2022’de IMF borçları üzerinde, “akaryakıt sübvansiyonlarının zaman içinde kaldırılması” dışında herhangi bir kemer sıkma hedefi taşımayan; “yapısal uyum”  koşulları da içermeyen bir anlaşma üzerinde görüş birliği sağlandı. 

Kemer sıkmayan bir IMF anlaşması…

IMF programlarını, kemer sıkma ve yapısal uyum öncelikleri açısından öteden beri eleştiren (biri Nobel ödüllü) iki iktisatçı, Arjantin’le yapılan anlaşmayı, “pembe gözlüklerle” değerlendiriyor (Joseph Stiglitz ve Mark Weisbrot, CEPR, 2 Şubat 2022). 

“Batı’da korona krizine karşı uygulanan politikaların tam aksini Arjantin’den beklemek ikiyüzlülük olmaz mı?  Yıllardan beri IMF’ye karşı bu eleştiri yapılmıyor mu? IMF’nin bu sefer kemer sıkma ısrarından vazgeçmesi çok önemlidir. Arjantin ekonomisinin canlanması bu sayede sürebilecektir.” 

“Salgın sonrasında ortaya çıkacak dış borç krizleri için de Arjantin örnek olabilir. Benzer ülkeler, yıkıcı kemer sıkma ve diğer ağır koşullara mahkûm olmadan IMF’ye başvurabilirler.” 

Bence, Amerikalı iktisatçılar fazla iyimserdir. IMF, Arjantin’le görüşmeleri, çok katı kemer sıkma hedefleri ile başlatmıştı.  Fernandez yönetimi ise 45 milyar dolarlık borç faturasının “kirli” niteliğini, siyasal önceliğini vurguladı; bu tespitleri uluslararası kamuoyuna taşıdı. 2021 sonunda yayımlanan IMF-içi denetim raporu dahi programı eleştiriyordu.

IMF, bir anlamda, köşeye sıkışmıştı. Arjantin’e önerdiği “dış borçları kemer sıkarak ödeme” hedefleri içermeyen anlaşmayı bu nedenle kabul etti. Çevre ekonomilerine karşı izlediği neoliberal doktrini revizyondan geçirdiği için değil…

Arjantin ve Türkiye: Farklı politikalar, karşıt sonuçlar…

Fernandez hükümeti, salgın döneminde ve sonrasında malî disiplini bir öncelik olmaktan çıkarmış; bütçeden emekçilere nakit aktarımlarını yükseltmişti. Yatırımlarda %35’lik, istihdamda 1,7 milyonluk artışlar bu sayede gerçekleşti. Salgın dönemindeki sert daralma 2021’de yüzde 10’luk bir büyüme sayesinde fazlasıyla telafi edildi. 

Arjantin’de enflasyon, yüzde 40-50 aralığında seyretmektedir. Stiglitz ve Weisbrot bu ortamda anti-enflasyonist bir politika önceliğini gereksiz görmektedir. Onlara göre enflasyonla yaşanabilir. Şu şartla ki, hiper-enflasyona dönüşmesin; büyümeyi engellemesin ve yoksullaşmaya yol açmasın… 2020-2021 yıllarındaki Arjantin’i örnek olarak gösteriyorlar. (Reel ücretleri koruyan araçları açıklamıyorlar.)

Aktarıyorum: “Arjantin hükümeti büyümeye, yoksulluğun azaltılması yerine enflasyonu indirmeye öncelik verseydi ne olurdu?  Büyüme kesinlikle daha düşük, yoksulluk daha yüksek olacaktı.” 

İster-istemez 2020-2021 Türkiye’si ile benzetmeler akla geliyor: Saray iktidarı da büyümeye öncelik verdi; makro-ekonomik politikalar, iç talebi ve büyümeyi yukarı çekti. Ekonomi 2021’de (Arjantin’in aksine) büyüdü; IMF 2021 için GSYH’da yüzde 9’luk artış öngörüyor.  

Temel fark, uygulanan politika araçlarındadır: Türkiye genişleyici para politikalarına, şirketlere dönük ucuz kredi pompalamasına öncelik verdi; bütçe kaynaklarını emekçilerden ve reel ekonomiden esirgedi. Arjantin ise kamu harcamalarının sürüklediği maliye politikasına ağırlık verdi.

