Connect with us

EKONOMİ

TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ : Şirketlerin ‘8 Mart dosyası’

Yayınlanma:

|

UĞUR GÜRSES; 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeni ile bir yazı kaleme aldı.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü yaklaşıyor. O gün çok şey duyacağız yine; gazetelerde, TV’lerde, sosyal medyada. Ticari markalar, şirketler kadınlar gününü kutlayacak.

Ertesi gün ‘eski hamama’ geri döneceğiz.

Tam bir “Herkes dünyayı değiştirmek ister, kimse kendinden başlamak istemez” hali.

Sorarsanız toplumsal cinsiyet eşitliğini herkes arzuluyor, hatırı sayılır bir kesim ise kendi etki alanınında bunu sağlayacak tercihleri yapmıyor.

Her defasında şu akla geliyor; müşteri ayrımı yapmayan şirketler paydaşı olan kadınlara toplumsal cinsiyet eşitliği çerçevesinde tutum sergiliyor mu?

Çalışanlarına, iş ortaklarına, müşterilerine; tüm paydaşlarına…

En başta, işe girişte ayrım yapılıyor mu? Bu şirketlerin yönetim kadrosunda kadınlar yer alıyor mu? Oranı eşit mi? Eşitliğe yakın mı? Ücret farklılığı var mı? Kadınlar doğum yaptığında kariyer çizgilerinde ayrımcılıkla karşılaşıyor mu? Eşleri doğum yapan erkeklere uzun süreli ücretli izin veriliyor mu? En önemlisi de şirket bu konudaki eksikliğini değiştirme konusunda çaba gösteriyor mu? Bir hedef koymuş mu?

Siluetleri, Hiyerarşi, Insan, Adam, Kadın, Kuruluş

 Kimse sormazsa “erkekler korosu” devam

Bu konuda iyi bir örnek var.

2019 Mayıs ayında Migros A.Ş’nin genel kurulu yapılıyor. Hissedarlar yönetim kurulu adaylarını belirliyor. Seçime geçildiğinde bir kadın hissedar (*), kadın yönetim kurulu üyesi belirlenmesi için teklifte bulunuyor. Çoğunluk hissedarları tınmıyor bile; tamamı erkeklerden oluşan yönetim kurulu listesi geçiyor.

2020’de genel kurul Nisan ayında yapılıyor. Hissedarlar yönetim kurulunu belirliyor. 13 kişilik yönetim kurulunda bu defa sadece 1 kadın üye var. Genel Kurul elektronik ortamda yapılırken, bir kadın hissedar şu soruyu soruyor; “SPK Kurumsal Yönetim İlkeleri gereğince yönetim kurulunda en az yüzde 25 oranında olmak üzere, kadın üye olması önerilmektedir. Bu ilkeye uymak için bir hedef ve uyum politikası belirlediniz mi? SPK kuralları gereği kadın yönetim kurulu üyesi atanmaması gerekçelerini açıklamanız gerekmektedir. Kadın yönetim kurulu atanmaması gerekçenizi açıklar mısınız?” diyor.

Yönetim Kurulu üyesi ve Genel Müdür Özgür Tort da cevaben, o yıl oluşturulan yönetim kurulunda kadın üye bulunduğunu söylüyor. Ancak neden yüzde 25’e çıkılmadığı konusunda hissedarlara fazla net bir açıklama yapmıyor.

Migros köklü ve büyük bir şirket; çoğunluk hissedarları da Anadolu Grubu hissedarları. Müşteri sadakat kartı Money Kart sahipliğinden iz sürülürse şirketin 13 milyon kayıtlı müşterisi var; hiç şüphe yok ki en az yarısı da kadın.

Yatırımcısı olunan şirketlerin halka açık olmalarının yararı, hissedarlarına ve kamu otoritelerine hesap verme zorunda olmaları. Bu şirketler halka açık olsalar da olmasalar da tüketicilere de sosyal sorumlulukları var. O da bazı değerlere uyup uymadıkları ile ilintili.

Günümüzde şirketler hem kurumsal olarak kendileri, hem de tedarikçiler gibi diğer paydaşların sorumluluğunu taşıyor; din, dil, ırk, cinsiyet ayrımı yapan, sözel ya da fiziksel, cinsel şiddet uygulayan, zorla işçi çalıştıran, çocuk işçi çalıştıran, çalışanlarının örgütlenme özgürlüğü ve toplu sözleşme hakkına saygı duymayan, yolsuzluk ve rüşvet olaylarına karışan, çalışanlarına sağlık ve güvenlik önlemleri, ödenen ücretler gibi konularda güvenli ve adil bir çalışma ortamı sağlamayan şirketler ve onların tedarikçileri nihai müşterilerine-tüketicilere karşı kurumsal toplumsal sorumluluk taşıyorlar.

Çevreye saygılı, sürdürülebilirliği toplumsal cinsiyet eşitliğini kendi bünyelerinde hayata geçirmeyen şirketler, bu değerleri benimseyen ve önemseyen müşterilerine ne söyleyecekler?

Yatırımcılarına hesap verme sorumlulukları sadece sermaye piyasası mevzuatı ile de çerçeveli değil.

Şirketlerin genel kurulları, bir çeşit yatırımcı şeceresi okumak için de fırsat. Genel kurullarda listelenen hissedar isimleri çok şey söylüyor.

Bugünün dünyasında tüketiciler artık sürdürülebilirlikle yakından ilgili. Şirketlerin çevreye, paydaşlara, tedarik süreçlerine, toplumsal cinsiyet eşitliği gibi değerlere gereken özeni gösterip göstermediklerine giderek daha fazla bakıyorlar, bazıları ise yasal sorumluluk haline geliyor. Örneğin, çevreye duyarlı olmayan projelere, artık sorumlu davranan bankalar, finans kuruluşları kredi vermiyorlar.

Yakın geleceğe taahhüt

İşte genel kurulunda, ‘kadın yönetim kurulu üyesi neden yok?’ diye sorulan Migros, Türkiye’nin en büyük perakende zincir mağazalarından biri. 2301 mağazası olan 33 bin 399 kişi çalışanı olan bir şirket.

2017’deki Sürdürülebilirlik Raporu’nda “Toplumsal cinsiyet eşitsizliği karşısında almamız gereken sorumluluğun bilincindeyiz. Bu doğrultuda özellikle mağazalarımızda kadın istihdamının artırılmasına önem veriyoruz” derken, hisse satın alarak bilimsel bir araştırma için genel kurullarda bu konuda soru soran birilerinin çıkması üzerine (hikayesi aşağıdaki satırlarda), önce yönetim kuruluna bir kadın üye alıyor, sonra da taahhütlere başlıyor; “Cinsiyet ve fırsat eşitliğini esas alan politikalarımız ile kadınların çalışma hayatına etkin katılımını destekliyor ve kariyer planlamalarını cinsiyet ayrımı yapmadan gerçekleştiriyoruz. 2019 yılı itibarıyla yüzde 28 olan kadın yönetici oranımızı 2024 yılında yüzde 30’a çıkarmayı hedefliyoruz” taahhüdünde bulunuyor.

Migros, 2019 yılında, “çeşitlilik ve kapsayıcılık” konusundaki şirket performansını belirlemek için araştırma çalışması başlatmış. Bununla, şirketin ‘Cinsiyet Çeşitliliği Karnesi’ni (Gender Diversity Scorecard) oluşturmayı hedefliyor.

Böylelikle bu plan dahilinde, direktör ve üzeri kadın üst yönetici oranını 2023’e kadar yüzde 18’den yüzde 23’e çıkarmayı taahhüt edeceğini açıklıyor.