Bu fark, IMF’nin son Kamu Maliyesi raporunun (Fiscal Monitor, Ekim 2021) tablolarında özleniyor: 2019-2020 arasında genel kamu açığı/GSYH oranı Türkiye’de 0,3 puan (%5,6 →%5,3) düşmüş; Arjantin’de 4,2 puan (%4,4 → % 8,6) artmıştır. Aynı eğilim, birincil bütçe açığı için de geçerlidir. 

Farklılaşma, 2019-2020’nin kamu harcamaları / millî gelir oranlarında da gözleniyor: Türkiye %35,7 → %34,0; Arjantin: %37,7 → %42,1…  

Genişleyici para ve maliye politikaları da büyümeyi besler; ama diğer sonuçlar farklılaşır: Kredi genişlemesinde bölüşüm, istihdam, sermayenin denetimindedir. Son yıllarda Türkiye’de olduğu gibi emek-karşıtı bölüşüme yol açar; işsizliği, yoksulluğu artırabilir.  

Kamu harcamalarının sürüklediği maliye politikaları ise siyasal iktidarın denetimindedir. Sola dönük bir iktidar, emekçileri enflasyona karşı koruyabilir; istihdamı destekler; yoksulluğu aşağı çeker. Stiglitz ve Weisbrot’un Arjantin tespitlerinde olduğu gibi…

Saray’ın ekonomi politikalarını değerlendirirken bu ayrışmayı ayrıntılı olarak incelememiz gerekiyor.  

Okumaya devam et

EKONOMİ

HÜRMÜZ BOĞAZI KAPANIRSA NE OLUR?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Dünya enerji güvenliğinin kalbinde yer alan Hürmüz Boğazı, küresel ticaretin ve petrol taşımacılığının en kritik geçitlerinden biridir. Ancak bu boğazın geçici dahi olsa kapanması, sadece bölgeyi değil, tüm dünya ekonomisini derinden etkileyebilecek bir kriz senaryosudur. Bu yazıda, Hürmüz Boğazı’nın önemi ve kapanmasının olası sonuçları detaylı bir şekilde incelenmektedir.

HÜRMÜZ BOĞAZI’NIN STRATEJİK ÖNEMİ

Hürmüz Boğazı, İran ile Umman arasında yer alır ve Basra Körfezi’ni Umman Denizi’ne bağlar.
Bu dar geçit, dünyanın en büyük petrol üreticilerinden olan Suudi Arabistan, Irak, Kuveyt, İran, BAE ve Katar’ın deniz yoluyla petrol ve doğalgaz ihracatında tek çıkış kapısı niteliğindedir.

  • Günlük yaklaşık 17-20 milyon varil petrol bu boğazdan taşınmaktadır.

  • Bu miktar, küresel petrol ticaretinin yaklaşık %20’sine denk gelir.

  • Ayrıca Katar’ın sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ihracatının da büyük bölümü bu yoldan geçer.

ENERJİ VE EKONOMİK SONUÇLARI

1. Petrol Fiyatlarında Şok Artış

Hürmüz Boğazı’nın kapanması, arz şokuna yol açar.

  • Petrol fiyatları birkaç gün içinde 150-200 dolar/varil seviyelerine çıkabilir.

  • Enerji ithalatçısı ülkelerde enflasyonist baskılar oluşur.

  • Üretim maliyetleri artar, ekonomiler yavaşlar, stagflasyon riski doğar.

2. Küresel Tedarik Zincirinin Bozulması

  • Asya, Avrupa ve ABD’ye enerji taşıyan petrol tankerleri seferlerini durdurmak zorunda kalır.

  • Enerjiye bağımlı endüstriler (otomotiv, plastik, gübre vb.) ağır darbe alır.

  • Alternatif boru hatları kapasite olarak yetersizdir.

JEOPOLİTİK VE ASKERİ SONUÇLARI

1. ABD-İran Gerilimi Zirveye Çıkar

İran’ın boğazı kapatma tehdidi veya fiilî kapatma girişimi, ABD ve müttefiklerinin askerî karşılık verme ihtimalini doğurur.
Bölgedeki ABD Donanması’nın varlığı bu senaryo için hazırdır.

2. İsrail, Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri Tetikte Olur

İran’ın bu hamlesi bölge ülkeleri tarafından ulusal güvenlik tehdidi olarak değerlendirilir.
Silahlanma hızlanır, bölgesel çatışma riski artar.

3. Askerî Müdahale ve Savaş Riski

Deniz yolunun açık tutulması için ABD önderliğinde çok uluslu bir askerî müdahale gündeme gelebilir.
Bu durum petrol bölgelerinde bombalamalara, deniz trafiğinin askıya alınmasına neden olabilir.

Irak Dışişleri Bakanı'ndan “Hürmüz Boğazı kapanırsa küresel enerji  piyasasında kriz çıkar” uyarısı

ALTERNATİF ENERJİ ROTALARI VAR MI?

  • Suudi Arabistan ve BAE, bazı petrolünü Hürmüz dışındaki boru hatlarıyla taşıyabilir.
    Ancak bu yolların kapasitesi sınırlı ve tüm ihracatı karşılamaktan uzaktır.

  • Katar LNG’si içinse alternatif güzergâh neredeyse yoktur.

TÜRKİYE’YE ETKİSİ NE OLUR?

  • Türkiye enerji ithalatının büyük kısmını bu bölgelerden sağlamaktadır.

  • Fiyatlar arttığında Türkiye’nin enerji faturası büyür → cari açık artar.

  • Bu durum TL üzerinde baskı oluşturur, enflasyon hızlanır.

Hürmüz Boğazı’nın kapanması, sadece bölgesel değil, küresel bir kriz anlamına gelir. Petrol ve gaz piyasasında arz şoku yaratır, küresel ekonomiyi durma noktasına getirebilir. Jeopolitik gerilimlerin zirveye çıktığı bir ortamda bu boğazın güvenliği, dünya düzeni açısından kırılma noktasıdır.

www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Limonlar Kredi Aldığında: Asimetrik Bilginin Finansal Sistemdeki Yankısı

Yayınlanma:

|

Yazan:

Bankaların kredi sistemlerinde giderek daha sık karşılaştığımız bir tablo var: Gerçek kredi değerliliği taşımayan birey veya işletmelere, sistemsel boşluklar nedeniyle kredi limitleri açılıyor. Kredi puanı iyi görünüyor, limit mevcut—ama geri ödeme kabiliyeti yok. Neye benziyor, biliyor musunuz? George Akerlof’un 1970’te yazdığı kendisine Nobel iktisat ödülü aldıran “limon piyasası”na.

Asimetrik Bilgi Sorunu:

Akerlof’un teorisinde, alıcı ve satıcı arasındaki bilgi dengesizliği nedeniyle kaliteli ürünler (iyi arabalar) piyasadan çekilir, yerine “limonlar” (kötü arabalar) kalır. Bugünün kredi sisteminde ise:

  • Banka, müşterinin gerçek riskini göremiyor (ya da görmek istemiyor).
  • Müşteri, sistemin sunduğu limitlere ulaşıyor, kredi kullanıyor.
  • Böylece finansal piyasada “limon” krediler çoğalıyor: riskli, sürdürülemez, görünürde aktif.

Sonuç Ne Olur?

  • Gerçek değerliliğe sahip kullanıcılar daha pahalı krediye ulaşır.
  • Sistem, kendi içindeki çürüklüğü fark edemez.
  • Uzun vadede bu asimetrik bilgi, toplu bir güven krizine dönüşür. Tıpkı Akerlof’un uyardığı gibi…
  • Finansal sistemler gelişiyor, algoritmalar daha sofistike hale geliyor—ama hâlâ “insanı” göremeyen modellerle çalışıyoruz. Kredi vermek sadece matematik değil; güvenin, bağlamın ve davranışsal içgörünün birleşimidir.
  • “Kredi sadece bir limit değil, bir güven oyudur.”

Kredi sistemleri giderek daha sofistike hale geliyor. Algoritmalar, puanlama sistemleri, dijitalleştirilmiş değerlendirme modelleri… Peki ama hâlâ “insanı” göremeyen bu sistemler gerçekten güvenli mi?

George Akerlof, 1970’te “limon piyasası” teorisini ortaya attığında otomobil piyasasını örnek gösteriyordu. Bugün ise aynı teoriyi bizzat kredi piyasasının içinde yaşıyoruz: asimetrik bilgi, yani tarafların eşit derecede bilgi sahibi olmaması, sistemi yavaş yavaş çürütüyor.