Soru soran hissedarın öyküsü

Şuna şüphe yok ki şirket içinde de bunların tartışılmış, önerilmiş olması kuvvetle muhtemel. Ancak Migros örneğinde olduğu gibi bir adet hisse satın alıp halka açık şirketlerin yıllık genel kurullara giderek soru soran hissedar, aslında deneysel bir bilimsel araştırma için bu sürecin içinde.

Yukarıdaki o “kadın hissedarın” öyküsü ise şöyle:

Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu (CFGT) ekibi, 2012 yılında halka açık şirketlerin yönetim kurullarında yüzde 25’ten az olmamak üzere kadın üye oranı hedefi ve bu orana ulaşmak için hedef tarih saptanması yönündeki SPK kurumsal yönetim düzenlemeleri kapsamında yönetim kurullarında kadın üye olmayan şirketlerin hisselerini satın alarak elektronik genel kurullarına yatırımcı olarak katılmaya başladı.

Tüm genel kurullarda yönetim kurullarına aynı soru yöneltiliyor: “Sermaye Piyasası Kurulu, Kurumsal Yönetim İlkeleri gereğince Yönetim Kurulunda (YK), en az yüzde 25 oranında olmak üzere kadın üye olması önerilmektedir. Bu ilkeye uymak için bir hedef ve uyum politikası belirlediniz mi? SPK raporlama kuralları gereği kadın YK üyesi atanmamasının gerekçelerini açıklamanız gerekmektedir. Kadın YK atanmaması gerekçenizi açıklar mısınız?”.

Programın amacı şöyle tanımlanıyor; “bir yandan bu şirketlerde düzenlemeler konusunda farkındalık yaratmak ve genel kurullara katılan diğer yatırımcıları harekete geçirmek, diğer yandan hissedar baskısının şirket davranışlarını değiştirmekte oynadığı rolü incelemeyi amaçlayan bilimsel araştırma için veri toplamaktır”.

Bu faaliyetin 7 yıllık özeti şöyle:

2012-2019 yılları arasında 141 şirketin düzenlediği 245 genel kurula katılıp, genel kurulda bu soruların seslendirilmesini izleyen yıllara denk gelen genel kurullarda 23 şirket kadın yönetim kurulu üyesi ataması yapmış.

Genel kuruluna katıldıkları şirketlerin sorulara verdikleri yanıtlar analiz edildiğinde;

  • Yüzde 16’sı yatırımcının ilgili sorusunu okumamış.
  • Yüzde 23’ünün ise ilgili madde hakkında bilgi sahibi olmadıkları görülmüş.
  • Yüzde 25’i, yönetim kurullarına atama yapılırken cinsiyete bakılmadığını ve tecrübe ve niteliğe bakılarak seçim yapıldığını belirtmişler.
  • Yüzde 21’i SPK Kurumsal Yönetim İlkelerinde kadın üye bulundurma konusundaki maddenin zorunlu maddeler arasında bulunmadığını ve gönüllü bir madde olduğu için uymak zorunda olmadıklarını belirtmişler.
  • Yüzde 31’i ileriki dönemlerde kadın direktör atanacağına dair olumlu yanıt verirken, bir hedef tarih veya hedef oran veren şirket olmamış.

“Halka açılarak” öz kaynak toplayan şirketlerin üçte ikisinin sergilediği bu tablo, ürettikleri mal ve hizmetin tedarikçisi ya da tüketicisi paydaşlarının en az yarısı kadın olan geniş bir kesime karşı sorumsuz ve hatta arsız bir tablo.

Ancak bu tablo umutsuz değil; 2012’den bu yana Borsa İstanbul’da payları işlem gören şirketlerin yönetim kurullarındaki tablo değişiyor. 2012’de tamamı erkek olan şirket oranı yüzde 47.1’den kademeli biçimde 2020’de yüzde 33.8’e gerilemiş.