Gözlemlerimden İki Sessiz Hikâye

Firma kârlı göründü, konkordatoya girdi. Bir yıl önce denetimini yaptığım bir firmayla denetim sırasında yaşadığımız bir anlaşmazlık yüzünden yollarımız ayrılmıştı. Geçtiğimiz günlerde konkordato ilan ettiklerini öğrendim. İlginçtir: Banka kredileri denetim sonrası son bir yılda ciddi oranda artmıştı. Bilanço ise temizdi—görünürde. Ama içini bilen biri olarak şunu söylemeliyim: stoklar şişirilmişti. Sayım tutanakları arasındaki fark 3 milyon dolar kadardı.

Stoklar yalansa, bilanço da yalandır. En kolay oynanan kalem de budur çünkü. “Stoklarda 3 milyon dolarlık yapay bir değerleme vardı—bu, bilanço üzerinde kar gibi görünse de gerçekte zarardı.” Bankalar ne yaptı? Kağıt üstündeki görüntüye bakıp kredi verdiler. Mali analizlerin yapamadığı tek şey stok denetimidir, stoklarda ne yazıyorsa kabul edilir. Şu sorularla meşgul olduklarını da hiç zannetmiyorum: Stok sayım tutanak raporu mevcut stoklarla karşılaştırıldı mı? Stok sayım tutanağını kim hazırlamış? Bağımsız denetim mi yoksa şirket personeli mi? Firma son yıllarda matrah artırmış mı? Tedarikçi bakiye hareketleri stok değer hareketleriyle uyumlu mu? Stoklarda dikkat çekici bir durum var mı? Hammadde stoğu mamül stoğundan fazla mı? Şirket ERP sisteminden stok değerleme raporu alındı mı? Sorular çoğaltılabilir.

Çalışanlarına maaşlarını ödemeyen firma, kredi kullanıyor.

Geçenlerde eski bir öğrencim aradı: Çalıştığı firma 3 aydır maaş ödemiyormuş ama aynı zamanda bankalardan kredi kullanmaya devam ediyormuş. Hatta patronunun yeni bir konut satın aldığını duymuş. Bana sorduğu soruya gelirsek: “İş davası açarsam banka hesaplarına bloke konulur mu?

Banka sistemleri SGK kayıtlarını kontrol etse, firmanın 3 aydır sigorta ödemediğini görecekti. Ama görmedi. Çünkü sistem, sadece rakama ve geçmiş skora bakıyor—insan hikâyesine değil.

Sonuç: Algoritmalar Belki Zekidir, Ama Kördür

Bugünün kredi algoritmaları geçmiş veriye dayanır, davranışı anlamaz, öyküyü okumaz. Böylece sistem, Akerlof’un tarif ettiği gibi, limonlarla doluyor: Gerçekte riskli olan ama kâğıt üstünde sorunsuz gözüken kredilerle. Sonuç? Gerçekten sağlıklı, krediye erişimi hak eden işletmeler bu gölgelerin altında kalıyor.

Serhat CAN

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof. Dr. YILMAZ: Bütçe açıkları dizginlenebilir mi?

Bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak

Yayınlanma:

|

Mayıs ayına ait merkezi yönetim bütçe gerçekleşmelerine göre bütçe fazlası 235,2 milyar TL, kümülatif (Ocak-Mayıs) bütçe açığı da 650,3 milyar TL oldu. Mayıs ayı bütçe fazlası, giderlerdeki önemli bir azalış kaynaklı değil, tersine kurumlar vergisi hasılatının beklendiği gibi mayıs ayında vergi gelirlerini beslemesiyle gerçekleşti.

Rakamla ifade etmek gerekirse; nisan ayına göre mayıs ayında bütçe giderlerinde 43 milyar TL’lik azalışa karşılık bütçe gelirleri 368 milyar TL arttı. Bu artışın hemen hemen tamamı kurumlar vergisi hasılatı kaynaklı.

Önce vergi hasılatındaki değişime bakalım, ardından bütçe giderlerinde azalış olmuş mu, ona bakarız:

Kurumlar vergisi yıllık beyana tabi bir vergi. Aynı zamanda cari vergilendirme döneminin kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere, GVK’da belirtilen esaslara göre ve cari dönemin kurumlar vergisi oranında geçici vergi ödenir. Ocak – Şubat – Mart geçici vergi dönemi beyanname verilme ve ödeme günü 17 mayıs’tı. Ayrıca Gelir İdaresi Başkanlığı, 30 Nisan’a kadar verilecek kurumlar vergisi beyannameleri ve bunlara tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerini 5 Mayıs’a kadar uzattı.

Böylelikle nisan ayında 29,7 milyar olan kurumlar vergisi tahsilatı da mayıs ayında 470,1 milyar TL’ye yükseldi. Hatta mayıs ayında kurumlar vergisi hasılatı vergi gelirleri içindeki payı yüzde 39,4’e ulaştı ki bu oran KDV gibi dolaylı bir verginin payından da yüksekti. Sonuçta bu hasılat bütçede bir rahatlama yarattı.

Mayıs ayında kurumlar vergisi tahsilatı bütçenin imdadına yetişmiş oldu ama yukarıda anlattığım gibi “geçici vergi dönemiydi, geldi ve geçti”.

Bütçenin gelir tarafını temmuz ayında gelir vergisi ikinci taksiti ile ağustos ve kasım aylarında geçici vergi taksitleri bir miktar rahatlatabilir. Ancak aylık olarak artmaya devam eden enflasyon, sıkı para politikasıyla kredi imkanları kısıtlanan firmalar ve artan konkordatolar, hedeflenen vergi gelirlerinden uzaklaşılmasına neden olacak ana faktörler. Ayrıca bütçenin gelir tarafının, borç faizleriyle büyüyen bütçenin gider tarafını telafi etmesi zor görünüyor. O nedenle bütçe açığını dizginlemek hiç de kolay olmayacak.

Bütçe giderlerine şimdi kamuda tasarruf üzerinden bakalım:

Tüm kamu kurumlarının kendi bütçelerindeki kaynaklardan yapacakları harcamalar için tasarruf tedbirlerine uymaları uzun zamandır merakla bekleniyor.

Aşağıdaki hazırladığım tablo, geçen yıl ve bu yılın mayıs aylarında tasarruf tedbirleri kapsamında yapılan harcamaları karşılaştırıyor:

Tabloda görüldüğü gibi bir yıl içinde taşıt alım giderleri yaklaşık 2 katına çıkmışHaberleşme ve enerji giderleri de enflasyon oranına yakın bir artış göstermiş. Kırtasiye-baskı giderleri ile temsil-tanıtma giderlerinde ise bir yılda kısmen frene basılmış gibi.

Ancak temsil-tanıtma giderleri bu yılın ilk dört ayında ortalama 65 milyon TL civarındayken, mayıs ayında birden yaklaşık beş katına (316 milyon TL) çıkmış. Yine de bu haliyle geçen yılın mayıs ayındaki 418 milyon TL’nin oldukça altında kalıyor. Umarım ülkemiz en iyi şekilde temsil ediliyordur. 2024’te bu alanda daha fazla gider yapılıyordu, yoksa geçen yıl daha mı iyi temsil ediliyordu?

Bütçe giderlerinde sorunlu kalem: borç faiz giderleri:

Borç faiz giderleri bütçede büyümeye devam ediyor. Özellikle iç borçlanmanın maliyeti bütçeye yansıyor.

Mayıs ayında borç faiz giderleri 111,2 milyar TL, kümülatif olarak 835,8 milyar TL’ye ulaştı. Dahası Haziran ayında yaklaşık 240 milyar TL’lik borç faiz gideri gerçekleştirilecek.

2025 yılı bütçesi için borç faiz giderlerinin bütçe giderlerine oranının yüzde 13,2 ve vergi gelirlerine oranının da yüzde 17,5 olması hedeflenmişti. Bugünkü görünümde borç faiz giderleri/bütçe giderleri oranı yüzde 15,7 ve borç faiz giderleri/vergi gelirleri oranı da yüzde 20,9’a yükselmiş durumda. Bu göstergeler ile bütçe hedeflerinden uzaklaşıldığı anlaşılıyor.

Bütçe açıklarını kontrol altında tutmak, pek çok alanda katkı sağlayacak. Öncelikle devletten beklenen görevlerin ve kamu hizmetlerinin hem kalitesinin artmasına hem de zamanında sunulmasına katkı sağlayacak.

Aksine bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak.

Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ – T24

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.