Yine aynı forumun (CGFT), Egon Zehnder International Türkiye ofisinin stratejik desteği ile yürüttüğü “Bağımsız Kadın Direktörler Projesi” ile “yönetim kuruluna kadın yönetim kurulu üyesi bulamıyoruz” bahanesine de meydan bırakılmıyor.  Bu proje ile Türkiye’de yönetim kurulunda kadın direktör bulunmayan şirket kalmaması ve yönetim kurullarının kadın üyelerle güçlendirilmesi hedefleniyor.

Son 5 yılda bu konuda giderek artan bir sivil inisiyatif var; Yönetim Kurulunda Kadın DerneğiYüzde 30 KulübüKAGIDER gibi dernekler.  

‘Eril uykudan uyandıran’ yatırımlar

Finansal cephede de neyse ki 21 yüzyılın dünyasında sözde değil özde yerine getirmeye çalışan kurumlar var. Bu kurumların çabası da özendirici yönde.

Toplumsal cinsiyet eşitliği hassasiyeti yatırım ve fon yöneticilerine de yansıyor. Tasarrufçulara tercih yapma, tercihlerini kişisel tasarruflarına da yansıtma seçeneği sunuyorlar.

Bu yazıyı yazarken gelen haber tam da bu çerçeveye oturan bir haber oldu.

İş Portföy, istihdamda kadınlara daha çok ve eşitlikçi bir şekilde yer açan, kadınların yönetimde söz sahibi olmasını önemseyen şirketlerin yurt içi ortaklık paylarına yatırım yapacağı bir yatırım fonu kurmuş. “İş’te Kadın Hisse Senedi Fonu”, Koç Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Araştırma ve Uygulama Merkezi (KOÇ-KAM) iş birliği ile hazırlanmış.

Bu fona dahil edilecek şirket hisselerine dair kriterlerin başında ise yönetim kurullarında en az bir kadın üye bulundurma, yönetiminde karar verici pozisyonda kadın yönetici bulundurma ve KOÇ-KAM’ın danışmanlığı kapsamında oluşturulan zorunlu temel hususlara uyum sağlama gibi kriterler dikkate alınıyor.

Bu kriterler arasında; kadın çalışan oranının Türkiye ortalamasının üzerinde olması, aile iş yaşamı dengesinin gözetilmesi, cinsiyet eşitliği ve eşit ücret politikalarının benimsenmesi, işe alım süreçlerinde eşitlikçi yaklaşımın benimsenmesi, toplumsal cinsiyet eşitliği projelerine destek sağlanması yer alıyor.

İş Portföy’ün sunum belgesindeki bilgiler şunlar:

KOÇ-KAM tarafından hazırlanan çalışma çerçevesinde Fon portföyüne dahil edilebilecek şirketler için 2 ana kriter ve 8 temel/zorunlu kriter belirlenmiş.

2 ana kriter, yönetim kurulunda en az bir kadın üye bulundurma (A) ve yönetiminde karar verici pozisyonda kadın yönetici bulundurma (B) olarak özetlenmiş.

Bu iki ana kriteri birden sağlayan şirketler yatırım havuzuna dahil edilmektedir.

Ayrıca 8 temel/zorunlu kriter ise kendi içinde ağırlıklandırılmış.

Bu 8 temel kriterden 70 puan alan şirketlerin KOÇ-KAM kriterini sağladığı kabul ediliyor.

A ve B ana kriterinden birini sağlayan ve temel kriterlerden 70 puan almayı başaran şirketler de yatırım havuzuna dahil ediliyor.

Koyulan temel-zorunlu kriterler şunlar:

  1. Kadın çalışan/toplam çalışan oranının en az Türkiye’de kadınların istihdamdaki payına eşit olması [Güncel TÜİK verisi (İşgücü İstatistikleri, 2019: Yüzde 31.8)] (10 Puan)
  2. Genel bir şirket politikası olarak toplumsal cinsiyet eşitliği (20 Puan)
  3. Aile-İş yaşamı dengesi – bakım sorumlulukları (10 Puan)

      3a. Ebeveyn (annelik ve babalık) izni

      3b. Emzirme odası

      3c. Kreş sağlanması/desteği

  •  Eşit işe eşit ücret (15 Puan)
  •   Toplumsal cinsiyet eşitliğine ilişkin kurumsal proje, etkinlik ve kampanyalar (10 Puan)
  • Son 1 yılda kadınlara yönelik en az bir sivil toplum projesine ya da etkinliğine destek verilmiş olması
  • Son 1 yılda toplumsal cinsiyet eşitliğine ilişkin en az bir proje/kampanya gerçekleştirilmiş, konuya ilişkin bir anlaşmaya taraf olunmuş veya ödül alınmış (ödüllendirilmiş insan kaynakları uygulamaları vb.) olması
  • Toplumsal cinsiyet eşitliğini hedef alan ulusal ve uluslararası kuruluşlara üyelik veya katkı sunma (temsil, raporlama vb. çalışmalar ya da Global Compact gibi çalışmalar)
  •  İşe alım süreçlerinde toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı yaklaşımların benimsenmiş olması (15 Puan)
  •  Şirket plan ve hedeflerinde toplumsal cinsiyet eşitliği öğelerine yer verilmesi (15 Puan)
  • 8. Reklam, promosyon ve tanıtımlarda toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı yaklaşımlar (5 Puan)

Peki ölçünce ne mi olmuş?

 Halka Açık Şirket Sayısı
Toplam Hisse Sayısı (Ana + Yıldız Pazar)300
2 puan alarak havuza girmeye hak kazanan131
Yönetim Kurulu ve Yönetimde söz sahibi personel kriterini geçen101
KOÇ-KAM kriterini geçen30
Kaynak: İş Portföy

300 hissenin içinde 101’i iki ana kriteri (A ve B) tutturuyor, sadece 1 kriteri tutturan 30’u da KOÇ-KAM kriterlerinde 70 puanı geçmiş. Böylece 131 şirket kurulan yatırım fonu için yatırım yapılabilir varlık niteliği kazanmış. 169 şirketin ise bu konuda ‘sıfır çektiği’ açık.

Doğrusu KOÇ-KAM kriterleri ağırlıklı bir puanlamanın daha değerli olacağı düşüncesindeyim. Yönetim kurulunda bir kadın üye, genel müdür yardımcısı bir kadın yöneticisi olan bir şirket elekten geçerken, toplumsal cinsiyet eşitliği için hiçbir faaliyeti de olmayabilir.  KOÇ-Kam kriterleri ise hakkaniyetli bir eleme içeriyor. Ancak zaman içinde bu yöne gidileceğini sanıyorum.

İŞ Portföy’ün bu fonuna giren şirketlerin isimlerini ise aylık fon raporu yayımlandığında öğreneceğiz.

Bu kriterler, tam da “az laf, çok iş” kriterleri. Payları borsada işlem gören halka açık şirketler 8 Mart gününü ‘çiçek böcek’ mesajları yerine, böyle bir kriter setini karşılayıp karşılamadıklarını düşünerek geçirmeli.

“İŞ’te kadın Hisse Fonu”nu çıkaran İŞ Portföy’e sordum; “Sizde durum ne?”

Aldığım yanıt şöyle:

İŞ Portföy’de çalışanlarda cinsiyet oran yüzde 50-50. Kurumda 6 kadın müdüre karşılık 5 erkek müdür var. 13 kadın müdür yardımcısına karşılık 8 erkek müdür yardımcısı var. Yönetim kurulunda ise 9 üyenin 2’si kadın, üst yönetimde de 4 kişinin 1’i genel müdür yardımcısı kadın.

Bir dipnot da sermaye piyasasına düzen veren, kuralları koyan Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) için; halka açık şirketlere en az yüzde 25 oranında kadın yönetim kurulu üyesi atamaları tavsiyesinde bulunan SPK’nın ne 7 kişilik kurul üyeleri ne de 12 daire başkanları içinde bırakın yüzde 25’i tek bir kadın yönetici yer almıyor. Şirketlere tavsiye veren ‘erkekler korosu’, kendi alanında bunu hayata geçirmiyor.

Otoritelerin bu kayıtsız hali bir tarafa, tüketiciler, yatırımcılar giderek bunu dayatıyor. Genelde sürdürülebilirlik olmak üzere toplumsal cinsiyet eşitliği değerlerine duyarsız olan ve harekete geçme eğilimi göstermeyen şirketlere karşı tüketiciler ve tasarrufçuların elinde büyük bir ‘silah’ var. O da tercih kullanma silahı.

Bir öneri de benden…

Türkiye’de halka açık olsun ya da olmasın, toplumsal cinsiyet eşitliğini (TCE) sözde değil özde hayata geçirmeye çalışan şirketleri kapsayacak bir “şirketler kesimi TCE endeksi” oluşturulması. Kapsamlı bir kriterler setine dayalı olarak, bağımsız bir denetçi tarafından bu kriterlerin ölçülmesine dair rıza göstererek şirketlerin de gönüllü katılımına dayanan bir endeks oluşturulabilir.

TCE kriterlerine dayalı örnek bir şirket sıralama çıkması mümkün. Bu da özendirici olur. Böylelikle şirketler de “8 Mart Kadınlar Gününüz Kutlu Olsun” yüzeyselliğinden de kurtulurlar. Kendilerini bununla ‘ispat ederler’. Yöneticileri de “sosyal sorumluluk etiketi” ile çeşitli yerlerde bayrak göstermek yerine, hayata geçirilmiş olanla ya da hayata geçirme taahhüdü ile kanıtlarlar bu çabalarını.

Uğur Gürses

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Mevcut Enflasyon ve Faiz Oranlarıyla Yatırımcı Yeni Yatırım Yapar mı?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Yüksek enflasyon oranının getirdiği yüksek faiz politikası haliyle başta ticari krediler olmak üzere tüm kredi türlerinde de faiz oranlarının artmasına neden oluyor.Şu an kredibilitesi yüksek ve ekonomik olarak büyük hacimlere sahip şirketler dahi piyasadan % 50 TL faiz oranları ile borçlanabiliyor. KOBİ vb. gibi diğer işletmelerin kullanabildikleri kredilerin faiz oranları ise % 60 bandını aşmış durumda.

Peki kredi piyasası açısından tek kötü haber faiz oranlarının yükselmiş olması mı? Maalesef hayır, bankaların kredi verme iştahı da azalmış durumda ve haliyle eskiye nazaran parasal olarak da verilen kredilerin büyüme hızında da ciddi bir yavaşlama görülmekte.Nitekim kredilerin mevduata oranı (KMO)% 80-90 bandına gerilemiş durumda..

Yeterince kredi bulunsa dahi mevcut faiz oranları düşünüldüğünde yatırımcının yatırım yapması da sanıldığı kadar kolay görünmemekte. Malumunuz yatırımcının işletmesine koyduğu sermayenin getirisi asgari olarak risksiz faiz oranı olan hazine kağıtlarının ya da banka mevduat getirisinden fazla olmalı ki yatırımcı risk alarak yatırım yapsın. Üstelik gelir kaybı nedeniyle tüketici talebinin azaldığı hem de yüksek işsizlik sebebiyle kişilerin gelecekte elde etmeyi umdukları gelirleri elde edip edemeyeceklerinden emin olmamaları da onları harcama bakımından daha da muhafazakar hale getirmişken bunu başarmak gerçekten daha da zorlaşıyor.

Onur ÇELİK-CFO/YMM

Okumaya devam et

EKONOMİ

Geleceğin Uzun Tarihi: Hayaller, Teknoloji ve Gerçeklik Arasında Bir Yolculuk

Yayınlanma:

|

İnsanlık tarihi, geçmişin izlerini taşırken geleceğe dair umutlar, korkular ve öngörülerle şekillenmiştir. Teknoloji ilerledikçe bu gelecek tahayyülleri daha somut, daha ulaşılabilir ve bir o kadar da kontrol edilebilir hale geldi. Nicole Kobie’nin kaleme aldığı The Long History of the Future” (Geleceğin Uzun Tarihi), tam da bu noktada devreye giriyor: Geleceğin ne olduğuna, kim tarafından kurgulandığına ve nasıl yönlendirildiğine ışık tutuyor.

Gelecek Fikri Yeni Değil, Ama Daha Güçlü

Kobie, geleceğe dair düşünmenin yeni bir refleks olmadığını vurguluyor. Antik çağlardan bugüne kehanetler, ütopyalar, distopyalar ve bilimkurgu eserleri aracılığıyla insanlar kendi zamanlarını aşan kurgular üretmişlerdir. Ancak asıl dikkat çekici olan, bu kurguların bireylerin değil; hükümetlerin, şirketlerin ve teknoloji elitlerinin elinde birer araç haline gelmesidir.

Silikon Vadisi’nin “Geleceği” Satın Alması

Günümüzde geleceği tanımlayan en güçlü aktörler teknoloji şirketleri. Silikon Vadisi merkezli bu yapılar, yalnızca yeni teknolojiler üretmekle kalmıyor; bu teknolojilerin hayal ettirdiği geleceği de pazarlıyor. Nicole Kobie’ye göre bu “gelecek satışı”, kapitalist sistemin en sofistike manipülasyonlarından biri. Çünkü artık insanlar, daha iyi bir geleceği hayal etmek yerine, sunulan vizyonlara razı olmayı tercih ediyor.

Bilimkurgu ve Politik Gerçeklik

Kobie, bilimkurgu edebiyatının ve filmlerinin yalnızca eğlence değil, politik bir arka plana sahip olduğunu savunuyor. 1984, Brave New World, Black Mirror gibi eserler birer uyarı değil, zamanla “olası senaryolara” dönüşüyor. Bu da gelecek tahayyüllerinin aslında günümüz karar vericileri tarafından birer araç olarak nasıl kullanıldığını ortaya koyuyor.

Teknoloji Tarafsız Değildir

Yazar, teknolojinin asla tarafsız olmadığını açıkça ifade ediyor. Hangi teknolojinin geliştirileceği, kimler için geliştirileceği ve hangi ihtiyaçlara cevap vereceği tamamen ideolojik kararlarla belirleniyor. Yapay zeka, gözetim sistemleri, uzay yolculukları veya dijital ekonomi: Hepsi birer gelecek inşasıdır. Ancak bu gelecek, herkes için eşit derecede ulaşılabilir değil.

Hayal Edilen Gelecek mi, Dayatılan Gelecek mi?

Kitabın temel sorusu şu: Gelecek gerçekten insanlığın ortak aklıyla mı belirleniyor, yoksa güçlülerin çıkarına göre mi kurgulanıyor?

Nicole Kobie’nin cevabı net: Bugün bize “ilerleme” adı altında sunulan çoğu şey, belirli çevrelerin çıkarlarına hizmet eden bir gelecek tasarımıdır. Bu tasarım, medya yoluyla yaygınlaştırılır, teknolojiyle pazarlanır ve politikalarla meşrulaştırılır.

Nicole Kobie The Long History of the Future – Narrative Species

Geleceği Kimin İçin Tasarlıyoruz?

“Geleceğin Uzun Tarihi”, sadece teknolojiye veya inovasyona değil, bu olguların arkasındaki güç ilişkilerine dikkat çeken önemli bir eser. Nicole Kobie, okura şu çağrıyı yapıyor:

“Geleceği başkalarının kurgulamasına izin vermeyin.”

Çünkü bir toplumun geleceği, ancak kolektif akıl ve etik bir vizyonla kurgulandığında adil ve sürdürülebilir olabilir. Aksi halde geleceğimiz, geçmişin hatalarına benzeyen ama daha sofistike bir kabusa dönüşebilir.

Okumaya devam et

EKONOMİ

Yaşayan Ölüler Aramızda: Finansal Zombi Krizi

Yayınlanma:

|

Ekonomide görünmez ama hissedilen bir tehlike var: Zombi şirketler. Gelirleri borçlarının faizini bile karşılamayan, piyasada sadece dış desteklerle ayakta kalan bu firmalar, yalnızca kendi varlıklarını değil, tüm ekonomik yapının sağlığını tehdit ediyor.

Zombi Şirket Nedir?

Zombi şirketler, faaliyetlerinden elde ettikleri kazançla borçlarının faizini dahi ödeyemeyen, ancak çeşitli yollarla piyasada tutulan işletmelerdir. Bu yollar arasında:

  • Sürekli borç çevrimi

  • Siyasi baskılarla alınan krediler

  • İflas erteleme ya da konkordato kullanımı

  • Kamu bankaları veya fonları yoluyla yapılan kurtarmalar

bulunur. Bu firmalar aslında çoktan iflas etmişlerdir; ancak piyasa gerçekleri bunu henüz kayda geçmemiştir.

Ekonomiye Verdikleri Zararlar

1. Kaynakların İsrafı

Finansal sistemde sınırlı olan kaynaklar (kredi, iş gücü, teşvik vb.) verimli firmalara değil, aslında çoktan ölmüş bu “zombilere” aktarılır. Bu durum, ekonomik büyümenin kalitesini bozar.

2. Rekabetin Bozulması

Zombi firmalar, zarar etmelerine rağmen piyasada kalabildikleri için fiyatları baskılar, daha sağlıklı ve verimli firmaların piyasadan çıkmasına neden olur. Bu da yenilikçiliği ve teknolojik gelişmeyi engeller.

3. Banka Bilançolarında Risk

Bankalar zombi firmalara kredi verdikçe tahsil edilemeyen alacaklar artar. Sorunlu krediler (NPL) yükselir ve banka sistemine duyulan güven zedelenir.

4. Yatırımcı Güvensizliği

Piyasada “kimin sağlıklı kimin batık” olduğu belli olmaz. Şeffaflık kaybolur. Bu da doğrudan yatırımların ve risk iştahının düşmesine yol açar.

5. Verimlilik Kaybı

Zombi firmalar büyüme rakamlarını yapay olarak şişirebilir ama toplam faktör verimliliği düşer. Ekonomi görünürde büyürken, içeride çürümeye başlar.

Türkiye Örneği: Sessiz Kriz

Türkiye’de özellikle son yıllarda düşük faiz politikaları ve kredi genişlemesi, zombi firmaların sayısını artırdı.

  • KGF destekli krediler,

  • İflas erteleme/kurtarma kültürü,

  • Siyasi olarak ayakta tutulan kamu projeleri,

bu yapıyı besledi. Bu durum, verimli firmaları cezalandırırken, “ölü şirketlerin” yaşamaya devam ettiği bir ekonomik iklim yarattı.

Ekonomik Risk: Zincirleme Çöküş

Faizler yükseldiğinde veya destekler çekildiğinde bu zombi firmalar zincirleme şekilde batmaya başlar. Bu da domino etkisiyle:

  • Bankacılık krizine,

  • İşsizlik artışına,

  • Güvensizlik ortamına,

neden olabilir. Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı konkordato patlaması bu riski açıkça göstermektedir.

Yaşayan Ölülerden Kurtulmak

Ekonominin sağlıklı işleyebilmesi için kaynakların doğru yönlendirilmesi şarttır. Zombi şirketlerin desteklenmesi değil, piyasa içi doğal seleksiyonun işlemesi, güçlü firmaların güçlenmesi gerekir.

Zombi ortamı kısa vadede siyasi rahatlama getirse de uzun vadede büyümenin yapısını çürütür.

Erol TAŞDELEN-Ekonomist    www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.